İran istihbaratı yurt dışından kimleri kaçırdı?

İran İstihbarat Teşkilatı yürüttüğü bazı operasyonların ayrıntılarını gizlemedi ve muhalefetin faaliyetleri üzerinde kontrol sağladığı için kendisiyle övünüyor

Kaçırılıp İran’a getirilen Cundullah örgütünün lideri Abdulmelik Rigi (Mehr Haber Ajansı)
Kaçırılıp İran’a getirilen Cundullah örgütünün lideri Abdulmelik Rigi (Mehr Haber Ajansı)
TT

İran istihbaratı yurt dışından kimleri kaçırdı?

Kaçırılıp İran’a getirilen Cundullah örgütünün lideri Abdulmelik Rigi (Mehr Haber Ajansı)
Kaçırılıp İran’a getirilen Cundullah örgütünün lideri Abdulmelik Rigi (Mehr Haber Ajansı)

Hadi Torfi
İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı’nın ABD’de ikamet eden rejim muhalifi siyasi aktivist Cemşid Şarmehd’in tutuklandığını duyurması, İran’ın yurt dışında sığınmacı olarak yaşayan aktivist ve gazetecilere yönelik izlediği metotları zihinlere getirdi. Zira rejim yurt dışında gerçekleştirildiği bazı operasyonların detaylarını saklamıyor.
Cemşid Şarmehd yurt dışından kaçırılıp İran’a getirilen en son kişi. Nitekim İran İstihbarat Bakanlığı, bu ayın başlarında yaptığı yazılı bir açıklamada, Şarmehd’in “karmaşık bir operasyon”  -İran’ın yurt dışında yürüttüğü benzer operasyonlara verdiği ad- ile tutuklandığını belirtmişti.
Şarmehd’in Tacikistan’dan kaçırıldığına dair haberler etrafta dolaşırken, iki ülke arasında “suçluların iadesi” anlaşması olmasına rağmen Tacikistan İçişleri Bakanlığı siyasi aktivistin İran’a teslim edildiğine yönelik iddiaları reddetti.
İran İstihbarat Servisi yurtdışında çok sayıda cinayet ve adam kaçırmakla suçlanıyor. Rejim bu operasyonların bazılarında parmağı olduğunu reddederken, yurt dışında suikastlar gerçekleştiren İranlı ajanlar hakkında bir dizi dava açıldı. Avrupa kamuoyu, 1992’de Berlin’deki Mikonos adlı restoranda üç Kürt siyasi liderinin katillerinin yargılanmasını yakından takip etti ve olayın ardından İran rejimine yönelik geniş çaplı eleştiriler yapıldı.
Hollanda 2019 yılının Ocak ayında İran İstihbaratı tarafından kiralanan ajanların kendi topraklarında iki rejim karşıtını öldürdüğünü duyurdu.
Hollanda Dışişleri Bakanlığı, 2015 yılında Almere kentindeki Halkın Mücahitleri Örgütü’nün eski üyesi Ali Mutemid Kulahi ve 2017 yılında Lahey’de Ahvazlı siyasi aktivist Ahmed Mevla’ya düzenlenen suikastte “İran’ın parmağı olduğunu kanıtlayan güçlü kanıtlara” sahip olduğunu belirtti.

Cemşid Şarmehd
İran hükümeti 1 Ağustos cumartesi günü yaptığı açıklamada Cemşid Şarmehd’in merkezi ABD’de bulunan siyasi bir grubun lideri olduğunu ve terörizm ve İran’a karşı saldırılar düzenlemek ile suçlandığını duyurmuştu.
İran devlet televizyonunda yayınlanan İstihbarat Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada “ABD’den İran’a yönelik silahlı ve terör eylemlerini düzenleyen Tonder isimli terör örgütünün elebaşı Cemşid Şarmehd karmaşık bir operasyonun ardından tutuklandı ve şuan güvenlik güçlerinin elinde”  ifadelerine yer verilmişti.

Cemşid Şarmehd yurtdışında İran’daki monarşinin yeniden kurulmasını teşvik eden bir örgüte liderlik ediyordu (Farda Haber Ajansı)
Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) yakınlığıyla bilinen Cevan gazetesi Şarmehd’in Tacikistan’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında tutuklandığına işaret etti ancak İran İstihbarat Bakanı Şarmehd’in İran topraklarında içerisinde istihbarat birimlerine teslim edildiğini vurguladı.
ABD’nin Los Angeles merkezli az bilinen bir terör örgütü olan Tonder isimli örgüt, İran’da 1979’da yıkılan Şah rejiminin yeniden kurmaya çalışıyor. Örgüt, İran sınırları dışında rejim karşıtı yayınlar yapan radyo ve televizyon kanallarını yönetiyor.
Örgütün resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre, 1955 yılının Mart ayında doğan Şarmehd elektronik mühendisiydi. Alman vatandaşlığı bulunan İranlı Şarmehd’in 2003 yılında Los Angeles’a taşınmadan önce Almanya’da yaşadığı biliniyor.
Devlet televizyonu Cemşid Şarmehd’in İran rejimine karşı yaptığı eylemlerin detaylarını anlattığı itiraflarını yayınladı. Bu, İran’ın birçok muhalif ile başa çıkmada benimsediği bir yöntem olarak biliniyor. Zira İran muhaliflerin birçoğunun hakkında “acımasız” olarak nitelendirilen hükümler vermeden önce itiraflarını televizyonda yayınlıyor.
İnsan hakları örgütleri bunları “zorla alınmış itiraf” olarak tanımlıyor ve televizyonda itirafları yayınlanan ve daha sonra serbest bırakılan bazı sanıklar işkence altında kendi aleyhlerinde ifade verdiklerini açıkladı.

Ruhullah Zem
İran televizyonunun 10 Ekim 2019 salı günü akşamı, muhalif gazeteci Ruhullah Zem’in gözleri ve elleri bağlı bir şekilde görüntülerini yayınlaması izleyenleri şok etti.
Televizyon kanalı gazeteci Zem’in DMO’nun eline düştüğünü ve “Fransız istihbaratının bir ajanı” olduğunu ve “karmaşık” bir operasyonda tutuklandığını söyledi.

Irak’ta kaçırıldıktan sonra mahkemeye çıkarılan Ruhullah Zem (İran merkezli Mizan Haber Ajansı)
Söz konusu videoda Zem’in DMO bayraklarının yanındaki bir sandalyede oturduğu görülüyordu ve “İslam Devrimi”ne karşı olmaktan ve İran’a karşı olan ülkelerle işbirliği yaptığı için pişman olduğunu söylüyordu.
İranlı Ruhullah Zem 1973 yılında Tahran’da doğdu. Babası 1980 ve 1990 yılları arasında İran hükümetinde önemli görevlerde bulunmuş reformist din adamı Muhammed Ali Zem’dir. Ancak Muhammed Ali Zem oğlunun faaliyetleri yüzünden ona kızan yetkililerin arasında bulunuyordu.
Ruhullah Zem 2009 yılında muhalif Yeşil Hareket gösterileri sırasında güvenlik güçlerince birkaç kez tutuklandı ve ardından rejimden kaçarak Fransa’ya gitti ve burada siyasi sığınma talebinde bulundu. Başvurusu kabul edildikten sonra başkent Paris’e yerleşti. Oradayken özellikle Amad News üzerinden medya faaliyetlerini sürdürdü. İranlı yetkililer, Telegram uygulaması üzerinden yayınlanan Amad News’i 2017 yılının Aralık ayında İran’ı sarsan protesto dalgasında kilit rol oynamakla suçladı.
Gazeteci Zem, 1,4 milyondan fazla takipçisi olan Amad News kanalı üzerinden protestolar ile ilgili haberlerin yanı sıra İranlı yetkililerin yolsuzluklarını gösteren belgeler de yayınlıyordu ve bu da İran rejimini, Zem’i “dinden çıkmış ve devrim karşıtı” bir gazeteci olarak tanımlayacak kadar rahatsız etti.
Gazeteci Zem’in eşi Mahsa Razani eşinin Ürdün Havayolları ile 11 Eylül 2019 tarihinde cuma akşamı Paris’ten Bağdat’a gittiğini, uçağın kısa bir süre Amman’da durduğunu ve ardından cumartesi sabahı Irak’ın başkentine iniş yaptığını söyledi.
Razani açıklamalarına şöyle devam etti:
“Bağdat’a ulaştıktan sonra Pazar günü şafakta arayıp benimle farklı bir üslupla konuşup iyi olduğunu söyleyene dek telefonlarıma cevap vermedi. Bunun ardından da İran medyasında çıkan haberlerden tutuklandığını öğrendim.”

Abdulmelik Rigi
Abdulmelik Rigi, İran rejiminin hedeflerine karşı silahlı faaliyetlerde bulunan Cundullah terör örgütüne liderlik ediyordu. Söz konusu örgüt, İran hükümetinin Belucistan eyaletinde yaşayan etkin Sünnilere yönelik uygulamalarını kınayarak onların haklarını savunuyor. İran rejimi 2010 yılında Rigi’yi yurt dışında kaçırarak İran’a getirmişti. Bunun ardından birkaç ay süren bir mahkemeden sonra hakkında idam kararı çıkarıldı ve aynı yıl idam edildi.

Abdulmelik Rigi (İran Televizyonu)
İran tarafından aktarılan hikayenin resmi versiyonunda Rigi’nin Dubai’den Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e gittiği ve uçağın İran hava sahasından geçerken inişe zorlandığı öne sürülürken Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı hikayenin “doğru olmadığını” belirtmişti.
Haber ajansları Rigi’nin İran ve Pakistan işbirliğiyle tutuklandığını belirtmişti. Pakistan’ın Tahran Büyükelçisi Muhammed B. Abbasi, Pakistan’ın yardımı olmasaydı Rigi’nin tutuklanamayacağını belirtmişti.
Ancak eski İran İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi, Rigi'nin başka hiçbir ülkenin işbirliğinin sonucunda tutuklanmadığını söyleyerek onun güvenlik güçleri tarafından tutuklandığını vurgulamıştı.

 Muhammed Ali Amuri
Ahvazlı öğrenci hareketinin liderlerinden ve çeşitli öğrenci, siyasi ve kültürel konferanslara katılan Muhammed Ali Amuri birkaç tacizin ardından 2007 yılında Irak’a kaçtı. Ancak Amuri orada tutuklandı ve Avrupa ülkelerinden biri siyasi sığınma talebini kabul etmesine rağmen beş yıl hapis yattıktan sonra İran güvenlik güçlerine teslim edildi.

Ahvazlı aktivist Muhammed Ali Amuri (Independent Arabia)
Amuri, Haşimi eş-Şabani, Hadi er-Raşidi, Cebbar el-Buşuke ve Muhtar el-Buşuke adındaki diğer dört aktivistle birlikte idam cezasına çaptırıldı. Haşimi eş-Şabani ve Hadi er-Raşidi 2014 yılında idam edilirken yargı diğer üç kişi hakkında idam cezasının ertelendiğini açıkladı.

Frood Fouladvand
Frood Fouladvand lakaplı Fethullah Menuşehri 2007 yılında Türkiye’de kaçırılmadan önce Londra’da yaşıyordu.
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) Alexander Velizadeh ve Kourosh Lor adındaki iki arkadaşı ile birlikte tutuklandığını duyurdu. ABD merkezli Farda (Tomorrow) radyosuna röportaj veren Fouladvand’ın oğlu İran güvenliğinin medyada babasının kaderi hakkında röportaj vermemesi için uyardığını ve sessiz kalmasını istediğini belirtti.

Frood Fouladvand Londra’dan İran rejimine karşı faaliyet yürüten bir televizyon kanalını yönetiyordu (ABD merkezli Farda Sitesi)
Fouladvand İran’a monarşiyi geri getirmek isteyen İran Krallığı Grubu adındaki muhalif bir grubun kurucusuydu.
Uluslararası Af Örgütü, bazı haberlerin Fouladvand ve arkadaşlarının Irak Kürdistanı’nda kaçırıldığını teyit ettiğini söyledi.
Kaçırılan Fouladvand, Londra’dan rejim karşıtı bir televizyon yayınını idare ediyordu ve internet öncüleri, rejime karşı sert tavırlar sergileyerek hazırladığı programların birçok kesitini yayınladı.

Ali Ekber Kurbani
Halkın Mücahitleri Örgütü’ne yakınlığı ile bilinen siyasi aktivist Ali Ekber Kurbani 1992 yılında Türkiye’de kaçırıldı. BBC Farsça’nın haberine göre Kurbani İstanbul’un Şişli semtindeki evinden çıktığı sırada Türklerden oluşan bir grup Kurbani’nin yolunu keserek kendilerini takip etmesini istedi.

Ali Kurbani (Balatarin Sitesi)
Halkın Mücahitleri Örgütü’ne göre Kurbani’yi kaçıranlar polis kılığına girip bazı soruları cevaplamak üzere kendisini polis merkezine götüreceğini söyledi. Bu sırada bu kişilerin davranışlarından şüphelenen Kurbani onlarla tartışmaya başladı. Bunun ardından kendisini kaçıranlar onu bayıltarak bilinmeyen bir yere götürdü.
Rejim karşıtı siyasi aktivistin cesedi bu olayın ardından Türkiye topraklarında bulundu ve vücudunda işkence ve boğulma izleri vardı. 2002 yılında Türk yetkililer, kaçırma olayının İran destekli İslami Hareket tarafından gerçekleştirildiğini açıkladı.
Halkın Mücahitleri Örgütü sol muhalif gruplardan biri olarak biliniyor ve İran rejimini devirmek için Irak’tan faaliyetlerini sürdürüyordu. İran güvenlik güçleri, 2003’teki ABD işgalinden sonra Irak’ı terk eden bu grubu birkaç operasyondan sorumlu tuttu. Üyelerin çoğu Arnavutluk’a göç etti ve ayrıca bazıları da bir dizi Avrupa ülkesine yayıldı.

Ali Tavasoli
Halkın Fedaileri Gerilla Örgütü’nün liderlerinden biri olan Ali Tavasoli 1995 yılında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye giderken kaçırılmış ve İran'da hapis cezasına çaptırılmıştı.
BBC Farsça’ya göre kaçırıldığı sırada solcu örgütün bir üyesi değildi ve ahşap ticareti ile uğraşıyordu. Çıkan haberlere göre İran güvenlik güçleri onu bir ticaret anlaşması yapma bahanesiyle Bakü’ye çekti ve buradan kaçırarak İran’a götürüldü.
Halkın Fedaileri Gerilla Örgütü Şah rejimine karşı çıkan ayaklanmaya katılan solcu gruplardan biri olarak biliniyor. Örgüt devrimden sonra din adamlarıyla ittifak yaptı, ancak çok geçmeden kendisi ile yeni rejim arasında anlaşmazlıklar yaşandı. Bu yüzden rejim ona bağlı olan kişilere ve liderlere karşı bir baskı kampanyası başlattı ve çoğunu darağacına yolladı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Ali Tavasoli birkaç yıldır yurtiçi ve yurtdışında grubun üyeleri arasındaki ilişkilerden sorumluydu. Bu da İran rejimi için tutuklanmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.
BBC’nin haberine göre örgütün liderlerinden Behruz Halik “eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin yönetimi sırasında Güvenlik Bakanlığı’nda değişiklikler yapıldığını ve Ali Tavasoli’nin 6 yıl süren sorgu ve hapis cezasının ardından serbest bırakıldığını” belirtti.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.