Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
TT

Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda

Ürdün’ün kritik dönemlerinde başbakanlık görevi üstlenen Mudar Bedran'ın anıları ilk defa Şarku’l Avsat tarafından yayınlanıyor.  Bedran’ın kaleme aldığı anıları ‘Karar’ adı altında önümüzdeki eylül ayında basılacak.
Bedran anılarında, geçen yüzyılın son çeyreğinde Ürdün’ün geçirdiği önemli aşamalara dair bilinmeyenleri ilk kez anlatıyor. 1960’lı yıllarda Ürdün İstihbarat Teşkilatı’nı kuran Bedran uzun yıllar bu teşkilata başkanlık yapmıştı. Krallık Divan Başkanlığı görevini de icra eden eski başbakanın, Kral Hüseyin’e yakın olduğu ve Ürdün’ün kararlarında etkili olduğu biliniyor.
Bedran bu bölümde, Ürdün’ün ‘Kuveyt işgalinin’ olumsuz etkileriyle mücadele etmek için ne tür önlemler aldığı ve Körfez Savaşı’nın patlak vermesinin ertesi günü Irak’a gerçekleştirdiği gizli ziyareti aktarıyor. Ayrıca ‘siyasal İslamcı’ hareketin, Kral Hüseyin’in talimatıyla hükümette yer almasına değiniyor.
“Saddam Hüseyin, Irak askerinin Kuveyt'ten çekilmesini, İsrail'in Kudüs'ten ve işgal ettiği topraklardan çekilmesine bağladığı tutumunda ısrarcıydı. Ancak bu tutum, İsrail’in Amerikan silahlarıyla Irak’ın altyapısını yok etmesiyle sonuçlanacaktı. Kral Hüseyin ve Cezayir Cumhurbaşkanı Şazeli bin Cedid’in arabuluculuk çabaları sonuç vermemişti. Amerikalılar büyükelçimize girişimlerin beyhude olduğunu, askeri hazırlıkların tamamlandığını bildirdiler. ABD Büyükelçisi de aynı bilgiyi bana aktardı. Bu aşamada Irak’a yönelik uluslararası tutumu gözledik. Savaş yakın mıydı yoksa uzak mıydı?
Muhtemel savaş için hazırlıklarımıza başladık. Bazı ülkeler savaşın olmayacağı yönünde iyimserdi. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse meseleyi yakından takip eden bizler fazla iyimser olamıyorduk. Bu süreçte iç birlikteliğimizi güçlendirmek için 1 Ocak 1991’de hükümette kabine değişikliğine gittik. Savaş tamtamları çalmaktaydı ve birlik olma zamanıydı, İslami Hareket’ten bazı milletvekillerini hükümetimde bakan olarak görevlendirdim. Zaten Kral Hüseyin hükümet ilk kurulduğundan bu yana, çoğulculuk bağlamında siyasal İslamcıların da hükümette yer alması gerektiği yönünde yönlendirmeler yapıyordu. Doğru zamanın geldiğini düşündüm. Kral Hüseyin bana  ‘Ey Ebu İmad, eğer Eğitim ve Öğretim Bakanlığı’nı da isterlerse onlara ver’ demişti. Sebebini söylememişti ama ben bu bakanlığı verme taraftarı değildim. Nitekim görüşmelerde ‘Hangi isimleri tercih edeceğim benim bileceğim iş. Siz isimleri ve hangi bakanlıklara talip olduğunuzu söyleyin, gerisine karışmayın’ diyerek tavrımı ortaya koymuştum. Kabine değişikliğinin ardından gerçekleştirdiğimiz ilk bakanlar kurulu toplantısında, son durumu masaya yatırdık. En önemli gelişmelerden biri İngiltere’de Margaret Thatcher’ın yerine başbakanlık görevine John Major’ın gelmiş olmasıydı. Major, Thatcher’ın aksine Saddam’dan nefret etmiyordu.
Enerji konusunda neredeyse tamamen bağımlı olduğumuz Irak’a karşı bir savaş düzenlenmesi bizim için de felaket anlamına geliyordu. Gıda stoklarımızı hazırladık ancak en büyük kaygım petroldü. Irak’tan gelen petrolde kesinti olması bizi çok zor durumda bırakacaktı. Akabe Limanı’nda ülkeye 18 gün yetecek petrol depoladık. Bu süre içinde alternatif pazarlardan petrol bulmayı umuyorduk. Tüm stratejik ürünlerde de aynı yöntemi benimsedik. Karaborsanın ve fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek için tüccarları yakın takibe aldık.”

“İsrail’den gelecek muhtemel saldırıya hazırlandık”
“İsrail’den gelecek herhangi bir saldırı ihtimaline karşı ordu teyakkuz halindeydi. İsrail ordusunda anormal bir hareketlilik gözlemlememiş olmamız ve İsrail’in Batı Şeria tepelerine hava savunma sistemleri yerleştirmesi saldırı değil savunma yapacakları konusunda bizi biraz olsun rahatlattı. Akabe’deki gıda stoklarımıza yönelik herhangi bir İsrail saldırısı olması durumunda petrol stoklarının bulunduğu Eylat’ı vurmayı kararlaştırmıştık. Hükümet toplantısında İsrail’in herhangi bir saldırısı karşısında Morter Tugayı’nın misliyle karşılık vereceğini duyurdum. Bazı bakanlar operasyon planlarını öğrenmek istediğinde şaşırmıştım. Buna nasıl izin verebilirim? Oldu olacak bu gizli bilgiyi televizyonlardan da duyuralım. ‘1967 felaketinin tekrarı yaşanmak istenmiyorsa böyle şeyler ulu orta konuşulmaz’ dedim. Bakın Irak ordusunu gizliyor. Bağdat’a gittiğinizde orduya dair bir şey görmüyorsunuz. Ciddiyet bunu gerektirir.”

Savaşa doğru
Krizin barışçıl çözümüne yönelik tüm çabalara rağmen gözlemlenen askeri hazırlıklar, savaşın yaklaştığının açık bir göstergesiydi. Yine de son saatte bir mucize yaşanmasını ve barışın sağlanmasını temenni ediyor ve umudumuzu yitirmek istemiyorduk. Bu süreçte ABD Başkanı George Bush, Avrupa’ya geldi. Kral Hüseyin son bir girişimde bulunmak için Bush ile görüşme talep etti ancak Amerikalılar talebimize olumsuz yanıt verdiler. Kral Hüseyin, Saddam ve Bush’u buluşturmak istiyordu. Girişimimiz başarısız olduğu için ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Iraklı mevkidaşı Tarık Aziz arasında bir görüşme ayarlamaya çalıştık. Böylelikle Bush ve Saddam görüşmesi mümkün olabilecekti. Olayların gelişimine baktığımızda böylesi bir görüşmenin tamamen etkisiz olacağını fark ettik. Çünkü karar vericiler çoktan ne yapacaklarına karar vermiş görünüyorlardı. Amerikalılar savaş istiyordu. Baker ile Aziz arasındaki görüşmenin 3 Ocak'ta yapılması planlanıyordu. Toplantı olumlu geçerse Bush ile Saddam arasında ayın 12'sinde bir görüşme gerçekleşebilirdi. İki görüşmede yapılamadı. Olaylar hızla gelişiyordu. Kral Hüseyin, İngiltere, Almanya ve Lüksemburg turundan dönmüş, Ürdün’ün sadece Irak değil tüm Ortadoğu meseleleri için şiddet olmaksızın barışçıl çözümleri savunduğunu ziyaret ettiği tüm ülkelerde dile getirmişti. Ancak büyük güçler öyle düşünmüyordu.
Temsilciler Meclisinde toplantı halindeydik, aynı saatlerde BM Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar, Saddam Hüseyin’le ikinci oturum gerçekleştiriyordu. İlk oturum iyimserlik gerektirecek bir neticeyle sonuçlanmamıştı. Irak yönetiminden beklentimiz ülkeyi savaşa maruz bırakmamak için Kuveyt’ten çekilme kararı alması ve ABD’nin elini boşa çıkartmasıydı. Sovyetler Birliği’nin konuya müdahil olmasının böylesi bir imkân yaratabileceğini düşünüyorduk. Ancak olmadı. Daha tehlikeli bir gelişme ise ABD Kongresi’nin Başkan George Bush’a Irak’la savaşa girme yetkisi vermesiydi. Bush bu yetkiye dayanarak savaş tehditleri savurdu. Yani ocak ayının 15’i adeta savaşla barış arasındaki çizgiyi temsil ediyordu.”
“17 Ocak 1991 tarihi hüzünlü, acı verici, uzun bir günü çağrıştırıyor. Barışçıl çözüm ihtimali kalmamış ve savaş başlamıştı. Merhum Kral Hüseyin, Temsilciler Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Kral Hüseyin’i daha önce hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Burada etkileyici bir konuşma yaptı. Krallık Divan Reisi Şerif Zeyd bin Şakir’in savaşı önlemek için son bir çaba olarak Riyad’ı ziyaret ettiğini, Suudi Arabistan ile Irak arasında doğrudan müzakere başlatmaya çalıştığını ancak muvaffak olamadığını söyledi. Suudiler Zeyd bin Şakir’e Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi nedeniyle tutumlarının sabit olduğunu aktarmıştı. O gün zorlu bir gündü. Ancak Kral Hüseyin - Allah rahmet etsin – yüksek Haşimi ahlakı ile bizi teskin etti. Konuşmasında ulus olmaktan ve ilkelerden söz etti, ümmetin bu mihnetten başı dik olarak çıkacağı yönünde iyimser ifadeler kullandı. Rusya’yla yaptığı son teması da bildirdi. Gorbaçov Saddam’ı ikna etmek için askeri harekâtın iki gün ertelenmesini talep edeceği yönündeki bilgiyi içeren bir mektup göndermişti. Ancak Rusya müdahalede gecikmiş ve Körfez Savaşı başlamıştı.
Gorbaçov Saddam Hüseyin’e gönderdiği mektupta Kuveyt’ten çekilmesini istemiş, Saddam cevabında Bağdat bombalanırken böyle bir şey yapmayacağını yazmıştı.”
“Toplantıda Kral Hüseyin’e savaştan kaynaklı mülteci akışıyla ilgili bir rapor sunduk. Raporda 200 bin Iraklının Türkiye’ye, 200 bininin İran’a, 100 binin Suriye’ye, 750 binin de Ürdün’e gitmesi öngörülüyordu. Kral Hüseyin bana, Amerikalıların bazı uçaklarının düştüğünü söyledi. Kendisine Iraklıların 18 bin ton ağırlığında bombaya maruz kalacaklarını düşündüğünü, bunun da 2500 sorti anlamına geldiğini söyledim. Bağdat’ın bombalanmasının ikinci günü, gece 2 sularında Irak füzeler ile İsrail’e saldırdı. Irak 8 füze göndermiş, bunların yedisi hedefe ulaşmıştı. İsrail karşı saldırı yapma kararı alırsa Ürdün’ün hava sahasını kullanmak zorunda kalacaktı. Bizim için gergin bir andı. Çünkü kesinlikle hava sahamızın kullanılmasına izin veremezdik ve bir karşılık vermemiz gerekirdi. Petrol rafinerimizin vurulma ihtimali bizi kaygılandırıyordu. Zararı minimuma indirmek için petrolü dağıtım ofislerine taşıdık. Amerikalılara İsrail’in hava sahamızı ihlal etmesi durumunda kararlı bir karşılık vereceğimizi bildirdik.”

Bombardıman altındaki Bağdat’a yolculuk
“Savaşın ikinci gününde Bağdat'a gizli bir ziyarette bulundum. Bağdat’a gitme fikrini açtığımda Kral Hüseyin ve Zeyd bin Şakir bundan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Hem güvenli değildi hem de birilerinin öğrenmesi siyasi açıdan ülkeyi zor durumda bırakabilirdi. Neyse ki onları ikna ettim ve kimsenin bilgisi olmadan iki araç hazırlattım. Yanımıza su ve yedek benzin aldık. Şoför sınır yollarını iyi bilmiyordu. Bölgedeki askeri hareketliliğe dair koordinasyon içinde de değildik. Aileme dahi haber vermedim ve tali yollardan Irak’a doğru yolculuğa başladık. Yollar çok tenhaydı. Sorun şu ki; araçlarımız oldukça kolay hedeflerdi. Hızlı ve dikkatli yol alıyorduk. İki araçla yola çıkmıştık çünkü çölde biri arıza verirse diğeriyle devam ederiz diye düşünmüştüm. Tali yollara girmeden önce otobanda yaklaşık saatte 200 km hızla ilerliyorduk. Zırhlı araçların önüne bir şey çıksa bu hızda durması mümkün değildi. Yola dikkat kesilmiştim ve tuhaf bir şekilde hedefe odaklanmıştım. Geri döndüğümüzde yolu karıştırmaktan da çekinmiyor değildim. Doğrusu tehlikeli bir maceraya girişmiştim. Uzaktan uçakların Bağdat’ı bombalayıp geri döndüğünü görüyorduk. Bağdat’a yaklaştığımızda Iraklı askerler bizi kontrol noktasında durdurdular ve ekmek istediler. Bu duruma çok şaşırdım. Savaş esnasında nasıl olur da askerlerin gerekli karavanası temin edilmez? Nihayet Bağdat’a vardık, Büyükelçilik binasına gittim ama kapılar kapalıydı. Bekçi görevlilerin öğle yemeğine çıktığını söyledi. Geri döndüklerinde ‘Nasıl olur da elçiliği kapatıp hep beraber yemeğe gidersiniz?’  diye sordum. ‘Gelişinizden haberimiz yoktu. Üstelik bu saatte yemeğe gitmesek daha sonra açık restoran bulmamız mümkün değil’ diye cevap verdiler. ‘Sadece bulgurumuz var’ diye de eklediler. Bağdat’ta ekmek ve un bulmak mümkün değil. Büyükelçiden Tarık Aziz ve Taha Yasin’i aramasını, Bağdat’ta olduğumu ve görüşmek istediğimi söylemesini istedim. Irak plakalı bir pikaba bindim ve görüşmeye gittim. Yolda gördüklerim uluslararası bir savaşa girmiş devletin zayıf tedbirleri ve kayıtsızlığını gösteriyordu. Tarık Aziz’e ‘Gıda ve yakıt stoku yapmadan nasıl olur da bir savaşa girersiniz?’ diye sordum. ‘Biz Ürdün’de savaşın doğrudan tarafı değiliz. Yine de savaş başlamadan tüm hazırlıklarımızı yaptık’ dedim ve ihmalkârlıklarını kınadım. Bağdat’ın gıda ve yakıt sorununu çözmek için kapsamlı bir plan yapmalarını tavsiye ettim. Bu süreçte Irak’a temel gıda malzemeleri ile ilaç ve benzeri desteği sağladık. Hatta birkaç defa ham petrollerini kendi rafinerimizde işleyip gönderdiğimiz de oldu. Taha Yasin’le dört saat süren bir görüşme yaptık. Bombalamanın beklediklerinden daha hafif olduğunu, askeri anlamda güçlerini koruduklarını anlattı. Bağdat’ta elektrik-su sıkıntıları yaşandığını, sokaklarda tek bir polis aracının olmadığını, fırınların ve bakkalların kapalı olduğunu söyledim. Düşünün Bağdat’ta elektrikler bombalamadan dolayı kesik olduğu için manuel olarak benzin dolduran tek bir ofis vardı. Bununla birlikte halkta bir panik havası hâkim değildi. Bombalama başladığında sığınaklara iniyor, bombalama bittiğinde rutin hayatlarına devam ediyorlardı. Taha Yasin ‘Koalisyon güçlerinin darbelerinin yüzde 80’i hedefini bulmuyor. Ordumuz çok sayıda uçak düşürdü. Pilotların bir kısmı hayatta bir kısmı kefen içinde’ demişti. Anladığım kadarıyla Irak, koalisyon güçlerini kara savaşına çekmek istiyordu. Ben Bağdat’tayken şehir iki kez uçaklar tarafından bombalandı. Taha Yasin bana aslında İsrail’i vurma niyetinde olmadıklarını, ABD’liler Irak’ın füze sistemlerinin imha edildiği yalanını söyleyince füzelerin halen çalışır olduğunu göstermek için böyle bir saldırı gerçekleştirdiklerini’ söyledi.”

Eski Ürdün Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları: Saddam’ı herhangi bir çılgınlık yapmaması konusunda uyardık, Kuveyt’i işgal edeceğini bilmiyorduk



Ateşkese rağmen… Gazze halkı hem umut hem de şüphe karışımı duygular içinde

 Gazze şehrine dönüş yolculuğu sırasında kucağında çocuğunu taşıyan Filistinli bir kadın (AP)
Gazze şehrine dönüş yolculuğu sırasında kucağında çocuğunu taşıyan Filistinli bir kadın (AP)
TT

Ateşkese rağmen… Gazze halkı hem umut hem de şüphe karışımı duygular içinde

 Gazze şehrine dönüş yolculuğu sırasında kucağında çocuğunu taşıyan Filistinli bir kadın (AP)
Gazze şehrine dönüş yolculuğu sırasında kucağında çocuğunu taşıyan Filistinli bir kadın (AP)

İsrail ordusu dün, Gazze Şeridi'nde ateşkesin yürürlüğe girdiğini ve kuvvetlerinin ilk aşamada kararlaştırılan konuşlanma hatlarına çekildiğini duyururken, iki yıldır hava saldırıları, yerinden edilme ve şehirlerinin yıkımına maruz kalan Gazze Şeridi sakinleri, ihtiyatlı bir umut ve şüphe karışımı hissettiler.

Alman haber ajansı DPA, ateşkes ve gelecekle ilgili ne hissettiklerini öğrenmek için kıyı şeridinde yaşayan üç kişiyle telefon ve WhatsApp üzerinden iletişime geçti.

Deyr el-Balah'lı 42 yaşındaki sokak satıcısı Hamis Osman, “O kadar uzun süredir belirsizlik içinde yaşıyoruz ki, sükunet söylentileri bile bir rüya gibi geliyor” dedi.

Osman, “Çocuklarım bana sürekli bu sefer gerçekten bitti mi, okula geri dönebilecek miyiz, eve gidip patlama sesleri duymadan uyuyabilecek miyiz diye soruyorlar... Onlara ne diyeceğimi bilmiyorum. Yine de umudumuzu kaybetmiyoruz, bizi ayakta tutan tek şey bu” ifadelerini kullandı.

Beş çocuk annesi olan ve şu anda Deyr el-Balah'ta yaşayan 60 yaşındaki Gazzeli İlham ez-Zaanin şunları söyledi: “Bu iki yıl boyunca hayal edebileceğiniz her şeyi gördüm... Katliam ve ölüm gördük, cesetlerle dolu kamyonlar gördük, yıkılmış ve enkaza dönüşmüş evler gördük… İki kardeşimin çocuklarını kaybettim ve Gazze şehrindeki evim artık yok. Artık kalbimizde gerçek bir sevinç yok, ama en azından kan dökülmesi şimdilik durdu.”

Ez-Zaanin, “Savaşın nihayet sona erebileceğini söyleyenleri duyduğumda, sevinçten değil, tamamen yorgunluktan ağladım” dedi.

Şu anda Han Yunus'un el-Mevasi bölgesindeki bir kampta kalan, Gazze'nin kuzeyinden gelen 55 yaşındaki öğretmen İsam Herara, “Müzakerelerin Gazze Şeridi'ndeki insanlık dramını gerçekten sona erdireceğini umuyorum. Tek istediğimiz bu... sadece sözde değil, gerçek bir son istiyoruz” şeklinde konuştu.

Herara sözlerini şöyle sürdürdü: “İsrail'in gerçekten çekilip çekilmeyeceğini veya başka bir gücün gelip gelmeyeceğini bilmiyorum. Ancak en önemli husus, insanların güven içinde yaşayabilmesi. Korkularıma rağmen, bu sefer durumun farklı olabileceğine inanmak istiyorum. Her iki taraf da sözünü tutarsa, belki Gazze nihayet yeniden nefes alabilir. Hayalim basit: evime geri dönmek, küçük bir bahçe ekip biçmek ve bir daha asla kaçmak zorunda kalmamak.”


Bağdat, Washington'un yaptırımlarının genişletilmesinden endişe ediyor

Sudani, 8 Ekim 2025'te Petrol Bakanlığı ile Exxon Mobil arasında Bağdat'taki Mecnun sahasının geliştirilmesine ilişkin ön anlaşmanın imzalanması sırasında (Reuters)
Sudani, 8 Ekim 2025'te Petrol Bakanlığı ile Exxon Mobil arasında Bağdat'taki Mecnun sahasının geliştirilmesine ilişkin ön anlaşmanın imzalanması sırasında (Reuters)
TT

Bağdat, Washington'un yaptırımlarının genişletilmesinden endişe ediyor

Sudani, 8 Ekim 2025'te Petrol Bakanlığı ile Exxon Mobil arasında Bağdat'taki Mecnun sahasının geliştirilmesine ilişkin ön anlaşmanın imzalanması sırasında (Reuters)
Sudani, 8 Ekim 2025'te Petrol Bakanlığı ile Exxon Mobil arasında Bağdat'taki Mecnun sahasının geliştirilmesine ilişkin ön anlaşmanın imzalanması sırasında (Reuters)

Washington, Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) ile bağlantılı bir dizi Iraklı yetkili, iş insanı ve şirketin kara listeye alındığını duyururken, Bağdat ABD yaptırım listesinin genişletilmesinden endişe ediyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı perşembe günü yaptığı açıklamada, Washington'ın Ketaib Hizbullah ve Asaib Ehlil Hak grubunu "ABD yaptırımlarını aşma, silah kaçakçılığı yapma ve Irak içinde yaygın yolsuzluk faaliyetlerinde bulunma" gerekçeleri ile hedef aldığını duyurdu.

Şarku'l Avsat'a konuşan bir Iraklı yetkili, yaptırımların "önümüzdeki dönemde başka kişi ve kuruluşları da kapsayabilecek daha geniş bir dalganın habercisi" olduğunu öne sürdü.

İsminin açıklanmamasını isteyen siyasi yetkili, bu yaptırımların "Trump yönetimi ile Irak hükümeti arasındaki ilişkinin seyrinde olumsuz bir değişime işaret ettiğini" belirterek, bu gelişmenin Bağdat ile Washington arasında yeni bir iş birliği aşamasının başladığı dönemde gerçekleştiğini ifade etti.


Eş Şeybani, “geçmişi geride bırakmak” için Beyrut'ta

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'yi kabul etti (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'yi kabul etti (AP)
TT

Eş Şeybani, “geçmişi geride bırakmak” için Beyrut'ta

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'yi kabul etti (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'yi kabul etti (AP)

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'nin dün Beyrut'a yaptığı ziyaret, Beşşar Esed rejiminin düşüşünden sonra “Lübnan ile yeni bir sayfa açılıyor” iddiasıyla “geçmişi geride bırakıp geleceği inşa etme” yolunun kapısını açtı.

Eş-Şeybani'nin ziyareti, Esed'in düşüşünden sonra bir Suriye yetkilisinin Lübnan'a yaptığı ilk ziyaret. Şeybani ziyaret sırasında, Suriye'deki mevcut yetkililerin “Lübnan'ın egemenliğine” ve “iç işlerine karışmama” ilkesine saygı duyduklarını teyit etti ve “Lübnan ile geçmişin engellerini aşmak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Beyrut'taki ziyaret, Lübnan ile ilişkilerde "yeni bir kapı" açan "buzları eriten bir ziyaret" olarak nitelendirildi. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre ziyarette ekonomik, güvenlik ve yargı konuları ele alındı. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Lübnan-Suriye Yüksek Konseyi'nin askıya alınmasının ardından, Şam ve Beyrut'taki büyükelçilikler aracılığıyla tüm konuları takip etmek üzere Lübnan'a yeni bir Suriye büyükelçisi atanmasını talep etti.