Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
TT

Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda

Ürdün’ün kritik dönemlerinde başbakanlık görevi üstlenen Mudar Bedran'ın anıları ilk defa Şarku’l Avsat tarafından yayınlanıyor.  Bedran’ın kaleme aldığı anıları ‘Karar’ adı altında önümüzdeki eylül ayında basılacak.
Bedran anılarında, geçen yüzyılın son çeyreğinde Ürdün’ün geçirdiği önemli aşamalara dair bilinmeyenleri ilk kez anlatıyor. 1960’lı yıllarda Ürdün İstihbarat Teşkilatı’nı kuran Bedran uzun yıllar bu teşkilata başkanlık yapmıştı. Krallık Divan Başkanlığı görevini de icra eden eski başbakanın, Kral Hüseyin’e yakın olduğu ve Ürdün’ün kararlarında etkili olduğu biliniyor.
Bedran bu bölümde, Ürdün’ün ‘Kuveyt işgalinin’ olumsuz etkileriyle mücadele etmek için ne tür önlemler aldığı ve Körfez Savaşı’nın patlak vermesinin ertesi günü Irak’a gerçekleştirdiği gizli ziyareti aktarıyor. Ayrıca ‘siyasal İslamcı’ hareketin, Kral Hüseyin’in talimatıyla hükümette yer almasına değiniyor.
“Saddam Hüseyin, Irak askerinin Kuveyt'ten çekilmesini, İsrail'in Kudüs'ten ve işgal ettiği topraklardan çekilmesine bağladığı tutumunda ısrarcıydı. Ancak bu tutum, İsrail’in Amerikan silahlarıyla Irak’ın altyapısını yok etmesiyle sonuçlanacaktı. Kral Hüseyin ve Cezayir Cumhurbaşkanı Şazeli bin Cedid’in arabuluculuk çabaları sonuç vermemişti. Amerikalılar büyükelçimize girişimlerin beyhude olduğunu, askeri hazırlıkların tamamlandığını bildirdiler. ABD Büyükelçisi de aynı bilgiyi bana aktardı. Bu aşamada Irak’a yönelik uluslararası tutumu gözledik. Savaş yakın mıydı yoksa uzak mıydı?
Muhtemel savaş için hazırlıklarımıza başladık. Bazı ülkeler savaşın olmayacağı yönünde iyimserdi. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse meseleyi yakından takip eden bizler fazla iyimser olamıyorduk. Bu süreçte iç birlikteliğimizi güçlendirmek için 1 Ocak 1991’de hükümette kabine değişikliğine gittik. Savaş tamtamları çalmaktaydı ve birlik olma zamanıydı, İslami Hareket’ten bazı milletvekillerini hükümetimde bakan olarak görevlendirdim. Zaten Kral Hüseyin hükümet ilk kurulduğundan bu yana, çoğulculuk bağlamında siyasal İslamcıların da hükümette yer alması gerektiği yönünde yönlendirmeler yapıyordu. Doğru zamanın geldiğini düşündüm. Kral Hüseyin bana  ‘Ey Ebu İmad, eğer Eğitim ve Öğretim Bakanlığı’nı da isterlerse onlara ver’ demişti. Sebebini söylememişti ama ben bu bakanlığı verme taraftarı değildim. Nitekim görüşmelerde ‘Hangi isimleri tercih edeceğim benim bileceğim iş. Siz isimleri ve hangi bakanlıklara talip olduğunuzu söyleyin, gerisine karışmayın’ diyerek tavrımı ortaya koymuştum. Kabine değişikliğinin ardından gerçekleştirdiğimiz ilk bakanlar kurulu toplantısında, son durumu masaya yatırdık. En önemli gelişmelerden biri İngiltere’de Margaret Thatcher’ın yerine başbakanlık görevine John Major’ın gelmiş olmasıydı. Major, Thatcher’ın aksine Saddam’dan nefret etmiyordu.
Enerji konusunda neredeyse tamamen bağımlı olduğumuz Irak’a karşı bir savaş düzenlenmesi bizim için de felaket anlamına geliyordu. Gıda stoklarımızı hazırladık ancak en büyük kaygım petroldü. Irak’tan gelen petrolde kesinti olması bizi çok zor durumda bırakacaktı. Akabe Limanı’nda ülkeye 18 gün yetecek petrol depoladık. Bu süre içinde alternatif pazarlardan petrol bulmayı umuyorduk. Tüm stratejik ürünlerde de aynı yöntemi benimsedik. Karaborsanın ve fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek için tüccarları yakın takibe aldık.”

“İsrail’den gelecek muhtemel saldırıya hazırlandık”
“İsrail’den gelecek herhangi bir saldırı ihtimaline karşı ordu teyakkuz halindeydi. İsrail ordusunda anormal bir hareketlilik gözlemlememiş olmamız ve İsrail’in Batı Şeria tepelerine hava savunma sistemleri yerleştirmesi saldırı değil savunma yapacakları konusunda bizi biraz olsun rahatlattı. Akabe’deki gıda stoklarımıza yönelik herhangi bir İsrail saldırısı olması durumunda petrol stoklarının bulunduğu Eylat’ı vurmayı kararlaştırmıştık. Hükümet toplantısında İsrail’in herhangi bir saldırısı karşısında Morter Tugayı’nın misliyle karşılık vereceğini duyurdum. Bazı bakanlar operasyon planlarını öğrenmek istediğinde şaşırmıştım. Buna nasıl izin verebilirim? Oldu olacak bu gizli bilgiyi televizyonlardan da duyuralım. ‘1967 felaketinin tekrarı yaşanmak istenmiyorsa böyle şeyler ulu orta konuşulmaz’ dedim. Bakın Irak ordusunu gizliyor. Bağdat’a gittiğinizde orduya dair bir şey görmüyorsunuz. Ciddiyet bunu gerektirir.”

Savaşa doğru
Krizin barışçıl çözümüne yönelik tüm çabalara rağmen gözlemlenen askeri hazırlıklar, savaşın yaklaştığının açık bir göstergesiydi. Yine de son saatte bir mucize yaşanmasını ve barışın sağlanmasını temenni ediyor ve umudumuzu yitirmek istemiyorduk. Bu süreçte ABD Başkanı George Bush, Avrupa’ya geldi. Kral Hüseyin son bir girişimde bulunmak için Bush ile görüşme talep etti ancak Amerikalılar talebimize olumsuz yanıt verdiler. Kral Hüseyin, Saddam ve Bush’u buluşturmak istiyordu. Girişimimiz başarısız olduğu için ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Iraklı mevkidaşı Tarık Aziz arasında bir görüşme ayarlamaya çalıştık. Böylelikle Bush ve Saddam görüşmesi mümkün olabilecekti. Olayların gelişimine baktığımızda böylesi bir görüşmenin tamamen etkisiz olacağını fark ettik. Çünkü karar vericiler çoktan ne yapacaklarına karar vermiş görünüyorlardı. Amerikalılar savaş istiyordu. Baker ile Aziz arasındaki görüşmenin 3 Ocak'ta yapılması planlanıyordu. Toplantı olumlu geçerse Bush ile Saddam arasında ayın 12'sinde bir görüşme gerçekleşebilirdi. İki görüşmede yapılamadı. Olaylar hızla gelişiyordu. Kral Hüseyin, İngiltere, Almanya ve Lüksemburg turundan dönmüş, Ürdün’ün sadece Irak değil tüm Ortadoğu meseleleri için şiddet olmaksızın barışçıl çözümleri savunduğunu ziyaret ettiği tüm ülkelerde dile getirmişti. Ancak büyük güçler öyle düşünmüyordu.
Temsilciler Meclisinde toplantı halindeydik, aynı saatlerde BM Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar, Saddam Hüseyin’le ikinci oturum gerçekleştiriyordu. İlk oturum iyimserlik gerektirecek bir neticeyle sonuçlanmamıştı. Irak yönetiminden beklentimiz ülkeyi savaşa maruz bırakmamak için Kuveyt’ten çekilme kararı alması ve ABD’nin elini boşa çıkartmasıydı. Sovyetler Birliği’nin konuya müdahil olmasının böylesi bir imkân yaratabileceğini düşünüyorduk. Ancak olmadı. Daha tehlikeli bir gelişme ise ABD Kongresi’nin Başkan George Bush’a Irak’la savaşa girme yetkisi vermesiydi. Bush bu yetkiye dayanarak savaş tehditleri savurdu. Yani ocak ayının 15’i adeta savaşla barış arasındaki çizgiyi temsil ediyordu.”
“17 Ocak 1991 tarihi hüzünlü, acı verici, uzun bir günü çağrıştırıyor. Barışçıl çözüm ihtimali kalmamış ve savaş başlamıştı. Merhum Kral Hüseyin, Temsilciler Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Kral Hüseyin’i daha önce hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Burada etkileyici bir konuşma yaptı. Krallık Divan Reisi Şerif Zeyd bin Şakir’in savaşı önlemek için son bir çaba olarak Riyad’ı ziyaret ettiğini, Suudi Arabistan ile Irak arasında doğrudan müzakere başlatmaya çalıştığını ancak muvaffak olamadığını söyledi. Suudiler Zeyd bin Şakir’e Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi nedeniyle tutumlarının sabit olduğunu aktarmıştı. O gün zorlu bir gündü. Ancak Kral Hüseyin - Allah rahmet etsin – yüksek Haşimi ahlakı ile bizi teskin etti. Konuşmasında ulus olmaktan ve ilkelerden söz etti, ümmetin bu mihnetten başı dik olarak çıkacağı yönünde iyimser ifadeler kullandı. Rusya’yla yaptığı son teması da bildirdi. Gorbaçov Saddam’ı ikna etmek için askeri harekâtın iki gün ertelenmesini talep edeceği yönündeki bilgiyi içeren bir mektup göndermişti. Ancak Rusya müdahalede gecikmiş ve Körfez Savaşı başlamıştı.
Gorbaçov Saddam Hüseyin’e gönderdiği mektupta Kuveyt’ten çekilmesini istemiş, Saddam cevabında Bağdat bombalanırken böyle bir şey yapmayacağını yazmıştı.”
“Toplantıda Kral Hüseyin’e savaştan kaynaklı mülteci akışıyla ilgili bir rapor sunduk. Raporda 200 bin Iraklının Türkiye’ye, 200 bininin İran’a, 100 binin Suriye’ye, 750 binin de Ürdün’e gitmesi öngörülüyordu. Kral Hüseyin bana, Amerikalıların bazı uçaklarının düştüğünü söyledi. Kendisine Iraklıların 18 bin ton ağırlığında bombaya maruz kalacaklarını düşündüğünü, bunun da 2500 sorti anlamına geldiğini söyledim. Bağdat’ın bombalanmasının ikinci günü, gece 2 sularında Irak füzeler ile İsrail’e saldırdı. Irak 8 füze göndermiş, bunların yedisi hedefe ulaşmıştı. İsrail karşı saldırı yapma kararı alırsa Ürdün’ün hava sahasını kullanmak zorunda kalacaktı. Bizim için gergin bir andı. Çünkü kesinlikle hava sahamızın kullanılmasına izin veremezdik ve bir karşılık vermemiz gerekirdi. Petrol rafinerimizin vurulma ihtimali bizi kaygılandırıyordu. Zararı minimuma indirmek için petrolü dağıtım ofislerine taşıdık. Amerikalılara İsrail’in hava sahamızı ihlal etmesi durumunda kararlı bir karşılık vereceğimizi bildirdik.”

Bombardıman altındaki Bağdat’a yolculuk
“Savaşın ikinci gününde Bağdat'a gizli bir ziyarette bulundum. Bağdat’a gitme fikrini açtığımda Kral Hüseyin ve Zeyd bin Şakir bundan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Hem güvenli değildi hem de birilerinin öğrenmesi siyasi açıdan ülkeyi zor durumda bırakabilirdi. Neyse ki onları ikna ettim ve kimsenin bilgisi olmadan iki araç hazırlattım. Yanımıza su ve yedek benzin aldık. Şoför sınır yollarını iyi bilmiyordu. Bölgedeki askeri hareketliliğe dair koordinasyon içinde de değildik. Aileme dahi haber vermedim ve tali yollardan Irak’a doğru yolculuğa başladık. Yollar çok tenhaydı. Sorun şu ki; araçlarımız oldukça kolay hedeflerdi. Hızlı ve dikkatli yol alıyorduk. İki araçla yola çıkmıştık çünkü çölde biri arıza verirse diğeriyle devam ederiz diye düşünmüştüm. Tali yollara girmeden önce otobanda yaklaşık saatte 200 km hızla ilerliyorduk. Zırhlı araçların önüne bir şey çıksa bu hızda durması mümkün değildi. Yola dikkat kesilmiştim ve tuhaf bir şekilde hedefe odaklanmıştım. Geri döndüğümüzde yolu karıştırmaktan da çekinmiyor değildim. Doğrusu tehlikeli bir maceraya girişmiştim. Uzaktan uçakların Bağdat’ı bombalayıp geri döndüğünü görüyorduk. Bağdat’a yaklaştığımızda Iraklı askerler bizi kontrol noktasında durdurdular ve ekmek istediler. Bu duruma çok şaşırdım. Savaş esnasında nasıl olur da askerlerin gerekli karavanası temin edilmez? Nihayet Bağdat’a vardık, Büyükelçilik binasına gittim ama kapılar kapalıydı. Bekçi görevlilerin öğle yemeğine çıktığını söyledi. Geri döndüklerinde ‘Nasıl olur da elçiliği kapatıp hep beraber yemeğe gidersiniz?’  diye sordum. ‘Gelişinizden haberimiz yoktu. Üstelik bu saatte yemeğe gitmesek daha sonra açık restoran bulmamız mümkün değil’ diye cevap verdiler. ‘Sadece bulgurumuz var’ diye de eklediler. Bağdat’ta ekmek ve un bulmak mümkün değil. Büyükelçiden Tarık Aziz ve Taha Yasin’i aramasını, Bağdat’ta olduğumu ve görüşmek istediğimi söylemesini istedim. Irak plakalı bir pikaba bindim ve görüşmeye gittim. Yolda gördüklerim uluslararası bir savaşa girmiş devletin zayıf tedbirleri ve kayıtsızlığını gösteriyordu. Tarık Aziz’e ‘Gıda ve yakıt stoku yapmadan nasıl olur da bir savaşa girersiniz?’ diye sordum. ‘Biz Ürdün’de savaşın doğrudan tarafı değiliz. Yine de savaş başlamadan tüm hazırlıklarımızı yaptık’ dedim ve ihmalkârlıklarını kınadım. Bağdat’ın gıda ve yakıt sorununu çözmek için kapsamlı bir plan yapmalarını tavsiye ettim. Bu süreçte Irak’a temel gıda malzemeleri ile ilaç ve benzeri desteği sağladık. Hatta birkaç defa ham petrollerini kendi rafinerimizde işleyip gönderdiğimiz de oldu. Taha Yasin’le dört saat süren bir görüşme yaptık. Bombalamanın beklediklerinden daha hafif olduğunu, askeri anlamda güçlerini koruduklarını anlattı. Bağdat’ta elektrik-su sıkıntıları yaşandığını, sokaklarda tek bir polis aracının olmadığını, fırınların ve bakkalların kapalı olduğunu söyledim. Düşünün Bağdat’ta elektrikler bombalamadan dolayı kesik olduğu için manuel olarak benzin dolduran tek bir ofis vardı. Bununla birlikte halkta bir panik havası hâkim değildi. Bombalama başladığında sığınaklara iniyor, bombalama bittiğinde rutin hayatlarına devam ediyorlardı. Taha Yasin ‘Koalisyon güçlerinin darbelerinin yüzde 80’i hedefini bulmuyor. Ordumuz çok sayıda uçak düşürdü. Pilotların bir kısmı hayatta bir kısmı kefen içinde’ demişti. Anladığım kadarıyla Irak, koalisyon güçlerini kara savaşına çekmek istiyordu. Ben Bağdat’tayken şehir iki kez uçaklar tarafından bombalandı. Taha Yasin bana aslında İsrail’i vurma niyetinde olmadıklarını, ABD’liler Irak’ın füze sistemlerinin imha edildiği yalanını söyleyince füzelerin halen çalışır olduğunu göstermek için böyle bir saldırı gerçekleştirdiklerini’ söyledi.”

Eski Ürdün Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları: Saddam’ı herhangi bir çılgınlık yapmaması konusunda uyardık, Kuveyt’i işgal edeceğini bilmiyorduk



Lübnan... Kamplardan silah teslim rüzgarları esiyor

Lübnan Ordusu İstihbaratı mensupları dün Beyrut'un güney banliyölerindeki Burc el-Beracine kampında silah teslim aldı (Şarku'l Avsat)
Lübnan Ordusu İstihbaratı mensupları dün Beyrut'un güney banliyölerindeki Burc el-Beracine kampında silah teslim aldı (Şarku'l Avsat)
TT

Lübnan... Kamplardan silah teslim rüzgarları esiyor

Lübnan Ordusu İstihbaratı mensupları dün Beyrut'un güney banliyölerindeki Burc el-Beracine kampında silah teslim aldı (Şarku'l Avsat)
Lübnan Ordusu İstihbaratı mensupları dün Beyrut'un güney banliyölerindeki Burc el-Beracine kampında silah teslim aldı (Şarku'l Avsat)

Lübnan'daki Filistin kamplarında silahsızlanma rüzgarları esmeye başladı. Fetih hareketi, Beyrut'taki Burc el-Beracine kampında ağır ve orta boy silahlarını Lübnan ordusuna teslim etmeye başladı.

Lübnan ordusu dün akşam, Filistinli yetkililer, Lübnan ordu mensupları ve hafif silahlı Filistin güvenlik güçleri huzurunda, çuvallara konulan bir parti silah teslim aldı.

Filistinli kaynaklar Şarku'l Avsat’a verdiği bilgide, “Silahların teslimi şu anda Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Filistin Kurtuluş Ordusu (FKO) gruplarını kapsıyor. Hamas ve ona yakın diğer gruplar silahlarını teslim etmeyi reddediyor ve son saatlerde varılan anlaşma onları kapsamıyor” dedi.

Lübnan'daki Filistinli gruplar ise Burc el-Beracine kampında yaşananların “Fetih hareketinin iç meselesi olduğunu ve kamplardaki Filistin silahlarıyla ilgisi olmadığını” vurguladı. Gruplar, “Filistin toprakları işgal altında olduğu sürece silahlarımız kalacak ve sadece işgalle mücadele için kullanılacak” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan, Lübnanlı yetkililer dün, İsrail'in kuzeyindeki bir Arap kasabasından gelen ve bir yıl önce Lübnan topraklarına gizlice girdikten sonra tutuklanan Salih Ebu Hüseyin adlı bir İsrail vatandaşını, Uluslararası Kızılhaç'ın arabuluculuğu ile serbest bıraktı.


Birleşmiş Milletler, Gazze Şeridi'nde ‘kıtlık’ olduğunu resmi olarak doğruladı

Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)
Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)
TT

Birleşmiş Milletler, Gazze Şeridi'nde ‘kıtlık’ olduğunu resmi olarak doğruladı

Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)
Gazze Şeridi'nde gıda yardımı almak için birbirleriyle yarışan çocuklar ve kadınlar (AP)

Birleşmiş Milletler Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) tarafından hazırlanan yeni bir rapor, Gazze Şeridi'nde yarım milyondan fazla insanın ‘aşırı açlık ve yetersiz beslenmeden kaynaklanan ölüm’ ile karakterize edilen kıtlık koşullarında yaşadığını doğruladı. Bu, Ortadoğu'da kıtlığın resmi olarak doğrulandığı ilk durum. Raporda, bu koşulların önümüzdeki haftalarda Gazze şehrinden Deyr el-Belah ve Han Yunus'a yayılmasının beklendiği belirtildi. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO), hayatları kurtarmak için acil ateşkes ve tam, engelsiz insani yardım erişiminin gerekli olduğunu vurgulayan ortak bir bildiri yayınladı. Şarku’l Avsat'ın ulaştığı bildiride kuruluşlar, kıtlığın her ne pahasına olursa olsun durdurulması gerektiğini vurguladı. Bildiride, özellikle sivillerin zorlu koşullarda yaşadığı Gazze Şeridi'nde askeri gerginliğin daha da şiddetlenmesinin, kaçamayan çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve engelliler için korkunç sonuçlar doğuracağı uyarısında bulunuldu.

Şok edici rakamlar

Raporda, eylül ayı sonuna kadar 640 bin kişinin felaket düzeyinde gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalacağı ve açlık endeksinin 5. aşamasına gireceği belirtildi. Bu arada, 1,14 milyon kişi endeksin 4. aşamasında, 396 bin kişi ise üçüncü aşamada (kriz) olacak. Raporda, Gazze Şeridi'ndeki tarım arazilerinin yüzde 98'inin hasar gördüğü veya erişilemez durumda olduğu ve her on kişiden dokuzunun defalarca yerinden edildiği vurgulandı. Raporda, gıda fiyatlarının rekor seviyelere ulaştığı, yemek pişirmek için gerekli yakıt ve suyun kıt olduğu ve pazar ve hizmet sisteminin çöktüğü ifade edildi.

Çocukların ve kadınların çektiği acılar

BM raporuna göre, geçtiğimiz temmuz ayına ait veriler, Gazze Şeridi'nde 12 binden fazla çocuğun akut yetersiz beslenmeden mustarip olduğunu, bu sayının şimdiye kadarki en yüksek rakam olduğunu ve yıl başından bu yana altı kat arttığını gösteriyor... Bunların yaklaşık yüzde 25'i, en tehlikeli ve ölümcül olan ‘şiddetli akut yetersiz beslenmeden’ mustarip. Hayati tehlike arz eden yetersiz beslenmeden mustarip hamile ve emziren kadınların sayısı mayıs ayında 17 bin iken, bu sayının 2026 ortasına kadar 55 bine çıkması bekleniyor. Raporda, her beş çocuktan birinin erken doğduğu veya düşük doğum ağırlığıyla doğduğu ve bağışıklık sisteminin zayıflığı nedeniyle ishal ve solunum yolu enfeksiyonları gibi yaygın hastalıkların ölümcül hale geldiği belirtildi.

Trajik koşullar

Rapora ilişkin yorumda bulunan FAO Genel Direktörü Qu Dongyu, “Gazze halkı hayatta kalmak için tüm imkanlarını tüketti. Açlık ve yetersiz beslenme her gün can almakta. Gıdaya erişim lüks değil, temel bir insan hakkıdır” ifadelerini kullandı.

WFP İcra Direktörü Cindy McCain ise şunları söyledi: “Kıtlık uyarıları aylardır açıkça ortada. Şu anda ihtiyaç duyulan şey, yardımı büyük ölçüde artırmak ve gıdanın en çok ihtiyacı olanlara ulaşmasını sağlamak için daha güvenli koşullar yaratmak.”

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, “Kıtlık Gazze’de trajik bir gerçeklik ve Deyr el-Belah ile Han Yunus'ta yakın bir tehdit. Kaybedecek zaman yok; çocuklar gözlerimizin önünde açlık ve hastalıktan ölüyor” şeklinde konuştu.

WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, ‘ateşkesin artık ahlaki ve insani bir zorunluluk olduğunu’ vurguladı. Ghebreyesus, “Basit hastalıklar açlık nedeniyle ölümcül hale geliyor ve çökmüş sağlık sistemi acil desteğe ihtiyaç duyuyor” dedi.

Dört kuruluş, acil bir çağrıda bulunarak, kıtlığın daha da kötüye gitmesini önlemek için derhal ve kalıcı bir ateşkes, yardımların engelsiz ulaştırılması, gıda tedarikinin önemli ölçüde artırılması, dağıtım mekanizmalarının iyileştirilmesi, sağlık, su ve sanitasyon sektörlerine acil destek sağlanması ve ticaret akışlarının, temel hizmetlerin ve yerel gıda üretiminin yeniden sağlanması çağrısında bulundu.


Muhammed bin Selman ve Sisi ilişkileri ve gelişmeleri görüştü

Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)
TT

Muhammed bin Selman ve Sisi ilişkileri ve gelişmeleri görüştü

Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Selman, dün NEOM Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'yi kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakan Muhammed bin Selman ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, dün NEOM Sarayı'nda düzenlenen görüşmede, ikili ilişkileri ve uluslararası gelişmeleri ele aldı. İki lider, başta Filistin'deki gelişmeler olmak üzere bölgedeki son gelişmeleri görüştü.

Toplantıya Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Devlet Bakanı, Kabine Üyesi ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Dr. Musaid el-Ayban ve Suudi Arabistan Genel İstihbarat Servisi Direktörü Halid el-Humeydan ve ilgili yetkililer katıldı.

Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi Muhammed el-Şenavi yaptığı açıklamada, toplantıda bir dizi ikili iş birliği konusunun yanı sıra bölgesel ve uluslararası alanda karşılıklı ilgi duyulan konulardaki gelişmelerin derinlemesine ele alındığını belirtti. Toplantıda ayrıca, Mısır'ın Gazze Şeridi'nde çeşitli taraflarla koordinasyon halinde ateşkes sağlama çabaları da ele alındı.

El-Şenavi, Sisi'nin, son olarak Riyad ve Paris'in ortak liderliğinde New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde düzenlenen "İki Devletli Çözüm" konferansının sonuçları olmak üzere, Suudi Arabistan'ın Filistin sorununa ilişkin girişimlerine Mısır'ın verdiği desteği teyit ettiğini belirtti.