Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
TT

Ürdün eski Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları (2): Barışçıl çözüm çabalarının yetersiz kalması ve Körfez Savaşı’nın başlaması

Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda
Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ve Ürdün Prensi Zeyd bin Şakir ... Sağda Mudar Bedran resmi bir resepsiyonda

Ürdün’ün kritik dönemlerinde başbakanlık görevi üstlenen Mudar Bedran'ın anıları ilk defa Şarku’l Avsat tarafından yayınlanıyor.  Bedran’ın kaleme aldığı anıları ‘Karar’ adı altında önümüzdeki eylül ayında basılacak.
Bedran anılarında, geçen yüzyılın son çeyreğinde Ürdün’ün geçirdiği önemli aşamalara dair bilinmeyenleri ilk kez anlatıyor. 1960’lı yıllarda Ürdün İstihbarat Teşkilatı’nı kuran Bedran uzun yıllar bu teşkilata başkanlık yapmıştı. Krallık Divan Başkanlığı görevini de icra eden eski başbakanın, Kral Hüseyin’e yakın olduğu ve Ürdün’ün kararlarında etkili olduğu biliniyor.
Bedran bu bölümde, Ürdün’ün ‘Kuveyt işgalinin’ olumsuz etkileriyle mücadele etmek için ne tür önlemler aldığı ve Körfez Savaşı’nın patlak vermesinin ertesi günü Irak’a gerçekleştirdiği gizli ziyareti aktarıyor. Ayrıca ‘siyasal İslamcı’ hareketin, Kral Hüseyin’in talimatıyla hükümette yer almasına değiniyor.
“Saddam Hüseyin, Irak askerinin Kuveyt'ten çekilmesini, İsrail'in Kudüs'ten ve işgal ettiği topraklardan çekilmesine bağladığı tutumunda ısrarcıydı. Ancak bu tutum, İsrail’in Amerikan silahlarıyla Irak’ın altyapısını yok etmesiyle sonuçlanacaktı. Kral Hüseyin ve Cezayir Cumhurbaşkanı Şazeli bin Cedid’in arabuluculuk çabaları sonuç vermemişti. Amerikalılar büyükelçimize girişimlerin beyhude olduğunu, askeri hazırlıkların tamamlandığını bildirdiler. ABD Büyükelçisi de aynı bilgiyi bana aktardı. Bu aşamada Irak’a yönelik uluslararası tutumu gözledik. Savaş yakın mıydı yoksa uzak mıydı?
Muhtemel savaş için hazırlıklarımıza başladık. Bazı ülkeler savaşın olmayacağı yönünde iyimserdi. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse meseleyi yakından takip eden bizler fazla iyimser olamıyorduk. Bu süreçte iç birlikteliğimizi güçlendirmek için 1 Ocak 1991’de hükümette kabine değişikliğine gittik. Savaş tamtamları çalmaktaydı ve birlik olma zamanıydı, İslami Hareket’ten bazı milletvekillerini hükümetimde bakan olarak görevlendirdim. Zaten Kral Hüseyin hükümet ilk kurulduğundan bu yana, çoğulculuk bağlamında siyasal İslamcıların da hükümette yer alması gerektiği yönünde yönlendirmeler yapıyordu. Doğru zamanın geldiğini düşündüm. Kral Hüseyin bana  ‘Ey Ebu İmad, eğer Eğitim ve Öğretim Bakanlığı’nı da isterlerse onlara ver’ demişti. Sebebini söylememişti ama ben bu bakanlığı verme taraftarı değildim. Nitekim görüşmelerde ‘Hangi isimleri tercih edeceğim benim bileceğim iş. Siz isimleri ve hangi bakanlıklara talip olduğunuzu söyleyin, gerisine karışmayın’ diyerek tavrımı ortaya koymuştum. Kabine değişikliğinin ardından gerçekleştirdiğimiz ilk bakanlar kurulu toplantısında, son durumu masaya yatırdık. En önemli gelişmelerden biri İngiltere’de Margaret Thatcher’ın yerine başbakanlık görevine John Major’ın gelmiş olmasıydı. Major, Thatcher’ın aksine Saddam’dan nefret etmiyordu.
Enerji konusunda neredeyse tamamen bağımlı olduğumuz Irak’a karşı bir savaş düzenlenmesi bizim için de felaket anlamına geliyordu. Gıda stoklarımızı hazırladık ancak en büyük kaygım petroldü. Irak’tan gelen petrolde kesinti olması bizi çok zor durumda bırakacaktı. Akabe Limanı’nda ülkeye 18 gün yetecek petrol depoladık. Bu süre içinde alternatif pazarlardan petrol bulmayı umuyorduk. Tüm stratejik ürünlerde de aynı yöntemi benimsedik. Karaborsanın ve fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek için tüccarları yakın takibe aldık.”

“İsrail’den gelecek muhtemel saldırıya hazırlandık”
“İsrail’den gelecek herhangi bir saldırı ihtimaline karşı ordu teyakkuz halindeydi. İsrail ordusunda anormal bir hareketlilik gözlemlememiş olmamız ve İsrail’in Batı Şeria tepelerine hava savunma sistemleri yerleştirmesi saldırı değil savunma yapacakları konusunda bizi biraz olsun rahatlattı. Akabe’deki gıda stoklarımıza yönelik herhangi bir İsrail saldırısı olması durumunda petrol stoklarının bulunduğu Eylat’ı vurmayı kararlaştırmıştık. Hükümet toplantısında İsrail’in herhangi bir saldırısı karşısında Morter Tugayı’nın misliyle karşılık vereceğini duyurdum. Bazı bakanlar operasyon planlarını öğrenmek istediğinde şaşırmıştım. Buna nasıl izin verebilirim? Oldu olacak bu gizli bilgiyi televizyonlardan da duyuralım. ‘1967 felaketinin tekrarı yaşanmak istenmiyorsa böyle şeyler ulu orta konuşulmaz’ dedim. Bakın Irak ordusunu gizliyor. Bağdat’a gittiğinizde orduya dair bir şey görmüyorsunuz. Ciddiyet bunu gerektirir.”

Savaşa doğru
Krizin barışçıl çözümüne yönelik tüm çabalara rağmen gözlemlenen askeri hazırlıklar, savaşın yaklaştığının açık bir göstergesiydi. Yine de son saatte bir mucize yaşanmasını ve barışın sağlanmasını temenni ediyor ve umudumuzu yitirmek istemiyorduk. Bu süreçte ABD Başkanı George Bush, Avrupa’ya geldi. Kral Hüseyin son bir girişimde bulunmak için Bush ile görüşme talep etti ancak Amerikalılar talebimize olumsuz yanıt verdiler. Kral Hüseyin, Saddam ve Bush’u buluşturmak istiyordu. Girişimimiz başarısız olduğu için ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Iraklı mevkidaşı Tarık Aziz arasında bir görüşme ayarlamaya çalıştık. Böylelikle Bush ve Saddam görüşmesi mümkün olabilecekti. Olayların gelişimine baktığımızda böylesi bir görüşmenin tamamen etkisiz olacağını fark ettik. Çünkü karar vericiler çoktan ne yapacaklarına karar vermiş görünüyorlardı. Amerikalılar savaş istiyordu. Baker ile Aziz arasındaki görüşmenin 3 Ocak'ta yapılması planlanıyordu. Toplantı olumlu geçerse Bush ile Saddam arasında ayın 12'sinde bir görüşme gerçekleşebilirdi. İki görüşmede yapılamadı. Olaylar hızla gelişiyordu. Kral Hüseyin, İngiltere, Almanya ve Lüksemburg turundan dönmüş, Ürdün’ün sadece Irak değil tüm Ortadoğu meseleleri için şiddet olmaksızın barışçıl çözümleri savunduğunu ziyaret ettiği tüm ülkelerde dile getirmişti. Ancak büyük güçler öyle düşünmüyordu.
Temsilciler Meclisinde toplantı halindeydik, aynı saatlerde BM Genel Sekreteri Javier Perez de Cuellar, Saddam Hüseyin’le ikinci oturum gerçekleştiriyordu. İlk oturum iyimserlik gerektirecek bir neticeyle sonuçlanmamıştı. Irak yönetiminden beklentimiz ülkeyi savaşa maruz bırakmamak için Kuveyt’ten çekilme kararı alması ve ABD’nin elini boşa çıkartmasıydı. Sovyetler Birliği’nin konuya müdahil olmasının böylesi bir imkân yaratabileceğini düşünüyorduk. Ancak olmadı. Daha tehlikeli bir gelişme ise ABD Kongresi’nin Başkan George Bush’a Irak’la savaşa girme yetkisi vermesiydi. Bush bu yetkiye dayanarak savaş tehditleri savurdu. Yani ocak ayının 15’i adeta savaşla barış arasındaki çizgiyi temsil ediyordu.”
“17 Ocak 1991 tarihi hüzünlü, acı verici, uzun bir günü çağrıştırıyor. Barışçıl çözüm ihtimali kalmamış ve savaş başlamıştı. Merhum Kral Hüseyin, Temsilciler Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Kral Hüseyin’i daha önce hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Burada etkileyici bir konuşma yaptı. Krallık Divan Reisi Şerif Zeyd bin Şakir’in savaşı önlemek için son bir çaba olarak Riyad’ı ziyaret ettiğini, Suudi Arabistan ile Irak arasında doğrudan müzakere başlatmaya çalıştığını ancak muvaffak olamadığını söyledi. Suudiler Zeyd bin Şakir’e Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi nedeniyle tutumlarının sabit olduğunu aktarmıştı. O gün zorlu bir gündü. Ancak Kral Hüseyin - Allah rahmet etsin – yüksek Haşimi ahlakı ile bizi teskin etti. Konuşmasında ulus olmaktan ve ilkelerden söz etti, ümmetin bu mihnetten başı dik olarak çıkacağı yönünde iyimser ifadeler kullandı. Rusya’yla yaptığı son teması da bildirdi. Gorbaçov Saddam’ı ikna etmek için askeri harekâtın iki gün ertelenmesini talep edeceği yönündeki bilgiyi içeren bir mektup göndermişti. Ancak Rusya müdahalede gecikmiş ve Körfez Savaşı başlamıştı.
Gorbaçov Saddam Hüseyin’e gönderdiği mektupta Kuveyt’ten çekilmesini istemiş, Saddam cevabında Bağdat bombalanırken böyle bir şey yapmayacağını yazmıştı.”
“Toplantıda Kral Hüseyin’e savaştan kaynaklı mülteci akışıyla ilgili bir rapor sunduk. Raporda 200 bin Iraklının Türkiye’ye, 200 bininin İran’a, 100 binin Suriye’ye, 750 binin de Ürdün’e gitmesi öngörülüyordu. Kral Hüseyin bana, Amerikalıların bazı uçaklarının düştüğünü söyledi. Kendisine Iraklıların 18 bin ton ağırlığında bombaya maruz kalacaklarını düşündüğünü, bunun da 2500 sorti anlamına geldiğini söyledim. Bağdat’ın bombalanmasının ikinci günü, gece 2 sularında Irak füzeler ile İsrail’e saldırdı. Irak 8 füze göndermiş, bunların yedisi hedefe ulaşmıştı. İsrail karşı saldırı yapma kararı alırsa Ürdün’ün hava sahasını kullanmak zorunda kalacaktı. Bizim için gergin bir andı. Çünkü kesinlikle hava sahamızın kullanılmasına izin veremezdik ve bir karşılık vermemiz gerekirdi. Petrol rafinerimizin vurulma ihtimali bizi kaygılandırıyordu. Zararı minimuma indirmek için petrolü dağıtım ofislerine taşıdık. Amerikalılara İsrail’in hava sahamızı ihlal etmesi durumunda kararlı bir karşılık vereceğimizi bildirdik.”

Bombardıman altındaki Bağdat’a yolculuk
“Savaşın ikinci gününde Bağdat'a gizli bir ziyarette bulundum. Bağdat’a gitme fikrini açtığımda Kral Hüseyin ve Zeyd bin Şakir bundan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Hem güvenli değildi hem de birilerinin öğrenmesi siyasi açıdan ülkeyi zor durumda bırakabilirdi. Neyse ki onları ikna ettim ve kimsenin bilgisi olmadan iki araç hazırlattım. Yanımıza su ve yedek benzin aldık. Şoför sınır yollarını iyi bilmiyordu. Bölgedeki askeri hareketliliğe dair koordinasyon içinde de değildik. Aileme dahi haber vermedim ve tali yollardan Irak’a doğru yolculuğa başladık. Yollar çok tenhaydı. Sorun şu ki; araçlarımız oldukça kolay hedeflerdi. Hızlı ve dikkatli yol alıyorduk. İki araçla yola çıkmıştık çünkü çölde biri arıza verirse diğeriyle devam ederiz diye düşünmüştüm. Tali yollara girmeden önce otobanda yaklaşık saatte 200 km hızla ilerliyorduk. Zırhlı araçların önüne bir şey çıksa bu hızda durması mümkün değildi. Yola dikkat kesilmiştim ve tuhaf bir şekilde hedefe odaklanmıştım. Geri döndüğümüzde yolu karıştırmaktan da çekinmiyor değildim. Doğrusu tehlikeli bir maceraya girişmiştim. Uzaktan uçakların Bağdat’ı bombalayıp geri döndüğünü görüyorduk. Bağdat’a yaklaştığımızda Iraklı askerler bizi kontrol noktasında durdurdular ve ekmek istediler. Bu duruma çok şaşırdım. Savaş esnasında nasıl olur da askerlerin gerekli karavanası temin edilmez? Nihayet Bağdat’a vardık, Büyükelçilik binasına gittim ama kapılar kapalıydı. Bekçi görevlilerin öğle yemeğine çıktığını söyledi. Geri döndüklerinde ‘Nasıl olur da elçiliği kapatıp hep beraber yemeğe gidersiniz?’  diye sordum. ‘Gelişinizden haberimiz yoktu. Üstelik bu saatte yemeğe gitmesek daha sonra açık restoran bulmamız mümkün değil’ diye cevap verdiler. ‘Sadece bulgurumuz var’ diye de eklediler. Bağdat’ta ekmek ve un bulmak mümkün değil. Büyükelçiden Tarık Aziz ve Taha Yasin’i aramasını, Bağdat’ta olduğumu ve görüşmek istediğimi söylemesini istedim. Irak plakalı bir pikaba bindim ve görüşmeye gittim. Yolda gördüklerim uluslararası bir savaşa girmiş devletin zayıf tedbirleri ve kayıtsızlığını gösteriyordu. Tarık Aziz’e ‘Gıda ve yakıt stoku yapmadan nasıl olur da bir savaşa girersiniz?’ diye sordum. ‘Biz Ürdün’de savaşın doğrudan tarafı değiliz. Yine de savaş başlamadan tüm hazırlıklarımızı yaptık’ dedim ve ihmalkârlıklarını kınadım. Bağdat’ın gıda ve yakıt sorununu çözmek için kapsamlı bir plan yapmalarını tavsiye ettim. Bu süreçte Irak’a temel gıda malzemeleri ile ilaç ve benzeri desteği sağladık. Hatta birkaç defa ham petrollerini kendi rafinerimizde işleyip gönderdiğimiz de oldu. Taha Yasin’le dört saat süren bir görüşme yaptık. Bombalamanın beklediklerinden daha hafif olduğunu, askeri anlamda güçlerini koruduklarını anlattı. Bağdat’ta elektrik-su sıkıntıları yaşandığını, sokaklarda tek bir polis aracının olmadığını, fırınların ve bakkalların kapalı olduğunu söyledim. Düşünün Bağdat’ta elektrikler bombalamadan dolayı kesik olduğu için manuel olarak benzin dolduran tek bir ofis vardı. Bununla birlikte halkta bir panik havası hâkim değildi. Bombalama başladığında sığınaklara iniyor, bombalama bittiğinde rutin hayatlarına devam ediyorlardı. Taha Yasin ‘Koalisyon güçlerinin darbelerinin yüzde 80’i hedefini bulmuyor. Ordumuz çok sayıda uçak düşürdü. Pilotların bir kısmı hayatta bir kısmı kefen içinde’ demişti. Anladığım kadarıyla Irak, koalisyon güçlerini kara savaşına çekmek istiyordu. Ben Bağdat’tayken şehir iki kez uçaklar tarafından bombalandı. Taha Yasin bana aslında İsrail’i vurma niyetinde olmadıklarını, ABD’liler Irak’ın füze sistemlerinin imha edildiği yalanını söyleyince füzelerin halen çalışır olduğunu göstermek için böyle bir saldırı gerçekleştirdiklerini’ söyledi.”

Eski Ürdün Başbakanı Mudar Bedran'ın anıları: Saddam’ı herhangi bir çılgınlık yapmaması konusunda uyardık, Kuveyt’i işgal edeceğini bilmiyorduk



Gazze'nin yeni haritası: Daha küçük ve daha izole

Gazze'nin yeni haritası: Daha küçük ve daha izole
TT

Gazze'nin yeni haritası: Daha küçük ve daha izole

Gazze'nin yeni haritası: Daha küçük ve daha izole

İzzeddin Ebu Ayşe

İsrail, Refah'ı tampon bölge haline getirdi, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki güvenlik bölgesini genişletti, Gazze Şeridi'nin doğusunda yeni sınırlar çizdi ve Netzarim'de kontrolü yeniden sağladı

İsrail'in Gazze haritasını yeniden çizme planının bir parçası olarak Tel Aviv ordusu, kuvvetlerinin bölgede hem saha hem de askeri kontrol sahibi olmasını sağlamak amacıyla coğrafi değişiklikler dayattı. Ancak bu topografik değişiklikler Gazzelileri topraklarından ediyor ve Gazze Şeridi'nin yüzölçümünü küçültüyor.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısının başlangıcında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas veya Filistin Ulusal Otoritesi'nin Gazze Şeridi'nin sivil veya askeri yönetimini üstlenmesinin önlenmesi gerektiğini vurgulamıştı. “Gazze'de güvenlik konusunda ordunun mutlak kontrolü olacak, sivil yönetime gelince uluslararası kuruluşlar tek çözümdür” demişti.

Birinci Adım: Refah'ın işgali

Askeri çatışmaların yaklaşık 16 ay süren ilk turunda İsrail, Hamas'ın hükümet olarak gücünü ve askeri olarak kapasitesini yok etmeye odaklandı. Ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının ardından ordunun yeniden savaşa dönmesiyle Gazze'de sahada coğrafi değişiklikler uygulamaya başladı ve Gazze’nin coğrafyasını, yüzölçümünü değiştirdi.

İsrail ordusunun bu bağlamda attığı ilk adım, Gazze Şeridi'nin en güney ucundaki Refah şehrini tümüyle işgal edip, kuşatıp, burayı Gazze'deki diğer şehirlerden tecrit etmek oldu. Morag Ekseni’ni kurarak bölgenin tamamını güvenli tampon bölgesine dahil etti.

İsrailli Haaretz gazetesinin haberine göre, Tel Aviv artık Gazzelilerin Refah'a girişine izin vermeyecek. Şehrin tamamı Filistinlilerin yaklaşmasının yasak olduğu bir tampon bölgeye dönüştürülmüş durumda. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, “Güvenli tampon bölgenin genişletilmesi ve Gazze Şeridi yakınındaki İbrani beldelerin korunması kapsamında Morag Ekseni’nin kontrolünü ele geçirdik. Gazze daha da küçülecek ve daha da izole olacak, sakinlerinin giderek daha fazlası kaçmak ve evlerini terk etmek zorunda kalacaklar” diyerek bunu doğruladı.

efrty6u7ı8
İsrail artık Gazzelilerin Refah'a girişine izin vermeyecek (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)

Yaklaşık 75 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Refah şehri, İsrail'in kontrolündeki Philadelphia Koridoru ile  Gazze için çizmeyi planladığı yeni harita dahilinde ordunun nihayet kontrol altına alarak Gazze Şeridi'nin yeni sınırları haline getirdiği Morag Koridoru arasında yer alıyor.

Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Refah'ta yaklaşık 300 bin kişi yaşıyordu ve hepsi yaşadıkları yerlerden daha da güvenli olmayan diğer bölgelere iltica ettiler. Ancak İsrail'in belki daha sonra topraklarına katacağı şehirlerini tamamen kendi kontrolünde bir güvenlik bölgesi haline getirmesi sonrasında, bu kişiler ne topraklarına geri dönebilecekler ne de evlerini yeniden inşa edebilecekler.

Gazze'den koparılan Refah, Gazze Şeridi'nin topraklarının beşte birini oluşturuyor. Arap Araştırmaları Derneği'nde harita ve coğrafi bilgi sistemleri profesörü olan Halil el-Tüfekçi, “İsrail ordusunun silahının gücüyle, Refah şehri yutulup Gazze sakinleri zorla yerinden edilerek yeni bir coğrafi gerçeklik dayatıldı. Hepsi bu kadar da değil, Tel Aviv artık Gazze Şeridi topraklarının yüzde 40'ını kontrol ediyor” dedi.

Bu bağlamda, hükümetin Medya Ofisi Müdürü İsmail es-Savabta, “Refah'ın işgali ve zorla yerinden etme, Gazze Şeridi'nin coğrafyasını ve demografisini değiştirmeye dayalı bir İsrail projesinin parçasıdır” dedi.

Savabta, “Refah'ı bir tampon bölgeye dönüştürmek, Gazze'yi yalnızca küçültmekle kalmıyor, aynı zamanda Gazze Şeridi'ni coğrafi derinliğinden ayırıyor, Mısır ile coğrafi bağlantısını koparıyor, onu sürekli bir kuşatma altında tutuyor” diye ekledi.

Savabta, Refah kara sınır kapısını kontrol edip, Gazze'nin dış dünyayla kara bağlantısını keserek, Refah'ı bir tampon bölge haline getirmenin, onu tamamen boğduğunu açıkladı. Malzeme ve insani yardım geçişinin kontrolünün, Kerem Şalom Sınır Kapısı artık tek ticari sınır kapısı olduğundan Tel Aviv'in elinde olduğunu belirtti.

İkinci adım: Kuzeye doğru genişlemek

Gazze coğrafyasını değiştirme bağlamında İsrail ordusu ikinci adımını da attı. Bakan Katz, bu adım hakkında; “Refah'ı bir tampon bölgeye dönüştürdükten sonra, şimdi Gazze'nin kuzeyindeki tampon bölgeyi genişletmeye çalışıyoruz. Daha önce Gazze'nin giderek küçüleceğini ve daha izole olacağını söylemiştim” şeklinde açıklama yaptı.

Haritada Gazze Şeridi’nin en kuzeyinde yer alan ve Beyt Hanun, Beyt Lahiya, Cebaliye beldelerini ve bazı küçük köyleri kapsayan Beyt Hanun şehrinde, İsrail ordusu, çatışmaların ilk turunda yerle bir edilen bölgelerde yaşayan halka tahliye emri verdi. Askeri araçlar hızla kuzeydeki Beyt Hanun ve Beyt Lahiye'ye girerken, tankların durduğu her yerin arkası tampon bölge haline geldi. Coğrafi tahminlere göre, İsrail ordusu, Gazze'nin yeni coğrafi haritasını çizme kapsamında Gazze'nin kuzeyinde yaklaşık 20 kilometrekarelik bir alanı ilhak etti.

Üçüncü adım: Doğuya doğru yeni sınırlar

İsrail ordusunun bu kapsamda attığı üçüncü adım ise Gazze'nin doğusunda, özellikle Şucaiyye, Tuffah ve Cebaliye mahallelerinde yoğunlaştı. Tel Aviv, bölgeyi boşaltırken, araçlar da bölgeye girerek yeni sınırlar çizdi.

Gazze'nin doğusunda esasen bir tampon bölge bulunuyordu, ancak İsrail bunu daha da genişletti ve Gazze Şeridi'nin sınırları boyunca doğu bölgesinin toplam yüzölçümünden yaklaşık 18 kilometrekarelik bir alanı daha tampon bölgeye ekledi. Savunma Bakanı Katz da bunu reddetmedi, aksine Gazze Şeridi'nde geniş alanları İsrail kontrolünde güvenlik ve tampon bölgelere dönüştürmeye çalıştığını vurguladı.

Son adım: Netzarim'i geri almak

Gazze Şeridi haritasındaki son coğrafi değişiklik, yaklaşık 18 kilometrekarelik bir alanı kapsadığı tahmin edilen Gazze'nin merkezindeki Netzarim Ekseni’nin yeniden ele geçirilmesiydi. Bu, Gazze Şeridi'ni kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölen stratejik bir eksen olup, İsrail güçlerinin Gazze içindeki operasyonları için askeri ve stratejik bir koridor olarak kullanılıyor.

Katz, bu coğrafi değişimleri, kendisine bağlı güçlerin Gazze Şeridi topraklarının yaklaşık yüzde 40'ını, yani yaklaşık 142 kilometrekarelik bir alanı kontrol ettiğini açıklayarak özetledi. Bu, Gazze Şeridi'nin daha önce 356 kilometrekare olan alanının, şu anda 2,3 milyon insanın evsiz, gıdasız, hastanesiz, hatta su ve elektriksiz yaşadığı 214 kilometrekarelik bir alana gerilediği anlamına geliyor.

rgthyu7ı8o9
İsrail, Gazze Şeridi topraklarının yaklaşık yüzde 40'ını ele geçirdi (Independent Arabia - Meryem Ebu Dakka)

Harita ve coğrafi bilgi sistemleri Profesörü Halil Tüfekçi, “İsrail, Gazze Şeridi’nin coğrafi gerçekliğinde, kendi güvenlik ve siyasi çıkarlarıyla uyumlu bir şekilde radikal bir değişim yaratmaya çalıştı. Şimdi de coğrafi yapıyı coğrafi eksenlere bölerek parçalamaya çalışıyor. Bu davranış büyük demografik değişimler yaratmayı amaçlıyor” dedi.

“Gazze Şeridi, İsrail'in kara operasyonlarının orada yaşayan 2 milyondan fazla Filistinlinin hayatını yeniden şekillendirmesiyle coğrafyasında köklü bir dönüşüme tanık oldu. Özellikle İsrail ordusunun mühendislik birimlerinin çalışmalarını tamamlamasının ardından şehrin yeni şekli ortaya çıkmaya başladı” diye ekledi.

Hamas: Geçici tedbirler

İsrail Ordusu Sözcüsü Nadav Şoşani, “Bunlar operasyonel amaçlı tedbirlerdir. Güvenlik bölgelerini genişletmek amacıyla bazı binalar yıkıldı. İsrail, Gazze'de uzun süre kalmaya hazırlanıyor ve kaosun yayılmasını önleyecek şekilde bölgedeki kontrolünü sıkılaştırmaya çalışıyor” dedi.

Hamas ise bu değişimleri geçici olarak görüyor. Hareketin Sözcüsü Sami Ebu Zühri, “Şu anda savaşı durdurmaya yönelik önerileri inceliyoruz ve iki talepte diretiyoruz; Gazze Şeridi'nden tam çekilme ve savaşın sona erdiğinin resmen deklare edilmesi. Gazze coğrafyasında yaşanan değişimlere gelince, geçici olup, ateşkesin deklare edilmesiyle sona erecektir” dedi.