Sudan’da ordu ile sivil hükümet arasında ekonomik çatlak büyüyor

Burhan, Etiyopya yeni Büyükelçisi Yibeltal Aimero’ya onay belgesi verdi (SUNA)
Burhan, Etiyopya yeni Büyükelçisi Yibeltal Aimero’ya onay belgesi verdi (SUNA)
TT

Sudan’da ordu ile sivil hükümet arasında ekonomik çatlak büyüyor

Burhan, Etiyopya yeni Büyükelçisi Yibeltal Aimero’ya onay belgesi verdi (SUNA)
Burhan, Etiyopya yeni Büyükelçisi Yibeltal Aimero’ya onay belgesi verdi (SUNA)

Sudan Geçici Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan, sivillerin yürüttüğü yürütme otoritesini orduya ait askeri ve güvenlik sektörü şirketlerinin vesayet talepleri nedeniyle sert bir üslupla eleştirdi. “Sudan ordusunu parçalama girişimleri” hakkında uyarıda bulunan Burhan, Mısır ve Etiyopya ile tartışmalı sınırlarda bulunan “işgal altındaki topraklara Sudan bayrağı çekeceğine” söz verdi.
Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk ise geçtiğimiz Cuma günü Devlet Radyosu’na verdiği röportajda, hükümetinin bu şirketleri geri almak ve şuanda kamu mallarının yüzde 18’ini kontrol eden Maliye Bakanlığı’nın yetkisine vermek için ciddi adımlar attığını açıklamıştı. Diğer yandan, elini ordunun sivil yatırım faaliyetlerinden çekmesi talepleri artıyor.
Burhan’ın ifade ettiğine göre, en az 421 şirketin Maliye Bakanlığı’na tâbi olması, geçiş hükümetinin sivil ve askeri bileşenleri içindeki en çetin dosyalardan biri sayılıyor.
Sudan ordusunun Omdurman'da kuruluşunun 66. yıldönümü vesilesiyle çeşitli askeri birimlerden subayların huzurunda konuşma yapan Burhan, geçiş hükümeti kurulduğundan bu yana ordunun yürütme organından bu şirketlerin fonlarından yararlanmak istediğini, ancak bu konuda karar alınmadığı belirtti.
Ekonomik başarısızlığın sorumluluğunu yüklediği yürütme organını bu başarısızlığı orduya mal etmekle suçlayan Burhan, “Kimse başarısızlığını silahlı kuvvetlere mal edemez. Nitekim bu başarısızlıklar, başarısızlıklarını başkalarına yüklemeye bir yer arayanlarındır” ifadelerini kullandı.
Burhan açıklamalarıyla ülkedeki kötü ekonomik koşullardan açıkça sivil hükümeti oluşturan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’ni sorumlu tuttu. Hamduk hükümetine doğrudan yüklenen Burhan, Hükümeti “temel konuları görmezden gelerek iktidar ve makam mevki ile oyalanmak” ile suçladı.
Halkın yaşadığı ekonomik sıkıntıyı devlet kaynaklarının kötü yönetimi ve planlanmasına bağlayan Burhan, “Siyasi yapılar parti kurmaya ve yaklaşan seçimlere hazırlanmaya henüz odaklanmadı. Her parti, siyasi çekişmelerden mustarip insanları bir kenarda unutarak yöneteceği bir bakanlığa veya iktidara odaklanıyor” açıklamalarında bulundu.
Adını vermediği tarafları devrimi gençlerin elinden almakla suçlayan Burhan, devrimin amaçları için silahlı kuvvetleri koruyacağı, onları ihmal etmeyeceği sözünü verdi. Söz konusu taraflar ile mücadele edileceğini vurgulayan Burhan, “Halka karşı değil onun yanında duran silahlı kuvvetler, halkımızı hayal kırıklığına uğratmayacak; kan dökülmesine izin vermeyecek” dedi.
Şarku’l Avsat’ın aktardığı söz konusu açıklamalarında “Sudan’ın birliğini hedef alan tarafların” varlığına değinen Burhan, “Sudan topraklarını istila etmek isteyen taraflar var” diyerek ordunun haklarından vazgeçmeyeceğini vurguladı.
Ordunun Mısır ile tartışmalı Halayib ve Şelatin bölgeleri ve Etiyopya'nın kontrolündeki büyük ve küçük el-Feşka bölgelerini geri alabileceğini vurgulayan Egemenlik Konseyi Başkanı, “Gün gelecek Halayib ve Şelatin’de Sudan bayrağı dalgalanacak” dedi.
Sınırlardaki Halayib Üçgeni, Şelatin ve Ebu Ramad, Mısır ile Sudan arasında çekişmeli konu olmaya devam ederken Etiyopya milisleri ise Sudan’ın iki ülke sınırlarındaki verimli tarım arazilerini kontrol ediyor. Etiyopya’nın bu toprakların Sudan’a bağlı olduğu hakkındaki resmi ilanına rağmen, sınırları çizme anlaşması önümüzdeki Ekim itibariyle başlayacak.
Söz konusu açıklamalarında gençleri silahlı kuvvetlere katılmaya ve askeri sanayileşmede istihdama çağıran Burhan, onların destekleneceği ve tarımsal projelerin finanse edileceği sözü verdi. Aynı zamanda, “Biz silahlı kuvvetler, Sudan halkının iradesine tabiyiz” ifadelerinde bulundu.
İsim vermeyerek Sudan ordusunu parçalamak isteyen tarafların varlığına değinen Burhan, “Ordunun ülkenin tüm imkanlarını ele geçirdiği bahanesiyle ordu ile halk arasında sorun çıkarmak için kriz üreten taraflar var” dedi. Söz konusu tarafların silahlı kuvvetleri itibarsızlaştırmaya, Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) başkanlığındaki Hızlı Destek Kuvvetleri arasında önceki rejim devrildiğinden bu yana ayrılık tohumları ekmeye çalıştığını da ekledi. Aynı zamanda “Biz de onlara düzenli kuvvetlerin, halk devrimini korumak için tek vücut olduğunu, istediklerini elde edemeyeceklerini söylüyoruz” dedi.
1980 ile 2019 arasında iktidarda olan devrik Cumhurbaşkanı, Ömer el-Beşir halk devriminin taleplerine yanıt olarak 11 Nisan 2019 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından azledilmişti.
Binlerce eylemci, Genelkurmay Başkanlığı binasına yürümüş. Beşir istifa edip, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin (ÖDBG) talepleri yerine getirilinceye kadar aleni bir oturma eylemi düzenlendi. Oturma eyleminin başlamasından 5 gün sonra, yani 11 Nisan 2019’da ordu sivillerle uzlaşacağını açıkladı. Beşir’in devrilmesi sonrasında Sudanlılar, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ile Askeri Geçiş Konseyi (AGK) arasında 17 Ağustos 2019 tarihinde imzalanan anayasal belgeye uygun olarak sivil- askeri ortaklık üzerinde uzlaşı sağladı. Bu çerçevede 21 Ağustos’ta başlayan ve seçimlerin gerçekleşmesiyle sonlanacak olan 39 aylık geçiş aşamasına liderlik etmek üzere egemen bir askeri ve sivil konsey kuruldu. Bu süreçte Cumhurbaşkanlığı düzeyinde Sudan Geçici Egemenlik Konseyi Başkanlığını Abdulfettah Burhan, Başbakanlığı ise sivil otoriteyi temsilen Abdullah Hamduk yürütüyor.



Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
TT

Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)

Tony Boulos

Hamas'ın Gazze Şeridi sınırında gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısının ardından Gazze Şeridi'nde yaşanan yıkıcı savaşın üzerinden geçen yaklaşık iki yılın akabinde, Filistin davası yalnızca askeri harekâtla veya direniş sloganlarıyla sonuçlandırılamayacak kritik bir siyasi aşamaya giriyor. Savaş artık yalnızca İsrail ile değil, zamanla, özle ve bütünlüğünü yitirmiş Filistin siyasi sisteminin meşruiyetiyle bir savaşa dönüştü. Sadece dayanışma için değil, aynı zamanda yalnızca Filistin'in iç yapısının yeniden yapılandırılması ile başlayacak kapsamlı bir çözüm üretmek için de gerçek bir Arap-uluslararası mutabakat arayışı acil hale geldi. İç yapının yapılandırması ise Hamas'ın paralel bir silahlı güç olarak sahneden çekilmesinden ve Filistin Ulusal Otoritesi’nin  karar alma gücünü, meşruiyetini ve Arap desteğini yeniden kazanmasından geçiyor.

Bu, Lübnan'ın yaşadığına benzer büyük bir sınav anı. Lübnan’da da Hizbullah'ın askeri ve mali sistemi dağıtılmadan, devlet karar alma yetkisini geri kazanmadan ülkede çözüm haritasını uygulamaya koymanın bir yolu yok. Devlet dışı silahın gölgesinde ulusal bir projenin inşa edilemediği Lübnan'da olduğu gibi, Filistin'de de coğrafyayı ve meşruiyeti paylaşan fraksiyonların veya paralel otoritelerin şemsiyesi altında bir devlet kurulamaz. Filistin değişti, dünyanın Filistin algısı değişti, güç dengesi değişti. Peki liderlik araçları değişti mi? Filistinlilerin gelecek vizyonu değişti mi? Fetih ve Hamas, otorite ve direniş, iç çatışma ve dış bağımlılık gibi eski ikiliklerin esiri olmaya devam mı ediyorlar? Bir sonraki aşama, açıkça, sadece bir direniş aşaması değil. Bu, bir anavatanın yeniden inşası, bir halkın direnişinin desteklenmesi ve yıkımın yıkıntılarından bir devlet çıkarma aşamasıdır. Bu aşama, sloganlardan ve daha derin bir söylemden daha fazlasını gerektiriyor.

Silahlar susar, ama savaş bitmez

Burada Lübnan'ın iç savaş sonrası deneyimini hatırlamak faydalı olacaktır. Savaş, yalnızca Taif Anlaşması'nın imzalanması değil, daha ziyade Arap ve uluslararası çıkarların kesişmesi sonucu sona erdi. Buna bir de daha sonra ortaya çıkan çekincelerine rağmen, o anı ulusal bir projeye nasıl dönüştüreceklerini bilen Lübnanlı figürlerin varlığı eşlik etmişti. Tıpkı Lübnan'ın savaş sonrası döneme liderlik etmesi için Refik Hariri'ye ihtiyaç duyması gibi, Filistin'in de bugün sadece kırılgan bir idari yapı değil, gerçek bir Filistin devleti kurabilecek bir figüre -veya gruba- ihtiyacı var.

Yıllar sonra ilk kez, dünya Filistin devletinin fiilen tanınması yönünde ilerlemeye başladı. İspanya, Norveç, İrlanda, Slovenya ve Güney Afrika Filistin devletini tanıdı. Fransa ve diğer ülkeler de resmi olarak tanımayı düşünüyorlar. Sahne değişiyor. Haritalar yeniden çiziliyor. Gazze'ye yönelik savaş, tüm vahşetine rağmen, Filistin'i bir kez daha uluslararası kararların merkezine yerleştirdi. Fakat şimdiki temel soru şu: Biz buna hazır mıyız? Filistinliler, bu tarihi anı değerlendirebilecek ve siyasi tanınmayı sürdürülebilir bir devletin altyapısına dönüştürebilecek bir liderliğe sahip mi? Sadece söz ve pozisyonlara değil, aynı zamanda reel ekonomiye, istihdam yaratmaya, hukukun üstünlüğüne ve devlet kurumlarına dayalı bir devlet kurabilecek bir liderlik var mı?

İnsanlar değişti

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  Filistin sokağı artık eskisi gibi değil. Gazze'de yaşananlardan ve yıllarca süren bölünme ve iç çatışmalardan sonra sloganlar artık yeterli değil. Bugün insanlar, yıkılanları yeniden inşa edebilecek, onurlu bir yaşam için gerçek fırsatlar yaratabilecek ve bölünmeyi derinleştirmek yerine Filistin halkının birliğini koruyabilecek bir liderlik talep ediyor. Filistinliler, Fetih ve Hamas arasındaki çekişmeden, dar görüşlü hesaplardan ve kendilerine somut hiçbir şey sunmayan, onları tüketen söylemlerden bıktı. Bugün istedikleri, örgüt değil devlet odaklı düşünen, halkı sürekli bir savaşın yakıtı olarak değil, meşruiyet kaynağı olarak gören bir liderlik.

Filistinli bir Hariri

Bazıları, Filistin'in savaştan sonra Lübnan'ın yeniden inşasına öncülük eden ve Beyrut'u yeniden inşa etmek için uluslararası destek toplayan, Arap-uluslararası mutabakatlar elde etmeyi başaran iş adamı Refik Hariri modeline ihtiyacı olduğunu söyleyebilir. Ancak Filistin gerçekliği, Lübnan gerçekliğinden daha karmaşık ve bugün ihtiyaç duyduğu şey, özel bir ulusal kimliğe sahip bir Filistinli Hariri’dir. Bu Hariri, cesur ve dürüst olmalı, direnişi güçlendirerek, binlerce iş fırsatı yaratan geniş bir ekonomik çıkar ağı oluşturarak ve topraklarındaki Filistin varlığını güçlendirerek, Filistin halkına yatırım yapmanın, gerçek kurtuluşun temeli olduğuna inanmalıdır. Filistin'in, gerçekçi bir ulusal ekonomik plan geliştirebilecek, onurun yalnızca dış destekten değil, aynı zamanda üretken ve istikrarlı bir iç ekonomi inşa etmekten de geçtiğini anlayan bir figüre veya gruba ihtiyacı var. Bu liderliğin gerçek kalkınma projeleri başlatabilecek, yatırımı, girişimciliği ve inovasyonu teşvik eden, Filistin toplumunu edilgen bir direniş zihniyetinden kurtarıp, ona üretim, açılım ve sorumluluk zihniyeti kazandıran modern bir yasal yapı kurabilecek kapasitede olması hayati önem taşımaktadır.

Filistinli ellerle yeniden inşa

Bugün Filistin tarihinde nadir görülen bir anla karşı karşıyayız. Dünya artık duyuyor ve Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasının yankısı her geçen gün artıyor. Gazze, uğradığı yıkıma rağmen dünyayı uyandırdı, uluslararası vicdanı harekete geçirdi ve adaletsizliği küresel tartışmaların ön saflarına taşıdı. Filistin halkı, yaralarına ve bölünmelerine rağmen, kökten farklı olması koşuluyla yeni bir liderlik etrafında kenetlenmeye hazır. Dünya, Filistin halkından sahip olduğu beceriler, yetenekler ve deneyimlerle yıkılanları kendi eliyle yeniden inşa etmesini bekliyor ve o da bunu yapabilir. Bu sayede Filistinliler, yeniden inşayla başlayacak ama daha iyi bir gelecek planlamakla sona ermeyecek bir ekonomik döngüye dahil olabilirler. Bu, diğer pek çok fırsat gibi, asla kaçmaması gereken değerli bir fırsat. O halde bölünmenin sınırları içinde kalıp daha fazla klişe girişimler mi bekleyeceğiz, yoksa gerçekten o “yeni Filistinli Hariri”yi mi aramaya başlayacağız? O, egemenliğinden yoksun bırakılmış bir devlet, yüzeysel bir temsil arayışında olmayan, bunun yerine aygıtlar için değil insanlar için, geçmiş için değil gelecek için, bağımlılık için değil onur için gerçek bir devlet kurmayı hedefleyen biridir.