İran'da koronavirüs: Sonbaharda üçüncü dalga beklentisi

İranlılar akşam saatlerinde sokaklarda  (Tasnim)
İranlılar akşam saatlerinde sokaklarda (Tasnim)
TT

İran'da koronavirüs: Sonbaharda üçüncü dalga beklentisi

İranlılar akşam saatlerinde sokaklarda  (Tasnim)
İranlılar akşam saatlerinde sokaklarda (Tasnim)

İran, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ikinci dalgasına tanık olurken, İranlılar önceki gün Tahran’ın merkezindeki Veliyyi Asr Meydanı’nda bir araya geldi.
İranlı yetkililer, ülke genelinde etkisini gösteren salgın nedeniyle İran’ın olağanüstü koşullara girmesinden yaklaşık 7 ay sonra, salgına bağlı ölü sayısının 21 bini aştığı bir dönemde, ülkenin koronavirüs salgınının üçüncü bir dalgasına tanık olacağını öngörüyor.
Başkent Tahran’daki Koronavirüsle Mücadele Kurulu Başkanı Ali Rıza Zali, üçüncü dalganın sonbaharda başlayacağını belirterek, kurul tarafından benimsenen ve 73 maddeden oluşan sağlık protokollerine uygun olarak çalışılması, İran’ın başkenti Tahran başta olmak üzere ülke genelindeki tüm resmi dairelerde maske kullanımının zorunlu tutulması gerektiğine işaret etti.
Zali bu ifadeleri, başkentteki durumla ilgili olarak Emniyet Genel Müdürü Hüseyin Eşteri ve Tahran Valisi Anuşirvan Muhsini Bendebi’nin katılımıyla gerçekleşen üst düzey bir toplantının ardından yaptığı konuşmada dile getirdi. Zali, gazetecilere yaptığı açıklamada, Tahran’da salgının önüne geçilebilmesinin “farklı bir bakış açısı” gerektirdiğine dikkat çekerek, gündüz saatlerinde acil hastalara müdahalede etmek üzere 108 hastane ve 90 sağlık merkezinin hizmet verdiğine işaret etti.
Zali, Mayıs ayının son günlerinde ve Haziran başlarında en çok vaka ve ölüme başkent Tahran’ın tanık olduğuna dikkat çekti. ISNA Haber Ajansı Zali’nin, başkentte durumun “kırılgan” olduğu ifadelerine yer verirken, son günlerde artış gösteren seyahatlerle birlikte yeni bir zirveye şahit olma olasılığının yüksek olduğunu belirtti.
İranlı yetkililerin Tahran’daki ölüm vakalarına ilişkin olarak son günlerde yaptıkları açıklamalar tutarsızlık gösteriyor. Tahran Belediye Meclisi’nden bir yetkili şehirde 10 binden fazla insanın öldüğünden söz ederken, Tahran Valisi Anuşirvan Muhsini Bendebi, başkentteki ölü sayısının 5 bin olduğu açıklamasında bulundu.
Vali Muhsini Bendebi gazetecilere verdiği demeçte, “Tatiller, Tahran’daki Koronavirüsle Mücadele Kurulu için adeta bir kabus haline geldi” ifadelerine yer vererek, salgının yayılımının durdurulması için kısıtlamaların geri getirilmesi çağrısında bulundu. Vali Bendebi, yetkililerin geçen ay sportif faaliyetlere ve çarşılara yeniden getirdiği kısıtlamaların, virüsün yayılmasını önleme ve salgının kontrol altına almada “önemli bir unsur” olduğunu ifade etti.
Öte yandan, İran Emniyet Genel Müdürü Hüseyin Eşteri, vatandaşlardan önümüzdeki günlerde seyahat etmemelerini istedi. Sağlık Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Aşure günleri vesilesiyle bu günlerde İranlılara tatile gitmekten kaçınmaları çağrısını yineledi. Eşteri, İranlıların tatillerden sonra 2 ila 3 hafta boyunca şehirlerarası hareketliliği artıracağına ve bunun da İran’da genellikle günlerce sürdüğüne işaret etti.
Sağlık Bakanlığı, İran’ın 31 eyaletinden 13’ünü iki gündür “kırmızı durumda” tutarken, kırmızı durumdaki şehirlerin arasında Tahran birinci sırada yer alıyor. Ayrıca İran’daki eyaletlerin 15’i “alarm durumunda” bulunuyor. Böylece İran’da toplamda 28 eyalet virüsten etkilenirken, yalnızca 3 eyalette koronavirüs salgını neredeyse hiçbir tehlike arz etmiyor.
İran Sağlık Bakanlığı yaptığı açıklamada, yeni tip koronavirüs salgını sebebiyle son 24 saat içinde 119 kişini hayatını kaybettiğini, yine toplam 2 bin 243 kişinin koronavirüs enfeksiyonu kaptığının tespit edildiğini bildirdi.
Ülkede açıklanan ölü sayısı 21 bin 21 kişiye yükselirken, ilk ölüm vakasının kaydedildiği 19 Şubat tarihinden bu yana koronavirüs tespitine yönelik olarak yapılan 3 milyon 114 bin test sonucunda toplam 365 bin 606 kişinin salgından etkilendiği tespit edildi.
Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Sima Sadat Lari, koronavirüs enfeksiyonu sebebiyle hastanelerde tedavi gören hasta listesine bin 121 kişinin daha ilave edildiğini ve yoğun bakım ünitelerinde tedavi gören kritik durumdaki hasta sayısının ise 3 bin 831’e yükseldiğini belirtti. Yine resmi rakamlara göre İran’da 315 bin kişi virüs semptomlarını atlatarak yeniden sağlığına kavuştu.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.