ABD: Başkan adayları birbirlerini suçluyor

Biden, Trump’ı ateşe körükle gitmekle suçlarken Trump “Biden korkak” dedi

ABD: Başkan adayları birbirlerini suçluyor
TT

ABD: Başkan adayları birbirlerini suçluyor

ABD: Başkan adayları birbirlerini suçluyor

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) bazı eyaletlerde artan gerilim ve güvenlik sorunlarından dolayı, ABD Başkanı Trump ve Demokrat rakibi Joe Biden arasında şiddeti gün geçtikçe artan karşılıklı suçlamalar gündem oldu. Birbirlerini  barışçıl gösterilerin kontrolden çıkmasına sebebiyet vermekle suçlayan iki rakip arasındaki çekişmede son olarak Trump’ın attığı bir dizi tweet gündem oldu. Trump, Biden’ı aşırı solcu protestocuların oyunu kaybetmeme kaygısıyla, şiddet yanlısı göstericileri eleştirmemekle suçlayarak şöyle dedi:
“Biden’in sorunu,  Bernie Sanders’ın aşırı solcu seçmenlerini kaybetmemek için gösterilerde çıkan şiddet olaylarına karşı sessiz ve pasif kalmasıdır. Eğer onların oylarını Hilary’de olduğu gibi kaybederse tamamen kaybedecek o yüzden Joe şiddet olaylarına karşı tepkisiz durmak zorunda”
Trump bu eleştirileriyle Kanun ve devlet adamı imajını pekiştirip  Biden’in şiddeti destekleyen zayıf aday mesajını vermeye çalışıyor. Trump bu politikayı Amerika’da büyük protesto ve olaylara sebebiyet veren ‘Black Lives Matter’ protestolarında da sürdürmüş ve her zaman güvenlik güçlerinin yanında durup göstericileri eleştirmekle izlemişti. Ancak bu seferki sorun Trump yanlısı taraf ve “Siyahların hayatı önemlidir” diyen tarafla karşı karşıya gelmesidir. Bu arbedelerde Trump taraftarı bir göstericinin Portland’ta hayatını kaybetmesi ve Trump destekçisi bir gencin iki kişiyi Kenosha’da öldürmesi  şiddet olaylarının artmasına sebep oldu.
Eski ABD başkan yardımcısı Joe Biden şiddet olaylarını kınadı ve Trump’a da çağrıda bulunarak  aynısını yapmaya davet etti.  Demokratlar, Trump’ın kendisini destekleyen göstericileri eleştirmemekle ve iki taraf arasında düşmanlığı körüklemekle suçluyor.
Joe Biden sözlerine şöyle devam etti:
“Şiddet olaylarının tümünü kınıyorum, sağdan veya soldan gelmesinin hiçbir önemi yok. Aynı şeyi yapması için Donald Trump’a meydan okuyorum. Ülkemiz farklı görüşler yüzünden birbiriyle savaşan birbirini öldüren vatandaşların ülkesi olmamalı. İşte Donald Trump’ın istediği Amerika bu!”
Biden, Trump’ı halkı birbirine karşı kışkırtmakla suçladı ve bu üslubunu ülkenin menfaati için değiştirmesi gerektiğini aktardı.
Son olaylara karşı tepkisiz ve pasif durmakla suçlanan Biden, partisinin kongresinden sonra Pensilvanya’da bir kampanya düzenleyerek şu soruyu sloganlaştırdı:  “Donald Trump’ın Amerika’sında kendinizi güvende hissediyor musunuz?”
Cumhuriyetçilerin Demokratlara karşı yürüttüğü kampanyada kullanılan bu sloganı bu sefer Demokratlar kullandı. Trump rakibinin konuşmasından önce alaycı bir tavırla şöyle dedi:
“Biden mahzenden kendine rağmen çıkabildi, anketlerde oylarının düştüğünü görünce kampanyasını yönetenler kendisine çıkmak zorundasın başka şansın yok dediği için çıktı. O Petersburg’a gidecek, dönüşte de tekrar bodrumuna uzun süre çıkmamak üzere inecek.”
Trump bu sefer eleştirilerini şiddetin yoğun olduğu ve demokratların yönettiği eyaletlere yönelterek şöyle dedi : “Aşırı solcuların yönettiği eyaletlerde şiddet  kol geziyor ve durum artık kontrollerinin dışına çıkmış durumda. Durum düşündükleri gibi olmadı ve bozguncular üzerlerine yürümeye başlayarak Biden’i bodruma yolladılar.”
Gösterilerin merkezi haline gelen ve “Siyahların Hayatı Önemlidir” hareketinden iki kişinin öldüğü Kenosha’nın bağlı olduğu Wisconsin Eyalet Valisi, Trump’a eyalete gelmemesini tavsiye etti.  Trump ise şöyle karşılık verdi: “Wisconsin eyaletine bağlı Kenosha’ya özel güvenlik birimlerini yollamakta ısrar etmeseydim şehir yerle bir olmuştu”
Trump sözlerini şöyle sürdürdür: “Özel güvenlik güçlerine şükranlarımı sunuyorum, Salı günü görüşmek üzere.”
Trump’ın bu sözleri Amerika Başkanı’na şehre gelmeme tavsiyesinde bulunan Wisconsin Valisi Tony Evers’in  mesajlarını ciddiye almayıp harekete geçtiğini vurgu amacı taşıyordu
Wisconsin eyalet valisi de Trump’a “Bu şehirde varlığın bizim yaralarımızı sarmamıza engel olacak, bu konuda endişeliyim çünkü buraya gelirsen toplumdaki ayrışma körüklenecek ve birbirimizle kenetlenmemiz güçleşecek.”
Bir eyalet valisinden ülkenin başkanına yöneltilen bu sıra dışı mesaj aslında ülkenin ırkçılık konusunda ciddi hilaf ve sorunlarla yüz yüze kaldığının bir göstergesidir. Normal şartlarda ülkenin başkanı bir eyaleti ziyaret ettiğinde birlik beraberlik mesajı vermesi beklenir ancak demokratların iddiası Trump’ın mesajlarının kendi yandaşlarını destekleyen ve karşı tarafa karşı kışkırtan türden mesajlar olduğu yönünde.
Wisconsin Eyaleti her iki adayın seçmenlerinin başa baş gittiği ve her iki adayın kazanmak istediği bir eyalet. Son anketlerde Biden az bir farkla Trump’ın önünde görünüyor. Aynı zamanda Cumhuriyetçilerin kongresinden sonra bile Trump’ın eyaletteki yüzde 31 oy oranında hiçbir değişiklik olmadığı ortaya çıkıyor, buna karşılık Biden’in eyaletteki oy oranı yüzde 46 olarak açıklandı. ABC kanalının yayınladığı bu ankete göre,  seçmenlerin yüzde 63 Trump’ın salgına karşı uyguladığı politikaları desteklemiyor. Trump bu anket oldukça öfkelendi ve Twitter hesabından şunları yazdı:
“Bir çok ankette oyların yüzde 50’nin üzerine çıkmışken ABC Kanalının sahte anketi benim oylarımı düşük gösteriyor, aynı kurum geçen başkanlık seçimlerinde benim oylarımın yüzde 12 oranında gerilediğini açıklamıştı ancak ben kazandım bu haber kanalı ilkesiz ve iğrenç.”
Bütün bu gelişmeler ABD istihbaratının kongreye seçimlerde yabancı müdahaleler meselesinde bilgi vermeyi durdurduğu sırada cereyan ediyor.  Bilgi vermenin durdurulması  Demokratların büyük tepkisine neden oldu. Kararı alan istihbarat dairesi başkanı John Ratcliffe bu kararı bazı kongre üyelerinin gizli bilgileri sızdırması sonucu aldığını ancak yasalara saygı kapsamında bazı bilgilerin kongredeki bazı üyelere yazılı olarak sunulacağını bildirerek şöyle dedi:
“Gizli belgelerin siyasi amaçlarla ifşa edilmesine engel olmak amacıyla paylaşmayacağız, bu olay geçmişte birçok defa tekrarlandı ve ben buna müsaade etmeyeceğim.”
Ancak Biden, Ratcliffe’in bu kararının Amerikan seçimlerine Rus müdahalesi meselesinin gizlenmesi amacıyla yapıldığı düşünüyor. Biden konuyla ilgili şöyle dedi:
“Bu kararın tek bir açıklaması var. Başkan Trump, Putin’den yardım istiyor ülkeyi yönetirken yaşadığı büyük başarısızlığı ve bunun sonucu kaybettiği oyları telafi etmenin peşinde. O Putin’in bu konuda neler yaptığının Amerikan halkı tarafından bilinmesini istemiyor. Trump’ın dış siyaseti Kremlin’e bir hediye gibi.”



Savaş Ortadoğu'yu nereye götürüyor?

Fotoğraf: Sara Padovan
Fotoğraf: Sara Padovan
TT

Savaş Ortadoğu'yu nereye götürüyor?

Fotoğraf: Sara Padovan
Fotoğraf: Sara Padovan

Robert Ford

Donald Trump'ın İran'a karşı savaşında İsrail'i ne kadar destekleyeceği belirsizliğini koruyor, ancak tahminler, çatışmanın ivmesinin bu yılın sonlarında gerileyeceği yönünde.

Kendi açısından İran, ABD ile tam ölçekli bir çatışmaya kaymak konusunda istekli görünmüyor. Nitekim 23 Haziran'daki sınırlı misilleme, füze saldırısı öncesinde ABD’ye saldırıyı bildirdi. Trump da bunu daha sonra hesaplı bir adım olarak değerlendirdi. Ancak bu, çatışmanın yakın bir zamanda sona ereceği anlamına gelmiyor.

İran, nükleer ve balistik füze programlarına halen sıkı sıkıya bağlı ve kapsamlı yabancı denetimlere izin vermiyor. İsrail'in İran güvenlik kurumlarını hedef alması ve İsrailli yöneticiler ile Donald Trump'ın tekrarlanan açıklamaları, geride kalan İranlı yöneticiler arasında İsrail ve ABD'nin er ya da geç İslam Cumhuriyeti'ni devirmeye çalıştığına dair inancın pekişmesine yardımcı oldu.

Ancak İran rejimi gerçekte devrilmedi. Gerçek şu ki, ne kadar yoğun ve sürekli olursa olsun, hava ve füze saldırılarının sonucu olarak bir rejim değişikliğine hiç şahit olmadık. İran’da, 2011'de Libya'da veya 2024'te Suriye'de olduğu gibi, hükümet kurumlarının kontrolünü ele geçirebilecek güçlü bir silahlı muhalefet de yok. Aynı biçimde, 1979'da İran'ın kendisinde olduğu gibi, İran nüfusunun büyük bir kesiminin etrafında toplanabileceği net bir muhalif figür de yok.

Washington'u, Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olmadığına, ancak Bağdat'ın işgali ve Amerikalı uzmanların doğrudan denetimleri ikna edebilmişti

Bir yıl sonra, İran dini lideri bir din adamı veya İran Devrim Muhafızları'ndan bir subay olabilir, ancak rejimin doğası büyük ölçüde değişmeden olduğu gibi kalacaktır. ABD ve Avrupa’nın desteğini almış bir İsrail saldırısı, sendeleyen İran devletinin İsrail'e olan düşmanlığını sürdürmesini sağlayacaktır. Batı'ya karşı düşmanlığını açıkça ifade etmese de en azından ona karşı derin bir şüphe duymaya devam edecektir.

Tahran, İsrail ve ABD'nin İran hükümetini ve ekonomisini zayıflatmayı bırakacağına güvenmediği için nükleer ve balistik füze programlarından koşulsuz vazgeçmek için hiçbir gerekçe görmüyor. Ayrıca, bu programları kademeli de olsa yeniden inşa etmek için teknolojik kapasiteye sahip. Dahası İslam Cumhuriyeti içinde hızla nükleer silah geliştirilmesini isteyen sesler giderek daha fazla yükselecektir. Kuzey Kore örneğine bakıldığında, hayatta kalan İran liderleri, rejime yönelik ek dış tehditleri yalnızca bir nükleer silahın caydırabileceği sonucuna varabilirler.

Buna karşılık, Amerikalılar ve İsrailliler, yeni şüpheli nükleer tesisleri ve personelini hedef almak için her zaman doğru olmayabilecek istihbarata dayanacaklar. Bu hava saldırıları, bazı açılardan, Kuveyt Savaşı ile 2003 ABD işgali arasındaki yıllarda Saddam Hüseyin döneminde Irak'a karşı gerçekleştirilen ABD operasyonlarına benzeyecek. Ancak Washington'daki Carnegie Vakfı'nda Nükleer Politika Programı Direktörü ve akademisyen James Acton, 19 Haziran'da New York Times'da, hedef alınan devlet nükleer programı sürdürmeye kararlıysa, hiçbir hava harekatının nükleer programı tamamen durdurmada başarılı olamadığı konusunda uyardı. Hatırlayalım ki, Washington'u Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olmadığına, ancak Bağdat'ın işgali ve ABD uzmanlarının doğrudan denetimleri ikna edebilmişti.

cdfg
Fotoğraf: Sara Padovan

Trump'ı İran'a karşı askeri bir saldırı düzenlemeye zorlayanlar, İran'ın dahili nükleer ve füze programlarının tamamen ve garantili olarak ortadan kaldırılmasının ancak kara kuvvetlerinin konuşlandırılmasıyla sağlanabileceği gerçeğini sürekli olarak göz ardı ediyorlar. Ancak Trump, İran ile askeri bir gerilimi tırmandırma peşinde değil; aksine, müzakere masasında İran'ı siyasi olarak teslim olmaya itmeye çalışıyor. Burada soru şu; İran'ı kısa sürede teslimiyet müzakerelerini kabul etmeye zorlama gücüne sahip mi?

Bununla beraber Trump'ın İran'a büyük çaplı bir kara harekâtını onaylaması pek olası değil. Operasyonel koşullar düşük riskli olduğu sürece hava saldırılarını tercih edecektir ama bilindiği gibi, daha önce Yemen'de Husilere karşı yürütülen hava harekatının uzun sürmesinden rahatsızlık duyduğunu da dile getirmişti. Buna ilave olarak, deniz devriyelerinin artırılmasını destekleyeceği ve Çin'e yapılan sevkiyatlar da dahil olmak üzere İran petrol ihracatına fiili bir ambargo uygulama yönünde harekete geçeceği de tahmin ediliyor. Bu adımlarının amacı, düşman İran hükümetini döviz rezervlerinden mahrum bırakmaktır. İran petrol ihracatını durdurmak Tahran'ı daha da zayıflatacak, nükleer ve balistik füze programlarını yeniden inşa etme girişimlerini yavaşlatacak olsa da onu tamamen felç etmeye yetmeyecektir.

İran Devrim Muhafızları Ordusu artık mali ve askeri olarak daha zayıf ve Bağdat ile Güney Irak'ta bir zamanlar sahip olduğu etki seviyesini koruyamayacaktır

İsrail daha güçlü, ancak kısıtlamalar varlığını sürdürecektir.

İran'da bir rejim değişikliği ihtimali azalırken, İsrail her zamankinden daha fazla Amerikan desteğine ihtiyaç duyacaktır. İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran hedeflerine karşı elde ettiği kayda değer başarılara rağmen, özellikle de Fordo'daki müstahkem yeraltı İran nükleer tesisini yok edememesi başta olmak üzere, çatışma aynı zamanda gücünün sınırlarını da açığa çıkardı. Buna ilaveten İsrail, kıyılarına bir ABD Donanma muhribi ve sınırlı ABD stoklarından ek THAAD füze savunma sistemi birimleri konuşlandırılması gibi, füze savunma sistemini takviye etmek için ABD’den takviye talebinde bulunmak zorunda da kaldı.

Bu Amerikan örtüsü altında, İsrail sadece İran nükleer programıyla bağlantılı olduğundan şüphelenilen yerleri hedef alan düzensiz saldırılar düzenlemekle kalmayacak, aynı zamanda Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarına ve Batı Şeria'nın bazı kısımlarını kademeli olarak ilhak etmeye devam edecektir. Bunun karşısında Filistinliler kendilerini kasvetli bir gelecekle karşı karşıya bulacaklardır. Aynı zamanda, İsrail'in güvenilirliği ve desteklenmesine verilen destek, Demokrat Parti'yi destekleyen genç Amerikalılar arasında azalmaya devam ediyor ve bu yaklaşık on yıldır belirgin olan bir eğilim.

Son zamanlarda, genç Cumhuriyetçiler de İsrail’i daha az destekler oldu ve Kongre'deki İsrail yanlısı grupların hakimiyeti muhtemelen önümüzdeki üç yıl boyunca devam edecek fakat ABD bütçesi üzerindeki artan yük ve yerel sosyal programlara yapılan harcamaların gerilemesi, İsrail'e koşulsuz ABD desteğinin uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği hakkındaki mevcut sorgulamaları yoğunlaştıracak.

İbrahim Anlaşmaları genişletiliyor mu?

Mevcut çatışmanın durmasıyla birlikte, Washington İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunu yeniden gündeme getirirken, Kuveyt, Katar, Umman ve Suudi Arabistan bir dizi karmaşık hesaplarla yüzleşeceklerdir. Nitekim Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı konuşmada, Körfez ülkelerinin bu adımı atmaları umudunu dile getirse de bu adımın zamanlamasının tamamen onlara bağlı olduğunu kabul etti.

Cezayir, Tunus ve Yemen gibi bazı Arap Birliği üyeleri normalleşme sürecine yönelmeyecek olsalar da İsrail, özellikle Suudi Arabistan olmak üzere tüm Körfez ülkeleriyle resmi siyasi ve ticari ilişkiler kurmaya halen istekli ve buna önem veriyor.

Ancak, İran'ın belirgin şekilde zayıflamasıyla birlikte, Körfez ülkelerinin Tahran'ın tehditlerine karşı caydırıcı olarak İsrail ile acil iş birliği ihtiyacı da azalıyor.

Bu hükümetler, İsrail'in Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarından rahatsız olurlarsa, açıkça normalleşme adımları atmak yerine, İsrail ile sessiz bir iş birliği seviyesini sürdürmeyi tercih edebilirler.

Bununla birlikte, bu ülkeler ister normalleşme yolunda ilerlemeye ister ilerlememeye karar versinler, özellikle İsrail'in büyüyen askeri gücünün farkında oldukları için Washington ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışacaklardır. Aynı zamanda, Çin ve hatta Rusya da dahil olmak üzere diğer küresel güçlerle ilişkilerini güçlendirerek seçeneklerini çeşitlendirmek için gayret edeceklerdir.

7 Ekim'den önce, Akdeniz’den Arap Yarımadası, Hindistan ve belki de Uzak Doğu'ya kadar pazarları birbirine bağlayan bir ulaşım koridoru projesi ile ilgili aktif tartışmalar dönüyordu. Her Körfez ülkesinin, ekonomisini çeşitlendirme ve büyümeyi teşvik etme konusunda kendi vizyonu ve planları var. Ancak, ABD ve İsrail'in İran'a yönelik devam edecek hava harekatı, bölgesel yatırım ortamının çekiciliğini zayıflatacaktır. Sınırlı olsa bile, İran’ın saldırıları da arzu edilen istikrar için sürekli bir tehdit olmaya devam edecektir.

Trump, İran hedeflerine doğrudan saldırılar düzenlemek için ABD üslerini kullanmaya karar verirse Tahran zayıflayacaktır, ancak komşularına karşı daha düşmanca davranacaktır. Böyle bir senaryo, Körfez hükümetlerinin İran'a açılma politikalarıyla oluşturmaya çalıştıkları ve öncelikle yabancı yatırım çekmeyi amaçlayan istikrar ortamını baltalayacaktır. Bu nedenle, yatırım fırsatları, bölgesel olarak daha istikrarlı ve dolayısıyla bazı uzun vadeli yatırım biçimleri için daha cazip görünebilecek Latin Amerika gibi diğer bölgelere kayabilir.

Bu bağlamda, Körfez ülkeleri İran, İsrail ve ABD arasındaki savaş sona erdikten sonra büyük olasılıkla diplomatik ve politik bir çözüm çağrısında bulunmaya devam edeceklerdir. Ancak, böyle bir anlaşmaya varmak, çatışmanın doğrudan taraflarına bağlı kalmaya devam ediyor. Bunun için de Trump'ın 2015 nükleer anlaşmasından aniden çekilmesi, ardından 13 Haziran'da İsrail'in İran'a saldırmasının akabinde yeniden başlayan çatışmalarla baltalanan asgari düzeyde bir karşılıklı güven gerekiyor. Saldırıların sürmesi öngörülebilir, gelecekte daha düşük bir düzeyde de olsa çatışmanın ve yüksek tansiyonun devam etmesini olası kılıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.