Uluslararası raporlar, İran'daki baskı ve işkenceyi gözler önüne seriyor

Geçen kasım ayındaki protestolar sırasında yakılan bir bina. (AFP)
Geçen kasım ayındaki protestolar sırasında yakılan bir bina. (AFP)
TT

Uluslararası raporlar, İran'daki baskı ve işkenceyi gözler önüne seriyor

Geçen kasım ayındaki protestolar sırasında yakılan bir bina. (AFP)
Geçen kasım ayındaki protestolar sırasında yakılan bir bina. (AFP)

Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Cavid Rahman tarafından İran’daki insan hakları durumuna ilişkin hazırlanan yeni bir rapor, İran makamlarının vatandaşlarına yaptığı zulümlerin ve ağır ihlallerin acımasız ve korkunç boyutlarını ortaya koydu. Özellikle Kasım 2019’da yükselen fiyatlara karşı patlak veren protestolar sırasında, polis güçleri, Devrim Muhafızları ve Besic milisleri tarafından benzeri görülmemiş seviyede uygulanan aşırı güç “şok edici” diye nitelendi.
Rahman, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e sunduğu raporda İran rejiminin Kasım 2019’da ülke çapında meydanlara dökülen protestoculara uyguladığı “eşi görülmemiş sert baskıdan” dolayı “endişe duyduğunu” aktardı.
Cavid Rahman, güvenlik güçleri tarafından kullanılan aşırı gücün arkasında, “yüzlerce ölü ve yaralının yanı sıra binlerce tutuklama bıraktığını” bildirdi. Gözaltına alınan protestocuların işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldığını ve “bazı protestocuların adil olmayan yargılamaların ardından idam cezası dahil çeşitli ağır cezalara çarptırıldığını” vurgulayan Rahman, hükümetin “mağdurlara tazminat ödemek için bir plan hazırladığını ve soruşturma emri verdiğini” kaydetti. “Ancak bu düzenlemelerde şeffaflık ve bağımsızlık ilkesi gibi bir şey yok ve insan haklarını ihlal edenlerden hesap sorulmuyor” ifadelerini kulandı.
BM Özel Raportörü Rahman, Ukrayna Havayolları’na ait 752 sefer sayılı uçağın düşürülmesine ilişkin Ocak 2020 protestolarına verilen şiddetli tepkinin, İran hükümetinin ifade özgürlüğünü ve barışçıl toplantıları dağıtmak için aşırı güç kullanmaya devam ettiğini gösterdiğini belirterek “mağdurların ailelerinin yaşananları anlatmaları sebebiyle yetkililer tarafından baskıya maruz kaldıklarını” açıkladı.
Rahman, İran hapishanelerindeki birçok insan hakları savunucusu, avukat, çifte vatandaşlık sahibi, yabancı ve diğer hedef grupların, yetkililerin Kovid-19 salgınının meydana getirdiği yükü hafifletmek için bir dizi mahkumu serbest bırakma “girişimden yararlanamamasından” duyduğu endişeyi dile getirdi. Rahman ayrıca İran’ın çocuk suçlulara idam cezası vermeye devam etmesi ve bu bağlamdaki idam vakalarının sayıca artmasından duyduğu üzüntüyü aktardı.
Rahman, İran’da 15-21 Kasım 2019 tarihleri arasında pahalılığa karşı 31 eyaletin 29’unda düzenlenen protestolarla ilgili olarak İran Rejim Lideri Ali Hamaney’in protestocuları “haydutlar”, diğer yetkililerin  “İran düşmanı, asiler” olarak nitelediğini kaydetti. BM Özel Raportörü “Kasım 2019 protestoları sırasında, aralarında polis birlikleri, Devrim Muhafızları ve Devrim Muhafızları’na bağlı Besic milislerinin de yer aldığı devletin güvenlik güçleri tarafından benzeri görülmemiş seviyede aşırı ve ölümcül güç kullanılmasını”, “Şok edici” ifadeleriyle nitelemişti. Raportörün güvenilir kaynaklardan aktardığı bilgilere göre “15-19 Kasım 2019 tarihleri arasında, İran’ın 37 eyaletinde, 23’ü çocuk, 10’u kadın olmak üzere en az 304 kişi protestolar sırasında öldürüldü. Diğer yandan ölü sayısının daha yüksek olduğuna inanılıyor.”
Raportör Rahman, gösteriler sırasında protestocuların hayati bölgelerine nişan alınmasının güvenlik güçlerinin, “öldürmek kastıyla ateş açtıklarına ve ateş etme eyleminin ölüme neden olup olmayacağını düşünmeden güç kullandıklarına” işaret ettiğini vurguladı. Ayrıca, “Kasım 2019 protestoları sırasında güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanması, yaşam hakkının ciddi şekilde ihlal edildiğini göstermektedir” dedi.
BM Raportörü, İran hükümetinin, “ateşli silahların devletin güvenlik güçleri tarafından değil, isyancılar ve düşman devletlerin ajanları tarafından kullanıldığını belirterek protestocuların öldürülmesinin sorumluluğunu kabul etmediğini” belirtti. Cavid Rahman, protestolar sırasında İranlı yetkililer tarafından gerçekleştirilen toplu gözaltılar ve tutuklamalarla ilgili “ciddi bir endişe” duyduğunu dile getirerek “Tutuklananların sayısı halen bilinmiyor” açıklamasında bulundu.
İran Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komitesi üyesinden aktarıldığına göre Tahran’ın büyük hapishanelerinde çok sayıda protestocunun gözaltına alındığına dair haberlerin yanı sıra, protestocu kadınların çoğunun gözaltında tutulduğu” ve “en az 7 bin kişinin protestolar sebebiyle tutuklandığı” ifade edildi.
Cavid Rahman tutukluların Merkezi Hapishanesi’ndeki 5 numaralı koğuş veya havalandırma ve tuvalet imkanlarından yoksun bir spor salonu olan Evin Hapishanesi gibi cezaevlerinin koğuşlarına konulduğunu belirtti. Rahman ayrıca, gözaltına alınan protestocuların tıbbi muayeneden mahrum olduklarını, işkence ve diğer kötü muamelelere maruz bırakıldıkları, baskı altında itirafta bulunmaya zorlandıklarına ilişkin haberlerden “derin endişe” duyduğunu dile getirdi.
İnternete ilk kez 16 Kasım 2019’da düşen görüntülerde Şiraz’daki Mali Abad polis merkezindeki güvenlik güçleri mensuplarının elleri kelepçeli tutukluları dövdüğü ortaya çıkmıştı.
Diğer raporlarda da aralarında çocukların da bulunduğu yüzlerce protestocunun 16 Kasım 2019 tarihinde Kerec şehrindeki Recai Şehr Hapishanesi’ne getirildiğini, elleri kelepçeli, gözleri kapalı tutukluların her gün yumruklar ve sopalarla dayak darp edildiğini öne sürüldü. Ayrıca, gösteriler sırasında gerçek mermiyle yaralanan tutukluların hastanelere değil cezaevlerine sevk edildiği kaydedildi.
Söz konusu bilgiler, Uluslararası Af Örgütü’nün iki gün önce yayınladığı yeni raporunda belirtilen ve İran polisi, istihbaratı, güvenlik güçleri ve cezaevi yetkililerinin hakimler ve savcılarla iş birliği içerisinde Kasım 2019’da İran’daki büyük çaplı protestolarla bağlantılı olarak gözaltına alınanlara yönelik keyfi gözaltılar, gözaltındayken ölüm veya ortadan kaybolma, işkence ve diğer kötü muameleler dahil olmak üzere bir dizi korkunç insan hakları ihlali gerçekleştirdiklerini doğruluyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty), “İnsanlık Onurunu Ayaklar Altına Almak: Kasım 2019 Protestolarından Bu Yana İran’da Toplu Tutuklamalar, Kayıplar ve İşkenceler” başlığını taşıyan raporu, onlarca protestocu, görgü tanığı ve şiddet kullanılarak tutuklanarak ortadan kaybolanların durumunu gözler önüne serdi. Raporda herhangi bir iletişim hakkında mahrum bırakılarak gözaltında tutulan, sorgulamalar sırasında sistematik olarak avukatlarına ulaşma talepleri reddedilen, itirafta bulunmaları için defalarca işkenceye maruz bırakılan kişilerin ifadeleri belgelendi. İranlı yetkililerin tutuklayarak şiddet uyguladığı 7 bin kişinin arasında kadınların ve çocukların da bulunduğu kaydedildi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.