Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Mismari: Büyük devletler Libya’da çözüm istemiyor

Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)
Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)
TT

Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Mismari: Büyük devletler Libya’da çözüm istemiyor

Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)
Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)

Mina Medkur
Libya’daki durumun karmaşıklığı ve giriftliği karşısında çoğu kişinin güçlü şekilde dile getirdiği bir soru var: Şu anki Libya sahnesi nasıl tanımlanabilir? Değişikliklerin her an birbirini izlediği ve bu değişikliklerin doğrudan Libya haritasına yansıdığı böyle bir dönemde bu soruya yanıt vermek zor görünüyor. Avrupa başta olmak üzere uluslararası toplum, 2011’deki ayaklanma ve Muammer Kaddafi rejiminin düşüşünden bu yana geçen yaklaşık 9 yıl boyunca uzayan Libya krizine siyasi çözüm bulmak için çaba göstermedi. Siyasi ihtilaflar devam etti, ulusal birlik hükümeti halen kurulamadı, ülke kaderinin bölünmeyle sonuçlanacağına dair endişeler giderek artıyor. Nitekim sahada bulunan güçler ve Türkiye başta olmak üzere dışardaki destekçileri bölünmenin işaretlerini veriyor.
Independent Arabia, General Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu (LUO) Sözcüsü Tümgeneral Ahmed el-Mismari ile röportaj gerçekleştirdi. Mismari, başta Türkiye’nin müdahalesi, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) askeri desteği ve UMH güçlerine destek vermesi için paralı askerleri taşıması gibi gelişmelerin gölgesinde kalan karmaşık durumları çok yönlü olarak bütün detaylarıyla anlattı.

Cezayir diyaloğu ve Cezayir-Tunus rolü

- Sohbetimize, Fas’ın ev sahipliğinde Libyalı tarafları arasındaki diyalog turlarıyla başlıyoruz. Fas'ın Bouznika kentinde gerçekleştirilen ‘Libya Diyalog Toplantısı’na Tobruk Temsilciler Meclisi (TM) ve Libya Devlet Yüksek Konseyi’nden temsilciler katıldı. Bu diyalog turları, Libya krizine siyasi çözümler bulmak için bir çıkış yolu açmayı hedefleyen girişimleri ifade ediyor. Libya içindeki çevrelerin bir açılım olmasına ihtimal vermediği bu ortamda diyalog turlarında yeni bir girişim var mı?
Genel Komutanlık, Libyalıların işgalci, paralı askerler, suç çeteleri ve terörden uzak güvenli bir devlet beklentisi ve hayallerini gerçekleştirmek için her türlü girişime gider. Daha önce de bu amaçla Kahire ve Berlin’e gittik. Ancak çözüm Libyalıların elinde değil; büyük devletler Libya’da çözüm istemiyor. Bunun kanıtı ise Birleşmiş Milletlerin (BM) Gassan Selame’nin ardından 6-7 aydır yeni bir temsilci tayin etmemesidir. Bu ihtilaf Libya kaynaklı değil. Bilakis bütün devletler Libya sahnesinde büyük kaosun gölgesinde elde ettikleri kazanımları ve çıkarları korumak için temsilci göndermek istiyor.

- Diğer taraftan, özellikle Erdoğan’ın bu yılın başında Cezayir’i ziyaret etmesinden bu yana Libya krizi Türkiye-Cezayir eşgüdümü ve işbirliğine şahit oluyor. Cezayir’in tutumu nasıl nitelendirilebilir? Ayrıca, Tunus’un rolü, ülke içindeki İhvan Örgütü güçleri ve iç sebeplerden ötürü rafa mı kalktı?
Şahsi kanaatime göre, Tunus’ta olup bitenler, Libya’da yaşananları tekrarlama ve Tunus’u güç kullanarak Türkiye-Katar üssüne dönüştürme girişimidir. Ancak Tunus halkı kültürlü ve bilinçlidir; Tunus’taki bu tekeli veya İhvancı otoriteyi kırmaya çalışıyor. Fakat Cezayir’in rolü, ulusal çıkarın ve Libya krizinin çözümünden yanadır. Ancak güvenlik temelli bir hamle yapmak istemiyorlar bilakis bunun siyasi temelli olmasını istiyorlar. Bu noktada bizimle Cezayir arasında görüş farklılıkları bulunuyor. Onlar, sınırlarımızın müşterek olduğunu ve akıbetimizin bir olduğunu çok iyi biliyorlar. Libya’da olup bitenler Cezayir güvenliği için tehlikelidir. Ayrıca herkesi memnun edecek bir çözüm istiyorlar.

- Peki, bu “herkes”in içine kimler giriyor?
Libya halkı, İhvan ve teröristler. Bu, hatta Cezayirlilerin kendileri için bile çok tehlikeli. Biz, Libya topraklarında Cezayir ya da başka bir sınır devleti için tehlike kaynağı olabilecek bir teröriste asla yer veremeyiz.

Serrac ve Erdoğan (AFP)
Serrac’ın düşmesi

Libya sahnesi son zamanlarda UMH İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın tutuklanması ile görevine iadesi arasında gidip gelen bir tartışmaya şahit oldu. Trablus’ta milislerin barışçıl göstericilerin üzerine ateş açması ve bakanlığı süresince izlediği politikalar nedeniyle Başağa hakkında idari bir soruşturma yürütüldü. Ancak UMH, geçen perşembe günü Başağa’nın görevine iade edildiğini açıkladı. Bu gelişme Başağa’nın sahip olduğu gücün boyutunu gösterdi. ABD ve uluslararası toplumun arabuluculuğu sonrasında Serrac’ın Başağa’yı İçişleri Bakanı olarak görevine iade etmesi önemli işaretler veriyor. Bunların başında Başağa’nın Batı’daki en güçlü taraf haline geldiğidir.
(UMH 29 Ağustos’ta yayınladığı açıklamada, Başağa’yı "tedbir amaçlı" görevden aldığını açıkladı. Açıklamada, Başağa hakkında ‘verdiği izinler, göstericilere gerekli korumanın sağlanması ve gösteriler hakkında yaptığı açıklamalar’ nedeniyle 72 saat içinde Başkanlık Konseyi nezdinde idari soruşturma açılacağı bildirilmişti)
Yaşananlar, Serrac için sonun başlangıcı olabilir. Fethi Başağa’nın ya da esasında Türkiye’nin Fayiz es-Serrac’a karşı yönettiği bir darbe olarak düşünülebilir. Türkiye, Serrac’ı bir sonraki aşamada düşürmek için Başağa’yı güçlü bir şekilde destekliyor. Türkler, en güçlü adam olarak görünen Başağa’ya yöneldi. Başağa aynı zamanda Müslüman Kardeşler grubunun fikirlerini benimsiyor. Bunun kanıtı da şudur: Halihazırda Müslüman Kardeşler’in müttefiki olan El Kaide örgütünü -BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen- doğrudan takip eden çok radikal tugaylar var. Tüm bu tugaylar, Başağa’nın Türkiye’den dönüşü sırasında onu karşılamak için Mitiga Havalimanı'nda duran askeri bandoyla birlikte bulunuyordu.

UMH İçişleri Bakanı Fethi Başağa (AFP)
Başağa için düzenlenen askeri geçit ve iç bölünme

Libyalı aktivistler, Başağa’nın tutuklanmasının ardından ona destek veren militanlar, Serrac’ı destekleyen militanlardan intikam alma sözü vermesi üzerine iki taraf arasında çatışma çıkmasını önlemek için Başağa’nın göreve iade edildiğini belirtiyorlar. Nitekim UMH Başbakanı Serrac, İçişleri Bakanı’nı tutuklama kararından geri adım atana kadar gerilim düşmedi. Başağa yanlısı militanlar, Başağa soruşturmada olduğu sırada Başkanlık Konseyi binasının etrafını kuşatmıştı. Tüm bu yaşananlar, Serrac’a yakın kulisler tarafından, Serrac’ın Türkiye destekli İhvan ve Misrata’nın (Başağa’nın memleketi) darbe girişimini engellemesi şeklinde yorumlandı. Nitekim Serrac’ın, Türkiye’ye danışmadan Tobruk'taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile ateşkes anlaşması imzalaması söz konusu tarafları kızdırdı ve Libya’nın batısındaki varlığını pekiştirme ve genişletme planlarında karışıklığa yol açtı. Serrac ve Salih’in değerlendirmelerine göre, ateşkes kararı Türkiye’yi, İhvan ve ona bağlı milislerin temsilcilerine daha fazla güvenme yoluna sevk etti. Böylece Ankara, Türkiye’ye defalarca gidip gelen ve çatışma cephelerinde savaşçıların saflarını birleştirebilme gücüne sahip olduğunu kanıtlayan Başağa’ya bir sonraki süreç için bel bağladı.

- UMH milislerinin saflarında birbirini izleyen gerilimler ve karşılıklı “hainlik ve ajanlık” suçlamaları, Türkiye’nin Başağa’ya verdiği desteği gösteriyor. Başağa için zemin mi hazırlanıyor?
Bence, Başağa’nın arkasında Türkiye’den çok daha güçlü bir devlet var. İşte bu devlet, Türkiye’yi Başağa’ya yöneltti. Özellikle Başağa ABD ile bağlantılı şirketler ve danışmanlarla çalıştı. Bu durum Başağa’nın bir sonraki dönemde siyasi çatışmaya girmesine imkân tanıyacak özel bir karakter inşa etti. Türkiye, ABD’yi ziyaret edene kadar Başağa’ya önem vermiyordu. Kahire Girişimi’nin (Bildirgesi) Suheyrat Anlaşması’nı düşürdüğünü ve dolayısıyla Serrac ve hükümetini düşüreceğini unutmamak gerekir. O zaman burada sorulması gereken soru şudur: Alternatif kim olacak? Cevap, ABD’nin ve uluslararası güçlerin gelecek siyasi sahnede kalmasını sağlamak için destek verdiği Fethi Başağa’dır. Bu aynı zamanda Misrata’daki çatışmayı doğruluyor. Zira Misrata’nın Libya’yı yönetmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ancak Libya’nın, silah taşıyan değil, fikir ve vizyon sahibi bir adama ihtiyacı var.
Libya’nın kuzeybatısında ve Trablus’un 200 kilometre doğusundaki Misrata kenti, Başağa ve ona bağlı güçlerin kalesi konumunda bulunuyor.

- Başağa, yönetimin başına getirilmesi karşılığında ne sunabilir?
Libya’dan daha çok taviz verir. Bu tavizlerin başında, Libya toprakları üzerinde yabancı askeri üslerin inşası geliyor.

Libya Ulusal Ordusu üyeleri (AFP)
Ateşkes ihlaliyle ilgili suçlamalar
Uluslararası tanınırlığa sahip UMH ile Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in geçen ay ülke genelinde ateşkes ilan etmesinin uluslararası toplum ve Arap dünyası tarafından memnuniyetle karşılanmasına rağmen, bu memnuniyet ifadesi Libya krizini çözmek için daha önceki girişimlerden elde edilen tecrübelerden hareketle temkinli bir biçimde dile getirildi. Bazı siyasi analistler, ateşkesi mutlak anlamda “siyasi çözüme bağlılık” şeklinde anlama zorunluluğunun olmadığına dikkat çekiyorlar. Analistler, General Hafter’in bu adımı reddedeceği iddiasıyla ateşkesin sürdürülebilirliği hakkında çok sayıda şüphe olduğunu dile getiriyorlar. Ancak Mismari, Türkiye’nin bu yöndeki ithamlarını ve şüphelerini reddederek, şunları kaydetti:
Biz, ateşkese tamamen bağlı kaldık. Tüm yaptığımız, ‘düşmanı’ izleme ve keşif faaliyetleriydi. Fakat gerçekte bu ilana (ateşkese) asıl uymayan ve şu an LUO’yu destekleyen, Batı bölgesinde anayasa ve yasaların hâkim olduğu bir Libya devletini isteyen tüm Libyalı vatandaşları tasfiye eden onlardır.

DEAŞ Libya’da
Suriyeli bir intihar bombacısı geçen hafta Trablus’un batısındaki Canzur bölgesinde motosikletle kendini patlattı. Bu eylem DEAŞ ve El Kaide’nin izlerini taşıyor. Bu da halihazırda Trablus’un, Türkiye ve diğer devler tarafından desteklenen radikalcilerin eylemlerine maruz kaldığı anlamına geliyor. Libya’daki mevcut krizin siyasi, ekonomik veya sosyal bir kriz değil, güvenlik krizi olduğu konusunda her zaman uyardık. Bu Libya’yı ilgilendiren diğer meselelere de yansıyor. Bu nedenle yaşanan bir felaket niteliğindedir.
ABD Savunma Bakanlığı Genel Müfettişi, Libya ile ilgili hazırladığı üç aylık raporda Suriye’de Türkiye ile yakın bir şekilde çalışan Suriyeli paralı askerlerin “ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) değerlendirmelerine göre muhtemelen Türk askeri uçaklarla Libya’ya ulaştıkları” belirtiliyor. Raporda “Türkiye’nin ekipman ikmali için İstanbul ile Trablus arasında düzenli uçuş seferlerini sürdürdüğüne” dikkate çekiliyor. AP’nin haberine göre Türkiye'deki özel güvenlik şirketi SADAT, UMH’ye destek veren Suriyeli paralı askerlerin eğitimi için Trablus’ta onlarca askeri danışman konuşlandırdı. Haberde SADAT’ın Libya’da UMH’ye destek veren yaklaşık 5 bin Suriyeli savaşçıya gözetim ve ödeme yaptığı kaydedildi.

- Bu gerçeklik, sahadaki çatışma haritasında bir değişikliğe neden olur mu?
Daha düne kadar, nüfuz, yönetim ve siyasi karar üzerinde çatışmalar yaşandı. Bugün ise başka bir sorunla karşı karşıyayız o da insanların güvenliğine karşı yapılan tekfirci terör eylemleridir. Ben, daha fazla intihar eyleminin gerçekleşeceği kanaatindeyim. Biz, Genel Komutanlık olarak çok endişeliyiz. Bu endişemizi de resmi açıklamamızda dile getirdik. Çünkü bu eylemlerin kurbanları Trablus’taki Libya vatandaşlarıdır. Biz bu halkın ordusuyuz. Denklem zor. Libya halkı katlediliyor ve sindiriliyor, kendisini koruyamıyor. Korumadan bahsettiğimizde ise bizi işgalci Türkiye karşısında sömürgecilikle suçluyorlar. Biz, Libya ordusu olarak tüm ülkenin ordusuyuz. Bununla birlikte biz görüşünü açıkça dile getirme ve başkalarına zarar vermeden barışçıl gösteriler düzenleme hakkı bulunan halkımızın yanındayız. Ancak ne yazık ki Libya’nın batısında şu an yaşananlar milislerin ve devletlerin çatışmasıdır.

Mareşal Halife Haftar, Libya Ordusu Komutanı (AFP)
Terör örgütlerinin haritası
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, 20 Haziran’da yaptığı açıklamada, Sirte ve Cufra’nın Mısır ulusal güvenliği için “kırmızı çizgi” olduğunu söyledi. Özellikle Sisi’nin bu açıklamasının ardından, geçtiğimiz 60 günlük süreçte Libya’nın batısındaki terör örgütlerinin haritasında değişiklik oldu mu?
Evet, kesinlikle. Özellikle LUO’nun 2014’teki saldırılarından sonra terör örgütlerinin tamamı Batı bölgesine ve Misrata’ya nakledildi. Şimdi yerelde, uluslararası düzeyde ve Arap dünyasında hakkında yakalama kararı çıkarılan tüm radikalciler bu bölgelere konuşlanmış durumda. Bunun yanı sıra Suriye ve Somali’de bulunan diğer tehlikeli unsurlar da nakledildi. İlan edilen kırmızı çizgi yalnızca askerî açıdan değil, güvenlik açısından da geçerlidir.
Sirte kenti, Mısır sınırından yaklaşık bin kilometre uzakta, Bingazi ve Trablus arasında bulunuyor. Sirte, Libya'nın en büyük hava üslerinden biri olan El Cufra’ya yaklaşık 300 kilometre uzaklıktadır.

Uluslararası gözlem güçleri ve silahsızlandırılan bölgeler
UMH daha önce Sirte’nin silahlardan arındırılması için çağrıda bulunmuştu. LUO bu öneriyi onaylıyor mu? Bu aynı zamanda BMGK’nin karar alması ve uluslararası gözlem güçlerinin Sirte’ye konuşlanması anlamına gelir mi?
Onlar, şu anda Sirte ve Cufra’yı silahlardan arındırma fikrini piyasaya sürmeye çalışıyorlar. Tüm bunlar Libya’nın olduğu yerde sayması, bu bölgelerde savaşların devam etmesi ve Trablus’un ilerlemediğini gösteriyor. Ancak doğru bakış açısı şudur: Trablus’un bizzat kendisi silahlardan ve şu an nüfuz için birbiriyle kavga eden silahlı milislerden arındırılmalı ve hatta başkent ile devlet kurumlarının Trablus’tan taşınması gerekir. Çünkü bugün işlerini halletmek için Trablus’a giden herhangi bir vatandaş, LUO’yu desteklediği için idam edilebilir. Tüm bölgelerde illegal silahlar bulunuyor. Silahlardan arındırma meselesine Misrata’dan Tunus sınırına kadar olan bölgeden başlanmalıdır. Bunun aksine Sirte ve Cufra’nın silahsızlandırılmasından ve uluslararası gözlem güçlerinden söz etmek oldukça tehlikeli bir durum. Arap siyasetçilere şunu vurgulamak isterim: Bu adımın uygulanması açık bir şekilde Libya’nın bölünmesi anlamına gelir. Bir süre sonra kapılar ve barikatlar kurulur ve kendimizi bölünmüş bir devlette yaşarken buluruz. Bu durumu tamamen reddediyoruz.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Kahire'de Libyalı aşiret liderleriyle bir araya geldi (AFP)
Libyalı aşiretlerin rolü
Libya toplumunun yapısı gereği Libyalı aşiretler ülke sahnesinin şekillenmesinde büyük rol oynuyorlar. Nitekim Mısır, UMH milisleri ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın paralı askerlerinin Sirte ve Cufra’ya baskın düzenlemesi halinde Libya’nın doğusuna askeri müdahale açıklaması yaptığı sırada bu aşiretlerin etkisi açık bir şekilde görülüyordu. Libya Kabileler Yüksek Konseyi Başkanı Salih el-Fendi, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Milislerin Sirte kentine hareket etmesi halinde onları vurması için Mısır ordusuna kendi tarafımızdan ve Meclis tarafından yeşil ışık yaktık” dedi.

- Mısır ordusu olası bir hareketinde, Libya’nın doğusundaki Libyalı aşiretlere güvenebilir mi?
Mısır yönetimi Libya toplumunun dinamiklerini çok iyi biliyor. Halife Hafter ve Akile Salih’in Mısır Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin ardından Mısır, Libya kriziyle ilgili birçok dosyayı üzerinde çalışmaya başladı. Birinci dosya şu anki liderler, ikinci dosya ise aşiretlerle ilgilidir. Aşiretler, Libya’nın siyasi kararları üzerinde asırlar boyu etkili olmuştur. Libyalı aşiretlerden bir heyetin Mısır’da yaptığı görüşmeler bunun somut örneğidir. Tüm kabileler temsilcileri aracılığıyla bu toplantıya katıldı.

Aşiretlerin silahlandırılması
Aşiretlerin silahlandırılması ve askeri eğitim verilmesi büyük bir tartışma konusudur. Nitekim Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, Temmuz’da bir televizyon programında yaptığı konuşmada sessizliğini bozarak, Libyalı aşiretlerin silahlandırılmasının Libya’yı yeni bir Suriye yapmayacağını ama “yeni bir Somali”ye dönüştüreceği uyarısında bulunmuştu.

- Libyalı aşiretlerin silahlandırılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu asla olmayacak. Gerçekçi olmamız gerekir. Tüm aşiretler devletin yanında yer almıyor. Devletten kopan, sapıtan ve tekfirci fikirler benimseyen aşiretler var. Aşiretleri silahlandırmayı düşünürsek, bu, silahların otoritenin dışına yani otoritenin takibi dışına ve ardından otoritenin kullanımı dışına çıkması anlamına gelir. Dolayısıyla silah tedarikinin olması durumunda kendimizi iç savaşın içinde buluruz. Bu büyük bir stratejik hata olur.
Örnek verecek olursak, ben, Mismari aşiretinin bir evladıyım. Aşiretimden biri sapıttı ve tekfirci gruplara katıldı ve Mısır’da idam edildi! Yani ben herkese kefil olamam. Silahlı Kuvvetlere katılan kişi ise belli şartlara tabi olur ve bir güvenlik kimlik kartı olur. Bu yüzden silahlanmanın en güvenilir adresi yalnızca Libya Arap Silahlı Kuvvetleri’dir, başka bir yer değil. Libya halkını desteklemek isteyen, Libya Silahlı Kuvvetleri’ni ve Libya polisinin silahlandırılmasını desteklesin. Bu destek doğrudan Libyalı aşiretlerin desteklenmesi demektir.

Libya'yı terörizmden temizlemek için çok çalışıyoruz" (The Independent Arabia)
Mısır üslerine Türk saldırısı bekleniyor mu?
Mısır ve Türkiye’nin, Libya konusunda dolaylı yoldan karşılıklı siyasi açıklamalar üzerinden birbirini tehdit etmesinden kaynaklanan gerilim, Sirte-Cufra hattı tartışmalarıyla zirveye çıktı. Bazı stratejik raporlar, UMH’nin Türkiye’nin desteğiyle bu hattı geçmek için hazırlandığını ortaya çıkardı.

- Türkiye’nin, Libya’nın batı sınırında bulunan Muhammed Necib, Seydi Barani ve Carcub gibi Mısır askeri üslerine saldırı düzenlemesi bekleniyor mu?
Buna ihtimal vermiyorum. Ancak Libya’daki belirli hedefleri ve Libya’nın doğusundaki belirli şahsiyetleri hedef almasını bekliyorum. Bu yönde fiili girişimler oldu. Şu anda (Erdoğan’ın) yapmaya çalıştığı tek şey, Yunanistan ve Kıbrıs ile gerilim yaşadığı bir süreçte Doğu Akdeniz'de Kuzey Kıbrıs'la yaptığı son askeri tatbikatlar da dahil bir medya propagandasıdır. Tüm yaptığı şey uluslararası toplumu provoke etmektir. Bunun arkasındaki gerçek, Türkiye’nin içinde yaşanan büyük sorunları gizleme çabasıdır. Sanırım (Erdoğan) kaybetmeye başladı. O ve partisi yakında halk eliyle düşecek.

Libya’daki Mısır askeri üsleri

- Stratejik raporlarda Mısır’ın, ulusal güvenliğini korumak için Libya içinde askeri üs inşa etmeyi düşündüğü iddia ediliyor. Mısır bunu yapabilir mi? Mısır askeri müdahale kararı verirse Mısır güçlerine ait konuşlanma noktalarına hangi alternatifler var?
Bunu ilk defa burada açıklıyorum, Mısır savaşa gireceğini ilan ederse, Libya’nın tüm üsleri Mısır ordusunun emrindedir. Burada 20’den fazla tam teçhizatlı hava ve deniz üssü Mısır ordusunun komutasına girecektir.

Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti savaşçıları (AFP)
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin haritası

Libyalı kaynaklar, geçtiğimiz günlerde UMH’nin, Ankara’ya Libya’nın batı bölgesinde daimî hava ve deniz üsleri kurmasına ve Libya’nın batısına daha fazla askeri ekipman göndermesine imkân tanıyacak yeni bir askeri anlaşma yapacağını bildirdi. Yeni Şafak gazetesinde yer alan bir haberde ise, “Doğu Akdeniz’de (Türkiye’nin iddiasına göre) Yunanistan kışkırtıcılığındaki tırmanma da göz önüne alındığında Libya sahasında deniz kuvvetlerinin stratejik önemi, bölgede Türk donanmasının varlığının devamını zorunlu kılıyor. Bu doğrultuda Misrata Limanı’nın daimî konuşlanma için deniz üssüne çevrilmesi düşünülüyor” ifadelerine yer verildi.

- Türk ordusunun Libya’daki gerçek gücünü nedir?
Türkler şu anda çok sayıda üste ve karargâhta varlığını pekiştiriyor. İlk başta hava üsleri geliyor; Trablus’taki Mitiga Üssü, Libya’nın batısındaki Vatiyye bölgesinde yer alan ülkenin en büyük ikinci hava üssü Ukbe bin Nafi ve Misrata kentinde daha sonra hava üssüne dönüştürülen Havacılık Fakültesi havalimanı. Tüm bu ana üsler şu an Türk güçlerinin komutası altında. İkinci sırada deniz üsleri geliyor; Libya’da her türlü gemiyi alabilen ve mühimmat depolama alanında en büyük deniz üssü El Hamis, Trablus’ta kontrol altına aldıkları Halk Limanı ve Vatiyye’ye yakın Zuvvare bölgesinde bulunan Es-Sayd İskelesi. Bu üsler ve limanlarda, Libya’ya nakledilen binlerce paralı asker ve silahlı unsur bulunuyor. Şimdi de Türkler, bazı anlaşmalar ve yardımlar yaparak Nijer ve diğer ülkeler üzerinden Libya’yı kuşatmaya çalışıyor.
Temmuz ayında basında çıkan haberlerde Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Nijer’in de aralarında bulunduğu Afrika turuna çıktığı bildirilmişti. Çavuşoğlu’nun Nijer Cumhurbaşkanı Issoufou Mahamadou ile görüşmesinde, Türkiye’nin Nijer'de stratejik kara ve hava üssü kurmasının yanı sıra Nijer ordusuna ve güvenlik güçlerine eğitim vermesi ve en modern silahlarla donatması meselesinin konuşulduğu aktarılmıştı.

Libya’nın güneyi tehlike kapısı
Son dokuz yıldır Libya’nın güneyindeki aşiretler şiddetli etnik çatışmalar yaşadı. Bunun üzerine bir de silahlı terör örgütlerinin bölgeye yerleşmesi eklendi. DEAŞ bunlar arasında bölge için en önemli tehdidi oluşturan oluşumların başında geliyor. Yıllardır Libya’da bulunan örgüt, farklı bölgeler arasında gidip geldi ve Sirte’de ağır bir yenilgi aldıktan sonra güneye yerleşti. Diğer taraftan Libya’nın güney sınırındaki Afrika ülkelerinde cereyan eden silahlı çatışmalar da bir başka endişe konusu.

- Libya’nın güneyindeki güvenlik endişeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çad, Nijer, Mali ve Sudan’daki muhalif hareketler, Libya’nın doğusunda kurduğu üslerle kendilerine güvenilir bir sığınak buldu. Libya’nın güneyi Afrika’nın en zengin bölgesi. Zira burada uranyumun yanı sıra çok büyük miktarlarda doğalgaz ve petrol ve uzun yıllar boyunca yetecek tatlı su bulunuyor. Aynı şekilde çeteler, Mısır-Libya-Sudan sınırındaki El-Avinat Dağı’nda konuşlanmış durumda. Bu bölgenin yüzde 60’ı Libya toprakları içinde yer alıyor. Aynı zamanda bu çeteler Nijer ile sınırımıza bitişik bölgelerde bulunuyor. Zira buralarda çokça bulunan altın için arama çalışmaları yürütülüyor. Bu da onlara müthiş paralar sağlıyor. Yani çok önemli bir ekonomik bölge suç çetelerinin kontrolü altında. Bu nedenle sömürgecilerin Libya’yı üçe bölme (güney, batı, doğu) çağrılarını anlayabiliriz. Bu bölgelerin bir kısmında güvenliği sağladık. Ancak 4 bin 400 kilometre uzunluğunda çöl ikliminin çok sert olduğu bir kara sınırından bahsediyoruz. Bu nedenle büyük imkanlara ihtiyacımız var. Güçlerimizin çoğu şu an sahada savaşıyor.

Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne sadık savaşçılar (AFP)
Yeni ittifaklar

- Libya’nın batısında bölünme derinleştiğinde, UMH’deki bazı tarafların veya bizzat Serrac’ın kazanç ve kayıp hesaplarını tekrardan gözden geçirerek Libya’nın doğusu da dahil barışçıl çözüm çerçevesinde yeni ittifaklara girme ihtimali var mı?
Serrac’a ağır siyasi baskılar uygulanırsa, kendisine güvenli bir yer arayışı için geri adım atabilir. Serrac’ın başarısızlığını kabul etmesinin ve işlediği suçları Libya halkına itiraf etmesinin zamanıdır. Şunu açıkça söylüyorum: Ajan Serrac, Libya’nın askeri üslerini Türkiye’ye teslim etti, Ankara ile yasa dışı anlaşmalar imzaladı, Türk sömürgeciliğine zemin hazırladı ve Libya Devleti’nin egemenliği konusunda aşırıya gitti.

- Ancak Serrac ve hükümeti uluslararası toplum tarafından tanınıyor.
Hangi uluslararası toplum? 2011’de NATO ile birlikte Libya’ya gelen uluslararası toplum mu? Silahlı Kuvvetlerin ve polisin ayağa kalkmasını istemeyen uluslararası toplum mu? Uluslararası toplumun Trablus’taki çıkarları birbiriyle kesişti ve bu da şu anki çatışmaya yol açtı. Libya halkı itiraz etmek için çıktığında karşılarına silahlarla çıkıldı. Ancak buna rağmen uluslararası toplumdan bir kınama açıklaması duymadık.

- Fakat bugün uluslararası toplum Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin eylemlerine karşı daha çok kaygılı ve ayrıca barışçıl bir çözüm için titiz hamleler yapıyor. Özellikle ABD-Libya temasları ve Fransa, Yunanistan ile Kıbrıs’ın Erdoğan’ın saldırganlığına tepki göstermesi, uluslararası ittifak haritalarının yakında değişmesine zemin hazırlayacak.
Libya’daki tekfirci grupların Müslüman Kardeşler (ihvan) ile büyük bir ittifak kurduğunu bilmemiz gerekir. Uluslararası toplum, ihvanın yönetime katılmasından bahsediyor. Bu asla kabul edilemez. Ancak uluslararası ittifak haritalarında farklı etkileşimler olduğuna işaret etmekte fayda var ve bu haritalar değişmeye başladı. Fransa’nın Türkiye karşı savaşa girmesiyle birlikte şu an ABD, NATO’dan bir ayrılma meydana gelmesini önlemeye çalışıyor. Eğer ABD Fransa’nın yanında durursa, ikisi Türkiye’yi kaybedecek. Aynı zamanda ikisi Rusya’yı da kaybedebilir. Dolayısıyla ABD, Erdoğan’ın Avrupa üzerinde baskı uyguladığı ve NATO üzerinde endişeler olduğu bu dönemde sahnenin bu şekilde kalmasını istiyor. Bizim bu noktayı kullanarak kendi lehimize çevirmemiz ve Avrupa Birliği’ne (AB) doğru hareket etmemiz gerekir. AB’de savunma ittifakı bulunuyor. Bu ittifak NATO’dan da güçlü ve hepsi Yunanistan’ın yanında yer almayı seçecek. Böylece NATO, Türkiye’deki üslerini kaybedecek. ABD güç duruma düşecek. Aynı şekilde İran, Rusya ve Ortadoğu'yu tehdit eden diğer ülkelerdeki üsleri de kaybedecekler. ABD bu bölgede hiçbir askeri çatışma istemiyor. O zaman Libya’da siyasi bir çözümden bahsederiz. Ancak bu çözümde tekfircilere, teröristlere ve Libya Devleti’ni Türkiye’ye satanlara yer olmamalıdır.

Libya Ulusal Ordusu sözcüsü, Libya'nın 42 yıldır Kaddafi'nin yönetiminden yararlanmadığına inanıyor (AFP)
Libya 42 yıl Kaddafi’ye yaslandı ve bunun hiçbir faydasını görmedik

- Uluslararası toplumun Libya’da siyasi çözüme gitmek istemesi durumunda, bunu gerçekleştirmesi için gerekli araçlar nelerdir?
Türkiye’nin Libya sahnesinden çıkarılması, Temsilciler Meclisi'nin bir kolu olacak şekilde Libya'nın üç ana eyaletinden eşit bir şekilde ortak bir senato oluşturulması ve bu senatonun Libya halkı arasında güven inşa etmekle görevlendirilmesi. Bu sonuncusu, Türk sömürgeciliğinin kardeşin kardeşe olan güvenini kaybetmesine sebep olması nedeniyle en tehlikeli görev. Bunun yanı sıra en erken vakitte bir başkan ve iki yardımcıdan oluşacak şekilde yeni Başkanlık Konseyi’nin kurulması için harekete geçilmelidir. Libya bir daha asla şahıslara dayanmamalıdır. Libya 42 yıl Muammer Kaddafi’ye yaslandı ve kesinlikle bunun hiçbir faydasını görmedik. Libya anayasaya, yasalara, kurumsal devlete, başkasına saygı ve başkasının görüşünü kabul etmeye dayanmalıdır. Devletler böyle inşa edilir. Ancak Batı’nın Libya hakkında düşündüğü şey daha çok köleliğe yakın. Gücü elinde tutan bir köle, bir grup kölenin başına dikilir ve bir süre sonra devletten daha güçlü hale gelir.

- Bu öneriler kimin onayını gerektiriyor? Kim bu önerileri uygulayabilir?
Ben sadece bir yetkiliyim. Bu önerilerimi, BM ve uluslararası güçler başta olmak üzere Libya sahnesini takip edenlere sunuyorum. Önerilerimin orduda bir subay olmamla ilgisi yok. Bilakis Libya’nın toplumsal durumu üzerinde çalışan bir araştırmacı ve Libya’daki durumun derinliğini bilen bir Libyalı vatandaş olarak sunuyorum. Bölgesel, uluslararası ve BM kamuoyunu şu konuda temin ederim, Genel Komutan Halife Hafter bu çözümleri asla engellemiyor. Libya Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı, Libya krizinin bitirilmesini hızlandıracak her türlü kararın tamamen olumlu bir şekilde arkasında yürüyecek. Ancak bana kesinlikle şahıslar, oluşumlar veya yabancı ülkelerin görüşlerini dayatmayın. Örneğin, ‘Türkiye belirli şartlar altında çıkacak’, Hayır… Türkiye ayrılacak ve Türkiye’den müdahalesi nedeniyle Libya’da yol açtığı tüm kayıpların tazminatını talep edeceğiz.

- O zaman bu sözleriniz, BM’nin Libya krizinin çözümü için yeni bir anlaşma sunması halinde Libya’nın doğusunun bunu kabul edeceği anlamına mı geliyor?
Suheyrat Anlaşması başından beri doğru bir temele sahip değildi. O anlaşmayı Müslüman Kardeşlerden bir grubun para kazanmasından ibaret görüyorum. Anlaşma yasadışı ve bu anlaşma üzerinden Türkiye ile yapılan tüm anlaşmalar da yasadışıdır. Elimizde Kahire Girişimi ve Libya krizine ilişkin Berlin Konferansı sonuçları bulunuyor ki bu sonuçları memnuniyetle karşılamıştık. Burada ortaya çıkan soru şu: Konferansın sonuçları neden uygulanmadı? Tüm dünya liderleri orada değil miydi? Cevap vereyim, Libya topraklarında radikal siyasal İslam’ı güçlendirmek için ortada büyük bir komplo var.

Petrol hilali bölgesi, Libya'nın servetinin yüzde 80'ini temsil ediyo​​​​​​​r (AFP)
Petrol Hilali Bölgesi

Libya petrol servetinin yaklaşık yüzde 80’ini Petrol Hilali Bölgesi’nde bulunuyor. Türkiye’nin bu bölge üzerinde emelleri var. Türkiye’nin Libya’nın “siyah altınına” ulaşmak için tüm imkanlarını sefer ederken, Libyalı kaynaklar, bölge güvenliğinin Rus Wagner paralı askerleri tarafından sağlandığını belirtiyor.
Hayır, bölgenin güvenliğinde hiçbir yabancının müdahalesi bulunmuyor. İster çölün derinlerindeki petrol kuyuları bölgesi, ister petrol boru hatları isterse sahildeki petrol tesisleri olsun, şu an bölge tamamen Libya Arap Kuvvetleri’nin güvenliği ve koruması altındadır. Ancak ordunun tesislere girmesi kesinlikle yasak. Zira bizim görevimiz bu tesisleri terör saldırılarından korumaktır. Örneğin, 2013-204 tarihlerinde DEAŞ tarafından tahrip edilen El Mebruk, Ez Zehra ve diğer petrol kuyuları gibi. Motorları çalınarak Afrika’da satılan kuyular bulunuyor. Yarı tahrip olmuş kuyular var. Ancak buna karşılık onarılan ve yeniden çalıştırılan kuyular da var. Bu bölgenin tamamında kesinlikle ne Ruslar ne Mısırlılar ne de bir başkası bulunuyor. Sadece Libya Arap Ordusu Kuvvetleri bünyesinde 2007’de kurulan Petrol Tesisleri Muhafızları Birimi bulunuyor. Bölgeyi kapatma kararı, Libya Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı tarafından değil, Libya halkı ve özellikle de aşiretlerin ileri gelenleri tarafından alındı. Çünkü onların sesi uluslararası toplumda duyulmadı ve Libya’daki BM de dahil onlara hiçbir ilgi göstermedi. Kapatma kararıyla ilgili açıklamada, bu kararın Türk sömürgeciliğinin ve terörizmin finans kaynaklarını kurutmak amacıyla alındığı belirtildi.
Petrol Hilali Bölgesi, 6 milyon varil petrol depolama kapasitesine sahip olan Zeytuniye Limanı’ndan El-Barika ve günlük ihracatı 220 bin varile ulaşan Ras Lanuf limanlarına, oradan 6 milyon varil petrol depolama kapasitesine sahip ve günlük ihracatı 440 bin varile ulaşan Es Sidre’ye uzanıyor.

Güneydeki UMH'ye bağlı kuvvetler (AFP)​​​​​​​
Libya Merkez Bankası ve Türkiye’nin müdahalesi

Geçtiğimiz günlerde Trablus’taki Libya Merkez Bankası ile Türkiye Merkez Bankası arasında işbirliğini güçlendirmek amacıyla mutabakat zaptı imzalandı. Anlaşma maddeleri kamuoyuyla paylaşılmadı. Libyalılar, bu mutabakat zaptını Libya halkının gücünün ve ekonomik nüfuzunun tüketilmesi ve Libyalıların mallarının kontrol altına alınması şeklinde görüyor.

- İki taraf arasında imzalanan mutabakat zaptı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Böyle bir anlaşma ilk kez yapılmadı. Trablus’taki Libya Merkez Bankası Ulusal Petrol Kurumu, Dışişleri Bakanlığı dahil Trablus’taki tüm önemli daireler ve başındakiler, ikinci ve üçüncü dereceden yetkililer Müslüman Kardeşler’in üyesidir. Bu kurumların daire yöneticileri İhvancıdır. Bazılarının terör suçlamasıyla haklarında tehlikeli güvenlik dosyaları bulunuyor. Bu da tabi ki UMH’nin desteğiyle yapılan Türk müdahalesinin doğasına da yansıyor.

(AFP)​​​​​​​
Kime ait olduğu bilinmeyen uçaklar

Reuters haber ajansının, Libya’nın doğusunu kontrol eden General Halife Hafter’in komutasındaki LUO’dan bir askeri kaynağa dayandırdığı önceki bir haberinde, “Türkiye’nin yardımıyla son dönemde UMH’nin kontrolünü ele geçirdiği hava üssüne savaş uçaklarıyla saldırı düzenlendiği” belirtilmişti. LUO’nun kaynağı, saldırının “kime ait olduğu bilinmeyen uçaklar” eliyle gerçekleştirildiğini aktarmıştı.

- Bu savaş uçakları dünya kamuoyu tarafından ne zaman bilinecek?
Biz yerdeyken hava sahasını kontrol ettiğimiz zaman. Libya’nın, hava sahasını kontrol edebileceği güçlü bir hava savunma sistemine sahip olduğu zaman. Hava savunma sistemi 2011’de tümüyle imha edildi. Şu an hava savunmasını yeniden inşa ediyoruz. Bazı bölgelerde artık kime ait olduğu bilinmeyen uçaklar yok. Çünkü bu bölgelerde Libya’nın güçlü hava savunması bulunuyor. Bu uçakların varlığı, Arapların terörle mücadeleye karşı ortak çabası çerçevesinde azalmaya başladı. İster Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ister Suudi Arabistan ister Mısır, Bahren veya Ürdün olsun, tüm Arap ülkelerinin Libya’nın istikrarını destekleme rolünü memnuniyetle karşılıyoruz. Dünyanın önündeki savaşımız açıktır. Bize isabet edenden onlara isabet eder. Büyük devletler Libya’yı sömürmek için Türkiye’yi görevlendirdi. Bunu reddediyoruz ve Libya’yı bundan kurtarmak için çalışıyoruz. Uluslararası toplumu, bize yardım etmeye ve Libya halkını kurtarmaya çağırıyoruz.
Mismari, sohbetin sonunda Katar’ın rolü hakkında yalnızca tek bir cümle kurmakla yetindi:
“Katar, uzaktan kumanda ile yönetilen bir devlet.”



Lübnan'daki Birleşmiş Milletler gücü, askerlerinden birinin İsrail ateşiyle yaralandığını duyurdu

Lübnan-İsrail sınırına yakın bir noktada UNIFIL askerleri ve Lübnan askerleri (Reuters)
Lübnan-İsrail sınırına yakın bir noktada UNIFIL askerleri ve Lübnan askerleri (Reuters)
TT

Lübnan'daki Birleşmiş Milletler gücü, askerlerinden birinin İsrail ateşiyle yaralandığını duyurdu

Lübnan-İsrail sınırına yakın bir noktada UNIFIL askerleri ve Lübnan askerleri (Reuters)
Lübnan-İsrail sınırına yakın bir noktada UNIFIL askerleri ve Lübnan askerleri (Reuters)

Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü (UNIFIL), dün güney Lübnan'daki mevzilerinden birinin yakınında İsrail'in düzenlediği saldırıda bir askerinin yaralandığını duyurdu ve İsrail'e "saldırgan davranışlarına son vermesi" çağrısını yineledi.

Bu, İsrail ve Lübnan arasında tampon güç olarak görev yapan ve İsrail ile Hizbullah arasındaki bir yıllık ateşkesi desteklemek için Lübnan ordusuyla iş birliği yapan UNIFIL'in güney Lübnan'da bildirdiği son olaydır.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre UNIFIL açıklamasında, "Bu sabah, Mavi Hat'ın güneyinde, Bastra köyünde yoldaki bir engeli inceleyen UNIFIL devriyesinin yakınlarına İsrail ordusunun mevzilerinden ağır makineli tüfek ateşi açıldı. Ateş, yakınlarda bir el bombasının patlamasının ardından başladı" ifadeleri yer aldı.

UNIFIL şöyle devam etti: "UNIFIL mülkünde herhangi bir hasar meydana gelmese de silah sesleri ve patlama nedeniyle barış gücü mensuplarından biri hafif bir beyin sarsıntısı geçirdi."

UNIFIL ayrıca dün, Lübnan'ın güneyindeki Kfarşuba kasabasında başka bir olayın yaşandığını bildirdi ve rutin operasyonel görev yürüten bir başka barış gücü devriyesinin, mevzilerinin yakınlarında İsrail tarafından ateş açıldığını belirtti.

Bu ayın başlarında UNIFIL, İsrail güçlerinin Lübnan'ın güneyinde barış güçlerine ateş açtığını bildirmişti.

UNIFIL, geçtiğimiz ay İsrail askerlerinin Güney Lübnan'daki güçlerine ateş açtığını bildirirken, İsrail ordusu barış güçlerini yanlışlıkla "şüpheli" olarak algıladığını ve onlara uyarı ateşi açtığını belirtti.

Ekim ayında UNIFIL, personelinden birinin Güney Lübnan'daki BM mevzisinin yakınlarına atılan bir İsrail el bombası nedeniyle yaralandığını bildirdi; bu, bir ay içinde yaşanan üçüncü benzer olaydı.

UNIFIL, barış güçlerine yönelik veya yakınlarında yapılan saldırıların, Kasım 2024 ateşkesinin temelini oluşturan BM Güvenlik Konseyi Kararı 1701'in "ciddi ihlalleri" olduğunu belirtti.

İsrail ordusuna, "Mavi Hat boyunca veya yakınında barış ve istikrar için çalışan barış güçlerine yönelik saldırgan davranışlarını ve saldırılarını durdurması" çağrısını yineledi.

İsrail, ateşkes anlaşmasına rağmen Lübnan topraklarına düzenli saldırılar düzenlemeye devam ediyor ve Hizbullah mevzilerini ve personelini hedef aldığını, onları yeniden silahlandıklarını iddia ederek suçluyor. İsrail ayrıca Güney Lübnan'ın stratejik açıdan önemli beş bölgesinde askeri varlığını sürdürüyor.


Mısır, Gazze anlaşmasının engellenmesine ve yeniden inşa çabalarının parçalanmasına karşı uyarıda bulundu

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)
TT

Mısır, Gazze anlaşmasının engellenmesine ve yeniden inşa çabalarının parçalanmasına karşı uyarıda bulundu

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki barınaklar arasında yürüyen Filistinliler (AFP)

Arabulucuların, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının hayata geçirilmesi için yürüttüğü çabalar sürerken, Mısır’dan bu sürecin önümüzdeki ocak ayında yürürlüğe girmesinin engellenebileceğine dair endişe ve uyarılar geliyor.

Uzmanlara göre, Gazze Şeridi’nin yeniden inşa çabalarının parçalanmasına, bölgenin bölünmesine ya da İsrail’in Gazze Şeridi’nde konuşlandırılacak istikrar güçlerine ilişkin şartlar dayatmasına karşı çıkan Mısır’ın bu tutumu, 29 Aralık’ta ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması planlanan görüşme öncesinde İsrail üzerinde baskı oluşturmayı amaçlayan önemli mesajlar içeriyor. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, Mısır’ın söz konusu mesajları ışığında Washington’un ikinci aşamanın başlatılması yönünde baskı yapmasını beklediklerini dile getirdi.

Diğer yandan Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul dün yaptığı açıklamada, Almanya’nın Gazze için öngörülen barış planı kapsamında gelecek ay konuşlandırılması beklenen uluslararası istikrar gücüne, öngörülebilir gelecekte katılmayacağını duyurdu.

Bu gelişme, Mısır’ın endişelerini daha da güçlendirdi. Mısır Cumhurbaşkanlığı Devlet Enformasyon Servisi Başkanı Ziya Raşvan, Netanyahu’yu, ‘anlaşmada yer almamasına rağmen ikinci aşamayı direnişin silahsızlandırılması şartına indirgemeye çalışmakla’ suçladı. Raşvan, İsrail’in, istikrar gücünü, silahsızlandırma gibi yetki alanı dışındaki rollerle sürece dahil etmeye çalıştığını, buna da katılımcı ülkelerin onay vermeyeceğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Kahire el-İhbariyye televizyonundan aktardığına göre Raşvan, perşembe günü yaptığı açıklamada, “Netanyahu’nun girişimleri uygulamanın ertelenmesine ya da yavaşlatılmasına yol açabilir, ancak ikinci aşamayı durdurmayı başaramaz” dedi. Netanyahu’nun, Gazze’de ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesini engellemek ve Washington’u Tahran’la bir çatışmaya sürüklemek için her yolu denediğini ifade eden Raşvan, bunun Gazze Şeridi’nin yeniden alevlenmesine ve anlaşmanın ikinci aşamasının başarısız olmasına yol açabileceği uyarısında bulundu.

Öte yandan perşembe günü İsrail’in Ynet haber sitesi, bir askeri kaynağa dayandırdığı haberinde, Netanyahu’nun yıl bitmeden Trump ile yapacağı görüşmede, İran’ın balistik füze tehdidine ilişkin istihbarat bilgilerini paylaşacağını aktardı. Haberde, ABD’nin İran’ın balistik füze programını sınırlayacak bir anlaşmaya varamaması halinde İsrail’in İran’la karşı karşıya gelmek zorunda kalabileceği ifade edildi.

Farabi Siyasi Araştırmalar Merkezi Genel Sekreteri Dr. Muhtar Gubaşi, Mısır’dan gelen açıklamaların açık ve net olduğunu, İsrail ve Washington’a yönelik güçlü mesajlar içerdiğini söyledi. Gubaşi, Mısır’ın bu düzeyde doğrudan mesajlar vermesinin, Washington’un Kahire ile Tel Aviv arasında bir yakınlaşma noktası bulma arayışını gündemine almasına yol açtığını belirtti.

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal da Mısır’ın açıklamalarının, İsrail’in durumu siyasi değil güvenlik merkezli bir bakış açısıyla kalıcı hale getirme çabasına dair gerçek kaygılar barındırdığını vurgulayarak, Washington’un bu duruma son vermek için daha ciddi adımlar atması umudunun dile getirildiğini ifade etti.

Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki yıkılmış evlerin genel görünümü (AFP)Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki yıkılmış evlerin genel görünümü (AFP)

Mısır’ın tutumu yalnızca endişelerle sınırlı kalmıyor, aynı zamanda açık uyarılar da içeriyor. Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, perşembe günü Mısır televizyonuna verdiği demeçte, Gazze konusunda iki ‘kırmızı çizgi’ bulunduğunu belirterek, “Birinci kırmızı çizgi, Batı Şeria ile Gazze Şeridi’nin birbirinden ayrılmamasıdır. Bu kesinlikle mümkün değildir. İki bölge, kurulacak Filistin devletinin bölünmez bir bütünüdür. İkinci kırmızı çizgi ise Gazze Şeridi’nin bölünmemesidir” dedi.

Abdulati, Gazze’nin kırmızı ve yeşil bölgelere ayrılmasına ya da İsrail’in doğrudan kontrolü altındaki bölgelerde yeniden imar sağlanırken, nüfusun yüzde 90’ının bulunduğu diğer bölgelerde Hamas gerekçesiyle insanların aç ve susuz bırakılmasına ilişkin söylemleri ‘saçmalık’ olarak nitelendirdi. Abdulati, “Bu tür senaryolar ne gerçekleşir ne de üzerinde uzlaşı sağlanır” ifadesini kullandı.

Bu çerçevede değerlendirmelerde bulunan Gubaşi, Mısır’ın kırmızı çizgiler ilan etmesinin net bir sınır anlamına geldiğini ve sahadaki bazı uygulamaların Kahire açısından kabul edilemez olduğunu vurguladı. Gubaşi, Mısır’ın bu mesajları özellikle bu dönemde vermesinin, arabulucuların ikinci aşamanın yakın zamanda başlatılması yönündeki çabalarını güçlendirmeyi amaçladığını belirterek, “Washington isterse istediğini yapar; özellikle de anlaşmayı baltalayan İsrail adımlarını durdurma konusunda baskı söz konusuysa” dedi.

Öte yandan Israel Hayom gazetesi perşembe günü yayımladığı haberinde, Netanyahu ile Trump arasında yapılması beklenen görüşmenin, Gazze’de ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik kaydedilen ilerlemeye ilişkin bir açıklamayla sonuçlanacağını yazdı.

Ziya Raşvan da mevcut göstergelerin, ABD yönetiminin ocak ayının başında ikinci aşamanın başlatılması yönünde kararını verdiğini ortaya koyduğunu söyledi. Raşvan, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı’nı kabul etmesinin, ikinci aşamanın fiilen başlatılmasına dair net bir işaret olmasının muhtemel olduğunu ifade etti.

Nizar Nazzal ise Netanyahu’nun Trump ile görüşmesinde, İsrail’in sarı hatta kalmasını, Gazze’nin bölünmesini ve İsrail kontrolündeki alanlarda yeniden imarın başlatılmasını savunan bir anlatıyı öne çıkarmaya çalışacağını öngördü. Nazzal, “Mısır’dan gelen bu uyarı niteliğindeki mesajlar, anlaşma sürecini aksatabilecek yeni engelleri ya da ABD-İsrail uyumunu önlemeye yönelik ön alıcı bir adım niteliği taşıyor” değerlendirmesinde bulundu.


Halep'te SDG ve hükümet güçleri arasında çatışmalar yaşandı

Suriye polisi, Halep'te bir DEAŞ hücresine karşı düzenlenen güvenlik operasyonunda (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi, Halep'te bir DEAŞ hücresine karşı düzenlenen güvenlik operasyonunda (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Halep'te SDG ve hükümet güçleri arasında çatışmalar yaşandı

Suriye polisi, Halep'te bir DEAŞ hücresine karşı düzenlenen güvenlik operasyonunda (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi, Halep'te bir DEAŞ hücresine karşı düzenlenen güvenlik operasyonunda (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye devlet televizyonu dün, Halep'teki bir güvenlik kontrol noktasında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından açılan keskin nişancı ateşi sonucu İç Güvenlik Güçleri mensubunun yaralandığını bildirdi. Bu arada, Suriye Arap Haber Ajansı (SANA), ordunun Halep kırsalındaki Tişrin Barajı'ndaki mevzilerine doğru SDG tarafından fırlatılan insansız hava araçlarını düşürdüğünü bildirdi.

Televizyon haberinde ayrıca, Halep'in Eşrefiye mahallesinde konuşlanmış SDG savaşçılarının Şihane kavşağı kontrol noktasında İç Güvenlik Güçleri personeline ateş açtığı da belirtildi.

Halep’teki iç güvenlikten sorumlu Albay Muhammed Abdülgani, “anlaşmaların yeni bir ihlali olarak, Halep'in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde konuşlanmış SDG milislerine bağlı keskin nişancılar, sivillerin giriş çıkışlarını denetleyen kontrol noktası personelinin görevini yerine getirdiği sırada İçişleri Bakanlığı kontrol noktalarından birini hedef aldı” açıklamasını yaptı.

Suriye İçişleri Bakanlığı'na göre Gani, “Bu saldırı sonucunda personelimizden biri yaralandı, kendisine hemen ilk yardım yapıldı ve tedavi için bir sağlık merkezine sevk edildi. Ateş kaynakları, belirlenmiş prosedürlere göre etkisiz hale getirildi ve susturuldu” ifadelerini kullandı.

SDG ise “Şam hükümetine bağlı grupların güçlerine iki roket attığını” belirtti.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yaptığı açıklamada, “Bu saldırıya karşılık olarak güçlerimiz, meşru öz savunma hakkı çerçevesinde sınırlı bir şekilde karşılık verdi” derken, aynı zamanda “durumu kontrol altına almak ve herhangi bir tırmanmayı önlemek için ilgili taraflarla sürekli iletişim halinde olma ve itidale bağlı kalma taahhüdünü” de teyit etti.

, Suriye devlet televizyonu, dün erken saatlerde Halep-Rakka yolunda gümrük devriyesine yönelik kimliği belirsiz saldırganlar tarafından düzenlenen saldırıda birkaç personelin yaralandığını bildirmişti.

Suriye televizyonu ayrıca, İç Güvenlik Güçlerinden bir askerin "Halep şehrindeki bir güvenlik kontrol noktasında SDG'ye ait keskin nişancı ateşiyle yaralandığını" da duyurdu.

Halep vilayetindeki iç güvenlikten sorumlu Muhammed Abdulgani, perşembe günü yaptığı açıklamada, güçlerinin Genel İstihbarat Müdürlüğü ile iş birliği içinde, "son dönemde üyelerinin yakından izlenmesinin ardından" vilayette "DEAŞ'a bağlı terör hücresine" karşı hedefli bir operasyon gerçekleştirdiğini duyurdu.

Abdulgani, operasyon sonucunda hücrenin tamamen dağıtıldığını, üç üyesinin tutuklandığını ve vatandaşların ve vilayetin güvenliğini istikrarsızlaştırmayı amaçlayan "terörist" eylemlerde kullanılmak üzere tasarlanmış silah, mühimmat ve malzemelerin ele geçirildiğini belirtti.

Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab ise bakanlık güçlerinin Genel İstihbarat Müdürlüğü ve uluslararası ortaklarla "iyi planlanmış bir taktik ve üst düzey koordinasyon" sayesinde, DEAŞ terör örgütünün bir liderini tutuklamayı ve bir diğerini de 24 saatten kısa bir sürede "etkisiz hale getirmeyi" başardığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Suriye Arap Haber Ajansı’ndan (SANA) aktardığına göre İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Muhammed Şahade adlı DEAŞ liderinin "bölgenin güvenliğine ve halkının emniyetine doğrudan tehdit oluşturduğunu" belirtti.

Suriye İçişleri Bakanlığı'ndan bir kaynak çarşamba günü devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, bir güvenlik operasyonu sonucunda DEAŞ'ın "Şam valisi" olarak adlandırılan bir üyesinin tutuklandığını söyledi.