Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Mismari: Büyük devletler Libya’da çözüm istemiyor

Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)
Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)
TT

Libya Ulusal Ordusu Sözcüsü Mismari: Büyük devletler Libya’da çözüm istemiyor

Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)
Libya Ulusal Ordu Sözcüsü Ahmed el-Mismari Libya krizine çözüm için gerekli yol haritasını anlattı (AFP)

Mina Medkur
Libya’daki durumun karmaşıklığı ve giriftliği karşısında çoğu kişinin güçlü şekilde dile getirdiği bir soru var: Şu anki Libya sahnesi nasıl tanımlanabilir? Değişikliklerin her an birbirini izlediği ve bu değişikliklerin doğrudan Libya haritasına yansıdığı böyle bir dönemde bu soruya yanıt vermek zor görünüyor. Avrupa başta olmak üzere uluslararası toplum, 2011’deki ayaklanma ve Muammer Kaddafi rejiminin düşüşünden bu yana geçen yaklaşık 9 yıl boyunca uzayan Libya krizine siyasi çözüm bulmak için çaba göstermedi. Siyasi ihtilaflar devam etti, ulusal birlik hükümeti halen kurulamadı, ülke kaderinin bölünmeyle sonuçlanacağına dair endişeler giderek artıyor. Nitekim sahada bulunan güçler ve Türkiye başta olmak üzere dışardaki destekçileri bölünmenin işaretlerini veriyor.
Independent Arabia, General Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu (LUO) Sözcüsü Tümgeneral Ahmed el-Mismari ile röportaj gerçekleştirdi. Mismari, başta Türkiye’nin müdahalesi, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) askeri desteği ve UMH güçlerine destek vermesi için paralı askerleri taşıması gibi gelişmelerin gölgesinde kalan karmaşık durumları çok yönlü olarak bütün detaylarıyla anlattı.

Cezayir diyaloğu ve Cezayir-Tunus rolü

- Sohbetimize, Fas’ın ev sahipliğinde Libyalı tarafları arasındaki diyalog turlarıyla başlıyoruz. Fas'ın Bouznika kentinde gerçekleştirilen ‘Libya Diyalog Toplantısı’na Tobruk Temsilciler Meclisi (TM) ve Libya Devlet Yüksek Konseyi’nden temsilciler katıldı. Bu diyalog turları, Libya krizine siyasi çözümler bulmak için bir çıkış yolu açmayı hedefleyen girişimleri ifade ediyor. Libya içindeki çevrelerin bir açılım olmasına ihtimal vermediği bu ortamda diyalog turlarında yeni bir girişim var mı?
Genel Komutanlık, Libyalıların işgalci, paralı askerler, suç çeteleri ve terörden uzak güvenli bir devlet beklentisi ve hayallerini gerçekleştirmek için her türlü girişime gider. Daha önce de bu amaçla Kahire ve Berlin’e gittik. Ancak çözüm Libyalıların elinde değil; büyük devletler Libya’da çözüm istemiyor. Bunun kanıtı ise Birleşmiş Milletlerin (BM) Gassan Selame’nin ardından 6-7 aydır yeni bir temsilci tayin etmemesidir. Bu ihtilaf Libya kaynaklı değil. Bilakis bütün devletler Libya sahnesinde büyük kaosun gölgesinde elde ettikleri kazanımları ve çıkarları korumak için temsilci göndermek istiyor.

- Diğer taraftan, özellikle Erdoğan’ın bu yılın başında Cezayir’i ziyaret etmesinden bu yana Libya krizi Türkiye-Cezayir eşgüdümü ve işbirliğine şahit oluyor. Cezayir’in tutumu nasıl nitelendirilebilir? Ayrıca, Tunus’un rolü, ülke içindeki İhvan Örgütü güçleri ve iç sebeplerden ötürü rafa mı kalktı?
Şahsi kanaatime göre, Tunus’ta olup bitenler, Libya’da yaşananları tekrarlama ve Tunus’u güç kullanarak Türkiye-Katar üssüne dönüştürme girişimidir. Ancak Tunus halkı kültürlü ve bilinçlidir; Tunus’taki bu tekeli veya İhvancı otoriteyi kırmaya çalışıyor. Fakat Cezayir’in rolü, ulusal çıkarın ve Libya krizinin çözümünden yanadır. Ancak güvenlik temelli bir hamle yapmak istemiyorlar bilakis bunun siyasi temelli olmasını istiyorlar. Bu noktada bizimle Cezayir arasında görüş farklılıkları bulunuyor. Onlar, sınırlarımızın müşterek olduğunu ve akıbetimizin bir olduğunu çok iyi biliyorlar. Libya’da olup bitenler Cezayir güvenliği için tehlikelidir. Ayrıca herkesi memnun edecek bir çözüm istiyorlar.

- Peki, bu “herkes”in içine kimler giriyor?
Libya halkı, İhvan ve teröristler. Bu, hatta Cezayirlilerin kendileri için bile çok tehlikeli. Biz, Libya topraklarında Cezayir ya da başka bir sınır devleti için tehlike kaynağı olabilecek bir teröriste asla yer veremeyiz.

Serrac ve Erdoğan (AFP)
Serrac’ın düşmesi

Libya sahnesi son zamanlarda UMH İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın tutuklanması ile görevine iadesi arasında gidip gelen bir tartışmaya şahit oldu. Trablus’ta milislerin barışçıl göstericilerin üzerine ateş açması ve bakanlığı süresince izlediği politikalar nedeniyle Başağa hakkında idari bir soruşturma yürütüldü. Ancak UMH, geçen perşembe günü Başağa’nın görevine iade edildiğini açıkladı. Bu gelişme Başağa’nın sahip olduğu gücün boyutunu gösterdi. ABD ve uluslararası toplumun arabuluculuğu sonrasında Serrac’ın Başağa’yı İçişleri Bakanı olarak görevine iade etmesi önemli işaretler veriyor. Bunların başında Başağa’nın Batı’daki en güçlü taraf haline geldiğidir.
(UMH 29 Ağustos’ta yayınladığı açıklamada, Başağa’yı "tedbir amaçlı" görevden aldığını açıkladı. Açıklamada, Başağa hakkında ‘verdiği izinler, göstericilere gerekli korumanın sağlanması ve gösteriler hakkında yaptığı açıklamalar’ nedeniyle 72 saat içinde Başkanlık Konseyi nezdinde idari soruşturma açılacağı bildirilmişti)
Yaşananlar, Serrac için sonun başlangıcı olabilir. Fethi Başağa’nın ya da esasında Türkiye’nin Fayiz es-Serrac’a karşı yönettiği bir darbe olarak düşünülebilir. Türkiye, Serrac’ı bir sonraki aşamada düşürmek için Başağa’yı güçlü bir şekilde destekliyor. Türkler, en güçlü adam olarak görünen Başağa’ya yöneldi. Başağa aynı zamanda Müslüman Kardeşler grubunun fikirlerini benimsiyor. Bunun kanıtı da şudur: Halihazırda Müslüman Kardeşler’in müttefiki olan El Kaide örgütünü -BM Güvenlik Konseyi tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen- doğrudan takip eden çok radikal tugaylar var. Tüm bu tugaylar, Başağa’nın Türkiye’den dönüşü sırasında onu karşılamak için Mitiga Havalimanı'nda duran askeri bandoyla birlikte bulunuyordu.

UMH İçişleri Bakanı Fethi Başağa (AFP)
Başağa için düzenlenen askeri geçit ve iç bölünme

Libyalı aktivistler, Başağa’nın tutuklanmasının ardından ona destek veren militanlar, Serrac’ı destekleyen militanlardan intikam alma sözü vermesi üzerine iki taraf arasında çatışma çıkmasını önlemek için Başağa’nın göreve iade edildiğini belirtiyorlar. Nitekim UMH Başbakanı Serrac, İçişleri Bakanı’nı tutuklama kararından geri adım atana kadar gerilim düşmedi. Başağa yanlısı militanlar, Başağa soruşturmada olduğu sırada Başkanlık Konseyi binasının etrafını kuşatmıştı. Tüm bu yaşananlar, Serrac’a yakın kulisler tarafından, Serrac’ın Türkiye destekli İhvan ve Misrata’nın (Başağa’nın memleketi) darbe girişimini engellemesi şeklinde yorumlandı. Nitekim Serrac’ın, Türkiye’ye danışmadan Tobruk'taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile ateşkes anlaşması imzalaması söz konusu tarafları kızdırdı ve Libya’nın batısındaki varlığını pekiştirme ve genişletme planlarında karışıklığa yol açtı. Serrac ve Salih’in değerlendirmelerine göre, ateşkes kararı Türkiye’yi, İhvan ve ona bağlı milislerin temsilcilerine daha fazla güvenme yoluna sevk etti. Böylece Ankara, Türkiye’ye defalarca gidip gelen ve çatışma cephelerinde savaşçıların saflarını birleştirebilme gücüne sahip olduğunu kanıtlayan Başağa’ya bir sonraki süreç için bel bağladı.

- UMH milislerinin saflarında birbirini izleyen gerilimler ve karşılıklı “hainlik ve ajanlık” suçlamaları, Türkiye’nin Başağa’ya verdiği desteği gösteriyor. Başağa için zemin mi hazırlanıyor?
Bence, Başağa’nın arkasında Türkiye’den çok daha güçlü bir devlet var. İşte bu devlet, Türkiye’yi Başağa’ya yöneltti. Özellikle Başağa ABD ile bağlantılı şirketler ve danışmanlarla çalıştı. Bu durum Başağa’nın bir sonraki dönemde siyasi çatışmaya girmesine imkân tanıyacak özel bir karakter inşa etti. Türkiye, ABD’yi ziyaret edene kadar Başağa’ya önem vermiyordu. Kahire Girişimi’nin (Bildirgesi) Suheyrat Anlaşması’nı düşürdüğünü ve dolayısıyla Serrac ve hükümetini düşüreceğini unutmamak gerekir. O zaman burada sorulması gereken soru şudur: Alternatif kim olacak? Cevap, ABD’nin ve uluslararası güçlerin gelecek siyasi sahnede kalmasını sağlamak için destek verdiği Fethi Başağa’dır. Bu aynı zamanda Misrata’daki çatışmayı doğruluyor. Zira Misrata’nın Libya’yı yönetmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ancak Libya’nın, silah taşıyan değil, fikir ve vizyon sahibi bir adama ihtiyacı var.
Libya’nın kuzeybatısında ve Trablus’un 200 kilometre doğusundaki Misrata kenti, Başağa ve ona bağlı güçlerin kalesi konumunda bulunuyor.

- Başağa, yönetimin başına getirilmesi karşılığında ne sunabilir?
Libya’dan daha çok taviz verir. Bu tavizlerin başında, Libya toprakları üzerinde yabancı askeri üslerin inşası geliyor.

Libya Ulusal Ordusu üyeleri (AFP)
Ateşkes ihlaliyle ilgili suçlamalar
Uluslararası tanınırlığa sahip UMH ile Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in geçen ay ülke genelinde ateşkes ilan etmesinin uluslararası toplum ve Arap dünyası tarafından memnuniyetle karşılanmasına rağmen, bu memnuniyet ifadesi Libya krizini çözmek için daha önceki girişimlerden elde edilen tecrübelerden hareketle temkinli bir biçimde dile getirildi. Bazı siyasi analistler, ateşkesi mutlak anlamda “siyasi çözüme bağlılık” şeklinde anlama zorunluluğunun olmadığına dikkat çekiyorlar. Analistler, General Hafter’in bu adımı reddedeceği iddiasıyla ateşkesin sürdürülebilirliği hakkında çok sayıda şüphe olduğunu dile getiriyorlar. Ancak Mismari, Türkiye’nin bu yöndeki ithamlarını ve şüphelerini reddederek, şunları kaydetti:
Biz, ateşkese tamamen bağlı kaldık. Tüm yaptığımız, ‘düşmanı’ izleme ve keşif faaliyetleriydi. Fakat gerçekte bu ilana (ateşkese) asıl uymayan ve şu an LUO’yu destekleyen, Batı bölgesinde anayasa ve yasaların hâkim olduğu bir Libya devletini isteyen tüm Libyalı vatandaşları tasfiye eden onlardır.

DEAŞ Libya’da
Suriyeli bir intihar bombacısı geçen hafta Trablus’un batısındaki Canzur bölgesinde motosikletle kendini patlattı. Bu eylem DEAŞ ve El Kaide’nin izlerini taşıyor. Bu da halihazırda Trablus’un, Türkiye ve diğer devler tarafından desteklenen radikalcilerin eylemlerine maruz kaldığı anlamına geliyor. Libya’daki mevcut krizin siyasi, ekonomik veya sosyal bir kriz değil, güvenlik krizi olduğu konusunda her zaman uyardık. Bu Libya’yı ilgilendiren diğer meselelere de yansıyor. Bu nedenle yaşanan bir felaket niteliğindedir.
ABD Savunma Bakanlığı Genel Müfettişi, Libya ile ilgili hazırladığı üç aylık raporda Suriye’de Türkiye ile yakın bir şekilde çalışan Suriyeli paralı askerlerin “ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) değerlendirmelerine göre muhtemelen Türk askeri uçaklarla Libya’ya ulaştıkları” belirtiliyor. Raporda “Türkiye’nin ekipman ikmali için İstanbul ile Trablus arasında düzenli uçuş seferlerini sürdürdüğüne” dikkate çekiliyor. AP’nin haberine göre Türkiye'deki özel güvenlik şirketi SADAT, UMH’ye destek veren Suriyeli paralı askerlerin eğitimi için Trablus’ta onlarca askeri danışman konuşlandırdı. Haberde SADAT’ın Libya’da UMH’ye destek veren yaklaşık 5 bin Suriyeli savaşçıya gözetim ve ödeme yaptığı kaydedildi.

- Bu gerçeklik, sahadaki çatışma haritasında bir değişikliğe neden olur mu?
Daha düne kadar, nüfuz, yönetim ve siyasi karar üzerinde çatışmalar yaşandı. Bugün ise başka bir sorunla karşı karşıyayız o da insanların güvenliğine karşı yapılan tekfirci terör eylemleridir. Ben, daha fazla intihar eyleminin gerçekleşeceği kanaatindeyim. Biz, Genel Komutanlık olarak çok endişeliyiz. Bu endişemizi de resmi açıklamamızda dile getirdik. Çünkü bu eylemlerin kurbanları Trablus’taki Libya vatandaşlarıdır. Biz bu halkın ordusuyuz. Denklem zor. Libya halkı katlediliyor ve sindiriliyor, kendisini koruyamıyor. Korumadan bahsettiğimizde ise bizi işgalci Türkiye karşısında sömürgecilikle suçluyorlar. Biz, Libya ordusu olarak tüm ülkenin ordusuyuz. Bununla birlikte biz görüşünü açıkça dile getirme ve başkalarına zarar vermeden barışçıl gösteriler düzenleme hakkı bulunan halkımızın yanındayız. Ancak ne yazık ki Libya’nın batısında şu an yaşananlar milislerin ve devletlerin çatışmasıdır.

Mareşal Halife Haftar, Libya Ordusu Komutanı (AFP)
Terör örgütlerinin haritası
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, 20 Haziran’da yaptığı açıklamada, Sirte ve Cufra’nın Mısır ulusal güvenliği için “kırmızı çizgi” olduğunu söyledi. Özellikle Sisi’nin bu açıklamasının ardından, geçtiğimiz 60 günlük süreçte Libya’nın batısındaki terör örgütlerinin haritasında değişiklik oldu mu?
Evet, kesinlikle. Özellikle LUO’nun 2014’teki saldırılarından sonra terör örgütlerinin tamamı Batı bölgesine ve Misrata’ya nakledildi. Şimdi yerelde, uluslararası düzeyde ve Arap dünyasında hakkında yakalama kararı çıkarılan tüm radikalciler bu bölgelere konuşlanmış durumda. Bunun yanı sıra Suriye ve Somali’de bulunan diğer tehlikeli unsurlar da nakledildi. İlan edilen kırmızı çizgi yalnızca askerî açıdan değil, güvenlik açısından da geçerlidir.
Sirte kenti, Mısır sınırından yaklaşık bin kilometre uzakta, Bingazi ve Trablus arasında bulunuyor. Sirte, Libya'nın en büyük hava üslerinden biri olan El Cufra’ya yaklaşık 300 kilometre uzaklıktadır.

Uluslararası gözlem güçleri ve silahsızlandırılan bölgeler
UMH daha önce Sirte’nin silahlardan arındırılması için çağrıda bulunmuştu. LUO bu öneriyi onaylıyor mu? Bu aynı zamanda BMGK’nin karar alması ve uluslararası gözlem güçlerinin Sirte’ye konuşlanması anlamına gelir mi?
Onlar, şu anda Sirte ve Cufra’yı silahlardan arındırma fikrini piyasaya sürmeye çalışıyorlar. Tüm bunlar Libya’nın olduğu yerde sayması, bu bölgelerde savaşların devam etmesi ve Trablus’un ilerlemediğini gösteriyor. Ancak doğru bakış açısı şudur: Trablus’un bizzat kendisi silahlardan ve şu an nüfuz için birbiriyle kavga eden silahlı milislerden arındırılmalı ve hatta başkent ile devlet kurumlarının Trablus’tan taşınması gerekir. Çünkü bugün işlerini halletmek için Trablus’a giden herhangi bir vatandaş, LUO’yu desteklediği için idam edilebilir. Tüm bölgelerde illegal silahlar bulunuyor. Silahlardan arındırma meselesine Misrata’dan Tunus sınırına kadar olan bölgeden başlanmalıdır. Bunun aksine Sirte ve Cufra’nın silahsızlandırılmasından ve uluslararası gözlem güçlerinden söz etmek oldukça tehlikeli bir durum. Arap siyasetçilere şunu vurgulamak isterim: Bu adımın uygulanması açık bir şekilde Libya’nın bölünmesi anlamına gelir. Bir süre sonra kapılar ve barikatlar kurulur ve kendimizi bölünmüş bir devlette yaşarken buluruz. Bu durumu tamamen reddediyoruz.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Kahire'de Libyalı aşiret liderleriyle bir araya geldi (AFP)
Libyalı aşiretlerin rolü
Libya toplumunun yapısı gereği Libyalı aşiretler ülke sahnesinin şekillenmesinde büyük rol oynuyorlar. Nitekim Mısır, UMH milisleri ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın paralı askerlerinin Sirte ve Cufra’ya baskın düzenlemesi halinde Libya’nın doğusuna askeri müdahale açıklaması yaptığı sırada bu aşiretlerin etkisi açık bir şekilde görülüyordu. Libya Kabileler Yüksek Konseyi Başkanı Salih el-Fendi, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Milislerin Sirte kentine hareket etmesi halinde onları vurması için Mısır ordusuna kendi tarafımızdan ve Meclis tarafından yeşil ışık yaktık” dedi.

- Mısır ordusu olası bir hareketinde, Libya’nın doğusundaki Libyalı aşiretlere güvenebilir mi?
Mısır yönetimi Libya toplumunun dinamiklerini çok iyi biliyor. Halife Hafter ve Akile Salih’in Mısır Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin ardından Mısır, Libya kriziyle ilgili birçok dosyayı üzerinde çalışmaya başladı. Birinci dosya şu anki liderler, ikinci dosya ise aşiretlerle ilgilidir. Aşiretler, Libya’nın siyasi kararları üzerinde asırlar boyu etkili olmuştur. Libyalı aşiretlerden bir heyetin Mısır’da yaptığı görüşmeler bunun somut örneğidir. Tüm kabileler temsilcileri aracılığıyla bu toplantıya katıldı.

Aşiretlerin silahlandırılması
Aşiretlerin silahlandırılması ve askeri eğitim verilmesi büyük bir tartışma konusudur. Nitekim Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, Temmuz’da bir televizyon programında yaptığı konuşmada sessizliğini bozarak, Libyalı aşiretlerin silahlandırılmasının Libya’yı yeni bir Suriye yapmayacağını ama “yeni bir Somali”ye dönüştüreceği uyarısında bulunmuştu.

- Libyalı aşiretlerin silahlandırılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu asla olmayacak. Gerçekçi olmamız gerekir. Tüm aşiretler devletin yanında yer almıyor. Devletten kopan, sapıtan ve tekfirci fikirler benimseyen aşiretler var. Aşiretleri silahlandırmayı düşünürsek, bu, silahların otoritenin dışına yani otoritenin takibi dışına ve ardından otoritenin kullanımı dışına çıkması anlamına gelir. Dolayısıyla silah tedarikinin olması durumunda kendimizi iç savaşın içinde buluruz. Bu büyük bir stratejik hata olur.
Örnek verecek olursak, ben, Mismari aşiretinin bir evladıyım. Aşiretimden biri sapıttı ve tekfirci gruplara katıldı ve Mısır’da idam edildi! Yani ben herkese kefil olamam. Silahlı Kuvvetlere katılan kişi ise belli şartlara tabi olur ve bir güvenlik kimlik kartı olur. Bu yüzden silahlanmanın en güvenilir adresi yalnızca Libya Arap Silahlı Kuvvetleri’dir, başka bir yer değil. Libya halkını desteklemek isteyen, Libya Silahlı Kuvvetleri’ni ve Libya polisinin silahlandırılmasını desteklesin. Bu destek doğrudan Libyalı aşiretlerin desteklenmesi demektir.

Libya'yı terörizmden temizlemek için çok çalışıyoruz" (The Independent Arabia)
Mısır üslerine Türk saldırısı bekleniyor mu?
Mısır ve Türkiye’nin, Libya konusunda dolaylı yoldan karşılıklı siyasi açıklamalar üzerinden birbirini tehdit etmesinden kaynaklanan gerilim, Sirte-Cufra hattı tartışmalarıyla zirveye çıktı. Bazı stratejik raporlar, UMH’nin Türkiye’nin desteğiyle bu hattı geçmek için hazırlandığını ortaya çıkardı.

- Türkiye’nin, Libya’nın batı sınırında bulunan Muhammed Necib, Seydi Barani ve Carcub gibi Mısır askeri üslerine saldırı düzenlemesi bekleniyor mu?
Buna ihtimal vermiyorum. Ancak Libya’daki belirli hedefleri ve Libya’nın doğusundaki belirli şahsiyetleri hedef almasını bekliyorum. Bu yönde fiili girişimler oldu. Şu anda (Erdoğan’ın) yapmaya çalıştığı tek şey, Yunanistan ve Kıbrıs ile gerilim yaşadığı bir süreçte Doğu Akdeniz'de Kuzey Kıbrıs'la yaptığı son askeri tatbikatlar da dahil bir medya propagandasıdır. Tüm yaptığı şey uluslararası toplumu provoke etmektir. Bunun arkasındaki gerçek, Türkiye’nin içinde yaşanan büyük sorunları gizleme çabasıdır. Sanırım (Erdoğan) kaybetmeye başladı. O ve partisi yakında halk eliyle düşecek.

Libya’daki Mısır askeri üsleri

- Stratejik raporlarda Mısır’ın, ulusal güvenliğini korumak için Libya içinde askeri üs inşa etmeyi düşündüğü iddia ediliyor. Mısır bunu yapabilir mi? Mısır askeri müdahale kararı verirse Mısır güçlerine ait konuşlanma noktalarına hangi alternatifler var?
Bunu ilk defa burada açıklıyorum, Mısır savaşa gireceğini ilan ederse, Libya’nın tüm üsleri Mısır ordusunun emrindedir. Burada 20’den fazla tam teçhizatlı hava ve deniz üssü Mısır ordusunun komutasına girecektir.

Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti savaşçıları (AFP)
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin haritası

Libyalı kaynaklar, geçtiğimiz günlerde UMH’nin, Ankara’ya Libya’nın batı bölgesinde daimî hava ve deniz üsleri kurmasına ve Libya’nın batısına daha fazla askeri ekipman göndermesine imkân tanıyacak yeni bir askeri anlaşma yapacağını bildirdi. Yeni Şafak gazetesinde yer alan bir haberde ise, “Doğu Akdeniz’de (Türkiye’nin iddiasına göre) Yunanistan kışkırtıcılığındaki tırmanma da göz önüne alındığında Libya sahasında deniz kuvvetlerinin stratejik önemi, bölgede Türk donanmasının varlığının devamını zorunlu kılıyor. Bu doğrultuda Misrata Limanı’nın daimî konuşlanma için deniz üssüne çevrilmesi düşünülüyor” ifadelerine yer verildi.

- Türk ordusunun Libya’daki gerçek gücünü nedir?
Türkler şu anda çok sayıda üste ve karargâhta varlığını pekiştiriyor. İlk başta hava üsleri geliyor; Trablus’taki Mitiga Üssü, Libya’nın batısındaki Vatiyye bölgesinde yer alan ülkenin en büyük ikinci hava üssü Ukbe bin Nafi ve Misrata kentinde daha sonra hava üssüne dönüştürülen Havacılık Fakültesi havalimanı. Tüm bu ana üsler şu an Türk güçlerinin komutası altında. İkinci sırada deniz üsleri geliyor; Libya’da her türlü gemiyi alabilen ve mühimmat depolama alanında en büyük deniz üssü El Hamis, Trablus’ta kontrol altına aldıkları Halk Limanı ve Vatiyye’ye yakın Zuvvare bölgesinde bulunan Es-Sayd İskelesi. Bu üsler ve limanlarda, Libya’ya nakledilen binlerce paralı asker ve silahlı unsur bulunuyor. Şimdi de Türkler, bazı anlaşmalar ve yardımlar yaparak Nijer ve diğer ülkeler üzerinden Libya’yı kuşatmaya çalışıyor.
Temmuz ayında basında çıkan haberlerde Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Nijer’in de aralarında bulunduğu Afrika turuna çıktığı bildirilmişti. Çavuşoğlu’nun Nijer Cumhurbaşkanı Issoufou Mahamadou ile görüşmesinde, Türkiye’nin Nijer'de stratejik kara ve hava üssü kurmasının yanı sıra Nijer ordusuna ve güvenlik güçlerine eğitim vermesi ve en modern silahlarla donatması meselesinin konuşulduğu aktarılmıştı.

Libya’nın güneyi tehlike kapısı
Son dokuz yıldır Libya’nın güneyindeki aşiretler şiddetli etnik çatışmalar yaşadı. Bunun üzerine bir de silahlı terör örgütlerinin bölgeye yerleşmesi eklendi. DEAŞ bunlar arasında bölge için en önemli tehdidi oluşturan oluşumların başında geliyor. Yıllardır Libya’da bulunan örgüt, farklı bölgeler arasında gidip geldi ve Sirte’de ağır bir yenilgi aldıktan sonra güneye yerleşti. Diğer taraftan Libya’nın güney sınırındaki Afrika ülkelerinde cereyan eden silahlı çatışmalar da bir başka endişe konusu.

- Libya’nın güneyindeki güvenlik endişeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çad, Nijer, Mali ve Sudan’daki muhalif hareketler, Libya’nın doğusunda kurduğu üslerle kendilerine güvenilir bir sığınak buldu. Libya’nın güneyi Afrika’nın en zengin bölgesi. Zira burada uranyumun yanı sıra çok büyük miktarlarda doğalgaz ve petrol ve uzun yıllar boyunca yetecek tatlı su bulunuyor. Aynı şekilde çeteler, Mısır-Libya-Sudan sınırındaki El-Avinat Dağı’nda konuşlanmış durumda. Bu bölgenin yüzde 60’ı Libya toprakları içinde yer alıyor. Aynı zamanda bu çeteler Nijer ile sınırımıza bitişik bölgelerde bulunuyor. Zira buralarda çokça bulunan altın için arama çalışmaları yürütülüyor. Bu da onlara müthiş paralar sağlıyor. Yani çok önemli bir ekonomik bölge suç çetelerinin kontrolü altında. Bu nedenle sömürgecilerin Libya’yı üçe bölme (güney, batı, doğu) çağrılarını anlayabiliriz. Bu bölgelerin bir kısmında güvenliği sağladık. Ancak 4 bin 400 kilometre uzunluğunda çöl ikliminin çok sert olduğu bir kara sınırından bahsediyoruz. Bu nedenle büyük imkanlara ihtiyacımız var. Güçlerimizin çoğu şu an sahada savaşıyor.

Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne sadık savaşçılar (AFP)
Yeni ittifaklar

- Libya’nın batısında bölünme derinleştiğinde, UMH’deki bazı tarafların veya bizzat Serrac’ın kazanç ve kayıp hesaplarını tekrardan gözden geçirerek Libya’nın doğusu da dahil barışçıl çözüm çerçevesinde yeni ittifaklara girme ihtimali var mı?
Serrac’a ağır siyasi baskılar uygulanırsa, kendisine güvenli bir yer arayışı için geri adım atabilir. Serrac’ın başarısızlığını kabul etmesinin ve işlediği suçları Libya halkına itiraf etmesinin zamanıdır. Şunu açıkça söylüyorum: Ajan Serrac, Libya’nın askeri üslerini Türkiye’ye teslim etti, Ankara ile yasa dışı anlaşmalar imzaladı, Türk sömürgeciliğine zemin hazırladı ve Libya Devleti’nin egemenliği konusunda aşırıya gitti.

- Ancak Serrac ve hükümeti uluslararası toplum tarafından tanınıyor.
Hangi uluslararası toplum? 2011’de NATO ile birlikte Libya’ya gelen uluslararası toplum mu? Silahlı Kuvvetlerin ve polisin ayağa kalkmasını istemeyen uluslararası toplum mu? Uluslararası toplumun Trablus’taki çıkarları birbiriyle kesişti ve bu da şu anki çatışmaya yol açtı. Libya halkı itiraz etmek için çıktığında karşılarına silahlarla çıkıldı. Ancak buna rağmen uluslararası toplumdan bir kınama açıklaması duymadık.

- Fakat bugün uluslararası toplum Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin eylemlerine karşı daha çok kaygılı ve ayrıca barışçıl bir çözüm için titiz hamleler yapıyor. Özellikle ABD-Libya temasları ve Fransa, Yunanistan ile Kıbrıs’ın Erdoğan’ın saldırganlığına tepki göstermesi, uluslararası ittifak haritalarının yakında değişmesine zemin hazırlayacak.
Libya’daki tekfirci grupların Müslüman Kardeşler (ihvan) ile büyük bir ittifak kurduğunu bilmemiz gerekir. Uluslararası toplum, ihvanın yönetime katılmasından bahsediyor. Bu asla kabul edilemez. Ancak uluslararası ittifak haritalarında farklı etkileşimler olduğuna işaret etmekte fayda var ve bu haritalar değişmeye başladı. Fransa’nın Türkiye karşı savaşa girmesiyle birlikte şu an ABD, NATO’dan bir ayrılma meydana gelmesini önlemeye çalışıyor. Eğer ABD Fransa’nın yanında durursa, ikisi Türkiye’yi kaybedecek. Aynı zamanda ikisi Rusya’yı da kaybedebilir. Dolayısıyla ABD, Erdoğan’ın Avrupa üzerinde baskı uyguladığı ve NATO üzerinde endişeler olduğu bu dönemde sahnenin bu şekilde kalmasını istiyor. Bizim bu noktayı kullanarak kendi lehimize çevirmemiz ve Avrupa Birliği’ne (AB) doğru hareket etmemiz gerekir. AB’de savunma ittifakı bulunuyor. Bu ittifak NATO’dan da güçlü ve hepsi Yunanistan’ın yanında yer almayı seçecek. Böylece NATO, Türkiye’deki üslerini kaybedecek. ABD güç duruma düşecek. Aynı şekilde İran, Rusya ve Ortadoğu'yu tehdit eden diğer ülkelerdeki üsleri de kaybedecekler. ABD bu bölgede hiçbir askeri çatışma istemiyor. O zaman Libya’da siyasi bir çözümden bahsederiz. Ancak bu çözümde tekfircilere, teröristlere ve Libya Devleti’ni Türkiye’ye satanlara yer olmamalıdır.

Libya Ulusal Ordusu sözcüsü, Libya'nın 42 yıldır Kaddafi'nin yönetiminden yararlanmadığına inanıyor (AFP)
Libya 42 yıl Kaddafi’ye yaslandı ve bunun hiçbir faydasını görmedik

- Uluslararası toplumun Libya’da siyasi çözüme gitmek istemesi durumunda, bunu gerçekleştirmesi için gerekli araçlar nelerdir?
Türkiye’nin Libya sahnesinden çıkarılması, Temsilciler Meclisi'nin bir kolu olacak şekilde Libya'nın üç ana eyaletinden eşit bir şekilde ortak bir senato oluşturulması ve bu senatonun Libya halkı arasında güven inşa etmekle görevlendirilmesi. Bu sonuncusu, Türk sömürgeciliğinin kardeşin kardeşe olan güvenini kaybetmesine sebep olması nedeniyle en tehlikeli görev. Bunun yanı sıra en erken vakitte bir başkan ve iki yardımcıdan oluşacak şekilde yeni Başkanlık Konseyi’nin kurulması için harekete geçilmelidir. Libya bir daha asla şahıslara dayanmamalıdır. Libya 42 yıl Muammer Kaddafi’ye yaslandı ve kesinlikle bunun hiçbir faydasını görmedik. Libya anayasaya, yasalara, kurumsal devlete, başkasına saygı ve başkasının görüşünü kabul etmeye dayanmalıdır. Devletler böyle inşa edilir. Ancak Batı’nın Libya hakkında düşündüğü şey daha çok köleliğe yakın. Gücü elinde tutan bir köle, bir grup kölenin başına dikilir ve bir süre sonra devletten daha güçlü hale gelir.

- Bu öneriler kimin onayını gerektiriyor? Kim bu önerileri uygulayabilir?
Ben sadece bir yetkiliyim. Bu önerilerimi, BM ve uluslararası güçler başta olmak üzere Libya sahnesini takip edenlere sunuyorum. Önerilerimin orduda bir subay olmamla ilgisi yok. Bilakis Libya’nın toplumsal durumu üzerinde çalışan bir araştırmacı ve Libya’daki durumun derinliğini bilen bir Libyalı vatandaş olarak sunuyorum. Bölgesel, uluslararası ve BM kamuoyunu şu konuda temin ederim, Genel Komutan Halife Hafter bu çözümleri asla engellemiyor. Libya Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı, Libya krizinin bitirilmesini hızlandıracak her türlü kararın tamamen olumlu bir şekilde arkasında yürüyecek. Ancak bana kesinlikle şahıslar, oluşumlar veya yabancı ülkelerin görüşlerini dayatmayın. Örneğin, ‘Türkiye belirli şartlar altında çıkacak’, Hayır… Türkiye ayrılacak ve Türkiye’den müdahalesi nedeniyle Libya’da yol açtığı tüm kayıpların tazminatını talep edeceğiz.

- O zaman bu sözleriniz, BM’nin Libya krizinin çözümü için yeni bir anlaşma sunması halinde Libya’nın doğusunun bunu kabul edeceği anlamına mı geliyor?
Suheyrat Anlaşması başından beri doğru bir temele sahip değildi. O anlaşmayı Müslüman Kardeşlerden bir grubun para kazanmasından ibaret görüyorum. Anlaşma yasadışı ve bu anlaşma üzerinden Türkiye ile yapılan tüm anlaşmalar da yasadışıdır. Elimizde Kahire Girişimi ve Libya krizine ilişkin Berlin Konferansı sonuçları bulunuyor ki bu sonuçları memnuniyetle karşılamıştık. Burada ortaya çıkan soru şu: Konferansın sonuçları neden uygulanmadı? Tüm dünya liderleri orada değil miydi? Cevap vereyim, Libya topraklarında radikal siyasal İslam’ı güçlendirmek için ortada büyük bir komplo var.

Petrol hilali bölgesi, Libya'nın servetinin yüzde 80'ini temsil ediyo​​​​​​​r (AFP)
Petrol Hilali Bölgesi

Libya petrol servetinin yaklaşık yüzde 80’ini Petrol Hilali Bölgesi’nde bulunuyor. Türkiye’nin bu bölge üzerinde emelleri var. Türkiye’nin Libya’nın “siyah altınına” ulaşmak için tüm imkanlarını sefer ederken, Libyalı kaynaklar, bölge güvenliğinin Rus Wagner paralı askerleri tarafından sağlandığını belirtiyor.
Hayır, bölgenin güvenliğinde hiçbir yabancının müdahalesi bulunmuyor. İster çölün derinlerindeki petrol kuyuları bölgesi, ister petrol boru hatları isterse sahildeki petrol tesisleri olsun, şu an bölge tamamen Libya Arap Kuvvetleri’nin güvenliği ve koruması altındadır. Ancak ordunun tesislere girmesi kesinlikle yasak. Zira bizim görevimiz bu tesisleri terör saldırılarından korumaktır. Örneğin, 2013-204 tarihlerinde DEAŞ tarafından tahrip edilen El Mebruk, Ez Zehra ve diğer petrol kuyuları gibi. Motorları çalınarak Afrika’da satılan kuyular bulunuyor. Yarı tahrip olmuş kuyular var. Ancak buna karşılık onarılan ve yeniden çalıştırılan kuyular da var. Bu bölgenin tamamında kesinlikle ne Ruslar ne Mısırlılar ne de bir başkası bulunuyor. Sadece Libya Arap Ordusu Kuvvetleri bünyesinde 2007’de kurulan Petrol Tesisleri Muhafızları Birimi bulunuyor. Bölgeyi kapatma kararı, Libya Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı tarafından değil, Libya halkı ve özellikle de aşiretlerin ileri gelenleri tarafından alındı. Çünkü onların sesi uluslararası toplumda duyulmadı ve Libya’daki BM de dahil onlara hiçbir ilgi göstermedi. Kapatma kararıyla ilgili açıklamada, bu kararın Türk sömürgeciliğinin ve terörizmin finans kaynaklarını kurutmak amacıyla alındığı belirtildi.
Petrol Hilali Bölgesi, 6 milyon varil petrol depolama kapasitesine sahip olan Zeytuniye Limanı’ndan El-Barika ve günlük ihracatı 220 bin varile ulaşan Ras Lanuf limanlarına, oradan 6 milyon varil petrol depolama kapasitesine sahip ve günlük ihracatı 440 bin varile ulaşan Es Sidre’ye uzanıyor.

Güneydeki UMH'ye bağlı kuvvetler (AFP)​​​​​​​
Libya Merkez Bankası ve Türkiye’nin müdahalesi

Geçtiğimiz günlerde Trablus’taki Libya Merkez Bankası ile Türkiye Merkez Bankası arasında işbirliğini güçlendirmek amacıyla mutabakat zaptı imzalandı. Anlaşma maddeleri kamuoyuyla paylaşılmadı. Libyalılar, bu mutabakat zaptını Libya halkının gücünün ve ekonomik nüfuzunun tüketilmesi ve Libyalıların mallarının kontrol altına alınması şeklinde görüyor.

- İki taraf arasında imzalanan mutabakat zaptı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Böyle bir anlaşma ilk kez yapılmadı. Trablus’taki Libya Merkez Bankası Ulusal Petrol Kurumu, Dışişleri Bakanlığı dahil Trablus’taki tüm önemli daireler ve başındakiler, ikinci ve üçüncü dereceden yetkililer Müslüman Kardeşler’in üyesidir. Bu kurumların daire yöneticileri İhvancıdır. Bazılarının terör suçlamasıyla haklarında tehlikeli güvenlik dosyaları bulunuyor. Bu da tabi ki UMH’nin desteğiyle yapılan Türk müdahalesinin doğasına da yansıyor.

(AFP)​​​​​​​
Kime ait olduğu bilinmeyen uçaklar

Reuters haber ajansının, Libya’nın doğusunu kontrol eden General Halife Hafter’in komutasındaki LUO’dan bir askeri kaynağa dayandırdığı önceki bir haberinde, “Türkiye’nin yardımıyla son dönemde UMH’nin kontrolünü ele geçirdiği hava üssüne savaş uçaklarıyla saldırı düzenlendiği” belirtilmişti. LUO’nun kaynağı, saldırının “kime ait olduğu bilinmeyen uçaklar” eliyle gerçekleştirildiğini aktarmıştı.

- Bu savaş uçakları dünya kamuoyu tarafından ne zaman bilinecek?
Biz yerdeyken hava sahasını kontrol ettiğimiz zaman. Libya’nın, hava sahasını kontrol edebileceği güçlü bir hava savunma sistemine sahip olduğu zaman. Hava savunma sistemi 2011’de tümüyle imha edildi. Şu an hava savunmasını yeniden inşa ediyoruz. Bazı bölgelerde artık kime ait olduğu bilinmeyen uçaklar yok. Çünkü bu bölgelerde Libya’nın güçlü hava savunması bulunuyor. Bu uçakların varlığı, Arapların terörle mücadeleye karşı ortak çabası çerçevesinde azalmaya başladı. İster Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ister Suudi Arabistan ister Mısır, Bahren veya Ürdün olsun, tüm Arap ülkelerinin Libya’nın istikrarını destekleme rolünü memnuniyetle karşılıyoruz. Dünyanın önündeki savaşımız açıktır. Bize isabet edenden onlara isabet eder. Büyük devletler Libya’yı sömürmek için Türkiye’yi görevlendirdi. Bunu reddediyoruz ve Libya’yı bundan kurtarmak için çalışıyoruz. Uluslararası toplumu, bize yardım etmeye ve Libya halkını kurtarmaya çağırıyoruz.
Mismari, sohbetin sonunda Katar’ın rolü hakkında yalnızca tek bir cümle kurmakla yetindi:
“Katar, uzaktan kumanda ile yönetilen bir devlet.”



İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
TT

İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)

İsrail Kabine Sekreteri Yossi Fuchs dün yaptığı açıklamada, iktidardaki Likud Partisi’nden Adalet Bakanı Yariv Levin’in, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihindeki saldırısıyla ilgili başarısızlıkları soruşturmakla görevli tartışmalı hükümet komisyonunun yetki alanını belirlemek üzere bir bakanlar komisyonuna başkanlık edeceğini duyurdu. Bu karar, hükümetin muhalifleri tarafından sert şekilde eleştirildi.

Fuchs, hükümet üyelerine gönderdiği mektupta, komisyonda Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in yanı sıra Smotrich’in lideri olduğu Dini Siyonizm Partisi’nden Yerleşim ve Ulusal Görevler Bakanı Orit Strook ve Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi’nden Miras Bakanı Amihay Eliyahu’nun yer alacağını belirtti.

Komisyon, Adalet Bakanı Levin’in Likud Partisi’nden meslektaşları da dahil olacak. Bunlar arasında Tarım Bakanı Avi Dichter, Bilim ve Teknoloji Bakanı Gila Gamliel, Diaspora İşleri Bakanı Amichai Shikli ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar liderliğindeki Yeni Umut partisinden Maliye Bakanı Ze'ev Elkin yer alıyor.

İsrail gazetesi The Times of Israel'e göre bakanlar komisyonuna, 7 Ekim’i soruşturan komisyonun görev tanımı, araştırılacak konular ve zaman çerçevesi dahil olmak üzere tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verilecek.

Elkin dışında komisyondaki tüm bakanlar, Hamas liderliğinde binlerce unsurun Gazze çevresindeki yerleşim yerlerine saldırarak yaklaşık bin 200 kişiyi öldürdüğü ve 251 kişiyi rehin aldığı 7 Ekim saldırısı sırasında görevdeydiler.

Başbakan Binyamin Netanyahu'ye eleştirenler, Hamas saldırısında hayatını kaybedenlerin aileleri de dahil olmak üzere, saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan siyasi ve istihbarat alanlarındaki başarısızlıkları araştırmak üzere resmi bir komisyon kurulmasını talep ediyorlar. Kamuoyu yoklamaları, İsraillilerin büyük çoğunluğunun saldırıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonu kurulmasını desteklediğini gösteriyor, ancak Netanyahu, komisyonun kurulmasının yargı tarafından belirleneceği gerekçesiyle bunu reddediyor. Netanyahu liderliğindeki mevcut hükümeti, yargı reformu yoluyla yargıyı zayıflatmaya çalışıyor.

İsrail hükümeti geçtiğimiz pazar günü ‘mümkün olan en geniş halk desteğiyle2 kendi özel soruşturma komisyonunu kurmak için oylama yaptı.

Fuchs’un açıklamasına yanıt olarak, diğer muhalefet yetkilileriyle birlikte hükümetin soruşturmasını reddeden ana muhalefet lideri Yair Lapid, bakanların ‘soruşturmayı yürütmek için ahlaki veya yasal yetkiye sahip olmadıklarını’ söyledi.

Bazı komisyon üyelerini de eleştiren Lapid, önce komisyon başkanı Levin'e, 7 Ekim'den önce ‘güvenliğin ihmal edilmesinin’ nedeninin onun yargı reformu olduğunu söylediğini hatırlattı, ardından ‘Gazze'ye nükleer bomba atılmasını öneren’ Miras Bakanı Eliyahu'ya eleştirilerde bulunan Lapid, Strook’u “İsrail ordusunu, rehinelerin bulunduğu bölgelerde, bu onların hayatını tehlikeye atsa bile savaşmaya çağırdı” diyerek eleştirdi. Son olarak Smotrich'e değinen Lapid, “(Smotrich) çocukları aç bırakmanın haklı ve etik olduğunu açıkladı” dedi ve Ben Gvir'in, ‘rehinelerin istismara uğramasına neden olduğunu’ söyledi.

Tüm bu kişilerin Netanyahu'nun kendisini aklamak ve 7 Ekim olayının sorumluluğundan kurtulmak için atadığı bakanlar olduğunu söyleyen Lapid, “Bu işe yaramayacak” diye ekledi.


Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
TT

Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi’ne yönelik barış planını onaylaması, bölgeye uluslararası istikrar güçlerinin gönderilmesinin önünü açtı. Karar, Arap ve resmi Filistin makamları tarafından desteklenirken, Hamas başta olmak üzere bazı Filistinli gruplar çekincelerini korudu.

Hamas ve diğer Filistinli grupların çekinceleri, söz konusu güçlerin rolü ve özellikle Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma görevini üstlenme olasılığıyla ilgili. İsrail ise bu sürecin hızla uygulanmasını talep ediyor. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, güçlerin rolünün, ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlığında kurulacak Barış Konseyi ile netleşeceğini, bu süreçte BM’nin herhangi bir denetiminin bulunmayacağını belirtti. Uzmanlar, “Silahsızlandırma krizi öncelikle siyasi uzlaşı ve bölgesel katılım gerektiriyor; böylece güçlerin gelecekteki rolüne dair herhangi bir kararın güvenilirliği ve uygulanabilirliği sağlanabilir” ifadelerini kullandı.

Güçlerin rolü

BM Güvenlik Konseyi, 13 üyenin onayı ve Rusya ile Çin’in çekimser kalmasıyla, ABD tarafından sunulan ve Gazze Şeridi’ne ‘geçici bir uluslararası istikrar gücü’ gönderilmesine izin veren karar tasarısını kabul etti.

gt
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından ceset çıkaran Filistinliler (Arşiv – AFP)

BM Güvenlik Konseyi, Barış Konseyi’nin kurulmasını da memnuniyetle karşıladı. Konsey, ‘uluslararası hukuki kişiliğe sahip geçici bir idari organ’ olarak tanımlandı ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına yönelik kapsamlı plan çerçevesinde çalışma yapacak, finansmanı koordine edecek bir yapı olarak öngörüldü. Konseyin, Filistin Yönetimi reform programını tatmin edici biçimde tamamlamasının ardından Gazze Şeridi’nde kontrolü yeniden sağlayabilmesi hedefleniyor.

Karar, Barış Konseyi ile iş birliği yapan üye devletlere ve Barış Konseyi’ne, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak üzere ‘Barış Konseyi tarafından kabul edilen geçici uluslararası bir güç oluşturma’ yetkisi veriyor. Bu güç, katılımcı ülkeler tarafından sağlanan askerlerden oluşacak, Mısır ve İsrail ile yakın iş birliği ve danışma içinde faaliyet gösterecek. Ayrıca, uluslararası hukuk ve insani hukuk çerçevesinde gerekli tüm tedbirleri alma yetkisine sahip olacak.

Karara göre uluslararası güç, Barış Konseyi’ne ateşkesin uygulanmasını izleme ve kapsamlı planın hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli düzenlemeleri yapmada destek sağlayacak.

Şarku’l Avsat’ın AFP ve Reuters’tan aktardığı son karar tasarısı, istikrar gücünün İsrail, Mısır ve yeni eğitilmiş Filistin polisi ile iş birliği içinde sınır bölgelerini güvence altına almak ve Gazze’de silahsızlandırmayı sağlamakla görevlendirileceğini; bunun içinde silahların imha edilmesi ve askeri altyapının yok edilmesi gibi görevlerin de bulunduğunu ortaya koyuyor.

xscdfgt
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Deyr el-Balah'ın batısındaki yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Mısırlı askeri uzman Semir Ragıb, BM kararının onaylandığını ancak güçlerin rolünü detaylı biçimde açıklamadığını söyledi. Ragıb, bunun, gücün BM tarafından doğrudan denetlenmeyeceği anlamına geldiğini belirterek, ilerleyen dönemde bu önemli detayların açıklanmasının tüm endişeleri netleştireceğini ifade etti.

Amerikalı strateji uzmanı Irina Tsukerman ise Gazze’de görevlendirilen istikrar güçlerinin, geçici bir güvenlik mekanizması olarak tasarlandığını söyledi. Tsukerman’a göre bu güçlerin rolü sadece devriye gezmek veya düzeni sağlamakla sınırlı değil; aynı zamanda insani yardım, yeniden inşa ve yönetim reformlarının uygulanabilmesi için gerekli koşulları hazırlamak.

Tsukerman, bu gücün amacının ‘silahlı grupların hemen müdahale edemeyeceği bir ortamda teknokrat bir yönetimin çalışabilmesi için zaman ve alan sağlamak’ olduğunu vurguladı.

Çelişkiler

Güçlerin silahsızlandırma konusundaki rolüne ilişkin tartışmalar devam ederken, Hamas, karar tasarısının kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Karar, Gazze Şeridi üzerinde uluslararası vesayet mekanizması dayatmaktadır; bu, halkımız ve güçlerimiz ile gruplarımız tarafından reddedilmektedir” ifadelerini kullandı.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, “Uluslararası gücün Gazze’deki görevleri, özellikle direnişin silahsızlandırılması, gücün tarafsızlığını ortadan kaldırmakta ve onu işgal lehine çatışmanın bir tarafı haline getirmektedir” denildi.

Aynı şekilde, İslami Cihad Hareketi de dün ABD kararını reddettiğini duyurdu. Hareket, uluslararası bir gücün Filistinli grupları silahsızlandırma görevini üstlenmesinin, onu tarafsızlıktan çıkarıp İsrail’in gündemini uygulayan bir ortak haline getireceğini belirtti. Ayrıca, Filistinlilerin ‘işgale karşı her türlü meşru direniş hakkının’ uluslararası hukuk tarafından garanti edildiğini ve grupların silahlarının bu hakkı güvence altına aldığını vurguladı.

Buna karşılık İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, Trump’ın Gazze planını memnuniyetle karşıladı ve planın bölgeye ‘barış ve refah’ getireceğini belirtti. Ofis, sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan, silahsızlandırmayı, Gazze’nin askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasını ve bölgede aşırılıkların kökünün kazınmasını öngörüyor” ifadelerini kullandı.

Semir Ragıb, İsrail’in karara karşı çıkmasına rağmen özellikle istikrar güçleri maddesine odaklandığını belirterek, bunun temel yükümlülüklerden kaçış niteliği taşıdığını ve en başta Gazze’den tam çekilmenin ertelendiğini ifade etti. Ragıb, Hamas ve İslami Cihad’ın itirazının ise anlaşmayı tamamen reddetmekten değil, silahsızlandırma konusuna karşı durmaktan kaynaklandığını ve silahsızlandırmanın önceden sağlanacak uzlaşılarla yürütülmesi gerektiğini vurguladı; aksi takdirde güçlerin rolü Filistinlilerle çatışmaya dönüşebilir.

Tsukerman ise gücün rolünü iki yönlü olarak değerlendiriyor: “Güç, güvenilir, kapsayıcı ve bölgesel destekle birlikte çalışırsa yeniden inşa ve siyasi normalleşme için bir nefes alanı sağlayabilir.”

Çözümün bölgesel katılımda yattığını belirten Tsukerman, “Bölgesel katılım yoksa, gücün meşruiyeti çöker, uygulanması aksar ve Hamas’ın etkisi güçlenir. Böylece görev, Filistin egemenliğine köprü olmak yerine dış kontrolün simgesi haline gelir. Bölgesel katılım bir lüks değil, zorunluluktur. Yoksa görev hedeflerine ulaşmakta zorlanır ve anlaşmanın özü zayıflar” dedi.


Lübnan ordu komutanı Washington ziyaretini erteledi

Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
TT

Lübnan ordu komutanı Washington ziyaretini erteledi

Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)

Lübnan Kara Kuvvetleri Komutanı General Rudolf Heykel, İsrail ve ABD Kongresi'ndeki yetkililerin orduya karşı iki operasyon başlatması ve programındaki birçok toplantının iptal edilmesinin ardından dün planlanan ABD ziyaretini erteledi.

Lübnan askeri kaynakları Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, "Ordu komutanlığı son iki haftada İsrail'in orduya ve Lübnan ordusunun ulusal rolüne yönelik saldırısını gözlemledi. Bu saldırı önyargısız ve Lübnan ordusunu hedef alıyordu" dedi. Harekatın ABD Senatörleri Lindsey Graham ve Joni Ernst tarafından başlatılan "bir başka sürpriz harekatla" eş zamanlı olarak geldiği de ifade edildi.

Heykel, Beyaz Saray, Kongre ve Savunma Bakanlığı yetkilileriyle görüşmek üzere yola çıkmadan önce, Lübnan Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Washington ziyareti için planlanan birkaç toplantının iptal edildiğini doğruladı. Kaynaklar, "Bu nedenle Kara Kuvvetleri Komutanı, ziyaretin başarısını güvence altına almak için durum netleşene kadar ziyareti ertelemeye karar verdi" dedi.