ABD, İran'ın nükleer ve balistik füze programları üzerindeki baskısını artırıyor

ABD, 27 kişi ve kuruluşa yeni yaptırım ve ihraç kontrolü önlemleri getirirken Avrupa ülkelerini de BM yaptırımlarını uygulamaya çağırdı

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo dün Hazine Bakanı, Ticaret Bakanı, Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ABD'nin BM Daimi Temsilcisi’nin katılımıyla bir basın toplantısı düzenledi (Reuters)
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo dün Hazine Bakanı, Ticaret Bakanı, Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ABD'nin BM Daimi Temsilcisi’nin katılımıyla bir basın toplantısı düzenledi (Reuters)
TT

ABD, İran'ın nükleer ve balistik füze programları üzerindeki baskısını artırıyor

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo dün Hazine Bakanı, Ticaret Bakanı, Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ABD'nin BM Daimi Temsilcisi’nin katılımıyla bir basın toplantısı düzenledi (Reuters)
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo dün Hazine Bakanı, Ticaret Bakanı, Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ABD'nin BM Daimi Temsilcisi’nin katılımıyla bir basın toplantısı düzenledi (Reuters)

ABD dün itibarıyla, İran'a baskı uygulama stratejisini iki katına çıkardı. ABD Başkanı Donald Trump, Tahran’ın davranışlarını değiştirmesini sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) uyguladığı silah ambargosunun süresiz olarak devam etmesini sağlamak için İran'ın nükleer ve balistik füze programlarına yönelik yaptırımlar da dahil olmak üzere yeni bir Başkanlık Kararnamesi imzaladığını açıkladı. Trump, Avrupa ülkelerini de bu kararnameye uymaya çağırdı.
Trump yaptığı açıklamada, “ABD, İran'a karşı uluslararası yaptırımları yeniden canlandırdı” ifadelerini kullandı. Başkanlık Kararnamesi’nin İran'ın nükleer, balistik füze ve konvansiyonel silahlara arayışlarını kısıtladığını söyleyen Trump, “Yönetimim, İran'ın nükleer silah sahibi olmasına ya da yeni balistik füze ve konvansiyonel silahlarla dünyanın geri kalanını tehlikeye atmasına asla izin vermeyecektir” diye konuştu.
ABD, geçtiğimiz Cumartesi akşamından itibaren, BM Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerinin çoğunluğunun, Ekim ayı ortalarında sona erecek olan İran'a yönelik silah ambargosunun süresini uzatmak amacıyla Washington tarafından BMGK’ya sunulan tasarıyı reddetmelerinin ardından, nükleer anlaşmada yer alan snapback mekanizmasını etkinleştirdi. BM yaptırımlarını eski haline getirmek için çalışmalara başlayan ABD, mekanizmanın etkinleştirilmesi kuralları çerçevesinde bir aylık sürenin dolmasıyla İran’a yönelik eski BM yaptırımlarını yürürlüğe koydu.
Trump, Başkanlık Kararnamesi İran'a yönelik konvansiyonel silah tedariki, satışı ya da transferine katkıda bulunan ve bu silahlarla ilgili İran'a teknik eğitim, mali destek ve diğer her türlü yardımı sağlayan kişi ve kuruluşların ABD'deki mal varlıklarını bloke ettiğini söyledi. Trump, “Bu kararname, İran'a yönelik BM silah ambargosunu uygulamak için kritik önemdedir” yorumunda bulundu.
ABD Başkanı ayrıca yönetiminin, İran'ın silahlanma ağıyla bağlantılı 27 kişi ve kuruluşa yeni yaptırım ve ihraç kontrolü önlemleri getirdiğini ifade etti.
Bununla birlikte Trump Başkanlık Kararnamesi kapsamında İran’ın silahlanma çalışmaları çerçevesinde iş birliği yaptığı gerekçesiyle Venezuela Devlet Başkanı Maduro'nun yanı sıra İran Dışişleri Bakanlığı, Savunma ve Silahlı Kuvvetler Lojistik Bakanlığı (MODAFL), İran Savunma Sanayisi Örgütü (DIO) ve Direktörü Mehrdad Akhlaghi-Ketabchi'yi yaptırım listesine eklediklerini kaydetti. Ayrıca İran Atom Enerjisi Örgütü (AEOI) ile bağlantılı altı kişi ve üç kuruluşa kitle imha silahlarının yayılması suçlamasıyla cezalandırılmasını içeren Başkanlık Kararnamesi, İran Ticaret Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarla ilişkili beş kişiye yaptırımlar uygulanmasını ve bu kişilere kısıtlamaların yanı sıra ihraç kontrolü önlemleri getirilmesini öngörüyor.
Başkanlık Kararnamesi kapsamında İran'ın sıvı yakıtlı balistik füze geliştirme merkezi olan Shahid Hemmat Industrial Group (SHIG) ile bağlantılı üç kişi ve dört kuruluş da yaptırım listesine eklendi.
Başkanlık Kararnamesi, balistik füzelerin geliştirilmesini kolaylaştırmak için SHIG’e yardım ettikleri ve konvansiyonel silahların transferine ve bulundurulmasına karıştıkları gerekçesiyle AEOI ve İran Füze Örgütü’nü de hedef alıyor.
ABD Başkanı Trump açıklamasına şöyle devam etti:
“İran rejimi, gizli nükleer silahlar arşivi hakkında sürekli yalan söylemiş ve uluslararası denetleyicilerin ilgili yerlere erişimini engelledi. Bu durum nükleer anlaşmanın derin kusurlarını ortaya çıkardı. Yaptırımlar, İran rejimine ve uluslararası toplumda İran'a karşı çıkmayı reddedenlere açık bir mesaj veriyor. Yönetimim, İran'ın nükleer, balistik füze ve konvansiyonel silahlara yönelik çabalarını durdurmak için elimizdeki her aracı kullanacaktır. İran rejimi, İran halkının istediği ve hak ettiği gibi kuvvetli ve refah bir İran istiyorsa, davranışlarını değiştirmelidir.”

ABD’li üst düzey yetkililerin ortak basın toplantısı
ABD Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlenen ve Savunma Bakanı Mark Esper, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Mark O’Brien ve ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Kelly Craft’ın da katıldığı ortak basın toplantısında Mike Pompeo, Trump yönetiminin, ‘dünyanın önde gelen terör sponsoru ve antisemitizm kaynağı İran'a karşı gerekli adımları atarak Ortadoğu ve tüm dünyada ölüm ve kaos yaymasını’ önlemek için ne gerekiyorsa yapacağını söyledi.
Almanya, İngiltere ve Fransa'yı İran'a karşı BM yaptırımlarını uygulamaya çağıran Pompeo, “ABD, İran’ın dünyayı bir nükleer silahla tehdit ettiği günü beklemek yerine, sorumlu bir şekilde harekete geçerek bir kez daha küresel liderliğinin geleneklerini takip edecek” ifadelerini kullandı. Bu yeni adımın, ‘İran'ın nükleer tehditlerinin yanı sıra balistik füzelerin ve konvansiyonel silahların yayılmasının önlenmesi için önemli’ olduğuna işaret eden Pompeo, “İran, bu bölgelerin her birinde dünya için eşi-benzeri görülmemiş bir tehdit oluşturuyor. İran rejimi, nükleer programını uluslararası topluma şantaj yapmak, bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit etmek için kullanıyor. İran ayrıca Ortadoğu'daki en büyük balistik füze gücüne sahiptir. Yemen'de Husi milisleri, Lübnan ve Suriye'de Hizbullah teröristleri gibi devlet dışı aktörlere hem füze hem de füze üretim teknolojisi ihraç etti” şeklinde konuştu.
ABD ve müttefiklerinin geçtiğimiz yıl birçok kez Husilere giden İran silahlarını durdurduklarını söyleyen Pompeo, “  Bu, rejimin Ortadoğu'da istikrarı bozmak ve bölge genelinde mezhepçi şiddeti ve terörü kışkırtmak için konvansiyonel silah cephaneliğini kullanmaya devam ettiğini gösteriyor” dedi.
Savunma Bakanı Mark Esper ise Ortadoğu'daki ABD kuvvetlerinin ‘alarm durumunda’ olduğunu ve herhangi bir tehdide karşı müttefik güçler ile irtibat halinde olduklarını söyledi. Esper, “Her türlü tehdide karşı hazırız.  İran'ın normal bir ülke olmasını ve bölgede tehdit olarak görülmemesini istiyoruz” dedi.
Öte yandan ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross yaptığı açıklamada, İran rejimi ile ‘dünyayı tehdit eden’ nükleer ve balistik füze programlarında işbirliği yapan 5 kişinin Ticaret Bakanlığı’nın yaptırım listesine eklediğini söyledi. Ross, bu kişilerin rejimin nükleer malzeme edinmesinde yardımcı olma, nükleer programını uygulama yolları arayışı için uluslararası seyahatler yapma ve bu programı geliştirmek için İranlı uluslararası ajanlarla birlikte çalışarak birçok toplantı düzenleme gibi faaliyetlerde bulunarak, tüm yaptırımları ihlal ettiklerini belirtti.
Ortak basın toplantısındaki bir diğer üst düzey yetkili olan ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Kelly Craft “İran'a ve faaliyetlerine direnen tek ülkeyiz” ifadelerini kullandı. Nükleer anlaşmaya taraf ülkelerin hepsinin İran'a yaptırım uygulayamadığını söyleyen Craft, “Görevlerimizden geri adım atmayacağız ve dünyayı, Ortadoğu’yu ve Avrupa'yı koruyacağız” diye konuştu.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Mark O’Brien ise BMGK’yı, ‘dünyayı İran'dan koruma ve silah ambargosunu uzatma konusundaki başarısızlığı’ sebebiyle ‘görevlerini yerine getiremediğini’ söyleyerek, eleştirdi.
ABD yönetiminin İran'a ve dünyadaki tehditlerine karşı yaptırımlar uyguladığını ve önlemler aldığını vurgulayan O’Brien, Obama yönetiminin aksine İran’a nükleer ve balistik füze programları ve konvansiyonel silahlar konusunda yardım eden 27 kişi ve kuruluşa yaptırımlar uygulandığını kaydetti.
Diğer yandan ABD'nin Venezuela ve İran Özel Temsilcisi Elliott Abrams, “ABD, İran'ın Kuzey Kore ile işbirliğinden endişe ediyor ve bunu durdurmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır” açıklamasında bulundu.
Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre ABD’li yetkililerin düzenlediği ortak basın toplantısı, Trump yönetiminin kınamasına rağmen İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in ABD’nin önde gelen araştırma merkezlerinden biri olan New York merkezli Dış İlişkiler Konseyi'nde video konferans yoluyla katıldığı etkinlikle aynı zamana denk geldi.
Etkinlikte gazetecilerin sorularını yanıtlayan İran Dışişleri Bakanı Zarif, ABD’nin attığı son adımın, ülkesi üzerinde ‘büyük bir etkisi’ olmayacağını söyledi.  ABD'nin İran'a mümkün olan tüm baskıları uyguladığını vurgulayan Zarif, “ABD, halkımızın bu yaptırımlar karşısında diz çökmesini bekliyordu, fakat başarısız oldu” dedi.
ABD başkanlık seçimlerini kim kazanırsa kazansın, İran'ın anlaşmayı yeniden müzakere etmeye niyeti olmadığının altını çizen Zarif, “Öncelikle ABD, herhangi bir şart koşmadan yeniden anlaşmaya taraf olma konusunda güvenilir olduğunu göstermelidir” diye konuştu.
Zarif, ABD'li yetkililere İran ile ABD arasında tüm tutukluların takas edilmesi için bir anlaşma yapma önerisini yineledi.

UAEA 64’üncü Genel Konferansı’nda ABD-Avrupa anlaşmazlığı
Öte yandan Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) 64’üncü Genel Konferansı, ABD ve Avrupa ülkelerinin İran ile 2015 yılında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma ile ilgili görüşlerini yansıttıkları bir platforma dönüştü. Avrupa ülkeleri, İran'ın nükleer programına ilişkin endişelerine rağmen 2015 yılında imzalanan anlaşmaya bağlılıklarını teyit ederken Washington, Tahran'ı UAEA ile işbirliği yapmayı ertelemekle veya tam olarak işbirliği yapmamakla suçladı.
ABD Enerji Bakanı Dan Brouillette video konferans aracılığıyla yaptığı konuşmada, İran'ın asla bir nükleer silah edinmemesi hedefine ulaşmak için böyle bir işbirliğinin şart olduğuna işaret ederek, Tahran'ın, koruma önlemleri anlaşmasına tam olarak bağlı olduğunu göstermesi için çok şey yapması gerektiğini vurguladı.
Avrupa Birliği (AB) adına konuşan Almanya Federal Ekonomi Bakanlığı (BMWi) Enerji Politikası Dışişleri Bakanı Andreas Feicht, Avrupa’nın İran'ın nükleer anlaşmada izin verilen sınırın 10 katı kadar uranyum zenginleştirmesinden duyduğu derin kaygıyı dile getirdi. AB’nin İran’daki Fordo Nükleer Tesisi’nde devam eden uranyum zenginleştirme ve diğer tesislerde santrifüj geliştirme faaliyetlerinin artmasından’ endişe duyduğunu, çünkü bu faaliyetlerin İran'ın uranyum zenginleştirme kabiliyetini büyük ölçüde artırdığını söyledi.
Tüm bu faaliyetlerin ‘nükleer anlaşmayla çelişkili olduğunu ve tehlikeli nükleer silahların yayılmasını sağladığını’ vurgulayan Feicht, İran'ı anlaşmaya aykırı adımlar atmaktan kaçınmaya çağırdı. Feicht, Washington'ın anlaşmadan çekilmesine karşın Avrupa'nın anlaşmayı kurtarmak ve İran’la çalışmaya devam etmek için sarf ettiği çabalardan pişmanlık duymak istemediğini bir kez daha teyit etti.



Rusya’nın Ukrayna cephesindeki kayıpları artıyor

Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)
Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)
TT

Rusya’nın Ukrayna cephesindeki kayıpları artıyor

Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)
Ukrayna savaşında çatışmalar sürerken, taraflar arasındaki müzakerelerde henüz somut ilerleme kaydedilemedi (AP)

Birleşik Krallık istihbaratına göre Ukrayna cephesinde bu yıl 400 binden fazla Rus asker öldürüldü ya da yaralandı.

Londra yönetiminin ekimde yayımladığı son savunma istihbarat raporuna göre, Şubat 2022'de başlayan savaştan bu yana Rus ordusunda toplamda 1 milyon 118 bin asker yaralandı ya da öldü.

Telegraph'ın aktardığına göre bu rakam, savaş öncesi Rus ordusunun toplam büyüklüğünden daha fazla.

Analizde, Rus ordusunun cephede “kıyma makinesi” diye de adlandırılan yoğun saldırı taktiklerini kullandığına, bunun da kayıpları artırdığına dikkat çekiliyor.

Economist'in bu ay yayımladığı çalışmada da Rusya'nın kayıplarının 1,35 milyona vardığı savunulmuştu. Ayrıca son üç yılda Rusya'nın Ukrayna topraklarının sadece yüzde 1,45'ini ele geçirebildiği belirtilmişti.

Rusya olası barış anlaşması çerçevesinde, Ukrayna'ya ait Herson, Zaporijya, Donetsk ve Luhansk'tan Kiev güçlerinin çekilmesini istiyor. Bu bölgelerin bir kısmı halihazırda Moskova'nın kontrolünde.

Economist'in haberinde, Rusya'nın sözkonusu bölgeleri askeri harekatla ele geçirmesinin Mayıs 2028'i bulacağı, bu süreçte ciddi kayıplar verilebileceği savunulmuştu.

Diğer yandan Ukrayna ordusu, Donetsk'teki Siversk kentinden çekildiğini dün duyurdu.

Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasında, askerlerin can güvenliği ve kaynakların korunması için geri çekilme kararı alındığı bildirildi.

New York Times'ın analizinde, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden önce yaklaşık 10 bin nüfusa sahip olan kentin, Donetsk bölgesinin savunmasında büyük rol oynadığına dikkat çekiliyor.

Şehrin kaybıyla Donetsk üzerindeki kontrolü zayıflayan Kiev'in müzakerelerde dezavantajlı konuma düşebileceği belirtiliyor.

Rusya ve Ukrayna arasındaki müzakerelerde Kiev yönetimi, Moskova'nın toprak tavizi taleplerini reddetmişti. ABD arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde Ukrayna, herhangi bir anlaşmayı kabul etmeden önce Batılı müttefiklerden güvenlik garantileri istiyor.

Independent Türkçe, Telegraph, New York Times


İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşına rağmen Avrupa’da gücünü artırıyor

Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)
Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)
TT

İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşına rağmen Avrupa’da gücünü artırıyor

Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)
Gazze savaşının patlak vermesiyle Fransa'da İsrail karşıtı protestolar düzenlemişti (AP)

İsrailli teknoloji şirketleri, Gazze savaşı sırasında Avrupa'daki işgücünü artırdı.

İsviçreli risk sermayesi fonu Planven ve Britanya merkezli danışmanlık şirketi KPMG'nin araştırmasında, İsrailli teknoloji firmalarının Avrupa'daki faaliyetlerini genişlettiği ve daha fazla çalışan istihdam ettiği belirtiliyor.

Avrupa Birliği'ne (AB) bağlı Avrupa İnovasyon ve Teknoloji Enstitüsü'nün İsrail'deki inovasyon merkezi IT Hub Israel de salı günü yayımlanan çalışmaya katkı sağladı.

Araştırmaya göre, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı saldırısıyla  patlak veren Gazze savaşından bu yana İsrail teknoloji şirketlerinin Avrupa'daki istihdamı ortalama yüzde 5 arttı.

Ocak 2025 itibarıyla Avrupa'da faaliyet gösteren toplam 1686 İsrailli teknoloji şirketi, çalışan sayısını 32 bin 617'ye çıkardı. Bu sayı 2024'te 30 bin 936, 2023'teyse 29 bin 317'ydi.

Avrupa'da en fazla sayıda İsrailli teknoloji şirketine ev sahipliği yapan ülke Birleşik Krallık. Ülkede 704 İsrail teknoloji şirketi, 6 bin 724 çalışanıyla faaliyet gösteriyor.

415 şirket ve 2 bin 131 çalışanla Almanya ikinci, 312 şirket ve 2 bin 598 çalışanla da Ukrayna üçüncü sırada geliyor.

Fransa'da 279 teknoloji şirketinde 1750 kişi çalışırken, Polonya'da 257 firmada 1734 kişilik istihdam var. İspanya'da 356 şirket faaliyet gösterirken, bu firmalarda 1415 kişi çalışıyor.

Avrupa'da Gazze savaşı nedeniyle İsrail karşıtı görüşlerin artmasına rağmen firmaların istihdam kapasitesini geliştirdiği görülüyor.

Planven'den Elle Taitou Spruch, araştırma bulgularına ilişkin Times of Israel'e şunları söylüyor:

Veriler savaş gibi zor zamanlarda bile, Avrupa'dan çok fazla eleştiri aldığımız halde, uzun vadeli varlıklarını geliştiren İsrailli girişimlerin sürekli büyüdüğünü ortaya koyuyor. İnsanlar hâlâ yatırımlarını artırmayı tercih ediyor.

Avrupa Komisyonu, AB ve İsrail arasında 5,8 milyar euroluk ihracatı etkileyecek karşılıklı ticaret anlaşmasının askıya alınabileceğini eylülde duyurmuştu. Brüksel henüz bu yönde bir adım atmadı.

Birleşmiş Milletler de İsrail ordusunun Gazze'de soykırım yaptığını bildiren çalışmasını eylülde kamuoyuyla paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian


Netanyahu yeni Trump’ı anlamaya çalışıyor

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)
TT

Netanyahu yeni Trump’ı anlamaya çalışıyor

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi Sara, 7 Temmuz 2025'te Beyaz Saray'ın güney girişinde sohbet ederken (DPA)

ABD-İsrail ilişkileri, bugün olduğu kadar çalkantılı bir dönem yaşamamıştı. Washington’un İsrail’e yönelik güvenlik, siyaset ve ekonomi alanlarındaki stratejik desteğine ve ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya verdiği güçlü desteğe rağmen, Tel Aviv’de artan bir kaygı ve yanıtsız kalan çok sayıda soru dikkat çekiyor. Trump’ın, Netanyahu’nun yargılandığı yolsuzluk davalarının düşürülmesini talep eden tutumu dahi bu belirsizlikleri gidermiş değil.

Öne çıkan soruların başında Trump’ın kendisi geliyor: İlk başkanlık dönemindeki Trump ile bugünkü Trump aynı mı? ‘İsrail’in küçük bir devlet olduğu ve genişlemeye ihtiyaç duyduğu’ yönündeki yaklaşımlarından vazgeçti mi?

Trump yönetiminin Aralık 2025’in başında yayımladığı ve yönetimin stratejik hedeflerini ortaya koyan belgede, Filistin meselesinin yakın vadede çözülebilir olmadığı ifade edildi. Bu durum, Gazze Şeridi’nde savaşı durdurmayı ve Ortadoğu’da kapsamlı bir barış tesis etmeyi amaçlayan Trump planının rafa kaldırılabileceği anlamına mı geliyor? Eğer öyle değilse, Trump İsrail üzerinde bir uzlaşıyı dayatacak baskı uygulayabilir mi? İsrail’e verilecek desteğin sınırları nerede başlayıp nerede bitecek? Trump, görev süresi boyunca önümüzdeki on yıl için İsrail’e nasıl bir askerî ve ekonomik yardım anlaşması sunacak?

sdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim 2025'te İsrail'i ziyareti sırasında Ben Gurion Uluslararası Havalimanı'nda parmağıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu işaret ediyor. (Reuters)

Netanyahu’nun yakın çevresinde, ikili ilişkilerin sağlamlığına dair iyimser açıklamalara rağmen tablo net değil. Hatta kendisini ‘ABD meselelerinde İsrail’in en büyük uzmanı’ olarak gören Netanyahu’nun dahi Trump’ın gerçek tutumunu tam olarak kestiremediği, yeni Trump’ın kişiliğini anlamak için uzun saatler harcadığı ifade ediliyor.

Netanyahu uzun süre ABD'de yaşamıştı

Siyasi tarihe göre, bugüne kadar İsrail’i yöneten 13 başbakandan 8’i, ABD’de altı aydan uzun süre yaşamış durumda. ABD’de en uzun süre kalan başbakan 18 yıl ile Golda Meir olurken, onu 16 yıl ile Binyamin Netanyahu izliyor. Her iki lider de ABD’de uzun yıllar yaşamış olmaları sayesinde ABD’yi ‘içeriden en iyi tanıyan’ siyasetçiler olmakla övünüyordu.

Ancak İsrailli tarihçiler bu tabloyu tersinden okuyor. Gazeteci ve tarihçi Tani Goldstein, bazı çevrelerin Golda Meir ile Netanyahu’yu İsrail’in ABD ile ilişkilerinde en başarısız iki başbakan olarak gördüğünü belirtiyor. Goldstein’a göre, her iki lider de görev dönemlerinde iki ülke ilişkilerinde en fazla krize yol açan isimler olarak tarihe geçti.

Golda Meir, 1958 yılında İsrail Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, ABD’nin Lübnan’daki anayasal kriz sırasında ülkeye müdahalesi esnasında, Başbakan David Ben-Gurion ile anlaşarak İsrail istihbarat servislerini Amerikan güçlerinin hizmetine sundu. Bu adım, Tel Aviv ile Washington arasındaki ilk güvenlik iş birliğinin temelini oluşturdu. Üç yıl sonra ise bir İsrail Başbakanı ile ABD Başkanı arasında ilk resmî görüşme gerçekleşti; o dönemde Beyaz Saray’da John F. Kennedy bulunuyordu. Ancak Meir’in kendisi, İsrail Başbakanı olduktan sonra, ilişkilerde ilk büyük krizi tetikleyen isim oldu.

1970’lerin başında ABD, Dışişleri Bakanı William Rogers’ın adıyla anılan bir İsrail-Arap barış planını gündeme getirdi. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’ın ölümünün ardından, Enver Sedat bu girişimleri güçlü biçimde canlandırmaya çalıştı ve barışa açık bir tutum sergiledi. ABD Başkanı Richard Nixon, Golda Meir’in kendisiyle stratejik bir ortak ve müttefik olarak hareket edeceğini, İsrail’e barışı getirecek bir anlaşmaya sıcak bakacağını düşünüyordu. Ancak Meir’in bu öneriyi reddetmesi, Nixon için büyük bir hayal kırıklığı oldu.

dfer
Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, Eylül 1978'de Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Menachem Begin'in Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ı kucaklamasını alkışlıyor. (AFP)

1973 Savaşı sırasında İsrail ciddi bir güvenlik kriziyle karşı karşıya kaldığında ve Mısır ile Suriye ordularının ülkenin varlığını tehdit ettiğini hissettiğinde, ABD Başkanı Richard Nixon, Golda Meir’i affetti. Nixon, İsrail’e büyük çaplı silah sevkiyatları ve Amerikan Hava Kuvvetleri pilotları tarafından kullanılan savaş uçakları gönderdi; bu uçaklar Mısır ve Suriye’ye karşı yürütülen savaşta fiilen yer aldı.

ABD-İsrail ilişkileri konusunda uzman tarihçi Prof. Dr. Eli Lederhendler’e göre, Golda Meir’in ‘ABD’yi içeriden tanıdığı’ yönündeki iddiaları İsrail açısından olumsuz sonuçlar doğurdu. Lederhendler, Meir’in kendine aşırı güvenen bir tutum sergilediğini ve ABD’ye dair bilgisinin İsrail’in çıkarlarına ters yönde işlediğini savunuyor.

Binyamin Netanyahu da ABD’yi içeriden bildiği düşüncesiyle benzer bir özgüvene sahip. Ancak birçok gözlemciye göre Netanyahu, ülke yönetiminde bulunduğu yıllar boyunca, ABD-İsrail ilişkilerinde Golda Meir’i hem kriz sayısı hem de bu krizlerin derinliği bakımından geride bıraktı. Netanyahu, 2015 yılında İran’la nükleer anlaşmanın imzalanmasını engellemek amacıyla ABD Başkanı Barack Obama’ya karşı açık bir siyasi mücadele yürüttü.

Netanyahu, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın saldırısının ardından İsrail’in yardımına koşan ve Gazze’de ateşkesi sağlamaya çalışan dönemin ABD Başkanı Joe Biden ile de ciddi bir kriz yaşadı; Biden’ın girişimlerini boşa çıkardı. İsrail başbakanlarının çoğu, ülkenin hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçilerden destek alabilmesi için iki partiyle dengeli ilişkiler kurmaya çalışırken, Netanyahu ABD iç siyasetine müdahil olarak Cumhuriyetçi adayları destekledi ve Demokratlarla sorunlar yaşadı.

asdfrt
Gazze Şeridi sınırına yakın bir noktada konuşlanmış tankın kulesinin üzerinde duran İsrail askerleri (AFP)

Washington’daki Netanyahu karşıtları, İran nükleer anlaşmasının Trump’ın ilk başkanlık döneminde iptal edilmesinde Netanyahu’nun belirleyici rol oynadığını savunuyor. Netanyahu’nun, ABD’yi savaşa sürüklemek isteyen bir lider olarak anılmaya başlandığına dikkat çekiliyor. Nitekim son bir yıl içinde bu değerlendirme kısmen doğrulandı ve ABD, kısa süreli ve sınırlı olsa da İran’la bir savaşa girdi. Netanyahu’nun bununla yetinmediği, ABD Başkanı’nı İran’a karşı yeni bir askerî harekâta ya tamamen Amerikan ya da iki ülkenin ortak yürüteceği bir savaşa ikna etmeye çalıştığı ifade ediliyor.

İlişkinin gücü

İsrail ile ABD arasındaki ilişkilerin stratejik ve güçlü olduğu konusunda kuşku yok; bu durum Trump döneminde de geçerliliğini koruyor. Ancak değişen bir unsur var ve bu durum İsrail’de kaygı yaratması gereken bir gelişme olarak görülüyor. Nitekim Tel Aviv’de bu endişe şimdiden hissedilmeye başlandı.

ABD ile kurulan ittifakın sağlamlığı, İsrail’in Ortadoğu’da genel olarak Batı’nın, özel olarak da ABD’nin çıkarları için ilk savunma ve saldırı hattı olmayı kabul eden tek ülke olmasından kaynaklanıyor. NATO’nun eski komutanlarından ve ABD’nin eski dışişleri bakanlarından General Alexander Haig, İsrail’i ‘Amerikan askerleri sahaya inmeden savaş yürüten Ortadoğu’daki Amerikan uçak gemisi’ olarak tanımlamıştı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz de İsrail’in ‘Batı adına kirli işler yaptığını’ ifade etmişti.

İsrail’in bu denli güçlü destek görmesinin temelinde bu yaklaşım yatıyor. Geçtiğimiz on yıllarda ABD’nin İsrail’e sağladığı askerî yardımlar önemli ölçüde arttı. 1998 yılında yıllık yaklaşık 1,8 milyar dolar olan yardım miktarının, 2028 itibarıyla yıllık 3,8 milyar dolara ulaşması öngörülüyor.

tyu
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordu karargahında yaptıkları bir toplantı sırasında (İsrail hükümeti)

İsrail, önümüzdeki dönemde bu desteğin daha da artırılmasını talep ediyor. Bu rakamlara, Gazze savaşı sırasında ABD’nin sağladığı ve 22 milyar doları aşan destek dâhil değil. Haaretz gazetesinin 18 Aralık 2025 tarihli haberine göre, ABD son iki yılda savaş nedeniyle İsrail’e toplamda yaklaşık 32 milyar dolarlık yardımda bulundu. Gazete, Kongre Araştırma Servisi ve Washington’daki Brown Üniversitesi’ne dayandırdığı haberinde, Yemen ve İran’daki ABD askerî operasyonları gibi doğrudan maliyetlerin yanı sıra, Washington’un son iki yılda İsrail güvenlik kurumlarına 21,7 milyar dolar aktardığını yazdı. Buna ek olarak, ABD Temsilciler Meclisi 2025’in başında 26 milyar dolarlık özel bir askerî yardım paketini onayladı; bu paketin yaklaşık 4 milyar doları füze savunma sistemi kapsamında önleyici füzeler için, 1,2 milyar doları ise yeni lazer savunma sistemi Or Eitan için ayrıldı.

ABD-İsrail stratejik ittifakı, uzun yıllar boyunca iki ülkenin ‘ortak değerleri’ ve örtüşen çıkarları üzerine inşa edildi. Ancak Gazze savaşı, bu temellerde ciddi bir sarsıntıya yol açtı. Bu sarsıntı, Ortadoğu’da ‘gözde müttefikini’ sahiplenen bir süper gücün dayandığı dengeleri de derinden etkiledi.

Trump öngörülemez biri

Netanyahu, İsrail’in ABD’ye sunduğu stratejik hizmetin gücünün farkında ve bunu özellikle Obama ve Biden yönetimleri döneminde sert biçimde kullandı. Ancak Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, denklemi Netanyahu ve hükümeti açısından sarsacak ölçüde değiştirdi ve onları temkinli adımlar atmaya zorladı. ABD’nin değişmekte olduğu gerçeği, Trump yönetiminin ilk yılında belirgin biçimde ortaya çıktı.

ABD Başkanı Donald Trump, alışılmışın dışında ve kararları öngörülemez bir lider olarak görülüyor. Bu durum, onunla muhatap olanların önceki başkanlara kıyasla daha fazla dikkatli davranmasını gerektiriyor. İsrail basınına göre bu yaklaşım, Başbakan Binyamin Netanyahu’da da kaygı yaratıyor. Netanyahu’nun, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin maruz kaldığı türden aleni eleştirilerle karşı karşıya kalmaktan çekindiği ifade ediliyor. Trump, İsrail’in stratejik öneminin farkında olsa da, değerlendirmeler onun hesaplarının yalnızca bu unsurla sınırlı olmadığını gösteriyor.

Trump, İsrail’in çıkarlarını İsraillilerden ve liderlerinden daha iyi bildiğine inanan liderler arasında yer alıyor. İsrail’in yürüttüğü ve bedelini İsraillilerin hayatlarıyla ödediği, ABD’ye ise tek bir asker kaybı yaşatmayan savaşları yüksek takdirle karşılıyor.

İsrail’de yapılan kamuoyu yoklamalarını yakından takip eden Trump’ın, 21 Aralık 2025’te Yahudi Halkı Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayımlanan ve İsraillilerin yüzde 60’ının Trump’ın İsrail’in çıkarlarını önceleyen bir vizyonla hareket ettiğine inandığını ortaya koyan araştırmayı da dikkate aldığı belirtiliyor.

ABD kamuoyunda ise İsrail’e yönelik desteğin keskin biçimde azaldığına dikkat çekiliyor. Tel Aviv merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün (INSS) bir çalışmasında, ‘İsrail’in ABD’deki konumunda ciddi bir kriz yaşandığı ve bunun stratejik bir tehdide dönüşme riskinin bulunduğu’ değerlendirmesine yer verildi.

Aralık 2025’in başında yayımlanan ve Eldad Shavit ile Ted Sasson tarafından hazırlanan çalışmada, “İsrail’in ABD’deki konumu benzeri görülmemiş bir krize girmiş durumda. Geleneksel destek, Demokratlar arasında ve hatta Cumhuriyetçilerin bir bölümünde gözle görülür biçimde aşındı” değerlendirmesi yer aldı.

Anketler, İsrail’e yönelik kamuoyu tutumunun, savaş sırasındaki İsrail uygulamalarından ve Gazze Şeridi’ndeki insani durumdan doğrudan olumsuz etkilendiğini ortaya koyuyor. Özellikle liberal çevrelerdeki Yahudi toplumu içinde desteğin gerilediği, İsrail’e yönelik eleştirilerin arttığı gözleniyor. Bu eğilimin, İsrail’in siyasi ve askerî hareket serbestisini kısıtlayabileceği ve ülkenin güvenliği açısından gerçek bir tehdit oluşturabileceği belirtiliyor.

Trump’ın, tabanını korumak istemesi ve Netanyahu’nun yönetiminin planları önünde engel oluşturduğunu düşünmesi halinde, bu değişimleri görmezden gelmesinin mümkün olmadığı ifade ediliyor. Nitekim Trump daha önce, Netanyahu döneminde İsrail’in ABD dışında neredeyse hiç dostunun kalmadığını, İsrail’i destekleyen tek ülkenin kendisi olduğunu söylemiş ve Tel Aviv’in ABD’nin çıkar ve iradesini zedeleyecek adımlardan kaçınması gerektiğini vurgulamıştı.

ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarında da önemli bir değişim yaşandığına dikkat çekiliyor. Bu değişimin en belirgin göstergesi, Trump’ın bölgedeki Arap liderlerle kurduğu yeni söylem olarak öne çıkıyor. Netanyahu’nun bu ‘yeni dili’ dikkatle dinlediği ve sınırlarını anlamaya çalıştığı belirtiliyor.

ABD Başkanı’nın görevdeki bir yılının ardından, Netanyahu’ya yakın çevrelerde hâlâ yeni Trump’ın kişiliğini çözmeye çalıştığı, ABD’ye dair edindiği bilgilerin artık güncellenmiş bir anlayış gerektirdiği değerlendirmesi yapılıyor.