Zarif’ten ABD’nin saldırısına sert tepki

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif dün Tahran'da bir konuşma yaptı. (Tasnim)
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif dün Tahran'da bir konuşma yaptı. (Tasnim)
TT

Zarif’ten ABD’nin saldırısına sert tepki

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif dün Tahran'da bir konuşma yaptı. (Tasnim)
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif dün Tahran'da bir konuşma yaptı. (Tasnim)

İran Devrim Muhafızları Genel Koordinasyon YardımcısıMuhammed Rıza Nakdi bir kez daha Kasım Süleymani'nin ‘intikamını’ çetin bir biçimde alma tehdidinde bulundu.
Devrim Muhafızları dış operasyonlarında ilk isim olan Kasım Süleymani'yi Irak'ta düzenlediği hava saldırısıyla hedef alan ABD’ye sert eleştirilerde bulunan İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de saldırıdan arda Süleymani’nin ‘tek elinden’ başka bir şey kalmadığını vurguladı.
Dışişleri Bakanlığı’nın dün Birinci Körfez Savaşı'nda öldürülen İranlıları anmak için düzenlediği etkinlikte, hararetli bir tonda ABD yönetimine hitap eden Zarif, “DEAŞ’ı ortadan kaldırdığınızı mı iddia ediyorsunuz? Asıl DEAŞ’ın bir numaralı düşmanını ortadan kaldırdınız. Korkaksınız, insanları dize getiremeyeceksiniz” dedi.
Devrim Muhafızları’nın dış kolu Kudüs Gücü Komutanı’nın ABD’ye ait bir drone ile ocak ayı başlarında hedef alındığı hava saldırısına işaret eden Zarif, “Süleymani’den geriye tek eli kalacak şekilde vurdular” ifadesini kullandı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, Süleymani dosyasının takibi için İran ile Irak arasında kurulacak ortak komite ve Cumhurbaşkanı ve İran Dışişleri Bakanı'nın Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile gerçekleştireceği istişarelerde Süleymani dosyasının hukuki takibinin akıbeti hakkında sorulara yanıt verdi.
Dün düzenlenen basın toplantısında açıklamalarda bulunan Hatibzade, Süleymani'nin öldürülmesinin yalnızca İran’ı hedef almakla kalmayıp Irak’ın ulusal egemenliğine de aykırı olduğunu vurguladı.  Süleymani ve Haşdi Şabi Komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesi hakkındaki ortak takibe devam edildiğini belirten Hatibzade, “Biz tehdit ehli değil, icraat ehliyiz. O gece olanlar unutulamaz, affedilemez” dedi.
Diğer yandan İran Dışişleri Bakanlığı ise Irak Dışişleri Bakanı'nın gerçekleştirdiği Tahran ziyaretinin ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği’ni kapatma tehdidiyle bağlantılı olduğu iddialarını yalanladı.
Ülkesinin “diplomatik noktalara yönelik saldırıyı kınadığını” belirten Hatibzade, “Geçtiğimiz aylarda diplomatik karargahlara yönelik saldırılara şahitlik ettik. Saldırıların yabancılar tarafından provoke edildiğine dair yeterli bilgiye sahibiz” ifadelerini kullanarak Irak’taki İran diplomatik karargahlarının protestocular tarafından kundaklanmasına atıfta bulundu.
İran Devrim Muhafızları Genel Koordinasyon Yardımcısı Muhammed Rıza Nakdi de ülkesinin “ABD'nin gerçekleştirdiği Süleymani suikastına henüz yanıt vermediğini”, yanıtın “ABD’nin bölgeden çıkışı” olacağını vurguladı.
Devrim Muhafızları’na bağlı Fars News’in haberine göre Nakdi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ayn el-Esed, yalnızca İslam Cumhuriyeti'nin yanıt verme iradesinin bir yansımasıydı. Ayn el-Esed’e yönelik saldırı önemliydi. Zira tüm dünya güçleri, harekete geçmeye cesaretimizin olmadığını söylüyordu. Ancak İran'ın gücünü, ABD'nin ise ne kadar zayıf olduğunu fark ettiler. İntikam zor olmadı.”
Devrim Muhafızları’nın bölgesel faaliyetlerini de savunan Nakdi, hamlelerinin İran İslam Cumhuriyeti Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi kararlarına dayandığını vurguladı. “Devrim Muhafızları izin almadan istediği yere girdi. Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi de Devrim Muhafızları’nın üzerine düşeni yaptığı kararına vardı.
Yemen’de Husilere yönelik desteği üstü kapalı bir şekilde kabul eden Nakdi, “en fazla yardımı ülkesinin sağladığını” savundu.
İran 8 Ocak'ta Irak’ta ABD güçlerinin de içerisinde bulunduğu iki farklı üsse balistik füze ile saldırmış, herhangi bir can kaybı meydana gelmemişti.kaydedilmemişti. CNN söz konusu dönemde  Iraklı üst düzey bir kaynağa dayandırdığı haberinde, ABD kuvvetlerinin saldırıdan iki gün önce eylemden haberdar olduğunu, böylece gerekli önlemleri aldığını bildirmişti.
Saldırıdan saatler sonraki açıklamalarında “İran’ın vereceği tepkinin nihayete erdiğini” bildiren Dışişleri Bakanı Zarif, yaşananların Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 51’inci maddesi doğrultusunda, meşru müdafaa bağlamında olduğunu söylemişti. Ayrıca Tahran’ın ‘tansiyonun yükselmesini veya savaşı’ istemediğini vurgulamıştı.
İran Devrim Muhafızları Genel Komutanı Hüseyin Selami geçen hafta yaptığı açıklamalarında Kasım Süleymani'nin intikamını almak konusunda ciddi olduklarını vurgulamıştı. “Ayn el-Esed’i vurduğumuzda yanıtsız kalacağınızı düşünmüyor, yanıt vereceğinizi ön görüyorduk. Yanıt verildiği taktirde önceden belirlenmiş hedefleri imha etmesi için yüzlerce füzeyi hazır hale getirmiştik” ifadelerini kullandı.
Öncesinde ise Trump, Twitter hesabından yaptığı açıklamada İran’ın gerçekleştireceği her türlü saldırıya bin kat daha büyük bir cevap verileceği uyarısında bulunmuştu. Selami  “İç sorunlarla boğuşurken bizi bin kat daha büyük bir tepki ile tehdit ediyorsunuz” cevabını vermişti.
İran Devrim Muhafızları Genel Komutan Yardımcısı Ali Fedevi pazar günü yaptığı açıklamada, İran'ın 2006'dan bu yana kaydedilen askeri harcamalarının 20 milyar doların altında olduğunu belirterek “İran, bölgede elde ettiği zaferlere karşılık çok fazla harcama yapmadı” dedi.
İran'ın Birinci Körfez Savaşı'ndaki askeri harcamaların 19,6 milyar doları bulduğuna değinen Fedevi, bölgesel varlığının getirdiği maliyetin 1980'lerdeki Irak ile savaştan ‘çok daha az’ olduğunu öne sürdü.
İran Rejim Lideri Ali Hamaney'in söz konusu açıklamalar öncesinde değerlendirmelerde bulunan Yüksek Askeri Danışmanı Yahya Rahim Safevi ise ülkesinin “Suriye ve Irak'taki tüm harcamaları yeniden kazanacağını” savundu.
Ülkesinin İran'dan destek talebinde bulunan Müslüman veya gayrimüslim herhangi bir ülkeye destek sağlamaya hazır olduğunu ifade eden Safevi, “Destek karşılığında para alıyoruz. Iraklılara yaptığımız her türlü yardım karşılığında dolar aldık. Tazminat almak için Suriyelilerle sözleşme imzaladık. Ancak Ruslar Suriye’de bizden daha çok fayda sağladı” dedi. Ülkesinin Venezuela'ya gönderilen benzin karşılığında altın aldığına dikkat çeken Safevi, “Altın, yolda gerçekleşebilecek herhangi bir kazayı önlemek için İran'a uçaklarla taşındı” dedi.
Bloomberg’in nisan ayı sonlarında yayınladığı bir haberde 9 ton altının İran'a nakledildiği bildirilmişti. Hükümet Sözcüsü Ali Rebii de ABD'ye atıfta bulunarak, söz konusu bilgilerin üçüncü taraf bir medya kuruluşu tarafından yayınlandığını kaydetti. Söz konusu haberde İran’ın Venezuela ile ticari ilişkilerinin ABD’yi ilgilendirmediği vurgulanmıştı.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.