Tunus’taki bekar anneler ‘yemeklerini yiyip ölümlerini bekliyorlar’

Resmi verilere göre Tunus’ta 2019 yılında evlilik dışı 2 bin çocuk dünyaya geldi.

Tunus toplumu bekar anneleri dışlıyor. (Getty)
Tunus toplumu bekar anneleri dışlıyor. (Getty)
TT

Tunus’taki bekar anneler ‘yemeklerini yiyip ölümlerini bekliyorlar’

Tunus toplumu bekar anneleri dışlıyor. (Getty)
Tunus toplumu bekar anneleri dışlıyor. (Getty)

Huda el-Trabelsi
Tunus’ta bekar anneler, kendilerini koruyan yasalar olmasına rağmen erken yaşta anneliğe ya da evlilik dışı çocuk yapmaya tolerans göstermeyen toplumun bakış açısı nedeniyle birçok sıkıntıyla mücadele etmek zorunda kalıyor.
Ülkede “Bekar anne” nitelemesi, adetleri ve gelenekleri ihlal eden, şeriata ve yasaya aykırı bir şekilde cinsel ilişki kurup ardından da çocuk dünyaya getirenler için kullanılıyor.
Tunus’taki sivil toplum örgütleri ve kuruluşları, ülkede 2019 yılında evlilik dışı yaklaşık 2 bin çocuğun dünyaya geldiğini duyurdu. Söz konusu veriler, bu alanda faaliyet gösteren derneklere yapılan başvurulara ve kayıt altına alınan resmi bildirimlere dayanıyor.
Sayının çokluğuna rağmen sahada çalışmalar yürütenler ile bekar anneleri ve evlilik dışı dünyaya gelen çocukları korumaya yönelik sektörlerde çalışanlar resmi sayıların gerçeği yansıtmadığı görüşündeler. Zira temelde sadece bildirilen doğum vakaları esas alınıyor ve bekar annelerin büyük bir kısmı deşifre olma korkusu ve toplumun tepkisinden çekinmeleri nedeniyle susmayı tercih ediyorlar.

Yaşam hakkı sona erdi
Birçok bekar anne, hastanede yasal işlemlerin zorluğu, ailelerinin kendilerini terk etmesi ve yanlarında duracak birilerini bulamamaları gibi karşı karşıya kaldıkları sıkıntılara dikkat çekiyor. Bekar anneler doğum yaptıkları andan itibaren ailelerinden ve sosyal çevrelerinden kendilerini rezil etmeye yönelik hakaretlere maruz kalıyorlar.
26 yaşındaki Aide, yaşadıklarını şu sözlerle aktardı:
“Doğum yapmak için devlet hastanesine adımımı attığım andan itibaren aşağılanmaya maruz kaldım. Sanki suçlu biriymişim gibi hemşireler tarafından sert bir şekilde aşağılandım. Aynı zamanda aç ve susuz bırakıldım. Ailem maddi ve manevi şiddet uyguladı. Doğum yaptığım andan itibaren herkesin gözünde adeta bir hiçtim. Çocuğum yaşıtları gibi yaşamayı hak etmeyen, gayrimeşru bir çocuk olmuştu.”
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde açıklamalarda bulanan Aida “Çocuğumu derneğe götürdüm. Çünkü ne maddi ne de manevi olarak ona bakacak durumdaydım” ifadesini kullandı. Kırsal bir bölgede yaşayan ailesinden uzaklaşmaya karar verdiğini ve başkentte çok zor şartlarda, bir evde yardımcı olarak çalıştığını belirterek yaşadığı acıları dile getirdi.
Bekar anneler birçok acıyla karşı karşıya kalıyor. Bazıları suçluymuş gibi ailelerine geri dönüyor ve söz söylemeye hakları dahi bulunmuyor. Ailelerinin nazarında bazıları herhangi bir ücret ödenmeyen bir hizmetçiden ibaret.
25 yaşındaki Mona, bu kişilerin ailelerinin gözünde “ucuz bir fiyata ya da bedavaya kendilerini sattığı” sırada yaşama haklarını yitirdiğini söyledi. Mona yaşadığı durumu Tunus’taki bir atasözü ile aktardı:

“Yemeğimi yiyor, ölümümü bekliyorum”
Mona sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Hayatta bir hedefim yok. Sadece ölmek ya da hiç kimseyi tanımadığım uzak bir yere kaçmak istiyorum.”
Bekar annelerin bazıları, ailesinin şerefine leke sürdüğünü ve hapse girmesine sebep olsa bile ölümden başka hiçbir şeyi haketmeyen bir suçlu olduğunu düşünen aile bireylerinden birinin kendisinden intikam alacağından korksa da eve dönmeyi tercih ediyor. Söz konusu durumdaki bir genç kızın yolculuğu başka bir şehirde son buluyor ve tek başına kendisini ve çocuğunu geçindirerek onun tüm sorumluluklarını üstlenmek zorunda kaldığı azap dolu bir hikaye başlıyor. Böylece haklarını tanımayan bir toplumda istismar, tecavüz, sosyal dışlanma ve ötekileştirme gibi birçok soruna  maruz kalıyor.

Utançtan kurtulma
Sosyal Bilimler Uzmanı Naime Fakih, 2005 yılında yüksek lisans tezi için yaptığı ve yaşlılar ile evliliği konu aldığı araştırmasında “bekar annelerin kendilerini korumak ve ailelerinin ve toplumun içerisinde karşı karşıya kaldıkları eziyetten kurtulmak için yaşlılarla evlenmeyi bir sığınak olarak gördüğünü” ortaya koydu.
Fakih duruma dair şunları söyledi:
“Konuştuğumuz bekar annelerin büyük bir kısmı, ebeveynlerinin kendilerini mezara kadar takip edecek utanç ve rezaletten kurtulmak için kızlarını yaşlılarla evlendirmeyi bir çözüm yolu olarak gördüklerini aktardı.”
Tunus, son yıllarda diğer Arap ülkelerinin aksine bekar annelerin çocuklarına annenin kızlık soyadını veren ve onları karşılaştıkları tehlikelerden koruyan kanunlar çıkardı ve yasal düzenlemelere gitti. Ancak Naime Fakih, gösterilen tüm çabalara ve yürütülen çalışmalara rağmen durumun kötü olduğu görüşünde. Fakih sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bekar bir anne toplum içinde kadın kimliğinden ve haklarından soyutlanmış olarak yaşar. O, gayri meşru bir çocukla sonuçlanan, hayatının hatası olarak nitelenen durum yüzünden kendisini hakir gören, iş, sağlık, eğlence ve eğitim alanlarında haklarını çıkıp isteyecek cesaretten yoksun adeta yaşayan bir ölü oluyor. Tunus toplumunun çoğu, cinsel ilişkiye giren ve evlilik dışı çocuk yapan erkeği hatasından dolayı cezalandırmazken bütün suçu kadına yüklüyor. Erkek egemen zihniyet ve yanlış sosyal yetiştirme, erkeğe bu hakkı kadının pahasına veriyor. Günümüzde Tunus’taki bekar annelerin çektiği sıkıntılar gün yüzüne çıkıyor. Uzmanlar olarak toplumdaki bu savunmasız grubun yaşadığı olayları yakından takip ediyoruz.”
Naime Fakih hükümete, sivil toplum kuruluşlarına ve uluslararası örgütlere bekar anneleri destekleme, ekonomik ve sosyal açıdan güçlendirme ve kendi durumlarına içerleyerek toplumu tehdit eden, kalkınma akışını bozacak istenmeyen davranışlara yönelen bir tehlikeye dönüşmemeleri için onları toplumun aktif unsurlarına dönüştürme çağrısında bulundu.

Radikal İslamcı akım
Diğer taraftan Tunus Demokratik Kadınlar Derneği Ekonomik Haklar Komitesi Koordinatörü Reca ed-Dehmani, Independent Arabia’ya verdiği röportajda “Ne yazık ki radikal İslamcı akımın yayılmasının ardından Tunus’taki tüm haklar geriledi” dedi.
Dehmani, ülkesindeki bekar annelerin yaşadıklarına ilişkin şunları aktardı:
“Dernek olarak diğer derneklerle iş birliği yaparak çocuklarını korumak ve toplumun reddetmesine rağmen onları normal koşullarda büyütmek için bekar anneleri işe alıp hayat boyu takip ediyoruz. Böylece bu kadınları korumaya çalışıyoruz. Elbette her ne kadar evlilik dışı çocuk yapmak kişinin hür iradesine kalmış olsa ve bu kimseyi ilgilendirmese de hiçbir kadını buna teşvik etmiyoruz. Ancak bugün yaşadığımız şey kürtaja kanun tarafından izin verilmesine rağmen sağlık sistemi tarafından reddedilmesi ve haram ve helal doğrultusunda, şeriat ile din nedeniyle kesilen doğum kontrol araçlarının bulunmamasıdır. Tüm bu etkenler bazı kadınları toplum için kabul edilemez koşullarda doğum yapmaya ve gayri meşru cinsel ilişkilerinden hesaba çekilmeyen erkeklere hoşgörü gösterildiği için tüm sorumluluğu tek başlarına üstlenmeye mecbur bırakıyor.”
“Tunus’taki eğitim ve öğretim metotları halen farklı” diyen Dehmani yetkililere bu durumu derhal düzeltme çağrısında bulundu. Eğitimi “toplumu iyileştirmenin, farklı olguları kabul etmenin, insani ve hukuki çerçevede yaşamanın lokomotifi” olarak gören Dehmani sözlerinin sonunda bu konuda başarılı bulduğu Batı toplumunun tecrübesine ilişkin “Evlilik kurumu orada, çocuk doğurmak ve annelik hakkından yararlanmak için tek kurum olarak görülmüyor” dedi.



Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)

Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin anayasal sınırlar içinde, en fazla üç ay içinde yeni hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı karmaşıklıklar göz önüne alındığında, "çerçeve" güçlerine yakın üst düzey bir yetkili, yeni hükümete eski bir başbakanın liderlik etmesi olasılığını dışlamıyor.

Yetkili, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Şii güçlerin "özellikle mevcut ve beklenen yerel ve bölgesel zorluklar göz önüne alındığında, ülkenin en üst düzey yürütme pozisyonunu üstlenecek deneyimli bir isim istediklerini" söyledi. Yetkili, "Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçlerin, daha önce başbakanlık yapmış olan Nuri el-Maliki, Muhammed es-Sudani, Haydar el-İbadi veya Mustafa el-Kazımi gibi isimlerden birini ve daha az ölçüde, Ekim protestolarının ardından görevinden alınan Adil Abdul-Mehdi'yi seçebileceği" olasılığını da dışlamadı.


Lübnan Genelkurmay Başkanı: Ordunun temel amacı istikrarı sağlamaktır

Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)
Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)
TT

Lübnan Genelkurmay Başkanı: Ordunun temel amacı istikrarı sağlamaktır

Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)
Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, 15 Aralık 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Tire şehrinde bulunan Güney Litani Komutanlığı'nda, ordunun Güney Litani bölgesindeki planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere düzenlenen saha gezisi sırasında büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler arasında duruyor (Lübnan ordusunun X sayfası)

Lübnan Genelkurmay Başkanlığı tarafından dün, Güney Litani bölgesinde ordunun planının ilk aşamasının uygulanmasını incelemek üzere büyükelçiler, maslahatgüzarlar ve askeri ataşeler için düzenlenen saha gezisi sırasında, Lübnan Genelkurmay Başkanı General Rudolf Heykel, ordunun temel amacının istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre General Heykel, ‘ordunun birincil hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu, ancak İsrail'in Lübnan topraklarını işgalinin devam ettiğini ve saldırıların sürdüğünü’ belirtti.

General Heykel, ‘gezinin amacının, ordunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararı ve ateşkes anlaşmasını uygulamaya ve sınırlı imkanlarına rağmen kendisine verilen görevleri yerine getirmeye kararlı olduğunu teyit etmesi olduğunu’ belirtti.

Katılımcıları bizzat karşılayarak, ‘Lübnan’a gösterdikleri ilgi nedeniyle temsil ettikleri kardeş ve dost ülkelere minnettarlığını’ dile getiren General Heykel, ‘halkın, Lübnan toplumunun tüm bileşenleri gibi orduya güvendiğini’ belirtti.

Gezi sırasında, ordunun Lübnan’ın çeşitli bölgelerindeki görevleri, Güney Litani bölgesindeki genel durum ve BM Lübnan Geçici Gücü (UNIFIL) ile iş birliği ilişkilerinin yanı sıra Düşmanlıkların Durdurulması Anlaşması İzleme Komitesi (Mekanizma) ile koordineli olarak ordunun bu bölgedeki planının ilk aşamasının uygulanması hakkında da bilgi verildi.


İsrail güçleri Batı Şeria'da Filistinli bir çocuğu öldürdü

Batı Şeria'da askeri operasyon sırasında İsrail askerleri (AFP)
Batı Şeria'da askeri operasyon sırasında İsrail askerleri (AFP)
TT

İsrail güçleri Batı Şeria'da Filistinli bir çocuğu öldürdü

Batı Şeria'da askeri operasyon sırasında İsrail askerleri (AFP)
Batı Şeria'da askeri operasyon sırasında İsrail askerleri (AFP)

Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail ordusunun dün Beytüllahim'in güneydoğusundaki Tuqu' kasabasında düzenlediği bir baskın sırasında 16 yaşındaki bir Filistinli çocuğu vurarak öldürdüğünü açıkladı. Bu olay, İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da son dönemde yaşanan şiddet dalgasındaki son olaylardan biri oldu.

Resmi Filistin haber ajansı WAFA, Tuqu' kasaba meclisi başkanının, İsrail güçlerinin dün gece kasaba merkezinde toplanıp "ayrım gözetmeksizin" ateş açmasının ardından çocuğun vurulduğunu söylediğini belirtti.

Ajans, ordunun Ammar Yasir Sabah adlı çocuğu göğsünden gerçek mermiyle vurduğunu ve çocuğun hastaneye kaldırıldığını, ancak hayatını kaybettiğini ifade etti.

Batı Şeria'da şiddet bu yıl ve Ekim 2023'te başlayan iki yıllık Gazze Şeridi savaşından bu yana tırmanmıştır. İsrail yerleşimcilerinin Filistinlilere yönelik saldırıları keskin bir şekilde artarken, ordu hareket özgürlüğüne yönelik kısıtlamaları sıkılaştırdı ve birçok şehirde büyük çaplı baskınlar düzenledi. Birleşmiş Milletler'e göre 7 Ekim 2023 ile 14 Kasım 2025 tarihleri ​​arasında Batı Şeria'da 1000'den fazla Filistinli öldürüldü.

 İsrail askerleri, Batı Şeria'daki Ramallah yakınlarındaki el-Amari mülteci kampına düzenlenen askeri baskın sırasında mevzi alıyor (AFP)İsrail askerleri, Batı Şeria'daki Ramallah yakınlarındaki el-Amari mülteci kampına düzenlenen askeri baskın sırasında mevzi alıyor (AFP)

Aynı dönemde Batı Şeria'da 59 İsrailli öldürüldü. Şarku’l Avsat’ın Resmi Filistin verilerinden aktardığına  göre bu yıl Batı Şeria'da, İsrail güçleri tarafından öldürülenler arasında 53 Filistinli çocuk da bulunuyor.

Batı Şeria'da yaklaşık 2,7 milyon Filistinli, İsrail askeri işgali altında sınırlı bir özerklik içinde yaşıyor. Yüz binlerce İsrailli de buraya yerleşmiş durumda.

Uluslararası toplumun büyük çoğunluğu, İsrail'in 1967 savaşında ele geçirdiği topraklara inşa edilen yerleşimleri yasadışı olarak kabul ediyor ve BM Güvenlik Konseyi'nin çeşitli kararları, İsrail'i tüm yerleşim faaliyetlerini durdurmaya çağırdı. İsrail, yerleşimlerin yasadışı olduğunu reddediyor ve toprakla olan dini ve tarihi bağlarını gerekçe gösteriyor. İsrail güçleri mülteci kamplarını boşaltarak binlerce Filistinliyi evlerinden zorla çıkardı ve Batı Şeria'daki bazı şehirlerde on yıllardır varlığını sürdürüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, geçen kasım ayında İsrail'i Batı Şeria'daki zorla tahliyeler olarak nitelendirdiği eylemler nedeniyle savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemekle suçladı.