Ruhani’den hükümetini dışa bağımlılıkla suçlayanlara tepki

30 Eylül’de Tahran çarşısında ABD yaptırımları nedeniyle halı ihracatında düşüş yaşayan bir İranlı (AFP)
30 Eylül’de Tahran çarşısında ABD yaptırımları nedeniyle halı ihracatında düşüş yaşayan bir İranlı (AFP)
TT

Ruhani’den hükümetini dışa bağımlılıkla suçlayanlara tepki

30 Eylül’de Tahran çarşısında ABD yaptırımları nedeniyle halı ihracatında düşüş yaşayan bir İranlı (AFP)
30 Eylül’de Tahran çarşısında ABD yaptırımları nedeniyle halı ihracatında düşüş yaşayan bir İranlı (AFP)

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, hükümete yönelik defalarca yapılan ‘dışa bağımlı’ suçlamalarını eleştirerek, “İnsanların sorunlarına odaklanmak yerine bölünme ve partizan rekabet, hedeflerimize ulaşmamızı engelleyecektir” uyarısında bulundu.
Ruhani, 30 Eylül’deki kabine toplantısında, dış politikasını eleştirenlere seslenerek, “Hükümetin görüşünün yurt dışına yönelik olduğu söylentisi gibi yanlış söz ve çarpıtmaları tekrar etmeyin” dedi.
Mayıs 2018’de ABD yaptırımlarının geri dönmesiyle süper krize dönüşen İran’ın karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlara karşı eleştiri, geçtiğimiz günlerde, Devrim Muhafızları liderlerinin Birinci Körfez Savaşı’nın yıldönümü münasebetiyle gerçekleştirdiği konuşmalarda da birkaç kez yer aldı.
30 Eylül’de gerçekleşen kabine toplantısında Ruhani, defalarca hükümetin vizonunun, dünya ile başa çıkma gerekliliği olduğunu kaydetti. Bunu bin kez tekrar edeceklerini söyleyen Ruhai, konumunu güçlendirmek için de İran dini lideri Ali Hamaney’e dayandı. Hasan Ruhani, “Biz ‘yapıcı ilişki’ dedik. Devrim lideri de ‘yapıcı ilişki’ dedi. O halde tüm dünya ile geniş ve yapıcı bir ilişkiye sahip olmalıyız” diyerek İranlıları da gerçeklere ve sorunlara karşı dürüst olmaya çağırdı. İran Cumhurbaşkanı insanlara, yapılan eylemlerin ve mevcut durumla ilgili gerçeklerin anlatılması gerektiğini vurguladı. Ruhani, “Birisi, tüm sorunların hükümetin idari yönetiminin omuzlarında olduğunu söylerse, bu yanlış olur. Hepimiz omuzlarımızdaki ağırlığı taşımalıyız” açıklamasında bulundu.
Ruhani’nin açıklamasından 1 gün önce de Devrim Muhafızları komutanı Hüseyin Selami, ABD ile savaşı reddetmesine rağmen İran’ın, herhangi bir askeri çatışmaya katılmaya hazır olduğunu savunarak, ‘ekonomik nüfuz’ uyarısında bulundu.
Selami, milletvekillerine ‘askeri yolların kapalı olduğunu ve savaşın tamamen uzak olduğunu, ancak İranlıların mutluluk yollarının, düşmanla uğraşmaktan geçmediğini ifade etti.
Beş gün önce de Devrim Muhafızları’na bağlı ‘Başkent Koruma Kolordusu Komutanı’ Muhammed Rıza Yazdi, bazılarının, ülkenin koşullarını değiştirmek için umutlarını hala batıya bağladığını dile getirdi.
Devrim Muhafızları Genel Koordinatörü Muhammed Rıza Nakdi de “Ülkenin bugünkü ekonomik sorunları, devrim enerjilerinin ve tecrübelerinin kullanılmamasına dayanıyor” diyerek, devrimci hareketin ekonomide hükümetin işbirliğine rehin olduğunu söyledi. Nakdi, “Kendi kendilerine yeterliliğe doğru ilerlerken bize karşı ekonomik bir savaş açtıklarında, gerileyecekler. Çünkü bu, onlar için tehlikeli. Ancak bugün ekonomi birimlerimizdeki engelleme, bozulma ve nüfuz sahibi kişilerden atılan adımların çoğu yaptırımlardan daha önemlidir” dedi.
Geçen salı günü Genel Koordinatörün Yardımcısı General Ali Fadli, Devrim Muhafızları’nın yükselişine tanık olan Birinci Körfez Savaşı’na atıfta bulunarak, ekonomik sorunları ‘kutsal savunma kültürünün uygulanmasına’ bağladı.
Geçen Ağustos ayında İran dini lideri Ali Hamaney de hükümete seslenerek, ülke ekonomisi dış dönüşümlere maruz kalmamalıdır uyarısında bulunmuştu. Dini lider, İran’ın, gelecek ay yapılacak seçimlerde ABD Başkanı Donald Trump’ın hezimetine güvendiğine yönelik söylentilere atıfta bulundu.

Ruhani’den komplo uyarısı
Cumhurbaşkanı Ruhani, İran’da iktidar düzenine karşı karşılıklı ‘komplonun’ sonuçları hususunda da uyarı yaptı. İran Cumhurbaşkanı, “Birbirimize karşı plan yapmaktan uzak durmalıyız. Çünkü bu, ayrılığa ve bölünmeye yol açar. İnsanların sorunlarına odaklanmak yerine bölünme ve partizan rekabet yolundaysak, ulaşılması gereken hedeflere ulaşamayız” ifadelerini kullandı.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, ABD Başkanı Donald Trump ile Demokrat aday Joe Biden arasındaki ilk münazaraya da değinirken, “ABD, dış politikada herhangi bir zafer kazanmadı. Bu kadar çok sorunla karşı karşıya olan ülke İran’a komplo kuran ve sorunlar çıkaran onların doğal olarak ABD’den çıkmasını istiyor” değerlendirmesinde bulundu.
ABD aleyhindeki sert ifadelerini de savunan Ruhani, ABD’yi yabancı kanallarda ve medya organlarındaki eleştirilerini kınadı. Bu çerçevede Ruhani, “Gerçek şu ki ABD’nin İran’a karşı uyguladığı en düşmanca, en suçlu ve en terörist politikalar 84 milyondur” dedi. 
30 Eylül’de hükümet toplantısının oturum aralarında da İran Cumhurbaşkanlığı ofis müdürü Mahmud Vaizi, Ruhani’nin geçen cumartesi günü İranlılara ‘Beyaz Saray’a lanetler yöneltme’ çağrısını savundu.
Vaizi, Ruhani’ye yönelik eleştirilere atıfta bulunarak, “Bazı insanlar, partizan çıkarları ve seçim hedefleri uğruna inançlarını feda etmemeli. Başkanın adresi doğruydu. İçerideki bazı insanların, mevcut duruma neden olan Beyaz Saray’a yönelik lanetlere neden kızdığını bilmiyorum” dedi.
Bir gün önce de İran parlamentosunda Milletvekili Ardaşir Mutahhari, yeni Sanayi, Maden ve Ticaret Bakanı’na güven verme oylaması sırasında “Sayın Ruhani, neden saklanıyorsunuz? İnsanların sokakta ne dediğini biliyor musunuz?: Lanet Ruhani” ifadelerini kullandı.
Geçen Mayıs ayında eski bakan Rıza Rahmani’nin görevden alınmasından bu yana milletvekillerinin, Ruhani’nin Sanayi, Maden ve Ticaret Bakanlığı’na sunduğu ikinci aday hususunda uzlaşı sağlamasının ardından Ruhani rahat bir nefes aldı.
Ruhani, İran’ın nükleer anlaşmanın imzalanmasının ardından grubun kara listesinden çıkarılmasından sonra, hükümetinin ‘kara para aklama ve terörün finansmanı ile mücadeleye’ ilişkin uluslararası sözleşmelere katılma ve Mali Eylem Görev Gücü (FATF) yasalarına uyma projesinin engellenmesini alaya aldı.
Ruhani, üretim ve ekonomi hükümetin elinde olduğu sürece ülkesinin ekonomik sorunlarının devam edeceğini söyleyerek, ‘serbest rekabet ve insanların arenaya girmesi’ gerektiğini vurguladı.
Hasan Ruhani, yatırımı canlandırmak için izin talebi yenilendiğinde, FATF’ın İran finansal çalışma sistemi üzerindeki kısıtlamalarına ek olarak ABD yaptırımlarını da görmezden gelirken, “Yurtdışındaki İran sermayesini ve yabancı sermayeyi güvenlik aracılığıyla içeriye çekmeliyiz” dedi.
Hasan Ruhani, yeni bakanın omuzlarına da yeni yükler yüklerken, ‘üretimde sıçrama yapmak, mevcut koşullar ışığında mal ihraç etmek ve para sağlamak için çalışmak’ sorumluluklarına dikkati çekti.
İran Cumhurbaşkanı ayrıca, yönetim tarzına yönelik eleştirilere doğrudan yanıt verdi ve bir kez daha eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad dönemindeki yaptırımlarla mevcut ABD yaptırımları arasında ayrım yapmakta ısrar etti. Ruhani bu bağlamda, nükleer anlaşmadan önceki yaptırımları ‘yaptırımlar’ olarak nitelendirirken, ancak hükümetinin karşı karşıya olduğu durumu ise ‘ekonomik savaş’ olarak niteledi.
Aynı şekilde eski hükümetin 120 doları aşan bir fiyata günde bir milyon varil ihraç edebildiğini de belirten Ruhani, Ahmedinejad’ın ilk başkanlık yılını başlangıcına denk gelen 2013 yılındaki petrol fiyatlarının 104 dolara düştüğüne dikkat çekti.
İran Cumhurbaşkanı, ülkesinin koronavirüs salgını ve uluslararası yaptırımların patlak vermesine rağmen temel mallarla ilgili bir sorunla karşılaşmadığını söyledi.
ABD yaptırımlarına, gıda ürünleri ve ilaçlar dahil değil.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.