Kuşlar diğer tüm dinozorları yok eden göktaşından nasıl kurtuldu?

Uzmanlara göre gagalar ve güçlü sindirim sistemleri, modern tipteki kuşların hayatta kalmasını sağlayan etkenlerden oldu (Unsplash)
Uzmanlara göre gagalar ve güçlü sindirim sistemleri, modern tipteki kuşların hayatta kalmasını sağlayan etkenlerden oldu (Unsplash)
TT

Kuşlar diğer tüm dinozorları yok eden göktaşından nasıl kurtuldu?

Uzmanlara göre gagalar ve güçlü sindirim sistemleri, modern tipteki kuşların hayatta kalmasını sağlayan etkenlerden oldu (Unsplash)
Uzmanlara göre gagalar ve güçlü sindirim sistemleri, modern tipteki kuşların hayatta kalmasını sağlayan etkenlerden oldu (Unsplash)

Kuşların geriye kalan tek dinozorlar olması kulağa garip gelebilir. Zira bir güvercin ya da penguen, Tiranozorlara pek benzemiyor. Ancak aralarındaki bağlantı kemiklerine kadar işlemiş durumda. İlk kuşlar yaklaşık 150 milyon yıl önce Jura Devri’nde küçük, tüylü, raptor benzeri dinozorlardan evrimleşti ve dinozorların aile ağacının yeni bir dalını oluşturdu.
Bilim insanları dinozorları “kuş soylu olanlar ve olmayanlar” diye ikiye ayırıyor. Bunun tek sebebi 66 milyon yıl önce Dünya’ya çarpan bir göktaşının bilinen türlerin yüzde 75’inden fazlasını yok etmesi. Çünkü dinozorlar arasında bu felaketten yalnızca gagalı kuşlar kurtuldu. 
Jeologlar ve paleontologlar, Kretase ve Tersiyer Devirleri arasında gerçekleşen bu yok oluşu kısaca K/T yok oluşu diye isimlendiriyor. Smithsonian Magazine’e konuşan Britanya Kolumbiyası Kraliyet Müzesi’nden paleontolog Derek Larson şunları şöyledi:
"K/T yok oluşunda diğer kuş grupları, kuş soylu olmayan dinozorlar ve hatta teruzorlar (uçan bir dinozor takımı) ortadan kalkarken, modern kuşların hayatta kalmasını neyin mümkün kıldığına dair pek çok tartışma var."
Kretase Devri’nin sonları tüm kuşlar ve kuş-benzeri sürüngenler için şaşaalı geçmiş olsa da yok oluş sonrasında bu gruplar arasından yalnızca gagalı kuşlar hayatta kaldı ve bunu sağlayan kilit değişimler göktaşından çok önce gerçekleşti.
Bugünkü tüm kuşların dişsiz gagaları var ama bu her zaman böyle değildi. 150 milyon yıl önce yaşamış ve bilinen en eski kuş türü Arkeopteriks’in fosili, dişleri nedeniyle 19. yüzyıl’daki doğa bilimcilerinin kafasını başlangıçta karıştırmıştı. Dişli kuşlar 10 milyonlarca yıl boyunca serpilir ve diğer dinozor akrabalarıyla birlikte evrimleşirken, bazı kuşlar da dişlerini kaybetti ve dişsiz gagalarıyla yiyeceklerini koparmaya başladı.
Dişler bu kadar kullanışlıyken hangi evrimsel baskıların diş kaybına yol açtığı, gizemini hala koruyor. Ancak havadadaki yaşama uyum sağlama, olasılıklardan biri. Austin Teksas Üniversitesi’nden paleontolog Grace Musser “Eski hipotezler uçuş için ağırlık atma fikrine yoğunlaşıyordu” diyor ancak uçma kabiliyeti yüksek dişli kuşların keşfinin, araştırmacıları konuyu yeniden düşünmeye ittiğini belirtiyor.
Diğer yandan, paleontologlar bazı kuşların da içinde yer aldığı dinozorların, daha otçul hale gelirken dişlerini kaybettiğini ve gagalara sahip olduğunu fark etti. Önceki dişli kuşlar böcekleri ve diğer küçük lokmaları kaparken, bazı kuş soyları meyve, tohum ve diğer bitkisel yiyecekleri avlamada uzmanlaşmaya başladı. Bu kuşlar, dişler yerine sökerek ya da kopararak toplama yeteneği kazandı.
University College London’dan (UCL) anatomist Ryan Felice’e göre “kuşları kuş yapan her şey kitlesel yok oluştan çok önce mevcuttu”. Yok oluş başladığında ise kuşlarda milyonlarca yıl boyunca evrimleşen özellikler yaşamla ölüm arasındaki farkı belirledi. Felice, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:
"Kuşların hayatta kalmasını sağlayan özelliklerle ilgili hipotezler üzerine düşünürken çeşitliliğin yalnızca çok ince bir diliminin diğer tarafa geçmeye başardığını hesaba katmamız gerekiyor."
Bu süreçte Enantiornithes ismi verilen dişli kuşlar gibi kuş grupları tamamen yok oldu ve bu türlerin kaderini tek bir özelliğin belirlemesi de çok mümkün değil. Ancak gagaların, kuşların eline geçen “as kartı” olduğu düşünülüyor. Zira Kretase Devri’nin sonlarına doğru gagalı kuşlar dişli akrabalarına göre çok daha çeşitli bir beslenme düzenine kavuşmuştu.
Bu kuşlar böcekler veya diğer hayvansal gıdalar üzerine uzmanlaşmamış, tohumlar ve kabuklu yemişler gibi sert yiyecekleri toplayabilir hale gelmişti. Yok oluş sonrasında hayvanlar büyük yiyecek kıtlığı yaşarken, bu sert ve dayanıklı yemişler gagalı kuşların zor zamanları atlatmasına yardım etti. Gagalı kuşlar yıkıma uğramış ormanlardaki tohumlarla beslenerek bitki örtüsü yeniden oluşana kadar bekleyebildi.
Yine de bu gagalar söz konusu kuşların hayatta kalmasını tek başına garantilemedi. Örneğin, ördek benzeri Vegasis isimli gagalı kuşun felaket sonrasında yaşadığına dair hiçbir iz bulunamadı.
Bu nedenle King’s College London’dan anatomist Abigail Tucker, “Sadece gaga sahibi olmak yeterli değildi” diye konuştu. Ona göre gaganın yanı sıra tohumları ezerek öğütecek güçte sindirim sistemine sahip kuşlar hayatta kalma ihtimalini artıran beklenmedik bir avantaj yakaladı.
Hem fosillerden hem de genetik ilişkilerden elde edilen bulgular; ördek, papağan veya tavuk gibi modern kuş gruplarının ilk üyelerinin göktaşından önce ortaya çıktığını gösteriyor. Bu gruplar kayıplar göktaşı felaketinden sonra hayatta kaldı ve kuş evriminin yeni bir dalgasını oluşturdu. Ayrıca çoğu kuş soyunda, beyin boyutları aynı kalırken, vücut boyutları küçüldü. Vücutlarına oranla büyük kalan beyinleri de kuş zekasını, diğer dinozorların ulaşabileceğinden öteye taşıdı.
Öte yandan, kuşların bu en ağır kitlesel yok oluşta hayatta kalmayı nasıl başardığını ve kendilerine nasıl bir yaşam kurduğunu daha iyi anlamak için felaketin hemen sonrasındaki Paleosen ismi verilen döneme ait daha fazla fosil bulunması gerekiyor. 
Paleontologlar yok oluştan yaklaşık 10 milyon yıl sonrasına, Eosen Dönemi’ne ait bazı harika kuş fosili örnekleri buldy ancak aradaki zaman dilimine ait kanıtlar yetersiz. Aradadaki 10 milyon yıllık sürece ait, keşfedilmeyi bekleyen yeni kemikler; kuşlar ve diğer canlılara ilişkin başka sırları ortaya çıkarabilir.
 
Smithsonian Magazine



İlk insanların beslenme sırları, 300 bin yıllık ahşap aletlerle birlikte gün yüzüne çıktı

(Liu ve ekip arkadaşları/Science)
(Liu ve ekip arkadaşları/Science)
TT

İlk insanların beslenme sırları, 300 bin yıllık ahşap aletlerle birlikte gün yüzüne çıktı

(Liu ve ekip arkadaşları/Science)
(Liu ve ekip arkadaşları/Science)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Çin'in güneybatısında keşfedilen 300 bin yıllık nadir ahşap aletler, bölgedeki ilk insanların büyük ölçüde kök ve yumrular gibi yeraltı bitkileriyle beslendiğini gösteriyor.

Hakemli dergi Science'da perşembe günü yayımlanan bulgular, Doğu Asya'daki erken insan atalarının gelişmiş bilişsel becerilerine, yaşantılarına, beslenme biçimlerine ve çevrelerine ışık tutuyor.

Yunnan eyaletinin Jiangchuan bölgesinde yer alan göl kıyısındaki Gantangqing arkeolojik kazı alanında, oksijenden yoksun kil tortularda ahşap aletlerin korunması sayesinde bu nadir buluntu elde edildi.

Araştırmacılar tortularda yaklaşık bin organik kalıntı da buldu.

Ortaya çıkarılan kalıntıları gelişmiş teknikler kullanarak tarihlendiren bilim insanları, aletlerin 250 bin ila 350 bin yıllık olduğunu tespit etti.

Bilim insanları, çeşitli biçim ve işlevlere sahip "son derece nadir" ahşap aletlerin yaklaşık 300 bin yıllık katmanlardan çıkarıldığını söylüyor.

Bugüne kadar bu döneme ait, biri Avrupa'da diğeri Afrika'da olmak üzere ahşap alet içeren sadece iki keşif yapılmıştı.
 

Görsel kaldırıldı.

Gantangqing'deki ahşap aletler (Liu ve ekip arkadaşları/Science)


Yeni keşfedilen çubuklardan ikisi, İtalya'nın Poggetti Vecchi bölgesinde bulunan 171 bin yıllık aletlere benzerlik gösteriyor.

Kanca biçimli benzersiz 4 aletin daha ortaya çıkarıldığını belirten bilim insanları, bunların muhtemelen kökleri kesmek için kullanıldığını söylüyor.

Ayrıca araştırmacıların ahşap aletlerin üzerinde kasıtlı cilalama ve kazıma izleri, kenarlarındaysa toprak kalıntıları saptaması, bunların kök ve yumrular gibi yeraltı bitkilerini kazmak için kullanıldığına işaret ediyor.

Bilim insanları, "Ahşap aletler arasında kazma çubukları ve küçük, eksiksiz, elle tutulan sivri uçlu aletler var" diye yazıyor.

Bilim insanları bu bulgulara dayanarak insanların Doğu Asya'daki atalarının muhtemelen bitki temelli bir beslenme biçimi izlediğinden şüphelenirken, bölgede çam fıstığı, fındık, kivi meyvesi ve su yumrularına dair kanıtlar tespit edildi.

Buna karşılık Avrupa ve Afrika'da saptanan ahşap aletler av aletleri, mızraklar ve mızrak uçlarıydı.

Çalışmanın ortak yazarı arkeolog Bo Li şöyle diyor:

Bu keşif, erken insan adaptasyonuna ilişkin önceki varsayımlara meydan okuyor. Çağdaş Avrupa yerleşimleri (Almanya'daki Schöningen gibi) büyük memelileri avlamaya odaklanırken, Gantangqing subtropik bölgelerde bitki temelli, eşsiz bir hayatta kalma stratejisini ortaya koyuyor.

Dr. Li, "Ahşap aletlerin çeşitliliği ve karmaşıklığı da arkeolojik kayıtlardaki önemli bir boşluğu dolduruyor, çünkü 100 bin yıldan daha eski ahşap aletler Afrika ve Batı Avrasya dışında son derece nadir görülüyor" ifadelerini kullanıyor.

Keşif, ahşap aletleri kullanan erken insanların dünya genelinde çok daha geniş bir alana yayıldığını gösteriyor.

Ayrıca farklı ortamlarda yaşayan tarih öncesi kültürlerin yerel olarak işlerine yarayacak aletler geliştirdiğine de işaret ediyor.


Independent Türkçe, independent.co.uk/news