Avrupa koronavirüse karşı tedbirleri artırdı

İspanyol yönetimi dün Madrid'de olağanüstü hal ilan etti. (EPA)
İspanyol yönetimi dün Madrid'de olağanüstü hal ilan etti. (EPA)
TT

Avrupa koronavirüse karşı tedbirleri artırdı

İspanyol yönetimi dün Madrid'de olağanüstü hal ilan etti. (EPA)
İspanyol yönetimi dün Madrid'de olağanüstü hal ilan etti. (EPA)

Avrupa’daki birok ülke, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) kaynaklı vakaların ve ölümlerin sayısındaki artış nedeniyle uyguladıkları tedbirleri sıkılaştırdı. AFP’nin dün resmi kaynaklardan aktardığı haberinde koronavirüs salgınının geçen yılın sonunda Çin'de ortaya çıkmasından bu yana dünya çapında bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olduğu kaydedildi. Dünya genelinde koronavirüsten etkilenenlerin sayısı 37 milyona yaklaştı. Yoksul ülkelerin çoğunda yeterli test yapılamıyor. Bazı ülkelerde ise sadece en ağır vakalara test yapılmasından dolayı söz konusu veriler gerçeği yansıtmıyor.
Son 24 saatte en fazla ölümün kaydedildiği ülkeler Hindistan (964), ABD (938) ve Brezilya (729) oldu. Johns Hopkins Üniversitesi’nin verilerine göre 7 milyondan fazla vaka 212 bin 789 ölüm kaydedilen ABD koronavirüsten en çok etkilenen ülke oldu. ABD’yi 148 bin 957 ölüm ve 5 milyondan fazla vaka kaydeden Brezilya, 106 bin 490 ölüm ve 7 milyona yaklaşan vaka sayısıyla Hindistan, Meksika ve İngiltere takip ediyor.
İspanya hükümeti dün yaptığı açıklamada yargı kararının iptal edilmesinin ardından başkentte kısmi kapatmanın yeniden uygulanmasına yol açacak koronavirüs vakalarındaki artışı durdurmak amacıyla Madrid bölgesinde olağanüstü hal ilan etti. İspanya Sağlık Bakanı Salvador Illa, ülkenin diğer bölgelerinde vakalar hızla yayıldığı için, "Madrid nüfusunun sağlığını korumak üzere önlemler alınmalıdır" açıklamasında bulundu. Hükümet, ana muhalefetteki muhafazakar Halk Partisi önderliğindeki yerel yetkililerin itirazlarına rağmen kapanma kararını aldı.
Olağanüstü hal,  2 Ekim'den bu yana uygulanan ve perşembe günü Madrid'deki bir mahkemenin kararıyla kaldırılan, Madrid ve çevresindeki 7 bölgede yürürlükte olan kısmi kapatmanın yeniden uygulanmasına izin veriyor.
İngiltere'de ise Ulusal İstatistik Ofisi tarafından cuma günü yayınlan bir rapora göre ülkedeki ortalama günlük Kovid-19 oranının bir hafta içinde iki katına çıkması, salgının yayılmasının yeniden önemli ölçüde hızlanacağı endişesini artırdı.
Ulusal İstatistik Ofisi, İngiltere'de yeni vakaların geçen hafta günde yaklaşık 17 bin 200 olduğu tahmininde bulunurken bu sayının önceki hafta günde 8 bin 400 olarak kaydedildiğine dikkat çekti.
Almanya'da başkent Berlin'deki öğrencilerin ve ebeveynlerin günlük yaşamları, yeni vakalardaki artış nedeniyle büyük olasılıkla yeniden önemli ölçüde değişecek. Berlin Belediye Başkanı Michael Mueller dün yaptığı açıklamada "Bu alışılmadık yöntemlere karşı anlayışınızı istiyoruz" dedi.
Mueller, sınıftaki havalandırma aralarına ek olarak okullarda sabah ve öğleden sonra olacak şekilde bir tür vardiyalı sistemin uygulanabileceğini ve bunun bir araya gelmeyi azaltacağını belirtti. "Sanırım böyle bir sistem kış aylarında oldukça gerekli olacak” ifadelerini kullanan Mueller, Berlin'in okullarda çeşitli havalandırma ve uyarı sistemleri uygulayacağını belirttiği açıklamasında "Artık bu amaçla teknik ekipman da alıyoruz" dedi.
Berlin Eyaleti Sağlık Bakanlığı önceki gün başkentin salgınının merkez üssü haline geldiğini, yeni vaka oranının 7 günde 100 bin kişi başına 50 vaka olduğunu ve uyarı sınırını aştığını bildirdi.
7 günde 100 bin kişi başına 50 vaka sınırı, federal hükümet ve eyaletlerin, bu oran aşıldığında ilgili yerlerde koronavirüsün yayılmasını engellemek için önlemlerin alınabileceğinin bir göstergesi olarak kabul ettiği merkezi bir standart sayılıyor.
Berlin eyaleti hükümeti, geçen salı koronavirüse karşı yeni önlemler alındığını açıkladı. Buna göre bugünden itibaren restoran ve barların kapatılmasına karar verildi. Özellikle geceleri kapalı salonlarda ve halka açık yerlerde toplanma yasağı sıkılaştırıldı.
İsviçre'de dün Kamu Sağlığı Ajansı'ndan alınan verilere göre ülkedeki ve Liechtenstein Prensliği'ndeki yeni koronavirüs vakalarının sayısındaki artış bir gün içinde bin 487 kişi arttı. Bunun rekor bir artış olduğu bildirildi. Ajans, böylece toplam sayının çarşamba günü kaydedilen 58 bin 881 vakaya göre artışa işaret ettiği, toplamda 60 bin 368 vaka kaydedildiğini duyurdu. Yaşamını yitirenlerin sayısının ise 3 yeni ölümle bin 794'e yükseldiği kaydedildi.
İsviçre’de ilk vaka şubat ayı sonlarında açıklanmıştı. Ülkede günlük vaka sayısı 23 Mart'ta bin 456 vaka ile zirveye ulaşmış ancak daha sonra sert bir düşüşle 1 Haziran'da yalnızca üç vaka kaydedilmişti.
Polonya ise ardı ardına üç gün boyunca vaka oranlarında benzeri görülmemiş bir artış kaydetti. Polonya Sağlık Bakanlığı, salgının başlangıcından bu yana en yüksek sayının kaydedildiğini belirterek son 24 saat içinde 4 bin 739 yeni vaka tespit edildiğini duyurdu. Polonya şu ana kadar 116 bin 338 koronavirüs vakası kaydederken, Kovid-19 kaynaklı ölümler ise 2 bin 929'a ulaştı.
Polonya hükümeti, vakalardaki artışın ardından restoran, sinema ve spor salonlarında izin verilen kişi sayısını sınırlarken açık alanlarda maske takma konusundaki uyarılarını da yineledi. Polonya’daki RMF Radyo, yönetimin koronavirüsle mücadele çabalarının bir parçası olarak üniversiteleri ve yüksek okulları kapatmaya ve öğrencileri uzaktan eğitim sistemlerine yönlendirmeye hazırlandığını bildirdi. Bloomberg haber ajansı, yeni kısıtlamaların üniversitelerden başlayarak daha sonra yüksek okullara uygulanmak üzere kademeli olarak hayata geçirileceğini ve hükümetin mümkün olduğu kadar uzun süre boyunca ilkokulları açık tutmaya devam etmeyi planladığını aktardı.



Barış anlaşması töreni öncesi USIP’a Trump damgası

Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)
Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)
TT

Barış anlaşması töreni öncesi USIP’a Trump damgası

Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)
Donald Trump'ın adı ABD Barış Enstitüsü binasının üzerine yazıldı. (ABD Dışişleri Bakanlığı’nın X hesabı)

ABD’nin başkenti Washington’da bulunan ABD Barış Enstitüsü (USIP) binasının dış cephesine dün Donald J. Trump ismi yazıldı. Bu adlandırma, yarın yapılacak ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında imzalanacak barış anlaşması töreninden bir gün önce gerçekleşti.

ABD Dışişleri Bakanlığı X hesabından yaptığı paylaşımda, “Bu sabah USIP’ın adını ülkemizin tarihindeki en büyük müzakereci onuruna yeniden adlandırdık. USIP’e hoş geldiniz” ifadesini kullandı. Paylaşımının altında bir fotoğraf da yer aldı.

1984 yılında -Başkan Ronald Reagan döneminde- kurulan bu enstitü, aynı zamanda Trump’ın ikinci döneminin ilk aylarında lağvetmeyi planladığı ve birçok yöneticisini görevden almak istediği kuruluştu.

Kongre tarafından fonlanan bu bağımsız kuruluş, uluslararası çatışmaların önlenmesi ve çözülmesi amacıyla çalışmalar yürütüyor. Enstitü, yılbaşına kadar uluslararası konular üzerine çalışan uzman araştırmacılara ev sahipliği yapıyordu; tıpkı diğer akademik araştırma kurumları gibi.

Barış anlaşmasının, Washington şehir merkezindeki bu enstitünün merkezinde, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında imzalanması planlanıyor. Törene Donald Trump ile iki ülkenin liderleri Felix Tshisekedi ve Paul Kagame’nin de katılması bekleniyor.

Trump, Gazze Şeridi’nden Hindistan-Pakistan gerilimine ve Kamboçya ile Tayland arasındaki ihtilafa kadar dünyanın birçok bölgesindeki çatışmaları sona erdirmeye yönelik çabaları nedeniyle Nobel Barış Ödülü’nü hak ettiğini savunuyor.


Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısından fazlası Rusya ile savaş ihtimalini yüksek görüyor

Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)
Rus tankları ve askeri araçları (Reuters)

Avrupa’da yaşayan çok sayıda kişi, Rusya ile savaş çıkma riskinin yüksek olduğuna inanıyor. Bu sonuç, Fransız Le Grand Continent dergisinin bugün yayımladığı bir anketle ortaya çıktı.

Ankete, Avrupa Birliği’nin (AB) 9 ülkesinden toplam 9 bin 553 kişi katıldı. Katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 51), önümüzdeki yıllarda ülkeleri ile Rusya arasında savaş çıkma olasılığını ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendiriyor.

Anketin yapıldığı ülkeler arasında Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Polonya, Portekiz, Hırvatistan, Belçika ve Hollanda bulunuyor. Her ülkede binin üzerinde kişiyle görüşülerek kapsamlı bir örneklem oluşturuldu.

Kasım ayı sonunda Cluster 17 platformu, Fransız Le Grand Continent dergisi için vatandaşlara şu soruyu yöneltti: “Sizce önümüzdeki yıllarda Rusya, ülkenizle savaşabilir mi?”

Anket sonuçları, açık bir çatışma riskine dair algının ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ortaya koydu.

Rusya ve müttefiki Belarus’a komşu olan Polonya’da katılımcıların yüzde 77’si bu riski ‘yüksek’ veya ‘çok yüksek’ olarak değerlendirdi. Fransa’da bu oran yüzde 54, Almanya’da ise yüzde 51 oldu. Buna karşılık, İtalya’da ankete katılanların yüzde 65’i riski ‘düşük’ veya ‘hiç yok’ olarak gördü.

Aynı ankete göre, katılımcıların büyük çoğunluğu (yüzde 81) önümüzdeki yıllarda Çin ile savaş çıkacağına inanmadıklarını belirtti.

Anket ayrıca, katılımcıların ülkelerinin Moskova’ya karşı askeri kapasitesine dair şüphelerini de ortaya koydu. Katılımcıların üçte ikisinden fazlası (yüzde 69), ülkelerinin Rus saldırısına karşı ‘hiçbir şekilde’ veya ‘büyük ölçüde’ savunma yapamayacağını düşündüğünü söyledi.

Fransa, listede nükleer silahlara sahip tek ülke olarak öne çıkarken, Fransız katılımcıların yüzde 44’ü ülkenin ‘bir dereceye kadar’ veya ‘makul ölçüde’ kendini savunabileceğini belirtti. Buna karşılık Belçika, İtalya ve Portekiz’de katılımcıların ezici çoğunluğu (sırasıyla yüzde 87, yüzde 85 ve yüzde 85) ülkelerinin savunma kapasitesine sahip olmadığını ifade etti.


Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
TT

Tahran, bölgeye Türkiye kapısından mı dönüyor?

Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)
Tahran, Türkiye'nin kendisiyle koordinasyona geri dönmesinden faydalanmaya çalışıyor (Reuters)

Hasan Fahs

İran liderliği ve yetkililerinin bugünlerde öncelikli işi, İran Silahlı Kuvvetleri’nin toparlandığının, kendilerine karşı başlatılabilecek herhangi bir saldırı veya savaşa karşı tamamen hazır olduğunun, savunma ve saldırı kabiliyetlerinin haziran ayındaki İsrail-Amerikan saldırısından önceki seviyeleri aştığının altını çizmek gibi görünüyor. Ayrıca, herhangi bir yeni saldırıya karşılık olarak hızlı ve kararlı saldırılar düzenlemekten çekinmeyeceğini de belirtiyorlar.

 

Bu açıklamalara ve tutumlara rağmen, liderliği ve yetkilileriyle birlikte Tahran, bu saldırının olası iç yansımaları konusunda beslediği derin korku ve endişeleri gideremedi. Zira bu yansımalar, iç huzursuzluk ve iç savaş senaryoları anılarını canlandırabilir. Bu durum, güvenlik güçleri ile askeri kuvvetlerin, ister güneydoğu İran'daki Sistan-Belucistan, ister batıdaki Kürdistan veya kuzeydeki Azerbaycan olsun, bu tür olaylara sahne olma ihtimali yüksek görülen sınır bölgelerinde uyguladığı proaktif güvenlik önlemlerini açıklıyor.

Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı Muhammed Bagır Galibaf'ın ziyaretlerinin ardından, Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani'nin Pakistan'ın başkenti İslamabad'a yaptığı ziyaret, açıklandığı gibi ikili ilişkileri, ticari ve ekonomik iş birliğini güçlendirme hedefleriyle sınırlı tutulamaz. Zira Tahran, herhangi bir huzursuzluk veya İsrail ya da Amerikan askeri saldırısı durumunda, Pakistan topraklarından faaliyet gösteren Beluç grupların Pakistan ile ortak sınır bölgelerinde bu kez farklı faaliyetlerde bulunmalarından endişe ediyor. Bilhassa İslamabad ve Washington'daki askeri liderler arasındaki artan iş birliği ve koordinasyon göz önüne alındığında, İran’ın bu tür sonuçları önlemek için Pakistan ile çok yönlü tarihi bağlarına güvenmesi, bu ziyaretlerin en üst düzeyde tekrarlanmasının temel nedeni.

Öte yandan, Tahran'ın son günlerde, Kürdistan Bölgesi sınırına yakın Batı İran'da gerçekleştirdiği, yeni ve gelişmiş füze ve savunma sistemlerini kullandığı kara tatbikatları ile tatbikatlar sırasında İran'ın bu mevzilere yönelik füze saldırılarının hem yalanlanmasının hem de doğrulanmasının yarattığı belirsizlik, Tahran'ın stratejik derinliğine yönelik tarihsel olarak kendisi için bir endişe kaynağı olan gerçek, kalıcı bir tehditten korktuğunu gösteriyor. Zira bu tatbikatlar, İran sınırına yakın Süleymaniye şehri içinde Komala Partisi ve PJAK örgütüne bağlı İranlı Kürt muhalif grupların yanı sıra ABD ordusuna bağlı paraşütçülerin varlığına, İsrail’in istihbarat örgütü Mossad’ın bölgenin başkenti Erbil'de aktif olarak faaliyet göstermeye geri döndüğüne dair sızıntılar ile aynı zamana denk geldi. İran açısından bu, daha önce Bağdat hükümetiyle imzaladığı ve sınır bölgesinin bu gruplardan temizlenmesi anlaşmasının açıkça ihlali anlamına geliyor.

Bu gelişmeler sırasında, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Suud bin Muhammed es-Sati ile Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Tahran’ı ziyaret etti ve İranlı yetkililerle kapsamlı görüşmeler gerçekleşti. Her iki tarafın da temasları, İran ile Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'den Kafkasya ve Orta Asya'ya uzanan bölgede örtüşen çıkarlarla ilgili konulara odaklandı.

Bölgenin en önemli iki oyuncusunun bu ziyaretleri aracılığıyla Tahran, Lübnan'da Hizbullah'ın aldığı darbe ve Suriye rejiminin devrilmesinin ardından kaybettiği bölgesel nüfuzunu yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Görüşmelerin ikili, ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesini ele aldığına yönelik açıklamalara rağmen, Suudi ve Türk ziyaretçilerin gerçekleştirdiği temasların, İran Dışişleri Bakanı'nın Suriye ve Lübnan dosyaları özel temsilcisi Muhammed Rıza Şeybani'nin katılımı ve Arakçi ile görüşmesinin devamında Suudi ziyaretçiyle özel bir görüşme yapmasından da anlaşılacağı üzere, açıkça bölgesel bir boyutu da vardı. Bu arada, Fidan'a eşlik eden heyet ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile diğer ilgili birimlerde Suriye dosyasından sorumlu yetkilileri de içeriyordu.

İranlı çevrelere göre, Türkiye'nin bu aşamada Tahran'a yönelik açılımı, Ankara ile Tel Aviv arasında çıkar çekişmesi ve bir çatışma tehdidi oluşturan artan gerilimin sonucu gibi görünüyor.  Ankara, Tel Aviv'in Suriye sahasında kendi nüfuzunun devam etmesini kabul etmeyeceği gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor. Tel Aviv ayrıca, Türkiye'nin, Başkan Trump tarafından açıklanan barış anlaşmasının ikinci aşamasında Gazze Şeridi'ni yönetecek uluslararası güce katılmasının da önünü kesmeye çalışıyor. Bu, Ankara'nın daha önce Aksa Tufanı çatışmasının patlak vermesinin ardından daha ilk ayda önerdiği bir projeydi. Dolayısıyla Türkiye, Ortadoğu'daki rolünü giderek daha fazla tehdit eden İsrail emellerine karşı bir denge unsuru olarak, Tahran ile Şam'daki yeni rejim arasındaki uçurumu kapatmada rol oynamayı düşünüyor olabilir.

Buna karşılık Tahran, Türkiye ile yenilenen koordinasyonu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın beklenen ziyaretini ekonomik bağları güçlendirmek ve ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarmak için kullanmaya çalışıyor. Bu, ekonomik yaptırımların etkisini azaltmaya yardımcı olacak bir koridor sağlayacaktır. Dahası İran iki ülke arasında yeni bir kara koridoru açma konusunda anlaşarak Türkiye ile jeo-ekonomik bir atılım da gerçekleştirdi. Bu koridor, İran ile Kafkasya ve Kuzey Avrupa arasında bağlantı görevi görecek ve Azerbaycan'ın şu anda yeni olan Trump Koridoru'nun bir parçası olarak açacağı, Ermenistan topraklarından da geçecek Zengezur Koridorunun gelecekte alternatifi olma potansiyeline de sahip.

Öte yandan İran, Ankara'ya, Türkiye'nin bölgesel nüfuzunu sınırlamadaki olumsuz rolünü ve Suriye'de yaşadığı ve gücünü zayıflatıp azaltan kayıpları unutmadığı yönünde açık ve doğrudan bir mesaj da gönderiyor. Bu nedenle Türkiye, bu dönemde İran'ın olası iş birliğine ister Tel Aviv ile Azerbaycan iş birliğini ister Kürt muhalif PJAK örgütüne sağladığı desteği kısıtlayarak, İran'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet eden pratik adımlarla karşılık vermeli. Bu durum, PKK’nin desteklemekle suçlanan Tahran'ın, Türk hükümeti ile PKK arasındaki uzlaşmayı teşvik edip memnuniyetle karşıladığı göz önüne alındığında özellikle önemli.

Türkiye'nin bölgede karşı karşıya olduğu siyasi engellemeler ve jeopolitik baskılar, Tahran ile yakınlaşmayı ve geride kalan nüfuzundan faydalanma girişimlerini stratejik bir zorunluluk haline getiriyor. Aynı durum, bölgesel rolünü yeniden kazanmaya ve nüfuzunu yeniden tesis ederek Amerikan baskısına, kendisine ve müttefiklerine yönelik İsrail saldırılarına karşı konumunu güçlendirmeye çalışan Tahran için de geçerli.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.