Şam ve Moskova’nın Suriye dosyasındaki 10 kesişme noktası

Bu noktalar arasında savaşın sona ereceği tarihlerin yanı sıra Rusya'nın Türkiye ve ABD ile olan anlaşmaları yer alırken İran'ın Suriye’deki askeri varlığı ve İsrail'in hava saldırı da bulunuyor.

Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)
Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)
TT

Şam ve Moskova’nın Suriye dosyasındaki 10 kesişme noktası

Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)
Suriye Devlet Başkanı Esed ve Rusya Devlet Başkanı Putin yanlarında Rusya Savunma Başkanı Şoygu ile 7 Ocak'ta Şam'da bir araya gelmişti (AP)

Moskova ile Şam arasında ‘Suriye dosyasında’ son beş yılda kesişilen birçok ortak nokta oldu. Ancak son günlerde, her iki ülkenin resmi basın organları tarafından aktarılan açıklamalarda içsel veya biçimsel olmak arasında gidip gelen bir takım farklılıklar ortaya çıktı. ‘Suriye dosyasındaki’ temel sorunlara iki farklı yaklaşımın varlığına ve bunun stratejik getirilerine göre bazen, “Taraflar daha ne kadar süre bu ritme ayak uydurabilecekler?” sorusu gündeme geliyor.
 İşte Şam ve Moskova’nın Suriye dosyasında kesiştikleri 10 noktaya ilişkin tutumları:

Dönüm noktası

1- Savaşın ‘dönüm noktası’ ne zamandı?
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Rus Ria Novosti Ajansı’na verdiği bir röportajda, savaşın bir değil, birkaç dönüm noktası olduğunu söyledi. Esed’e göre ilk dönüm noktası, DEAŞ’ın ortaya çıkışı öncesi birçok bölgenin yeniden Suriye rejiminin kontrolüne geçmeye başladığı 2013 yılındaydı. Bir diğer dönüm noktasının ise Rusların Suriye’ye gelişi (Eylül 2015'te) olduğunu söyleyen Esed, bu gelişle birlikte birçok bölgenin kontrolünü yeniden sağlamaya başladıklarını belirtti. Üçüncü dönüm noktasının Halep'in doğu kesiminde kontrolü sağlamaları olduğunu kaydeden Esed, böylece diğer bölgelerin rejimin kontrolüne geçmeye başladığını söyledi.
Öte yandan Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, geçtiğimiz ayın sonlarında ülkesinin Suriye’ye yönelik askeri müdahalesinin yıldönümünde yaptığı açıklamada, Suriye’de görev yapan Rus birliklerinin o tarihe kadar, 44 binden fazla askeri operasyon düzenlediğini ve 4 bin 500'ü Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu'ndan (BDT) olmak üzere 133 bin militanı etkisiz hale getirdiğini söyledi. Şoygu, Rusya Savunma Bakanlığı’na bağlı ‘Krasnaya Zvezda’ (Kızıl Yıldız) adlı askeri gazeteye verdiği demeçte, (Rusya Federal Meclisi’nin üst meclisi) Federasyon Konseyi’nin, Devlet Başkanı’nın Suriye tezkeresi talebini 30 Eylül 2015’te  onayladığını söyledi. O dönem Suriye'deki durumun kritik bir seviyeye geldiğini söyleyen Şoygu, “Suriye ordusunun yenilmesi ve dolayısıyla devletin egemenliğinin çöküşü riski ortaya çıktı. Ülkenin topraklarının yüzde 70'inden fazlası DEAŞ’ın kontrolündeydi. Her yöne ilerliyor ve hükümet güçlerini mevkilerinden uzaklaştırıyorlardı” ifadelerini kullandı.

Askeri varlığın süresi ve nedenleri

2- Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı ne zamana kadar devam edecek?
Suriye Devlet Başkanı Esed, bu konuda, ‘Hmeymim Hava Üssü ile ilgili anlaşmanın süresinin, uzun vadeli işbirliği planlarına işaret ettiğini’ söyleyerek, “Rusya küçük bir ülke değil, büyük bir güçtür. Bu yüzden bir takım görevleri var. Tüm dünyadan sorumlu ve bu sorumluluğun bir kısmı, farklı bölgelerde siyasi ve askeri varlığını gerektiriyor. Bölgemizde dengenin sağlanması için Rusya Silahlı Kuvvetleri büyük önem taşıyor. Neler olabileceğini bilmiyoruz. Bu nedenle Rusya’nın askeri varlığı zaruridir” şeklinde konuştu. Esed, Rusya’nın askeri varlığına sadece terörle mücadele için değil, ‘uzun vadede ihtiyaç olduğuna’ dikkati çekti.
Buna karşın Rusya Savunma Bakanı Şoygu, askeri operasyonun başlaması öncesi, Hmeymim Hava Üssü’nde gizlice, 50 modern ve gelişmiş mühimmattan (34 uçak ve 16 helikopter) oluşan bir birlik kurulduğunu, savaş desteği ve özel operasyonlar için askerler getirildiğini söyledi.
Şoygu şöyle devam etti:
“Bu ilk görevin uygulanması benzersiz bir süreçtir. Çünkü birçokları, Rusya topraklarından, Rus ordusunun ve filosunun ana üslerinden bu kadar uzakta, bu güçte bir birliğin ortaya çıkmasına karşısında şaşırdı. Onlarca muharebe aracı ve özel araç, yüzlerce askeri personel ve büyük bir mühimmat stoku kısa bir süre içinde 2 bin 500 kilometreden fazla bir mesafeye taşındı.”
Bu arada Rusya, Hmeymim Hava Üssü’nün yanı sıra 49 yıllığına yapılan bir anlaşma kapsamında Tartus Deniz Üssü’nü de kontrol ediyor. Ayrıca Kamışlı'da askeri bir üs kurmaya başlayan Rusya, Suriye topraklarında gelişmiş S-300 ve s-400 füze savunma sistemlerini de konuşlandırıyor.

Savaş ve uzlaşılar

3- Savaş bitti mi?

Esed bu soruya, “Kesinlikle, hayır” cevabı verirken, şunları da söyledi:
“Ülkemizin bazı bölgelerini işgal eden, her türlü suçu işleyen ve suikastlar düzenleyen teröristler olduğu sürece savaş bitmiş sayılmaz. Sanırım teröristlerle çalışanlar bunu uzun süre devam ettirmek istiyorlar.”
Öte yandan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 21 Eylül'de Al Arabia TV'ye verdiği ve Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan bir röportajda, “Geçtiğimiz günlerde Şam’daydım. Devlet Başkanı Esed’le ve ülkenin diğer yetkilileriyle görüşenlerin, Suriye hükümetinin çatışmaya sadece askeri bir çözüme olduğuna inandığını söyleyebileceğini sanmıyorum. Çünkü gerçek bu değil. Ülkede hükümeti ile muhalefet arasında yaşanan askeri çatışma sona erdi” ifadelerini kullandı.

4- Ankara-Moskova mutabakatına ilişkin tutum nedir?
Rusya ve Türkiye arasında yapılan anlaşmaların ‘etkili olmadığını’ söyleyen Esed, “Eğer Moskova-Ankara anlaşmaları etkili olsaydı, son zamanlarda Halep ve İdlib'in pek çok bölgesinde çatışmak zorunda kalmazdık. Suriye ordusu, hükümeti ve kurumlarının bölgeyi kontrol etmesi için Türkiye’nin teröristleri bölgeyi terk etmeye ikna etmesi gerekiyordu, ancak bunu yapmadı” dedi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise “Halen uygulanmakta olan bir Rus-Türk anlaşması var. Halep-Lazkiye yolunda gezen devriyeler güvenlik gerekçesiyle durduruldu. Çünkü oradaki (Heyet-i Tahriru'ş-Şam HTŞ) örgüt, sürekli olarak silahlı provokasyonlar düzenliyor. Hükümet güçlerinin mevzilerine saldırırken Hmeymim Hava Üssü’nde saldırmaya çalıştı. Türk meslektaşlarımız, terörle mücadele ve hükümetle müzakerelere hazır olan gerçek muhalifleri teröristlerden ayırmaya kararlı olduklarını teyit ettiler.  Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlib'e herhangi bir operasyon düzenlemesine gerek yok. Sadece teröristlerin bulunduğu noktaların hedef alınması ve kalan tek etkin noktalarının ortadan kaldırılması gerekiyor” yorumunda bulundu.

İdlib'de ve Fırat'ın doğusunda çözüm

5- İdlib ve Fırat'ın doğusunda çözüm nedir?
Esed, Kasım ayı ortalarında verdiği röportajda,‘ABD’nin ve Türkiye’nin müdahallerine karşı koymak için halk direnişi başlatmaktan’ söz ederken “Her zaman bir işgalcinin, vekillerinin olmadığı bir ülkede, bir bölgeyi işgal edemeyeceğini söylemişimdir. Çünkü tamamen düşmanlarının var olduğu bir ortamda yaşamak onun için zor olacaktır. ABD’nin Suriye'deki askeri varlığı, askeri bir direnişe neden olacak ve bu da Amerikalılar arasında kayıplara yol açacaktır. Kayıplarda onları bu topraklardan ayrılmaya mecbur bırakacaktır” dedi.
Buna karşın Lavrov, İdlib bölgesi ve Fırat'ın doğusuna işaret ederek, “Sadece iki sıcak nokta var” dedi. İdlib’in, HTŞ’nin kontrolü altında olduğunu, ancak bu alanın daraldığını söyleyen Lavrov, “Türk meslektaşlarımız, Rusya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya dayanarak, teröristlerle savaşmaya ve ılımlı muhalefeti onlardan ayırmaya devam ediyor. Onları bu konuda destekliyoruz. Bununla birlikte şuan Suriye hükümeti ile muhalefet arasında herhangi bir çatışma yok” ifadelerini kullandı. Lavrov Şam’da yaptığı açıklamada, “İdlib anlaşması, uygulanma aşamasına doğru ilerliyor. Yavaş da olsa önemli olan anlaşmanın uygulanmasıdır” diye konuştu. Lavrov, Rusya ve Türkiye arasında İdlib için yapılan anlaşmanın imzalanmasından bu yana Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgenin önemli ölçüde genişlediğine işaret etti.
Lavrov Al Arabia’ya verdiği röportajda şunları söyledi:
“İkinci sıcak nokta, Amerikalıların yasadışı olarak ayrılıkçı güçlerle birlikte hareket ettikleri ve Kürtlerle sorumsuzca oynadıkları Fırat'ın doğu yakasıdır. “
Lavrov, Rus ve Amerikan kuvvetlerinin Fırat’ın doğusunda sürtüşmelerini önlemek amacıyla koordinasyon halinde olduklarını da sözlerine ekledi.

İran ve İsrail

6- İran’ın Suriye'de askeri varlığı var mı?
Esed bu konuda şunları söyledi:
“İranlı güçlerimiz yok. Suriye'yi destekliyorlar. Askeri uzmanlar gönderiyorlar ve sahadaki güçlerimizle çalışıyorlar. Suriye ordusuyla birlikteler. Amerikalılar yaklaşık bir yıl önce Ruslara, İranlıları, orada İran askerlerinin olmamasına rağmen İsrailliler tarafından işgal edilen Golan Tepeleri'nin 80 kilometre gerisine çekilmeye ikna etmelerini söylediler. Ancak İranlılar çok esnek davrandılar. Amerikalılar için İran'ın Suriye’deki askeri varlığı sorunu, Suriye topraklarını işgal etmek ve teröristleri desteklemek için sadece bir bahanedir.”
Rus Haber Ajansı TASS, 2018 yılı Ağustos ayı başlarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in, “Hizbullah unsurları ve İran’ın desteklediği milislerin hepsi bölgeden çekildi” şeklindeki açıklamasını aktardı. Aynı yıl Eylül ayında ise Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tümgeneral İgor Konaşenkov yaptığı açıklamada, “İran yanlısı tüm güçler, ağır silahlarıyla birlikte Golan Tepeleri'nden İsrail için 140 kilometre olan güvenli mesafeye çekildiler” dedi. Tümgeneral Konaşenkov, söz konusu bölgeden bin 50 asker, 24 roketatar ve taktik füze sistemleri ile 145 silah ve diğer askeri teçhizatların çekildiğini sözlerine ekledi.
Öte yandan Rusya, İsrail'in ‘İran’ın Suriye topraklarındaki mevzilerini’ hedef alan hava saldırılarına yönelik sessizliğini korurken ABD, Irak-Ürdün-Suriye sınırlarının birleştiği noktanın yakınındaki Tanf Askeri Üssü dahil olmak üzere çeşitli yollarla İsrail’in hava saldırılarına lojistik destek sağlayarak füze savunma sistemlerini devre dışı bırakıyordu. Tümgeneral Konaşenkov, Suriye’de bulunan Rus güçleri komutanlığının İsrail’in çekilme sırasında ‘hassas askeri mühimmatlar’ olarak nitelendirdiği silahların üçüncü taraflara geçme ihtimaline yönelik sık sık dile getirdiği endişelerine birkaç kez yanıt verdiğine de dikkati çekti.

Cenevre süreci

7- Anayasa reformuna ilişkin tutum nedir?
Esed bu konuda şunları söyledi:
“2012 yılında anayasayı değiştirdik. Şimdi de Cenevre görüşmelerinde anayasayı tartışıyoruz. En nihayetinde ( BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararını uygulamak için BM tarafından desteklenen) Cenevre müzakereleri, siyasi bir oyundur. Suriyelilerin çoğunun ilgilendiği bir konu değildir. Suriye halkı anayasa hakkında düşünmüyor ve kimse ondan bahsetmiyor. Halkın endişeleri, yapmamız gereken reformlar ve ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak için değiştirmemiz gereken politikalarla ilgili. Şuan bu konuyu odaklanıyoruz.”
Buna karşın Lavrov, İranlı mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif ile 24 Eylül'de Moskova'da gerçekleştirdiği görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, “Astana süreci ‘Troykası’ (Rusya, Türkiye ve İran) Suriye hükümetinin ve muhalefetinin bir anayasa komitesi oluşturarak ve anayasal reform konusundaki kararlılıklarını ifade ettikleri açıklamalarla doruğa ulaştırdıkları Soçi şehrindeki Suriye Ulusal Diyalog Konferansı girişiminin sahibidir. Anayasa Komitesi'nin çalışmalarını BM Genel Sekreteri'nin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile sürekli yakın koordinasyon içinde olmamız ve yakından takip etmemiz, bu konuda bize fayda sağlıyor” şeklinde konuştu.

Anayasa ve seçimler

8- Anayasa değişikliğinde kaydedilen ilerleme hızı ne ölçüde?
Lavrov'un Anayasa Komitesi’nin çalışmalarında kaydedilen ilerleme hızından memnun olmadığı öğrenilirken Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, 7 Eylül'de Lavrov ile Şam'da düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi:
“Anayasanın tamamlanması konusunda herhangi bir takvim yok. Özel bir önemi ve halk için bir değeri var. Bu yüzden aceleye getirilemez. Anayasa değişikliği, halkın isteklerini yerine getirecek şekilde yapılmalıdır. Bir sonraki anayasa, Anayasa Komitesi üyelerinin ulaştıklarıyla aynı olacak ve her halükarda referanduma sunulacaktır.”
Öte yandan Şam ve Moskova, Anayasa Komitesi’nin çalışmalarına ilişkin bir takvim olmaması gerektiğinde hemfikirler. Ayrıca başkanlık seçimlerinin gelecek yılın ortalarında yapılması konusunda anlaştılar. Suriye Dışişleri Bakanı Muallim, “Başkanlık seçimleri elbette, özgür ve adil bir program içinde yapılacak” dedi. Muallim, Anayasa değişikliği konusunun başkanlık seçimleriyle hiçbir ilgisi olmadığını da sözlerine eklerken Lavrov, seçimlerin 2012 Anayasası çerçevesinde yapılması fikrini destekledi.

Kürt Özerk Yönetimi

9- Fırat'ın doğusundaki Kürtlerin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi konusundaki tutum nedir?
Lavrov, Suriye Demokratik Konseyi (SDK) Yürütme Komitesi Eşbaşkanı İlham Ahmed ile Suriye Değişim ve Kurtuluş Cephesi lideri (Hakın İradesi Partisi Başkanı) Kadri Cemil arasında Eylül ayı başlarında Moskova'da bir mutabakat anlaşması imzalanmasının ardından yaptığı açıklamada, ülkesinin, Suriye toplumundaki tüm dini ve etnik unsurların uyumlu bir şekilde bir arada yaşaması ve ilerlemesi için elverişli koşullar yaratmaya devam etmeye hazır olduğunu vurguladı.
Lavrov Şam’da yaptığı açıklamada, Rusya’nın ‘taraf olmadığı’ anlaşmanın, Moskova’nın ‘Suriye topraklarının birliği ve egemenliği ilkesine bağlılığını teyit ettiğini’ söyledi. Muallim ise anlaşmaya ilişkin yorumunda, “Suriye Anayasası’na aykırı hiç bir anlaşmayı desteklemiyoruz” dedi. Şam daha önce de Kürtlerin katılacağı bir ‘bölgeler topluluğu’ kurulmasını içeren bir ‘Rus anayasa taslağını’ reddetmişti. Bu arada Moskova’nın birçok kez Kürtler ve hükümet arasında diyalog başlatma girişiminde bulunduğunu hatırlatmakta fayda var.

Teşvikler ve cezalar

10- Peki, ekonomik ilişkiler ve yaptırımlar ne olacak?
Şam ve Moskova, ABD ve Avrupa tarafından uygulanan yaptırımların ve Suriyelilerin çektikleri acılardan sorumlu tutulmalarını reddetme konusunda da hemfikirler. Ayrıca Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Fırat'ın doğusundaki doğal kaynaklar ve petrol üzerindeki kontrolüne de karşı çıkıyorlar. Yaptırımları aşmak için bir şirketler grubu kurulurken Rus şirketleri petrol ve doğalgaza yatırım yapmak için Suriye hükümetiyle sözleşmeler imzaladılar. Ancak tüm bu ekonomik işbirlikleri, Rusya ordusunun Suriye’deki varlığını karşılamanın çok altında kalıyor. Bu yüzden Rusya Başbakan Yardımcısı Yuriy Borisov, iki ülke arasındaki işbirliğini artırmak için 7 Eylül’de Şam’ı ziyaret etti. Yaptığı açıklamada, iki taraf arasında Suriye’deki 40 tesisin yanı sıra enerji altyapısının yeniden inşası için anlaşmalar imzaladığını söyleyen Borisov, ayrıca 2018'de imzalanan ekonomik işbirliğini geliştirmek için bir yol haritası çizme konusunun masaya yatırıldığını söyledi. Ancak bir yandan Şam ile Moskova arasında hiçbir anlaşma imzalanmazken diğer yandan Rusya ile İran arasındaki hassas dengeyi korumaya çalışan Şam halen Moskova'dan Suriye'de stratejik avantajlar karşılığında ekonomik yardım ve masrafsız askeri destek almayı hedefliyor. Bu arada Suriye Devlet Başkanlığı İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Mansur Azzam, önümüzdeki Aralık ayında ‘yol haritasının’ çizilmesini hızlandırmak ve üç milyar dolara varan kredi ve hibe almak için geçtiğimiz günlerde Moskova'yı ziyaret etti.
Bu arada Moskova'nın, Şam'ın siyasi dosyalardaki tutumunu kendisine yaklaştırması ve ona askeri, ekonomik ve stratejik alanlarda daha egemen tavizler vermesi beklentisiyle akaryakıt, tahıl ve geçim krizini çözmek ve mevcut mali krizleri hafifletmek için Şam'a yardım eli uzatmadığı konusunda yaygın bir inanç söz konusu.



Siyasi tutumları daha gerçekçi yorumlamaya yönelik bir yaklaşım

Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)
Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)
TT

Siyasi tutumları daha gerçekçi yorumlamaya yönelik bir yaklaşım

Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)
Birçok kişi bazı Ortadoğu meselelerinin bir anda kamuoyunun gündemine oturmasını ve aniden sesinin kısılarak kaybolmasını eleştiriyor (AFP)

Muhammed Bedreddin Zayid
Pek çok akademik toplantıda, siyasi seminerde tartışmaların, dünyanın süper gücünün veya uluslararası ya da bölgesel güçlerin belirli konulardaki ilgisinin bir diğerinin lehine azalması etrafında döndüğü göze çarpar. Hatta bazen, sözgelimi Ortadoğu ve sorunlarının ABD için ne ölçüde öncelikli olduğu gibi, bu boyutlardan bazıları hakkında tartışmalar yapılır.
Bazen de sanki ilginin gerilemesi, kendisine gösterilen ilgi ve dikkatin azaldığı taraf için bir hakareti temsil ediyormuş gibi mesele tepkisel bir hava kazanır. Dünyada Filistin davasına ve özel olarak Arap dünyasına olan ilginin yanı sıra genel olarak Washington'un Ortadoğu'ya ilgisi, bölgesel aktörlerin rolleri, bölgenin sorunlarına bağlılık, aynı şekilde Lübnan meselesinde uluslararası ve Arap ilgisinin azalması hakkında dönen pek çok tartışma hatırlıyorum.
Aslında burada sunmak istediğim yaklaşım, uzmanların ve politikacıların bu konuda genellemeler ve varsayımlara girişebilecekleri, oysa pratik uygulamada gerçeklik ve motivasyonların çok daha basit olabilecekleridir. Gerçek bir temel olmaksızın bazen sürprizlere yol açanın bu olduğudur.
Filistin davasından başlayabiliriz; birkaç ay öncesine kadar, üzgün bir dille bu konuya ilginin azalması ve halkının çektiği acılar hakkında konuşuyorduk. Sonra olaylar patlak verdi ve Filistin tekrar olayların odağına yerleşti, yeniden konuşulmaya başlandı. Kısa bir süre öncesine kadar ona olan ilginin azaldığını tasavvur edenler, şimdi kendilerini nasıl gözden geçirebilirler? Aslında her iki görüş de çok fazla abartı içeriyor. Bu davanın son yıllardaki tarihini gözden geçiren, bu konuya ilginin pek çok iniş ve çıkışa tanık olduğunu keşfedecektir.
Keza tek sebep bu olmasa da, geçmişe göre ilginin azalmasının, Arap Baharı'ndan bu yana çatışma ve kriz odaklarının çeşitlenmesinde yattığını, Filistin davasının ayağının altındaki halıyı çeken birçok şey olduğunu da fark edecektir. Bu konuya daha sonra döneceğim.
Genel bir çerçeveden başlayabiliriz; o da bazen bu konuyla ilgilenenlerin, karar vericiler, yazarlar, araştırmacılar, gözlemciler veya vatandaşlar olsun insan olduklarını unutmamız. Dikkat edilirse kamusal meseleler ile iç ve dış politika konularına etkilendikleri ölçüde ilgi gösterdiklerini, hepimizin hayatımızda farklı derecelerde bildiklerimizin onlar için de geçerli olduğunu unutmuş gibi yapıyoruz. Bu gerçeklerden biri mesela, arabasıyla bir ürün satın almak ya da bir akrabasını, arkadaşını ziyaret etmeye giden birisi kaza yaptığında ya da ani bir acı hissettiğinde, bu yeni ve daha acil krizle yüzleşmek için rotasını değiştirmekten başka seçeneği olmadığıdır.
Çağdaş Arap dünyamızda karşı karşıya olduğumuz en belirgin husus, kriz noktalarının çokluğu ve herkesin bu sıkıntılarla mücadele eden halklara karşı ilgisizlikten yakınması. Bu nedenle, Arap Baharı ile başlayan ve öyle ya da böyle devam eden bir Filistin yakınması da var. Pek çok kişi ilginin yakında yeniden gerilemesinden endişe ediyor. Öte yandan, bugün milyonlarca Suriyeli de dünyanın kendilerini unuttuğundan yakınıyor. Ne rejimi değiştirebildiler, ne de dünyanın mevcut rejimi yeniden tanıyıp kabullenmesini engelleyebildiler. Ne çözüm gerçekleşti ne de rejim karşıtları rejim ve destekçilerinin zaferlerini kutlamasını istiyorlar. Hala çeşitli tarafların işgali altında olan geniş Suriye toprakları var. Dolayısıyla Suriye'de tanınmış bir yazar ve şahsiyetin ortaya çıkıp “Putin-Biden” zirvesinin ülkesi hakkında somut bir şey üretmediğini kaydetmesi anlaşılabilir. Öte yandan Filistin davasına sempati duyan birçok Suriyelinin bakış açısına göre, bu dava ilgi çekmeye devam edecek, ancak Suriye ve halkının krizi hakkında kimse konuşmak istemiyor. Aynısını, gerçek bir siyasi durgunluk sürecinde gibi görünen Yemen için de tahmin edebiliriz. Farklı televizyon kanallarını takip edenler, kendilerini bazen çelişki derecesine varacak kadar özdeş olmayan dünyalar karşısında bularak, şaşıp kalıyorlar.
Bölgedeki bir kriz hakkında her yazdığımda bana “hani Yemen?” diye soran Yemenli bir arkadaşım var. Krizleri, acıları, milyonlarcasının yerinden edilmesine ilişkin Arap ilgisinin zamansal ve mekansal kapsamıyla ilgili ağır Yemen eleştirileri, aşırı derecede uyumsuzluğuna dönük  ithamları olduğunu biliyorum. Kendilerine yönelik uluslararası ilgiye karşı benzer izlenimleri olduğunu da. Bu ilginin durgun suları hareketlendirmek için zaman zaman boşuna önerilen ve harcanan siyasi çabalarda kayda değer bir başarı sağlayamadan insani yönlere odaklanmasına ağır eleştirileri olduğundan haberim var.  
Birçok Lübnanlı arkadaşımdan duyduğum Lübnan şikayeti de, aslında diğer krizlerin ağırlığını, sayısını, bunların tüm uluslararası ve bölgesel sistemdeki aciliyetini görmezden geliyor. Yukarıda saydığımız gibi karar vericilerden medya ve vatandaşlara kadar ilgililerin tüm bu büyük aktivizmi takip ederken dikkatlerinin dağıldığını göz adı ediyor. Güçlü kurumların varlığında bile Lübnan meselesi doğal olarak eninde sonunda tek bir karar verici veya tek bir karar verici kurumla çatışacak.
Aracını çarptığı için yapmak istediği işi bırakıp daha acil olan krizi çözmeye yönelen kişi hakkında daha önce verdiğimiz örneğe, kişinin bu sorun ile başa çıkmak için ne yapması gerektiğini bilmiyor olabileceğini de ekleyebiliriz. Şahsi görüşüm, şu anda uluslararası ve bölgesel tarafların, bu krizleri çözmek veya kendisiyle başa çıkmak için ne yapılması gerektiğine dair belirli ve başarılı bir yol bilmedikleridir.
Örneğin Lübnan krizinde bölgesel ve uluslararası taraflar ve bunların arasında da baskın bir esas taraf var, o da İran. Ama İran aynı zamanda müttefiki "Hizbullah" aracılığıyla, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn'a bağlı ve Cibran Basil liderliğindeki Özgür Yurtsever Hareketi ile karmaşık bir ittifakla da zincirlenmiş durumda. İkinci taraf, sahnenin karmaşıklığı konusunda oldukça bilgili ve tıpkı kendisinin Hizbullah'a ihtiyacı olduğu gibi, Hizbullah'ın da kendisine ihtiyacı olduğunun farkında. İran'ın gücü ve zayıflığı karmaşık bir bölgesel denge sahnesinde iç içe geçerken, rejimi bu çıkmazdan çıkarmaya çalışan diğer taraflar felç olmuş ya da çözüm için yeterli araçlara sahip değillermiş gibi görünüyorlar.
Suriye'de Rusya ve müttefiklerinin zaferlerini deklare etmesini engelleyen Batılı güçlerin elinde ne yeterli araç var ne de kimsenin istemediği, maddi ve insani kayıplarının oldukça maliyetli olabileceği yeni bir kapsamlı çatışmayı sürdürmek için gerçek bir istek yok.
Suriye rejimine muhalif bu cephedeki ana oyuncu, yani Türkiye kapasitesinin sınırlarını biliyor ve başka bir şey üzerine bahis oynuyor; sınırlarına bitişik bölgesel genişleme ve bölgesel denge ve çatışmalarda kullanmak amacıyla aşırılıkçı milisler kartını elinde tutmak. Bu sayede bugün “Libya” dosyasında olduğu gibi başka dosyalarda, yarın da belki başka alanlarda avantaj ve kazanımlar elde etmek istiyor.
Bunun ışığında, Suriye krizinin daha fazla uzamaması için bir çözüm ve çıkış yolu bulmak isteyen tarafların, bu krizle başa çıkmak için yeterli araçlara sahip olmadıkları için ellerinden bir şey gelmiyor. Tıpkı yukarıda bahsettiğimiz arabasıyla kaza yapan, kendisini tamir etmese de sürebilen ama bu nedenle birkaç gün sonra arabasının çalışacağının bir garantisi olmayan kişi gibi. Arabasını tamir edemiyor çünkü parası yok, ama gidip alışveriş yapıp, ekmek falan alıyor ya da erteleyebileceği bir işi halletmeye çalışıyor. Söylemek istediğimiz, tüm insanlar bir noktada karşı karşıya oldukları krizle yüzleşmeye takatleri kalmadığını kabullenmeyebilirler, ama asıl sorun ve zor olan ne politikacıların ne de ülkelerin bunu alenen kabul etmemeleridir.
Son olarak, son İsrail savaşının dersleri bunu doğruladı. Bütün dünyanın çözülmemiş Filistin meselesinin devam etmesinden, krizlerin ve meydan okumaların çokluğundan yorulduğu doğru, ama aynı zamanda herkes henüz baskı yapacak ve bu krizi çözecek yeterli güce sahip olmadığının da farkında. İsrail aşırı sağı böyle bir vehme kapılmış olabilir ama eninde sonunda meselenin bundan çok daha karmaşık olduğunu keşfedecek. Liderlerinde de meselenin karmaşıklığını görememelerine neden olan bir inatçılık ve kibir var veya projelerinin etkileneceği korkusuyla bunu deklare etmeye cesaret edemiyorlar. Tıpkı Filistinlilerin haklarını savunan ama en azından şimdiye kadar ne yapacağını bilemeyen onlarca birbirine karşıt politikacı gibi. Bunu ifşa ve itiraf edemiyorlar ve çok azı bunun ötesine geçen geçici düzenlemeler veya çözümler düşünecek bilgeliğe ve hayal gücüne sahip.