Dağlık Karabağ’daki çatışmanın seyrini değiştirecek 5 faktör

Dağlık Karabağ’daki bir enkazın ortasında duran silahlı bir adam (DPA)
Dağlık Karabağ’daki bir enkazın ortasında duran silahlı bir adam (DPA)
TT

Dağlık Karabağ’daki çatışmanın seyrini değiştirecek 5 faktör

Dağlık Karabağ’daki bir enkazın ortasında duran silahlı bir adam (DPA)
Dağlık Karabağ’daki bir enkazın ortasında duran silahlı bir adam (DPA)

Azerbaycan ve Ermenistan arasında kırılgan bir ateşkes ortamında devam eden çatışmanın seyrini belirleyecek beş faktör bulunuyor.
Bunlardan ilki, çatışmayla ilgilenen ülkelerin takındığı tutumlar.
Rusya 10 Ekim’de taraflar arasında varılan ateşkesi desteklemesine ve kendisine sadık bir önceki hükümetin devrilmesinden duyduğu hoşnutsuzluğa rağmen, Kremlin Ermenistan’a desteğinden vazgeçecek ya da etkili bir oyuncu olarak Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya girişini kabul edecek gibi görünmüyor.
Azerbaycan’ın yenilgisinden sonra 1990’lardan bu yana bölgede uygulanan aralıklı sükûnete Rus ağırlığı katkıda bulundu.
Ancak, tarihsel, ulusal ve jeopolitik faktörlerin örtüştüğü benzer örneklerde olduğu gibi, zaman geçtikçe daha karmaşık hale gelen Dağlık Karabağ sorununun nihai çözümünü içeren bir barış anlaşmasını imzalatmayı başaramadı.
Batı ülkelerine gelince, Fransa’nın Ermenistan’a verdiği destek haricinde, çoğu ülke Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uygun pozisyonları benimseme veya konuyu tamamen görmezden gelme eğilimi gösterdi.
İkinci faktöre gelince, bu hem Ermenistan, hem de Azerbaycan’daki demokrasi ve siyasi gelecekle ilgili.
Özgürlük ve insan hakları durumunun, seçimlerin şeffaf yapıldığı Erivan’da daha iyi olduğu söylenebilir. İlham Aliyev ve ailesinin ülkenin petrol kaynaklarını kontrol ettiği Bakü’nün aksine Erivan’da  çok sayıda parti yolsuzluğun altını çiziyor ve onunla mücadele ediyor.
Galip hangi taraf olursa olsun, çatışmanın kesin bir şekilde sona ermesinin derin yankıları olacak.
Yaşanan çatışmayı Bakü kazanırsa, bu Aliyev yönetimi ve pozisyonunu sağlamlaştırılacak ve Türk nüfuzunun artmasına büyük bir katkı sağlayacak.
Ayrıca Aliyev, petrol fiyatlarının düşmesinden kaynaklanan ekonomik sorunları siyasi bir kazanca dönüştürmeyi de başarmış olacak.
Ermenistan’da yeni ortaya çıkan demokrasi, yönetimin önceki aşamalarında yer alan aşırı milliyetçi akımların yükselişine tanıklık ederek, ülkeyi bir kaos durumuna getirebilecek ciddi bir gerileme yaşayacak.
Karşı senaryoda, yani Ermenistan’ın kazanması halinde ise mülteci sorununun çözümü ve Ermenistan tarafından işgal edilen yerlerin geri alınması da dahil olmak üzere, mevcut savaşla ilgili verdiği vaatleri yerine getiremeyen Aliyev’in otoritesi çökecek.
Konunun üçüncü boyutu ise mülteciler ve sınırlarla ilgili.
Uluslararası hukuk Karabağ’ı Azerbaycan toprağı olarak kabul ederken, Ermenistan Azerbaycan’ın 1990’larda kaybettiği bölgeyi çevreleyen alanları işgal ediyor. Bu da, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sinin Ermenistan kontrolü altında olduğunu gösteriyor.
Ayrıca 800 bin Azerinin Karabağ’dan, 200 bininin ise Ermenistan’dan sürülmesi, mülteci konusunu Bakü yetkilileri için acil bir sorun haline getiriyor.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, “Karabağ Ermenistan’dır” diyerek, son savaş kıvılcımı olarak nitelendirilen bir açıklama yaptı.
Paşinyan’ın bu ifadeleri, siyasetçiler tarafından ‘çeşitli iç krizlerden muzdarip olan Ermenistan hükümetinin, bölge meselesini iç siyasetinde kullanmaya çalıştığı’ şeklinde yorumlandı.
Azerbaycan’ın buna tepkisi, Bakü’nün son 30 yılda gösterdiği ‘sabrın’ bir 30 yıl daha sürmeyeceği yönündeydi.
Sürecin gidişatını belirleyecek dördüncü faktör askeri güç ile ilgili.
Batılı uzmanların raporları, Ermenistan’ın geçmişte sahip olduğu üstünlüğün artık mevcut olmadığını gösteriyor.
Söz konusu raporlara göre, Türkiye ve İsrail ile işbirliği içerisinde hükümet tarafından düzenlenen silah programlarından sonra Azeri ordusunun son on yıllardaki performansı da değişti.
Beşinci ve son faktör ise, savaş alanı yakınlarındaki iki komşu ülke olan Türkiye ve İran’ın durumuyla bağlantılı.
Türkiye, kollarını Libya’dan Doğu Akdeniz’e ve hatta Kafkasya’ya kadar uzatırken, mevcut çatışmaları bir yandan Ermenistan ve Rusya ile hesaplaşma, diğer yandan ise milli duyarlılığa dayanıyor.
İran’a gelince, iki ana nedenden ötürü Ermenistan’ı 1990’larda olduğu gibi destekleme hevesi göstermedi.
Bunlardan ilki, hem diplomatik, hem de askeri hareketini engelleyen abluka ve yaptırımlar oldu. İçinde bulunduğu durum, yeni bir çatışmaya girişmeyi yanlış hesaplanmış bir macera haline getiriyor.
İkincisi ise, ülkedeki gösteriler, yaşam koşullarının bozulması ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrasında İran’ın iç durumu, ülkede geniş ulusal uzantıları olan Azerbaycan’a yönelik resmi bir müdahaleye karşı çok hassas hale geldi.
İster çatışmalar, ister müzakere sonuçları olsun, bunun iki ülkenin geleceği ile bağlantılı olması nedeniyle, her iki ülkedeki iç gerginlik geri çekilme ve savaşı bitirme olasılığını engelliyor.



Trump, Papa'nın cenaze töreninde nasıl en öne oturdu?

Papa Francis'in tabutu, ABD Başkanı Donald Trump (ortada) ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un da aralarında bulunduğu ileri gelenlerin önünde taşındı (AP)
Papa Francis'in tabutu, ABD Başkanı Donald Trump (ortada) ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un da aralarında bulunduğu ileri gelenlerin önünde taşındı (AP)
TT

Trump, Papa'nın cenaze töreninde nasıl en öne oturdu?

Papa Francis'in tabutu, ABD Başkanı Donald Trump (ortada) ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un da aralarında bulunduğu ileri gelenlerin önünde taşındı (AP)
Papa Francis'in tabutu, ABD Başkanı Donald Trump (ortada) ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un da aralarında bulunduğu ileri gelenlerin önünde taşındı (AP)

Krallar, kraliçeler, prensler ve devlet başkanları Papa Francis'in cenaze töreninde Arjantinliler ve İtalyanların yanında ikinci planda kalarak Fransız alfabesinin belirlediği oturma düzenine uymak zorundaydı.

Yaklaşık 55 devlet başkanı, 14 hükümet başkanı ve 12 hükümdar, Aziz Petrus Bazilikası'nın önünde düzenlenen ve dünya çapında milyonlarca kişinin izlediği açık hava ayininde yas tutanlara katıldı.

Aziz Petrus Bazilikası'nın merdivenlerinde en ön sırada Francis'in doğduğu ülke Arjantin'in Devlet Başkanı Javier Milei yer aldı.

Ardından Vatikan'ı çevreleyen ve 1929'da egemenliğini resmen tanıyan İtalya geldi. Francis, Roma piskoposu ve İtalya Katolik piskoposlarının başrahibi olarak görev yaptığı için İtalyan ileri gelenleri en iyi ikinci koltuklara oturdu.

Oturma düzeninin geri kalanında, halen diplomasi dili kabul edilen Fransız alfabesi kullanıldı. Allemagne'dan (Almanya) gelen konuklar ön sıralarda yer alırken, États-Unis (Amerika Birleşik Devletleri) delegasyonu Başkan Donald Trump'ın bazılarının beklediği gibi üçüncü sıraya yerleştirilmek yerine öndeki bir koltukta oturmasını sağladı. Sonuç olarak Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin yanına oturmadı.

Bu sıralarda, İspanya ve Belçika kral ve kraliçeleri gibi kraliyet mensupları diğer devlet başkanlarından daha öncelikliydi. Prens William üçüncü sırada Birleşik Krallık Başbakanı Sör Keir Starmer'la birlikte, beklenmedik bir şekilde Almanya Şansölyesi Olaf Scholz'un yanında oturdu.

sdfrgt
Britanya Prensi William, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Ürdün Kralı Abdullah, Papa Francis'in Vatikan'daki cenaze törenine katıldı (Reuters)

Uluslararası bir cenaze töreninde ilk kez Kral'ı temsil eden Prens'in, diğer veliaht Norveç Prensi Haakon ve eşi Veliaht Prenses Mette-Marit'yle birlikte oturması bekleniyordu. Ancak daha önce açıklanan oturma planının bu kısmına uyulmadığı görüldü. Ne William ne de Sör Keir'ın ön sıralarda koltukları vardı ve Royaume-Uni (Birleşik Krallık)  Fransız alfabesine göre sıralamada daha geride yer alıyordu.

Prens ilk kez uluslararası bir cenaze töreninde Kral'ı temsil etmiş oldu.

Prens William törenden önce bazilikada ABD Başkanı Trump ve First Lady Melania Trump'la kısa süre konuştu ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve eşi Brigitte'le de görüş alışverişinde bulundu. Ürdün Kralı Abdullah ve Kraliçe Rania ikinci sırada, Prens William'ın önünde oturdu.

Başkan Trump, Vatikan'daki ayinde siyah yerine mavi giyerek kıyafet kurallarını ihlal etmesiyle dikkat çekti.

Oturma düzeninde Katolik ve Katolik olmayan kraliyet mensupları arasında herhangi bir ayrım yapılmadı. Ömür boyu Katolik olan eski ABD Başkanı Joe Biden, resmi ABD heyetinin bir parçası değildi ve États-Unis ileri gelenlerinden daha geride oturdu.

Independent Türkçe