18 Ekim İran için ne ifade ediyor?

Tahran, önümüzdeki hafta kendisine uygulanan ‘silah ambargosunu’ daha önce eşi benzeri görülmemiş silah vaatleriyle kaldırmaya hazırlanıyor

Tahran, füze ve iha alanlarındaki askeri yeteneklerini geliştirmek için yıllardır çabalıyor (Getty Images)
Tahran, füze ve iha alanlarındaki askeri yeteneklerini geliştirmek için yıllardır çabalıyor (Getty Images)
TT

18 Ekim İran için ne ifade ediyor?

Tahran, füze ve iha alanlarındaki askeri yeteneklerini geliştirmek için yıllardır çabalıyor (Getty Images)
Tahran, füze ve iha alanlarındaki askeri yeteneklerini geliştirmek için yıllardır çabalıyor (Getty Images)

Ziyad el-Fifi
İran'a uygulanan silah ambargosunun sona ermesine günler kala Tahran, ambargonun sürmesini isteyen Washington'a karşı ‘tarihi zaferini’ ilan etmeye başladı bile. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, düzenlediği basın toplantısında, “18 Ekim'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2231 sayılı kararıyla İran’a uygulanan silah yaptırımları ve kısıtlamaları kaldırılacak” ifadelerini kullandı. Hatipzade, ülkesinin ‘tüm yasadışı girişimlerine ve ambargoyu sürdürmeye yönelik tüm adımlarına rağmen başarısız olan ABD'ye ‘tarihi bir kayıp verdirmeye’ hazırlandığı söyledi. Hatipzade, ABD’nin İran’ın ‘üzerinde görünen bir güç’ olmadığının ortaya çıktığını vurguladı.
Washington, geçtiğimiz Ağustos ayında İran’a uygulanan silah ambargosunun kalıcı hale getirilmesi için BMGK’ya bir karar taslağı sundu. Ancak BMGK üyelerinin büyük bir bölümü, ABD'nin 2018 yılında nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi nedeniyle anlaşma çerçevesindeki yaptırımları yeniden uygulamaya hakkı olmadığını belirterek karar taslağını onaylamadılar. Bu yüzden ABD,  Tahran'a uygulanan silah ambargosunu uzatma çabasında başarısız oldu. Ancak Beyaz Saray, ya BMGK aracılığıyla yasal bir biçimde ya da Washington'ın genellikle yaptığı gibi tek taraflı olarak yaptırım uygulamaya devam etmekte kararlı görünüyor.

Yaptırımlar uygulanmaya devam ediyor
İran'ın nükleer programına ilişkin Tahran ile P5+1 ülkeleri (BMGK’nın 5 daimi üyesi İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya ve Almanya) arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yasal çerçevesini belirleyen 2231 sayılı BMGK kararı uyarınca İran'a silah ithalatı ve ihracatı konusunda uygulanan yasağın bu hafta sonu itibarıyla kaldırılması bekleniyor.
ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Tahran’a karşı dilediği ‘azami baskı’ politikasının bir parçası olarak İran'a yeniden katı ekonomik yaptırımlar getirdi.
Nükleer anlaşmayı imzalayan tarafların, anlaşmaya bağlılıklarının bir gereği olarak yaptırımların kaldırılması maddesine olan bağlılıklarını açıklamasının ardından Washington geçtiğimiz hafta dosya ile ilgili politikasını duyurdu. Bu politika çerçevesinde Washington’ın İran’a uygulanan silah ambargosunun uzatılmasına ilişkin BMGK içerisindeki girişiminin iptal edildiği açıklandı. Bununla birlikte ABD Hazine Bakanlığı, İran'daki bazı büyük bankalara tek taraflı olarak ek yaptırımlar uygulandığını duyurdu.
Tahran, Washington’ın bu adımını, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hatipzade’nin dilinden şu sözlerle yorumladı:
“Amerikalıların yaptırımlara bağımlı olduğunu söylerdik, ama şuan adeta çıldırma aşamasına gelmiş durumdalar. Akla hayale sığmayacak konularda bile yaptırım uyguladıklarını göz ardı etmiyoruz.”
Hatipzade, Washington’ın ‘kendilerine tabi olmayanlara karşı çılgınca yaptırımlar uygulamaya başvurduğunu’ ve bu tür yaptırımların birçok ülkeyi ‘ABD dolarına alternatif aramaya’ ittiğini belirtti.
İran, Trump yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından uyguladığı yaptırımlardan kaynaklanan ve İran riyalinin dolar karşısında değerinin önemli ölçüde düşmesine neden olan ekonomik zorluklarla karşı karşıya.
Öte yandan İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney, yeni yaptırımları ‘kelimenin tam anlamıyla bir suç’ olarak nitelendirerek, “ABD Başkanı ambargo ve ekonomiye yönelik azami baskı politikası uygulamaktan duyduğu memnuniyeti ifade ediyor. Sizin gibi aşağılık insanlar dışında hiç kimse bir halka karşı suç işlemekle bu kadar övünemez” şeklinde konuştu.
Ancak ABD yönetimi, ABD'nin eski İran Özel Temsilcisi Brian Hook'un da teyit ettiği üzere, İran’ın ve nükleer anlaşmaya taraf olan diğer ülkelerin itirazlarını umursamıyor. Washington, Tahran'ın nükleer anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal etmesi durumunda yaptırımların yeniden uygulanması hakkı veren ‘snapback’ mekanizması aracılığıyla İran’a yönelik uluslararası yaptırımları yeniden aktifleştirmeye çalışacağını açıkladı. Ancak Washington 2018 yılında, snapback mekanizmasının yer aldığı yer alıyor nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi. Bu yüzden nükleer anlaşmanın tarafları, Washington’ın snapback mekanizmasını aktifleştirme hakkı olmadığını savunuyor.

Silah ambargosunu aşmak
İran’ın 18 Ekim’den sonra yıllarca askeri yeteneklerini geliştirmesini kısıtlayan ve silahlı kuvvetlerinin kalitesini büyük ölçüde bozan silah ambargosunu aşmayı başarması halinde Tahran, askeri güçler dengesiyle ilgili önemli bir avantaj yakalayacak. Avrupa’nın, İran’ın ihtiyaç duyduğu askeri teçhizatı edinmesine ilişkin tutumu belirsizliğini koruyor. Nükleer anlaşmaya katılan Avrupalı ​​taraflar, anlaşmada öngörüldüğü üzere Tahran'a uygulanan yaptırımların kaldırılması konusunda ısrar etseler de, Avrupalı yetkililer, yakın gelecekte İran’la anlaşma yapma konusunda yüzeysel açıklamalarda bulunuyorlar. Avrupa Birliği (AB) ambargoyu kaldırmakla ilgilenmediğini açıklarken BMGK’nın tutumu ne olursa olsun, nükleer anlaşmadaki maddeler ne derse desin İran'a silah satışına uyguladığı kısıtlamaları 2023 yılına kadar kendi yasası uyarınca uygulamaya devam edeceğini söyledi.
Ancak doğudan gelen başka bir seçenek daha var. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, temmuz ayı ortalarında gerçekleştirdikleri telefon görüşmelerinde silah ambargosu ve kısıtlamalar sona erdikten sonra iki ülke arasında askeri iş birliği olasılığını ele aldılar. Tahran, yine Temmuz ayında Pekin ile 25 yıllığına bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma kapsamında Pekin, abluka altındaki İran’a 400 milyar dolarlık yatırım yapma karşılığında İran’dan petrol tavizleri ve istisnai yatırım fırsatları elde edecek.
Tahran ile Pekin arasında yapılan anlaşmanın ayrıntıları henüz netleşmese de sızan bilgiler, İran kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalarda, Pekin'in İran'ın askeri yeteneklerinin inşasına katkıda bulunarak ve Körfez'de ordusu için üsler kurarak başta İran ordusu olmak üzere ülkedeki çoğu alanda nüfuz sahibi olacağı öne sürülüyor. İran’da bazı çevrelerin anlaşmanın gizli kalan kısmının açıklanması taleplerine rağmen İranlı yetkililer hem bunu açıklamayı hem de öne sürülen iddiaları reddettiler.

İran müttefiklerine ne ihraç edebilir?
Fakat İranlı yetkililer sadece silah satın alma vaatlerinde bulunmakla kalmayıp, bölgedeki müttefiklerine gizlice aktarılan silahlarının açıktan ihracatı konusunda kararlı olduklarını da vurguladılar.
Ancak İran silah sanayisi, sözde ‘direniş ekseni’ olarak adlandırılan ülkelerde kendileri tarafından finanse edilen grupların izlediği sokak çatışmaları için silahlar sağlamaya odaklandığından, İran’ın Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan gibi milislerle bağlantılı olduğu ülkeler dışında yeni alıcılar bulması pek de olası değildir.
İran son olarak üretim bandına, geçtiğimiz Ağustos ayında İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Amir Hatam tarafından tanıtılan Karrar (vurucu) tankını çıkardı. Sovyet tankı ‘T-72M1’in gelişmiş bir versiyonu olan Karar tankı sayesinde Tahran, Kara Kuvvetleri’nin düşük kaliteli ürünlerinden kalite açısından farklı bir ürün üretmeyi başardı.
Bununla birlikte İran, askeri projesinin başlangıcından itibaren askeri yetenek ve mühimmat bakımından kendisinden üstün bir düşmanla doğrudan karşı karşıya gelmesine gerek kalmadan mücadele etmesine olanak tanıyan insansız silahlara yöneldi.  Bu durum İran’ı büyük bir başarı elde ettiği füze yetenekleri ve insansız hava araçları (İHA) geliştirme çalışmalarına yatırım yapmaya itti.  Böylece bölgedeki krizlerde bir aktör olduğunun teyit edilmesine katkıda bulundu.

Yıllarca süren uluslararası kısıtlamalar
Bu da İran'ın askeri projesini kesintiye uğratan yaptırımlar dizisindeki ‘talihsizlere’ odaklanmasını açıklıyor. ABD Hazine Bakanlığı, geçtiğimiz Haziran ayında biri Almanya'da, üçü Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) olmak üzere çelik, alüminyum ve demir sektörlerinde faaliyet gösteren ve İran'ın füze programıyla bağlantısı bulunan dört İran şirketini yaptırımlar listesine ekledi. ABD, BMGK’nın İran’ın nükleer silah taşıyabilen balistik füze üretimini kısıtlayan 2010 tarihli kararı çerçevesinde diğer ülkelerin İran’a füzelerle ilgili teknolojiyi sağlamasını engelleyen bu yaptırımları ilk kez uygulanmıyordu.
ABD, 2009 yılında Çinli işadamı Li Fangwei’yi İran’a füze parçaları satmakla suçlayarak, kendisini ve şirketini kara listeye ekledi. Singapur Eylül 2010’da, füze üretiminde kullanılmak üzere İran'a götürülen 18 ton alüminyum tozu ele geçirdi. Kolombiya’da bir mahkeme Mart 2012'de, bir Avustralya vatandaşını İran'a füze parçaları ihraç etmekten suçlu buldu. Almanya'daki bir İran şirketi 2012 ve 2013 yılları arasında Ortadoğu'ya yakıtla çalışan balistik füzelerin üretimi için parça tedarik etmeye çalışmakla suçlandı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabai’dan aktardığı habere göre, ABD Adalet Bakanlığı Ekim 2013'te İran asıllı ABD vatandaşı Reza Olangyan'ı ‘karadan havaya’ füzeler üretmeye ve İran'a göndermeye çalışmaktan suçlu buldu.

İran, çeteler aracılığıyla Almanya’nın füze teknolojisini ele geçirmeye çalıştı
Almanya’da güvelik yetkilileri Şubat 2014'te, İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) İran'ın füze programı için tahmini 315 bin dolarlık çift kullanımlı pompalar sağladığı gerekçesiyle İran asıllı bir Alman vatandaşını tutukladı. Ayrıca Malezya merkezli bir şirket aracılığıyla ABD’nin askeri teknolojisini elde etmeye çalışan iki İranlı tutuklanırken 2017 yılında Almanya’nın füze teknolojisini ele geçirmek için 32 kez girişimde bulunan bir kaçakçılık çetesi çökertildi. Bir Alman istihbarat raporuna göre İran, bu çeteler aracılığıyla Almanya’nın füze teknolojisini ele geçirmeye çalışıyordu.
Ukrayna da İran için çekici bir askeri teknoloji kaçakçılığı kaynağıydı. Kiev'deki yetkililer, 2018'de biri İran büyükelçiliğinde askeri ataşe olmak üzere iki İranlıyı, Ukrayna'dan gemi karşıtı füze satın almaya çalışmakla suçladı.
Washington ise geçtiğimiz Şubat ayında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) çerçevesinde İran, Kuzey Kore ve Suriye'ye ait Irak, Türkiye, Rusya ve Çin'de bulunan 13 kuruma yaptırımlar uyguladı.
Son halkasına gelmiş gibi görünen uluslararası anlaşmalar zinciri, İran’ın askeri yeteneklerini, insansız silahlar aracılığıyla geliştirmeyi sürdürdüğüne işaret ediyor. Ayrıca İran ordusundaki boşlukların belirlenmesine ve yabancı firmaların ürünlerini İran’a pazarlayarak bu boşlukları doldurmalarına fırsat veriyor.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.