İran Meclis Başkanı Kalibaf, halkın yaşadığı zorluklara inanılmamasına tepki gösterdi

İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, Sistan ve Belucistan eyaleti yönetim merkezi Zahidan’da bir konuşma yaptı. (ICANA News)
İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, Sistan ve Belucistan eyaleti yönetim merkezi Zahidan’da bir konuşma yaptı. (ICANA News)
TT

İran Meclis Başkanı Kalibaf, halkın yaşadığı zorluklara inanılmamasına tepki gösterdi

İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, Sistan ve Belucistan eyaleti yönetim merkezi Zahidan’da bir konuşma yaptı. (ICANA News)
İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, Sistan ve Belucistan eyaleti yönetim merkezi Zahidan’da bir konuşma yaptı. (ICANA News)

İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf dün, ülkesinin ‘ciddi iç zorluklarla’ karşı karşıya olduğunu kabul ettiği bir konuşma gerçekleştirdi. Halka inanç eksikliği olduğu ile ilgili endişelere dikkat çekti.
Halkın sahip olduğu yeteneklere inanmayarak ülke ekonomisini bu fırsattan mahrum eden bazı kesimleri eleştiren Kalibaf, ekonomik sorunların İranlı gençlerin yabancılardan talepte bulunmaması şartıyla çözüleceğini öne sürdü. İran’ın füze üretimi gibi savunma endüstrileri düzeyinde dünyada 5’inci sırada yer aldığına dikkat çekti. Kalibaf’ın açıklamaları, Haziran 2021’de düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olacağının bir göstergesi olarak eyalet merkezlerine yönelik düzenlediği ziyaretler kapsamında geldi. Kalibaf, Devrim Muhafızları’ndan yaşamını yitirenlerin anısına, ülkenin güneydoğusundaki Zahidan’da konuştu.
Kalibaf, muhafazakarların şubat ayındaki seçimleri ile parlamento koltuklarının kontrolünü ele geçirmesinin ardından birkaç ay önce meclis başkanlığını devralmıştı. Söz konusu seçimlerde 41 yıldır kaydedilen en düşük katılım gözlemlenmiş, yetkililer seçmen katılım oranının yüzde 43 olduğunu bildirmişti. Tahran’daki oy oranları ise yüzde 25’te kalmıştı.
Kalibaf yürüttüğü göreve rağmen, son zamanlarda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylıklarını koyacaklarına inanılan Devrim Muhafızları adayları arasında gsteriliyor.
İran cumhurbaşkanı ve hükümet başkanı için bazı standartlar belirleyen İran ‘Rehberi’ Ali Hamaney daha önceki açıklamalarında ülkesinin ‘devrimci bir başkana ve devrimci bir hükümete’ ihtiyacı duyduğunu söylemişti. Nitekim gözlemciler, din adamlarının uzun yıllar süren iktidarının ardından ülkenin Devrim Muhafızları’ndan bir başkan önderliğinde yönetileceği bir aşamaya gireceği görüşündeler.
Mehr’in haberine göre Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvveleri Komutanı Emir Ali Hacızade, ülkedeki sorunların çözümünün devrimci bakış açısı ve ülke içinde atılacak adımlardan geçtiğini belirtti. ‘Kamuoyu analizi, beyanı ve iknası’ olarak tanımladığı başlıklara ilişkin ise gerçekleri aktarmak ve anlamak için bir mekanizma kurulması ve genç nesil ile iletişim kurma için yöntem ve araçların güncellenmesi çağrısında bulundu.
Devrim Muhafızları ile hükümet arasındaki gerilim geçen ay sonu itibariyle artmaya başladı. Zira Devrim Muhafızları liderleri, İran-Irak Savaşı’nın yıl dönümünde yaptıkları açıklamalarda özellikle ekonominin yönetimine eleştirilerde bulunarak kriz ile uğraşıldığı sırada ‘dışarı bakmamak’ gerektiğini vurguladılar.
İkinci görev süresinde muhafazakar kampın tavrına yaklaşmaya çalışan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise suçlamaları geri püskürtmeyi denedi. Hükümeti eleştirenlerden yurt dışına bakarak suçlamada bulunmamalarını istedi.
Hamaney ise doğrudan tartışmaya girmek yerine İran’ın karşı karşıya olduğu sorunları ülke dışına bağladı. Çözümlerin ise ülke içerisinde olduğunu belirtti.
Son zamanlarda İranlı yetkililerin konuşmalarında sıkça bahsettiği ‘akılcılığın’ sınırlarını çizen Hamaney kendi tabiriyle ‘meydandan kaçma’ ve ‘yanlış hesaplamadaki karışıklık’ konusunda uyarıda bulundu.
Hamaney'e yakınlığıyla bilinen Kayhan gazetesi ise iki hafta içerisinde iki kez Cumhurbaşkanı Ruhani’ye eleştiriler yöneltti. Gazete, eleştirilerini “İnsanlar tarihin çarpıtılmasını değil, icraat görmek istiyor” manşeti ile yayımladı.
İran Cumhurbaşkanı’nı kamuoyunu ikna etmek için erken dönemdeki İslam dünyası olaylarını çarpıtmakla suçlayan gazete haberinde “Ülke, bir ekonomik büyüme yolu olarak görülen pazarlıklardan muzdaripken destekçilerin 7 yıllık kayıplara yanıt vermesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Gazete özellikle İran Cumhurbaşkanı’nın son dönemdeki dış politika vizyonunda savaş yerine barışı savunmaktan tarihi söylemlere geçmesine karşı çıktı. Ruhani’nin bu söyleminin önceki nükleer müzakereleri savunma amacı taşıdığını belirten gazete, ‘tarihin ilk kez çarpıtılmadığını’ vurguladı.
Gazetenin haberinde ayrıca şu ifadeler yer aldı:
“İnsanlar Cumhurbaşkanı’ndan tarihi meseleleri çarpıtmak yerine harekete geçerek ülkenin sorunlarını çözmesini bekliyor. İnsanların ABD ile müzakereleri kabul etmesine neden olan, başlangıçtaki ülke koşulları hakkındaki çarpıtma, 2013’te düşmanlara ülke hazinesinin boş olduğu yönünde mesajlar gönderilmesi ve sonradan halka müzakerelerin iyileştirileceği yönünde sözler verilmesiydi.”
İran Cumhurbaşkanı’nın 2013 seçimleri öncesindeki sözlerine, bilhassa ‘fabrika ve üretim çarkının merkezkaç sistemi çarkıyla eşit olduğu’ sözlerine atıfta bulunan Kayhan gazetesi, Ruhani’nin bu söylemden geri adı attığını öne sürdü. Bu sözlerin savaş değil barış zamanında verildiğine dikkat çekti.
Ruhani'yi turizmi destekleme, iş fırsatları oluşturma, kaçakçılığı önleme, ihracatı ve yabancı yatırımı destekleme ve ülkedeki savaş hayaletini kovma gibi ‘göz alıcı’ vaatler vererek halkı nükleer anlaşmanın yükümlülüklerine tek taraflı iltizam sağlamaya ikna etmeye çalışmakla suçlayan gazete, buradan yola çıkarak İranlılardan nükleer anlaşma öncesi ve sonrasındaki durumu karşılaştırmasını istedi. Ayrıca Ruhani’den uzlaşma reçetesi için İranlılara izin vermemesi uyarısında bulundu.
Ruhani ise çarşamba günü Bakanlar Kurulu’nda yaptığı açıklamada nükleer anlaşmayı eleştirenlere açık bir mesaj göndermiş, ülkesinin istediği herhangi bir ülke ile silah alım satım anlaşması imzalayabileceğini vurgulamıştı.
Açıklamalarında daha da ileri giden Ruhani savaş ve barış zamanlamasını açıklamak için İslam’ın ilk dönemlerindeki olaylardan anlatılara başvurarak ‘itidal’ ve ‘iyi idareyi’ savundu.
Diğer yandan İran riyali ise rekor düşüşler kaydetmeye devam etti. Dolar dün 322 bin İran riyalini aştı. Resmi altının fiyatı ise 162 milyon riyale ulaştı.
Bu durum, İran Merkez Bankası’nın döviz piyasasına günde 50 milyon dolar pompaladığını duyurarak yeniden sakinlik sağlama girişimlerine rağmen gerçekleşti. Hükümet ise Irak'a verilen 5 milyar doların iadesi için çalışıldığını ayrıca Japonya ve Güney Kore’deki donmuş fonların iade edilmesi için bağlantıların kurulduğunu açıkladı.
İranlı yetkililer, bilgisayar korsanlarının bu hafta ülkenin iki kurumuna büyük çaplı saldırılar düzenlediğini duyurdu. Hedef alınan kurumlara veya şüpheli kesimlere ilişkin ise ayrıntı verilmedi.
Reuters’ın İran devlet televizyonundan aktardığına göre pazartesi ve salı günleri, siber saldırıların gerçekleştirilmesinin ardından bazı devlet kurumları önlem almak için internet hizmetlerini geçici olarak kapattı.
Habere göre hükümete bağlı Bilgi Teknolojileri Örgütü’nden Ebu Kasım Sadıki, İran televizyonuna verdiği demeçte oldukça kapsamlı ve tehlikeli olduğunu belirttiği siber saldırılar hakkındaki soruşturmanın sürdüğünü bildirdi.
İran bir süre önce, ABD ve diğer yabancı devletleri suçladığı siber saldırıların tekrar etme olasılığı nedeniyle yüksek alarm seviyesine geçildiğini duyurmuştu.
ABD’li yetkililer, Suudi petrol tesislerinin hedef alındığı ve Washington ile Riyad’ın Tahran'ı suçladığı drone saldırılarının ardından Ekim 2019’da ABD’nin İran’a siber saldırı düzenlediğini dile getirmişti. İran yanlısı Husi milisler saldırının sorumluluğunu üstlenirken Birleşmiş Milletler’in konu hakkındaki raporlarında ise oklar İran’a yöneltmişti. ABD ve diğer Batılı güçler de İran'ı şebekelerini bozmaya ve savunma duvarlarını delmeye çalışmakla suçlamıştı.
Geçtiğimiz nisan ayında Reuters’a açıklamalarda bulunan kaynaklar, İran adına çalışan bilgisayar korsanlarının yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sırasında Dünya Sağlık Örgütü personellerinin kişisel e-posta hesaplarını hedef aldığını öne sürmüşlerdi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ın dünya güçleriyle 2015 yılında imzaladığı nükleer anlaşmadan çekildiği 2018’den bu yana Tahran ve Washington arasındaki gerilim artarak devam etti. Nitekim ABD, İran’ın bölgesel tutumunu değiştirmeyi ve balistik füze programlarını durdurmayı hedefleyen yeni bir anlaşmaya varmak amacıyla İran ekonomisini felce uğratan yaptırımları yeniden uygulamaya koymuştu.



Bangladeş eski Başbakanı Halide Ziya'nın cenaze törenine binlerce kişi katıldı

Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
TT

Bangladeş eski Başbakanı Halide Ziya'nın cenaze törenine binlerce kişi katıldı

Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)

Bangladeş’in başkenti Dakka’da, dün hayatını kaybeden eski Başbakan Halide Ziya için bugün parlamento binası çevresinde büyük kalabalıklar toplandı. Ziya, uzun süren bir hastalık mücadelesinin ardından 80 yaşında yaşamını yitirmişti.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Dakka ve diğer bölgelerden gelen kalabalıklar, parlamento binasının önündeki Manik Mia Caddesi’ni doldurdu.

ascdfg
Halide Ziya'nın cenaze törenine katılan Bangladeşliler (AP)

Halide Ziya’nın cenaze törenine, ülkedeki farklı bölgelerden gelen vatandaşların yanı sıra Hindistan ve Pakistan’dan da önde gelen isimlerin katılması bekleniyor. Ziya, bugün parlamento binası dışındaki bahçeye, 1981’de askeri darbe sırasında suikasta uğrayan eşinin yanına defnedilecek.

Halide Ziya, eşi vefat ettikten sonra siyasete girdi ve 9 yıl süren, eski bir askeri diktatörü deviren halk ayaklanmasının ardından muhalefetin önde gelen lideri olarak öne çıktı.

Ziya, 1991 yılında ilk kez yapılan genel demokratik seçimlerde ezici bir zafer elde ederek Bangladeş’te parlamenter demokrasinin temellerini attı ve ölümüne kadar Bangladeş Milliyetçi Partisi’nin lideri olarak kaldı.

Sakin kişiliğiyle tanınan Halide Ziya, uzun süreli siyasi rakibi ve eski Başbakan Şeyh Hasina ile güçlü bir rekabet içinde oldu. Hasina, Avami Birliği’nin lideri olarak 15 yıl boyunca ülkeyi yönetmiş, ardından 2024’te büyük bir halk ayaklanmasıyla görevden alınmıştı.

xcdf
Halide Ziya (Arşiv – AFP)

Halide Ziya’nın tabutu, Bangladeş bayrağıyla örtülü şekilde, güvenlik yetkilileri ve parti destekçileri eşliğinde hastaneden evine, ardından cenaze töreninin yapılacağı alana taşındı.

Yetkililer, bugün düzenlenecek cenaze töreninde düzeni sağlamak amacıyla yaklaşık 10 bin güvenlik görevlisi ve asker görevlendirileceğini açıkladı.


Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
TT

Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)

Pekin bugün, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını eleştiren ülkeleri ‘sorumsuz’ olmakla suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, düzenlediği basın toplantısında, “Bu ülkeler ve kurumlar, Tayvan’daki ayrılıkçı güçlerin askeri yollarla bağımsızlık sağlamaya çalışmasına göz yumuyor” dedi.

Lin, “Buna rağmen, Çin’in ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak için yaptığı gerekli ve adil faaliyetleri sorumsuzca eleştiriyorlar. Gerçekleri çarpıtıyor ve doğru ile yanlışı karıştırıyorlar; bu tam bir ikiyüzlülük örneğidir” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Avustralya Dışişleri Bakanlığı, Çin’in Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını ‘istikrarsızlaştırıcı’ olarak nitelendirerek kınadı ve Pekin’e endişelerini ilettiklerini açıkladı. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Avustralya, herhangi bir eylemin kazara çatışma, yanlış hesaplamalar veya tırmanma riskini artırmasını şiddetle karşı çıkmaktadır” denildi. Ayrıca, “Uyuşmazlıklar diyalog yoluyla çözülmeli, güç veya zorlama ile değil” uyarısında bulunuldu ve tatbikatların ‘bölgesel gerginliği artırma riski taşıdığı’ vurgulandı. Çin, pazartesi ve salı günleri Tayvan çevresinde füze fırlatmaları yapmış, onlarca savaş uçağı ve gemiyi sevk ederek adanın limanlarını abluka altına alan tatbikatlar düzenlemişti. Pekin, Tayvan’ı kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor ve gerekirse zorla ilhak edebileceğini belirtiyor. Tayvan Sahil Güvenlik yetkilileri bugün, Çin savaş gemileri ve sahil güvenlik gemilerinin ada çevresinden çekilmeye başladığını ve askeri tatbikatların sona erdiğine dair işaretler alındığını açıkladı.


Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)

Elie el-Kuseyfi

ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz eylül ayında gerçekleşen ve Netanyahu’nun Gazze ile ilgili ABD'nin 20 maddelik barış planını onaylamasıyla iki aşama arasında bir dönüm noktası oluşturan toplantı ile pazartesi günü Florida'da gerçekleşen toplantı aynı değildi. Bu son görüşme, iki tamamen farklı aşama arasında net bir kırılma noktası oluşturmazken bölgede yeni bir aşama için teorik ve pratik temeller atmadı. Aksine özellikle Trump’ın yaptığı açıklamalara göre son görüşme, daha ziyade Suriye ve Türkiye ile ilgili, daha az ölçüde de Gazze ile ilgili daha önce açıklanan tutumları yinelemek ve İran'ın nükleer ve füze programları ile ilgili diğer pozisyonları güncellemek için bir fırsat oldu.

Bu yüzden görüşme, özellikle İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş ve bunun son iki yıldır bölgede yarattığı etkiler sonrasında, bölgesel ve uluslararası değişikliklerden ciddi şekilde etkilenmemiş gibi görünen iki tarihi müttefik arasındaki toplantı geleneğinden sapmadı. Bu durum ne toplantı öncesinde ne de sonrasında bir sorun oluşturdu. Ancak Gazze'deki ateşkesin ardından Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin geleceği ve bölgedeki gelişmeleri ve bölgesel çıkarlarını yorumlamalarında görünen farklılıklar sorusu gündeme geldi. Görüşme sırasında, iki lider arasında ve ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir model oluşturabilecek gerçek bir ayrılık belirtisi olup olmadığına dikkat çekildi.

Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu.

Florida'daki görüşme, bu soruya ne bir cevap ne de cevabına dair bir ipucu barındırıyordu. Ki bu da bekleniyordu, ancak bu durum, sorunun artık geride kaldığı ve iki ülke arasındaki ilişkilerin önümüzdeki dönemde birçok sorunun ve belki de bazı ‘durumsal’ değişikliklerin konusu olmayacağı anlamına gelmiyor. Toplantı, Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin niteliği konusunu büyük ölçüde çözmüş olsa da bu ilişki, eylül ayındaki son toplantılarından bu yana geçtiğimiz üç ay içindeki gelişmelerden olumsuz etkilenmiş gibi görünmüyor. Buna karşın Trump gibi bir başkan için çifte öneme sahip olabilecek şahsi düzeydeki ilişki, Gazze'den Suriye ve Türkiye'ye, belki de Lübnan'a ve daha az ölçüde İran'a kadar, iki liderin mevcut sorunlara yaklaşımlarında farklılıklar olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Gazze'de ateşkesin ilan edilmesinin ardından gündeme gelen Netanyahu'nun ‘yerine geçecek kişi’ sorunu, özellikle ABD yönetiminin şu anda onun yerine geçecek halihazırda bir aday olmaması ve Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın açıkça ifade ettiği üzere ‘Bibi’ye (Binyamin Netanyahu’nun lakabı) yönelik bölgesel hassasiyetin en azından şu aşamada Trump'ın ona verdiği desteği yeniden gözden geçirmesine neden olacak bir aşamaya gelmiş gibi görünmemesi sebebiyle ertelenmiş veya gündemden düşmüş gibi görünüyor. Onun varlığı Washington’ın bölgesel stratejisini etkilemediği ve bölgedeki nüfuz ve çıkarların belirlenmesi sürecinin son aşamasına henüz gelinmediği sürece bunun olması beklenmiyor. Dolayısıyla Netanyahu'nun sahneden çekilmesi talebi, yeni bir aşamaya geçiş için acil veya gerekli hale gelmiş değil. Bu da aynı zamanda bölgesel tarafların Washington üzerinde manevra yapma ve baskı uygulama kabiliyetine ve Washington'ın bölgesel müttefiklerinin taleplerini dengeleme ve çıkarlarına göre önceliklerini düzenleme kabiliyetine de bağlı.

sdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin başkenti Washington'daki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Diğer bir deyişle, Trump Netanyahu'yu övüp İsrail'in ateşkes anlaşmasına yüzde 100 bağlı olduğunu söylerken, diğer tarafların bağlılığını sorgulasa da, görüşme Gazze ve bölge genelinde İsrail ve ABD’nin önceliklerindeki farklılıklar hakkındaki önceki sızıntıları yalanlamadı. Ancak aynı zamanda, özellikle Beşşar Esed rejiminin düşmesinde Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın rolünü öven Trump, İsrail'in Suriye'den başlayıp Doğu Akdeniz'den geçerek Afrika Boynuzu'na uzanan stratejik bir çatışmaya girdiği bir dönemde, Türkiye'nin Gazze'deki rolünü desteklemeye devam ediyor gibi göründü. Bu da ne iki liderin görüşmesinde ne de ABD ve İsrail'in bölgesel meselelere ilişkin politika ve önceliklerinde önemsiz bir ayrıntı değil. Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu. Suriye'den Yemen'e, Akdeniz'den Kızıldeniz kıyılarına kadar bölge ülkeleri arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir jeopolitik rekabet varken, Trump bölgedeki müttefiklerine karşı ne tür bir tutum sergiliyor?

Florida

Florida’daki görüşmeyi, Gazze'deki ateşkesin ardından geçtiğimiz üç ayı Amerika ve İsrail'in değerlendirmesi olarak görecek olursak özellikle de Trump, İran'ın nükleer kapasitesini yeniden inşa ettiği ‘kanıtlanırsa’ yeni saldırılarla tehdit ettikten sonra ABD ve İsrail'in şu anda en az anlaşmazlık yaşadığı konunun İran olduğu söylenebilir. İran’ın füze programına gelince Trump, İran'ın nükleer programını kontrol altına almakla aynı önceliği vermeye Netanyahu kadar hevesli görünmüyordu. Trump'ın İran'la ilgili tehditler ve anlaşma arayışları arasındaki tüm açıklamaları, ABD’nin İran sorununa yaklaşımındaki belirsizliği teyit ediyor. Trump, İran'daki ‘başarılarından’ bir kez daha gurur duyduğunu gösterirken, daha da önemlisi, ABD'nin İran'a yönelik saldırılarını ‘Ortadoğu barışı’ ile ilişkilendirdi. Bu, Trump'ın kendisi ve yönetimi için bölgedeki ‘barışın’ önemini vurgulamak ve daha da önemlisi, Nobel Barış Ödülü yolunda şahsi bir başarı olarak görmek için kullandığı yöntemlerden biri.

Daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Başka bir deyişle, ABD Başkanı Gazze'deki savaşı sona erdirmeye kararlı ve savaşı yeniden başlatmak ya da İsrail'in çatışmayı tırmandırmasına ‘izin vermek’ konusunda hiçbir heves ya da istek göstermiyor. Ancak, anlaşmanın çökmesine yol açmamak kaydıyla, İsrail'in mevcut bombardıman ve saldırılarının hızına da karşı çıkmıyor. Peki ya ikinci aşamaya geçmek? Burada da, daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Bu, Netanyahu için çok hassas bir konu, çünkü sağ kanattan ABD yönetimine hiçbir taviz vermemesi yönünde baskı görüyor. Bu baskı, son iki gün içinde anlaşmanın ikinci aşamasının maddelerinden biri olan Refah Sınır Kapısı’nın yeniden açılması meselesinde de açıkça görüldü.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Netanyahu, sınır kapısının açılabileceğini ima ettikten sonra, İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in baskısıyla geri adım attı, ancak bu, özellikle de toplantı öncesinde İsrail ordusuna Gazze'deki durumu sakinleştirmesi talimatı verilmiş olması nedeniyle Florida’daki görüşme öncesinde yapılan bir manevranın parçası olabilir. Ancak Trump, şu anda ABD'nin pozisyonunu iyi yöneten Hamas'a karşı bir şekilde ‘olumlu’ görünse de, net bir takvim belirlemeden ve konuyu yoruma açık bırakarak, Netanyahu ve hükümetini bir dereceye kadar tatmin edebilecek şekilde, Hamas'a silahsızlanması için zaman tanıdı.

frgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)

Bölgede devam eden sert rekabete geri dönecek olursak bu rekabetin eksenleri henüz tam olarak oluşmamış olsa da, özellikle potansiyel ittifaklar açısından, Abraham (İbrahim) Anlaşmaları ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail arasındaki ittifak çerçevesinde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki kesişimlerinden giderek daha fazla söz edilmeye başladı. Bu durum, Pakistan'ın birden fazla tarafla ortak çıkarları olması nedeniyle konumunun zorlu olduğu bir dönemde, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır da dahil olmak üzere bu kesişimlerden ve ittifaklardan etkilenen ülkelerin, karşı kesişimler ve ittifaklar kurma girişiminde bulunup bulunmayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Ne olursa olsun, Yemen ve Afrika Boynuzu'ndaki gelişmeler, daha geniş bölgesel manzara ve rekabet haritasının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bunları Ortadoğu'da, daha spesifik olarak Arap Levant'ta, özellikle de Türkiye-İsrail rekabetinin zirveye ulaştığı Suriye'de yaşananlardan ayırmak artık mümkün değil. Bu da hem Netanyahu hem de Erdoğan ile dostluğuyla övünen ABD yönetimi ve Trump için can sıkıcı bir konu. Trump'ın, Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de işlerin yolunda gideceğini defalarca kez iddia etmesi, bunun gerçekten gerçekleşmesi için yeterli mi? ABD'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi temsilcisinin pazartesi günü İsrail'in Somaliland’i tanıma kararını desteklemesi, ABD'nin Afrika Boynuzu'nda ve belki de Yemen'de İsrail'e karşı taraflı bir tutum sergilediğini gösteriyor. Bu durumda, iki ülke arasındaki çatışmanın Somali, Somaliland ve genel olarak Afrika Boynuzu'na yayılması konusunda ABD'nin nasıl bir tutum sergiliyor?

Washington ve İsrail'in bölgesel meselelerde uzlaşıya varıp varmayacaklarını, yani Washington'ın İsrail'e Suriye'de ateşkes karşılığında Lübnan'da gerginliğin tırmanmasını kabul edip etmeyeceğini tahmin etmek zor.

Trump, Türkiye ve İsrail hakkında söylediklerini, Suriye ve İsrail hakkında da söyledi. Netanyahu'nun Florida'daki açıklamalarından İsrail'in Suriye ve Lübnan meselelerine yaklaşımının tamamen güvenlik temelli olduğu açıkça anlaşılırken, Trump iki ülke arasındaki ilişkilerin ABD'nin planladığı şekilde ilerleyeceğini belirtti. ABD Başkanı, yönetiminin her iki konuyu da ağırlıklı olarak siyasi bir perspektiften ele aldığı bir dönemde, sınır güvenliği ve azınlıkların, özellikle de Dürziler ve Hıristiyanların korunmasının önemini bir kez daha yineledi. Washington, Suriye'de Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın yönetimini desteklemeye devam ediyor. Trump, pazartesi günü yaptığı açıklamada, elbette kendisinin bölgeye ilişkin hesaplamalarında göz ardı edemeyeceği Arap ülkeleri-Türkiye çatışmasında kilit bir figür olduğunu göz önünde bulundurarak, Şara'yı övdü. Washington, Lübnan'da özellikle İsrail ve Lübnan'dan siyasi müzakerecilerle güçlendirildikten sonra, Lübnan'ın güneyindeki ateşkesi izleyen ‘mekanizma’ komitesini artık daha fazla destekliyor. Ancak Lübnan, Suriye ve hatta Gazze'ye göre daha az bölgesel ve uluslararası koruma altında olduğu için ‘zayıf bir nokta’ olmaya devam ediyor. Öte yandan bu, İsrail'in Hizbullah'a daha fazla saldırmayı planlaması halinde bunun ABD'de anlayışla karşılanacağı anlamına gelmiyor. Çünkü ABD'nin Lübnan'daki hesaplamaları, Washington'ın desteğiyle seçilen mevcut cumhurbaşkanı ve hükümeti desteklemeyi gerektiriyor. Şimdiye kadar, bu desteği özellikle de Trump'ın da tekrarladığı gibi, Washington, Lübnan hükümetinin ve desteklediği Lübnan ordusunun Hizbullah'ın silahları sorununu ‘çözme’ konusundaki sınırlarını anlayışla karşıladığını gösterdiğinden sonlandırması için bir neden görünmüyor. Ancak Trump'ın Hizbullah'ın kötü davranışlarına ilişkin yorumları, ABD'nin İsrail'in Hizbullah'a karşı tırmanışına yeşil ışık yakmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Burada, Washington ile İsrail arasında bölgesel meselelerde bir takas olacağını, yani Washington'ın Suriye'deki sükunet ve Lübnan'daki gerginlik karşılığında İsrail'i feda edeceğini öngörmenin kolay olmadığını belirtmek gerekir. Bu yaygın bir görüş olmakla birlikte, her bir konunun kendine özgü niteliği ve ABD’nin bölgesel çıkarları bağlamında bu konulara olan ilgisi göz önüne alındığında, birbirinden ayrılamayacak bu iki unsurun bir arada ele alındığı bu görüş tam olarak doğru değil. İsrail'in manevra alanı ve Tel Aviv'in, ABD yönetiminin kesin bir politikası olmayan kırılgan bölgelerde fiili durumu dayatma kabiliyeti küçümsenemez, ancak genel olarak, ‘bir dönüm noktası’ veya ‘tarihi’ olarak nitelendirilemeyecek olan Florida’daki görüşme, bölgedeki mevcut durumun değişmeyeceğini ilan ediyor. Bu durum, ABD yönetimi ile zaman kazanmaya devam eden Netanyahu'yu tatmin edebilir ve aynı zamanda Gazze Şeridi ve bölge ile ilgili tüm vaatlerini tek başına yerine getiremeyen Trump'ı da tatmin eder. Dolayısıyla, savaşın ve barışın olmadığı mevcut durum, Trump için bir nebze rahatlatıcı olmakla birlikte onu verdiği aşırı vaatlerden de kurtarıyor!