Pompeo, İran’a uygulanan BM silah ambargosunun ihlal edilmesine karşı uyardı

İran, silah ambargosunun ‘otomatik olarak bittiğini’ duyurdu

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo
TT

Pompeo, İran’a uygulanan BM silah ambargosunun ihlal edilmesine karşı uyardı

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İran ile yapılacak herhangi bir silah anlaşmasının yaptırımlarla sonuçlanacağı konusundaki uyarısını dün bir kez daha yineledi.
Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı, Nükleer programıyla ilgili anlaşmayı onaylayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2231 sayılı kararı uyarınca Birleşmiş Milletler’in (BM) konvansiyonel silah satın alma ve satma yasağı ile askeri komutanlara yönelik seyahat yasağının dün itibarıyla ‘otomatik olarak sona erdiğini’ duyururken BMGK’dan veya nükleer anlaşmanın taraflarından, bu konuda herhangi bir açıklama talep etmedi.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo tarafından yapılan açıklamada, “ABD, İran'a gelişmiş silahlar tedarik edilmesine, satışına ve transferine somut olarak katkıda bulunan herhangi bir kişi veya kuruluşa yaptırımlar uygulamak için ulusal makamlarını kullanmaya hazırdır” ifadeleri yer aldı. Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı’ndan (AFP) aktardığı haberine göre Pompeo açıklamasında ayrıca, “Ortadoğu'da barış ve istikrar isteyen ve terörizmle mücadeleye destek veren tüm ülkeler, İran'la silah kaçakçılığı yapmaktan kaçınmalıdır” dedi.
Pompeo sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkeler, son on yıldır, BM’nin çeşitli kararları çerçevesinde İran'a silah satmaktan kaçındı. Bu yasağa uymayan her ülke, barışı ve güvenliği teşvik etmek yerine açıkça çatışmaları ve gerilimleri körüklemeyi seçiyor demektir.”
Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı’ndan Pompeo’nun yukarıdaki açıklamaları öncesinde yapılan açıklamada, silah satın alma ve hem siyasi hem de askeri yetkililere uygulanan seyahat yasağının kaldırılmasının ‘BMGK’dan herhangi bir yeni açıklama veya herhangi bir yeni adım gerektirmediği’ belirtildi.
AFP’nin haberine göre İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “İran’a silah satışı ve İran'dan silah satın alınması ile ilgili faaliyetlere ve mali hizmetlere ilişkin tüm kısıtlamalar ve bir dizi İran vatandaşı ve askeri yetkiliye uygulanan BM üyesi ülkelerin topraklarına giriş veya geçişlerine yönelik tüm yasaklar otomatik olarak kaldırılmıştır” ifadelerine yer verdi.
Reuters’ın aktardığı, Tahran’dan yapılan açıklamada ise Tahran’ın ‘savunma konusunda kendine güvendiği ve BM’nin konvansiyonel silah yasağının sona ermesiyle silah satın almak için acele etmeye gerek görmediği’ vurgulandı. BMGK’nın 2231 sayılı kararı ile onaylanan nükleer anlaşma kapsamındaki silah ambargosunun kaldırılmasına yönelik madde uyarınca 18 Ekim 2020 tarihi itibarıyla nükleer anlaşmanın imzalanmasından beş yıl sonra ambargonun kaldırılması kararlaştırılmıştı.
ABD, Mayıs 2018'de İran’ın balistik füze programını kontrol altına almayı, bölgesel davranışını değiştirmeyi ve nükleer anlaşmaya yeni kısıtlamalar getirmeyi amaçlayan 12 koşul belirleyerek tek taraflı olarak nükleer anlaşmadan çekildiğini duyurdu.
ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, BM silah ambargosunun uzatılması için girişimde bulundu. Ancak, BMGK üyelerinin çoğunluğu ambargonun uzatılmasına karşı çıktı. Bu durum ABD'yi geçtiğimiz ay, ‘snapback’ mekanizmasını etkinleştirdikten ve diğer ülkeleri yaptırımları görmezden gelmemeleri konusunda uyardıktan sonra BM yaptırımlarını eski haline getirerek azami baskı stratejisinin seviyesini yükseltmeye itti.
İran Dışişleri Bakanı Zarif Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, “ABD'nin tüm kötü niyetli girişimlerine karşı çıkıp BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararı ve (Viyana'da imzalanan nükleer anlaşmanın resmi adı olan) Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nı (KOEP) koruyan uluslararası toplum için çok önemli bir gündür” ifadelerini kullandı.
İran Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise Washington'a ‘BMGK’nın 2231 sayılı kararına yönelik yıkıcı yaklaşımından vazgeçmesi, BM’nin meşruiyeti altındaki yükümlülüklerini yeniden tam olarak uygulaması, uluslararası hukuku ihlal etmeyi bırakması, uluslararası düzeni görmezden gelmeye ve Batı Asya bölgesini istikrarsızlaştırmaya bir son vermesi’ çağırısı yapıldı.
İran, ABD yaptırımlarına yanıt olarak başlangıçta anlaşmadan kademeli olarak geri çekilme olarak nitelediği ve izlediği yol çerçevesinde, geçtiğimiz yıl içinde altı aşamada nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerinin bir kısmını askıya aldı. Buna karşın İran’a mali taleplerinin karşılanması ve yaptırımların kaldırılması için nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini yeniden uygulamaya başlaması şart koşuldu.
Tahran’dan yapılan açıklamada, ambargonun kaldırılmasına karşı herhangi bir adım atılmaması konusunda uyarıda bulunuldu. Açıklamada, aksi takdirde bunun ‘BMGK’nın 2231 sayılı kararına ve KOEP’e yönelik önemli bir ihlal’ olacağı ve böyle bir durumda İran’ın ulusal çıkarlarını korumak için gerekli karşı önlemleri alma hakkını saklı tuttuğu’ vurgulandı.
BM’nin İran’a uyguladığı ve 2007'de başlayan silah ambargosunun kaldırılması, İran'ın tanklar, zırhlı araçlar, savaş uçakları, saldırı helikopterleri ve ağır toplar dahil olmak üzere konvansiyonel silahları alıp satmasının önünü açacak.
Dışişleri Bakanı Zarif açıklamasında, “İran bugünden itibaren herhangi bir yasak ve engel olmadan kendi savunma ihtiyaçları doğrultusunda silah satın alabilecek ve yine kendi politikasına uygun olarak savunma silahları satabilecektir” ifadelerini kullandı.
AFP’nin haberine göre Zarif, Twitter'da Arapça paylaştığı mesajında ise şunları söyledi:
“BMGK’nın 2231 sayılı kararı uyarınca ülkemize uygulanan silah ambargosu bugün (dün) otomatik olarak sona eriyor. Ayrım gözetmeksizin silahlanmalara karşı çıkmamız garip değil. Çünkü İran'da silahlar savunma amaçlı olmuştur. Diğer ülkelerdeki gibi, ne savaş başlatmıştır ne de yolsuzluğa yol açmıştır. Güvenliğin halkımızın iradesi ve kendi kendine yeterliliği ile sağlandığına inanıyoruz. Hedeflerimiz her zaman barışçıl ve savunma amaçlıdır” dedi.
Zarif, İran'ın savunma gücünü sürdürmeye yönelik tüm hamlelerinin arka planındaki başlıca nedenin bu olduğunu ve bu olmaya devam edeceğini söyleyerek, İranlı yetkililerin ülkenin ‘savunma doktrini’ hakkında ileri sürdükleri iddiaları bir kez daha tekrarladı. Zarif tweetinde, “İran'ın savunma doktrininde geleneksel olmayan silahlara, kitle imha silahlarına ve konvansiyonel silah satın alımında aşırılığa yer yoktur” yazdı.
Reuters ise haberinde Batılı askeri analistlerin, Washington'ın nükleer anlaşmadan çekilmesine katkıda bulunan uzun menzilli balistik füze programı hakkındaki endişelere rağmen, İran'ın silahlarıyla ilgili konuşmalarda genellikle abartılı bir tutum sergilediğini söylediklerini aktardı.
Reuters’ın haberine göre Zarif dünkü açıklamasında ayrıca, “İran'ın dünya ile savunma iş birliğinin normalleşmesi, bölgemizde çoğulculuk, barış ve güvenlik davası için bir zaferdir” dedi.
Moskova’da ise Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, TASS Haber Ajansı’nın aktardığı açıklamasında, Rusya’nın alıştığı için artık ABD yaptırımlarından korkmadığını söyledi. Ryabkov, ülkesinin, İran ile çok taraflı iş birliğini geliştirmeye çalıştığını, askeri-teknik alanda iş birliğinin de, tarafların ihtiyaçları ve bu iş birliğine karşılıklı olarak hazır olma durumuna göre sakin bir şekilde devam edeceğini belirtti.
Rusya'nın Tahran Büyükelçisi Levan Jagaryan ise dün Rus Interfax Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, BM silah ambargosunun kaldırılmasının, ülkesinin Tahran ile askeri iş birliği alanındaki etkileşimini ‘kolaylaştıracağını’ söyledi. Bu alanda ‘belirli ufukların açılmasını’ beklediğini kaydeden Büyükelçi Jagaryan, “Rusya'nın uluslararası hukuk ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olarak hareket ettiği ve yükümlülüklerini sıkı bir şekilde yerine getirdiği vurgulanmalıdır” diye konuştu. ABD'nin bu alandaki yaptırımlarıyla ilgili olarak ise Jagaryan, Washington'ın ‘bu tür tehditlerle Rusya’yı korkutamayacağını’ belirtti.
Bölgedeki mevcut gerilimi, ABD’nin bölgedeki askeri varlığına ve askeri ittifaklarına bağlayan Jagaryan, mevcut İran yönetiminin ‘ABD’nin düşmanca yaklaşımı’ konusundaki ciddi endişeleri olduğuna işaret etti. Jagaryan, bu ay BMGK dönem başkanlığı yapacak olan ülkesinin görev yaptığı süre boyunca bölgedeki aktörler arasında yapıcı bir diyalog oluşturma girişimlerini harekete geçirme niyetinde olduğuna işaret ederek, “Ortadoğu ülkelerinin iyi niyetlerinin küresel güçlerin olumlu katkısıyla bir araya geleceğine inanıyoruz. Böylece dünyanın bu değişken bölgesinde durumun istikrara kavuşturulması sürecinde önemli ilerlemeler kaydedilebilecektir” ifadelerini kullandı.
Öte yandan İran’ın nükleer anlaşmayı imzalayan ülkelerde ve diğer Avrupa ülkelerindeki büyükelçilerinin, dün silah ambargosunun sona ermesini desteklemeye yönelik ortak çabaları dikkat çekti. Konuya ilişkin basında yer alan açıklamalarda büyükelçiler, ‘tek taraflı politikalara karşı duruş’ ifadesini sık sık dile getirdiler.
İran'ın Paris Büyükelçisi Behram Kasımi, yaptığı açıklamada, İran'ın ‘uluslararası barışı, istikrarı ve güvenliği savunmak için çalışacağını ve haklarını tanınmış uluslararası mekanizmalar yoluyla koruyacağını’ söyledi.
Büyükelçi Kasımi, ABD’nin İran’a uygulanan silah ambargosunu uzatmaya yönelik girişimlerini yoğunlaştırmasını ‘mantıksız, yasadışı ve BMGK’da tek taraflı politikaları geliştirmeye çalışma’ olarak değerlendirdi. Kasımi, ABD’nin bu girişimlerinin ‘dünyadaki çoğu ülkenin gerçekçi vizyonu karşısında başarısız olduğunu’ kaydetti.
İran'ın Londra Büyükelçisi Hamid Baeidinejad ise açıklamasında ülkesinin ‘politikasına ve savunma ihtiyaçlarına göre’ silah ihracatı ve ithalatı yapmaya başlayacağını söyledi. Bir yılı aşkın bir süre önce ABD'nin silah ambargosunun sona ermesini engellemek için ülkelere karşı adımlar atmaya ve baskı uygulamaya yöneldiğini belirten Büyükelçi Baeidinejad,  ancak, uluslararası toplumun desteği ve BMGK üyelerinin muhalefeti ile ABD'nin bu çabalarının başarısız olduğunu kaydetti.
Son olarak İran Moskova Büyükelçisi Kazım Celali, Twitter hesabından Rusça olarak paylaştığı mesajda, “Tek taraflı eylemden rahatsız olan uluslararası toplum, uluslararası anlaşmaların uygulanmasında  kararlı” ifadelerini kullandı. Büyükelçi Celali, İran'a yönelik silah ambargosunun kaldırılmasını ‘tek taraflılığa karşı diplomatik bir zafer’ olarak değerlendirdi.



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.