Washington – Şam hattında ABD’li rehineler dosyasına ilişkin arabuluculuk çalışmaları

Şam'daki bir hapishanede tutulduğuna inanılan ABD’li gazeteci Austin Tice.
Şam'daki bir hapishanede tutulduğuna inanılan ABD’li gazeteci Austin Tice.
TT

Washington – Şam hattında ABD’li rehineler dosyasına ilişkin arabuluculuk çalışmaları

Şam'daki bir hapishanede tutulduğuna inanılan ABD’li gazeteci Austin Tice.
Şam'daki bir hapishanede tutulduğuna inanılan ABD’li gazeteci Austin Tice.

ABD’de 1980 yılındaki başkanlık seçimlerinin adayı Ronald Reagan, rakibi Jimmy Carter'ın öne sürdüğü bir takım meselelerin aşılması için İranlılarla yaşanan ‘rehine krizinin’ seçimlerden sonra çözülmesi için gizli görüşmeler gerçekleştirmişti. Bugün, ABD başkanlık seçimlerine iki hafta kala yapılan araştırmalar, Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden'ın Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın önünde olduğuna işaret ediyor.
Kuzey Kore ile altılı müzakerelerin 'vaftiz babası' olarak bilinen Japonya'nın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Mitoji Yabunaka, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada ‘zorlu’ müzakerelerin ardından, 2005 sonbaharında Pyongyang'ın nükleer silahlardan vazgeçmesine ilişkin anlaşmaya varıldığı belirtilen ortak bir açıklama yapıldığını’ söyledi. Fakat aynı ay, yani eylül ayında Washington’ın, Kuzey Kore'ye yaptırımlar uygulaması nedeniyle müzakerelerin çöktüğü bilgisini verdi. ABD siyasetinde iki yol izlendiğini belirten Yabunaka, bunlardan ilkinin Dışişleri Bakanlığı’nın izlediği müzakerelere katılım ve ortak açıklamada bulunma, ikincisinin de Hazine Bakanlığı’nın izlediği yaptırım uygulama ve kara para aklama takibi yolu olduğunu kaydetti.
Söz konusu iki olay, 2012'de Suriye'de ortadan kaybolan ABD’li gazeteci ve eski deniz subayı Austin Tice ve 2017'de Suriye hükümetine ait bir denetleme noktasından geçerken tutuklanan Suriye asıllı ABD’li doktor Macid Kemalmaz ile ilgili ‘rehine krizini’ çözmek için Şam ile Washington arasında yapılan müzakerelere ışık tutuyor. ABD Başkanı Donald Trump, dünyanın dört bir yanında tutsak bulunan vatandaşlarının ülkelerine geri dönmeleri için sarf edilen çabalara öncelik verirken bu durumdaki yaklaşık 40 ABD’linin dosyalarını takip etmek ve bu dosyalardan alacağı sonucu ‘seçim zaferi’ olarak sunmak için tüm kurumların temsilcilerinin yer aldığı bir kriz odası oluşturdu.
Diğer yandan Arap ve yabancı yetkililerin yanı sıra Şam'a yakın Suriyeli isimler de‘rehine dosyasında’ arabuluculuk yapmak için çeşitli girişimlerde bulundular. Burada müzakereler için izlenen üç yoldan bahsedebiliriz. Birincisi, bizzat Başkan Trump tarafından desteklenen ve bir ABD’li tarafından Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'e Tice’ın durumuyla ilgili ‘doğrudan diyalog kurulması’ teklifi yer alan bir mektubun gönderilmesiyle izlenen yoldu. Bu girişimin, Trump'ın 2017 yılında Suriye’de gerçekleşen kimyasal saldırıya yanıt olarak ‘Esed'e suikast düzenlenmesi’ önerisinden üç yıl sonra gelmesi şaşırtıcıydı. Dönemin Savunma Bakanı James Mattis, Trump’ın suikast önerisine karşı çıkmıştı. ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, ‘The Room Where It Happened’ (Olayın Yaşandığı Oda) adlı kitabında Trump'ın Pompeo ve Bolton'ın ‘bir zafer’ olarak gördüğü müzakere teklifini reddeden Esed ile pazarlık yapmak istediğini vurguladı. Bolton kitabında ayrıca Trump’ın müzakere heyetinin getirdiği yanıtı duyunca öfkelendiğini, ABD’li rehineleri geri vermezse Esed'in çok büyük zarar göreceğini söyleyerek bağırdığını ve “Ona çok sert bir darbe vuracağız” dediğini kaydetti.
Trump, ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken rehine dosyasına olan ilgisini sürdürdü ve rehine işlerinden sorumlu temsilcisi Roger Carstens ile Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Tümgeneral Ali Memlük ile görüşen Yardımcı Asistanı ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Terörle Mücadele Direktörü Kash Patel'i Şam’a gönderdi.
Suriye rejimine yakınlığıyla bilinen El Vatan gazetesinin haberine göre ABD’li temsilciler, Suriyeli yetkililerin ABD askerlerinin ülkenin doğusundan çekilmesini ve bu geri çekilmenin sahada yansımalarını görmek istediklerini, aksi takdirde Washington ile hiçbir müzakere veya iş birliği yapmayacakları yönündeki tutumları karşısında oldukça şaşırdılar.
Diğer müzakere yolu ise Lübnan Kamu Güvenliği Genel Müdürü Tümgeneral Abbas İbrahim aracılığıyla izlendi. İbrahim, Suriye ve İran'daki yabancı ve Arap rehinelerin serbest bırakılmasında arabuluculuk rolü oynadı. Bu yılın ilkbahar aylarında Şam ve Washington arasında Tice ve yedi Suriye asıllı ABD vatandaşının serbest bırakılmasıyla ilgili bir dizi mesaj iletti. Bu mesaj trafiği, Trump'ın Suriye'nin doğusundaki ABD güçlerini geri çekme veya çekmeme konusundaki açıklamalarda bulunduğu, yani Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası’nın yürürlüğe girmesi öncesinde gerçekleşti.
Suriye, ABD’den ülkenin doğusundaki askerlerinin tamamının çekilmesini istedi. Dosyayı yakından takip eden Batılı bir yetkiliye göre Esed, dosyanın yaklaşan seçimlerde kendisine faydası dokunacağını düşünmesi nedeniyle süreci durdurdu. Şarku’l Avsat’a konuşan Batılı yetkili şunları söyledi:
“Tümgeneral İbrahim’in rehine dosyası ile ilgili hem Şam hem de Tahran ile temas halindeydi. Bu da ABD’nin yaptırımlar pahasına el-Tanf Askeri Üssü’nün dağıtılması ve ABD askerlerinin çekilmesi konularına öncelik verilmesini ve normalleşme anlaşmalarını engellememesini açıklıyor.”
Yetkili ayrıca müzakere yolunda Trump'a ‘seçim hediyesi’ vermek istenmediğine işaret etti.
Üçüncü yol ise bu konuda aktif rol oynayan Arap ülkelerinden iş insanlarının ‘İran’ın Suriye’deki rolü, Suriye'nin yeniden inşası, diplomatik normalleşme ve Batı ülkeleri tarafından uygulanan yaptırımların dondurulması’ konuları başta olmak üzere çeşitli meseleleri kapsayan ‘büyük bir pazarlığın’ önünü açacak bir dizi ‘güven artırıcı’ önlem doğrultusunda gerçekleştirdikleri ziyaretlerdi. Gazeteci Tice’ın ve diğer ‘rehinelerin’ serbest bırakılmasına yönelik nabız yoklanması için Şam ve Batı ülkelerinin başkentlerinde temaslarda bulundular. Tüm bunların yanı sıra Şam ile Tel Aviv arasındaki barış görüşmelerine yeniden başlama meselesi de masaya yatırıldı. Batılı yetkili konuya ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“Arap ülkeleri arasında, önümüzdeki yılın başında, ister Biden ister Trump seçilsin, ABD Başkanı’yla derin müzakerelere girmenin önünü açacak rehine dosyasından başlayarak büyük bir stratejik anlaşma ile sonuçlanacak bir ABD-Suriye uzlaşına varma arzusu var.”
Batılı yetkiliye göre burada iki olasılık söz konusu. İlki, Sezar Yasası çerçevesindeki yaptırımlardan ‘muafiyetler’ karşılığında Tice ve diğerlerinin serbest bırakılması, Suriye’nin Arap veya Batı ülkeleriyle normalleşmesine yönelik adımlara karşı çıkılmaması ve Halep-Lazkiye karayolu (M4)  gibi ‘ekonomik arterlerde’ faaliyetlerin kolaylaştırılması gibi konuları içeren küçük bir anlaşma yapılması olasılığı. İkincisi ise İran’ın Suriye’deki askeri varlığı, barış anlaşması, yeniden yapılanma ve yabancı güçlerin Suriye topraklarından geri çekilmesi gibi konularla ilgili olarak Suriye'nin stratejik olarak yeniden konumlandırılmasının önünü açacak bir yol başlatılması ihtimali.
Şam henüz ABD için tam anlamıyla bir muamma olan, Tice’ın yaşayıp yaşamadığı ile ilgili bir bilgi vermedi. El Vatan gazetesinin haberinin Tice’ın hayatta olmadığı ihtimalini güçlendirdiğine hiç şüphe yok. Haberde, Tice’ın Şam'ın Doğu Guta bölgesinde bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolduğu ve ne durumda olduğuyla ilgili henüz bir bilgiye ulaşılamadığı aktarıldı. Elde edilen bilgiler, Tice’ın ortadan kaybolma nedeninin Doğu Guta’da söz konusu dönem yaşanan çatışmalardan olabileceği yönünde. Bununla birlikte Şam’ın ‘aşırılık yanlısı’ olduğunu öne sürdüğü Tice’ın yaşadığını teyit etmeden önce yukarıda geçen üç müzakere yoluyla uzun bir talep listesi sunması ise dikkate değer bir konu olarak ön plan çıkıyor.
Buna karşın Washington, kısmi atılımlar ve ‘stratejik değişimler’ beklentisiyle Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımlarını ve diğer ‘müzakere araçlarını’ kullanmaya devam ediyor.

Washington’dan bir yetkili 2 ABD’li esirin serbest bırakılması için Şam’ı ziyaret etti



Trump, kendi adını taşıyan yeni bir savaş gemisinin lansmanını yaptı: 15 denizaltı ve 3 uçak gemisi inşa edeceğiz

ABD Başkanı, Florida'daki Mar-a-Lago konutundan düzenlediği basın toplantısında, kendi adını taşıyacak yeni bir savaş gemisi sınıfının lansmanını duyurdu (AFP)
ABD Başkanı, Florida'daki Mar-a-Lago konutundan düzenlediği basın toplantısında, kendi adını taşıyacak yeni bir savaş gemisi sınıfının lansmanını duyurdu (AFP)
TT

Trump, kendi adını taşıyan yeni bir savaş gemisinin lansmanını yaptı: 15 denizaltı ve 3 uçak gemisi inşa edeceğiz

ABD Başkanı, Florida'daki Mar-a-Lago konutundan düzenlediği basın toplantısında, kendi adını taşıyacak yeni bir savaş gemisi sınıfının lansmanını duyurdu (AFP)
ABD Başkanı, Florida'daki Mar-a-Lago konutundan düzenlediği basın toplantısında, kendi adını taşıyacak yeni bir savaş gemisi sınıfının lansmanını duyurdu (AFP)

Donald Trump, dün görevdeki bir başkan için alışılmadık bir hareketle, kendi adını taşıyacak yeni bir savaş gemisi sınıfının lansmanını duyurdu. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri'nin 15 denizaltı ve üç uçak gemisi inşa ettiğini de açıkladı.

ABD Başkanı Florida'daki Mar-a-Lago tatil beldesinde düzenlediği basın toplantısında, geminin "ülkemizin tarihindeki en büyük savaş gemisi ve dünya tarihinde inşa edilen en büyük savaş gemisi" olacağını iddia etti.

Yapılacak geminin görüntüleri denizde ve yapım aşamasındayken bir platformun etrafındaki standlarda sergilendi. Trump, ilk iki geminin inşasının "yaklaşık iki buçuk yıl" süreceğini tahmin ederek, bu yeni gemi sınıfının "yakında" 10 gemiyi, nihayetinde ise 20 ila 25 gemiyi içereceğini belirtti.

Bu gemilerin toplar ve lazerlerle donatılacağını, hipersonik ve nükleer silahlar taşıyabileceğini açıkladı. Trump, "çok estetik bir insan olduğum için" yeni gemilerin tasarımına bizzat dahil olmak istediğini söyledi. Bu yeni gemi sınıfının "sadece Çin'e değil, herkese bir mesaj" olarak tasarlandığını belirtti ve "Çin ile çok iyi ilişkilerimiz var," diyerek, Çin'in donanmasını güçlendirdiğini ve modernize ettiğini vurguladı.


Amerika ve müttefikleri, Gazze'nin yeniden inşası konusunda bir konferans düzenleme çabalarını yeniledi

Gazze şehrindeki İslam Üniversitesi'nde bulunan yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze şehrindeki İslam Üniversitesi'nde bulunan yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
TT

Amerika ve müttefikleri, Gazze'nin yeniden inşası konusunda bir konferans düzenleme çabalarını yeniledi

Gazze şehrindeki İslam Üniversitesi'nde bulunan yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze şehrindeki İslam Üniversitesi'nde bulunan yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)

Bloomberg News, bilgili kaynaklara dayandırdığı dünkü haberinde, ABD ve müttefiklerinin Gazze Şeridi'nin yeniden inşası konusunda bir konferans düzenleme çabalarını yenilediklerini ve Trump yönetiminin İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşmasına yeni bir ivme kazandırmaya çalıştığını bildirdi.

Kaynaklar, konferans için Washington'un olası bir mekan olarak değerlendirildiğini ve konferansın önümüzdeki ay gibi erken bir tarihte yapılabileceğini, Mısır'ın ise değerlendirilen diğer birkaç yer arasında olduğunu belirtti.

Bir kaynak, konferansın muhtemelen yetkililer, ekim ayında İsrail ile Hamas arasında varılan ateşkes anlaşması uyarınca geçiş hükümetini denetlemek üzere kurulan Trump liderliğindeki "barış konseyinin" oluşumunu tamamlayana kadar gerçekleşmeyeceğini ifade etti.

sdf
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv- AFP)

Şarku’l Avsat’ın Bloomberg’ten aktardığına göre ABD elçisi Steve Wittkoff hafta sonu Florida'da Mısır, Türkiye ve Katar yetkilileriyle bir araya gelerek ateşkesin uygulanmasını görüştü.

Konferansın, ABD başkanı tarafından hazırlanan ve iki aşamaya ayrılan 20 maddelik barış planının ivmesini korumaya yönelik daha geniş bir çabanın parçası olduğunu da belirtti. Birinci aşama, çatışmaları durdurmayı ve İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı amaçlarken, ikinci ve daha zorlu aşama ise Hamas'ın silahsızlandırılması ve uluslararası bir istikrar gücünün oluşturulmasıyla Gazze'nin uzun vadeli yönetimine geçmeyi içeriyor.

Bloomberg'in haberine göre, ABD'li yetkililer ikinci aşamanın zorluğunu kabul etti; zira Barış Konseyi, üyelerinin belirlenmesi de dahil olmak üzere birçok soruyla karşı karşıya ve uluslararası istikrar gücü henüz kurulmamış durumda. Belki de ikinci aşamanın en zor görevi, Hamas'ın silahsızlandırılması olacak.


İran balistik füzeleri ABD ve İsrail'in incelemesi altında

Yargı organlarına bağlı Mizan haber ajansının yayınladığı, füze tatbikatlarını gösteren bir fotoğraf
Yargı organlarına bağlı Mizan haber ajansının yayınladığı, füze tatbikatlarını gösteren bir fotoğraf
TT

İran balistik füzeleri ABD ve İsrail'in incelemesi altında

Yargı organlarına bağlı Mizan haber ajansının yayınladığı, füze tatbikatlarını gösteren bir fotoğraf
Yargı organlarına bağlı Mizan haber ajansının yayınladığı, füze tatbikatlarını gösteren bir fotoğraf

Bölgesel gerilimlerin artması ve İran içindeki askeri faaliyetlere ilişkin çelişkili raporlar nedeniyle ABD ve İsrail, İran'ın füze programını yoğun bir şekilde inceleme altına aldı. Batılı değerlendirmeler, Tahran'ın Haziran Savaşı'nın ardından füze ve nükleer yeteneklerini yeniden inşa etmeye çalıştığını öne sürerken, İran programının "tamamen savunma amaçlı" ve herhangi bir müzakerenin kapsamı dışında olduğunu savunuyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün yaptığı açıklamada, İran'ın son zamanlarda "tatbikatlar" yaptığının farkında olduklarını belirterek, İran'ın nükleer faaliyetlerinin ABD Başkanı Donald Trump ile yapacağı görüşmede ele alınacağını söyledi. İran'ın herhangi bir hamlesinin güçlü bir şekilde karşılanacağı uyarısında bulunan Netanyahu, İsrail'in bir çatışma arayışında olmadığını da vurguladı.

ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee ise Tahran'ın Haziran Savaşı sırasında Fordo tesisinin bombalanmasının ardından "mesajı tam olarak kavrayamadığını" söyledi. Tel Aviv'de Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, İran'a karşı saldırıları desteklediğini açıklayarak, füze cephaneliğini yeniden inşa etmesinin artık nükleer programıyla kıyaslanabilecek bir tehdit oluşturduğunu savundu.

Buna karşılık, İran Dışişleri Bakanlığı balistik füze programının "müzakere masasının dışında" olduğunu vurgularken, İran ordu komutanı Emir Hatemi, silahlı kuvvetlerin rakiplerinin hareketlerini "yakından izlediğini" ve herhangi bir saldırıya "kararlı bir şekilde" karşılık vereceğini vurguladı.

İran içinde, olası füze tatbikatlarına ilişkin haberlerde bir tutarsızlık yaşandı. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre  Devrim Muhafızlarına yakın medya kuruluşları birkaç ilde hareket ve testlerden bahsederken, resmi televizyon herhangi bir tatbikat yapılmadığını ve dolaşan görüntülerin "yanlış" olduğunu vurguladı.