Ruhani, nükleer anlaşmanın taahhütlerinden ‘geri çekilmeyi’ savunuyor

Geçen salı günü İran hava savunma birliklerinin katıldığı askeri tatbikat sırasında füze fırlatılıyor
Geçen salı günü İran hava savunma birliklerinin katıldığı askeri tatbikat sırasında füze fırlatılıyor
TT

Ruhani, nükleer anlaşmanın taahhütlerinden ‘geri çekilmeyi’ savunuyor

Geçen salı günü İran hava savunma birliklerinin katıldığı askeri tatbikat sırasında füze fırlatılıyor
Geçen salı günü İran hava savunma birliklerinin katıldığı askeri tatbikat sırasında füze fırlatılıyor

Parlamentonun, İran Cumhurbaşkanına yeter sayısına takılması nedeniyle gensoru tasarısını geri çekmesinin ertesi günü Hasan Ruhani, anlaşmazlıkların ve bölünmelerin sonuç vermeyeceği uyarısını yinelerken, ülkesindeki mevcut sorunların üstesinden gelmek için parlamento ve yargıya el uzatmadan önce, nükleer anlaşma taahhütlerinden kasıtlı olarak geri çekilmeyi savundu.
Ruhani, muhafazakar rakipleriyle son günlerde patlak veren gerginliği soğutmaya çalışarak, ‘marjinal’ olarak nitelendirdiği meseleleri göz ardı etme talebiyle vatandaşlarına ve medya organlarına seslendi. Hükümetin performansını savunan Ruhani, “İki elden fazlasına sahip değiliz. Bir yandan yaptırımlarla savaşıyoruz, diğer yandan da koronavirüsle. Bu yüzden kaos ve marjinal konularla ilgilenmemeliyiz. İnsanlar durumu çok iyi biliyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Yaşanan sorunlar karşısında bu hafta ikinci kez uyarılarda bulunan Ruhani, “Anlaşmazlıklarla hiçbir şeye varamayacağız. Birlik, dayanışma ve uyum içinde ilerlemeliyiz. Hükümet parlamento, yargı, silahlı kuvvetler, radyo ve televizyon, özel sektör ve halk olmadan faaliyet gösteremez. Dini Lider’in önderliğine, insanların desteğine ve birliğe ihtiyacımız var” şeklinde konuştu
İran parlamentosu, geçen salı günü muhafazakarların parlamento üzerindeki kontrolüne ve sorunların çözümünde ‘kötü yönetim ve halka inanç eksikliği’ nedeniyle meclis başkanı Muhammed Bakır Galibaf tarafından sert eleştirilere rağmen parlamentoda Ruhani’ye yönelik bir gensoru projesinin askıya alındığını duyurdu.
Bu durum, koronavirüs salgınının patlak vermesinden sonra milletvekillerinin Ruhani’yi sorgulamak üzere adım attığı ikinci durum oldu. Geçen Temmuz ayında da İran Cumhurbaşkanı’na yönelik nükleer anlaşma hususundaki bir gensoru projesi, Dini Lider Ali Hamaney’in milletvekillerini ‘öncelikleri belirleme ve marjinal durumlardan kaçınma’ çağrısı yaptığı konuşması sonrasında iptal edilmişti. Hamaney, o dönemde ‘düşman karşısında safların birliği’ çağrısında bulunmuştu.
Ruhani’nin, geçtiğimiz yıllarda iktidar kuruluşlarda rakiplerinin yolunu kesme ustalığını gösterdiği bir yöntem olarak, Hamaney’in o dönemde gensoru projesini iptal eden konuşmasında kullandığı kelimeleri tekrar etmeye istekli olması dikkat çekici bir durum.
İran Cumhurbaşkanı, “Riyali, para birimini, malları ve hizmetleri sağlamalı, hükümetin arenada olduğunu söylemeliyiz. Diğer güçlerin bizi desteklemesi ve iş birliğini artırması gerekiyor” dedi.
Ruhani’nin ifadelerinin sona ermesi sonrasında eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın ofisine ait Devlet Bahar internet sitesi, Ruhani’nin koronavirüs salgını karşısında uyguladığı politikaya ilişkin bir video yayınladı. Videoda, iki buçuk ay önceki kötüleşen yaşam koşulları ve fiyat artışları sonrasında Ruhani’nin ikinci döneminde ülkenin yaşadığı protestolara dikkat çekti.
Öte yandan Hasan Ruhani, konuşmasının bir başka bölümünde ise silah ambargosunun kaldırılmasına ilişkin geçen hafta yaptığı açıklamayı, pazar gününden bu yana hükümet ve Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülen bir kampanyayla tutarlı olacak şekilde değiştirmeye çalıştı.
21 Ekim’de İran silahlı kuvvetleri, orduya bağlı hava savunma birimleri ve Devrim Muhafızları’nın, adını belirtmeksizin ülkedeki ‘hassas merkezlerden birini savunma projesi’ üzerine askeri tatbikatlara başladığını duyurdu. Bir İran televizyonu, İsfahan’daki Babaei hava üssünden savaşçıların, tatbikatlara katıldığını açıkladı.

İran ordusu ve Devrim Muhafızlarının ortak tatbikatı
Mehr ajansı, silahlı kuvvetler sözcüsünün, ‘gerçek bir savaşta’ savunma simülasyonu yapmak için eğitildiklerini aktararak, düşmanları şaşırtmaya ‘hazır olduklarını’ vurguladı.
Ordu hava kuvvetleri birimi, uçakları takip eğitimi için, tatbikatlara tanık olan bölgeye yönelik hava saldırısı simülasyonuna katıldı. Tatbikatlar sırasında füze savunma sistemleri, radarlar, savaş uçakları, insansız hava araçları ve komuta kontrol sistemleri kullanıldı.
Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) İran televizyonundan aktardığına göre ‘Velayet Seması Savunucuları 99’ adı verilen ve ülkenin yarısından fazlasını kapsayan tatbikat sırasında ‘3 Hordad’ ve ’15 Hordad’ türü el yapımı savunma sistemleri test edildi. Tatbikatların komutanı Tuğgeneral Kadir Rahimzade, çeşitli televizyon kanallarında yayınlanan açıklamasında, “Daha önce yapılan oluşum ve özel manevralar sayesinde güçlerimiz belirtilen tüm hedeflere ulaştı” dedi.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani ise, “Geçen pazar günü sona eren silah ambargosu, sadece silah alıp satabileceğimiz anlamına gelmiyor; daha da önemlisi mantık, hak, hakikat, hukuk ve akılcılık kibir ve zorbalığa galip geldi” ifadelerini kullandı.
Geçen hafta İran Cumhurbaşkanı Ruhani, ABD ile ‘hamle’ hususunda dört yıl süren savaşın ardından silah ambargosunun kaldırılması dolayısıyla İran halkına ‘müjde’ vermekle övünmüştü. Bu durum, kötüleşen yaşam koşulları ortasında İran halkı tarafından sosyal medya organlarında sert bir şekilde eleştirildi.
Bu çerçevede Ruhani, 21 Ekim’de Donald Trump’ın göreve gelmesinden bu yana Trump yönetiminin, gözünü nükleer anlaşmayı baltalamaya diktiği suçlamalarını yineledi. Ancak Ruhani aynı zamanda, İran’da kontrol faaliyetleri gerçekleştirmek üzere uluslararası ajanslara uyguladığı baskı ve ABD- İsrail baskısı arasında da bağlantı kurdu.
Hasan Ruhani, “Farklı dönemlerde ABD’liler ve İsrailliler, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve yönetim kurulunda, bize karşı zorla bir karar çıkarmak için komplo kurmak istediler. Ancak başaramadılar ve Trump sonunda nükleer anlaşmadan çekilmek zorunda kaldı” dedi.
Ruhani, “ABD, bize karşı Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarını tekrar gündeme getirme anlaşmasından uzaklaşmak için umut verdi. Rejimin ve iktidar yönetiminin tedbirleri önemliydi ve karmaşık bir politika izledik. Nükleer anlaşma taahhütlerini azalttık, ama hesaplı bir şekilde ve adım adım. Bir bakıma düşmanlardan ve dostlardan bize karşı alınan hiçbir şey olmadı. Uluslararası hukuka aykırı davrandığımız kimse söyleyemezdi” ifadelerini kullandı.
Geçen ay ABD, İran’a yönelik yaptırımlar da dahil olmak üzere altı BM kararını yeniden yürürlüğe soktu. Aynı şekilde tüm ülkeleri ve uluslararası şirketleri ilaç ve gıda hariç olmak üzere İran’la herhangi bir iş birliğine ve yaptırımların ihlaline karşı uyardı.
ABD’nin hamlesi, Washington’un ‘İran’ı nükleer anlaşmadaki taahhütlerini ihlal etmekle suçlayan BMGK’ya sunduğu şikayeti takiben ‘Snapback’ mekanizmasının etkinleştirildiğini duyurmasından bir ay sonra gelişti. Ancak konsey üyelerinin çoğunluğu ve nükleer anlaşmanın tarafları buna yanıt vermedi.
Atom Enerjisi Kurumu Yönetim Kurulu, üyelerine İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stoğunun, nükleer anlaşmanın yükümlülüklerinin on katını aştığını bildirdi. Avrupa üçlüsü (Fransa, İngiltere ve Almanya) ise İran’ı nükleer taahhütlerine geri dönmeye çağıran bir bildiri yayınladı.
Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, Rusya merkezli Sputnik ajansına, ülkesinin ‘savunma ihtiyaçlarına göre ve istediği her kaynaktan silah sağlayacağını’ aktardı.
Sözcü, ülkesinin Rusya ile askeri işbirliği yapmaya açık olduğunu ifade ederken, “Bu alandaki iki ülke arasında sağlanan özel bir işbirliği mekanizması, iki ülkenin askeri otoriteleri arasında (bazıları iki taraflı ve bazıları bölgesel ve uluslararası konularla ilgili olan) işbirliği ve koordinasyon programlarının geliştirildiği ‘Askeri İşbirliği Ortak Komitesi’dir” dedi. Hatipzade, ikili askeri işbirliği çerçevesinde, bölgesel ve uluslararası meselelere dair devam eden müzakerelere de işaret etti.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.