İran’da koronavirüs vaka sayısı 550 bin sınırı geçti

Cumhurbaşkanı salgına yönelik ihmalin olduğunu reddediyor… Bir devlet gazetesi Sağlık Bakanını suçluyor

Salı günü Tahran'ın merkezinde bir parkta yürüyüş yaparken maske takan iki İranlı (Reuters)
Salı günü Tahran'ın merkezinde bir parkta yürüyüş yaparken maske takan iki İranlı (Reuters)
TT

İran’da koronavirüs vaka sayısı 550 bin sınırı geçti

Salı günü Tahran'ın merkezinde bir parkta yürüyüş yaparken maske takan iki İranlı (Reuters)
Salı günü Tahran'ın merkezinde bir parkta yürüyüş yaparken maske takan iki İranlı (Reuters)

İran’da toplam yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vaka sayısı 550 bin 757’ye ulaştı.
Ülkede pandemi krizinin giderek kötüleşmesi ile yolculuk ve seyahat sorumluluklarına ilişkin toplumsal bir bilinç oluşurken, 5 binden fazla yeni vakanın tespit edilmesinin ardından virüse bağlı günlük ölüm sayısı tekrar 300’ü aştı.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, salgının ciddi bir seviyeye ulaştığı 43 şehirde sıkı kısıtlamaların uygulanmasının yanı sıra Başkent Tahran’daki devlet dairelerindeki çalışan kapasitesinin yüzde 50’ye düşürülmesi emri verdi. Ruhani bu kısıtlamaların sadece bir haftalığına olduğunu ancak gereklilik durumunda bu sürenin uzatılabileceğini belirtti.
Karşılıklı mesajların gönderildiği günlerin ardından, Ruhani ve Sağlık Bakanı Said Nemeki, Koronavirüsle Mücadele Ulusal Komitesi üst düzey yetkililer ile düzenlenen bir toplantıda bir araya geldi.
Sağlık Bakanı halka yaptığı bir konuşmada hükümete üç mesaj göndermiş ve salgının kontrol altına alınmasında “ihmal”den sorumlu olan kişileri açıklayacağını ima etmişti. Cumhurbaşkanı Ruhani ise çarşamba günü, Bakan’a, Koronavirüsle Mücadele Ulusal Komitesi üst düzey yetkilileri ile perşembe günü gerçekleştirilen toplantıda sorunların tartışılmasını talep ettiği bir mesaj ile cevap vermişti.
Ruhani, dün düzenlenen söz konusu toplantıda “Hiçbir kurumunun salgın ile mücadelede görevini ihmal etmediğini kesin bir şekilde söyleyebilirim.” dedi ve “Koordinasyonsuzluktan ve halka yanlış mesajlar verilmesinden kaçınılmasını” vurguladı.
Ruhani ve Sağlık Bakanı arasındaki gerilim Bakan’ın geleceğine yönelik soruları gündeme getirdi. Nemeki salı günü yaptığı açıklamada Sağlık Bakanlığı’nın bu kriz ile tek başına mücadele edemeyeceğini söyledi.
Rouydad24 haber sitesi Aşura törenlerinin düzenlenmesinin, okulların ve kamu alanlarının açılmasının koronavirüs vaka sayılarının tekrar artmasına neden olduğunu ve bunun Sağlık Bakanına yönelik tepkilerin oluşmasına neden olduğunu aktardı. 
Hükümete bağlı İran gazetesinin dün çıkarılan sayısında, Sağlık Bakanı ciddi bir şekilde eleştirildi ve insanlar arasında “endişe ve gerilimin arttırmak” ile itham edildi.
Ruhani “Koordinasyon sağlayarak ve etkili adımlar atarak koronavirüsü kontrol altına almada başarılı olabiliriz” ifadelerini kullandı. Ruhani, yetkililerin ve ilgili birimlerin koronavirüsü kontrol altına almaya yönelik çabalarında, birlik ve uyumun sağlaması ile birbirlerini desteklemelerinin asıl önemli olan şey olduğunu çünkü sitemin tüm kurumları için öncelikli olanın insan hayatını olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı bunlara ek olarak “8 ay içerisinde uygulanan başarılı stratejilerin ve yöntemlerin” tekrar gözden geçirilmesi çağrısında bulundu.
Ruhani, karantinaya alınan kişilerin “akıllı izleme ve hedeflenen kısıtlamalarını” “zorunlu” uygulamalar olarak nitelendirdi. “Hızlı tedavi mekanizmasının desteklenmesi ve hastaneye yatırılan vaka sayılarının düşmesine paralel olarak vakaların izlenmesi ve teşhis edilmesinin gerektiğini” ifade etti. Ruhani ayrıca Güvenlik Komitesi’nden devlet dairelerindeki denetlemelerin sıkılaştırılmasını istedi.
ISNA haber ajansı, Tahran Belediyesi’ne ve Teknoloji ve İletişim Bakanlığı’na bağlı Koronavirüsle Mücadele Ulusal Komitesi’nin, koronavirüse yakalanan vakaların cep telefonu hatları üzerinden izlenmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını aktardı.
Dün Arman Meli gazetesi koronavirüs salgınına ilişkin günlük raporunda, dördüncü dalganın ortaya çıkmasının Başkent’in karantinaya alınmasına yol açıp açmayacağı sorusu gündeme getirildi.
İran Sağlık Bakanlığı dün son 24 saate 5 bin 471 vakanın kaydedildiğini, böylece toplam vaka sayısının 550 bin 757’ye yükselirken, koronavirüs kaynaklı ölümlerin sayısı ise dün 304 kişinin daha yaşamını yitirmesi ile 31 bin 659’a yükseldiği duyurdu.
Sağlık Bakanlığı, 2 bin 242 hastanın daha hastanelere nakledildiğini, 4 bin 895 vakanın yoğun bakımda tedavi görmekte olduğunu bildirdi.
Şüphe ile karşılanan resmi istatistiklere göre, yaklaşık 443 bin kişi sağlığına kavuştu. Yetkililer vakaların tespit edilmesi için 6 milyon 629 test gerçekleştirildiğini bildirdi.
Ülkede, 31 eyaletten 27’si kırmızı (tehlikeli) durumdayken, salgının etkisi bakımından daha alt seviyede bulunan eyaletler ise “Uyarı ve hazırlık durumda” bulunuyor.
Sağlık Bakanı Yardımcısı Ali Rıza Reisi, virüse yakalanan kişilerin tespit edilmesine yönelik yapılan testlerin günlük 40 bine yükseltilmesine ilişkin yeni bir yaklaşım olduğunu duyurdu. Bu adımla Sağlık Bakanlığı tarafından günlük duyurulan istatistiklerin yükseleceği öngörülüyor.
Reisi gelecek tatilde, şehir içi de dahil olmak üzere şehirler ve eyaletler arasındaki yolculuklara yeni kısıtlamalar getirileceğini ve polisin cumartesi gününden itibaren daha katı önlemlerin alacağını bildirdi.
İran televizyonuna bağlı “Genç Muhabirler” ajansı yayınladıkları bir raporda, İran’ın “koronavirüs salgınında rekor sayıların kaydedildiği bir çizgide ilerlediğini” ve “Tatil günlerinde yolculuğun yasaklanmasında yetkililere uygulanan çifte standart siyasetinin, sorunları çoğalttığını” belirtti. Ajans son istatistiklerin “İranlıların kara günlerini kaydettiğini” söyledi.
Sağlık Bakanlığı bir uzman doktorun ve tıp fakültesinde akademisyen olan Zahid Safi Hani’nin ülkenin güneybatısındaki Ahvaz şehrinde çalışırken enfekte olmasının ardından günler sonra İsfahan şehrinde yaşamını yitirdiğini duyurdu.
İran Koronavirüs Komitesi bilimsel ekibi üyesi Mesud Merdani, üçüncü dalganın telafisi imkansız sonuçlarından duyduğu endişeyi dile getirdi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.