Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Hamideti, Şarku'l Avsat’a konuştu: Boykot silahının bir geçerliliği yok… İsrail'le normalleşme bizim için bir kazançtır

Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.
Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.
TT

Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Hamideti, Şarku'l Avsat’a konuştu: Boykot silahının bir geçerliliği yok… İsrail'le normalleşme bizim için bir kazançtır

Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.
Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti), Sudan’ın Filistin sorunundaki tarihi konumu, İsrail ile normal ilişkiler kurmasını engellemediğini söyledi. Boykot silahının bir değeri olmadığına dikkat çeken Hamideti, bunun kimsenin faydasına olmadığının altını çizdi. Sudanlıların yüzde 90’ının Filistin halkının bağımsız devletlerini kurma hakkının yanında olduklarını vurgularken İsrail ile ilişki kurulmasını desteklediğini ifade etti.
Daklu, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, ülkesinin İsrail ile normalleşmesi için ABD tarafından herhangi bir şantaja maruz kalmadığını, bunun Sudanlıların kendi tercihi olduğunun altını çizdi. Açıktır ki, 1967'de Hartum'da Arap zirvesi konferansında başlatılan ‘3 Hayır; barışa hayır, müzakerelere hayır, İsrail'in tanımaya hayır’ Sudan'a yardımcı olmadığına vurgu yaptı. Bu nedenle, tüm dünya ile uzlaşmaya çalıştıklarınız ve İsrail’in de bunun bir parçası olduğunu söyledi. Hamideti, “ABD’nin terörizme destek veren ülkeler listesine dahil edilmemiz nedeniyle 27 yıldan fazla bir süredir uluslararası izolasyondan muzdarip olduk. Bu yüzden dünya ile uzlaşmaya çalışıyoruz. İsrail dünyanın bir parçası ve onunla barış bize faydalar sağlıyor” şeklinde konuştu.
Daklu, Darfur’daki savaşı devlete karşı bir isyan olarak nitelendirdi. İşlenen suçlardan devletin sorumlu olduğunu söyleyen Hamideti, ‘etnik temizlik’ oluşumunu şiddetle reddediyor. Bu iddiaları yayanların, kendi davalarını haklı çıkarmak istediklerine dikkat çekti.
Daklu, Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir’in göstericilere şiddet gösterilmesi yönündeki talebini reddettiğini açıkladı. Hamideti, bu konu hakkında “Ona açıkça söyledim: Hızlı Destek Güçleri protestoculara şiddet uygulamayacak. Devrik rejim, korkunç bir şekilde katliamlar yapmayı planlıyordu. Bu nedenle protestocuları korumak için Hızlı Destek Güçlerini çağırdık” şeklinde konuştu.
Hızlı Destek Komutanı, hükümet ile silahlı hareketler arasındaki barış anlaşmasında belirtildiği gibi kuvvetlerinin kaderinin Sudan ordusuna entegre olmak olduğunu belirtti. Güçlerinin ordunun bir parçası olduğunu ve orduya geri döneceğini ifade etti.
Daklu, Sudan ziyareti sırasında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Fatou Bensouda ile yaptığı görüşme hakkında ise “Onunla Darfur kurbanları için adalete ulaşma konusunda konuştum. Ancak tutuklama emri ile aranan kişilerin UCM’ye iade edilmesini talep etmedi.

İşte Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu röportajının tam metni:

-Sudan'ın normalleşmeyi reddeden tarihsel konumunu görmezden gelerek İsrail ile ilişkilere neden destek verdiniz?
Aramızda ne düşmanlık ne de savaş bulunmadığı için Sudan'ın İsrail ile ilişki kurmasını engelleyecek tarihi bir konum görmüyorum. Ortada yanında duracağımız bir Müslüman ya da Arap ordusu yok. Bu da boykot silahının değersiz olduğu anlamına geliyor. Bizi 27 yıl süren uluslararası bir izolasyona sokan da bu oldu. İsrail ile ilişkimizin normalleşmesini ve tüm dünya ile ilişkilerin kurulmasını gerekliydi. Barış Sudan'a fayda sağlar.

-Sudan’ın kazancı ne oldu?
Sudan, çok kazançlı çıkacak. Devlet, terörizme destek veren ülkeler listesine eklendi. Bu durumdan kurtulmalıyız. Diğerleri gibi dünya ile barışa ulaşmalıyız. Bizi İsrail ile buluşturan herhangi bir sınır yok.
İsrailliler özellikle de tarımsal alanda ileri teknolojiye sahip. İsrail ile düşmanlıktan hiçbir şey kazanmadığımız gibi, Filistin halkının kendilerine ait bağımsız devlet kurma hakkı konusundaki konumumuzu terk etmeden, onunla ilişkiler kurarak kazanç sağlayabiliriz. Çünkü İsrail ile ilişkimiz buna asla engel olmayacak. Onunla ilişkilerini normalleştiren Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra Filistinlilerin kendileri de İsrail’le ilişkiler kurdular. Filistin davasına daha çok yardımcı olacağımızı düşünüyorum.

- Sudan'ın terörizme destek veren devletler listesinden çıkarılması ve ilişkilerin normalleşmesi bir takas mıydı?
Terörizme destek veren ülkeler listesinden çıkmak ve İsrail ile ilişki kurmak iki ayrı konu. Bununla birlikte ABD Başkanı Donald Trump, bizi İsrail ile bir araya getiren bir ilişki kurmak için çaba gösterdi. Birincisi yerine getirdiğimiz yükümlülüklerimiz meselesiydi. Bu nedenle Sudan teröre destek listesinden çıkarıldı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, Sudan'a yaptığı ziyarette bu iki dosya birbirinden ayrıldı. Ancak ABD yönetimi ve diğerleri İsrail ile ilişkiyi normalleştirmek için çok çalıştı. Uluslararası izolasyondan çıkmamız bana göre büyük bir kazanç. Normalleştirme bizim seçimimizdi. Yayılan söylentiler gibi ABD tarafından herhangi bir şantaja maruz kalmadık.

-Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısıyla görüştünüz, neler konuşuldu?
Adaletten, yargı bağımsızlığından ve mağdurların, özellikle de Darfur mağdurlarının haklarından konuştuk. Biri mahkemede, üçü Hartum'daki Kober hapishanesinde ve beşincisi Sudan dışında olmak üzere aranan 5 kişiden söz ettim. Karma, denetimli serbestlik veya özel mahkemelerde yargılama seçeneklerini inceledik.

- Aranan kişileri neden Uluslararası Ceza Mahkemesine teslim etmiyorsunuz?
Fatou Bensouda, bunu talep etmedi.

- Sudan ve Avrupa Birliği (AB) arasında yasadışı göç ve insan kaçakçılığı ile mücadele konusunda anlaşmalar var. Bunların başında ise komutanlığını yaptığınız Hızlı Destek Kuvvetleri ile ilgili anlaşmalar da var.
2016 yılından beri insan ticareti mağdurlarına yardım ediyoruz. Çok sayıda mağdur vardı. Hızlı Destek Güçleri olarak, onları polise teslim ediyoruz çünkü görevimiz sınırları izlemek ve mağdurları insan ticareti çetelerinden kurtarmak. Aşırılık yanlıları ve failler de dahil olmak üzere birçok suçluyu tutukladık. Devlet ve ilgililerin, mağdurları kurtarmak ve sorunun temel nedenlerini ele almak için planlar yapacağını umuyoruz.

- İnsan ticareti azaldı mı yoksa arttı mı?
Azaldı ancak devam ediyor. Çünkü çete başkanlarının çoğunu yakaladık ve yetkililere teslim ettik. Göçmenlerin çoğu Eritreli, Etiyopyalı ve Suriyelidir ve aralarındaki Sudanlıların sayısı azdır.
- Siz ve Avrupa Birliği arasında bir işbirliği var mı, yoksa devrimden sonra değişiklikler mi oldu?
AB ile aramızda doğrudan bir iletişim yok. Bu konudan polis ve İçişleri Bakanlığı sorumludur.

- Bir tanık olarak, Darfur'daki savaşın nedenleri nelerdir?
Darfur'daki aşiret sorunları, 1980'lerde çobanlar ve çiftçiler arasında başladı, ancak 2003 yılında bir kabile savaşından bir isyana dönüştü. Hükümet güçleri isyanı yenemeyince, hükümet yerel kabilelerden yardım istemek zorunda kaldı. Suçlama parmaklar Arap kabilelerinin rolüne işaret etti. Ancak hükümet tümüyle kabilelerden yardım istedi. Savaşın sürgün ve yerinden edilme gibi sonuçları oldu. Savaş sırasında birçok hata meydana geldi. Hükümet önlemlerine net bir şekilde karşıydık. Ancak olan her şey devletin sorumluluğundadır. Bunu yetkililere de ifade ettim ve bunun kamuoyunu devlet aleyhine çevireceğini söyledim. Ancak 2013 yılına kadar bu uyarımı dikkate almadılar.

-O dönemde neredeydiniz?
Savaş başladığında ticaret yapıyordum. 2004 yılının başlarında birkaç askerle; yaklaşık 200 kişiyle sınır muhafız güçlerine katıldım. Güneyde düzenli kuvvetler olarak eğitildiler. Mezun olduktan sonra belirli bölgelerde sınırlı sayıda operasyonlara katıldık. Ancak aynı yılın ilerleyen dönemlerinde Darfur’da olanlar konusunda hükümete karşı çıktım. Komutamdaki güçler, operasyon birimlerinin planlarını uygulayan yaklaşık 400 eğitimli askerden oluşuyordu. Hızlı Destek Kuvvetleri 2013 yılında kuruldu ama biz isyan etmedik.

-‘Cancavid’ adı nereden geliyor? Neden olumsuz bir intibaya sahip?
Cancavid, Arap kabilelerine bağlandıktan sonra medyada popülerlik kazanan eski bir terimdir. Bu ifadeyle ‘hırsız ve haramiler’ kast ediliyor. Yaygınlaşan suçlamalar sonrasında ortaya çıktı. Sonradan Darfur’daki Arap kabilelere atıfta bulunmak için kullanıldı.

-Bu ifade neden sınır muhafızları için kullanılıyor?
Sınır muhafızlarının tamamı, halkın savunma güçlerinin bir karışımı olarak örgütlenmemişlerdi ve askeri olmayan personel tarafından yönetiliyorlardı. Bu güçlerin çoğunluğu Arap kabilelerinden oluştuğu için bu suçlamada bulunuldu.

- Darfur suçları yalnızca hükümet güçleri tarafından mı işlendi, yoksa isyan hareketleri de mi sorumlu?
Harekât, silahlı kuvvetlerce yönetildi. Operasyon planında yer alan özel talimatlara göre hareket ettikleri için ‘ekiplerin’ liderleri ve kuvvet komutanları hesap vermekle yükümlüdür.

-Savaş bir isyandan nasıl bir etnik temizliğe dönüştü?
Bu bir iddia. O hükümete karşı bir isyan, herhangi bir etnik temizlik söz konusu değil. Bu iddiayı ortaya atanlar hala hayatta. Bu konuyu onlarla ele aldığımızda davalarını duyurmak istediklerini söylediler. Ancak bir etnik temizlik söz konusu olmadı. Tüm kabileler sürgün edildi. Aralarından öldürülenler de oldu, öldürenler de.

- Emirler Başkomutan tarafından mı veriliyordu?
Savaş planı, Ordu Komutanlığı tarafından hazırlanır. En tepeden en düşük rütbeli askere kadar hiç kimse sıralı operasyon planı olmadan hareket edemez.

-Devrik Lider Ömer el-Beşir, Darfur’da yaşananlardan ne kadar sorumlu?
Bu savaştan devlet sorumludur. Devlet Başkanı’nın doğrudan talimat verdiğini söyleyemem. Emirlerin Silahlı Kuvvetler Başkomutanı sıfatıyla O’nun tarafından verildiği doğru, ancak sorumlu liderler de bulunuyor.

-Başkomutan sıfatıyla işlenen suçlar için yargılamada bulundu mu?
Herhangi bir yargılamada bulunduğuna şahit olmadım. Darfur'daki mağdurlar ve işlenen suçların sorumluluğu hükümet veya isyancı savaşçılar tarafından paylaşılıyor. Bu konuda ortak sorumluluk söz konusu. Ben bu konuda uyarıda bulunmuştum. Şahitlerim de var. Olanların kamuoyuna ters etki edeceği ve herhangi bir sonuca ulaşılamayacağınız söylemiştim. Başkomutanlık bunu çözmek isteseydi, çözerdi.  Bunu 2004 yılında söyledim. 2013’te dediğime geldiler ve konu çözüldü.

-Devrimin başlamasından sonra, Hızlı Destek Güçleri Hartum'a çağırdınız. Güçlerin rejimi korumak, protestocuları ve göstericileri bastırmak için geldiği söylentileri yayıldı.
Biz onları protestocuları korumak için çağırdık. Bundan ne Devlet Başkanı ne de başkasının haberi yoktu.

- Göstericileri koruma kararını ne zaman aldınız?
Bu değişimin bir parçasıyız ve bunun bir parçası olmayı kendimiz seçtik. Önceki hükümete tavsiyelerde bulunduk. Ancak tavsiyelerimizi kabul etmeyip çıkmaz bir yola girdiler. Değişim konusunda şu an bahsetmek istemediğim sırlar söz konusu. Ancak Güvenlik Komitesi göstericileri korudu.

-Buna rağmen göstericilerin birçoğu öldürüldü.
Orduyu silahsızlandırmasa ve kurşun kullanımını yasaklamasaydık korkunç ve büyük cinayetler planlanmıştı. Bu planlar, el-Beşir tarafından oluşturulan ve daha sonra kendisini deviren Güvenlik Komitesi’nin varlığına rağmen devrime ilk günden bir darbe indirecekti. Göstericilere karşı kullanılan orantısız güç ve şiddeti biz durdurduk. Gösterilerin barışçıl olmasını önemsedik. Lastik yakıp barikatlar kurarak yolların kapatılmasından memnun değildik. Ancak barışçıl olduğu sürece devam etmesine destek verdik. Her iki görüşü de kabul ediyorduk. Tavsiyelerde bulunduk ve göstericilere şiddet uygulamayı reddeden tutumumuzun ardında durduk. Onlara şiddet uygulamayacağımız ve engellemeyeceğimiz söyledik. El-Beşir, bunu biliyordu.
­Devrik Lider, sizden protestoları bastırmanızı talep etmedi mi?
Göstericilere şiddet uygulamamız talep etti. Ancak biz açıkça göstericilere şiddet uygulamayacağımızı söyledik. Bu tavrımız karşısında sessiz kaldı.
­
- Eski İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş, değişimi destekleyici bir role sahip miydi?
Herhangi bir rolü olduğunu bilmiyorum. Ancak gelecekte konuşabileceğimiz çok fazla sır var. Değişimde bir rol oynadığına şahit olmadım.

- Başkan Yardımcısı Avad bin Avf başkanlığındaki Askeri Konsey üyeliği neden reddedildi?
Reddettim çünkü İbn Avf Konseyi sadece bir değişiklik değildi. Ulusal Konseyi değiştirdik. Ancak eski halinde kaldığını gördük. Bu nedenle reddettim Keşke ikinci değişimi de reddetseydim.

-Neden?
İkinci meclise de aynı eski isimler geldi. Maalesef ki kabul ettik. Kabul etmememiz gerekiyordu.

-Hızlı Destek Güçleri ve bazı düşük rütbeli subaylar devrimcilerin yanında yer aldı mı?
Hızlı Destek Güçleri, halkın bir parçasıdır. Devrimciler iktidara geçtiğinde yanlarında yer aldım. Ordudan asker ve subaylardan da yanlarında duranlar vardı. Bunlar arasında askeri hiyerarşi nedeniyle ortaya çıkamayan büyük rütbeli isimler de vardı.
­
-Oturma eylemi gerçekleştirilen meydanda Hızlı Destek Güçleri’ni destekleyen tezahüratlara tanık oldu. Ancak manzara aniden neden aksine döndü?
Onlar düşmanca gündemlere sahip kişilerdi. Vatandaşla birlikte çizdiğimiz imajı ortadan kaldırmak istediler. Bunu planlayanlar imajımı çizmek istediler.

-Bu gündeme sahip olanlar kimdi?
Onları şu an tespit etmem mümkün değil. Ancak Hızlı Destek Güçleri ve Komutanı Hamideti’yi suçlamaya çalışanlar olduklarını söyleyebilirim. Oturma eylemini dağıtanlar da onlardı.

-Hızlı Destek Güçleri’ne yönelik düşmanca gündemleri olanlar hakkındaki yorumunuz nedir?
Bu kamuya açık bir gündem. Hızlı Destek Güçleri’ne saldırmak, imajını bozmak ve onları günah keçisi ilan etmek isteyen hücreler çökertildi. Maksatlarının ne olduğunu bilmiyorum ama bize karşı organize bir eylem söz konusu.

-Organizatörler kim? İç güçler mi dış güçler mi?
Hiçbir yabancı ülkeyi suçlamıyorum. Ancak bu kişilerin, eski rejim destekçilerinin yanısıra yurtdışında yaşayıp Hızlı Destek Güçleri’ne karşı çalışan Sudanlılar olduğunu söyleyebilirim. Bazı devrim destekçileri de aleyhimize örgütlenme de rol oynadı.

-Oturma eyleminin dağılmasıyla ilgili bilgiler hakkında uzun süre konuştunuz. Üzerindeki perdeyi kaldırmanın zamanı gelmedi mi?
Devam eden bir soruşturma söz konusu. Adaleti etkilemek istemiyoruz. Zamanı gelince konuşacağız.

- Soruşturma komitesi Hızlı Destek Güçleri’ne suçlamalarda bulunursa, ifade verecek misiniz?
Sorgulandık. Aramızda ifade verenler var.

- Cuba'daki silahlı hareketlerle görüşmeler yaparak barış anlaşmasına ulaştınız. Bu, istikrar ve barışa katkı sağlayacak mı?
Görüşmelere düşman olarak değil, kardeş olarak girdik. Barış meselesi bizim de meselemiz, hepimiz Sudanlıyız. Kardeşlerimizle silahlı mücadele ederek birlikte çözmek için çalıştığımız tarihi zulümler var.

-Bazıları anlaşmayı sadece kotalar olarak tanımlıyor.
Bu, gerçek bir barış ancak yönetimin paylaşılmasını sağlayan belli kotalar var. Ancak kotalar devleti güçlendirmeli, güçlü ve sorumlu bir hükümet olmalı. Hareketler, dışlanmaya maruz kaldıkları için iktidara katılmayı hak ediyor.

-Hızlı Destek Güçleri’ne düşman olan silahlı hareketler, onlara karşı çatışmalara girdi ve sonucunda eskisinden daha yakınlaştı. Bu konudaki yorumunuz nedir?
Biz adamlarla savaştık yine adamlarla uzlaştık. Biz Sudan’ın ayrılmaz bir parçasıyız. Savaşta her iki tarafta kaybediyordu.

-Abdulaziz el-Hulu ile müzakereler nereye ulaştı? Abdulvahid Muhammed Nur’un yanı sıra sizinle müzakerede bulunmayı reddediyordu. Onu nasıl ikna ettiniz?
Girişimi benimsedikleri için başarı Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit ve danışmanı Tut Qalwak'a ait. Abdulaziz el-Hulu ile evinde iki saat oturdum. Barış isteyen ancak insanlara güveni olmayan sakin bir adamla karşılaştım. Ona güvence verdik ve birbirimize yakın olduğumuzu gördük. Ne yazık ki, Sudan düşmanları ve Hartum'daki devrim ve onun yanındakilere karşı çıkanlar, Hızlı Destek Güçleri’nin imajını çiziyor. Hulu’nun benimle müzakerede bulunmayı reddetmesi benim için bir sorun oluşturmuyor. Benim asıl sorunum suçlamalarla. Abdulaziz'e Hızlı Destek Güçleri’nin Kadugli, Port Sudan, Kassala, Gedaref ve Halfa'daki sivilleri koruduğunu söyledim. Bana ve Hızlı Destek Güçleri’ne haksızlık ettiğine dikkat çektim. Tam bir uzlaşma sağladık. Kardeşlerimi Abdulaziz Hulu ve Abdulvahid en-Nur bizimle barış yolculuğuna katılmayı kabul etti. Abdulvahid Muhammed Nur ile görüştük. Kendisine heyetler gönderdik. Aramızdaki iletişim halen devam ediyor.
­
- Güney Sudan Devleti’nin barış sürecine katıldınız. Tüm tarafları oraya toplamayı nasıl başardınız?
Barış anlaşması imzaladıktan sonra Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit ile başyardımcısı Riek Machar arasında bir güven kaybı yaşandı.  Riek Machar'a Cuba'ya kadar eşlik ettiğim sırada kurduğumuz iletişim yoluyla iki kişi arasındaki güveni yeniden sağladık. Böylece barış sağlandı. Engeller aşılacak.

- Ekonomik Acil Durum Komitesi'ne başkanlık ettiniz ve kısa sürede kazanımlar elde edeceğinize söz verdiniz. Bu nasıl başaracaksınız?
Dolar/Sudan Sterlin kurunu 80 sterlinde tutmayı planlıyorduk. Ancak maalesef Sudan düşmanları bizi yüzüstü bıraktı. Sudan Bankası kuru 120'ye çıkarmaya karar verdi. Paralel piyasada dolar 200 sterline yükseldi. Bu da Komite’yi başarısızlığa uğrattı. Çünkü planlarımız ve şartlarımız kabul edilmedi. Ama biz, hükümetin kurulduğu günden bu yana ülkenin çökmemesi için durumla ‘birlikte ilerlemeye’ çalışıyoruz.

-Ekonomik Acil Durum Komitesi'nin çalışmalarını engellemek için hangi güçler çalışıyor?
İsim veremem ama Sudan'ın düşmanları var. Onları doğru yola yönlendiremezsek ülke ilerlemeyecek.

-Bu kanunu neden yürürlüğe koymadınız?
Anlaşmazlıklara girmek istemiyoruz. Ayrıca Ordunun istilası hakkında konuşmayı bırakmalıyız. Çünkü Belge metninde, Egemenlik Konseyi fahri bir makamdır. Yaptığımız şey, yürütme organının geçiş aşamasını başarılı hale getirmesine yardımcı olmaktır.

-Anlaşma, ordudaki bütün güçlerin yeniden bir araya gelmesi ve seferberliğin kaldırılarak tek bir Sudan ordusunun kurulmasını öngörüyordu. Hızlı Destek Güçleri’nin bu süreçteki akıbeti ne olacaktır?
Anlaşma, ordudaki bütün güçlerin yeniden bir araya gelmesi ve seferberliğin kaldırılması için bir takvim belirledi. Biz silahlı kuvvetlerin bir parçası olarak, onların planlarına uygun olarak bağımsız Sudan ordusunun kurulması için çalışacağız. Hızlı Destek Güçleri’nin sonu silahlı kuvvetlerdir.

-Geçiş dönemin sonunda, bir politikacı olarak devam etmeyi ve bir rol almayı düşünüyor musunuz?
Bu konuyu çok düşündük ama koşullar değişmekte. Bunu şartlara bırakalım ve ülkenin istikrara kavuşması için bize ihtiyacı kalmasın. Bugün eğer ‘çaresiz’ olmasaydım devam etmezdim. Bunu kadere ve şartlara bırakalım.

-Geçiş Hükümeti içindeki devrimci güçler ile ordu arasındaki ortaklık.
Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ile bir sorunla karşılaşmamaktayız. Fakat güvenilir- güvenilmez, vatansever ve vatansever olmayanlar olarak saflara ayrıldılar. Çoğunluğunu ülkenin istikrara kavuşmasını istediği için ÖDBG’nin hepsi güvenilmez demiyoruz. ÖBDG, barış sürecinin ortakları ve askeri bileşenle birlikte mevcut koşulları değiştirecek bir plan geliştirmek için birlikte çalışacağız. Geçiş döneminin hükümetini kurmak ve ülkeyi ikilemden çıkarmak için düşmanlık ve anlaşmazlıklardan uzaklaşmak istiyoruz. Askeri ve sivil olarak bölünmek istemiyoruz.

-Başkan el-Burhan dün yaptığı açıklamada, ortaklığın en iyi halini gördüğünü söyledi. Bu açıklama hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu doğru, üzerinde anlaştığımız konular uygulanırsa iyi olacak fakat uygulanmazsa kötü olacaktır.

 -Geçiş Hükümetinin devrimin hedeflerine ulaşmada şimdiye kadar başarısız olduğunu söylemiştiniz.
Başarısızlık ortada. Doların döviz kuru 250 sterlin. Bunun için yalnızca hükümeti suçlamamaktayız. Bunda diğer tarafların da payı var. Barış anlaşmasının imzalanmasından sonra Geçiş Hükümetini yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Egemenlik Konseyi ve Bakanlar konseyi, daha güçlü ve sorumlu bir hükümet oluşturmak için taraflar arasında ortak bir konsey oluşturacaktır. Doğru yere doğru adamı seçmek için çalışacağız. Bağımsız çalışanlardan değil, deneyimli ve yetenekli kişilerden bahsediyoruz.  Bu yüzden artık serbest çalışanları düşünmemekteyiz.

-Geçiş Hükümetindeki sivil kısım, sorumlulukları tek başına üstlenebilir mi?
Hayır, herkes tarafından üstlenilmeli, bu herkesi kapsayan bir sorumluluktur.

-Sivil hükümet daima gücünün ve uygulama araçlarının olmadığından şikayetçi.
Bu doğru değil, hükümet tüm yetkilere sahip durumda.

-Örneğin Başbakanın Hızlı Destek Güçleri’ni harekete geçirme yetkisi var mı?
Herhangi bir talepte bulunmadı, bunun için de zaten geç kaldık.

-Başbakana daha yakın olduğunuz söylenmişti. Aranızda bir soğukluk var mı?.
Soğukluk yok ama politikalar uygulanamıyor. Benle Başbakan arasında herhangi bir sorun yok. Ben onun için değil, ülkem için çalışmaktayım. Uygulamaya konulamayan 51 adet kararımız bulunuyor.
Sudan halkından ekmek, yakıt ve doların fiyatının yüksek olmasından dolayı özür diliyorum. Ülkemizin yakın zamanda bunun üstesinden gelebileceğini belirtmek isterim. İyimseriz ama barikatlar ve yanan lastikleri kaldırarak, yapılan gösterileri durdurarak bize yardımcı olun. Gelin, problemlerin çözümü için konuşalım.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.