Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Hamideti, Şarku'l Avsat’a konuştu: Boykot silahının bir geçerliliği yok… İsrail'le normalleşme bizim için bir kazançtır

Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.
Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.
TT

Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Hamideti, Şarku'l Avsat’a konuştu: Boykot silahının bir geçerliliği yok… İsrail'le normalleşme bizim için bir kazançtır

Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.
Hamdan Daklu, dün Hartum’daki Cumhuriyet Sarayı’ndan Şarku'l Avsat’a röportaj verdi.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti), Sudan’ın Filistin sorunundaki tarihi konumu, İsrail ile normal ilişkiler kurmasını engellemediğini söyledi. Boykot silahının bir değeri olmadığına dikkat çeken Hamideti, bunun kimsenin faydasına olmadığının altını çizdi. Sudanlıların yüzde 90’ının Filistin halkının bağımsız devletlerini kurma hakkının yanında olduklarını vurgularken İsrail ile ilişki kurulmasını desteklediğini ifade etti.
Daklu, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, ülkesinin İsrail ile normalleşmesi için ABD tarafından herhangi bir şantaja maruz kalmadığını, bunun Sudanlıların kendi tercihi olduğunun altını çizdi. Açıktır ki, 1967'de Hartum'da Arap zirvesi konferansında başlatılan ‘3 Hayır; barışa hayır, müzakerelere hayır, İsrail'in tanımaya hayır’ Sudan'a yardımcı olmadığına vurgu yaptı. Bu nedenle, tüm dünya ile uzlaşmaya çalıştıklarınız ve İsrail’in de bunun bir parçası olduğunu söyledi. Hamideti, “ABD’nin terörizme destek veren ülkeler listesine dahil edilmemiz nedeniyle 27 yıldan fazla bir süredir uluslararası izolasyondan muzdarip olduk. Bu yüzden dünya ile uzlaşmaya çalışıyoruz. İsrail dünyanın bir parçası ve onunla barış bize faydalar sağlıyor” şeklinde konuştu.
Daklu, Darfur’daki savaşı devlete karşı bir isyan olarak nitelendirdi. İşlenen suçlardan devletin sorumlu olduğunu söyleyen Hamideti, ‘etnik temizlik’ oluşumunu şiddetle reddediyor. Bu iddiaları yayanların, kendi davalarını haklı çıkarmak istediklerine dikkat çekti.
Daklu, Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir’in göstericilere şiddet gösterilmesi yönündeki talebini reddettiğini açıkladı. Hamideti, bu konu hakkında “Ona açıkça söyledim: Hızlı Destek Güçleri protestoculara şiddet uygulamayacak. Devrik rejim, korkunç bir şekilde katliamlar yapmayı planlıyordu. Bu nedenle protestocuları korumak için Hızlı Destek Güçlerini çağırdık” şeklinde konuştu.
Hızlı Destek Komutanı, hükümet ile silahlı hareketler arasındaki barış anlaşmasında belirtildiği gibi kuvvetlerinin kaderinin Sudan ordusuna entegre olmak olduğunu belirtti. Güçlerinin ordunun bir parçası olduğunu ve orduya geri döneceğini ifade etti.
Daklu, Sudan ziyareti sırasında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Fatou Bensouda ile yaptığı görüşme hakkında ise “Onunla Darfur kurbanları için adalete ulaşma konusunda konuştum. Ancak tutuklama emri ile aranan kişilerin UCM’ye iade edilmesini talep etmedi.

İşte Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu röportajının tam metni:

-Sudan'ın normalleşmeyi reddeden tarihsel konumunu görmezden gelerek İsrail ile ilişkilere neden destek verdiniz?
Aramızda ne düşmanlık ne de savaş bulunmadığı için Sudan'ın İsrail ile ilişki kurmasını engelleyecek tarihi bir konum görmüyorum. Ortada yanında duracağımız bir Müslüman ya da Arap ordusu yok. Bu da boykot silahının değersiz olduğu anlamına geliyor. Bizi 27 yıl süren uluslararası bir izolasyona sokan da bu oldu. İsrail ile ilişkimizin normalleşmesini ve tüm dünya ile ilişkilerin kurulmasını gerekliydi. Barış Sudan'a fayda sağlar.

-Sudan’ın kazancı ne oldu?
Sudan, çok kazançlı çıkacak. Devlet, terörizme destek veren ülkeler listesine eklendi. Bu durumdan kurtulmalıyız. Diğerleri gibi dünya ile barışa ulaşmalıyız. Bizi İsrail ile buluşturan herhangi bir sınır yok.
İsrailliler özellikle de tarımsal alanda ileri teknolojiye sahip. İsrail ile düşmanlıktan hiçbir şey kazanmadığımız gibi, Filistin halkının kendilerine ait bağımsız devlet kurma hakkı konusundaki konumumuzu terk etmeden, onunla ilişkiler kurarak kazanç sağlayabiliriz. Çünkü İsrail ile ilişkimiz buna asla engel olmayacak. Onunla ilişkilerini normalleştiren Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra Filistinlilerin kendileri de İsrail’le ilişkiler kurdular. Filistin davasına daha çok yardımcı olacağımızı düşünüyorum.

- Sudan'ın terörizme destek veren devletler listesinden çıkarılması ve ilişkilerin normalleşmesi bir takas mıydı?
Terörizme destek veren ülkeler listesinden çıkmak ve İsrail ile ilişki kurmak iki ayrı konu. Bununla birlikte ABD Başkanı Donald Trump, bizi İsrail ile bir araya getiren bir ilişki kurmak için çaba gösterdi. Birincisi yerine getirdiğimiz yükümlülüklerimiz meselesiydi. Bu nedenle Sudan teröre destek listesinden çıkarıldı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, Sudan'a yaptığı ziyarette bu iki dosya birbirinden ayrıldı. Ancak ABD yönetimi ve diğerleri İsrail ile ilişkiyi normalleştirmek için çok çalıştı. Uluslararası izolasyondan çıkmamız bana göre büyük bir kazanç. Normalleştirme bizim seçimimizdi. Yayılan söylentiler gibi ABD tarafından herhangi bir şantaja maruz kalmadık.

-Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısıyla görüştünüz, neler konuşuldu?
Adaletten, yargı bağımsızlığından ve mağdurların, özellikle de Darfur mağdurlarının haklarından konuştuk. Biri mahkemede, üçü Hartum'daki Kober hapishanesinde ve beşincisi Sudan dışında olmak üzere aranan 5 kişiden söz ettim. Karma, denetimli serbestlik veya özel mahkemelerde yargılama seçeneklerini inceledik.

- Aranan kişileri neden Uluslararası Ceza Mahkemesine teslim etmiyorsunuz?
Fatou Bensouda, bunu talep etmedi.

- Sudan ve Avrupa Birliği (AB) arasında yasadışı göç ve insan kaçakçılığı ile mücadele konusunda anlaşmalar var. Bunların başında ise komutanlığını yaptığınız Hızlı Destek Kuvvetleri ile ilgili anlaşmalar da var.
2016 yılından beri insan ticareti mağdurlarına yardım ediyoruz. Çok sayıda mağdur vardı. Hızlı Destek Güçleri olarak, onları polise teslim ediyoruz çünkü görevimiz sınırları izlemek ve mağdurları insan ticareti çetelerinden kurtarmak. Aşırılık yanlıları ve failler de dahil olmak üzere birçok suçluyu tutukladık. Devlet ve ilgililerin, mağdurları kurtarmak ve sorunun temel nedenlerini ele almak için planlar yapacağını umuyoruz.

- İnsan ticareti azaldı mı yoksa arttı mı?
Azaldı ancak devam ediyor. Çünkü çete başkanlarının çoğunu yakaladık ve yetkililere teslim ettik. Göçmenlerin çoğu Eritreli, Etiyopyalı ve Suriyelidir ve aralarındaki Sudanlıların sayısı azdır.
- Siz ve Avrupa Birliği arasında bir işbirliği var mı, yoksa devrimden sonra değişiklikler mi oldu?
AB ile aramızda doğrudan bir iletişim yok. Bu konudan polis ve İçişleri Bakanlığı sorumludur.

- Bir tanık olarak, Darfur'daki savaşın nedenleri nelerdir?
Darfur'daki aşiret sorunları, 1980'lerde çobanlar ve çiftçiler arasında başladı, ancak 2003 yılında bir kabile savaşından bir isyana dönüştü. Hükümet güçleri isyanı yenemeyince, hükümet yerel kabilelerden yardım istemek zorunda kaldı. Suçlama parmaklar Arap kabilelerinin rolüne işaret etti. Ancak hükümet tümüyle kabilelerden yardım istedi. Savaşın sürgün ve yerinden edilme gibi sonuçları oldu. Savaş sırasında birçok hata meydana geldi. Hükümet önlemlerine net bir şekilde karşıydık. Ancak olan her şey devletin sorumluluğundadır. Bunu yetkililere de ifade ettim ve bunun kamuoyunu devlet aleyhine çevireceğini söyledim. Ancak 2013 yılına kadar bu uyarımı dikkate almadılar.

-O dönemde neredeydiniz?
Savaş başladığında ticaret yapıyordum. 2004 yılının başlarında birkaç askerle; yaklaşık 200 kişiyle sınır muhafız güçlerine katıldım. Güneyde düzenli kuvvetler olarak eğitildiler. Mezun olduktan sonra belirli bölgelerde sınırlı sayıda operasyonlara katıldık. Ancak aynı yılın ilerleyen dönemlerinde Darfur’da olanlar konusunda hükümete karşı çıktım. Komutamdaki güçler, operasyon birimlerinin planlarını uygulayan yaklaşık 400 eğitimli askerden oluşuyordu. Hızlı Destek Kuvvetleri 2013 yılında kuruldu ama biz isyan etmedik.

-‘Cancavid’ adı nereden geliyor? Neden olumsuz bir intibaya sahip?
Cancavid, Arap kabilelerine bağlandıktan sonra medyada popülerlik kazanan eski bir terimdir. Bu ifadeyle ‘hırsız ve haramiler’ kast ediliyor. Yaygınlaşan suçlamalar sonrasında ortaya çıktı. Sonradan Darfur’daki Arap kabilelere atıfta bulunmak için kullanıldı.

-Bu ifade neden sınır muhafızları için kullanılıyor?
Sınır muhafızlarının tamamı, halkın savunma güçlerinin bir karışımı olarak örgütlenmemişlerdi ve askeri olmayan personel tarafından yönetiliyorlardı. Bu güçlerin çoğunluğu Arap kabilelerinden oluştuğu için bu suçlamada bulunuldu.

- Darfur suçları yalnızca hükümet güçleri tarafından mı işlendi, yoksa isyan hareketleri de mi sorumlu?
Harekât, silahlı kuvvetlerce yönetildi. Operasyon planında yer alan özel talimatlara göre hareket ettikleri için ‘ekiplerin’ liderleri ve kuvvet komutanları hesap vermekle yükümlüdür.

-Savaş bir isyandan nasıl bir etnik temizliğe dönüştü?
Bu bir iddia. O hükümete karşı bir isyan, herhangi bir etnik temizlik söz konusu değil. Bu iddiayı ortaya atanlar hala hayatta. Bu konuyu onlarla ele aldığımızda davalarını duyurmak istediklerini söylediler. Ancak bir etnik temizlik söz konusu olmadı. Tüm kabileler sürgün edildi. Aralarından öldürülenler de oldu, öldürenler de.

- Emirler Başkomutan tarafından mı veriliyordu?
Savaş planı, Ordu Komutanlığı tarafından hazırlanır. En tepeden en düşük rütbeli askere kadar hiç kimse sıralı operasyon planı olmadan hareket edemez.

-Devrik Lider Ömer el-Beşir, Darfur’da yaşananlardan ne kadar sorumlu?
Bu savaştan devlet sorumludur. Devlet Başkanı’nın doğrudan talimat verdiğini söyleyemem. Emirlerin Silahlı Kuvvetler Başkomutanı sıfatıyla O’nun tarafından verildiği doğru, ancak sorumlu liderler de bulunuyor.

-Başkomutan sıfatıyla işlenen suçlar için yargılamada bulundu mu?
Herhangi bir yargılamada bulunduğuna şahit olmadım. Darfur'daki mağdurlar ve işlenen suçların sorumluluğu hükümet veya isyancı savaşçılar tarafından paylaşılıyor. Bu konuda ortak sorumluluk söz konusu. Ben bu konuda uyarıda bulunmuştum. Şahitlerim de var. Olanların kamuoyuna ters etki edeceği ve herhangi bir sonuca ulaşılamayacağınız söylemiştim. Başkomutanlık bunu çözmek isteseydi, çözerdi.  Bunu 2004 yılında söyledim. 2013’te dediğime geldiler ve konu çözüldü.

-Devrimin başlamasından sonra, Hızlı Destek Güçleri Hartum'a çağırdınız. Güçlerin rejimi korumak, protestocuları ve göstericileri bastırmak için geldiği söylentileri yayıldı.
Biz onları protestocuları korumak için çağırdık. Bundan ne Devlet Başkanı ne de başkasının haberi yoktu.

- Göstericileri koruma kararını ne zaman aldınız?
Bu değişimin bir parçasıyız ve bunun bir parçası olmayı kendimiz seçtik. Önceki hükümete tavsiyelerde bulunduk. Ancak tavsiyelerimizi kabul etmeyip çıkmaz bir yola girdiler. Değişim konusunda şu an bahsetmek istemediğim sırlar söz konusu. Ancak Güvenlik Komitesi göstericileri korudu.

-Buna rağmen göstericilerin birçoğu öldürüldü.
Orduyu silahsızlandırmasa ve kurşun kullanımını yasaklamasaydık korkunç ve büyük cinayetler planlanmıştı. Bu planlar, el-Beşir tarafından oluşturulan ve daha sonra kendisini deviren Güvenlik Komitesi’nin varlığına rağmen devrime ilk günden bir darbe indirecekti. Göstericilere karşı kullanılan orantısız güç ve şiddeti biz durdurduk. Gösterilerin barışçıl olmasını önemsedik. Lastik yakıp barikatlar kurarak yolların kapatılmasından memnun değildik. Ancak barışçıl olduğu sürece devam etmesine destek verdik. Her iki görüşü de kabul ediyorduk. Tavsiyelerde bulunduk ve göstericilere şiddet uygulamayı reddeden tutumumuzun ardında durduk. Onlara şiddet uygulamayacağımız ve engellemeyeceğimiz söyledik. El-Beşir, bunu biliyordu.
­Devrik Lider, sizden protestoları bastırmanızı talep etmedi mi?
Göstericilere şiddet uygulamamız talep etti. Ancak biz açıkça göstericilere şiddet uygulamayacağımızı söyledik. Bu tavrımız karşısında sessiz kaldı.
­
- Eski İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş, değişimi destekleyici bir role sahip miydi?
Herhangi bir rolü olduğunu bilmiyorum. Ancak gelecekte konuşabileceğimiz çok fazla sır var. Değişimde bir rol oynadığına şahit olmadım.

- Başkan Yardımcısı Avad bin Avf başkanlığındaki Askeri Konsey üyeliği neden reddedildi?
Reddettim çünkü İbn Avf Konseyi sadece bir değişiklik değildi. Ulusal Konseyi değiştirdik. Ancak eski halinde kaldığını gördük. Bu nedenle reddettim Keşke ikinci değişimi de reddetseydim.

-Neden?
İkinci meclise de aynı eski isimler geldi. Maalesef ki kabul ettik. Kabul etmememiz gerekiyordu.

-Hızlı Destek Güçleri ve bazı düşük rütbeli subaylar devrimcilerin yanında yer aldı mı?
Hızlı Destek Güçleri, halkın bir parçasıdır. Devrimciler iktidara geçtiğinde yanlarında yer aldım. Ordudan asker ve subaylardan da yanlarında duranlar vardı. Bunlar arasında askeri hiyerarşi nedeniyle ortaya çıkamayan büyük rütbeli isimler de vardı.
­
-Oturma eylemi gerçekleştirilen meydanda Hızlı Destek Güçleri’ni destekleyen tezahüratlara tanık oldu. Ancak manzara aniden neden aksine döndü?
Onlar düşmanca gündemlere sahip kişilerdi. Vatandaşla birlikte çizdiğimiz imajı ortadan kaldırmak istediler. Bunu planlayanlar imajımı çizmek istediler.

-Bu gündeme sahip olanlar kimdi?
Onları şu an tespit etmem mümkün değil. Ancak Hızlı Destek Güçleri ve Komutanı Hamideti’yi suçlamaya çalışanlar olduklarını söyleyebilirim. Oturma eylemini dağıtanlar da onlardı.

-Hızlı Destek Güçleri’ne yönelik düşmanca gündemleri olanlar hakkındaki yorumunuz nedir?
Bu kamuya açık bir gündem. Hızlı Destek Güçleri’ne saldırmak, imajını bozmak ve onları günah keçisi ilan etmek isteyen hücreler çökertildi. Maksatlarının ne olduğunu bilmiyorum ama bize karşı organize bir eylem söz konusu.

-Organizatörler kim? İç güçler mi dış güçler mi?
Hiçbir yabancı ülkeyi suçlamıyorum. Ancak bu kişilerin, eski rejim destekçilerinin yanısıra yurtdışında yaşayıp Hızlı Destek Güçleri’ne karşı çalışan Sudanlılar olduğunu söyleyebilirim. Bazı devrim destekçileri de aleyhimize örgütlenme de rol oynadı.

-Oturma eyleminin dağılmasıyla ilgili bilgiler hakkında uzun süre konuştunuz. Üzerindeki perdeyi kaldırmanın zamanı gelmedi mi?
Devam eden bir soruşturma söz konusu. Adaleti etkilemek istemiyoruz. Zamanı gelince konuşacağız.

- Soruşturma komitesi Hızlı Destek Güçleri’ne suçlamalarda bulunursa, ifade verecek misiniz?
Sorgulandık. Aramızda ifade verenler var.

- Cuba'daki silahlı hareketlerle görüşmeler yaparak barış anlaşmasına ulaştınız. Bu, istikrar ve barışa katkı sağlayacak mı?
Görüşmelere düşman olarak değil, kardeş olarak girdik. Barış meselesi bizim de meselemiz, hepimiz Sudanlıyız. Kardeşlerimizle silahlı mücadele ederek birlikte çözmek için çalıştığımız tarihi zulümler var.

-Bazıları anlaşmayı sadece kotalar olarak tanımlıyor.
Bu, gerçek bir barış ancak yönetimin paylaşılmasını sağlayan belli kotalar var. Ancak kotalar devleti güçlendirmeli, güçlü ve sorumlu bir hükümet olmalı. Hareketler, dışlanmaya maruz kaldıkları için iktidara katılmayı hak ediyor.

-Hızlı Destek Güçleri’ne düşman olan silahlı hareketler, onlara karşı çatışmalara girdi ve sonucunda eskisinden daha yakınlaştı. Bu konudaki yorumunuz nedir?
Biz adamlarla savaştık yine adamlarla uzlaştık. Biz Sudan’ın ayrılmaz bir parçasıyız. Savaşta her iki tarafta kaybediyordu.

-Abdulaziz el-Hulu ile müzakereler nereye ulaştı? Abdulvahid Muhammed Nur’un yanı sıra sizinle müzakerede bulunmayı reddediyordu. Onu nasıl ikna ettiniz?
Girişimi benimsedikleri için başarı Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit ve danışmanı Tut Qalwak'a ait. Abdulaziz el-Hulu ile evinde iki saat oturdum. Barış isteyen ancak insanlara güveni olmayan sakin bir adamla karşılaştım. Ona güvence verdik ve birbirimize yakın olduğumuzu gördük. Ne yazık ki, Sudan düşmanları ve Hartum'daki devrim ve onun yanındakilere karşı çıkanlar, Hızlı Destek Güçleri’nin imajını çiziyor. Hulu’nun benimle müzakerede bulunmayı reddetmesi benim için bir sorun oluşturmuyor. Benim asıl sorunum suçlamalarla. Abdulaziz'e Hızlı Destek Güçleri’nin Kadugli, Port Sudan, Kassala, Gedaref ve Halfa'daki sivilleri koruduğunu söyledim. Bana ve Hızlı Destek Güçleri’ne haksızlık ettiğine dikkat çektim. Tam bir uzlaşma sağladık. Kardeşlerimi Abdulaziz Hulu ve Abdulvahid en-Nur bizimle barış yolculuğuna katılmayı kabul etti. Abdulvahid Muhammed Nur ile görüştük. Kendisine heyetler gönderdik. Aramızdaki iletişim halen devam ediyor.
­
- Güney Sudan Devleti’nin barış sürecine katıldınız. Tüm tarafları oraya toplamayı nasıl başardınız?
Barış anlaşması imzaladıktan sonra Devlet Başkanı Salva Kiir Mayardit ile başyardımcısı Riek Machar arasında bir güven kaybı yaşandı.  Riek Machar'a Cuba'ya kadar eşlik ettiğim sırada kurduğumuz iletişim yoluyla iki kişi arasındaki güveni yeniden sağladık. Böylece barış sağlandı. Engeller aşılacak.

- Ekonomik Acil Durum Komitesi'ne başkanlık ettiniz ve kısa sürede kazanımlar elde edeceğinize söz verdiniz. Bu nasıl başaracaksınız?
Dolar/Sudan Sterlin kurunu 80 sterlinde tutmayı planlıyorduk. Ancak maalesef Sudan düşmanları bizi yüzüstü bıraktı. Sudan Bankası kuru 120'ye çıkarmaya karar verdi. Paralel piyasada dolar 200 sterline yükseldi. Bu da Komite’yi başarısızlığa uğrattı. Çünkü planlarımız ve şartlarımız kabul edilmedi. Ama biz, hükümetin kurulduğu günden bu yana ülkenin çökmemesi için durumla ‘birlikte ilerlemeye’ çalışıyoruz.

-Ekonomik Acil Durum Komitesi'nin çalışmalarını engellemek için hangi güçler çalışıyor?
İsim veremem ama Sudan'ın düşmanları var. Onları doğru yola yönlendiremezsek ülke ilerlemeyecek.

-Bu kanunu neden yürürlüğe koymadınız?
Anlaşmazlıklara girmek istemiyoruz. Ayrıca Ordunun istilası hakkında konuşmayı bırakmalıyız. Çünkü Belge metninde, Egemenlik Konseyi fahri bir makamdır. Yaptığımız şey, yürütme organının geçiş aşamasını başarılı hale getirmesine yardımcı olmaktır.

-Anlaşma, ordudaki bütün güçlerin yeniden bir araya gelmesi ve seferberliğin kaldırılarak tek bir Sudan ordusunun kurulmasını öngörüyordu. Hızlı Destek Güçleri’nin bu süreçteki akıbeti ne olacaktır?
Anlaşma, ordudaki bütün güçlerin yeniden bir araya gelmesi ve seferberliğin kaldırılması için bir takvim belirledi. Biz silahlı kuvvetlerin bir parçası olarak, onların planlarına uygun olarak bağımsız Sudan ordusunun kurulması için çalışacağız. Hızlı Destek Güçleri’nin sonu silahlı kuvvetlerdir.

-Geçiş dönemin sonunda, bir politikacı olarak devam etmeyi ve bir rol almayı düşünüyor musunuz?
Bu konuyu çok düşündük ama koşullar değişmekte. Bunu şartlara bırakalım ve ülkenin istikrara kavuşması için bize ihtiyacı kalmasın. Bugün eğer ‘çaresiz’ olmasaydım devam etmezdim. Bunu kadere ve şartlara bırakalım.

-Geçiş Hükümeti içindeki devrimci güçler ile ordu arasındaki ortaklık.
Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ile bir sorunla karşılaşmamaktayız. Fakat güvenilir- güvenilmez, vatansever ve vatansever olmayanlar olarak saflara ayrıldılar. Çoğunluğunu ülkenin istikrara kavuşmasını istediği için ÖDBG’nin hepsi güvenilmez demiyoruz. ÖBDG, barış sürecinin ortakları ve askeri bileşenle birlikte mevcut koşulları değiştirecek bir plan geliştirmek için birlikte çalışacağız. Geçiş döneminin hükümetini kurmak ve ülkeyi ikilemden çıkarmak için düşmanlık ve anlaşmazlıklardan uzaklaşmak istiyoruz. Askeri ve sivil olarak bölünmek istemiyoruz.

-Başkan el-Burhan dün yaptığı açıklamada, ortaklığın en iyi halini gördüğünü söyledi. Bu açıklama hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu doğru, üzerinde anlaştığımız konular uygulanırsa iyi olacak fakat uygulanmazsa kötü olacaktır.

 -Geçiş Hükümetinin devrimin hedeflerine ulaşmada şimdiye kadar başarısız olduğunu söylemiştiniz.
Başarısızlık ortada. Doların döviz kuru 250 sterlin. Bunun için yalnızca hükümeti suçlamamaktayız. Bunda diğer tarafların da payı var. Barış anlaşmasının imzalanmasından sonra Geçiş Hükümetini yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Egemenlik Konseyi ve Bakanlar konseyi, daha güçlü ve sorumlu bir hükümet oluşturmak için taraflar arasında ortak bir konsey oluşturacaktır. Doğru yere doğru adamı seçmek için çalışacağız. Bağımsız çalışanlardan değil, deneyimli ve yetenekli kişilerden bahsediyoruz.  Bu yüzden artık serbest çalışanları düşünmemekteyiz.

-Geçiş Hükümetindeki sivil kısım, sorumlulukları tek başına üstlenebilir mi?
Hayır, herkes tarafından üstlenilmeli, bu herkesi kapsayan bir sorumluluktur.

-Sivil hükümet daima gücünün ve uygulama araçlarının olmadığından şikayetçi.
Bu doğru değil, hükümet tüm yetkilere sahip durumda.

-Örneğin Başbakanın Hızlı Destek Güçleri’ni harekete geçirme yetkisi var mı?
Herhangi bir talepte bulunmadı, bunun için de zaten geç kaldık.

-Başbakana daha yakın olduğunuz söylenmişti. Aranızda bir soğukluk var mı?.
Soğukluk yok ama politikalar uygulanamıyor. Benle Başbakan arasında herhangi bir sorun yok. Ben onun için değil, ülkem için çalışmaktayım. Uygulamaya konulamayan 51 adet kararımız bulunuyor.
Sudan halkından ekmek, yakıt ve doların fiyatının yüksek olmasından dolayı özür diliyorum. Ülkemizin yakın zamanda bunun üstesinden gelebileceğini belirtmek isterim. İyimseriz ama barikatlar ve yanan lastikleri kaldırarak, yapılan gösterileri durdurarak bize yardımcı olun. Gelin, problemlerin çözümü için konuşalım.



Güney Lübnan'da bombardıman devam ediyor... Mısır heyeti Gazze ateşkes görüşmelerini ilerletmek için İsrail'e gidiyor

İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
TT

Güney Lübnan'da bombardıman devam ediyor... Mısır heyeti Gazze ateşkes görüşmelerini ilerletmek için İsrail'e gidiyor

İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)

Mısırlı bir heyetin ateşkes ve Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması görüşmelerini ilerletmek umuduyla İsrail'e gelmesi beklenirken, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında perşembeyi cumaya bağlayan gece karşılıklı roket ateşi gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu, gece boyunca Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine ‘iki tanksavar füze’ atıldığını ve topçu ateşiyle ‘bu saldırıların kaynaklarını’ hedef aldığını bildirdi.

rftn6tnm
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Alma eş-Şaab köyünü bombalaması sonucu dumanlar yükseliyor. (AFP)

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, askeri uçakların Kafr Şuba bölgesindeki Hizbullah ‘altyapısını’ bombaladığı belirtildi.

Hizbullah ise yaptığı açıklamada, sınırda İsrail güçlerini vuran silahlı saldırıların sorumluluğunu üstlendi.

İsrail ordusu Çarşamba günü, Hizbullah'ın İsrail ordusuna karşı saldırılar düzenlediği Güney Lübnan'da ‘karşı saldırı operasyonları’ yürüttüğünü duyurdu.

Buna paralel olarak İsrail ordusu, başta müttefiki ABD olmak üzere uluslararası toplumun uyarılarına rağmen Hamas'a karşı yürüttüğü savaşın bir parçası olarak Refah'ta bir kara harekâtı başlatmaya hazırlanıyor.

Yok etmek ya da özgürleştirmek

Çok sayıda yabancı başkent ve insani yardım kuruluşu, İsrail'in kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan ve çoğu yerinden edilmiş 1,5 milyondan fazla insana ev sahipliği yapan Refah kentine saldırması halinde çok sayıda insanın hayatını kaybedeceğinden endişe duyduklarını ifade ediyor.

Söz konusu gelişme, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun haftalardır bu operasyonun Hamas'ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu vurguladığı ve Refah'ın Hamas’ın Gazze Şeridi'ndeki son büyük kalesi olduğuna dikkat çektiği bir dönemde geldi.

fbrtbr5
İsrail'in Gazze Şeridi ile olan güney sınırında, Refah yakınlarındaki bir depolama alanında bulunan İsrail zırhlı personel taşıyıcıları (EPA)

İsrail Hükümet Sözcüsü David Manser dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Savaş Kabinesi’nin ‘son Hamas birimlerini yok etmenin yollarını görüşmek üzere’ toplandığını duyurdu.

Ancak bazı İsrail medya kuruluşları, isimlerinin açıklanmasını istemeyen yetkililere dayanarak, hükümetin Mısırlı bir heyetin beklenen ziyareti öncesinde esirlerin serbest bırakılmasını da içeren yeni bir ateşkes önerisini görüştüğünü aktardı.

Walla internet sitesinin ismini vermediği üst düzey bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı habere göre, görüşmeler özellikle ‘insani’ vaka olarak değerlendirilen 20 esirin ilk etapta serbest bırakılmasını öngören bir teklif üzerinde yoğunlaştı.

Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad Katar'da AFP'ye yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a olası bir askeri saldırısında ‘istediğini’ elde edemeyeceğini söyledi.

Hamad, “İster Mısır'daki, ister Katar'daki kardeşlerimiz olsun, ister Arap ve uluslararası taraflar olsun, mevcut çatışmaya dahil olan tüm taraflarla Refah'ı işgal etmenin tehlikesini ve İsrail'in yeni katliamlar ve soykırımlar yapmaya doğru gittiğini konuştuk” şeklinde konuştu.

‘Esir değişimi anlaşması hemen şimdi’

Bu arada İsrailli esirlerin yakınları Tel Aviv'deki Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenleyerek Gazze Şeridi'nde kaçırılanların serbest bırakılması için İsrail hükümetine baskı yapmaya devam etti.

Bazı protestocular ellerini bağlayıp kırmızıya boyarken ağızlarını da 7 Ekim'den bu yana geçen gün sayısına atıfta bulunan ‘202’ rakamlı bir çıkartmayla kapattı. Bazıları ‘Esir değişimi anlaşması hemen şimdi’ yazılı bir pankart taşıdı.

Bu gelişme, Hamas'ın geçtiğimiz Çarşamba günü, 7 Ekim'de İsrail topraklarına düzenlediği saldırı sırasında kaçırılan esirlerden birini gösteren bir video yayınlamasının ardından geldi.

Videoda 23 yaşındaki İsrailli Hirsch Goldberg Pauline, İsrail Başbakanı’nı ve hükümet üyelerini esirleri ‘terk etmekle’ suçladı.

Diğer yandan aralarında ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya'nın da bulunduğu 18 ülkenin liderleri ortak bir metin yayınlayarak ‘Gazze Şeridi'nde Hamas tarafından tutulan tüm esirlerin derhal serbest bırakılması’ çağrısında bulundu.

Beyaz Saray tarafından yayınlanan metinde ‘esirlerin serbest bırakılması için masada bulunan anlaşmanın Gazze Şeridi'nde acil ve uzun süreli bir ateşkese olanak sağlayacağı’ vurgulandı.

Savaş 7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e karşı benzeri görülmemiş bir saldırı başlatması ve bu saldırı sırasında 250'den fazla kişiyi kaçırmasının ardından patlak verdi. İsrailli yetkililere göre 34'ü muhtemelen ölü olmak üzere 129 kişi halen Gazze Şeridi'nde tutuluyor.

Buna karşılık İsrail, 2007'den beri Gazze Şeridi'nde iktidarda olan ve İsrail, ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hamas'ı yok etme sözü verdi.

Hamas’a bağlı Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki büyük askeri operasyonu çoğu sivil 34 bin 305 kişinin ölümüne neden oldu.

‘Artık çok ileri gidildi’

Görgü tanıkları, perşembeyi cumaya bağlayan gece Gazze Şeridi'nde, özellikle de saldırıların ardından enkaz altından eşyalarını kurtarmaya çalışan insanların yaşadığı Refah bölgesinde bombardıman yaşandığını bildirdi.

Bunlardan biri olan Semir, enkaz yığınları arasında şunları söyledi: “Yeter bu kadar yıkım, yeter bu kadar savaş! Yeter bu kadar çocuk, kadın, yaşlı ve savunmasız sivillerin kanının içilmesi! Artık çok ileri gidildi, yeter artık!”

Gazze Şeridi'nin 2,4 milyon sakini korkunç bir insani durumla karşı karşıya kalırken, ABD dün Gazze Şeridi açıklarında askeri ve sivil gemilerin yardım boşaltmasına olanak sağlayacak geçici bir liman ve iskele inşa etmeye başladığını duyurdu.

ABD Başkanı Joe Biden, İsrail'in uyguladığı sıkı kontrol ve denetimler nedeniyle Mısır'dan karayoluyla yardım ulaştırmanın zorluğunu göz önünde bulundurarak Mart ayı başında söz konusu inşaatı duyurmuştu.

Bu gelişmelerin ortasında, Gazze Şeridi'ndeki savaşa karşı gösterilerin arttığı, yüzlerce kişinin gözaltına alındığı ve çevik kuvvet polisinin öfkeli öğrencilerle karşı karşıya geldiği ABD üniversitelerinde tansiyon yüksek seviyede seyretmeye devam ediyor.

Los Angeles'tan New York, Austin, Boston, Chicago ve Atlanta'ya, Filistin yanlısı ABD öğrenci hareketi genişliyor. Harvard, Yale, Columbia ve Princeton gibi dünyaca ünlü üniversitelerde protestolar düzenleniyor.


Hamas'tan "Gazze'deki toplu mezarlar hakkında acilen uluslararası soruşturma yapılması" çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Hamas'tan "Gazze'deki toplu mezarlar hakkında acilen uluslararası soruşturma yapılması" çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Hamas, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinde yer alan Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan toplu mezarlara ilişkin "acil" uluslararası soruşturma yapılmasını istedi.

Hamas'tan, Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan ve şu ana kadar 392 cesedin çıkarıldığı üç toplu mezara ilişkin yazılı açıklama yapıldı.

Açıklamada, sağlık ekiplerinin İsrail ordusu tarafından infaz edilen ve Nasır Hastanesi yerleşkesine gömülenlerin cesetlerini arama çalışmalarına devam ettiği kaydedildi.

Uluslararası yardım çağrısı yapılan açıklamada, "Birleşmiş Milletler ve ilgili uluslararası kuruluşlardan, kayıp kişilerin aranması ve cesetlerin tespit edilmesi için alanında uzman adli tıp ekiplerinin ve gerekli ekipmanların gönderilmesini talep ediyoruz." ifadeleri kullanıldı.

Şu ana kadar bulunan cesetlerin yarısından fazlasının kimliğinin tespit edilemediğinin altı çizildi.

Açıklamada, "Acımasız bir şekilde eziyet ve işkenceye maruz kalan hasta ve yaralı sivillerin, çocukların ve kadınların cesetlerinin bulunduğu toplu mezarlardan her geçen gün ortaya çıkan suçları araştırmak için acil, bağımsız uluslararası bir komite oluşturulması gerekiyor. Cesetlerden bazılarının diri diri gömüldüğüne dair belirtiler de var." ifadelerine yer verildi.

Bu suçlara göz yumulmaması, koruma ve örtbas etme politikasının yürütülmemesi konusunda uyarıda bulunuldu.

Han Yunus'taki Sivil Savunma Birimi Müdürü Yamin Ebu Süleyman, dün düzenlediği basın toplantısında Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan toplu mezarlardaki arama çalışmalarında 58 cesedin daha bulunduğunu ifade etmişti.

Ebu Süleyman, yeni bulunanlarla birlikte "Nasır Hastanesi yerleşkesinde 392 cesedin bulunduğu 3 toplu mezar tespit edildi. Cesetlerin bazılarında işkence gördüklerine ve infaz edildiklerine yönelik izler bulundu. Bazılarının ise canlı canlı gömüldüğünü tahmin ediyoruz." demişti.

İsrail ordusu, uzun süre kuşatma altında tuttuğu ve 15 Şubat'ta baskın düzenlediği Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ni hizmet dışı bırakmıştı.

Son olarak İsrail askerleri 24 Mart'ta yeniden kuşatma altına aldıkları hastaneye baskın düzenlemiş, yerlerinden edilen çok sayıda Filistinli ile sağlık personelini alıkoymuştu.

İsrail ordusu, 4 aylık karadan işgal sürecinin ardından 7 Nisan'da Han Yunus'tan çekilmişti. Çekilmeyle birlikte, kentte toplu mezarlar bulunmaya, evlerin enkazından ve yol kenarlarından cesetler toplanmaya başlanmıştı.


Holokost'tan kurtulan Amerikalı Yahudi aktivist: Gazze gösterilerine katılan öğrenciler kahraman

Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA
Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA
TT

Holokost'tan kurtulan Amerikalı Yahudi aktivist: Gazze gösterilerine katılan öğrenciler kahraman

Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA
Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA

ABD'de üniversitelerde yayılan "Gazze'ye destek" gösterilerine katılan 88 yaşındaki Amerikalı Yahudi Marione Ingram, İsrail'i protesto eden öğrencileri "kahraman" olarak nitelerken "Holokost'tan kurtulmuş birisiyim. Burada Gazze'deki katliamı protesto etmek için bulunuyorum. Amerika'nın bu katliamı fonlamayı bırakmasını istiyorum. İsrail'in komşularını bombalamayı sonlandırmasını istiyorum." dedi.

ABD'de ülke genelindeki kampüslere yayılan "Gazze'ye destek, İsrail'e tepki" gösterileri, başkent Washington'daki üniversitelere de sıçrarken, George Washington Üniversitesinin bahçesinde toplanan yüzlerce öğrenci de gösteriler düzenledi.

Filistin asıllı öğrenciler kadar Amerikalı Yahudi ve diğer etnik ile dini kökene mensup öğrencilerin de eşlik ettiği gösterilere, Holokost'tan kurtulan 88 yaşındaki bir aktivist de katıldı.

AA muhabirine duygu ve düşüncelerini anlatan savaş karşıtı aktivist Marione Ingram, en önemli isteğinin Gazze'de sivillerin uğradığı katliamın son bulması olduğunu belirtti.

Ingram, "Holokost'tan kurtulan birisiyim. Burada Gazze'deki katliamı protesto etmek için bulunuyorum. Amerika'nın bu katliamı fonlamayı bırakmasını istiyorum. İsrail'in komşularını bombalamayı sonlandırmasını istiyorum." diye konuştu.

Genç öğrenci ve üniversite hocalarının her şeyi göze alarak eylemler için kampüs meydanlarında bir araya gelmesini çok anlamlı ve değerli bulduğunu kaydeden Ingram, bu kalabalıkların sesini tüm dünyaya duyuracaklarını vurguladı.

İsrail yönetimini ve ona destek veren ABD yönetimini sert sözlerle eleştiren Ingram, "34 binden fazla insan öldürüldü, bunların 15 bini çocuk." diye konuşarak bunun bir nefsi müdafaa olmadığını ve ölü çocukların kendini savunma hakkı olmadığını söyledi.

Her bir Filistinlinin en az İsrailliler kadar yaşama hakkı olduğunu belirten Amerikalı aktivist, "İsrailliler ile Filistinlilerin aralarında bir duvar olmadan yaşamalarını dilerdim. Barış için buradayım." dedi.

- Gösterilere katılan öğrenciler "kahraman"

Gazze için gösteri yapan öğrenciler için "Onlar kahraman ve harikalar." diyen Ingram, 1960'lı yıllarda kendilerinin de savaş karşıtı protestolarda yer aldığını ve bu eylemlerin siyasilerin atacağı adımları yönlendirebilecek kadar güçlü olduğunu ifade etti.

Amerikan yönetiminin bu öğrenci gösterilerini takip edip anlamak zorunda olduğuna işaret eden Ingram, kasımda yapılacak başkanlık seçimlerinde şu an sahada olan gençlerin büyük bölümünün oy kullanacağını dile getirdi.

- Polisin uyguladığı şiddet "insanlık dışı"

Bu arada, George Washington Üniversitesinde öğrenci olan Rafi adlı gösterici de ABD'nin bazı üniversitelerinde polisin eylemcilere uyguladığı şiddete dikkati çekti.

Rafi, elleri arkadan bağlanan ve polis şiddetine maruz kalan göstericileri hatırlatarak bu durumun "insanlık dışı" olduğunu ve tüm bu görüntülerin sosyal medyada canlı şekilde yayınlandığını belirtti.

"ABD ordusunun siyonist rejime yardımlarını kesmesini ve (İsrail'le işbirliği yapan firmalar yerine) yatırımların yönlendirilmesini talep etmek ve bunun için ayağa kalkıp direnmek bizim ahlaki görevimiz." diye konuşan Amerikalı öğrenci, kendi vergilerinin Filistinlilerin öldürülmesi için kullanılmasına karşı çıkmaya devam edeceklerini ifade etti.

- "Bu bir soykırım"

Aynı üniversitede son sınıf öğrencisi olan Nada da Gazze'de yaşananların korkunç olduğunu söyledi.

Nada, "Bu bir soykırım ve bizim üniversite öğrencileri olarak bu durumu değiştirebilecek gücümüz var çünkü kurumlarımızın savaş makinesine milyonlarca dolar katkı verdiğinin farkındayız." ifadelerini kullandı.

Gazze'deki sivillerin öldürülmesine yardımcı olan askeri yapılara karşı durmalarının önemine dikkati çeken Nada, "Bunu durdurmak ve tamamen reddetmek bizim görevimiz." dedi.

Gösterilerinin hiçbir şekilde antisemitizm olmadığını belirten Nada, asıl Müslümanlar olarak kendilerinin zaman zaman İslamofobik hareketlere maruz kaldıklarını dile getirdi.


ABD, Gazze'nin kuzeyine 25 binden fazla öğüne denk gelen insani yardımı havadan indirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD, Gazze'nin kuzeyine 25 binden fazla öğüne denk gelen insani yardımı havadan indirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Gazze'nin kuzeyine 25 binden fazla öğüne denk gelen insani yardımı havadan indirdiklerini duyurdu.

CENTCOM'un X sosyal medya platformundan yapılan açıklamada, Gazze'deki sivillerin temel ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bölgenin kuzeyine dün yerel saatle 12.15'te "C-130" tipi askeri uçaklarla havadan insani yardım indirme operasyonu gerçekleştirildiği belirtildi.

Açıklamada, operasyonla 25 binden fazla öğüne tekabül eden gıdanın havadan bırakıldığı aktarılarak bu kapsamda, ABD'nin şimdiye kadar 1082 ton insani yardım yaptığı bildirildi.

Açıklamada ayrıca, ABD'nin havadan insani yardım yapmaya devam edeceği kaydedildi.

CENTCOM, 24 Nisan'da da Gazze'nin kuzeyine yaklaşık 30 bin 16 öğüne denk gelen gıdayı içeren insani yardımı havadan indirdiklerini duyurmuştu.


Filistin'e destek gösterilerinin sürdüğü Güney California Üniversitesinde mezuniyet töreni iptal edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistin'e destek gösterilerinin sürdüğü Güney California Üniversitesinde mezuniyet töreni iptal edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'de ülke genelindeki üniversite kampüslerine yayılan "İsrail'in Gazze'ye saldırılarına tepki" eylemleri sürerken Los Angeles'taki Güney California Üniversitesinde (USC) ana mezuniyet töreni iptal edildi.

Los Angeles Times'ın haberine göre, ülke geneline yayılan "Gazze'ye destek" gösterileri nedeniyle İsrail'i protesto eden 93 öğrencinin gözaltına alındığı USC'den mezuniyet törenine ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, Müslüman karşıtı grupların başlattığı kampanya sonucu, "2024 Okul Birincisi" Müslüman kız öğrenci Asna Tabassum'un mezuniyet konuşmasının "güvenlik" gerekçesiyle iptal edildiği USC'de, mayıstaki ana mezuniyet töreninin yapılmayacağı belirtildi.

Yaklaşık 65 bin kişinin katılabildiği törenin "yeni güvenlik tedbirleri" nedeniyle iptal edildiği bildirilen açıklamada, diğer mezuniyet programlarının devam edeceği bilgisi paylaşıldı.

ABD'de Columbia Üniversitesinde başlayan ve farklı eyaletlerdeki üniversitelere yayılan Filistin'e destek eylemlerine katılan Güney California Üniversitesinde polis, İsrail'i protesto eden 93 öğrenciyi gözaltına almıştı.

- Üniversitelerde gösteriler sürüyor

CNN'in haberine göre, İsrail'in Gazze'ye saldırılarına protestolar sürerken Georgia eyaletindeki Emory Üniversitesinde 2'si profesör yaklaşık 30 kişi gözaltına alındı.

Ekonomi profesörü Caroline Fohlin ve Felsefe Bölümü Başkanı Profesör Noelle McAfee'nin gözaltına alındığı anların videosu sosyal medyada paylaşıldı.

Polisin sert müdahalede bulunarak profesörü gözaltına aldığı görülen videoda, Fohlin'in "Ben bir profesörüm." dediği duyuluyor.

CBS News'in haberine göre, Massachusetts eyaletinin Boston kentindeki Emerson College'da Filistinlilere destek gösterilerinde polis, 108'den fazla öğrenciyi gözaltına aldı.


Filistin İçin İsrail'i Boykot Girişimi, kimlikleri değil suç ortaklığını hedef alıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistin İçin İsrail'i Boykot Girişimi, kimlikleri değil suç ortaklığını hedef alıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

"Filistin İçin İsrail'i Boykot Girişimi" olarak bilinen Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) Hareketi'nin Avrupa Kampanyaları Koordinatörü Fiona Ben Chekroun, kimlikleri değil az sayıda kuruluşu hedef alarak "İsrail ile suç ortaklığı" konusunda maksimum etki yaratmayı amaçladıklarını söyledi.

BDS Avrupa Koordinatörü Fiona Ben Chekroun, Gazze'ye yoğun saldırılarının sürdüğü günlerde İsrail'i protesto etmenin önemine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

2005 yılında kurulan BDS'nin köklerinin, Filistin halkının "siyonist yerleşimci sömürgeciliğine" karşı on yıllardır sürdürdüğü direnişe dayandığını belirten Ben Chekroun, "BDS, ilhamını Güney Afrika'daki apartheid karşıtı hareket ve ABD Sivil Haklar Hareketi gibi boykot yöntemlerinden almaktadır." ifadesini kullandı.

Hareketin, İsrail'in Filistinlilere yönelik baskısına verilen uluslararası desteği sona erdirmeyi ve İsrail'e uluslararası hukuka uyması için baskı yapmayı amaçladığını belirten Ben Chekroun, "BDS, şiddet içermeyen bir hareket olarak her türlü ırkçılığa ve ayrımcılığa karşıdır." dedi.

- Az hedef, maksimum etki

BDS'nin bir özelliğinin de stratejik bakımdan belirli ve nispeten daha az sayıdaki kurum ve kuruluşun hedef alınması olduğuna dikkati çeken Ben Chekroun, şu değerlendirmede bulundu:

"Az sayıda kuruluşu hedef alıp maksimum etki yaratmaya çalışıyoruz. Amacımız, stratejik olarak birkaç hedef seçerek bir mücadeleyi kazanmak için yeterli kolektif baskıyı uygulamak. Bu da şirketlerin ya da kuruluşların İsrail ile iş yapmayı bırakması, İsrailli şirketlerden el çekmesi veya İsrail hükümeti ile ilişkisini sona erdirmesi anlamına geliyor."

İsrail'in Gazze'ye son saldırılarının başlamasından bu yana BDS'ye dünyanın dört bir yanından destek yağdığına dikkati çeken Ben Chekroun, boykot ve yaptırım hareketlerinin her zamankinden daha çok revaçta olduğunu söyledi.

BDS'nin çok taraflı desteğe sahip olduğuna işaret eden Ben Chekroun, hareketin sendikalar, çiftçiler, öğrenciler, akademisyenler, sanatçılar ve iklim grupları gibi çeşitli kesimler tarafından desteklendiğini belirtti.

Ben Chekroun, "Hareketin inşa ettiği büyük kesişimsel destek, temel güçlü noktalarımızdan bir tanesi." dedi.

Söz konusu eylemlerden birisinin Amerikan hızlı servis restoran zinciri McDonald's'a yönelik olduğuna dikkati çeken Ben Chekroun, şunları söyledi:

"McDonald's İsrail, Gazze'de Filistinlilere karşı soykırım uygulayan İsrail askeri personeline yemek bağışında bulundu ve bu son derece kışkırtıcı ve ırkçı suç ortaklığını sosyal medya kanallarında tanıttı. Öfkelenen milyonlarca insan, kendiliğinden McDonald's'ı boykot etmeye başladı ve bu en başarılı boykot kampanyalarından biri haline geldi."

- Akademik boykot
Irkçılığın, Müslüman karşıtlığının (İslamofobi) ya da Yahudi karşıtlığının tüm türlerini reddettiklerini dile getiren Ben Chekroun, akademik boykot konusunda yalnızca kurum ve kuruluşları hedef aldıklarını vurguladı.

Ben Chekroun, "Filistinlilerin çağrıda bulunduğu kurumsal boykot, bireylerin kimlikleri temelinde boykot edilmesini reddetmektedir. Yalnızca suç ortağı bir üniversiteye bağlı oldukları için İsrailli akademisyenlerin boykot edilmesini istememektedir. BDS, suç ortaklığını hedef alıyor, kimliği değil." ifadelerini kullandı.

İsrail üniversitelerinin İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçlarda büyük bir payının bulunduğunu anlatan Ben Chekroun, "İsrailli akademik kurumlar, İsrail'in ayrımcı politikalarını planlamakta ve Filistinli yerli halkı şiddetle bastırmak için kullanılan teknoloji ve tekniklerin geliştirilmesinde derin bir rol oynamaktadır." diye konuştu.


İsrail'in Gazze'ye saldırıları 203. gününde de devam ediyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in Gazze'ye saldırıları 203. gününde de devam ediyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını 203. gününde de sürdüren İsrail ordusu yine sivil yerleşim alanlarını bombaladı.

Filistin resmi ajansı WAFA'da yer alan habere göre, İsrail savaş uçakları, gece saatlerinden bu yana Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat ve El-Meğazi mülteci kampları ile Ez-Zevayide beldesine hava saldırıları düzenledi.

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde yer alan El-Muğraka beldesinde birçok binayı yerle bir eden İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahya ve diğer birçok bölgeyi de topçu atışlarıyla hedef aldı.

İsrail savaş uçakları, Gazze kentindeki Sefa Camisi'ni bombaladı, Zeytun ve Şucaiye ile diğer bazı mahallelere de saldırılar düzenledi.

İsrail ordusunun çekildiği Han Yunus kentindeki Nasır Hastanesi yerleşkesinde toplu mezarları açma çalışmaları da devam ediyor. Nasır Hastanesi'ndeki toplu mezarlardan şu ana kadar çıkarılan ceset sayısı 392'ye ulaştı.

- İsrail'in Gazze'yi işgalinde 7 Ekim sonrası

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlere yönelik sürekli ihlallere karşılık verme" gerekçesiyle İsrail'e 7 Ekim 2023'te kapsamlı saldırı düzenledi.

İsrail, 7 Ekim'deki saldırılarda 1200 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını açıkladı.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere 34 bin 305 Filistinli öldürüldü, 77 bin 293 kişi yaralandı.

Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ne saldırılarının başladığı 7 Ekim'den bu yana 260’ı karadan işgal sürecinde olmak üzere 604 askerinin öldüğünü duyurdu.

Çatışmalara 24 Kasım 2023'te 4 günlüğüne verilen ve daha sonra 3 gün daha uzatılan "insani ara"da 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakıldı. Öte yandan İsrail, binlerce Filistinliyi alıkoyup hapsetmeye devam etti.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail askerleri ile yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 489 Filistinli hayatını kaybetti.


Filistinli aile "güvenli bölge" denilerek sığındıkları Refah'ta bombaların hedefi oldu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistinli aile "güvenli bölge" denilerek sığındıkları Refah'ta bombaların hedefi oldu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistinli gazeteci Mahmud Cemal, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği saldırıda aralarında kendisi gibi gazeteci olan erkek kardeşinin de bulunduğu akrabalarından birçok kişiyi kaybettiğini belirterek, "Bu ailenin hiçbir suçu yoktu. Ailenin çoğu çocuk ve Han Yunus'tan zorla yerlerinden edilerek Refah'a gelmiş kişilerdi." dedi.

Gazze'nin güneyinde 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah'a hava saldırılarını sürdüren İsrail'in son kurbanı Filistinli "Cemal" ailesi oldu. İsrail savaş uçakları, Han Yunus'taki evlerini bırakarak daha güvenli olduğunu düşündükleri Refah'ta akrabalarının yanına sığınan aileden 6 kişiyi hayattan kopardı.

Saldırıda yaşamını yitirenlerin naaşları, Ebu Yusuf Neccar Hastanesi'nin avlusuna dizildi. Yakınları, gözyaşları içinde son kez aile bireyleriyle vedalaştı, sarılarak birbirlerini teselli etmeye çalıştı.

Öldürülen Filistinlilerin cenaze namazı ise hastane avlusunda kılındı.

- "Hiçbir uyarı yapılmadı"

Filistinli gazeteci Mahmud Cemal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, saldırıda kendisi gibi gazeteci olan erkek kardeşi Muhammed ile kız kardeşinin kızı küçük Şam'ın da hayatını kaybettiğini söyledi.

Cemal, "İsrail hiçbir uyarı yapmadan korkunç bir saldırı gerçekleştirdi ve ailemden birkaç kişi yaşamını yitirdi." diye konuştu.

- "Bu ailenin hiçbir suçu yoktu"

Evlerinin bombalanması için hiçbir neden olmadığını vurgulayan Cemal, onların masum insanlar olduğunu silah ya da füze taşımadıklarını, herhangi bir tehlike oluşturmadıklarını bilakis saldırıların sona ermesini, güvenlik ve barışın sağlanmasını istediklerini dile getirdi.

"Bu ailenin hiçbir suçu yoktu. Ailenin çoğu çocuk ve Han Yunus'ta zorla yerlerinden edilerek Refah'a gelmiş kişilerdi." diyen Cemal, Han Yunus kentinden zorla göç ettirilen akrabalarının Refah'ta yanlarına sığındığını aktardı.

Gazze'deki hükümetin Medya Ofisi, dün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda öldürülen gazetecilerin sayısının 141 olduğunu duyurmuştu.

- Gazze'de yerinden edilen Filistinlilerin son sığınağı Refah

İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana sürdürdüğü saldırıları nedeniyle yaklaşık 2,3 milyon nüfuslu Gazze Şeridi'nde 1,9 milyon kişi yerinden edildi. Bu Filistinlilerin çoğu, İsrail'in daha önce "güvenli bölge" olduğunu iddia ettiği Refah kentine sığındı.

Gazze Şeridi'nin en güneyinde, Mısır sınırında yer alan Refah'ın İsrail saldırılarından önce 280 bin olan nüfusu, 5 kattan fazla artarak yaklaşık 1,5 milyona ulaştı.

İsrail'in saldırılarından kaçarak, yeterli kalacak yerin bulunmadığı ve altyapının yetersiz olduğu Refah'a sığınan Filistinlilerin büyük bölümü, derme çatma çadırlardan oluşan kamplarda yaşam mücadelesi veriyor.

İsrail ordusunun sık sık hava saldırıları düzenlediği Refah'a kara saldırısı başlatması halinde sivillerin Gazze Şeridi'nde sığınacak yerinin kalmayacağından endişe ediliyor.


BM'den Sudan'daki iç savaşta cinsel şiddet vakalarına karşı uluslararası kamuoyuna tedbir alınması çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

BM'den Sudan'daki iç savaşta cinsel şiddet vakalarına karşı uluslararası kamuoyuna tedbir alınması çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Sudan'daki iç savaşta yaşanan cinsel şiddet vakalarına karşı tedbir alınması çağrısında bulundu.

OCHA'dan yapılan yazılı açıklamada, bir yılı aşkın zamandır çatışmaların sürdüğü Sudan'da kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsel şiddet vakalarına işaret edildi.

Açıklamada, Sudan'daki cinsel şiddet olaylarına karşı uluslararası kamuoyunun harekete geçmesi gerektiği vurgulanarak, "Uluslararası insancıl hukuk uyarınca Sudan'daki siviller korunmalı ve hiçbir zaman cinsel şiddete maruz bırakılmamalıdır." ifadesine yer verildi.

Cinsel şiddet vakalarının özellikle Hartum ve Darfur gibi bölgelerde kaydedildiğine işaret edilen açıklamada, tecavüz, zorla evlendirme ile kadın ve kız çocuklarının ticareti gibi vakaların kaydedildiği bildirildi.

- Sudan'daki savaş

Sudan'da 30 yıl süren Ömer el Beşir iktidarının halk ayaklanmasıyla devrilmesi sonrası, sivillerin katılımıyla oluşturulan hükümete karşı ortak darbe yapan ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki güç mücadelesi bir yıldır sürüyor.

Nisan 2023'ün ortasında başlayan ve Sudan'ın 18 eyaletinden 10'unda devam eden savaşta ordu, kuzey ve doğudaki eyaletleri kontrol ederken HDK, batı ve güney eyaletlerini ele geçirmişti.

Savaşın bitirilmesi için başlatılan Suudi Arabistan ve ABD arabuluculuğundaki Cidde görüşmeleri, Mısır'ın öncülük ettiği Sudan'a komşu ülkeler barış girişimi, Doğu Afrika'da Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesinin çabaları ve Bahreyn'in başkenti Manama'da yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmıştı.

BM'ye göre, dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizinin yaşandığı Sudan'daki çatışmalar sonucu 15 binden fazla kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 8,5 milyon kişi yerinden edildi ve 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç durumda.


Irak: Halbusi Sadr'ın senaryosuna yakın

Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
TT

Irak: Halbusi Sadr'ın senaryosuna yakın

Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)

Irak Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi'ye yakın bir kaynak, el-Halbusi'nin ülkedeki siyasi süreçten çekilmek de dahil olmak üzere dört seçeneği masaya yatırdığını söyledi.

Halbusi'nin geçen yıl Meclis Başkanlığı’ndan azledilmesinden bu yana, parti ile Şii güçler arasında bir kriz patlak verdi ve yerine başkasının seçilmesine yönelik müzakereler sekteye uğradı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynak, partinin masaya dört seçenek koyduğunu doğruladı; parlamentodaki çalışmaları askıya almak, hükümetten çekilmek, koalisyondan (devlet yönetiminden) çekilmek ya da Sadr Hareketi liderinin yaklaşık iki yıl önce yaptığına benzer şekilde her şeyden çekilmek.

Kaynak, “Şii güçler Sünni partilerle takas usulü anlaşıyor, bölünmüşlüğe oynuyor ve bunu kendi lehlerine kullanıyorlar” dedi. Kaynağa göre “geri çekilme seçenekleri mevcut, ancak her birinin kendi maliyeti var ve bu dikkate alınmalı.”

Öte yandan Koordinasyon Çerçevesi içindeki kaynaklar, Hamis el-Hancer liderliğindeki Siyade (Egemenlik) İttifakı Milletvekili Salim el-İsavi'nin meclis başkanlığı için en olası aday olduğunu öne sürdü.