Abbas nihai statü meselelerini müzakere etmeye hazır

Mahmud Abbas, Guterres'e yazdığı mektupta gelecek yıl bir barış konferansı başlatılması çağrısında bulundu.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas. (Reuters)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas. (Reuters)
TT

Abbas nihai statü meselelerini müzakere etmeye hazır

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas. (Reuters)
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas. (Reuters)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, uluslararası mekanizma ve belirli bir zaman dilimi içinde nihai statü sorunlarına ilişkin çözüm müzakerelerine hazır olduğunu bildirdi.
Abbas, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e gönderdiği bir mektupta, önümüzdeki yılın başında uluslararası bir konferansın başlatılması çağrısında bulundu.
Filistin Devlet Başkanı, uluslararası konferans düzenlemenin ve çok taraflı bir mekanizma kurmanın “iki tarafa kalıcı statü sorunlarına çözüm müzakerelerinde yardımcı olacağını ve bu müzakereleri uluslararası hukuk ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları temelinde, belirli bir zaman diliminde yürütülmesini sağlayacağını söyledi. Bu hedefe ulaşmak için Genel Sekreterlik ile yakın koordinasyon sağlamanın yanı sıra New York'taki Filistin Misyonu ile de irtibata geçmenin gerekliliğini vurguladı.
Abbas, BM Genel Sekreteri’nden önümüzdeki yılın başında tüm ilgili tarafların katılımıyla bir uluslararası barış konferansı düzenlemek için Uluslararası Dörtlü ve Güvenlik Konseyi ile iş birliği içinde acil istişarelerde bulunmasını talep etti. Filistin lideri açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Bu konferans, ciddi bir barış sürecine girmemizin önünü açacaktır. Uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler kararları ve ilgili referanslar temelinde, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti'nde işgalin sona ermesine ve Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlıklarına kavuşmasına imkan tanıyacak, aynı zamanda 194’üncü karar uyarınca başta mülteci sorunu olmak üzere tüm kalıcı statü sorunlarının çözülmesini sağlayacaktır.”
Abbas, iki devletli çözümün mutabık kalınan uluslararası çözüm olduğunu vurguladığı açıklamasında "uluslararası toplum bunu açık ve etkili önlemlerle savunmadığında bunun altının oyulacağı" uyarısında bulundu. Filistin Devlet Başkanı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu, uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler kararlarına dayalı olarak, halkımızın kendi kaderini tayin hakkını koruyacak bir çözümdür. 1988'den bu yana iki devletli çözüme kendimizi adadığımız Filistin çözümüdür. Taahhüdümüz n değişti ne de azaldı. Sadece iki devletli çözümden bahsetmek yeterli değil. Bunun yerine Ortadoğu’da, uluslararası bir barış konferansı aracılığıyla çatışmayı uluslararası hukuk ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları temelinde sona erdirmek için güvenilir ve çok taraflı bir yaklaşım formüle etmemiz gerekiyor.”
Abbas, uluslararası barış konferansı başlatma girişiminin pazartesi günü Güvenlik Konseyi’nin danışma toplantısında desteklenmesi üzerine mesajını Guterres’e gönderdi.
Güvenlik Konseyi'ndeki devletlerin tutumları, ABD Başkanı Donald Trump'ın "Yüzyılın Anlaşması" olarak bilinen barış planını başlatmasından bu yana alternatif uluslararası bir konferans düzenlemek isteyen Filistinliler için büyük bir manevi destek oldu.
Filistinliler, ülke topraklarının 1967'de işgal edildiğini vurgulayan 1515 sayılı Güvenlik Konseyi kararına dayalı uluslararası meşruiyet temelinde, kendileriyle İsrailliler arasında müzakerelere destek olacak çok taraflı bir mekanizma başlatmak için dörtlü, diğer ülkelerin de katıldığı uluslararası bir konferans başlatmak istiyor.
Abbas, birçok ülkeyi uluslararası bir barış konferansı çağrısı yapmaya ikna etmeye çalıştı. Ağustos ayında gönderilen heyetin Uluslararası Dörtlü'nün müzakerelerine dönmeye hazır olduğunu belirttiği açıklamasında şunları söyledi:
“Sınırlı sayıda silahlanmak ve güçlü polisimizle kanunlara uyulmasını sağlamak için devletimizi kurmaya hazırız. Müzakerelerde üçüncü tarafın varlığını da kabul ediyoruz. Metin ‘uluslararası kuvvetlere komuta etmek’ için NATO'ya atıfta bulunuyor ve İsrail'in Batı Şeria'yı işgal etmeye başladığı tarih olan 4 Haziran 1967 sınırları temelinde ikili bir anlaşma yapılması koşuluyla sınırlarda küçük değişiklikler öneriyor.”
Abbas, Guterres'e de şunları söyledi:
“Güvenlik Konseyi'nin son toplantısında güçlü devletlerin çoğunluğu, mevcut Genel Kurul toplantısından önceki konuşmamızda duyurduğumuz önerimizi desteklemeyi ve önümüzdeki yılın başında uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak Ortadoğu'da barış için müzakerelere dönüşü sağlayan uluslararası bir konferans düzenlemeyi istedi. BMGK’nın son toplantısında, BM’nin temsil ettiği ortak değerlerle uyumlu yasal, siyasi ve diplomatik tedbirler alarak iki devletli çözümü korumanın küresel bir hedef olarak önemini vurguladım.”
Abbas açıklamasında ayrıca iki devletli çözüme ve hukuka dayalı uluslararası sisteme yönelik ciddi tehditlerin göz önüne alınarak ortak çıkarların savunulması için yakın iş birliğinin önemine de dikkat çekti.



Arap ülkeleri iki zirve arasında “tufandan” nasıl kurtulacak?

Bahreyn'in başkenti Manama'da 16 Mayıs'ta 33'üncüsü düzenlenecek olan Arap Birliği Zirvesi’ne katılacak Arap ülkelerinin liderlerini karşılama mesajı yazan bir reklam panosu
Bahreyn'in başkenti Manama'da 16 Mayıs'ta 33'üncüsü düzenlenecek olan Arap Birliği Zirvesi’ne katılacak Arap ülkelerinin liderlerini karşılama mesajı yazan bir reklam panosu
TT

Arap ülkeleri iki zirve arasında “tufandan” nasıl kurtulacak?

Bahreyn'in başkenti Manama'da 16 Mayıs'ta 33'üncüsü düzenlenecek olan Arap Birliği Zirvesi’ne katılacak Arap ülkelerinin liderlerini karşılama mesajı yazan bir reklam panosu
Bahreyn'in başkenti Manama'da 16 Mayıs'ta 33'üncüsü düzenlenecek olan Arap Birliği Zirvesi’ne katılacak Arap ülkelerinin liderlerini karşılama mesajı yazan bir reklam panosu

Elie el-Kasifi

Arap Birliği Zirvesi'nin 33’üncü olağan oturumu 16 Mayıs'ta Bahreyn'in başkenti Manama'da ilk kez gerçekleştirilecek. Zirve, sekizinci ayına giren ve askeri operasyonların hızı ne olursa olsun haftalar, aylar hatta yıllar boyunca devam etmesi muhtemel olan Gazze Şeridi'ndeki savaşının dayattığı gerçek bir istisnai durumda yapılacak. Gazze’deki savaş, böyle bir savaşın tüm bölgede, özellikle de bu açık savaştan etkilenen Arap ülkelerinde yaratabileceği tüm sonuçlarla birlikte uzun süreli bir yıpratma savaşına dönüşebilir.

Ancak bu istisnai durum, Manama’da yapılması planlanan Arap Birliği Zirvesi’ni, 1967 yılında Sudan’ın başkenti Hartum'da düzenlenen ve ‘Üç Hayır’ (İsrail’le uzlaşıya hayır, İsrail’i tanımaya hayır ve İsrail ile müzakereye hayır) adıyla anılan zirve ve Arap Barış Girişimi sayesinde Arap-İsrail çatışmasına yönelik Arap ülkelerinin yaklaşımında stratejik bir değişimin yaşandığı 2002 yılında Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta gerçekleşen zirve gibi istisnai bir zirveye dönüştürür mü?

Ne var ki yarın Bahreyn’de yapılacak zirvenin ne Filistin'de ne de Arap ülkelerinde iç ve dış etkenlerin iç içe geçtiği eski ve karmaşık krizlere radikal çözümler üretmesi beklenebilir. Zira bölge ülkelerinin kendi bölgelerinde etki sahibi olma konusundaki isteksizliğinin yanı sıra, Arap ülkelerinde sihirli bir değneğin dokunuşuyla kontrol altına alınamayacak çatışmalar ve iç savaşlar yaşanıyor. Buna bölgesel ve uluslararası sahnede kutuplaşan bir mücadele ve nüfuz için hummalı bir rekabet eşlik ediyor.

Belki de Arap ülkelerinin önündeki en büyük zorluk, Arap bölgesindeki uluslararası ve bölgesel çatışmanın büyüklüğünün farkında olmalarıdır. Mevcut olan çok sayıdaki krize getirilecek herhangi bir çözüm, her şeyden önce Arap ülkelerinin, sanki bu konuda hiçbir şey yapılamayacağı kesin bir sonuçmuş gibi, bu çatışmanın sömürülmesine karşı çıkmalarını gerektiriyor. Bundan dolayı Bahreyn’deki zirvenin, Arap bölgesi toprakları uluslararası kutuplaşmalar ve bölgesel yayılmacı hırslarla mücadele için bir sahaya dönüştüğünden, Arap ülkelerinin bu reddini daha önceki tüm zirvelerden daha fazla yansıtması bekleniyor. Bu aynı zamanda Arap ülkelerinin çıkarlarına saygı duyulmasını sağlamak, uluslararası kutuplaşmanın dinamiklerine kendi önceliklerini dayatmak ve bunları kendileri için gerçek fırsatlara dönüştürmek amacıyla, kendilerini uluslararası ve bölgesel olarak nasıl konumlandırabileceklerine dair fikirler ve kavramlar ortaya koyması için de büyük önem taşıyor.

Arap ülkelerinin Filistin-İsrail çatışmasına nihai bir çözüm bulunması konusundaki kararlılığı, sadece Arap ülkelerinin başlıca davası olması açısından değil, aynı zamanda Arap bölgesindeki krizlere yönelik Arap ülkelerinin genel yaklaşımı açısından da birtakım sonuçları var

Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde geçtiğimiz yıl mayıs ayında yapılan zirvede ve yine geçtiğimiz yıl 11 Kasım’da gerçekleştirilen başkent Riyad’daki olağanüstü zirvede Arap ülkeleri, stratejik bir tercih olarak adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın, bölgedeki tüm halklar için güvenliği ve istikrarı sağlamanın ve onları şiddet ve savaş döngülerinden korumanın tek yolu olduğunu teyit ettiler. Bu barışın sağlanmasının İsrail işgalinin sona ermesinden ve Filistin meselesinin iki devlet temelinde çözülmesinden geçtiğini vurguladılar. Bu tutumun, Filistin meselesinin Arap ülkelerinin ortak davası olmasının gerçek anlamını yansıttığına şüphe yok. Çünkü Filistin-İsrail çatışmasını sadece yönetmek değil, çözmek de Arap bölgesinde yeni bir ufuk açıp, krizlerini ve iç savaşlarını ele almaya başlamasını sağlayacak.

Arap ülkelerinin Filistin-İsrail çatışmasının çözümüne yönelik yaklaşımı ile bu çatışmaya yatırım yapmak isteyen ya da İran'ın ilk etapta yaptığı gibi, bölgede yayılmacı gündemleri uygulamak için kullanan diğer bölgesel yaklaşımlar arasındaki temel fark da burada yatıyor.

İsrail ise çatışmaya nihai bir çözüm aramıyor. Sadece bir yandan yerleşim birimlerini genişletirken ve Filistinlilerin haklarını ihlal ederken, diğer yandan çatışmayı yönetmek istiyor. Gazze’deki son savaşın patlak vermesinin başlıca sebeplerinden biri de bu. Gazze’deki savaş, her ne kadar yükünü taşımamak için mümkün olduğunca uzak durmaya çalışsa da İran'ın da güçlü bir dahli olduğu bir savaştır. Ancak uzak durmaya çalışması, siyasi meyvelerini toplamaya ve tüm bölgedeki yayılmacı gündemi çerçevesinde bunları geliştirmeye çalışmadığı anlamına gelmiyor. Örneğin, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan geçtiğimiz aralık ayında İran ve İsrail'in anlaştığı tek konunun iki devletli çözümün reddi olduğunu söyledi!

XSDVFBRG
Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde düzenlenen Arap Birliği Zirvesi öncesinde toplu fotoğraf çektiren Arap ülkelerinin liderleri, 19 Mayıs 2023

Arap ülkelerinin Filistin-İsrail çatışmasına nihai bir çözüm bulunması konusundaki kararlılığı, sadece Arap ülkelerinin başlıca davası olması açısından değil, aynı zamanda Arap bölgesindeki başta Libya, Sudan, Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'daki sıcak ve soğuk iç savaşlar olmak üzere mevcut krizlere yönelik Arap ülkelerinin genel yaklaşımı açısından da birtakım sonuçları var. Filistin’deki trajedi Gazze’deki savaşta zirveye ulaşırken, çatışmayı bölgesel manipülasyon çemberinden ve İsrail'in güç mantığından çıkaracak nihai bir çözüm arayarak bu tür savaşların tekrarlanmasını önlemek için çalışmak, ahlaki ve siyasi açıdan bir zorunluluktur. Arap ülkelerinin stratejik seçeneği olarak adil ve kapsamlı bir barış önerisi de Arap bölgesinde bu öneriye bağlı kalmayan, ona karşı çıkan ve onun ahlaki ve siyasi temellerini zayıflatmaya çalışan her türlü siyasi ve askeri projenin siyasi meşruiyetini ortadan kaldırır.

Burada 2002 tarihli Beyrut’taki Arap Birliği Zirvesi'nde kabul edilen Arap Barış Girişimi'ne Lübnan devletinin Arap Birliği kararlarına ilkeleri gerekçesiyle bağlı olmasına rağmen, iki devletli çözümü açıkça reddeden Lübnan'daki Hizbullah başta olmak üzere, İran'ın Arap dünyasında kırk yıldır kurmaya ve geliştirmeye çalıştığı ‘milis imparatorluğu’ kastediliyor. Söz konusu milisler, bölgesel ve uluslararası müdahalelere açık iç çatışmalara sahne olan Arap ülkelerinde, özellikle de Suriye, Irak ve Lübnan'da konuşlanmış durumdalar. Buralardaki çatışmalardan besleniyorlar. Çünkü pratikte İsrail'e karşı direniş kisvesi altında ulus devleti zayıflatmaya, siyasi ve sosyal temellerinin altını oymaya yatırım yapıyorlar. Fakat asıl hedefleri içsel kalmaya devam ederken, İran'ın yayılmacı projesinin bir parçası olarak ülkelerindeki hükümeti kontrol etmek olarak özetleniyor.

Savaşın etkili tarafları ‘ertesi gün’ için gerçek planlarını açıklamazken, aktif halde hareket eden Arap ülkeleri, Arap Barış Girişimi temelinde çatışmanın nihai çözümüne ilişkin net bir vizyona sahipler.

Dolayısıyla Arap bölgesindeki soğuk savaşa çözüm bulunması için bu milislerin niyetlerinin açığa çıkarılması ve etkilerinin azaltılması gerektiği bir gerçek. Ancak bu zorlu ve karmaşık bir görev. Çünkü bu görev, İran'ın yayılmacı stratejisini değiştirmeye ne kadar istekli olduğu ve bölge ülkelerinin egemenliğine karşılıklı saygıya dayalı bir bölgesel çıkar sistemi inşa etmeye ne kadar inandığı ile ilişkili. Burada sorulması gereken soru ise Tahran'ı milislere yatırım yapma temeline dayanan bölgesel stratejisini değiştirmeye zorlamak için Körfez'in her iki yakasında iyileşen ilişkilerden nasıl faydalanılacağı sorusudur.

Bu çerçevede 19 Mayıs 2023 tarihinde Cidde'de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi'nin nihai bildirisinde, bu milislerle ilgili bir maddenin eklemiş olması da gözden kaçırılmamalı. Bahsi geçen bildiride, Arap ülkelerinin iç işlerine dışarıdan müdahalenin durdurulması ve devlet kurumlarının kontrolü dışında silahlı grupların ve milislerin oluşumuna verilen desteğin tamamen reddedilmesi vurgulandı. Ayrıca, iç savaşların bir tarafın diğerine karşı zafer kazanmasına yol açmayacağı, aksine halkların acılarını arttıracağı, kazanımlarını daha da yok edeceği ve ülkedeki vatandaşların isteklerinin gerçekleşmesini engelleyeceğinin altı çizildi.

Söz konusu ‘iç çatışmalara’ tanık olan ve çatışan tarafların en güçlüsünün açıkça ve net bir şekilde İran tarafından desteklendiği Arap ülkelerindeki durumun gerçek tanımı budur. Bu da onu daha önce Arap ülkelerinde patlak veren çatışmalardan, özellikle de 1975-1990 yıllarında yaşanan ve taraflarının hiçbirinin bölgesel bir projeye tam olarak dahil olamadığı Lübnan'daki iç savaştan temelde farklı kılıyor. Bu durum, iç savaşı durduran Taif Anlaşması sayesinde, halen iç savaşın yıkıcı etkilerinden kurtulamamış olsa da Lübnan’daki krize Arap ülkeleri tarafından bir çözüm üretilmesine elverişli bir iç, bölgesel ve uluslararası ortam yarattı. Ancak Yemen, Irak, (İran'la olan ilişkisi nedeniyle rejiminin doğasının dönüştüğü) Suriye ve Lübnan'daki milislerin organik birlikteliği, İran'ın çözüm bulma ve bölgedeki Arap ülkelerinin çıkarlarının önceliğini tanıma konusundaki isteksizliği, bahsi geçen ülkelerdeki krizlere Arap ülkelerinin çözümler üretmesini oldukça zorlaştırıyor.

Bu milislerin İran'dan bağımsız olmaları meselesi, Hamas Hareketi için de geçerli. Çünkü Filistin-İsrail çatışmasına nihai bir çözüm bulunması, Hamas’ın ‘iki devletli çözüme’ ciddi bir şekilde katılmaya ne kadar istekli olmasıyla bağlantılı. Belki de bu katılım artık Filistin ulusal kararının bağımsızlığının başlığıdır. Zira bu, pratikte Hamas'ın İran'ın etkisinden çıkmaya hazır olduğu anlamına gelecektir. Oslo Anlaşmalarının Filistin’in merhum lideri Yaser Arafat'ın Arap ülkelerinin Filistin ulusal hareketi üzerindeki etkisinden kurtulma çabasının bir sonucu olması gibi, Gazze’deki savaş da İran'ın ‘Filistin davasına mutlak ve eleştirilemez destek verdiği’ söylemini, bu savaş sırasında yaptığı karmaşık ve ‘özel’ hesaplar ve kurduğu denklemler bakımından ciddi şekilde sorgulanmasına neden oldu.

Tüm bunlar, Gazze'deki savaşın ertesi gününün geleceğinin bir parçası. Bu, aynı zamanda tüm bölge için bir ‘ertesi gün’ olacaktır. Dolayısıyla abluka altındaki Gazze Şeridi'nde devam eden savaş, bir ertesi gün mücadelesine dönüşmüş durumda. Savaşın etkili tarafları ‘ertesi gün’ için gerçek planlarını açıklamazken, aktif halde hareket eden Arap ülkeleri, Arap Barış Girişimi temelinde çatışmanın nihai çözümüne ilişkin net bir vizyona sahipler. Bu vizyon, Arap ülkelerinin elindeki bir güç kartı haline gelirken, onsuz ertesi gün olamaz. Dahası, çatışmaya nihai bir çözüm bulunmadan ve iki devletli çözüm yürürlüğe girmeden, ABD'nin istediği gibi İsrail bölgeye entegrasyonu söz konusu dahi olamaz. Bu yüzden bölgedeki olaylar henüz çözüme kavuşturulmamış, hatta daha da tırmanarak kutuplaşmaya yol açmışken Arap ülkelerinin Bahreyn’de yapılacak Arap Birliği Zirvesi’nde çözümle ilgili vizyonlarını bir kez daha teyit etmeleri büyük önem taşıyor. Çünkü sadece alternatif seçeneklerin değerlendirilmesi bile, Arap ülkelerinin ortaya koyduğu yol haritasının ‘tufandan’ kurtulmanın tek yolu olduğunu gösteriyor. Eğer Arap ülkeleri tek başlarına bir çözüm dayatamazlarsa, onlarsız bir çözüm de mümkün değil. Daha da önemlisi böyle bir çözüm sürdürülebilir olmaz.


El-Kassam Tugayları: Cibaliye Mülteci Kampı operasyonunda 12 İsrail askeri öldürüldü

 Gazze Şeridi'nin merkezinde düzenlenen askeri geçit törenine katılan el-Kassam Tugayları (arşiv - AFP)
Gazze Şeridi'nin merkezinde düzenlenen askeri geçit törenine katılan el-Kassam Tugayları (arşiv - AFP)
TT

El-Kassam Tugayları: Cibaliye Mülteci Kampı operasyonunda 12 İsrail askeri öldürüldü

 Gazze Şeridi'nin merkezinde düzenlenen askeri geçit törenine katılan el-Kassam Tugayları (arşiv - AFP)
Gazze Şeridi'nin merkezinde düzenlenen askeri geçit törenine katılan el-Kassam Tugayları (arşiv - AFP)

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlenen operasyonda en az 12 İsrail askerinin öldürüldüğünü duyurdu.

El-Kassam Tugayları Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, savaşçılarının kamptaki 4. Blok bölgesinde gerçekleştirilen karmaşık bir operasyonda Yasin 105 füzesiyle askeri bir buldozeri vurduğunu ve iki anti-personel füzesiyle bir evin içinde barikat kurmuş İsrail kuvvetini hedef aldığını bildirdi.

Açıklamada, “Kurtarma gücü bölgeye ilerler ilerlemez, bir Merkava tankı üzerinde ‘Şavaz’ patlatıldı. Hedef alınan güçler geri çekilmeye çalıştıktan sonra, İsrail Hava Kuvvetleri bölgeyi ‘barbarca’ bombaladı. Mücahitlerimiz operasyonda en az 12 askerin öldürüldüğünü doğruladı” ifadeleri yer aldı.

İsrail Yayın Kurumu ordu kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İsrail güçlerinin birkaç gündür geniş çaplı bir askeri operasyon yürüttüğü Cibaliye Mülteci Kampı’nda operasyonların devam ettiğini duyurdu.

İslami Cihad'ın askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri bugün yaptığı açıklamada, Cibaliye Mülteci Kampı yakınlarında İsrail askerleriyle şiddetli çatışmalara girdiklerini ve çok sayıda askerin öldüğünü veya yaralandığını bildirdi.


Samih Şukri: İsrail hükümetinin açıklamaları barış iradesini yansıtmıyor

Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri (DPA)
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri (DPA)
TT

Samih Şukri: İsrail hükümetinin açıklamaları barış iradesini yansıtmıyor

Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri (DPA)
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri (DPA)

Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri bugün Kahire el-İhbariyye televizyon kanalına verdiği demeçte, ‘İsrail hükümetinin mevcut açıklamalarının barış iradesini yansıtmadığını’ söyledi.

Şukri, İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta askeri operasyonlarını genişletmesinin ‘insani durumu daha da kötüleştirdiğini’ belirterek, ‘yaşanılanların uluslararası toplum tarafından kabul edilmeyeceğini ve çok ciddi zararlara yol açacağını’ yineledi.

Şukri dün (Salı), İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz'ın Mısır'ı Refah Sınır Kapısı’nı kapatmakla suçlayan sözlerini eleştirerek, Mısır’ın Gazze Şeridi'nde insani bir krizi önlemenin ‘anahtarını elinde tuttuğunu’ ifade etti.

Mısırlı bakan yaptığı açıklamada ülkesinin, İsrail tarafının izlediği ‘gerçekleri çarpıtma ve sorumluluktan kaçma politikasını’ kategorik olarak reddettiğini vurgulayarak, “Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin şu anda karşı karşıya olduğu insani felaketin tek sorumlusunun İsrail olduğunu” belirtti.


Güney Lübnan'da yerlerinden edilmiş insanlar acıların tam ortasında yer alıyor: Yardım neredeyse yok denecek kadar az

 İsrail bombardımanı, Güney Lübnan'daki birçok köyü enkaza çevirdi ve sakinlerini kaçmaya zorladı. (AFP)
İsrail bombardımanı, Güney Lübnan'daki birçok köyü enkaza çevirdi ve sakinlerini kaçmaya zorladı. (AFP)
TT

Güney Lübnan'da yerlerinden edilmiş insanlar acıların tam ortasında yer alıyor: Yardım neredeyse yok denecek kadar az

 İsrail bombardımanı, Güney Lübnan'daki birçok köyü enkaza çevirdi ve sakinlerini kaçmaya zorladı. (AFP)
İsrail bombardımanı, Güney Lübnan'daki birçok köyü enkaza çevirdi ve sakinlerini kaçmaya zorladı. (AFP)

Lübnan'da Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ne destek amacıyla açtığı ‘destek cephesi’, İsrail bombardımanı sonucunda evlerinin yıkılması ve kasabalarının uzun yıllar boyunca yaşanamaz hale gelmesi felaketinin yanı sıra, kendi ülkeleri içinde yerinden edilen ve yardıma ihtiyaç duyan güney köyleri halkına da zarar verdi.

Güney Lübnan'daki belediyeler tarafından uygulamaya konulan olağanüstü hâl, yerel ve uluslararası kuruluşların katılımına rağmen, yerinden edilmiş kişiler krizini ele almakta ve ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldı. Sur Bölgesi Belediyeler Federasyonu Başkan Yardımcısı Hasan Hammud’a göre bunun nedeni, özellikle ateş hattındaki kasabalardan 60 binden fazla kişinin yerinden edildiği Sur ve Nebatiye vilayetlerinde, sayıların onları absorbe etme kapasitesinden fazla olmasıdır.

Hammud, “İsrail saldırılarının ilk günlerinden (8 Ekim'den) ve sınır köylerinden göçün başlamasından bu yana, Federasyon gelişmelere karşı kendini alarma geçirdi ve üç sığınak açtı. Daha sonra yerinden edilen insanların sayısındaki artış nedeniyle bunlara iki tane daha eklendi” dedi.

Hammud Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte, “İsrail savaşı, şu ana kadar Sur’un sınır köylerinden 27 binden fazla insanın yerinden edilmesine neden oldu. Bu insanlar Sayda ve Beyrut'a taşınan ailelerin yanı sıra Burc eş-Şimali, el-Abbasiye, Burc Rahhal, Maaraka ve diğerleri gibi kente ve çevre kasabalara dağıldı. Sur kenti içindeki ve yakınındaki sığınaklar yaklaşık bin yerinden edilmiş insanı barındırırken, geri kalanlar sosyal dayanışma çerçevesinde çocuklarına, akrabalarına ya da yerel sakinlere ait dairelere dağıtıldı” ifadelerini kullandı.

Kriz uzadıkça ve bir çözüm umudu kalmadıkça yardım ihtiyacı da artıyor. Ancak bu yardımlar halen insanların ihtiyaç duyduklarından çok daha az.

Hammud sözlerini şöyle sürdürdü: “Devletin imkanlarının mütevazı olduğunu ya da neredeyse hiç olmadığını bildiğimiz için yardım talebinde bulunmak üzere yerel dernekleri ve uluslararası kuruluşları kullandık. Ancak Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Güney Konseyi'nden bir miktar ayni yardım aldık. Savaşın sekiz ay önce başlamasından bu yana, bazı ailelerin günde en az bir gıda tayınına ihtiyaçları varken, bu süre zarfında toplam iki ya da üç gıda tayınından fazlasını alamadılar.”

Hammud, Güney cephesindeki çatışmaların sona ereceğine dair umutlar azalırken, yerinden edilme krizinin ateşkesle sona ermeyeceğini ifade etti. “Sınır kasabalarının çoğu yıkıldı” diyen Hammud, ‘Yarin, Mervahin, ed-Dahira, Tayr Harfa, Blida, Kafr Kila, el-Adise ve Ayta eş-Şaab kasabalarının yüzde 70 oranında yıkıldığını ve ilk istatistiklerin 11 binden fazla konutun yıkıldığını gösterdiğini, bunun da bu köylerin yaşanamaz olduğu ve yeniden inşa edilmesinin yıllar alacağı anlamına geldiğini’ belirtti.

Sur vilayetindeki manzaranın zorluğu, nüfusun yoğun olduğu Nebatiye bölgesindeki köylere de yansıyarak yerinden edilme sorununu daha da arttırdı. Afet Yönetim Kurumu, bu gerçeği ve her geçen gün değişen gelişmeleri takip etmek için Nebatiye bölgesini alarma geçirdi. Kurumun bir üyesi Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “yerinden edilme kriziyle başa çıkmak için oluşturulan komitenin, Mercayun, Hasbaiyya ve Bint Cubeyl bölgelerindeki barınaklara ve konutlara dağıtılan 7 bin 207 aileye ya da yaklaşık 26 bin 895 kişiye günlük yardım sağlanmasını denetlediğini” söyledi.

İsmini vermek istemeyen yetkili şu ifadeleri kullandı: “Söz konusu barınaklar, bir bağışçı tarafından sağlanan bir okul ve bir otel, bir belediye binası ve bir spor kulübünden oluşuyor. Her ailenin bir miktar gıda ve bir miktar temizlik malzemesine ihtiyacı var. Bunlar da başta Güney Konseyi (resmi bir kurum), yerel dernekler, uluslararası kuruluşlar ve bölgedeki bağışçılar olmak üzere birçok tarafça sağlanıyor. Ancak tüm bu hizmetler bu ailelerin asgari ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Afet Yönetim Kurumu, yardıma muhtaç aileler hakkında bilgi sağlamak ve gıda yardımlarının kurallara uygun olarak bu ailelere ulaştığını doğrulamakla görevlidir.”

Yerinden edilmiş kadın Menal R.’nin anlattıklarına göre, bazı aileler kaderlerine terk edilmiş durumda ve durumlarını takip edecek kimse yok. El-Adise'deki evini terk ederek çocuklarıyla birlikte el-Mervaniye kasabasındaki bir sığınağa kaçan Menal R., Şarku’l Avsat'a “dul ve dört çocuk annesi olduğunu, sığınağa dönüştürülen bir otelde yaşadığını, ne partilerden, ne derneklerden ne de kuruluşlardan hiçbir yardım almadığını” söyledi. Menal R. sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben de yerinden edilmiş pek çok insan gibiyim, kendi işimizi kendimiz görüyoruz. Çocuklarıma bakabilmek için altınlarımı sattım, arabamdan ve bazı eşyalarımdan vazgeçtim. Bize yardım ettiğini iddia eden herkesle yüzleşmeye hazırım.”

Şeba Beldesi Belediye Başkanı Muhammed Haşim Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Belde sakinlerinin yüzde doksanı, beldeyi vuran bombardıman nedeniyle yerlerinden edildi ve evlerini terk etti. Sayda, İklim et-Tuffah, Lübnan Dağı, Bekaa Vadisi ve Beyrut'taki farklı bölgelere dağıldılar. Bazıları kendi paralarıyla ev kiraladı, bazıları ise akrabalarının yanında kaldı” ifadelerini kullandı. Devletin bu çileli süreçte insanları terk etmesinden duyduğu üzüntüyü dile getiren Haşim, ‘devletin de halka karşı sorumluluklarını terk ettiğini ve partilerin sadece yandaşlarını önemsediğini’ kaydetti.


ALECSO Yönetim Kurulu Gazze Şeridi sakinlerinin zorla yerinden edilmesini reddediyor

Arap Birliği Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü (ALECSO) Yönetim Kurulu’nun Cidde'deki toplantılarından (Şarku’l Avsat)
Arap Birliği Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü (ALECSO) Yönetim Kurulu’nun Cidde'deki toplantılarından (Şarku’l Avsat)
TT

ALECSO Yönetim Kurulu Gazze Şeridi sakinlerinin zorla yerinden edilmesini reddediyor

Arap Birliği Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü (ALECSO) Yönetim Kurulu’nun Cidde'deki toplantılarından (Şarku’l Avsat)
Arap Birliği Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü (ALECSO) Yönetim Kurulu’nun Cidde'deki toplantılarından (Şarku’l Avsat)

Arap Birliği Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü (ALECSO) Yönetim Kurulu, dün (Salı) Cidde'de başlayan toplantısında, ‘Gazze Şeridi'nde devam eden saldırganlığı, işgali ve halkın zorla yerinden edilmesini’ ve ‘binlerce sivilin, çocuğun, kadının ve yaşlının hayatını kaybettiği, hastanelerin, ibadethanelerin, altyapının, okulların, eğitim ve kültür kurumlarının tahrip edildiği acımasız savaşı’ reddetti.

ALECSO Yönetim Kurulu Başkanı Hani el-Mukbil, mevcut toplantının Filistinlilerin yaşadığı istisnai ve acı verici koşullarda gerçekleştiğini belirterek, Gazze halkına yönelik devam eden saldırganlığı, işgali ve zorla yerinden edilmeyi kategorik olarak reddettiklerini vurguladı.

El-Mukbil, Yönetim Kurulu'nun Suudi başkanlığı tarafından yapılan ve yapılacak olan hamlelerin tamamen tesadüfi ya da sadece resmi protokoller olmadığını; Arap saflarını güçlendirmek, sabiteleri sağlamlaştırmak ve Arap ülkelerinin ilerlemelerini sekteye uğratabilecek zorluklarla yüzleşmelerini sağlayacak ilkeleri güçlendirmek için planlanan ve çalışan bir gelecek vizyonuna göre geldiğini ifade etti.

El-Mukbil, Yönetim Kurulu’nun hırs, azim, hayal, sabır ve aynı zamanda modernizasyon sürecine öncülük etmek için çalıştığını ve program ve girişimleri 21. yüzyılın zorluklarına ve fırsatlarına uyacak şekilde yeniden yapılandırmayı üstlendiğini ifade etti. Geçtiğimiz Ocak ayında Tunus'un ev sahipliğinde düzenlenen ALECSO İş ve Ortaklık Forumu’ndaki ortak deneyimin, kolektif çalışmanın örgütün bugünü ve geleceği açısından önemli bir girişimi sahaya yansıtmada nasıl başarılı olduğunu göstermesi bakımından tüm ölçütlere göre dikkate değer olduğunu belirtti.

sdfvbrgt
Hani el-Mukbil başkanlığındaki ALECSO Yönetim Kurulu toplantısından (Şarku’l Avsat)

Ünlü şair el-Mütenebbi'nin “Zorluklar olmasaydı tüm insanlar galip gelirdi” sözlerine atıfta bulunan el-Mukbil, “Biz de diyoruz ki zorluklar olmasaydı tüm kuruluşlar galip gelirdi” dedi. Değişimden kaçınmanın değil, ‘ödenmesi gereken bir bedel olduğuna inanarak değişimi yaratmanın’ önemli olduğunu belirten el-Mukbil, “ALECSO'nun daha büyük bir rol üstlenmesini hep birlikte dört gözle bekliyoruz. Çünkü hepimiz yeteneklerimize, potansiyellerimize, vizyonumuza ve başarmaya çalıştığımız kalkınmaya inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Suudi Arabistan'ın başkanlığında, 22 Arap ülkesinin üye ve temsilcilerinin katılımıyla, Suudi Arabistan Eğitim, Kültür ve Bilim Komitesi'nin ev sahipliğinde Cidde'de iki gün boyunca devam edecek olan ALECSO Yönetim Kurulu'nun 121. oturumunun kapalı oturumunda konuşan el-Mukbil, bilginin yayılması, bilim ve inovasyon unsurlarının değişimi konularında organizasyon ve çalışma alanlarıyla ilgili konu, girişim ve tekliflerin ele alınacağını söyledi.

ALECSO Genel Müdürü Dr. Muhammed Veled Amar ise bu oturumun, ALECSO’nun misyonunu verimlilik ve yetkinlikle sürdürmek için rolünü ve statüsünü geliştiren çalışmalar için bir dönüm noktası olmasını umduğunu ifade etti. Suudi Arabistan Kültür Bakanı Prens Bedr bin Abdullah bin Ferhan'ın ALECSO Yönetim Kurulu'nun mevcut oturumunun Cidde'de yapılması için uygun koşulları sağlama konusundaki istekliliğini takdir eden Amar, önceki ve mevcut Yönetim Kurulu oturumları arasında ALECSO tarafından uygulanan program ve faaliyetlerin altını çizerek, özellikle ALECSO İş ve Ortaklık Forumu olmak üzere tamamlanma oranının yüzde 70'e ulaştığını vurguladı.

Amar, ALECSO'nun kısa süre önce ‘Arap Dili için Akıllı Uygulamalar’ başlığı altında Arap Kodlama Haftası’nın dördüncü oturumunu düzenlediğini açıkladı. Kral Selman Uluslararası Arap Dili Akademisi'nin ev sahipliğinde düzenlenen etkinliğe çeşitli Arap ülkelerinden yaklaşık 250 öğretmen katıldı. Ayrıca Arap dünyasındaki ilkokul ve ortaokullarda yapay zekâ teknolojilerinin öğretilmesine yönelik bir eğitim rehberi hazırlayan kuruluşun, şu anda yapay zekâda etik konusu üzerine bir Arap tüzüğü hazırlama çalışmaları sürüyor.

Amar'a göre ALECSO, Arap ülkelerinin ortak değerlerini dikkate aldı ve bunların Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilecek somut olmayan kültürel miras olarak vurgulanmasına önem verdi. Arap ülkeleriyle birlikte Bişt (elbise), Saafiyyat (hasır dokuma sanatı) ve Ud unsurları için ortak Arap dosyalarının hazırlanması için girişimde bulundu. ALECSO ayrıca, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) daveti üzerine Şubat ayı ortasında Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) ev sahipliğinde düzenlenen ‘Kültür ve Dijitalleşme - Dijital Teknolojiler ve Yapay Zeka Yoluyla Kültürel ve Sanatsal Eğitim’ konulu kültür bakanları konferansına katıldı.

ALECSO, 15 Ocak - 19 Mart 2024 tarihleri arasındaki dönemde, Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman’ın kurduğu Misk Vakfı'ndan ikinci grup kursiyerleri kabul etme girişiminde bulundu. Amar, eğitim programının ortak Arap çalışma becerilerinin edinilmesine, kursiyerlerin faaliyetlerin hazırlanmasına ve uygulanmasına katılmasına olanak sağladığını belirtti. ALECSO’nun resmi olarak başlatılmak üzere olan ‘Birleşik Arapça Terminoloji Bankası’ projesini tamamlamak için Kral Selman Uluslararası Arap Dili Akademisi ile iş birliği yapmayı dört gözle beklediğini belirten Amar, bu sayede Riyad'da Arap Çeviri Gözlemevi'nin kurulmasına yönelik çabaların artacağını dile getirdi.


İsrail neden Cibaliye Mülteci Kampı’na yeniden saldırdı?

İsrail’in Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 14 Mayıs 2024 (AFP)
İsrail’in Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 14 Mayıs 2024 (AFP)
TT

İsrail neden Cibaliye Mülteci Kampı’na yeniden saldırdı?

İsrail’in Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 14 Mayıs 2024 (AFP)
İsrail’in Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 14 Mayıs 2024 (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve ordu komutanlarının Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde operasyonlara devam edeceklerine dair tehditleri boşuna değilse de bu tehditler sahada Hamas Hareketi için sürpriz oldu. Tüm dikkatler Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta başlayan askeri operasyonlara odaklanmışken, Cibaliye Mülteci Kampı ve çevresini hedef alan saldırılar Filistinliler için de şaşkınlık yarattı.

Cibaliye Mülteci Kampı’nda başlayan askeri operasyon, birkaç gün önce Gazze şehrinin güneydoğusundaki Zeytun Mahallesi’nde başlayan bir diğer askeri operasyonla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Bu hamle, İsrail’in daha önce kampın kontrolünü ele geçirdiğini ve Hamas'a bağlı tugayları dağıttığı yönündeki iddialarını çürütürken aynı zamanda bölgedeki adamlarıyla hayatta kaldığını düşünen Hamas Hareketi’ne de beklenmedik bir darbe indirdi.

Hamas Hareketi ve hareketin askeri kanadının yanı sıra hükümet hizmetleri ve güvenlik birimleri de dahil olmak üzere çeşitli kolları, onlarca yıldır en önemli kalelerinden biri olan Cibaliye Mülteci Kampı’nın tam kontrolünü elinde tutarken Hamas Hareketi kampın daha güvenli olduğunu ve İsrail güçlerinin geri dönmeyeceğini düşünüyordu. Bu yüzden Hamas'ın bu operasyon karşısında neden şaşırdığı da anlaşılıyor. Yerel kaynaklar, İsrail'in ateşkes müzakereleri ve tutuklu takası durmuşken Hamas Hareketi üzerinde daha fazla askeri baskı kurmaya çalıştığını söylediler.

asgtnymu
Cibaliye Mülteci Kampı ve çevresinde şiddetli çatışmalar devam ederken kamp üzerinde sorti yapan İsrail savaş uçakları, 14 Mayıs 2024 (AFP)

İsrail, geçtiğimiz aralık ayının başlarında Cibaliye Mülteci Kampı’na batı tarafından bir askeri operasyon düzenledi. Ancak başta batı yakasındakiler olmak üzere kamp sakinlerinin nüfus yoğunluğu ve sokaklarının dar olması gibi çeşitli nedenlerle kampın derinliklerine giremedi. Söz konusu nedenlerden ötürü her iki taraftaki kayıp sayısının çok büyük olacağı tahmin edilirken İsrail ordusu Filistinlilerin evlerine yönelik en büyük yıkımı gerçekleştirmek zorunda kalacaktı. Kampa düzenlenen askeri operasyonun başlangıcında İsrail güçlerinin karşılaştığı şiddetli direnişin, 5 gün içinde 9 askerin öldürüldüğü o dönemdeki en şiddetli direniş olduğu da biliniyor.

İsrail daha önce başaramadığını şimdi başarmak istiyor. Şarku’l Avsat muhabirlerinden birinin gözlemlerine göre İsrail güçleri Cibaliye Mülteci Kampı’na saldırmak için yeni bir taktik benimsedi. Şimdi İsrail ordusu, bu taktikle büyük bir kısmı ıssızlaşan ve yoğun nüfuslu olmayan doğu sınır bölgesinden kampa ilerlemeye çalışıyor.

Peki ama neden?

İsrail'in, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki en önemli kalesini hedef alarak Hamas Hareketi üzerinde daha fazla baskı kurmak ve esir takası anlaşması müzakerelerinde taviz vermeye zorlamak istediği anlaşılıyor.

sacdvfb
Cibaliye Mülteci Kampı’ndan kaçmaya çalışan Filistinliler, 14 Mayıs 2024 (AFP)

Cibaliye Mülteci Kampı’nın doğusunda devam eden çatışmalar Hamas Hareketi’nin askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları’nın halen saldırılara karşı teyakkuz halinde olduğunu gösterdi. Kassam Tugayları, en az iki kez insansız hava araçları (İHA) kullanarak kampın doğusundaki İsrail ordusuna ait askeri araçları küçük füzelerle hedef alırken farklı zamanlarda Sderot da dahil olmak üzere Gazze'nin kuzeyinde bulunan İsrail yerleşim birimlerine ve Aşkelon'a birkaç roket fırlattı.

İsrail'in Hamas liderlerini orada İsrailli tutuklularla birlikte bulmayı umduğu anlaşılıyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan sahadaki kaynaklar, İsrail’in Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki ve kuzeyindeki çeşitli bölgelerde olduğu gibi Han Yunus'ta da İsrailli rehinelere ulaşamayınca şimdi onları Cibaliye Mülteci Kampı’nda bulmayı umduğunu söylediler. İsrail’in ilk denemedeki başarısızlığının ardından şimdi bir kez daha deneme cesareti gösterdiğini belirten kaynaklara göre İsrail ordusu diğer bölgelerde başaramadıklarını burada başarabileceğini düşünüyor.

Hamas’ın kampı kontrol etmesi, İsrail’in maliyetli de olsa büyük bir saldırının sonuç verebileceğine inanmasına yol açmış görünüyor.

İlk başarısız saldırıda öldürülen ve kampın batısındaki Felluce mezarlığına gömülen İsrailli rehinelerin cesetlerinin bulunması İsrail'i bu kez cesaretlendirdi. Bu kişilerin, birincisi geçtiğimiz yıl kasım ayı sonlarında Gazze Şeridi Kuzey Tugayı Komutanı Kassam Tugayları Askeri Konsey Üyesi Ahmed Gandur’u ve Cibaliye Mülteci Kampı’ndaki stratejik öneme sahip bir tüneli hedef alan iki bombardımanda, ikincisi ise Cibaliye Mülteci Kampı’nın merkezinde Kassam Tugayları’nın üst düzey komutanlarından İbrahim el-Beyari'yi hedef alan bir diğer bombardımanda olmak üzere iki ayrı İsrail saldırısında öldükleri düşünülüyor.

zz
İsrail’in Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği bombardımanda yaralanan ve Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi'nde tedavi altına alınan bir çocuk, 13 Mayıs 2024 (Reuters)

Cibaliye Mülteci Kampı, Gazze Şeridi'nin en kuzeyinde yer alan ve Gazze’de sakinlerinin terk etmediği bölgelerden biri. Bu durum, kuzeydeki kıtlık ve kuzey bölgelerinin sakinlerinin aylarca karşı karşıya kaldığı zorlu hayat şartları sırasında burayı yaşamak için uygun bir yer haline getirdi.

Öte yandan İsrail için yeni askeri operasyonu zorlaştıran nokta da tam olarak bu. Bölgede nüfusun yoğun olması, kampa ve sığınma noktalarına yerleştirilen insan sayısı, sert, zorlu ve karmaşık seyreden savaşta kayıp sayısının yüksek olacağı anlamına geliyor.

Bunun İsrail ya da Hamas üzerinde baskı yaratıp yaratmayacağı ise henüz netleşmiş değil.


"Hizbullah, İsrail'in Güney Lübnan'da düzenlediği saldırıda bir savaşçısının öldüğünü açıkladı

 İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Kila köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Kila köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)
TT

"Hizbullah, İsrail'in Güney Lübnan'da düzenlediği saldırıda bir savaşçısının öldüğünü açıkladı

 İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Kila köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Kila köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)

Lübnan Hizbullah'ı bugün yaptığı açıklamada bir savaşçısının Lübnan'ın güneyinde düzenlenen İsrail saldırısında öldüğünü duyurdu.

Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, öldürülen askerin Beyt Yahun kasabasından 55 yaşındaki Hüseyin İbrahim Mekki olduğu belirtildi.

Lübnan haber ajansı (NNA) dün akşam (Salı), İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Tyre kentinde bir araca düzenlediği saldırıda iki kişinin öldüğünü bildirdi.

İsrail medyası ise Lübnan'dan atılan bir tanksavar füzesi nedeniyle Batı Celile'deki Ademet kasabasında bir kişinin öldüğünü duyurdu. İsrail ordusu da Lübnan'dan atılan birkaç tanksavar füzesi tespit ettiğini, bu saldırılarda bir askerin orta derecede, 4 kişi ise hafif yaralandığını açıkladı.

Yapılan açıklamada, roket saldırısına karşılık olarak uçakların, Lübnan'ın güneyindeki Ayta al-Shaab ve Kafr Kila bölgelerinde Hizbullah'a ait bir askeri üssü bombaladığı belirtildi.


Iraklı silahlı gruplar Eilat'ta bir "askeri hedefin" insansız hava araçlarıyla vurulduğunu duyurdu

Eilat yakınlarındaki Ramon Havalimanı'na askeri malzemelerin gelişi (Arşiv- DPA)
Eilat yakınlarındaki Ramon Havalimanı'na askeri malzemelerin gelişi (Arşiv- DPA)
TT

Iraklı silahlı gruplar Eilat'ta bir "askeri hedefin" insansız hava araçlarıyla vurulduğunu duyurdu

Eilat yakınlarındaki Ramon Havalimanı'na askeri malzemelerin gelişi (Arşiv- DPA)
Eilat yakınlarındaki Ramon Havalimanı'na askeri malzemelerin gelişi (Arşiv- DPA)

Iraklı silahlı gruplar dün (Salı) yaptıkları açıklamada, İsrail'in güneyindeki Eilat'ta bir "askeri hedefi" insansız hava araçlarıyla vurduklarını duyurdu.

Kendilerini Irak'ta İslami Direniş olarak adlandıran gruplar Telegram üzerinden yaptıkları açıklamada, saldırının, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik 7 Ekim'den beri devam eden savaşına bir yanıt olduğunu belirtti.

İsrail ordusu, savaş uçaklarından birinin İsrail'e doğudan yaklaşan iki insansız hava aracını engellediğini belirtti.

Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, iki insansız hava aracının (İHA), "İsrail hava sahasına giremediği" ifade edildi.


Bahreyn Zirvesi Filistin konusunda uluslararası bir konferans çağrısına doğru ilerliyor

Bahreyn Dışişleri Bakanı Dr. Abdullatif ez-Zeyani başkanlığında düzenlenen Arap Birliği Zirvesi dışişleri bakanları hazırlık toplantısından (Arap Birliği)
Bahreyn Dışişleri Bakanı Dr. Abdullatif ez-Zeyani başkanlığında düzenlenen Arap Birliği Zirvesi dışişleri bakanları hazırlık toplantısından (Arap Birliği)
TT

Bahreyn Zirvesi Filistin konusunda uluslararası bir konferans çağrısına doğru ilerliyor

Bahreyn Dışişleri Bakanı Dr. Abdullatif ez-Zeyani başkanlığında düzenlenen Arap Birliği Zirvesi dışişleri bakanları hazırlık toplantısından (Arap Birliği)
Bahreyn Dışişleri Bakanı Dr. Abdullatif ez-Zeyani başkanlığında düzenlenen Arap Birliği Zirvesi dışişleri bakanları hazırlık toplantısından (Arap Birliği)

Arap Birliği ülkelerinin dışişleri bakanları Bahreyn'in başkenti Manama'da, yarın (Perşembe) liderler düzeyinde yapılacak 33’üncü Arap Birliği Konseyi Zirvesi için dün hazırlık toplantılarını gerçekleştirdi. Toplantıda, Filistin konusunda iki devletli çözümden yana olan tarafları bir araya getirecek uluslararası bir konferans çağrısı yapılması fikrine geniş destek geldi.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Gazze Şeridi'ndeki savaşı durdurmak ve Filistin devletinin kurulması için yol oluşturmak üzere, ortak Arap eylemi çağrısında bulundu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah dün, ülkesinin ‘acil ve kalıcı bir ateşkes, yeterli ve sürekli yardım erişimi ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını elde etmesini ve 1967 sınırlarında bağımsız bir devlet kurmasını sağlayacak iki devletli bir çözüme giden güvenilir ve geri döndürülemez bir yol bulunması gerektiğine olan bağlılığını’ yineledi.

Bakanlar ‘iki devletli çözüm’ konusunda ortak bir vizyon oluşturmaya çalışırken, Filistin'in Arap Birliği Daimî Temsilcisi Muhanned el-Akluk, zirvede, Filistin meselesinin çözümü için Bahreyn'de Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde uluslararası bir barış konferansı düzenlenmesi çağrısının kabul edileceğini açıkladı.

Zirvenin taslak gündeminde Filistin meselesinin yanı sıra ekonomik, sosyal, kültürel, medya ve güvenlik alanlarındaki ortak Arap eylemleri ile Arapların uluslararası ve bölgesel gruplarla iş birliği alanlarını ele alan sekiz ana başlık yer alıyor.


Yerlerinden edilen Suriyeliler Lübnan'dan çadırlara dönüyor

Arsal bölgesinden Suriye'ye doğru yola çıkmaya hazırlanan yerlerinden edilmiş Suriyeliler (EPA)
Arsal bölgesinden Suriye'ye doğru yola çıkmaya hazırlanan yerlerinden edilmiş Suriyeliler (EPA)
TT

Yerlerinden edilen Suriyeliler Lübnan'dan çadırlara dönüyor

Arsal bölgesinden Suriye'ye doğru yola çıkmaya hazırlanan yerlerinden edilmiş Suriyeliler (EPA)
Arsal bölgesinden Suriye'ye doğru yola çıkmaya hazırlanan yerlerinden edilmiş Suriyeliler (EPA)

2017 yılında başlayan ve sonuncusu geçen yıl Ekim ayında olmak üzere yaklaşık yedi ay ara verilen gönüllü geri dönüş operasyonları kapsamında 330 Suriyeli Lübnan'dan ülkelerine döndü.

Lübnan'daki Genel Güvenlik Müdürlüğü, dün sabah (Salı) Genel Güvenlik merkezlerine isimlerini kaydettiren ve Suriye güvenliği tarafından dönüşleri onaylanan Suriyelilerin dönüşlerini organize etmeye başladı. Birçok kişi ise halen ayrılma taleplerinin onaylanmasını bekliyor. Çünkü bazı aileler, üyelerinden birinin ayrılmayı reddetmesiyle ilgili bir sorunla karşı karşıya kalıyor, bu da tüm ailenin ayrılma kararından vazgeçmesine neden oluyor. Şarku'l Avsat'a konuşan bir mülteci, bunların sayısının az olmadığını vurguladı.

Mülteciler sabah 7'de Arsal'daki Vadi Hamid'den Lübnan-Suriye sınırındaki ez-Zamrani Sınır Kapısı’na doğru yola çıktılar ve yanlarına sivil araçlarını, traktörlerini ve hayvanlarını alarak Arsal'dan kiraladıkları araba ve kamyonlarla köylerine doğru yola koyuldular. Batı Kalamun'daki el-Ceracir kasabasından 10 kişilik ailesiyle birlikte Lübnan'ı terk etmekte olan yerinden edilmiş bir adam, “Hasarlı evimiz onarılana ve taşınana kadar yakınındaki arazimizde çadırda yaşayacağız” dedi. Şarku’l Avsat'a konuşan bir başka yerinden edilmiş kişi ise Lübnan'daki zor mali koşullardan yakınarak, “Lübnan'da 12 yıl mülteci olarak kaldıktan sonra bugün cebimde yüz ABD doları olmadan ayrılıyorum. Ülkemde çalışacağım ve orada yaşayacağım” ifadelerini kullandı.