Veliaht Prens Muhammed bin Selman: Suudi Arabistan modern tarihinde benzeri görülmemiş başarılara imza attı

Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
TT

Veliaht Prens Muhammed bin Selman: Suudi Arabistan modern tarihinde benzeri görülmemiş başarılara imza attı

Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 2030 Vizyonu politikalarının başarısına dikkat çekerek, ülkesinin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ekonomik etkileriyle başa çıkma konusunda en iyi 10 ülke arasında yer aldığını dile getirdi.
Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın ülkenin modern tarihinde eşi görülmemiş başarılara sadece 4 yıldan kısa bir sürede ulaşabildiğini vurguladı.
Muhammed bin Selman, Şura Meclisi’ne hitaben dün yaptığı konuşmada, Suudi Arabistan’ın dünyanın en büyük ve en önemli ekonomilerinden biri olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı;
“Ekonominin boyutu ve çeşitliliğini ikiye katlamak için ciddi bir şekilde çalışıyoruz. Bunu başarmaya devam etmek için hükümette petrol dışı gayri safi yurt içi hasılayı (GSYİH) ekonomik planlarımızın başarısının ana göstergesi olarak görüyoruz. Çünkü GSYİH doğal olarak petrol üretim miktarlarındaki dalgalanmalardan etkileniyor. 2016’da Suudi Arabistan’ın petrol dışı GSYİH’si 1.8 trilyon riyal değerindeydi ve bunu hızlı bir şekilde ikiye katlamayı planlamaya başladık. Sonuç olarak, bazı ekonomik zorluklara rağmen, 2017’de yüzde 1,3, 2018’de yüzde 2,2, 2019’da yüzde 3,3 ve 2019’un dördüncü çeyreğinde ise yüzde 4’ün üzerinde olmak üzere son üç yılda hızlanan büyüme oldu.”
Veliaht Prens, koronavirüs salgını ve sonuçlarına rağmen, ülkenin G20 ülkeleri arasında salgının ekonomik etkisiyle başa çıkma konusunda en iyi 10 ülkeden biri olarak kabul edildiğini söyleyerek, “Salgının sona ermesi ve hayatın normale dönmesiyle büyüme oranının hızlanmaya başlayacağı konusunda iyimseriz. G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen petrol dışı GSYİH’lardan birine sahip olacağız” dedi.

“İşsizlik önceliklerimiz arasında”
İşsizlik konusu ve istihdam oranlarını artırmanın ülkenin önceliklerinden biri olduğunun altını çizen Veliaht Prens, 2030 Vizyonu’na göre işgücü piyasasında reform yapmak ve vatandaşlara daha fazla iş sağlamak için çalışmaların başladığını belirtti.
2018 yılında işsizlik oranının yaklaşık yüzde 13 olduğunu bildiren Muhammed bin Selman, “Devlet kurumlarının verimliliğindeki artış, Kamu Yatırım Fonu’nun yatırımları ile diğer hükümet girişimleri nedeniyle 2020’nin başında işsizlik oranının yüzde 11,8’e düştüğünü gördük. 2020’nin sonunda da G20’de salgından en az etkilenen ülkelerden biri olacağız” şeklinde konuştu.

“Petrol dışı gelirleri artırmaya çalışıyoruz”
Suudi Arabistan’ın petrol dışı gelirler ve bunların ekonomi üzerindeki etkilerini artırma çabaları kapsamında, 2005 yılından bu yana doğrudan ve dolaylı hükümet harcamalarını genişlettiğini dile getiren Veliaht Prens, hükümetin 2030 Vizyonu uyarınca bir dizi sektör için geniş bir yeniden yapılanma süreci başlattığını belirterek şöyle devam etti;
“Geçen yıl 2020 bütçe tahmini için açıklananlar göz önüne alındığında, daha önce 513 milyar riyali petrol gelirinden beklenen ve 833 milyar riyal olarak tahmin edilen devlet gelirlerinden bahsediyorduk. Bu yıl petrol fiyatlarının düşmesinin ardından gelirler yaklaşık 410 milyar riyale düştü. Tek başına bu gelirler, bu yılki bütçede 504 milyar riyal olarak tahmin edilen maaş kalemini bile karşılamaya yetmiyor, diğer kalemleri finanse etmenin zorluğundan bahsetmiyorum bile. Bu, ekonomik durgunluk ve milyonlarca işin kaybı anlamına gelir. 2015 yılında yaklaşık 100 milyar riyal olarak tahmin edilen seviyelerde kalsaydık ve bu yıl petrol dışı gelirleri 360 milyar riyale yükseltmeseydik kamu sektöründe çalışanların maaşlarını yüzde 30’dan fazla düşürmemiz, ödenekleri ve ikramiyeleri tamamen iptal etmemiz ve sermaye harcamalarını durdurmamız gerekecekti.”
Yaşam maliyeti ödeneğini iptal etmek zorunda kaldıkları için çok üzgün olduklarını söyleyen Muhammed bin Selman, vatandaşların maaşları, ödenek ve ikramiyelerinin çoğunu korumayı, 137 milyar riyal tutarında sermaye harcamasına devam etmeyi, işletme ve bakım harcamalarını artırmayı ve salgına bağlı 188 milyara kadar ulaşan yüksek sağlık masraflarını üstlenmeyi başardıklarını vurguladı.
Gelir çeşitlendirmesinin, devletin sürdürülebilirliği için hayati önem taşıdığına dikkati çeken Veliaht Prens, “Kamu Yatırım Fonu yatırımları ile özel sektörle çalışmanın yanı sıra turizm, spor, sanayi, tarım, ulaşım, uzay, madencilik ve diğerleri gibi yeni sektörleri destekleyerek bunun üzerinde ciddi bir şekilde çalışıyoruz” diye konuştu.

“Konut sahibi olma oranımız artıyor”
Konut krizine de değinen Muhammed bin Selman, “2030 Vizyonu kapsamında vatandaşların konut sahibi olma oranını 4 yıl içinde yüzde 5 artırmaya çalışacağımız konusunda net bir taahhütte bulunduk. O sırada bu oran yüzde yaklaşık yüzde 47 idi. Bu da, 2020’de uluslararası düzeyde iyi kabul edilen yüzde 52’ye ulaşmak anlamına geliyordu. Ama bugün hedefi yüzde 8 aşarak yüzde 60’a kadar ulaştık. 2025 yılında ise yüzde 62 olan 2030 hedefini aşacağız, bu da konut sahipliği açısından dünyanın en iyi ülkelerinden biri olacağımız anlamına geliyor” dedi.

“Dijital rekabet gücünde birinci sıradayız”
Dijital sektördeki gelişme ve başarılara değinen Muhammed bin Selman, “Suudi Arabistan, son üç yılda G20 ülkeleri düzeyinde dijital rekabet gücünde birinci sırada yer aldı,  dijital iletişim ve bilgi teknolojileri altyapı endeksinde ise 40 sıra atladı. Ülkenin dijital altyapısına 55 milyar riyalden fazla yatırım yaptık, bu da ortalama internet hızının artışına ve Suudi Arabistan’ın 5G kullanacak ilk ülkelerden biri olmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.

“Kamu Yatırım Fonu’nun ekonomik büyümeye katkısı önemli”
Kamu Yatırım Fonu’nun ekonominin gelişmesine olan katkısını vurgulayan Veliaht Prens, “Fon, Suudi ekonomisinin büyümesinde ana motorlarından biri haline geldi. Kamu Yatırım Fonu’nun 560 milyar riyal olan büyüklüğünü 1,3 trilyon riyalden fazla bir değerle ikiye katlamayı başardık ve fon varlıklarının 7 trilyon riyali aşması hedefine istikrarlı adımlarla yürüyoruz” dedi.

“Yolsuzluk devlet bütçesinin yüzde 5 ila 15’ini tüketti
Suudi Arabistan’daki yolsuzlukla mücadele çabalarından bahseden Veliaht Prens sözlerine şu ifadelerle devam etti;
“Ülkede son yıllarda kanser gibi yayılan yolsuzluk, devlet bütçesinin yüzde 5 ila 15’ini tüketti. Bu, performansın sadece bir veya iki yıl değil, otuz yılı aşkın bir süredir hizmetler, projeler, iş sayısı açısından yüzde 5 ila yüzde 15 oranında daha kötü olduğu anlamına gelir. Samimi bir şekilde söylemem gerekirse, bu belayı Suudi Arabistan’daki kalkınma ve refahın ilk düşmanı ve birçok büyük fırsatın kaybedilmesinin nedeni olarak görüyorum. Ancak bu geçmişte kaldı ve bugünden sonra büyük ya da küçük hiçbir ölçekte tekrarlanmayacak. Yolsuzlukla mücadele çalışmalarının sonuçları herkes için açıktır. Maliye Bakanlığı’na devredilen on milyarlarca diğer varlığa ek olarak, son üç yılda yolsuzlukla mücadele çalışmalarından toplam gelir 247 milyar riyale ulaştı, bu toplam petrol dışı gelirlerin yüzde 20’sini temsil ediyor.”

“Bugün Suudi Arabistan’da radikalizm kabul görmüyor”
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, ülkesinin radikalizm ve terörle mücadele çabalarına dikkati çekerek şunları söyledi;
“Aramızdaki radikalizm olgusu çok yaygındı ve en iyi ihtimalle bu belayla bir arada yaşamayı hedeflediğimiz bir aşamaya gelmiştik. Bunu ortadan kaldırmak ve onu kontrol etmek bir seçenek değildi. 2017’de ülkede radikalizme bir an önce son verme vaadinde bulundum ve gerçekten de bu olgu ve nedenleriyle mücadele için ciddi bir kampanya başlattık. Sadece 1 yıl içinde, 40 yıldır üzerinde çalışılan ideolojik bir projeyi yok etmeyi başardık. Bugün Suudi Arabistan’da radikalizm kabul görmüyor. Artık belirgin bir şekilde görünmüyor, daha çok dışlanmış, kılık değiştirmiş ve geri çekilmiş durumda. Ancak, radikal tezahürler, davranışlar ve fikirlerle mücadelemize devam edeceğiz.”

“Nefret söylemi kabul edilemez”
Nefret söyleminin radikal unsurları istihdam etmenin ana motivasyonu olduğunu ve bunun ifade özgürlüğü ile insan haklarını gerekçe olarak kullanan nefret söylemini de içerdiğini söyleyen Veliaht Prens sözlerini şöyle sürdürdü;
“Bu tür bir hitap, radikallerin de nefret söylemini çeker ve elbette bu kabul edilemez. Nefret ve şiddet oluşturan her türlü terör eylemi ve uygulamayı kınamakla birlikte radikal söylemlere karşı koymaya kararlı olan Suudi Arabistan, İslam’ı terörle ilişkilendirme girişimlerini reddediyor ve fikri özgürlüğün bir saygı ve hoşgörü aracı olduğunu vurguluyor. Aynı şekilde İslam, bu terör eylemlerini suç sayar, kan dökülmesini de haram kılar. Terör eylemi gerçekleştirme ve nefret söylemini istismar etme düşüncesinde olan herkesin acı verici ve şiddetli caydırıcı bir ceza ile karşılaşacağı sözünü veriyoruz.”
1996’daki ilk terör saldırısından bugüne kadar terör eylemi olmadan neredeyse bir yıl geçmediğine dikkati çeken Muhammed bin Selman, “2017’nin ortalarından bu yana, İçişleri Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması ve güvenlik sektöründe reform yapılmasının ardından ülkedeki terör eylemlerinin sayısı ‘çirkin hedeflerine ulaşamayan birkaç bireysel girişim’ dışında neredeyse sıfıra düştü” dedi.

“Suudi Arabistan kuantum sıçramasına tanık oldu”
Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın sahip olduğu eşsiz kültürel mirasın yanı sıra coğrafi ve demografik çeşitlilik nedeniyle yeni ve gelecek vaat eden sektörlerde bir kuantum sıçramasına tanık olduğunu dile getirdi.
Suudi Arabistan’ın çölleşme, yağmur kıtlığı ve sık sık toz dalgalarından mustarip olduğunu belirten Veliaht Prens, “2016 yılından bu yana, doğal rezerv yüzdesini ülkenin toplam topraklarının yüzde 4’ünden yüzde 14’ünün üzerine çıkarmak için çalıştık. Çevre güvenliği için özel bir kuvvet oluşturuldu ve çalışan sayısı bin 100'e ulaştı. Bu sayıyı önümüzdeki 4 yıl içinde 10 bine çıkarmayı hedefliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda bitki örtüsünü artırmak için de birçok girişimde bulunduk” diye konuştu.

“Eğlence sektörü gelişti”
Veliaht Prens, konuşmasında ülkedeki eğlence sektörüne ilişkin de şu değerlendirmeyi yaptı;
“Etkinlik ruhsatlarının alınmasını kolaylaştırmaya istekliyiz, bu da ülkede düzenlenen etkinlik sayısının 2019’da 3 bin 400’ü aşmasına neden oldu. Ayrıca on binlerce kalıcı, yüzbinlerce ise geçici istihdam sağlanmasına, vatandaşlar, ülkede yaşayan yabancılar ve turistler için harcama oranlarının artmasına katkıda bulundu” dedi.

“Eskiden kültürel alanlarla uğraşmak bir tabuydu”
Ülkede kültüre verilen önemin altını çizen Muhammed bin Selman şu ifadelerle devam etti;
“Eskiden kültürel alanlarla uğraşmak bir tabuydu. Bugün ise Kültür Bakanlığının, istihdam yaratma, ekonomiyi geliştirme ve yaşam kalitesini artırmada çok büyük etkisi olan tüm kültür sektörlerini geliştirmek için güçlü çalışan 11 kurum kurduğunu görüyoruz.”

“Ülkenin uzay stratejisi üzerinde çalışıyoruz”
Uzay sektörünün, iletişim ve teknoloji üzerindeki doğrudan etkisine, çevre, ulaşım ve diğerleri gibi birçok sektörle bağlantısına ve yakın gelecekte birçok sektör için vazgeçilmez olacağına işaret eden Veliaht Prens, bu nedenle 2018’de Uzay Otoritesi kurulduğunu söyledi.
Veliaht Prens, “Şimdi ise, Ekonomik ve Kalkınma İşleri Konseyi ve yetkili makamlar aracılığıyla, önümüzdeki 10 yıl için ülkenin uzay stratejisini benimsemek için çalışıyoruz” dedi.

“Suudi kadınlar eşi görülmemiş bir güçlenme aşaması yaşıyor”
Konuşmasında kadın haklarından da bahseden Muhammed bin Selman, “Geçmişte Suudi kadınlar izinsiz seyahat edemez, spor ve kültürel etkinliklere katılamaz, araba kullanamaz, çok sayıda mesleği yapamaz ve mahremleri olmadan sorunlarını halledemezdi. Bugün ise Suudi kadınlar eşi görülmemiş bir güçlenme aşaması yaşıyor” diyerek reformlara işaret etti.

“Yabancı işçilerin hakları iyileştirildi”
Muhammed bin Selman, yabancı işçilere verilen haklar hakkında ise, “Sözleşme ilişkisini, işçilerin haklarını koruyacak ve işgücü piyasasındaki olgunluk derecesini yükseltmeye katkıda bulunacak şekilde yeniden yapılandırmak için çeşitli önlemler aldık. Ülke topraklarındaki yaklaşık yarım milyon yabancı işçinin durumunu düzeltmek ve kalifiye işçileri çekmek için çalıştık. Yurtdışından gelen işçilere daha fazla iş hareketliliği sağlamak için sözleşme ilişkisini iyileştirme girişimi başlatıldı. Bu girişimin Suudi ekonomisinde işçi verimliliği ve rekabet gücünü artırması bekleniyor” diyerek sözlerini noktaladı.



Suudi Arabistan, gayrimenkul kamulaştırma için yeni sistemi onayladı

Suudi Arabistan'daki araziler (SPA)
Suudi Arabistan'daki araziler (SPA)
TT

Suudi Arabistan, gayrimenkul kamulaştırma için yeni sistemi onayladı

Suudi Arabistan'daki araziler (SPA)
Suudi Arabistan'daki araziler (SPA)

Şeffaflığı artırmak için önemli bir adım atan Suudi Arabistan, büyük kalkınma projeleri ile bireyleri koruma ihtiyacı arasında bir denge kurmak amacıyla, kamu yararı için gayrimenkullerin kamulaştırılması ve geçici olarak kontrol altına alınmasına yönelik yeni bir sistemi onayladı.

Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed el-Cedan, yeni sistemin kamulaştırma sürecinin idaresini iyileştirdiğini, adil tazminat sağlanmasını garanti ettiğini ve kamu fonlarının korunmasını sağladığını söyledi.

Devlet Gayrimenkul Kurumu Başkanı Dr. Abdurrahman el-Harkan ise sistemin mülk sahiplerinin ve proje geliştiricilerin haklarını güvence altına aldığını vurguladı. Bu sistem, kamulaştırılan mülklerin akredite değerleme uzmanları tarafından adil piyasa değerine göre değerlendirilmesini, kamulaştırma için yüzde 20 ek ücret eklenmesini ve geçici mülkiyet için eşdeğer piyasa kirasına yüzde 20 tazminat uygulanmasını içeriyor.

Gayrimenkul uzmanları, bu değişikliklerin niteliksel bir dönüşümü temsil ettiğini ve devletin mülk sahiplerini destekleme ve sektöre olan güveni güçlendirme konusundaki ciddiyetini teyit ettiğini, böylece gayrimenkul yatırım ortamının sürdürülebilirliğini sağladığını ve Vizyon 2030 hedeflerine ayak uydurduğunu düşünüyor.


Suudi Arabistan, İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırısını kınadı ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne desteğini yineledi

Suudi Arabistan, Suriye hükümetinin güvenliği ve istikrarı sağlamak ve devletin ve kurumlarının egemenliğini güçlendirmek için aldığı önlemlere tam destek verdiğini yineledi. (AP)
Suudi Arabistan, Suriye hükümetinin güvenliği ve istikrarı sağlamak ve devletin ve kurumlarının egemenliğini güçlendirmek için aldığı önlemlere tam destek verdiğini yineledi. (AP)
TT

Suudi Arabistan, İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırısını kınadı ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne desteğini yineledi

Suudi Arabistan, Suriye hükümetinin güvenliği ve istikrarı sağlamak ve devletin ve kurumlarının egemenliğini güçlendirmek için aldığı önlemlere tam destek verdiğini yineledi. (AP)
Suudi Arabistan, Suriye hükümetinin güvenliği ve istikrarı sağlamak ve devletin ve kurumlarının egemenliğini güçlendirmek için aldığı önlemlere tam destek verdiğini yineledi. (AP)

Suudi Arabistan, İsrail'in Suriye topraklarındaki devam eden ihlallerini güçlü bir şekilde kınadığını ifade ederek, bunları Suriye'nin içişlerine ‘açık bir müdahale’ ve Suriye'nin egemenliğinin ve 1974 yılında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması da dahil olmak üzere uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak nitelendirdi.

Suudi Arabistan'ın resmi tutumu, Süveyda vilayetinde son dönemde yaşanan gelişmeler ve buna bağlı olarak İsrail'in Suriye topraklarındaki gerginliği artırması üzerine Dışişleri Bakanlığı tarafından bugün yayınlanan bir açıklamada ortaya kondu.

Suudi Arabistan, Suriye hükümetinin güvenlik ve istikrarı sağlamak, sivil barışı korumak ve devletin ve kurumlarının tüm Suriye toprakları üzerindeki egemenliğini güçlendirmek için aldığı önlemlere tam destek verdiğini yineledi.

Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan açıklamada, Suudi Arabistan'ın Suriye'yi bölmeye yönelik her türlü ayrılıkçı çağrı veya girişimi kategorik olarak reddettiği vurgulanarak, Suriye halkının tüm bileşenlerine diyalog ve mantığa öncelik vermeleri ve birleşik ve güvenli bir Suriye inşa etmek için birlikte çalışmaları çağrısında bulunuldu.

Suudi Arabistan ayrıca, uluslararası topluma İsrail'in tekrarlanan ihlallerine karşı ciddi ve kararlı bir tutum sergilemesi ve Suriye'nin egemenliğini yeniden tesis etme ve topraklarının tamamında güvenliği sağlama çabalarına destek olması çağrısını yineledi.


Arap ve İslam ülkeleri, İsrail'e karşı yasal adımlar atma ve Filistin devletinin kurulmasını destekleme konusunda fikir birliğine vardı

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu olduğu yinelendi. (SPA)
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu olduğu yinelendi. (SPA)
TT

Arap ve İslam ülkeleri, İsrail'e karşı yasal adımlar atma ve Filistin devletinin kurulmasını destekleme konusunda fikir birliğine vardı

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu olduğu yinelendi. (SPA)
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu olduğu yinelendi. (SPA)

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) dün, İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği suçları sürdürmesini önlemek için mümkün olan tüm yasal ve etkili önlemlerin alınmasını, cezasızlığını sona erdirmek için her türlü çabayı desteklemeyi, ihlallerinden ve suçlarından sorumlu tutmayı ve ona yaptırımlar uygulamayı talep etti. Ayrıca, İsrail'e silah, mühimmat ve askeri teçhizatın tedarik, transfer veya transit geçişinin durdurulması, İsrail ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerin gözden geçirilmesi ve İsrail aleyhine yasal işlemlerin başlatılması çağrısında bulundu.

Cidde'de düzenlenen İİT Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda, İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgal etme ve tam askeri kontrol altına alma planı ve herhangi bir bahaneyle Filistin halkını yerinden etme amaçlı tüm planları şiddetle kınandı. Konsey, İsrail'in Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etme kararını, tehlikeli ve kabul edilemez bir adım ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden yasadışı eylemlerin bir parçası olarak, yasadışı işgali sürdürme ve zorla bir fiili durum dayatma girişimi olarak değerlendirdi.

Konsey, İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu, insanlığa karşı suç ve soykırım niteliğinde olduğunu ve uluslararası ceza hukuku kapsamında hesap sorulması ve yargılanması gerektiğini vurguladı. Konsey, işgalci güç olan İsrail'in, 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ve Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) danışma görüşüne ilişkin takip tedbirlerini ihlal ettiğini vurgulayarak, İsrail'in Filistin devletinde işlediği ve işlemeye devam ettiği soykırım suçlarından sorumlu tutulmasını sağlamak için UAD'ın danışma görüşüne ilişkin takip tedbirlerinin alınması gerektiğini belirtti.

fgbhyju
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (SPA)

Konsey, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni, eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulu toplantıları sırasında İsrail'in Filistin halkına yönelik saldırıları konusunda özel bir oturum düzenlemeye çağırdı.

Sistematik hedef almanın kınanması

Toplantıda, İsrail işgal güçleri tarafından Gazze Şeridi'ndeki sivil altyapının kasıtlı ve sistematik olarak hedef alınması, gıda tedarik zincirlerinin, su tesislerinin ve tıbbi hizmetlerin tahrip edilmesi, bu durumun doğrudan kıtlığın yayılmasına ve bir insani felakete yol açması şiddetle kınandı. Uluslararası hukuka uygun olarak, acil insani yardımın engelsiz bir şekilde ulaştırılabilmesi için tüm askeri operasyonların derhal durdurulması ve kısıtlama veya koşul olmaksızın ablukanın tamamen kaldırılması çağrısında bulunuldu.

Nihai açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki soykırım suçlarından ve eşi görülmemiş insani felaketten ve kıtlıktan tam olarak sorumlu olduğu belirtildi. İsrail'e tüm sınır kapılarını açması ve Gazze Şeridi'ne acil ve koşulsuz olarak yeterli insani yardımın engelsiz bir şekilde girmesine izin vermesi, yardım kuruluşlarının hareket özgürlüğünü garanti etmesi ve uluslararası insani hukuk, uluslararası insan hakları hukuku ve ilgili BM kararlarına uyması çağrısında bulunuldu.

Toplantıda, Mısır, Katar ve ABD'nin acil ve kapsamlı bir ateşkes sağlanması ve esirlerin takası konusunda anlaşmaya varılmasına yönelik çabalarının desteklendiği belirtildi. Bu, acıları hafifletmek ve İsrail işgalini tamamen sona erdirmek için gerekli bir insani adım olarak değerlendiriliyor.

Gazze Şeridi'ndeki saldırı ve yasadışı işgalin konsolidasyonundan bu yana neredeyse iki yıl geçmesine rağmen, İsrail'in arabulucuların ateşkes girişimlerine yanıt vermeyi reddetmesi ve Gazze Şeridi'ndeki suç niteliğindeki askeri operasyonlarını genişletme konusunda ısrarcı olması ve savaşı sona erdirme çağrılarını sürekli olarak görmezden gelmesi kınandı.

Bu bağlamda, Filistin tarafının onayladığı son arabuluculuk önerisine İsrail'in yanıt vermeyi reddetmesi de şiddetle kınandı. Söz konusu öneri, rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması, ateşkesin sağlanması ve Gazze Şeridi'ndeki insani felaket ve kıtlıkla başa çıkmak için uluslararası kuruluşların, özellikle BM kurumlarının gözetiminde acil ve etkili bir şekilde yeterli insani yardımın ulaştırılmasını sağlayacak önemli ve hayati bir anlaşmaya yol açacaktı.

Saldırının devamından, sükûnet için atılan adımların kasıtlı olarak göz ardı edilmesinden, bunun sonucunda insani felaketin daha da kötüleşmesinden, rehinelerin ve tutukluların devam eden esaretinden ve sivil halkın temel insani yardımdan mahrum bırakılmasından İsrail sorumlu tutuldu.

sdfrgthy
Filistin'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Riyad Mansur (SPA)

İsrail'in saldırılarını sürdürmesinin acil bir çözüme ulaşma şansını zedelediği ve bölgenin güvenliğini ve istikrarını daha fazla riske attığı ifade edildi. Uluslararası topluma, bu politikaları durdurmak ve İsrail'i, daha önce kendisinin ortaya koyduğu önerilere yanıt vermeye zorlamak için yasal, siyasi ve insani sorumluluklarını üstlenmesi çağrısında bulunuldu. İsrail'in eylemlerinin ve yaklaşımının bölgede istikrarsızlığa yol açtığı, kapsamlı barışın temellerini ve fırsatlarını zayıflattığı ve bu konudaki tüm girişimleri ve yaklaşımları etkilediği yinelendi.

Uluslararası toplumun sorumluluğu

Toplantıda, uluslararası toplumun, Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) kapsamında Gazze Şeridi'nde ilk kez resmen ilan edilen kıtlık ilanına sorumlu bir şekilde yanıt vermesinin önemi ve gerekliliği vurgulandı. Ülkelerin, İsrail işgalinin ablukasına son vermek ve ihtiyaç sahibi Filistin halkına insani yardım ulaştırmak için derhal yasal ve pratik önlemler almaları gerektiği belirtildi.

Gazze İnsani Yardım Vakfı da dahil olmak üzere işgale hizmet eden kuruluşların, insani yardımı kısıtlamak veya manipüle etmek için kullanılması kınandı ve bu kuruluşların, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkını aç bırakarak yok etme planının bir parçası olduğu kabul edildi. Bu vakıf ve yöneticileri, soykırım suçunun suç ortakları olarak değerlendirildi.

İşgalci İsrail Başbakanı’nın sözde ‘Büyük İsrail vizyonu’ ve iki devletli çözümü baltalamak amacıyla işgal altındaki Filistin topraklarındaki coğrafi ve demografik durumu değiştirmeyi amaçlayan yasadışı İsrail yerleşim planları kınandı. Bunların en sonuncusu, işgal altındaki Kudüs'ün sözde E1 bölgesinde 3 bin 400 yasadışı yerleşim biriminin inşasının onaylanmasıydı.

Uluslararası hukuk, BM kararları ve UAD’ın ilgili kararı uyarınca, İsrail'in yasadışı işgali ve sömürgeci yerleşimlerinin sona erdirilmesi için çalışılması gerektiği vurgulandı.

Toplantıda ayrıca, Gazze Şeridi'ndeki medya çalışanlarının öldürülmesi şiddetle kınandı ve bunun, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında medya ve medya çalışanlarına karşı sistematik ihlallerinin bir parçası olarak bir savaş suçu ve basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olduğu ifade edildi.

İşgal altındaki Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'da İsrail işgal güçlerinin koruması altındaki aşırılıkçı yerleşimcilerin terörizmi artırma tehlikesine karşı uyarıda bulunularak, yerleşimcileri suçlarından sorumlu tutmak için gerekli adımların atılması gerektiği vurgulandı. Bu adımlar arasında yerleşimcilere yaptırımlar uygulanması, terör listelerine alınmaları ve yargılanmaları da yer alıyor.

Toplantıda alınan kararlarda, Filistin Yönetimi’nin işgal altındaki tüm Filistin topraklarında yönetim ve güvenlik konusunda tam sorumluluk üstlenmesi gerektiği vurgulanırken, bu konuda İİT üyesi ülkeler ve uluslararası toplumdan tam destek alınması gerektiği vurgulandı.

Uluslararası topluma, İsrail işgal güçlerini, yasadışı olarak elinde tuttuğu Filistin vergi gelirlerini derhal ve tamamen serbest bırakmaya zorlaması çağrısında bulunuldu. Toplantıda, 28-30 Temmuz tarihleri arasında Suudi Arabistan ve Fransa başkanlığında New York'ta düzenlenen Filistin sorununun barışçıl çözümü ve iki devletli çözümün uygulanması konulu üst düzey konferansın sonuçlarının uygulanması ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için bir takvim içinde nihai belgede yer alan acil uygulama tedbirlerinin uygulanması gerektiği yinelendi.

sdfrgt
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda, İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgal etmeye ilişkin adımları şiddetle kınandı. (SPA)

Konferans başkanları ve çalışma gruplarının başkanları tarafından sunulan Filistin sorununun barışçıl çözümü ve iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin New York Deklarasyonu ve eklerinin kabul edilmesi için ülkelere çağrıda bulunuldu.

Her türlü yerinden etme planı kategorik olarak reddedildi

İİT Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda, Gazze Şeridi dahil Filistin içinde veya dışında Filistin halkının herhangi bir şekilde yerinden edilmesine veya demografik yapısının değiştirilmesine yönelik her türlü çağrı, plan veya politika reddedildi. Tüm ülkeler, İsrail'in yerinden etme planlarına doğrudan veya dolaylı olarak iş birliği yapmamaları konusunda uyarıldı. Zira bu tür bir iş birliği uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali anlamına gelecektir.

İsrail'in uluslararası hukuku ve uluslararası insani hukuku açıkça ihlal ederek işlediği tüm suç ve ihlallerden derhal sorumlu tutulması ve yasadışı İsrail işgaline son verilmesi talep edildi.

İşgal altındaki Filistin topraklarındaki kutsal mekanlara, özellikle de işgal altındaki Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa ve El Halil'deki İbrahim Camii'ne yönelik sistematik İsrail saldırıları şiddetle kınandı ve bu kutsal mekanlardaki yasal ve tarihi statükonun korunması gerektiği vurgulandı.

Toplantıda, Ürdün'ün çabaları ve Kral 2. Abdullah'ın Kudüs şehrini ve buradaki İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarını savunma, koruma ve muhafaza etmedeki rolü vurgulandı. Ayrıca, İsrail'in şehrin Arap İslam ve Hristiyan kimliğini değiştirmeye yönelik ihlalleri ve yasadışı önlemleri karşısında Filistinli sakinlerinin topraklarında dirençlerini destekleme konusundaki rolüne de değinildi.

scdfgt
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’ndan (SPA)

9 Temmuz'da Dakar'da düzenlenen Kudüs Sorunu Uluslararası Konferansı'nın sonuçları ve özellikle de devletlerin, uluslararası sivil toplumun ve akademik çevrelerin, kutsal şehrin kültürel, dini ve demografik boyutlarını korumak için tüm yasal ve siyasi araçlarla savunuculuk ve çalışmaları güçlendirmek üzere harekete geçmeleri memnuniyetle karşılandı.

Filistin halkına destek ve yardım

Toplantıda, tüm ülkeler, Filistin halkına daha fazla destek ve insani yardım sağlamaya çağrıldı ve işgal altındaki Filistin topraklarında çalışan uluslararası insani yardım kuruluşları ve BM kurumlarının rolü övüldü.

Cezayir'in, Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun liderliğinde, BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığı çerçevesinde, genel olarak İslami meseleleri ve özel olarak Filistin davasını desteklemek için attığı somut ve takdir edilen adımların desteklendiği ifade edildi.

Toplantıda, BM Güvenlik Konseyi üyesi olan İİT üye devletleri, Güvenlik Konseyi içinde acilen harekete geçerek Güvenlik Konseyi’ni BM Şartı kapsamındaki sorumluluklarını yerine getirmeye zorlamaya çağrıldı. Bu, İsrail'in Gazze Şeridi'nin tamamını askeri işgal altında tutma yönündeki yasadışı planlarını durdurmak, bölgede devam eden soykırımı sona erdirmek ve insani yardıma acil ve sürekli erişimi sağlamak için acil ve somut önlemler alınarak gerçekleştirilebilir.

Diğer yandan Pakistan'ın, BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyesi olarak Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı, adalet ve güvenlik sağlanması ve İslam ülkelerinin birliğinin güçlendirilmesi için destek toplamaya yönelik çabaları da memnuniyetle karşılandı.

BM Güvenlik Konseyi, İsrail işgalinin bölgede adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın sağlanma şansını baltalamayı amaçlayan acımasız saldırılarını ve ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya, yasadışı İsrail işgaline son vermek için çalışmaya ve işgalci güç İsrail'in uluslararası hukuku ve uluslararası insancıl hukuku açıkça ihlal ederek işlediği tüm suç ve ihlallerden derhal hesap sormaya çağrıldı.

Ayrıca, tüm devletler, işgalci güç olan İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği suçları sürdürmesini önlemek için mümkün olan tüm yasal ve etkili önlemleri almaya çağrıldı. İİT üye devletlerine ve UCM Roma Statüsü taraflarına, Filistin halkına karşı suç işleyenlere yönelik UCM'nin 21 Kasım 2024 tarihinde çıkardığı tutuklama emirlerinin uygulanmasını desteklemek için iç hukuk çerçeveleri dahilinde mümkün olan tüm önlemleri almaları görevi verildi.

Üye devletlere, işgalci güç olarak İsrail'in, UAD'ın 26 Ocak 2024 tarihinde ‘Gazze Şeridi'nde Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme'nin Uygulanması’ davasında verdiği geçici tedbirlere uymasını sağlamak için diplomatik, siyasi ve hukuki çabalar sarf etmeleri çağrısında bulunuldu.

Ayrıca, İsrail'in üyelik koşullarını açıkça ihlal etmesi ve BM kararlarını defalarca ihlal etmesi nedeniyle, İsrail'in üyeliğinin BM Şartı ile uyumluluğunun daha ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve İsrail'in BM üyeliğinin askıya alınması için koordineli bir eylem çağrısında bulunuldu.

fgthy
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’ndan (SPA)

Toplantıda, İsrail işgal hapishanelerinde Filistinli tutukluların maruz kaldığı zorla kaybedilme, infaz, istismar, işkence ve tüm ihlaller kınandı. Uluslararası topluma, özellikle de BM Güvenlik Konseyi, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve UCM’ye, işgal makamlarına baskı uygulayarak gözaltında tuttukları Filistinlilerin akıbetinin açıklanması, derhal serbest bırakılmalarını sağlamak için çalışılması ve onların korunmasının sağlanması çağrısında bulunuldu. Ayrıca, Filistinli tutuklulara karşı işlenen tüm İsrail suçları ve ihlallerine ilişkin bağımsız ve şeffaf bir soruşturma yapılması ve İsrailli suçluların yargılanarak hesap vermelerinin sağlanması çağrısında bulunuldu.

Filistin halkının işgal, saldırı, her türlü yerinden edilme ve İsrail işgalinin sistematik yıkım suçlarından uluslararası koruma altına alınması gerektiği çağrısı yinelendi. Bu, uluslararası hukuka ve BM Şartı'nın amaçlarına ve ilgili kararlarına uygun olup, Filistin halkının haklı davasını ortadan kaldırma girişimlerine karşı durmak içindir.

BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları İnsan Hakları Özel Raportörü’nün bağımsız ve tarafsız çalışmaları övgüyle karşılandı ve desteklendi. Onun görevinin insan hakları ilkelerinin ve uluslararası insani hukukun korunması için son derece önemli olduğu yinelendi.

Toplantıda, BM Genel Kurulu'nun yetkisi temelinde 6 Mart 2025 tarihinde Cenevre'de yapılması planlanan Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'ne Taraf Devletler Konferansı'nın iptal edilmesinden duyulan güçlü memnuniyetsizlik de ifade edildi.

Toplantıda, İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgal etme ve tam kontrol altına alma kararını reddeden uluslararası tutumlar memnuniyetle karşılandı. Ayrıca, İsrailli yerleşimcilere ve yerleşim yerlerine karşı cezai tedbirler, yasalar ve adımlar atan ülkelerin kararları da memnuniyetle karşılandı.

Filistin devletini tanıyan veya 2025 yılının Eylül ayında tanıyacağını ilan eden ülkelerin tutum ve kararları büyük takdirle karşılandı. Filistin devletini henüz tanımayan diğer ülkeler, Filistin devletini tanımaya çağrıldı.

Ayrıca, İİT ve Arap Birliği’nin, Gazze Şeridi'ne yönelik İsrail saldırganlığına son vermek, İsrail'in Filistin devletini işgaline ve yerleşimlerine son vermek için baskı uygulamak, iki devletli çözümü uygulamak ve uluslararası hukuk ve BM kararlarına uygun olarak kalıcı ve kapsamlı bir barış sağlamak için uluslararası toplumun sorumluluğunu harekete geçirme çabaları övüldü. Uluslararası hukuk ve BM kararlarına uygun olarak, bu konudaki çabaların sürdürülmesi çağrısında bulunuldu.

Adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın ancak İsrail'in sömürgeci işgalinin sona erdirilmesi, uluslararası hukuk ilkeleri, ilgili BM kararları ve Arap Barış Girişimi'ne uygun olarak, başkenti Doğu Kudüs'ü olan 4 Haziran 1967 sınırları içinde bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasının sağlanmasına dayanan iki devletli çözümün uygulanmasıyla sağlanabileceği ifade edildi.

Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İİT Genel Sekreteri bu kararın uygulanmasını takip etmek ve bir sonraki İİT Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısına bu konuda bir rapor sunmakla görevlendirdi.

Toplantıda, Filistin davasının tüm İslam dünyası için merkezi önemine ve Filistin halkının vazgeçilmez haklarına, özellikle de kendi kaderini tayin hakkı, Filistinli mültecilerin geri dönüşü ve bağımsızlık hakkı ile bağımsız bir Filistin devleti kurulması hakkına verilen destek yinelendi.