İsrail’de Cemil Merdam Bey'in ‘çifte ajan’ olduğu iddiaları

Şamlı tarihçiler eski Suriye başbakanının hikayesini sorguluyor

Cemil Merdam Bey
Cemil Merdam Bey
TT

İsrail’de Cemil Merdam Bey'in ‘çifte ajan’ olduğu iddiaları

Cemil Merdam Bey
Cemil Merdam Bey

Yakında İsrail'de yayımlanacak bir kitapta, 1948'de Suriye başbakanı olan Cemil Merdam Bey, Fransa, İngiltere ve İsrail'in "çifte ajanı" olarak nitelendirildi. Kitapta aynı zamanda Merdam’ın İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion'a "bilgi" verdiği ve onu “Filistin’de Yahudi devletinin kurulmasını engelleyen İngiltere’dir” şeklinde uyardığı da yazıyor.
Öte yandan Şam’daki tarihçiler bu konunun yanlış bir şekilde gündeme gelmesindeki zamanlamaya dikkati çektiler.
Söz konusu kitap, istihbarat ve Suriye tarihi konusunda uzmanlaşmış bir tarihçi olan Profesör Meir Zamir tarafından kaleme alındı. Zamir, istihbaratın rolünü ortaya çıkaran yeni uluslararası ilişkiler teorisiyle tanınıyor. Yazar,  2010 yılından beri, Fransız istihbaratının 1944 Temmuz'undan itibaren Suriye hükümetine casuslar sokmayı başardığını ve İngiltere’nin 1941'den beri sömürgecilik bayrağı altında bulunan Suriye ve Lübnan ulusal hareketinin çok sayıda lideriyle işbirliği yapmayı başardığını söylüyor. Zamir’e göre bu isimlerin çoğu Şam’da ölümsüzleştirildi ve pek çok meydan ve caddeye isimleri verildi. Bunlar arasında Cumhurbaşkanı olan Şükrü el- Kuvvetli de bulunuyor. Yine 1936-1939 yılları arasında sonra da 1946 yılının sonuna kadar başbakanlık yapan Cemil Merdan’ın ismi de geçiyor. Adı casus olarak kitapta geçen bir başka isim de Lübnan başbakanı olan Riyad el- Sulh. Bu işbirliği büyük mali komisyonlar ve haraçla yapıldı. Yazara göre bu işbirliği, Batı’nın II. Dünya Savaşı’ndaki zaferi ve İngiltere’nin bu şahısları hükümete getirmek için verdiği destek nedeniyle gerçekleşti.
Zamir, "Bu insanları desteklemek konusunda İngilizlerin şartı,  ülkelerinin İngiliz hegemonyası altında olması ve Haşimi egemenliğini gizli olarak bile olsa kabul etmeleri ve Fransız mandasını reddetmeleridir" diyor.
Kitap birkaç bölümde Siyonist hareketin 1945’den beri bu hatta nasıl girdiğine odaklanıyor. Görünüşe göre Merdam Fransızların tuzağına da düşmüştü. Zira Fransızlar, onun İngilizlerle işbirliğinden haberdar olunca bunu açıklamakla tehdit etmişti. Ondan İngilizlere zarar verdiği gerekçesiyle Siyonist hareketle işbirliği yapmasını istediler.
Bazı bölümleri Haaretz Gazetesi’nde yayınlanan ve önümüzdeki yıl İbranice yayınlanacak olan kitabında Zamir, İngiliz dış istihbaratının Suriye, Irak ve Ürdün’ü birleştirmeyi öngören Haşimi egemenliği altında İngiliz “Büyük Suriye” planını desteklemek için Merdam’ı görevlendirdiğini iddia ediyor. Bunun karşılığında İngiltere, Fransa mandası altında olan Şam’ı hakimiyeti altına almak istiyor. Merdam bu konudaki onayına karşılık İngiltere’den para aldı ve onlara bu bölgeyi Ürdün Kralı Talal İbn Şerif Hüseyin’in emri altında yöneteceği sözünü verdi. Fransızlar bu planı öğrendi ve Merdam’ı belgeleri ifşa etmekle tehdit etti. Sonuç olarak Merdam, kendisinin Fransız şantajına teslim olduğunun farkında olmayan İngiliz istihbaratının da bilgisi dahilinde istifa etti.  "Çifte ajan"a dönüşen Merdam,  Fransa'ya İngiltere'nin niyetleri hakkında çok önemli bilgiler verdi.
Daha sonra Fransızlar, İngilizlerin Filistin’de bir Yahudi devleti kurdurmama planlarını öğrenerek Siyonist hareketle yakınlaşmaya karar verdiler. İngilizler, Siyonist liderliğin gereğinden fazla bağımsız olması nedeniyle orada bir devlet kurmalarını istemiyordu. Fransa, Merdam Bey ve Ben Gurion’u bir araya getirdi. İsrailli lider Merdam gibi bir bilgi hazinesine sahip olduğunu anladıktan sonra üst düzey İsrail istihbarat subayı Eliyahu Sasson’u Araplarla ilgili başdanışmanı olarak atadı.
Sasson Suriye kökenliydi ve Fransız istihbaratıyla koordinasyon görevini yürütüyordu.  Sonrasında Sasson ve Merdam Bey’in 1937 yılında tanışmış oldukları ortaya çıktı.
Kitapta Merdam'ın Ben Gurion'a Sasson aracılığıyla aktardığı en önemli bilgiler arasında “Arapların açtığı bir savaştan korkmaması gerektiği” vardı.  “Temmuz 1945'te Gurion, İsrail Devleti'nin kurulduğunu duyurur duyurmaz, kuvvetlerine Arap orduları tarafından bir saldırıya hazırlanmalarını emretti, ancak Merdam'ın kendisine ilettiği bilgilerden doğrudan bir tehdit olmadığını öğrendi. Buna göre asıl tehdit Ortadoğu'daki İngiliz ordusu ve istihbarat görevlilerinin planında yatmaktaydı. Bu plana göre İngiltere Büyük Suriye idealinde İsrail’in varlığı kabul edilse de bağımsız bir devlete izin verilmeyecekti. Merdam Bey, Yahudi temsilcisine, Arap liderlerin Sovyet girişiminden korkarak, bir savaş durumunda İngiltere'nin yanında olmaya karar verdiklerini bildirdi.
Yine Arapların başka bir korkusunun ise "Haganah"a 80 bin asker sağlayacak olan Yahudi göçünün Filistin'e doğru devam edeceği idi. Merdam,  Sasson’a Arap ülkelerinin "İngilizler bize yardım etse bile sizi asla nitelikli ve örgütlü bir hale getirmeyecekler” dedi.
Suriye kökenli Sasson, 1945 yılında Fransız istihbaratıyla işbirliği koordinatörlüğü görevini üstlendi ve Sasson ve Merdam'ın uzun zamandan beri tanıdık olduğu ve 1937'de ikinci görevdeyken tanıştıkları ortaya çıktı. Sasson, Şam'da Elias Sasson olarak biliniyordu ve orada siyasete Arap Milli Hareketi'nin lideri olarak çıktı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Araplara dayattığı Türkleştirme politikasına karşı savaştı. Bu iki isim birbirine yakınlaştı. Arap Ligi'nden bir heyetin başında, Merdam'ın Kudüs'e gelmesi de dahil olmak üzere birkaç kez bir araya geldiler. Kitap, Ben Gurion'un Sasson ile tanıştığını ve günlüğüne Sasson'un Merdam ile yaptığı görüşmelerin içeriğini yazdığını gösteriyor. Bu, Merdam'ın İbn Gurion için bir istihbarat kaynağı olarak öne çıktığı bazı zaman dilimlerini gösteriyor.
Suriye Devlet Başkanı Şükri el- Kuvvetli’nin de İngilizlere hizmet ettiğinden bahsedilen kitapta, Aralık 1946'da İngilizlerin isteği üzerine başbakaı Saadullah el-Cebri’yi görevden aldı ve yerine Cemil Merdam Bey'i getirdi.
Suriye tarihi konusunda uzman olan Suriyeli tarihçiler, Merdam Bey'in tarihiyle ilgili konuşmanın zamanlamasına şaşırdıklarını dile getirdi. Uzmanlardan bir tanesi Merdam’ın Arap dünyasında diğer eksenle tamamen müttefik olduğunu ve o sırada Irak ve Ürdün ile düşmanlık içinde olduğunu vurguladı. Nitekim Merdam, 1940 yılında Bağdat-Amman ekseninin destekçisi ve "Haşimi dostu" Abdurrahman el-Şahbandar'ın öldürülmesinin arkasında bulunmakla suçlandı. Şükrü el-Kuvvetli, Fahri el Baridi ve Lütfü el- Haffar ile Cemil Merdam “Ulusal Blok”ta kilit bir rol oynayacaktı.
Ancak uzmanlardan biri, Cemil Merdam Bey'in o dönemdeki diğer Arap yetkililer gibi Yahudi temsilcileriyle görüştüğünü belirterek, “Teşkilatın bir heyeti, Yahudilere destek karşılığında bağımsızlığı desteklemeye ikna etmek için Ulusal Blok ile görüştü. O sıralarda Cemil Merdam Bey, 1936'da Paris'teyken, teşkilattan bir heyetle görüştü ve özellikle Yahudi olan Fransa Başbakanı Leon Blum ile Suriye'nin bağımsızlığını ve Fransa'nın tahliyesini desteklemek için Fransa'daki Yahudi Temsilciliği'nin etkisinden yararlanmaya çalıştı” dedi.
Başka bir araştırmacı ise yaptığı açıklamada, "Anlaşılmaz tek nokta, 54 yaşında olmasına rağmen İsrail devleti 1948'de kurulduğunda neden siyaseti bıraktığıdır.  O, eğitimli ve aydın birisi olarak askeri vesayetin iktidara geleceğini anladı. Mısır’a gitmeye karar verdi ve ölünceye kadar Kahire’de yaşadı. Kendisinin yeniden siyasete döndürecek çağrıları reddetti” dedi.



Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)

Avrupa Birliği'nde (AB) yapılan ankete göre vatandaşların yarısı, ABD Başkanı Donald Trump'ı Avrupa'nın düşmanı olarak görüyor. 

Fransız politika dergisi Le Grand Continent'te yayımlanan ankete Belçika, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Almanya, Portekiz, Hırvatistan ve Polonya'dan yaklaşık 10 bin kişi katıldı. 

Katılımcıların yüzde 48'i Trump'ı kesin düşman gördüğünü belirtti. Bu oran Belçika'da yüzde 62, Fransa'da yüzde 57, Hırvatistan'da yüzde 37, Polonya'daysa yüzde 19 oldu.

Öte yandan Avrupalılar, ABD'yle ilişkileri stratejik açıdan önemli görüyor. AB'nin ABD yönetimine karşı hangi tutumu benimsemesi gerektiği sorulduğunda "uzlaşma" seçeneği yüzde 48'le en popüler tercih oldu. 

AB vatandaşlarının yüzde 51'i gelecek yıllarda Rusya'yla doğrudan savaş riskinin olduğunu düşünüyor. Bunun çok ciddi bir risk olduğunu savunanların oranıysa yüzde 18. 

Ülkelerin Rusya'ya coğrafi yakınlık derecesine göre görüşler büyük farklılık gösterdi. Polonyalı katılımcıların yüzde 77'si savaş riskinin yüksek olduğunu düşünürken, bu oran Fransa'da yüzde 54, Almanya'da yüzde 51, Portekiz'de yüzde 39 ve İtalya'da yüzde 34 oldu. 

Çoğu kişi AB'nin muhtemel savaşa karşı yeterince hazır olmadığını da düşünüyor. Katılımcıların yüzde 69'u ülkelerinin Rusya'ya karşı savunma kapasitesinin "zayıf kaldığını" ya da "hiç olmadığını" söyledi.

Rusya'dan gelebilecek tehditler arasında teknoloji ve dijital güvenliği etkileyecek saldırılar yüzde 28'le en üst sırada yer aldı. Askeri güvenlikse bunun ardından yüzde 25 oranındaydı.

Katılımcıların yüzde 69'u muhtemel savaş durumunda AB'nin birliğini pekiştirerek koruyucu bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

9 ülkedeki katılımcıların büyük çoğunluğu AB üyeliğini destekledi, vatandaşların yüzde 74'ü ülkelerinin blokta kalmasını istediğini belirtti. 

Bu oran yüzde 90'la Portekiz ve yüzde 89'la İspanya'da en yüksek seviyedeyken, yüzde 68'le Polonya'da ve yüzde 61'le Fransa'da en düşük orandaydı.

Anketi düzenleyen Cluster 17 şirketinin kurucusu Jean-Yves Dormagen, AB'de "Trumpçılığın düşmanca bir güç olarak görüldüğünü" belirterek şöyle devam ediyor: 

Avrupa sadece artan risklerle karşı karşıya değil, aynı zamanda kendi tarihsel, jeopolitik ve siyasi yapısında da dönüşüm geçiriyor. Ankette çıkan genel tablo, endişeli, kendi kırılganlıklarının çok iyi farkında olan ve olumlu bir geleceği düşünebilmek için mücadele eden bir Avrupa'yı gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, La Voce di New York


Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
TT

Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yla ABD Başkanı Donald Trump'ın telefon görüşmesinin detayları ortaya çıktı. 

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla Telegraph'a konuşan kaynaklar, Maduro'nun iktidarı bırakmak için belirli şartlar sunduğunu ancak Trump'ın bunları kabul etmediğini savunuyor.

Buna göre Maduro, 200 milyon dolarlık servetini korumayı, kendisine yakın yaklaşık 100 kişi hakkında hiçbir işlem yapılmamasını ve dost bir ülkeye sığınmasının sağlanmasını istemiş.

Kaynaklar, Washington'ın özellikle üst düzey yetkililer hakkında herhangi bir işlem yapılmaması talebine yanaşmadığını belirtiyor. 

15 dakikalık telefon konuşmasında iki liderin, Venezuela'da olası bir geçiş hükümetinin nasıl kurulacağına veya Maduro'nun nereye gönderileceğine dair de anlaşmaya varamadığı ifade ediliyor. 

Trump'ın, Maduro'nun gidebileceği ülkeler arasında Rusya ve Çin'i gösterdiği öne sürülüyor. Ayrıca Katar'ın da bir seçenek olarak değerlendirildiği iddia ediliyor. 

Washington Post'un 27 Kasım'daki haberinde, Venezuela liderinin Türkiye'ye kaçabileceği de ileri sürülmüştü. 

Telegraph'ın haberinde, Maduro'nun kendisine yakın isimlerin geçiş hükümetinde rol oynamasını istediği ancak Beyaz Saray'ın bunu kabul etmediği yazılıyor.

Kaynaklardan biri, Venezuela liderinin "iki arada bir derede" kaldığını söylüyor. İktidardaki müttefikleri hakkında işlem yapılmasını kabul etmesi halinde Maduro'nun Venezuela'daki üst düzey isimler tarafından "hedef alınabileceği" belirtiliyor. 

ABD Dışişleri Bakanlığı, uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu tuttuğu Güneşler Karteli'ni (Cartel de los Soles) terör örgütü ilan etmiş, liderinin Maduro olduğunu öne sürmüştü.

Haberde, Maduro'nun af istediği üst düzey askeri ve siyasi isimlerin, ABD tarafından hedef alınan bu örgüte üye olduğu savunuluyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi, böyle bir örgütün varlığını defalarca reddetmişti. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ABD'nin Güneşler Karteli'yle ilgili açıklamasının "asılsız ve gerçek dışı" olduğu savunulmuştu. 

Beyaz Saray'ın örgütün en üst isimlerinden biri olduğunu öne sürdüğü Venezuela İçişleri, Adalet ve Barış Bakanı Diosdado Cabello da karteli "uydurma" diye nitelemişti.

Maduro, Trump'la telefon görüşmesi hakkunda dün yaptığı açıklamada, "Görüşmenin saygı çerçevesinde tamamlandığını ifade etmek isterim" demişti. Trump ise Maduro'yla konuşmasına ilişkin "Görüşmenin iyi ya da kötü geçtiğine dair bir şey söyleyemem" ifadelerini kullanmıştı. 

ABD'nin Karayipler'deki askeri yığınağı

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını bu ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 21 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 83 kişiyi öldürdü. 

Independent Türkçe, Telegraph, BBC


Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
TT

Putin, 4 yıl sonra Hindistan’da: Modi’yle toplantıda neler konuşulacak?

Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)
Putin, en son Modi'yle Yeni Delhi'de 2021'de bir araya gelmişti (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin görüşmesi özellikle ABD tarafından yakından takip ediliyor.

Rus lider bugün Yeni Delhi'ye vardı, Modi'yle birebir görüşmeninse yarın düzenlenmesi planlanıyor. 

New York Times'ın (NYT) haberinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın Rus petrolünü almaması için Modi'ye baskı yaptığı hatırlatılıyor. 

Yeni Delhi yönetimi, Washington'ın taleplerine bir süre direnmiş ancak ABD'nin geçen ay Rus petrol devlerine uyguladığı yaptırımların ardından satın alımları büyük ölçüde durdurmak zorunda kalmıştı. 

BBC'nin analizinde, 2022'de patlak veren Ukrayna savaşından beri ilk kez Hindistan'ı ziyaret edecek Putin'in petrol satın alımlarının tekrar artırılması için Modi'ye baskı yapabileceğine dikkat çekiliyor. 

İkili zirvede, Hindistan ve Rusya'nın Sovyet döneminden beri süren ilişkilerine bağlı oldukları mesajı verilecek. 

NYT'nin haberinde, aynı zamanda görüşmenin Putin için "küresel öneme sahip bir ortağı olduğunu dünyaya gösterme fırsatı" sunacağı ifade ediliyor.

Toplantıda Modi yönetiminin Rus menşeli gübre ürünlerine yatırımını artırması ve Hindistan'da Rusya işbirliğiyle inşa edilecek nükleer santrallerle ilgili konuların ele alınacağı aktarılıyor. 

Ayrıca iş sektöründe ortaklığın da artırılması öngörülüyor. Ukrayna savaşı nedeniyle eleman kıtlığı yaşayan Rus şirketlerin Hindistanlı işçileri kadrolarına katmak istediği belirtiliyor. 

Bu, Putin'in 2021'den beri Hindistan'a yaptığı ilk ziyaret olacak. Diğer yandan iki lider eylülde Çin'de düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında bir araya gelmiş, geçen yıl da Moskova'da görüşmüştü. 

"Denge politikası sınanıyor"

Diğer yandan görüşmenin, Modi'nin hem Rusya hem de Batı'yla ilişkilerini dengede tutmakta zorlandığı bir dönemde yapıldığına işaret ediliyor. Yeni Delhi merkezli düşünce kuruluşu Global Trade Research Initiative'in (GTRI) görüşme hakkındaki analizinde şu ifadelere yer veriliyor: 

Hindistan için zor olan mesele stratejik dengeyi korumaktır. Washington'dan gelen baskı ve Moskova'ya bağımlılığı yönetirken özerkliği de koruyabilmektir.

CNN'in analizinde de Hindistan'ın denge politikasının son dönemde sınandığı belirtiliyor. Yeni Delhi yönetiminin, Soğuk Savaş'ta kurulan dostluk, askeri işbirliği ve ucuz petrol fırsatı nedeniyle Kremlin'e bağımlı olduğu, diğer yandan da teknoloji, ticaret ve yatırım konusunda Amerika'yla işbirliğinden vazgeçmek istemediği yazılıyor. 

"Yeni S-400 anlaşması gelebilir"

İki ülke arasında savunma sektöründe de kuvvetli bağlar var. Hindistan yönetimi, Çin ve Pakistan'la sınırlarını korumak için askeri ekipmana on milyarlarca dolar harcıyor. 

Hindistan ordusunun elindeki hava savunma sistemleri, savaş uçakları, tüfekler ve füzelerin çoğu da ülkenin en büyük silah tedarikçisi Rusya tarafından üretiliyor.  

Hindistan medyasında yer alan haberlere göre, Modi yönetimi Rus menşeli S-400 hava savunma sistemi için yeni bir anlaşma yapabilir.

S-400 ve Rusya-Hindistan ortak üretimi uzun menzilli BrahMos füzeleri, Hindistan'la Pakistan arasında mayısta patlak veren 4 günlük çatışmalarda önemli rol oynamıştı.

Independent Türkçe, CNN, BBC, New York Times