Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa Şarku’l Avsat’a konuştu: Gelişmiş dünyayı geçmişin sıkıntılarını ele almaya çağırıyoruz

"Suudi Arabistan, salgının, gelişmekte olan ülkeler üzerindeki olumsuz etkisini önlemek amacıyla uluslararası iş birliğinde önemli bir rol oynuyor"

Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa (Reuters)
Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa (Reuters)
TT

Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa Şarku’l Avsat’a konuştu: Gelişmiş dünyayı geçmişin sıkıntılarını ele almaya çağırıyoruz

Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa (Reuters)
Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa (Reuters)

Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa ile yapılan röportaj büyük önem taşır. Zira kendisi birçok bölgesel ve uluslararası etkinlikte ya liderlik yapar ya da önemli bir rol oynar. Bununla birlikte G20'deki tek Afrika ülkesi olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı olarak, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle çekilen sıkıntıların katlandığı Afrika kıtasındaki çalkantılı bir dönemde Afrika Birliği'nin (AfB) başkanlığını yapmaktadır.
Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Ramaphosa, bu koşulların ‘gelişmiş ülkelerde yoksulluğu ve kıtanın azgelişmişliğini körükleyen geçmişin sıkıntılarını ele almanın’ önemini bir kez daha ortaya koyduğunu düşünüyor. Ramaphosa, bu düşüncesini, 21-22 Kasım tarihlerinde Suudi Arabistan’ın dönem başkanlığında gerçekleştirilecek olan G20 Zirvesi’ne katılan liderler önünde ‘meşru ve acil talep’ olarak dile getirmeyi planlıyor.
Ramaphosa, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, “İklim değişikliğinden orantısız bir şekilde etkilenmiş olanlar, enerji geçişlerinin yükünü taşıyamayacaklarından ötürü iklim değişikliğine ilişkin Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın adil ve sürdürülebilir bir şekilde uygulanmasını sağlayacak araçların (finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme) temin edilmesi için acil olarak dış desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Yeni teknolojiler ve endüstrilerle ilerlerken adil bir geçiş sağlanmalı ki kimse geride kalmasın” ifadelerini kullandı.
Ramaphosa’ya göre Afrika ülkeleri arasında ticaretin sağlanmasının yanı sıra su ve enerji kaynakları dahil olmak üzere bölgedeki değerli maden zincirlerini, kamu ve özel sektörün rollerinin dengeli bir şekilde dağıtılarak teşvik edilmesi için bölgesel altyapıyı güçlendirmek amacıyla ‘G20 ile AfB arasında bir uyum’ sağlanmalı.  Kâr transferini ‘ülke içi kaynak seferberliği açısından Afrika kıtası için bir kalkınma sorunu’ olarak gören Ramaphosa, bu önemli konunun G20'de öncelikli olmaya devam etmesi gerektiğini vurguladı.
Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan'ın küresel ham petrol arz ve talep dengesinin sağlanmasında stratejik bir rol oynadığına dikkati çeken Ramaphosa, Suudi Arabistan’ın salgın sonrası herhangi bir toparlanma senaryosunda uluslararası enerji güvenliğinin sağlanmasında daha önemli bir role sahip olacağına işaret etti.
İşte Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa ile yapılan röportajın tamamı:

G20 Zirvesi Suudi Arabistan'ın dönem başkanlığında önümüzdeki Cumartesi ve Pazar günleri yapılacak. Zirvenin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlar ve zorluklar nelerdir?
Uluslararası ekonomik iş birliği için önde gelen küresel bir forum olan G20'nin değeri, küresel liderlik rolüne ve kriz zamanlarında gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomileri bir araya getirme becerisine dayanmaktadır. G20’nin dünyanın en acil sorunlarına çözüm bulmadaki tarihi rolü doğrultusunda tıpkı 2008 yılındaki küresel mali krizin ardından olduğu gibi. Dünya’nın gözü, daha iyi bir iyileşme sağlamak amacıyla Kovid-19 salgınının insanların ve ekonominin üzerindeki olumsuz etkisiyle başa çıkmaya yönelik uluslararası çabalara liderlik etmesi ve bu çabaları koordine etmesi bakımından Riyad'daki G20 Liderler Zirvesi'nde olacak.
Zirvenin, G20'nin kararlı bir şekilde hareket etme ve kriz sonrası için bir plan yapma becerisini göstererek halklarımıza umut ve güven vermesi gerekmektedir. Bunu yaparken de başta sağlık sistemi ve küresel ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri olmak üzere Kovid-19 salgınıyla mücadelenin ele alınması amacıyla G20'nin acil eylemlerle orta ve uzun vadeli sorunlara odaklanması zorunludur.
 Ayrıca, güçlü, sürdürülebilir, dengeli ve kapsamlı bir toparlanma için sağlam temeller atmaya ve daha iyi bir gelecek şekillenmesine yardımcı olmaya yönelik alınacak tedbirlerle G20’nin orta ve uzun vadede toparlanmaya liderlik etmesi sağlanmalıdır.
G20, salgından kaynaklanan acil sorunun üstesinden gelmenin yanı sıra uluslararası toplumun ‘geride kimseyi bırakmama’ vaadini yerine getirmesini sağlamada da önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi ve Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın ileriye dönük yola işaret ettiği iddiasına katılıyorum. 17 sürdürülebilir kalkınma amaçları, özellikle salgının ortaya çıkardığı ve artırdığı başarısızlıkları ele alıyor.
Bununla birlikte iklim değişikliği, uluslararası ticaret ve yatırım, evrensel sağlık sigortası, gelişmekte olan ülkeler ve Afrika'da borç servisi sürdürülebilirliği, adil enerji geçişleri ve kadınların güçlendirilmesi gibi dünyanın karşı karşıya olduğu önemli konularda daha fazla ilerleme sağlayacak olan zirveyi dört gözle bekliyoruz.

Sizce Suudi Arabistan’ın, bölgesel ve küresel ekonomilerdeki rolün boyutu nedir? Zirvenin sürdürülebilir kalkınma programlarını güçlendirmek için Suudi Arabistan yönetimi tarafından yönetilen reformlar ne kadar önemli?
G20 ülkelerinin ekonomileri gibi, Suudi Arabistan ekonomisi de Kovid-19 salgından etkilendi. Fakat Suudi Arabistan, dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olarak bölgesel ve küresel bir lider olmaya devam ediyor. Küresel ham petrol için arz ve talep arasında bir denge sağlamada stratejik bir rol oynuyor. Suudi Arabistan, salgın sonrası herhangi bir kurtarma senaryosunda, uluslararası enerji güvenliğinin sağlanması konusunda daha önemli bir role sahip olacaktır.
Güney Afrika Cumhuriyeti, sürdürülebilir kalkınmayı G20 Zirvesi’nin gündeminin en üstü sırasında tutmaya devam ediyor. 2010 yılından bu yana G20 Kalkınma Çalışma Grubu’nun (KÇG) daimi eş başkanıyız. G20'nin Afrika ile ortaklığını güçlendirdik. BM birçok defa başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere birçok ülkenin, 2030'a kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı uygulama konusunda ‘yoldan çıkmış durumda’ oldukları uyarısında bulundu. Bu bağlamda, diğer konuların yanı sıra, eşitsizliği azaltma, evrensel sağlık sigortasını hayata geçirme, antibiyotik direnci sorununu ele alma ve daha fazla cinsiyet eşitliği, yetkilendirme ve dijital uçurumun kapatılması için çabalarımızı iki katına çıkarmamız gerekiyor.

AfB’nin mevcut başkanı olarak G20 Zirvesi’ne üyeliğiniz dışında neler sunuyorsunuz?
Afrika ülkeleri arasında ticaretin sağlanmasının yanı sıra su ve enerji kaynakları dahil olmak üzere bölgedeki değerli maden zincirlerini, kamu ve özel sektörün rollerinin dengeli bir şekilde dağıtılarak teşvik edilmesi için bölgesel altyapıyı güçlendirmek için G20 ve AfB arasında uyum olması gerektiğini vurguladık. Suudi Arabistan G20 dönem başkanlığı, başta Afrika olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde Kovid-19 salgınına müdahale ve kurtarma planları için G20’de acil durum desteğinin geliştirilmesine öncülük etti. Bunların zirvede de benimsenmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Güney Afrika Cumhuriyeti, yerli kaynakların kullanılması ve bu önemli konunun G20'de bir öncelik olmaya devam etmesini sağlamak açısından Afrika için bir kalkınma sorunu olan kâr transferinin yanı sıra yasadışı para akışlarına dikkat çekmeyi sürdürecek.

Başkan Donald Trump liderliğindeki mevcut ABD yönetimi ile Joe Biden liderliğindeki muhtemel yönetim arasında bir kıyas yapıldığında sizce G20 Zirvesi sırasında iklim meselesinin daha iyi bir şekilde ele alınabilir mi?
G20 Zirvesi, inisiyatife bağlı kalmalı ve iklim değişikliği konusunda iddialı bir mesaj göndermelidir. Bu bizim için büyük bir öncelik. Çünkü Afrika kıtası iklim değişikliğinden orantısız bir şekilde etkileniyor ve en az emisyon katkısına sahip ülkeler Afrika kıtasında yer almaktadır.
Afrika kıtası ülkeleri Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın adil ve sürdürülebilir bir şekilde uygulanmasını sağlayacak araçların (finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme) temin edilmesi için acil olarak dış desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Yoksulluğu, eşitsizliği ve azgelişmişliği körükleyen geçmiş ve güncel sıkıntıların ele alınması gerekiyor. Bunları, (dengesizlikleri) ele alınması, Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın adil ve sürdürülebilir bir şekilde uygulanmasına katkıda bulunacaktır.
Enerji geçişiyle birlikte, uygun fiyatlı, güvenilir ve sürdürülebilir enerjiye erişim, yoksulluğu azaltmak ve kapsayıcı ekonomik büyümeyi teşvik etmek için çok önemlidir. Hem sürdürülebilir enerji geçişleri hem de enerji erişimi, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşmak için kritik bir öneme sahip olacaktır.
‘Adil enerji geçişleri’ yaklaşımının gelişmekte olan ülkeler için kritik olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, küresel çaptaki müzakereler ve enerji müdahalelerinin dengeli ve eşitlikçi bir sistemde ilerlemesi ve daha temiz enerji sistemlerine götürebilecek çeşitli yolların olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. İklim değişikliğinden orantısız şekilde etkilenenlerin enerji geçişlerinin yükünü taşıyamayacaklarından ötürü bizim açımızdan bu oldukça önemli bir konudur. Yeni teknolojiler ve endüstrilerle ilerlerken adil bir geçiş sağlanmalı ki kimse geride kalmasın.

Terör eylemlerinin artmasını ve bazı ülkelerin, diğer ülkelerdeki hedeflerine ulaşmak için nükleer silah edinme yarışını nasıl görüyorsunuz?
Güney Afrika Cumhuriyeti, her zaman, bazı ülkeler nükleer silaha sahip oldukları sürece, başkalarının da nükleer silah edinmeye çalışacaklarını ifade etmiştir. Teröristlerin nükleer silahlar veya nükleer silah mesabesindeki malzemeler edinme olasılığından kaynaklanan ek riskler, yalnızca nükleer silahsızlanmanın hızlandırılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yerli nükleer silah gücünü gönüllü olarak yok eden tek ülke olduğu göz önüne alındığında, bu silahlardan arınmış bir dünya için çabalamamız şaşırtıcı bir durum değildir. Bu bağlamda, nükleer enerjinin barışçıl kullanımının devredilemez bir hak olduğunu da teyit eden Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı (NPT) nükleer silahsızlanma ve nükleer silahların yayılmasını önleme sisteminin temeli olarak görmeye devam ediyoruz. Ancak, NPT’nin 6’ncı Maddesi kapsamındaki nükleer silahsızlanma yükümlülüklerinin yerine getirilmemesinden dolayı, anlaşmada her şeyin yolunda olmadığı endişesi taşıyoruz.

Sahadaki mevcut gelişmeler çerçevesinde Ortadoğu'da barışı güçlendirmek için farklı bir vizyonla anlaşmalar yapmaya yönelik bir hareketlilik var. Sizce bu anlaşmalar Filistinlilere nasıl bir güven verilebilir?
Güney Afrika Cumhuriyeti, daima Filistin halkının yanındadır ve kendi kaderlerini tayin hakkına sahip olduklarını bir kez daha vurgulamaktadır.
Daha önce Filistin sorununun barışçıl bir şekilde ve müzakere yoluyla çözülmesi çağrısında bulunduk. Uluslararası arenada bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik çabaları desteklemeye devam ediyoruz. Tüm ilgili BM kararlarına, uluslararası hukuka ve uluslararası kabul görmüş ilkelere uygun olarak, uluslararası kabul görmüş 4 Haziran 1967 sınırları içinde İsrail ile barış içinde yan yana yaşayan ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini destekliyoruz.
Libya'daki son durum, müzakerelerdeki son gelişmelere rağmen halen kırılgan olmaya devam ediyor. Şimdiye kadar yaşanan gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Özellikle Sirte ve çevresinde son haftalarda devam eden çatışmalar ve askeri gerginlikler bizim için büyük bir endişe kaynağı. Bu yüzden, Libya’daki mevcut durum bizi derinden endişelendiriyor. Dış aktörlerin devam eden müdahalesi, Libya'nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşı bir tehdit oluşturmaya devam ediyor.
Bu nedenle, tüm tarafları çatışmaları derhal sona erdirmeye ve kalıcı ateşkes çağrılarına yanıt vermeye davet ediyoruz. Bu çağrılara yanıt verilmesinin, Libyalıların yönettiği siyasi bir sürece giden yolun önünü açmak için kapsamlı bir diyalog ortamı yaratacağına inanıyoruz.
Seçimlerin yapılması önerisine gelince, Mart 2021 gibi erken bir tarihte seçimlerin yapılacağının duyurulmasını memnuiyetle karşılıyoruz. AfB Barış ve Güvenlik Konseyi ve Libya ile ilgili yüksek komite ve ona bağlı irtibat grubu aracılığıyla barış sürecini desteklemeye devam ediyoruz. Ayrıca AfB Libya Özel Temsilcisi de Libya’daki önemli ortaklarla temaslarına devam ediyor. Bölgedeki ve uluslararası arenadaki aktörlerin, 2510 sayılı BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararıyla onayladığı, Libya konulu Berlin Konferansı’nın çıktılarına uygun çabalarını da memnuniyetle karşılıyoruz.
Libya’da petrol üretiminin ve ihracatın tam kapasitede yeniden başlatılması çağrılarını destekledik. Böylece ülkenin son derece ihtiyaç duyduğu gelirlerin elde edilmesiyle ekonomik ve mali durum tüm Libyalıların yararına olacak şekilde iyileştirecek. Libya’da insan hakları ihlallerinin ele alınmasına yönelik uluslararası bir araştırma misyonunun kurulması önerisini destekliyoruz. Barış sürecinin Libya halkı tarafından yönetilmesi ve desteklenmesi gerektiğine inancımız ise tamdır.

Yemen krizine nasıl bakıyorsunuz?
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, Yemen’deki insani durumla ilgili duyduğu derin endişeler devam ediyor. Tam çatışan tarafları, Yemen halkını korumak için uluslararası insan hakları ve uluslararası insani hukukla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz.  Yemen halkını gerçekten korumanın tek yolu, tüm Yemenliler için güçlü bir ekonomik ve politik gelecek sağlayan kapsamlı bir siyasi çözüm bulmaktır. Bu siyasi çözüm yine Yemenlilerin öncülüğünde olmalı. BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi’nin Yemen’de çözüme yönelik çabalarını desteklemeye devam edeceğiz.

Sizce İran bölgede ve Ortadoğu'da ne ölçüde istikrarsızlığa neden oluyor? Nükleer programı ne kadar tehlikeli?
Güney Afrika Cumhuriyeti, 2015 yılında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı (KOEP) tüm tarafların çıkarlarına hizmet eden tarihi bir anlaşma ve diplomatik bir başarı olarak memnuniyetle karşıladı. Ancak, ABD'nin 2018'de KOEP’ten çekilmesiyle gergilim arttı. İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile hem KOEP hem de UAEA ile yaptığı koruma önlemleri anlaşması çerçevesinde devam eden iş birliğinin, nükleer programının barışçıl doğası konusunda uluslararası topluma güven aşılamanın yolu olmaya devam ettiğine inanıyoruz.
BM Dünya Gıda Programı (WFP), Kovid-19 salgının Afrika’daki artışı ve milyonlarca mültecinin Avrupa'ya doğru ilerleyişi konusunda uyardı. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kovid-19 salgını, uluslararası toplumun sırasıyla açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik birinci ve ikinci sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşamama riskiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde patlak verdi. Sonuç olarak virüs, mevcut sosyo-ekonomik sorunları ve insani hayat koşullarının zorlukları arttırdıkça, benim ülkem ve Afrika kıtası da dahil olmak üzere tüm dünyada hali hazırda savunmasız olanların durumlarını daha da kötüleştirdi.
Özellikle Afrika, uzun süredir gıda güvensizliği, yetersiz beslenme ve açlık gibi zorlukların yanı sıra ekonomi, göç, ithalat ve ihracat üzerindeki kısıtlamalarla daha da ağırlaşan sorunlarla karşı karşıyadır. Kıtanın genelinde görülen bu sorunların yanı sıra Kovid-19 salgını da kendine özgü zorluklarıyla durumu daha da güçleştiriyor. Gıda güvenliği Afrika için her zaman bir öncelik olmuştur. Bu yüzden AfB ve kıta, sürdürülebilir geçim kaynakları sağlamanın yollarını araştırmaya devam ediyor.
Ancak salgın sırasında gıda güvensizliği, Afrika'ya özgü bir durum olmaktan çıktı ve birçok ülke gıda güvensizliği ve ciddi ekonomik etkilerle karşılaştı. Sonuç olarak, mülteciler ve onlara ev sahipliği yapan ülkeler, bulundukları yere bakılmaksızın benzer güvensizliklerle ve istikrarsızlıklarla karşı karşıya kalacaklar.
Güney Afrika Cumhuriyeti, kimsenin geride kalmaması için mültecilerin korunmasında uluslararası iş birliğini ve yükün paylaşılması gerektiğini savunmaya devam ediyor. Milyonların Avrupa'ya taşınacağından emin olmadığımı ve kıtanın kendi içinde çok fazla göç dalgası yaşandığını söyleyebilirim. Araştırmalar, kıta içinde kıta dışındakinden daha fazla göç olduğunu ortaya koymuştur. G20 ülkeleri olarak, mültecilerin korunmasına katkıda bulunmaya ve uluslararası insan hakları ve koruma hukuku çerçevesinde gıda güvenliğini sağlamaya yönelik rolümüzü üstlenmemiz büyük önem taşıyor.

Suudi Arabistan ile Güney Afrika Cumhuriyeti arasındaki ilişkilere ilişkin değerlendirmeniz nedir? Aralarındaki en önemli iş birliği alanları nelerdir?
İki ülke, 1994 yılında diplomatik ilişkilerin resmileştirilmesinin ardından, Temmuz 2018'deki resmi ziyaretimden sonra stratejik düzeyde güçlü ikili ilişkilerini sürdürüyor.
İş birliğimiz geleneksel olarak güçlü ekonomik bağlara dayanmaktadır. Bu aramızdaki iş birliğinin güçlü bir yönüdür. Bu nedenle Ortak Ekonomik Komite (JEC) ortaklığımız, en enerjik ikili mekanizma olmuştur. Suudi Arabistan’ın Güney Afrika'daki, özellikle enerji sektöründeki kapsamlı yatırımlarını memnuniyetle karşılıyoruz.
İş birliğimiz tarihsel olarak enerji alanına dayanmaktadır. Ancak son zamanlarda madencilik sektöründe heyecan verici gelişmeler yaşanarak yeni bir iş birliği alanı haline geldi. Güney Afrika, madencilik sektörünü geliştirme alanındaki uzmanlığını Suudi Arabistan’a sunmaktadır. Aynı şekilde ulaşım, tarım, turizm ve sağlık alanlarında da iki ülke arasında iş birliği vardır.
Güney Afrika Cumhuriyeti, Suudi Arabistan'ın bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrar konusunda oynadığı stratejik rolün yanı sıra İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK)ve İslam Kalkınma Bankası'ndaki (İKB) etkili rolünün farkındadır.
Şuan G20'nin dönem başkanlığını yapan Suudi Arabistan, Kovid-19 salgınının gelişmekte olan ülkeler üzerindeki olumsuz etkisini önlemek amacıyla çok taraflı iş birliğini teşvik etmede önemli bir rol oynamaktadır. İki ülke ayrıca, en az gelişmiş ülkelerin gerekli yardımı almasını sağlamak için bu konuda yakın bir iş birliği içinde çalışmaktadır.
Güçlenerek devam eden siyasi iş birliği seviyesi ve bölgemizde oynadığımız önemli rol göz önüne alındığında, Suudi Arabistan ile ilişkimizin sağlam bir temele dayandığına, ikili ve çok taraflı düzeylerde iş birliğinin artırılmasına imkan verdiğine inanıyoruz. Bunun, bölgesel iş birliklerini güçlendirmesi ve bölgenin istikrarını ve gelecekte kalkınmaya elverişli bir ortam sağlaması umuluyor.



Beyaz Saray: Amerika ve Ukrayna'nın barış anlaşması konusunda iki noktada anlaşamadığı belirtiliyor

Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
TT

Beyaz Saray: Amerika ve Ukrayna'nın barış anlaşması konusunda iki noktada anlaşamadığı belirtiliyor

Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, gazetecilere yaptığı açıklamadan bir kare (EPA)

Beyaz Saray Sözcüsü Karolyn Leavitt, dün yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ile Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenskiy arasında bu hafta herhangi bir görüşme planlanmadığını söyledi.

Reuters'a konuşan kaynaklar, Zelenskiy'nin bu hafta Trump ile Ukrayna'daki savaşı sona erdirme planının hassas yönlerini görüşmek üzere Amerika Birleşik Devletleri'ne gidebileceğini söyledi.

Leavitt, Washington ve Kiev'in Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını sona erdirme amaçlı olası bir anlaşma konusunda verimli görüşmelerde bulunduğunu ve hâlâ "sadece iki anlaşmazlık noktası" olduğunu ifade etti.

Fox News'in The Story programına verdiği röportajda, ABD Başkanı Donald Trump'ın savaşı sona erdirmek için bir anlaşmaya varma olasılığı konusunda iyimser olduğunu belirtti.

Leavitt, özellikle Cumhuriyetçi Parti içinden Başkan Donald Trump'a yöneltilen, Trump'ın Ukrayna'daki çatışmayı sona erdirme çabalarında Rusya'ya karşı taraflı davrandığını eleştirilerine yanıt verdi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Beyaz Saray sözcüsü, "Amerika Birleşik Devletleri'nin bu savaşı sona erdirmek için her iki tarafla da eşit şartlarda çalışmadığı" fikrinin tamamen yanlış olduğunu belirtti.

Levitt, Trump'ın, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaşı sona erdirmek için bir plan üzerinde çalışma olasılığı konusunda "iyimserlik ve umut" ifade ettiğini söyledi.

Benzer bir bağlamda, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dün yaptığı açıklamada, ABD ve Avrupa ile görüşülen önerilen barış planının "doğru" noktalar içerdiğini, ancak Amerikalı mevkidaşı Donald Trump ile görüşeceği hassas konular olduğunu söyledi.

Zelenskiy, dün akşam televizyonda yaptığı konuşmada, "Cenevre görüşmelerinin ardından, şu an itibarıyla daha az madde var- artık 28 değil- ve bu çerçeveye önemli sayıda doğru unsur dahil edildi" dedi.

Zelenskiy, "Ekibimiz bugün yeni taslak adımlar hakkında bir rapor sundu ve bu gerçekten doğru bir yaklaşım. Hassas konular ve en hassas noktalara gelince, bunları Başkan Trump ile görüşeceğim" ifadesini kullandı.

ABD yönetiminin önerdiği plana göre Moskova'nın hak iddia ettiği doğu Ukrayna'daki Donetsk ve Luhansk bölgeleri ile Rusya'nın 2014'te ilhak ettiği Kırım Yarımadası, ABD de dahil olmak üzere "fiilen Rus toprağı olarak tanınacak".

28 maddelik Amerikan planı, iki güney bölgesinin, Herson ve Zaporijya'nın bölünmesini öngörüyor. Kiev mevcut formülü kabul ederse, NATO'ya katılma hedefinden de vazgeçmeli ve bunu anayasasına dahil etmelidir.

Planda ayrıca Ukrayna ordusunun 600 bin askerle sınırlandırılması, NATO'nun Ukrayna'ya asker konuşlandırmaması, ancak Avrupa savaş uçaklarının Kiev'i korumak için Polonya'da konuşlandırılması öngörülüyor.


Trump, yapay zeka temelli bilimsel araştırmaları hızlandırmak için “Genesis Misyonu” kararnamesini imzaladı

Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde imzaladığı bir başkanlık kararnamesini elinde tutarken (Arşiv - Reuters)
Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde imzaladığı bir başkanlık kararnamesini elinde tutarken (Arşiv - Reuters)
TT

Trump, yapay zeka temelli bilimsel araştırmaları hızlandırmak için “Genesis Misyonu” kararnamesini imzaladı

Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde imzaladığı bir başkanlık kararnamesini elinde tutarken (Arşiv - Reuters)
Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde imzaladığı bir başkanlık kararnamesini elinde tutarken (Arşiv - Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, araştırmaları hızlandırmak ve bilimsel atılımlar gerçekleştirmek için yapay zekayı (AI) kullanmaya yönelik olan ‘Genesis Mission’ isimli ulusal girişimi başlatan kararnameyi imzaladı.

Genesis Mission, yapay zeka kullanarak kamu araştırmalarından bilimsel veriler toplayabilen bir platform oluşturmayı amaçlıyor. Başkanlık kararnamesine göre bu alan yeni yapay zeka modellerinin geliştirilmesine, araştırmanın belirli aşamalarının otomatikleştirilmesine ve yeni hipotezlerin test edilmesine olanak tanıyacak.

ABD Enerji Bakanı Chris Wright, telefonla düzenlediği basın toplantısında çip devleri Nvidia ve AMD'den bahsetti. Ayrıca, bulut bilişim şirketleri Dell ve HP'nin de projenin ortakları olduğunu belirten Bakan Wright, başka şirketlerin de projeye katılacağını kaydetti.

Genesis Mission girişimi, laboratuvarlar ve devlet kurumları arasında veri toplamanın yanı sıra platform kullanıcılarına yeterli bilgi işlem gücü sağlamak için büyük bulut altyapılarının kullanılmasını da öngörüyor. Dün yayınlanan başkanlık kararnamesi, Enerji Bakanlığı'na, nükleer füzyondan yarı iletken üretimine kadar çeşitli alanlarda keşifleri hızlandırmak için ülkenin süper bilgisayarlarını, federal bilimsel veri setlerini ve araştırma tesislerini bir araya getiren entegre bir yapay zeka platformu kurma yetkisi veriyor.

Kararname metninde, “ABD, yapay zeka geliştirme alanında küresel teknolojik üstünlük için rekabet ediyor” deniyor. Yapay zeka, ‘bilimsel keşif ve ekonomik büyüme için önemli bir sınır’ olarak tanımlanıyor. Girişimin merkezinde, araştırmacılara yüksek performanslı bilgi işlem kaynaklarına, yapay zeka modelleme araçlarına ve bilimsel modelleri eğitmek ve araştırmaları otomatikleştirmek için geniş federal veri koleksiyonlarına erişim sağlayacak olan Amerikan Bilim ve Güvenlik Platformu yer alıyor.

Öncelikli alanlar arasında ileri imalat, biyoteknoloji, biyomalzemeler, nükleer enerji, kuantum bilişim ve yarı iletkenler bulunuyor. Tüm bunlar, ABD'nin Çin'den artan rekabetle karşı karşıya olduğu alanlar. Başkanlık kararnamesi, hassas araştırmaların güvenliği için sıkı siber güvenlik önlemleri alınarak özel şirketler, üniversiteler ve ulusal laboratuvarlarla iş birliği yapılmasını öngörüyor.


Tayvan Başbakanı: Çin'e geri dönmek Tayvan halkı için bir seçenek değil

Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)
TT

Tayvan Başbakanı: Çin'e geri dönmek Tayvan halkı için bir seçenek değil

Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)
Çin ve Tayvan bayrakları (Reuters)

Tayvan Başbakanı Chu Jung-tae, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde Pekin'in Tayvan üzerindeki egemenlik iddialarını güçlendirmesinin ardından bugün yaptığı açıklamada, adanın 23 milyonluk nüfusu için Çin'e geri dönmenin bir seçenek olmadığını söyledi.

Şi dün Trump'a, II. Dünya Savaşı'nın sonunda "Tayvan'ın Çin'e dönmesinin" Pekin'in dünya düzeni vizyonunun önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tayvan'ın demokratik olarak seçilmiş hükümeti, Çin'in bu tutumunu şiddetle reddediyor.

Chu, parlamento dışında gazetecilere yaptığı açıklamada, Tayvan'ın "tamamen bağımsız ve egemen bir ülke" olduğunun tekrar vurgulanması gerektiğini söyledi. "Ülkemizin 23 milyonluk nüfusu için (geri dönmek) bir seçenek değil, bu çok açık" ifadelerini kullandı.