İsrail Doğu Kudüs işgali kapsamında arazileri tapu siciline kaydediyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/2636151/i%CC%87srail-do%C4%9Fu-kud%C3%BCs-i%C5%9Fgali-kapsam%C4%B1nda-arazileri-tapu-siciline-kaydediyor
İsrail Doğu Kudüs işgali kapsamında arazileri tapu siciline kaydediyor
Kudüs'teki Akbat el-Halidiye'deki bir Filistinlinin evi Yahudi yerleşimcilerin işgali için tahliye ediliyor. 2019 (WAFA)
Ramallah / Şarku'l Avsat
TT
TT
İsrail Doğu Kudüs işgali kapsamında arazileri tapu siciline kaydediyor
Kudüs'teki Akbat el-Halidiye'deki bir Filistinlinin evi Yahudi yerleşimcilerin işgali için tahliye ediliyor. 2019 (WAFA)
Filistinli yetkililer, İsrail işgal yetkililerinin Doğu Kudüs’teki arazileri İsrail tapu siciline kaydetmeye başlama kararına karşı çıkıyor. Yetkililer, bu kararı Müslümanlar ve Hristiyanlar için kutsal sayılan şehrin Yahudileştirilmesi ve içerisindeki ev ve toprakların üzerinde mutlak bir hakimiyet kurma yönünde bir adım olarak değerlendiriliyor.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Üyesi, Kudüs İşleri Dairesi Başkanı Adnan el-Hüseyni, Filistin radyosuna yaptığı açıklamada “İçindeki her şeyin sözde devlet mülkiyetine girdiğini iddia edip Kudüs'teki topraklar ve binaları kaydederek işgale başlamak, şehir üzerinde tam kontrol sağlamak için atılan son adımdır” ifadelerini kullandı. İşgalcilerin son hareketinin işgal altındaki şehirdeki Filistin varlığını ortadan kaldırmayı amaçladığına dikkat çeken Hüseyni, bunu da uluslararası meşruiyet yasalarına aykırı olarak kayıp şahısların mülklerinin tahsisi ve topraklarına el konularak ilhak edilmesi yoluyla yapmaya çalıştığını söyledi.
İsrail hükümeti Doğu Kudüs'teki gayrimenkul ve Filistin topraklarının İsrail ‘Tapu’ siciline kayıt sürecinin başlatıldığını duyurmuştu.
İsrail Kudüs Bakanı Rafi Peretz, kayıt sürecini başlatma amacının ‘şehrin doğu ve batı kısımları arasındaki birliği’ pekiştirmek olduğunu söyledi. Peretz, yaptığı açıklamada, "Kudüs'ün doğu kesimindeki arazilerin çoğunun düzgün bir şekilde kayıtlı olmaması gerçeği, uzun süredir ele alınması gereken bir konudur” ifadelerini kullandı.
İsrailli Bakan, “Arazi ve mülkleri kaydetmek için geliştirdiğimiz planlar, ilgili çeşitli hükümet bakanlıkları tarafından kabul edildi. Birleşik bir Kudüs bir slogan değil, batı kesiminde olduğu gibi şehrin doğu kısmına da uygulanması gereken bir vizyon” şeklinde konuştu.
Uygulamada, Doğu Kudüs'teki arazilerin yalnızca yüzde 5'i Tapu Siciline kayıtlı iken geri kalan araziler resmi olarak kayıtsız bulunuyor. Tapu tescili, Filistinlilerin gelecekteki devletlerinin başkenti olduğunu iddia ettikleri şehrin doğu kesiminde İsrail'in attığı bir başka adım.
Orient House Harita ve Yerleşim Dairesi Müdürü Halil et-Tefekci şunları söyledi: “Vatandaşların evleri ve topraklarını ele geçirme kararı Yahudileştirme operasyonunun son adımdır. Arazilerin tescili 1967'den beri üç aşamadan geçmiştir: Birincisi, arazi sahiplerinin daha az vergi ödemek istediği için arazilerin bir kısmı kayıt edilmedi. İkinci aşama ise üzerinde tartışmalar olan alanların resmi kayda girmemesi. Üçüncüsü ise şu anki tapu aşamasıdır” dedi.
Tefekci, İşgal hükümetinin 1967'den sonra tescil ve yerleşimi durdurduğunu açıkladı. Bu durumun, söz konusu arazilerin 50 yıl sonra çoktan ölmüş olan sahiplerinin mülkiyetinde kalması ve asıl mirasçıların diğer bölgeler ya da yurtdışında kalmasına neden olduğunu ifade etti. Halil Tefekci, , Kudüs topraklarının büyük bir bölümünü, özellikle de Eski Şehri etkileyen ciddi yansımalarla yüzleşmek için alternatif bir strateji planı olması gerektiğini söyledi.
Öte yandan Kudüs Ekonomik ve Sosyal Haklar Merkezi Direktörü Ziyad el-Hammuri, Kudüslülerin evlerini ve topraklarını kaydettirme ve bunları artan vergiler ve fahiş maliyetler getirme açısından işgal yetkililerinin tapu kaydı açıklamasının tehlikeli yansımaları konusunda uyardı. Bunun, mukaddes şehir, özellikle de Filistin’deki evler üzerinde tam kontrol sağlamak için işgal planının uygulanması anlamına geldiğini ifade etti.
Hammuri, Kudüslülerin kuşatılması ve durumlarının kötüleşmesi de dahil olmak üzere işgal hükümetinin yaptığı çok sayıda ihlalin, Kudüs'ün özelliklerini, Kudüs kapılarının şeklini değiştirerek ve tatil günlerinde sokaklarını aydınlatarak ona yeni bir Yahudi karakteri kazandıracağını söyledi. Bu tedbirlerin, işgal hükümetinin iddia ettiği gibi Kudüs'ün İsrail'in bir parçası veya ‘Birleşik Kudüs’ sloganının peşinde olduğunu da kanıtladığını ekledi.
Bölgesel dönüşüme hazırlık olarak Gazze'de gerçekçi çözüm önerilerihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5118311-b%C3%B6lgesel-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BCme-haz%C4%B1rl%C4%B1k-olarak-gazzede-ger%C3%A7ek%C3%A7i-%C3%A7%C3%B6z%C3%BCm-%C3%B6nerileri
22 Şubat 2025'te Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat'ta yedinci rehine takası kapsamında iki kişiyle birlikte serbest bırakılan İsrailli rehine Omer Şem-Tov’un etrafı, Filistinli Hamas savaşçıları tarafından çevrilmiş (AFP)
Bölgesel dönüşüme hazırlık olarak Gazze'de gerçekçi çözüm önerileri
22 Şubat 2025'te Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat'ta yedinci rehine takası kapsamında iki kişiyle birlikte serbest bırakılan İsrailli rehine Omer Şem-Tov’un etrafı, Filistinli Hamas savaşçıları tarafından çevrilmiş (AFP)
Dennis Ross
İsrail ordusu Hamas Hareketinin askeri kapasitesini ortadan kaldırmayı, Hizbullah liderliğini tasfiye etmeyi ve balistik füze cephaneliğinin büyük bölümü ile askeri altyapısını yok etmeyi başardı.
Aynı şekilde İran'ın stratejik, hava ve füze savunma sistemlerine de ağır darbeler indirerek, balistik füze üretim kapasitesinin yüzde 90'ını yerle bir etti.
Suriye'de ise güvenlik boşluğundan yararlanan Heyet Tahrir el-Şam, Esed rejimini tam on gün gibi kısa bir sürede devirmeyi başardı. Böylece İran büyük bir stratejik gerileme yaşadı, çünkü direniş ekseni ciddi biçimde zayıflatıldı. İslam Cumhuriyeti Suriye ve Hizbullah'ta önemli kozlarını büyük ölçüde kaybetti.
Genel olarak Tahran'ın nükleer silah üretme kapasitesine daha yakın olduğu doğru, ancak askeri açıdan hiçbir zaman şimdiki kadar savunmasız olmamıştı. Ülkenin içinde bulunduğu derin ekonomik krizin yanı sıra, ulusal para birimi de büyük oranda değer kaybetmiş durumda. Petrol ve doğalgaz üreticisi ülke, elektrik tedarikinde yetersiz kaldığından ülkenin büyük bölümünde okulları, kamu binalarını ve ekonomik sektörleri kapatmak zorunda kaldı.
Öte yandan İsrail ordusu bölgedeki güç dengelerini değiştirmiş olsa da, başarıları önemli olmakla birlikte, stratejik olmaktan ziyade taktiksel niteliktedir; zira kazanımları kalıcı sonuçlara dönüşmemiştir. Bununla beraber bu değişiklik yeni bir bölgesel uyum yaratmak, ekonomilerini modernize etmek, iyi yönetişime dayanan ve dijital olarak yönetilen sistemlere geçiş yapmak isteyen bir grup ülke arasındaki birliği ve bütünleşmeyi artırmak için kullanılabilir.
Başkan Trump'ın Gazze’nin yeniden inşa edebilmesi için Filistinlilerin başka yerlere taşınması çağrısı çoğu Arap lideri tarafından reddedildi
Bu dönüşümün gerçekleşmesi için 2025 yılı içerisinde iki temel şeyin hayata geçirilmesi gerekiyor. Birincisi, Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi, ancak Hamas'ın iktidarda kalmasının engellenmesidir. İkincisi, İran'ı nükleer silah edinme çabalarına son vermeye zorlamak, ancak aynı zamanda uluslararası denetime tabi sivil bir nükleer programa sahip olmasına izin vermektir.
Bu iki hedef gerçekleştirildiğinde Körfez ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi daha da mümkün hale gelecektir. Ancak bu dönüşümler kendiliğinden gerçekleşemez, kararlı bir siyasi müdahaleyi gerektiriyor. İşte bu noktada bu stratejik hedefleri gerçekleştirmek için inisiyatif alması ve bunları gerçekleştirme şansını artırması gereken Trump yönetimi devreye giriyor. Washington, Gazze'deki savaşı bitirerek işe başlayabilir, bunun için İsrail ve Arap ülkeleri üzerindeki nüfuzunu kullanabilir. Trump'ın kendisine mal edip, onun sayesinde gerçekleştiğini iddia ettiği ateşkes ve rehine takası anlaşması bunun anahtarı olabilir.
Anlaşma üç aşamadan oluşuyor ve ikinci aşamada kalıcı ateşkes, İsrail'in askeri olarak Gazze’den çekilmesi ve hayatta kalan tüm rehinelerin serbest bırakılması öngörülüyor. Trump'ın görevlendirdiği müzakereci Steve Witkoff, ikinci aşamanın “kesinlikle başlayacağına” dair tam güvenini dile getirerek, Başkanın “bunun gerçekleşmesini istediğine” işaret etti. Witkoff geride hiçbir rehine bırakmama sözü verdi. İkinci aşamanın savaşın sona erdirilmesini öngördüğünü ancak aynı zamanda Hamas'ın Gazze'nin yönetiminden uzaklaştırılmasını gerektirdiğini de açıkladı. Bu da bu iki hedef arasında hassas bir denge kurulmasını gerektiriyor.
23 Ocak'ta Gazze Şeridi'nin kuzey bölgelerine dönen yerinden edilmiş Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazları arasında çadırlar kuruyor (AFP)
Asıl zorluk şu ki, askeri olarak yenilmesine rağmen Hamas’ın hâlâ birkaç bin silahlı savaşçısı bulunuyor. İsrail, emekli ABD Generali David Petraeus'un önerdiği “temizle, tahkim et, yeniden inşa et” yaklaşımını benimsemedi ve savaş sonrası dönem için net bir plan da ortaya koymadı.
Öte yandan Arap ülkeleri de Hamas'ın Gazze'deki kontrolünü sürdürmesini engelleyecek bir mekanizmayı henüz ortaya koymuş değiller. Hareket -ne kadar küçük olursa olsun- varlığını sürdürdüğü sürece kendini yeniden inşa etmek, yeniden inşa için ayrılan kaynakları askeri amaçlara aktarmak ve gelecekte yaşanacak yeni bir çatışma dönemine hazırlık yapmak için çalışacaktır. Bu durumda şu soru akla geliyor: Bu puslu sahnenin ortasında Gazze'ye kim yatırım yapacak?
Başkan Trump'ın Gazze'nin yeniden inşa edilebilmesi için Filistinlilerin başka yerlere taşınması çağrısı, çoğu Arap lideri tarafından reddedildi; çünkü Filistin sorununun çözümü yerinden etme ve tahliye olamaz. Ama eski bir söz vardır: “Hiçbir şeyi karşılıksız yenemezsin.”
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre Mısır'ın, geniş Arap desteğini kazanmayı hedefleyen bir yeniden inşa planı hazırladığı söyleniyor. Bu plan, Hamas'ın veya Filistin Ulusal Otoritesi’nin yönetimine tabi olmayan teknik bir Filistin yönetiminin kurulmasını da içeriyor. Ancak bu öneri yeterli görünmüyor; zira şu soru hâlâ ortada duruyor: Hamas'ın Gazze'de kendisini yeniden konumlandırıp insani kaynaklara ve yeniden inşa malzemelerine el koyması nasıl önlenebilir? Herhangi bir Arap planı, güvenilirliğini sağlamak için bu problemi çözmelidir, aksi takdirde İsrail'e baskı yapmak için gerekli Amerikan desteğini alamayacaktır.
İsrail, Hamas liderlerinden Gazze'den ayrılma ya da sivillerin olmadığı bölgelerde İsrail'in askeri müdahalesi ile yüzleşme arasında tercih yapmalarını isteyecek
İsrail, Hamas'ın Gazze'deki iktidarının devam etmesinin çatışmanın devam etmesine yol açacağını ileri sürüyor. Aslında kamuoyu yoklamaları Hamas'ın Gazze'de popülaritesini kaybettiğini gösteriyor. Zogby Enstitüsü'nün Blair Enstitüsü için yaptığı kamuoyu yoklaması, Gazze halkının yüzde 93'ünün Hamas’ın yönetimde kalmasını istemediğini ortaya koydu.
En gerçekçi çözüm, güvenliği temin edecek ve hukukun üstünlüğünü sağlayacak, silah kaçakçılığını engelleyecek ve sivilleri Hamas veya suç çetelerinin hakimiyetinden koruyacak istikrar güçleri tarafından desteklenen, Arap hükümetleri ile yerel bir Filistin yönetiminden oluşan geçici bir yönetimin kurulmasıdır. 18-24 aylık bir sürenin ardından, Arap Beşlisi'nin ısrar edebileceği Filistin Ulusal Otoritesi’nde gerçek bir reform yapılması koşuluyla, Gazze'nin yönetimi Ulusal Otorite’ye devredilebilir. Eğer Arap devletleri Hamas'ın geri dönüşünü engellemek için doğrudan müdahalede bulunmaya yanaşmazlarsa, Gazze içinde sakinlerin Hamas kontrolünden uzakta taşınabilecekleri güvenli bölgeler oluşturulması temelinde alternatif bir yaklaşım benimsenebilir. Söz konusu bölgelere geçici konutlar yapılabilir. Bu bölgelerin güvenliğini sağlama sorumluluğunu ise Arap güçleri üstlenecektir. Böylece yeniden inşa için istikrarlı bir ortam sağlanacaktır. Aynı zamanda İsrail, Hamas liderlerinden Gazze'den ayrılma ya da sivillerin olmadığı bölgelerde İsrail'in askeri müdahalesi ile yüzleşme arasında tercih yapmalarını isteyecektir. Mısır'da şu anda 100 binden fazla Gazzelinin yaşadığı göz önüne alındığında, az sayıda Gazzeli daha sonra geri dönme imkânının garanti edilmesi koşuluyla, gönüllü olarak Gazze’yi terk edebilir gibi görünüyor.
Trump'ın önerdiği toplu yerinden etme mümkün değil, ancak alternatiflerin de gerçekçi olması ve belki de bahsedilen seçenekleri yansıtması gerekiyor. Bu, 2025'in stratejik zorunluluklarından biridir. Gazze sorununun yanı sıra İran'ın nükleer programına son verilmesi de önemli bir konu olmaya devam ediyor. İranlılar şu anda ayda 30 kilogram yarı zenginleştirilmiş uranyum zenginleştiriyorlar. Bu da yaz aylarına kadar 15 nükleer bomba yapmaya yetecek kadar uranyum üretme kapasitesine sahip olacakları anlamına geliyor. Bu durumda İranlıların nükleer silah sahibi olma ihtimali olasılıktan gerçeğe dönüşecektir.
Trump, İranlıların nükleer silah programından vazgeçmeleri halinde gerçek ekonomik faydalar elde edeceklerini anlamaları için teklifinde net olmalı
Trump, Tahran ile bir anlaşma istiyor ve bu onun tercih ettiği yol, ancak İran'a nükleer seçenek sunan bir anlaşma olmasını istemiyor. Yapılması gereken, İran'ın nükleer altyapısının niteliğini, Tahran'ın nükleer enerjiyi sivil amaçlarla kullanmasına olanak tanıyacak, ancak nükleer silah geliştirme olanağına sahip olmasına izin vermeyecek şekilde değiştirmektir. Bu seçeneğin günden güne ertelenmesi artık kabul edilemez, aksine tamamen ortadan kaldırılması gerekir.
Havadan çekilen bu görüntüde, Gazze'nin kuzeyinde evlerine dönmelerine izin verilmesini bekleyen Filistinliler görülüyor (Reuters)
Bu nedenle Trump teklifinde net olmalı. İranlılar nükleer silah programlarından vazgeçmeyi kabul ederlerse gerçek ekonomik faydalar elde edeceklerini anlamalılar. Ancak şunu da anlamalılar, teklifi reddetmeleri halinde ABD, İran'ın tüm nükleer altyapısını yok etmekten çekinmeyecektir ki Tahran'ın bunu yeniden inşa etmesi kolay olmayacaktır.
Eğer Trump yönetimi Hamas'ın yönetimden uzaklaştırılmasıyla savaşı sona erdirebilir ve silahsızlandırma ile birlikte yeniden inşa sürecini başlatırsa, İran'ın nükleer programına son verecek diplomatik bir anlaşmaya varabilirse, farklı bir Ortadoğu görebiliriz. O zaman İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesi ihtimali daha gerçekçi hale gelecek ve çatışmaya değil, birlikte yaşamaya dayalı bir Filistin devletinin önü açılacaktır. Bunlar kulağa gerçekleşmesi çok uzak hedefler gibi gelebilir ama iki temel adımla başlıyorlar; Hamas iktidarına son vermek ve İran'ın nükleer silah seçeneğine son vermek.