İran Dini Lideri’nin askeri danışmanı cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını açıkladı

Dehkan, Tahran'ın karar verme alanında ‘rasyonaliteyi hakim kılmayı’ vaat etti

Hamaney ve askeri danışmanı Hüseyin Dehkan (Hamaney Resmi Sitesi)
Hamaney ve askeri danışmanı Hüseyin Dehkan (Hamaney Resmi Sitesi)
TT

İran Dini Lideri’nin askeri danışmanı cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını açıkladı

Hamaney ve askeri danışmanı Hüseyin Dehkan (Hamaney Resmi Sitesi)
Hamaney ve askeri danışmanı Hüseyin Dehkan (Hamaney Resmi Sitesi)

İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in askeri danışmanı ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarından Hüseyin Dehkan, önümüzdeki yıl Haziran ayı ortalarında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını resmen duyurdu.
İran’ın yerel haber ajansları, pazartesi akşamı, Tuğgeneral Dehkan’ın (64) yer aldığı bir video kaydını yayınladılar. Kayıtta Dehkan, cumhurbaşkanlığına aday olduğunu söyledi. Böylece aylardır cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılabileceğine dair devam eden spekülasyonların ardından Dehkan’ın adaylığı resmi bir form almış oldu. Dehkan videoda ayrıca İran Dini Lideri Ali Hamaney, ülkesinin ‘devrimci’ bir hükümete liderlik edecek ‘genç ve devrimci’ bir cumhurbaşkanına ihtiyacı olduğunu vurguladığını belirtti.
Dehkan böylece İran’ın, Şah rejimini deviren 1979 devriminden sonra sekizinci kez cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gideceği seçimlerle ilk duyurusunu yapmış oldu. Seçimlerden galip ayrılan aday, şuan görevinin ikinci döneminde olan mevcut Cumhurbaşkanı’nın Ağustos ayında bitecek olan görev süresinin ardından onun görevlerini üstlenecek.
Dehkan adaylığını açıklamadan günler önce ciddi bir performans sergiledi. ABD Hazine Bakanlığı'nın Kasım 2019'dan bu yana yaptırımlar listesinde olan Dehkan Associated Press (AP) haber ajansına özel bir röportaj verdi. Dehkan röportajda, ABD’nin ülkesine yönelik olası bir saldırıda bulunmasına karşı uyardı. Bir DMO komutanı olan Tuğgeneral Dehkan, Batı ile yapılacak müzakerelerin, İran'ın düşmanları için ‘caydırıcı’ güç olarak nitelendirdiği balistik füzeleri içermeyeceğini de belirtti.
Dehkan sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran hükümeti savunma gücünü hiçbir zaman hiç kimseyle ve hiçbir koşulda müzakere etmeyecektir.  Balistik füzelerimiz, uzmanlarımızla, gençlerimizle ve büyük sanayi merkezlerimizle sahip olduğumuz muazzam yeteneklerin bir sembolüdür.”
Dehkan, 3 yıl önce Hamaney’in savunma işleri ile ilgili danışmanı olarak atanmadan önce çeşitli görevlerde bulundu. Mevcut Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin kurduğu ilk hükümetin savunma bakanlığı görevini üstlendi. Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın ‘Şuheda Teşkilatı’ işlerinden sorumlu yardımcılığını yaptı. Reformist Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin ülkeyi yönettiği sekiz yıl boyunca savunma bakanı yardımcılığı görevinde bulundu. Tüm bunlar, İran yönetiminde son sözü söyleyen Dini Lider ile doğrudan istişare edilerek verilen görevler.
Ülkedeki reformist ve muhafazakar akımlara eşit mesafede duran Dehkan, cumhurbaşkanlığına aday olma amacının ülkesinde ‘ulusal düzeyde bir uzlaşı atmosferi sağlamak’ ve karar alma alanında ‘rasyonaliteyi hakim kılmak’ olduğunu söyledi. Dehkan ayrıca, ‘güç ve itibara sahip bir konumda dışarıyla diyalog için bir platform sağlamayı’ amaçladığını ifade etti. Tüm bunlar, mevcut Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin adaylığı sırasında öne sürdüğü vaatlerle benzerlikler taşıyor.
Dehkan, DMO eski komutanlarından Muhsin Rızai’nin 3, Muhammed Bakır Galibaf'ın ise 2 kez cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olduğu hatırlattı. Galibaf, 2013 yılındaki seçimlerde Ruhani karşısında yenilgiye uğrarken 2017’deki seçimler de İbrahim Reisi için çekildiğini açıkladı.
Bir grup DMO komutanın adı, son zamanlarda reformist ve muhafazakar akımlarla bağlantılı çevreler tarafından öne sürülen onlarca listede yer aldı.

İran'da yapılan en düşük katılımlı seçim
Geçtiğimiz Şubat ayında yapılan genel seçimlerin 41 yıldır Tahran'da ve tüm İran'da yapılan en düşük katılımlı seçim olarak kayıtlara geçmesinin ardından, iktidar, yaklaşan seçimlerde İranlıların sandık başına gitmeleri için mücadele edecek gibi görünüyor.
DMO’nun Tahran Şehir İçi Güvenliği Sorumlusu Sarellah Karargâhı Komutan Vekili Tuğgeneral İsmail Kevseri’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde askerlerin adaylığını savunmasının üzerinden bir haftadan kısa bir süre geçtikten sonra adaylığını duyuran Dehkan, ‘isim vermeden bazı çevrelerin insanları askerlerin adaylığı karşısında korkutmaya çalışmakla’ suçladı.
İran'da yayımlanan reformist gazetelerden biri olan Şark, geçtiğimiz pazar günü yayınlanan sayısında, reformist akımın önde gelen partilerinden Karkezaran (inşaat işçileri) Partisi’nin cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili stratejisini aktardı.
Partinin 20 aday ismi incilediğini belirten gazetenin haberine göre bu isimler arasında Humeyni'nin (rejimin kurucu rehberi) torunu Hasan Humeyni, mevcut Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri,  Planlama ve Bütçe İşlerinden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Bakır Nubaht, Atom Enerjisi Örgütü Başkanı Ali Ekber Salihi, Merkez Bankası Başkanı Abdünnasır Himmeti, eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin kardeşi Muhammed Rıza Hatemi, mevcut Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, mevcut İletişim ve Enformasyon Bakanı Muhammed Cevad Azeri Cehromi, Meclis Başkanı Ali Laricani, reformistlere yakınlığıyla bilinen milletvekili Ali Mutahhari, reformist milletvekili Mesud Pizişkiyan yer alıyor.
Karkezaran Partisi’nin en önde gelen isimlerinden Muhsin Haşimi, cumartesi günü İran'ın yarı resmi ajansı ISNA ajansına verdiği demeçte, partiye bağlı bir çalışma grubunun, ‘ülkedeki mevcut koşullar ve bir sonraki hükümetin kuruluşu göz önüne alındığında, partinin yönelimleri için bir plan üzerinde çalışmaya başladığını’ belirtti. Haşimi ayrıca, adayların bir uzlaşıya varması amacıyla reformist akımdan partilerle müzakerelerde bulunan ikinci bir çalışma grubunun daha olduğunu kaydetti.
Doğrudan İran Dini Lideri’ne bağlı olan İran Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK), aday adaylarının, cumhurbaşkanlığına ve aday olmaya uygunluğunu değerlendiriyor. Böylece aday adayları, seçimlere giden yolda belirleyici bir aşamayla karşı karşıya kalıyorlar.
İran’da bir cumhurbaşkanının, rejimin genel politikalarını etkilemesine pek ihtimal verilmiyor. Öyle ki İran Berna haber ajansının haberine göre eski reformist milletvekili Nasır Kavami, kötüleşen ekonomik durum nedeniyle Cumhurbaşkanı Ruhani'ye baskı yapan milletvekillerini eleştirerek, “İran İslam Cumhuriyeti'nde cumhurbaşkanının ve hükümetin yetkileri yüzde 10’dur. Yetkilerin yüzde 90'ı diğer kurumların elindedir” ifadelerini kullandı.
Eski Kültür ve İslami İrşad Bakanı Ali Cenneti, Dehkan'ın adaylığına gelen ilk tepki olarak pazartesi günü Twitter hesabından, “Boğucu yaptırımlar, ekonomik baskılar, halkın hoşnutsuzluğu ve mevcut sorunların başlıca nedeni olan cumhurbaşkanının dış ve iç politika konusunda karar verme yetkisinin sınırlı olması gibi ülkenin karşı karşıya olduğu birçok sorun göz önüne alındığında, cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olmak isteyenlerin aklından şüphe etmeliyiz” yorumunda bulundu.



Erdoğan: Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor

Fotoğraf: TCCB
Fotoğraf: TCCB
TT

Erdoğan: Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor

Fotoğraf: TCCB
Fotoğraf: TCCB

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile düzenledikleri ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor. Terör örgütlerine, bölgemizin geleceğinde yer olmadığına dair mutabıkız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki baş başa ve heyetler arası görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi.

Sözlerinin başında Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve heyetini Ankara'da misafir etmekten duyduğu memnuniyeti dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyimizin beşinci toplantısı çerçevesinde aralık ayında Atina'yı ziyaret etmiştim. Diyalog kanallarını açık tutma, ilişkilerimizde yaşanan ivmeyi geliştirme noktasında karşılıklı mutabakatımızı teyit etmiştik. Bu müşterek anlayışı, dostane ilişkiler ve iyi komşuluk hakkını Atina Bildirgesi ile de kayıt altına almıştık. Değerli Kiryakos'un beş ay sonra iadeyi ziyarette bulunması, bu mutabakatın bir yansımasıdır. Kendisine ikili münasebetlerimizi ilerletme konusundaki samimiyetleri dolayısıyla teşekkür ediyorum" diye konuştu.

“İKİLİ TİCARETİMİZİ, 10 MİLYAR DOLARA ÇIKARTMA HEDEFİYLE ÇALIŞIYORUZ”

Türkiye ile Yunanistan arasındaki iş birliği ruhunun güçlenmesinin her iki ülke ve tüm bölge için hayırlı olacağına inandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Sayın Başbakan ile biraz önce dar kapsamlı, son derece verimli, samimi ve yapıcı bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmelerimizde ikili gündemimizde yer alan konuları etraflıca gözden geçirdik. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 6 milyar dolar olan ikili ticaretimizi, 10 milyar dolara çıkartma hedefiyle çalışıyoruz. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulumuz ile Yunan Ticaret Odaları Birliği arasında imzalanan Ortak İş Konseyi kurulmasına ilişkin anlaşma, çabalarımıza büyük katkı sağlayacak. Deprem kuşağında yer alan ülkelerimiz, tabii afetler karşısında komşuluk hukukunun gereğini hep yerine getirmiş, birbirlerinin yardımına ilk koşan ülkelerden olmuşlardır. Yine bugün imzalanan afet ve acil durum yönetimi alanındaki mutabakat zaptı, bu kulvardaki ahdî zeminimizi sağlamlaştırmıştır. Ziyaret vesilesiyle imzalanan sağlık ve tıp bilimleri alanlarında iş birliğine dair anlaşmayla da iş birliğimizi tahkim etmiş olduk."

“TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE GÜNDEMİMİZİN ÜST SIRASINDAYDI”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmelerde Türkiye ile Yunanistan ilişkilerindeki birbiriyle bağlantılı sorunları da ele aldıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Atina Bildirgesi'nde çerçevesi çizildiği şekilde sorunlarımızı samimi diyalog, iyi komşuluk ve uluslararası hukuk dâhilinde çözme irademize bağlıyız. FETÖ, PKK ve DHKP/C gibi terör örgütleriyle mücadele de gündemimizin üst sırasındaydı. Yunanistan ile terörle mücadele konusunda anlayış birliğimiz giderek güçleniyor. Terör örgütlerine, bölgemizin geleceğinde yer olmadığına dair mutabıkız. Komşumuz ve NATO müttefikimiz Yunanistan'dan beklentilerimizi bugün Sayın Başbakan ile bir kez daha paylaştım. Azınlık konusunu iki ülke arasında beşeri bir dostluk köprüsü olarak görüyoruz. İlişkilerimizdeki olumlu atmosferin, Yunanistan'daki Türk azınlık ve soydaşlarımızın haklarının karşılanmasına katkı sağlamasını bekliyoruz. Kıbrıs sorununun Ada'daki gerçekler temelinde adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması mühimdir. Böyle bir adımın atılması tüm bölgemizin istikrar ve huzurunu güçlendirecektir."

“FİLİSTİN DEVLETİNİN TANINIRLIĞINI ARTIRMAYA YÖNELİK DİPLOMATİK TEMASLARIMIZI KARARLILIKLA SÜRDÜRECEĞİZ”

Görüşmelerde Gazze'de yaşanan soykırım başta olmak üzere bölgesel gelişmeler konusunda da fikir teatisinde bulunduklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "İsrail yönetimi, ateşkes çağrılarına kulak tıkadığı gibi destekçilerine dahi meydan okumaktan geri durmuyor. Vicdan sahibi tüm kesimlerin çağrılarına rağmen, masum sivillerin son sığınağı olan Refah'ı acımasız şekilde hedef almaya devam ediyor. 15 bini çocuk, 35 bini aşan Filistinli masum sivilin katledilmesi karşısında Batılı ülkeler başta olmak üzere uluslararası toplum sesini artık daha gür çıkarmalıdır. Doğudan batıya, 'bu zulme ortak olmayalım' çağrısıyla her hafta meydanları dolduran tüm vicdanlı insanları bir kez daha saygıyla selamlıyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin'in tam üyeliği konusunda aldığı karar, kalıcı çözümün anahtarının 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve toprak bütünlüğüne haiz Filistin Devleti'nin tesisi olduğunu göstermiştir. Yunanistan'ın da kararı destekleyen 143 üye ülke arasında yer almasından memnuniyet duyduk. Filistinli kardeşlerimiz adına Sayın Başbakan'a teşekkürlerimi iletiyorum. Türkiye olarak İsrail'i ateşkese zorlamaya ve Filistin devletinin tanınırlığını artırmaya yönelik diplomatik temaslarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Komşumuz Yunanistan'ın da Gazze'de katliamların durması amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek olmasını bekliyoruz."

“GÖRÜŞ AYRILIKLARINA RAĞMEN DİYALOG KANALLARIMIZI AÇIK TUTARAK OLUMLU GÜNDEME ODAKLANIYORUZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yıl aralık ayındaki Atina ziyaretinde, Yunanistan ile Türkiye arasında çözülemeyecek büyüklükte bir sorun olmadığına dair inancını paylaştığını hatırlatarak, "Bu bir süreçtir. Daha fazla netice vermesi için titizlikle ilerletilmesi gerekir. Her görüşmemizde iş birliğimizin geleceğine dair ümitlerimiz daha da artıyor. Görüş ayrılıklarına rağmen diyalog kanallarımızı açık tutarak olumlu gündeme odaklanıyoruz" dedi.

Bir hususu açıklığa kavuşturmakta fayda gördüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin kültürel mirasın korunması noktasında örnek alınan bir ülke olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kariye Camimizi, 2020 yılında aldığımız karar sonrasında titiz bir restorasyon çalışması sonucu yeniden ibadete ve ziyarete açtık. UNESCO Kültür Varlığı olan her bir eserin korunmasına, milletimizle birlikte tüm insanlığın istifadesine sunulmasına büyük önem veriyoruz. Kariye Camii de yeni kimliğiyle herkesin ziyaretine açıktır. Biz pozitif gündeme bu minvalde somut ve yapıcı fikirlere yoğunlaşmakta kararlıyız" şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasındaki istişarelerin ve imzalanan anlaşmaların başta Türkiye ve Yunanistan olmak üzere tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ederek, "Sayın Miçotakis'i bu kez Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyimizin müteakip toplantısını gerçekleştirmek üzere yeniden Ankara'ya bekliyorum" ifadelerini kullandı.

YUNANİSTAN BAŞBAKANI MİÇOTAKİS: “İKİ KOMŞU OLARAK ARAMIZDAKİ ANLAYIŞ VE İLİŞKİ ORTAMI OLUMLU BİR ŞEKİLDE GELİŞİYOR”

Yunanistan Başbakanı Miçotakis de açıklamasında bunun, 10 ay içerisinde yapılan dördüncü görüşme olduğunu belirterek, "Bu görüşmelerin sayısı da şunu gösteriyor; iki komşu olarak aramızdaki anlayış ve ilişki ortamı devamlı daha olumlu bir şekilde gelişiyor. Bu pozitif ilişkiler çok olumlu bir günlük yaşamı gerçekleştirmemize yardımcı oluyor" ifadelerini kullandı.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Atina'da düzenlenen 5. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDİK) toplantısı ve imzalanan mutabakat zaptının ardından bu olumlu gelişmeleri devam ettirmeye kararlılıklarını gösterdiklerini dile getirdi.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile mutabık kalmadıkları önemli bir konu olduğunu vurguladı.

“HAMAS'A 'TERÖR ÖRGÜTÜ' DERSEK BU ACIMASIZ BİR YAKLAŞIM OLUR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Ben Hamas'ı bir terör örgütü olarak görmüyorum. Tam aksine Hamas, 1947'den itibaren toprakları işgal edilmiş ve bu toprakları işgalinden sonra da topraklarını koruma altına alan bir direniş örgütüdür. Bu direniş örgütü ne yazık ki İsrail'in acımasız 45 bini bulan şu andaki insan kaybına karşı oraları koruma mücadelesi veren bir direniş örgütü durumundadır. Bunu görmemiz lazım. Şu an itibarıyla 40 bini aşmış insanını kaybetmiş Hamas'a eğer 'terör örgütü' dersek bu acımasız bir yaklaşım olur. Dolayısıyla ben, Hamas'ı bir terör örgütü olarak görmüyorum, tam aksine Hamas'ı kendi topraklarını ve kendi insanını korumanın mücadelesini veren insanlar olarak görüyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Birleşmiş Milletler'de sizler de olumlu oy vermek suretiyle orada bu acımasızlığa katılmadınız, ortak olmadınız, bundan dolayı da sizlere teşekkür ediyorum. Ama şimdi orada bir terör örgütü olmadığını sizler de ortaya koydunuz. Ama burada 'terör örgütü' derseniz buna üzülürüz. Ben asla Hamas'ı terör örgütü olarak görmüyorum ve şu an itibarıyla adım adım Hamas'ı takip ediyorum. Ülkemde şu an bini aşkın Hamas'ın mensupları hastanelerimizde hepsi tedavi altında, böyle işi sürdürüyoruz. Ben inanıyorum ki belki burada yanlış yaklaşımınız olabilir, ben bu yaklaşımınıza asla katılmıyorum, katılamam ve bu haksızlık olur. Çünkü bunca Hamaslı öldürülüyor tüm Batı bunlara her türlü silah ve mühimmatla saldırıyor. Bütün bunlar karşısında 1947'den bugüne kadar topraklarından sürekli tecrit edilen, toprakları işgal edilen İsrail tarafından Hamas'a, eğer sizler terör örgütü derseniz buna üzülürüm."

Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in "İsterseniz bu konuda mutabık kalmadığımız için aramızda mutabık kalalım. Ancak hemen bir ateşkes anlaşmasının imzalanması konusunda mutabık olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü Filistinli halk bu acımasız politikaların kurbanıdır" sözleri üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu, olabilir" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın toplantısının ardından Yunanistan Başbakanı Miçotakis onuruna resmî akşam yemeği verdi.


Washington: Rusya Savunma Bakanı'nın değiştirilmesi Putin'in "çaresizlik" içinde olduğunu gösteriyor

 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)
TT

Washington: Rusya Savunma Bakanı'nın değiştirilmesi Putin'in "çaresizlik" içinde olduğunu gösteriyor

 Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, (AFP)

Washington, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in savunma bakanını görevden almasının, Ukrayna işgalinin yüksek maliyetine ilişkin "çaresizlik" durumunun kanıtı olduğunu belirtti.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Vedant Patel dün gazetecilere verdiği açıklamada, "Bizim görüşümüze göre bu, Rusya ekonomisi üzerinde büyük bir yük oluşturmasına ve Rus kuvvetlerinin ağır kayıplar vermesine rağmen, Putin'in Ukrayna'ya yönelik saldırgan savaşını sürdürme konusundaki umutsuz arzusunun bir başka göstergesi olduğu yönündedir" ifadelerini kullandı.

"Kremlin'in Ukrayna'ya karşı saldırgan savaşını başlatması ve sürdürmesi birçok ailenin acı çekmesine neden oluyor" diyen Patel, "Rusya'nın Ukrayna'ya karşı haksız bir savaşı başlattığını" belirtti.

 Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Putin’in güçlerini Ukrayna'dan çekerek savaşa son verebileceğini” ifade etti.

Rus parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi tarafından yayınlanan bakanlık adayları listesine göre Putin, eşi benzeri görülmemiş beşinci başkanlık dönemine başlarken Savunma Bakanı Sergey Şoygu'yu görevden aldı ve yerine ekonomist Andrei Belousov’un atanmasını önerdi.


İsrail ordusu Refah'ta bir BM çalışanını öldürdüğünü itiraf etti: Savaş bölgesindeydi

İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
TT

İsrail ordusu Refah'ta bir BM çalışanını öldürdüğünü itiraf etti: Savaş bölgesindeydi

İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)
İsrail ordusunun ilk değerlendirmesi, BM aracının "devam eden çatışmalar sırasında" bombalandığını gösteriyor (DPA)

Times of Israel gazetesi bugün İsrail ordusunun, Gazze'nin güneyindeki Refah'ta bir BM çalışanının aktif çatışma bölgesindeyken öldürüldüğünü, bir başka çalışanın da yaralandığını belirttiği açıklamasını aktardı.

Arap Dünyası Haber Ajansına ise bir yetkilinin, bir çalışanın ölümü ve diğerinin yaralanması olaylarının soruşturulduğunu söylediğini belirtti.

Ordu, ilk değerlendirmenin, BM aracının "aktif savaş bölgesi olarak belirlenen bir alanda çatışmaların ortasında" bombalandığını gösterdiğini açıkladı.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin bir sözcüsü dün (Pazartesi), Refah'ta örgüte ait bir aracın hedef alınması sonucu bir BM çalışanının öldüğünü ve bir başkasının da yaralandığını doğrularken, Gazze'deki hükümet medya ofisi çalışanın ölümü ile ilgili İsrail ordusunu suçladı.

BM sözcüsü yaptığı açıklamada, Genel Sekreter António Guterres'in Refah'taki Avrupa Hastanesine giderken araçlarının bombalanması sonucu bir BM Güvenlik ve Emniyet Dairesi çalışanının hayatını kaybetmesi ve bir başka çalışanın da yaralanmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getirdiğini söyledi.

Gazze'deki hükümet medya ofisi ise İsrail ordusunu yabancı bir çalışanı öldürmek ve başka bir yabancı çalışanı yaralamakla suçladı ve Refah'ta Birleşmiş Milletler aracına binerken hedef alındıklarını belirtti.

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Direktörü Samantha Power, "X" platformundaki hesabında yaptığı açıklamada: " Birleşmiş Milletler çalışanlarına yönelik saldırılar ve en az bir kişinin öldürüldüğüne dair haberlerden dehşete düştüm. Bu da öldürülen BM personeli, yardım görevlileri ve sivillerin şaşırtıcı sayısını artırıyor. BM personeli en kırılgan durumdaki insanlara yardım etmek için çalışmaktadır ve işlerini güvenli bir şekilde yapabilmeleri için korunmalıdırlar" ifadeleri yer aldı.

 


“Topyekün Savaş” Rusya'yı Sovyet zamanlarına geri götürüyor

Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)
Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)
TT

“Topyekün Savaş” Rusya'yı Sovyet zamanlarına geri götürüyor

Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)
Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sovyet sloganları ile dolu turistik hediyelik eşya dükkânı (Getty)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24 Şubat 2022'de Ukrayna'da "özel askeri operasyon" başlattığını duyurduğunda, Ruslar bu çatışmanın iki ya da üç haftadan fazla süreceğini tahmin etmiyordu. O dönemde hızlı ve kararlı bir operasyondan söz ediliyordu, ancak "özel operasyon" giderek Rusya'nın Dünya Savaşı'ndan bu yana giriştiği en büyük çatışmaya dönüştü.

İlk kurşunun atılmasından 800 günden fazla bir süre sonra bugün, "topyekûn savaş" terimi, kullanımını yasaklayan yasalara rağmen, tüm yansımalarıyla birlikte en yaygın kullanılan terim haline geldi.

“Şarku'l-Avsat” insanların günlük yaşamlarındaki büyük değişimleri ve bazılarının Sovyet dönemine dönüşünü izledi. Çin artık ülkenin otomobil pazarının yüzde 60'ından fazlasına hâkim durumda ve eski dönemi hatırlatan "Lada" arabası büyük şehirlerin sokaklarında yoğun bir şekilde görülmeye başladı. Süpermarket raflarında Fransız peyniri, İtalyan makarnası ve kaliteli İspanyol yağı bulunmuyor.

Değişen sadece tüketim malları, gıda ve eczacılık ürünleri değil. Bunları üreten ülkelerin dijital kodları da değişti. Sinema endüstrisi bile değişti; Hollywood ve genel olarak Batı yapımları sinemalardan çekildi ve "dost ülkelerin" kültürü bunların yerini aldı. Bu da hedeflenen içerik ve savaş kültürünün kalite ve rekabet standartlarına hâkim olduğu, eşi benzeri görülmemiş bir patlamaya tanık olan yerel yapımlarla rekabet ediyor.

Alınan geniş önlemlerin, ülkenin son on yıllardaki geçirdiği en büyük sınavın en kötü yansımalarını aşmayı başardığı doğrudur, ekonomi pratikte istikrarlı ve sağlam kaldı ve iç cephe de çok sağlam. Ancak Rusların günlük yaşamının özellikleri dramatik bir şekilde değişti.


Vatikan'da işçiler bir ilke imza attı: Çalışma koşullarını değiştirin

Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)
Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)
TT

Vatikan'da işçiler bir ilke imza attı: Çalışma koşullarını değiştirin

Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)
Vatikan'da kanunlar gereği işçilerin sendikalaşmasına izin verilmiyor (Reuters)

Vatikan Müzeleri'nde işçiler, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için Papa Francis yönetimine dilekçe gönderdi.  

49 çalışanın imzasını taşıyan dilekçede, Vatikan yönetiminden "her işçinin onurunu ve sağlığını zedeleyen çalışma koşullarının" değiştirilmesi istendi.

İşçilerin avukatı Laura Sgro, çalışma saatlerinin kısaltılması, ücretlerin artırılması, sağlık ve güvenlik desteğinin iyileştirilmesi gibi taleplerde bulunulduğunu belirtti. 

Sgro, Birleşik Krallık'ın (BK) tanınmış gazetelerinden Guardian'a şunları söyledi: 

İşçiler, bu durumu bireysel dilekçeler yazarak pek çok kez çözmeye çalıştı. Fakat talepler yanıtsız kaldı. Dolayısıyla böyle bir radikal adım atıldı. Uzun yıllar süren tartışmalardan sonra, bu ilk toplu eylem. Şu anda 49 kişi var ama önümüzdeki birkaç gün içinde bu sayının artacağını düşünüyorum.

BK merkezli haber ajansı Reuters'ın aktardığına göre dilekçe, Vatikan yasaları uyarınca yönetim ve çalışanlar arasında yapılacak uzlaşma sürecinin ilk resmi adımı niteliğinde. 

Avukat, süreçten sonuç alınamazsa Vatikan Mahkemesi'nde Papa Francis yönetimine karşı dava açacaklarını söyledi. 

Sgro, "Bu eylemle yapıcı bir süreç başlatmak istiyoruz. Bunun Vatikan'daki çalışma kurallarının genel anlamda tekrar gözden geçirilmesi için bir vesile olmasını umuyoruz" dedi.

Reuters'ın haberinde Vatikan'daki işçilerin bu hamleyle "eşi benzeri görülmemiş bir yasal süreç başlattığı" yazıldı.  

Avukat Sgro, Vatikan'daki iş kanununda zorunlu izin durumlarıyla ilgili net hükümler yer almadığını belirtti. 

Ayrıca Sgro, Vatikan yönetiminin pandemideki karantina uygulamaları nedeniyle aktif olarak çalışmayan işçilerden, bu dönemde kendilerine verilen maaşları geri yatırmalarını istediğini öne sürdü.

Yaklaşık 700 kişinin çalıştığı Vatikan Müzeleri'nin iddialarla ilgili yorum yapmayı reddettiğini aktarıldı. 

Dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan Vatikan Müzeleri geçen yıl yaklaşık 7 milyon kişiyi ağırlamıştı.

Independent Türkçe, Guardian, Reuters


Ukrayna, Rusya'da "Vietnam Savaşı taktiklerini" kullanıyor

Ukraynalı yetkililer, Hollanda ve Danimarka'nın göndereceği F-16'ların bu ay ulaşmasını beklediğini söylemişti (Reuters)
Ukraynalı yetkililer, Hollanda ve Danimarka'nın göndereceği F-16'ların bu ay ulaşmasını beklediğini söylemişti (Reuters)
TT

Ukrayna, Rusya'da "Vietnam Savaşı taktiklerini" kullanıyor

Ukraynalı yetkililer, Hollanda ve Danimarka'nın göndereceği F-16'ların bu ay ulaşmasını beklediğini söylemişti (Reuters)
Ukraynalı yetkililer, Hollanda ve Danimarka'nın göndereceği F-16'ların bu ay ulaşmasını beklediğini söylemişti (Reuters)

Ukrayna'nın Rusya cephesinde ABD'nin Vietnam Savaşı'nda kullandığı taktikleri uyguladığı savunuldu. 

ABD merkezli haber sitesi Business Insider, Ukraynalı pilotların Rus hava savunma sistemlerine karşı ABD ordusunun Vietnam Savaşı'nda kullandığı "yaban gelinciği" (Wild Weasel) taktiğini uyguladığını yazdı. 

Hollanda'daki Lahey Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden analist Frederik Mertens, Ukraynalı savaş pilotlarının bu stratejiyle Rus hava savunma sistemlerinin yerinin tespit edilmesini sağladığını söyledi. 

ABD Hava Kuvvetleri'nin 1955-1975'teki Vietnam Savaşı'nda uyguladığı stratejide pilotlar kendilerini yem olarak kullanıyor. 

"Yaban Gelinciği Projesi" adlı bu taktikte pilotlar, düşman radarına girecek irtifalardan uçuş yapıyor. Bu şekilde radar dalgalarının kaynağının tespit edilmesi mümkün hale geliyor. Daha sonra radarların bağlı bulunduğu hava savunma sistemlerinin yeri tespit ediliyor ve bu noktalara saldırılar düzenleniyor.

"Ukraynalılar, Batılıların savaş stratejilerini uyguluyor" Mertens, Ukraynalı pilotların kullandığı uçakların AGM-88 HARM (Yüksek Hızlı Anti Radyasyon Füzesi) taşıdığına dikkat çekti. 

Karargah, radar dalgaları sayesinde hava savunma sistemlerinin yerini tespit ettiğinde savaş jetler, düşman saldırı düzenlemeden bu füzeleri ateşleyerek hedefleri vurmaya çalışıyor. 

Bu görevi yapmak için yem olarak kullanılan pilotlara "yaban gelincik" adı verildiğini belirten Mertens, stratejinin "çok tehlikeli olduğunu" söyledi.

Ukrayna Hava Kuvvetleri'nin öncelikli hedefinin Rus hava savunma sistemlerini imha etmek olduğunu belirten stratejist, pilotların bu taktiğin de ötesine geçerek gerektiğinde "ellerindeki tüm silah, birlik ve mühimmatlarla hedeflere saldırı düzenlediğini" bildirdi. 

Diğer yandan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 24 Şubat 2022'de verdiği emirle başlayan savaşta Moskova, özellikle son dönemde Ukrayna'nın Harkiv bölgesindeki operasyonları yoğunlaştırdı.

Rusya, "Kinjal" hipersonik füze sistemleri ve drone'larla Ukrayna'ya saldırı düzenlerken, askeri bölgelerin yanı sıra enerji tesislerini ve demiryolu altyapısını hedef alıyor. Kremlin'in açıkladığı verilere göre Rus ordusu, son bir haftada Harkiv bölgesinde 11, Donetsk bölgesinde üç olmak üzere toplam 14 yerleşim birimini kontrol altına aldı.

Kiev yönetimiyse yoğun saldırılar nedeniyle en az 4 bin sivilin Harkiv'den tahliye edildiğini bildirmişti.

Amerikan gazetesi Wall Street Journal'ın (WSJ) aktardığına göre Ukrayna'nın hava savunma sistemleri saldırıları durdurmakta yetersiz kalıyor. Son 6 ayda Ukrayna, Rus füzelerinin yaklaşık yüzde 46'sını etkisiz hale getirdi. Söz konusu oran bundan bir önceki 6 aylık dönemde yüzde 73'tü.

Independent Türkçe, RT, Business Insider, Wall Street Journal 


İsrail'deki TV kanalları Gazze Savaşı'nı nasıl anlatıyor?

Ülkenin önde gelen haber kanallarının akşam 8 bültenlerindeki yayın akışlarında da Gazze halkı görünmüyor (Kolaj: WSJ)
Ülkenin önde gelen haber kanallarının akşam 8 bültenlerindeki yayın akışlarında da Gazze halkı görünmüyor (Kolaj: WSJ)
TT

İsrail'deki TV kanalları Gazze Savaşı'nı nasıl anlatıyor?

Ülkenin önde gelen haber kanallarının akşam 8 bültenlerindeki yayın akışlarında da Gazze halkı görünmüyor (Kolaj: WSJ)
Ülkenin önde gelen haber kanallarının akşam 8 bültenlerindeki yayın akışlarında da Gazze halkı görünmüyor (Kolaj: WSJ)

7 Ekim'de Hamas öncülüğündeki Filistin güçlerinin düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu'nun ardından başlayan Gazze savaşıyla ilgili haberler, İsrail'deki tüm kanalları kaplıyor. Ancak TV'lerdeki görüntülerde önemli bir unsur eksik: Gazze'de yaşayanlar.

ABD'nin Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, İsrail'deki TV kanallarının bu tercihini ve sonuçlarını haberleştirdi. Bu durumun, dünyanın gördüğüyle İsrail halkının bildikleri arasında bir uçurum oluşturduğuna işaret edildi. 

Medya yöneticileri, gazeteciler, akademisyenler ve sıradan İsrailliler, TV kanallarında ölü Filistinlilerin görüntülerinin neredeyse hiç olmadığını belirtiyor. İbranice yayınları takip eden İsrailliler, Gazze'nin yakın çekim görüntülerine akıllı telefonlarında da nadiren denk gelindiğini vurguluyor. 

İsrail Demokrasi Enstitüsü'nün nisanda yaptığı ankete katılan İsrailli Yahudilerin üçte ikisine yakını, Gazze'deki hasara dair görüntüler hakkındaki soruya ya "Çok az gördüm" ya da "Hiç görmedim" yanıtını verdi. 

İsrailli araştırmacı gazetecilik kolektifi Yedinci Göz'ün (Seventh Eye) yayın yönetmeni Shuki Tausig, konuyla ilgili şu ifadeleri kullanıyor:

İsrail televizyonlarında savaşa dair tüm unsurlar var ama Gazze halkı hariç. Şu anda İsrail medyası karmaşık gerçeklikle başa çıkamıyor. İzleyicilerinin ölen düşmanın görüntülerini görmek istemediğini biliyorlar ve bu yüzden göstermiyorlar.

Tausig, İsraillilerin ABD ve Avrupa'dan ayrıştığını zira halkın dörtte üçünün sosyal medya yerine televizyonları birincil haber kaynağı olarak gördüğünü söylüyor.

WSJ, pek çok kanalın yorum taleplerine yorum vermediğini bildirirken Kanal 12'nin ilettiği örneklerin de ölü sivillerin görüntülerini içermediğini vurguladı. 

Londra'da yaşayan İsrailli akademisyen Ayala Panievsky, Birleşik Krallık'ta izlediği haberlerle İsrail'dekilerin farkına işaret ediyor:

Böylesine büyük bir perspektif farklılığını ilk kez görüyorum.

WSJ, İsrail'in kamu yayıncısı Kan 11'de 7 Ekim'de Nova Müzik Festivali'ne katılanlarından 32 yaşındaki Ram'in hikayesi anlatılıp onun adına bestelenen şarkı çalınırken ABD'nin CNN kanalında İsrail'in hava saldırılarında öldürdüğü çocukların işlendiğini bildiriyor. 

7 Ekim saldırılarını daha az gösterip Filistinli sivillerin ölümünü daha kanlı görüntülerle gözler önüne seren Arap kanalları, İsrail TV'leriyle kıyaslandığında perspektif farkı daha da büyüyor. 

Filistin Siyaset ve Anket Araştırmaları Merkezi Direktörü Halil Şikaki, mart ayında yaptıkları bir ankete göre Filistinlilerin yüzde 80'inin 7 Ekim'de Hamas'ın herhangi bir vahşet eylemi içinde yer almadığını düşündüğünü aktarıyor. 

Batı Şeria merkezli kuruluşun direktörü,Hamas'ın bu konudaki sorumluluğuna inanma ihtimalinin, internetteki videoları görenlerde diğerlerine göre 10 kat daha fazla olduğunu söylüyor:

Bu bilgi kaynaklarının önemini gösteriyor. İzlemezseniz inanmazsınız.

İsrail'in yeni bir kanun çıkararak Katar merkezli El Cezire'nin ofislerini 5 Mayıs'ta kapatması da bu çerçevede yorumlanıyor. 

Bar-Ilan Üniversitesi'nde ekonomi dersleri veren Daniel Levy, YouTube ve Smart TV aracılığıyla hâlâ El Cezire izleyebildiklerini ve bu sayede İsrail medyasında yer almayan hikayeleri de gördüklerini belirtiyor. 

İsrail nüfusunun yüzde 20'si Araplardan müteşekkil olsa da TV kanallarında pek gözükmüyorlar. İbranice yayın yapan kanallarda gözüken az sayıdaki Arap gazeteciden biri olan Muhammed Magadli, "Halk, Gazze'de ne olduğunu gerçekten bilmiyor" diyor. 

İsrail'in 11 Eylül'ü gibi görülen 7 Ekim saldırılarının ardından en çok işlenen konulardan biri rehineler. 

Tel Aviv Havalimanı'ndaki resimler, yollardaki billboardlar, ağaçlara ve otomobillere bağlanan sarı bantlar, lokantalarda rehineler anısına boş bırakılan masalar, duvarlara yazılan "Onları şimdi eve getirin" grafitileri gibi pek çok tezahür var. 

Neredeyse her gece ana haber bültenlerinde işleniyorlar. Dünyanın geri kalanının bu konunun önemini anlamadığını savunuyorlar. 

Tel Aviv'de yaşayan emekli doktor Dorit Eldar, "Bizim İsrail'de bir mutabakatımız vardır: Arkada kimseyi bırakmazsın" diyerek rehinelerin önemini vurguluyor. 

Siyaset bilimci Dahlia Scheindlin, rehineler gelmeden kalıcı ateşkes ve Gazze'nin yeniden inşası gibi konuların İsrail'de düşünülmesinin güç olduğunu savunuyor:

Bir bakıma diğer her şey, rehinelerin rehinesi.

İsrail Demokrasi Enstitüsü'nden kıdemli araştırmacı Tamar Hermann da rehine konusu çözülmeden sivil ölümlerinin kale alınamayacağını öne sürerken martta yapılan bir anket de onu doğruluyor: İsrailli Yahudilerin yüzde 80'i savaşın devamıyla ilgili alınacak kararlarda Gazzeli sivillerin ölümünün ya hiç önemsenmemesi ya da az kale alınması gerektiğini düşünüyor. 

Kudüs'te yaşayan ABD-İsrail yurttaşı Aryeh Vanderhoof, Gazze'de ölen sivillerin görüntülerini görse de Gazze Sağlık Bakanlığı'nın verdiği ölü rakamlarına inanmadığını söylüyor. Batı'yı ikiyüzlülükle suçlayarak "Dünyanın geri kalanı bizim neyin peşinde olduğumuzu anlamıyor. Hayatı sizi öldürmekten ibaret olan biriyle barış yapamazsınız" diyor. 

İsrail medyasının sağa kaydığı da sık yapılan bir yorum. Binyamin Netanyahu iktidarının kurduğu baskı ve söylem üstünlüğü, aykırı seslerin kovulmasına neden oluyor. 

Siyaset bilimci Dahlia Scheindlin, İsrail'deki Yahudilerin yüzde 60'ının sağcı, 25'inin merkezci, 11 ila 14'ününse solcu olarak kendilerini tanımladığını bildiriyor. 

İsrail, Hamas öncülüğündeki Filistin güçlerinin 7 Ekim'de düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu'nda çoğu sivil 1170 kişinin öldüğünü bildiriyor. 

Tel Aviv'in tahminlerine göre Gazze'de rehin tutulan 128 kişiden 36'sı hayatını kaybetti. 

İsrail'in saldırılarındaysa 35 bini aşkın kişi öldü, 80 bine yakın da yaralı var. Gazze Sağlık Bakanlığı bunların çoğunun kadın ve çocuk olduğunu aktarıyor.

Mısır, Katar ve ABD'nin sürdürdüğü arabuluculuk çabaları henüz sonuç vermedi. 

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Reuters

 


İngiltere'de üç kişi Hong Kong casusu olma iddiasıyla hakim karşısında

Metropoliten Polis Teşkilatı, soruşturma kapsamında bir dizi gözaltı yapıldığını açıkladı (Unsplash)
Metropoliten Polis Teşkilatı, soruşturma kapsamında bir dizi gözaltı yapıldığını açıkladı (Unsplash)
TT

İngiltere'de üç kişi Hong Kong casusu olma iddiasıyla hakim karşısında

Metropoliten Polis Teşkilatı, soruşturma kapsamında bir dizi gözaltı yapıldığını açıkladı (Unsplash)
Metropoliten Polis Teşkilatı, soruşturma kapsamında bir dizi gözaltı yapıldığını açıkladı (Unsplash)

Üç kişiye Ulusal Güvenlik Yasası uyarınca Hong Kong istihbarat servisine yardım etme ve dış müdahalede bulunma suçları isnat edildi.

38 yaşındaki Chi Leung (Peter) Wai, 37 yaşındaki Matthew Trickett ve 63 yaşındaki Chung Biu Yuen bugün Westminster Sulh Ceza Mahkemesi'ne çıkarılacak.

Metropoliten Polisi, Hong Kong soruşturmasının Rusya'yı da kapsayan ayrı bir davayla ilgili olmadığını açıkladı.

Metropoliten Polisi Terörle Mücadele Birimi Şefi Amir Dominic Murphy şunları söyledi: 

Bu soruşturma kapsamında İngiltere genelinde bir dizi gözaltı ve arama yapıldı. Soruşturma Londra'dan yönetilse de Terörle Mücadele Polisi ağı bu faaliyetin engellenmesinde hayati bir rol oynadı ve soruşturmanın başından bu yana Kraliyet Savcılık Servisi'yle yakın çalıştık. Bu suçlar endişe verici olsa da kamuoyunu kendilerine yönelik daha büyük bir tehdit olduğuna inanmadığımızın güvencesini vermek isterim. Bu soruşturma halen sürüyor ancak dava açıldığına göre, halkı bu davayla ilgili daha fazla spekülasyon yapmamaya ya da yorumda bulunmamaya çağırıyorum.

Metropoliten Polisi Terörle Mücadele Birimi görevlilerinin yürüttüğü soruşturma kapsamında toplam 11 kişi gözaltına alındı.

Yetkililer, 8 erkek ve bir kadının 1 Mayıs'ta Yorkshire bölgesinde, bir erkeğin Londra'da ve bir başka erkeğin de ertesi gün yine Yorkshire bölgesinde gözaltına alındığını söyledi.

Bu kişiler Londra'nın merkezindeki bir polis karakolunda ve West Midlands'teki bir polis karakolunda tutuldu. 11 kişinin tamamı Ulusal Güvenlik Yasasının 27. bölümü uyarınca gözaltına alındı.

Kendilerine suç isnat edilmeyen 7 erkek ve bir kadın 10 Mayıs'ta ya da öncesinde serbest bırakıldı.

Independent Türkçe


Doğum oranları dünyayı alarma geçirdi: Demografik kış geliyor

Pek çok ebeveyn, çocuklarına zaman ve para ayırmakta zorlandığını söylüyor (Unsplash)
Pek çok ebeveyn, çocuklarına zaman ve para ayırmakta zorlandığını söylüyor (Unsplash)
TT

Doğum oranları dünyayı alarma geçirdi: Demografik kış geliyor

Pek çok ebeveyn, çocuklarına zaman ve para ayırmakta zorlandığını söylüyor (Unsplash)
Pek çok ebeveyn, çocuklarına zaman ve para ayırmakta zorlandığını söylüyor (Unsplash)

Geçen hafta Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, ülkedeki düşük doğum oranlarına ilişkin sorunların çözümü kapsamında bir bakanlık kurmayı planladıklarını söyleyerek dünyada gündem oldu. Güney Kore, 2023'te 0,72'yle en düşük doğum oranına sahip ülkeler arasında ilk sıraya yerleşse de bu sorun küresel. 

ABD'nin Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, üreme hızının düşmesinin niye endişe yarattığını bugünkü haberinde işledi. Mevcut doğum oranlarının dünya nüfusunu korumaya yetmeyebileceği vurgulandı. 

Zengin ülkelerin yanı sıra gelişmekte olanlarda da oran düşüyor. Hindistan, nüfus bakımından Çin'i geçse de halihazırdaki doğum oranının ikame seviyesinin altında kaldığı yani ülkenin mevcut nüfusunun korunamayacağı bildiriliyor. 

Pensilvanya Üniversitesi'nden demografi uzmanı Jesús Fernández-Villaverde, "Demografik kış geliyor" diyor. 

Pek çok nüfus bilimci, 40 yıl içinde dünya nüfusunun düşmeye başlayacağını tahmin ediyor. Bu durum tarihte çok az yaşandı. 

2017'de küresel doğum oranı 2,5'ti. Birleşmiş Milletler (BM) 2,4'e düşüşü 2020'lerin sonlarında beklerken 2021'de 2,3 görüldü. Küresel ikame oranı 2,2 olarak kabul ediliyor. 

BM'nin yeni rakamları açıklamaması üzerine harekete geçen Fernández-Villaverde geçen sene oranın 2,1-2,2 civarında olduğunu tahmin ediyor. Bu da küresel ikame oranının tarihte ilk kez yakalanamadığını ortaya koyuyor. 

Washington Üniversitesi Sağlık Ölçüm ve Değerlendirme Enstitüsü, dünya nüfusunun 2061'de 9,5 milyarla zirveyi gördükten sonra düşeceğini öngörüyor. 

İkinci demografik dönüşüm başladı mı?

18. yüzyılda endüstrileşmeye başlayan ülkelerde de doğum oranlarının azaldığına işaret eden tarihçiler, o zamandan sonra bir kere daha demografik dönüşümün başlamış olabileceğini söylüyor.

İlk demografik dönüşümde kadınların işgücüne katılımı, çocuk ölüm oranlarının azalması ve ortalama hayat süresinin artmasıyla birlikte çok sayıda çocuk doğurma isteğinin azaldığını vurguluyorlar. 

Halihazırda yaşandığı savunulan ikinci demografik dönüşümdeyse evlilik ve ebeveynliğe verilen önemin azaldığı, çocuk sahibi olmamanın normalleştirildiği bildiriliyor.

Maryland Üniversitesi'nden Melissa Kearney şöyle anlatıyor: 

İnsanların kariyer inşası, boş zaman faaliyetleri, ev dışındaki ilişkilere zaman ayırma gibi tercihleri varsa çocuk yetiştirmekten uzaklaşmaları daha muhtemel oluyor.

Çocuklara zaman ve para ayırmanın güçlüğü, ekonomik krizlerle birleşince üreme kararı daha da zorlaşıyor. 

Küresel Yaşlanma Enstitüsü Başkanı Richard Jackson, düşük doğum oranı döngüsüne girildiğinde toplumun normlarının da değiştiğini vurguluyor:

Çevrenizdekilerin daha az çocuk yaptığını gördüğünüzde tüm toplumsal iklim değişiyor.

Liderlerin çabaları yetersiz mi?

Siyasetçiler de işgücü arzındaki azalmanın ekonomik büyümeyi de yavaşlatacağını ve daha düşük emekli maaşlarının daha da az çocuğa yol açacağını düşünerek endişeleniyor. "ABD, Çin ve Rusya gibi ülkelerin nüfusları düşerse süpergüç olarak kalabilecekler mi?" sorusu da tartışılıyor. 

Eski ABD Başkanı Donald Trump, Macaristan Başbakanı Viktor Orban, iş insanı Elon Musk, Japonya Başbakanı Fumiyo Kişida, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni gibi pek çok nüfuzlu kişi, doğum oranlarının düşüklüğüne dikkat çekiyor. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da meseleye uzun süredir dikkat çekerek "en az üç çocuk" yapma çağrısında bulunuyor. Konuyla ilgili adımların ne kadar etkili olduğuysa tartışmalı. 

Doğum oranlarını artırmak için en uzun süredir çabalayan ülkelerden Japonya, 1990'ların başında 1,5 rakamını gördü. 

Ebeveyn izni gibi üremeye dair teşvikler pek de işe yaramış sayılmaz. Rakamlar 2005'te 1,26; 2015'te 1,45; 2022'deyse 1,26 oldu. Gelişmiş ülkelerde ikame oranı 2,1 olsa da bu rakama hiç yaklaşılamadı. 

Bu sene Japonya'da hane gelirinden bağımsız olarak çocuk yardımı, üç çocuğu olanlara ücretsiz lise eğitimi ve ücretli ebeveyn iznini kapsayan bir program daha başlatıldı. Ancak muhalefet sorunun para değil zaman olduğunu söylüyor. Haftada 4 gün çalışmanın bu işi çözebileceğini söyleyenler var. 

Demografi-göç ilişkisi

Gelişmiş ülkelerde düşen nüfusun göçle idare edilmesi fikri pek çok açıdan sorunlu. 

Birincisi göç veren ülkeler, kalifiye elemanlarını kaybediyor. Ancak son göçmen dalgalarında niteliksiz işçiler gelişmiş ülkelere gitti. 

Bu da ikinci sorunu büyütüyor: Gelişmiş ülkelerdeki siyasi ortam göçmen karşıtlığına doğru gidiyor. 

Nüfusun azaldığı yerlerin hayalet kasabalara dönmesi de bir başka mesele. 

Papa: İnsan hayatı bir sorun değil, hediyedir

Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis de geçen hafta İtalya'da düzenlenen ve doğum oranlarındaki düşüşün ele alındığı bir konferansta bu konuya değinmişti. Katoliklerin ruhani lideri, Avrupa'da düşen doğum oranlarına uzun vadeli çözümlerle yaklaşılması gerektiğini, Yaşlı Kıta'nın doğumlardaki düşüş nedeniyle giderek "daha yaşlı bir kıtaya" dönüştüğünü söylemişti.

Doğum kontrol uygulamalarını eleştiren Papa, şu ifadeleri kullanmıştı: 

Bir demografi uzmanının bana söylediği gibi şu anda en fazla gelir getiren yatırımlar, silah fabrikaları ve doğum kontrol ilaçları. Biri hayatı yok ediyor, diğeri engelliyor. Sorun karmaşık ancak bu, konuyu ele almamak için bir mazeret olamaz ve olmamalıdır. İnsan hayatı bir sorun değil, hediyedir. Dünyadaki kirliliğin ve açlığın temelinde doğan çocuklar değil, sadece kendini düşünenlerin tercihleri ve materyalizm ile tüketim çılgınlığı vardır.

Papa ayrıca, annelerin çalışma hayatı veya çocuklarına bakma arasında seçim yapmak zorunda kalmamaları için çaba gösterilmesi gerektiğini belirtmişti. Francis, bunun için genç çiftlere iş güvencesi sağlanması ve onların ev alma gibi zorluklardan kurtarılması gerektiğini kaydetmişti.

Independent Türkçe


Hindistan'da seçimler dördüncü aşamaya girerken dini söylemler yoğunlaşıyor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin maketini tutan bir adam (EPA)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin maketini tutan bir adam (EPA)
TT

Hindistan'da seçimler dördüncü aşamaya girerken dini söylemler yoğunlaşıyor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin maketini tutan bir adam (EPA)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin maketini tutan bir adam (EPA)

Hindistan'da seçmenler bugün (Pazartesi) yedi hafta sürecek genel seçimlerin dördüncü aşamasında oylarını kullanırken, ekonomik eşitsizlikler ve dini bölünmeler üzerine seçim söylemleri yoğunlaştı.

Dünyanın en kalabalık ülkesinde yaklaşık bir milyar kişinin oy kullanma hakkına sahip olduğu yedi aşamalı seçimde oy verme işlemi 19 Nisan'da başladı. Oyların sayımı ise 4 Haziran'da yapılacak.

Başbakan Narendra Modi, Hindu milliyetçisi Bharatiya Janata Partisi'ni (BJP) (Hindistan Halk Partisi) ana rakibi Hindistan Ulusal Kongresi (kısaca Kongre Partisi) de dahil olmak üzere yirmiden fazla muhalefet partisinden oluşan bir koalisyonla karşı karşıya getiren oylamada, Hindistan'da nadir görülen bir durum olan üst üste üçüncü dönemi kazanmaya çalışıyor.

xcs
Keşmir'in güneyindeki bir oy verme merkezinin dışında kimlik doğrulaması için bekleyen seçmenler (Reuters)

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre Modi'nin güçlü yardımcısı ve ülkenin İçişleri Bakanı Amit Şah oy verme işlemi başlarken yaptığı açıklamada, “Herkesi kararlı bir hükümet lehine oy vermeye çağırıyorum” şeklinde konuştu.

On eyalet ve bölgede 96 sandalye için yapılacak seçimler bugün yapılıyor. Seçimlerde yaklaşık 177 milyon kişi oy kullanma hakkına sahip. Sandalyelerin büyük bir kısmı BJP'nin ülkenin diğer bölgelerinde olduğu kadar güçlü olmadığı güney ve doğu eyaletleri Telangana, Andhra Pradesh ve Odisha'da bulunuyor.

İlk üç aşamadaki düşük rakamlar, güçlü bir merkezi sorunun olmadığı seçimde, seçmenlerin ilgisizliğine dair endişeleri artırdığı için katılım yakından takip ediliyor.

Sıcak havanın oy verme üzerindeki etkisi de takip ediliyor. Zira ülkenin pek çok yerinde 40 derece ve üzerinde yüksek sıcaklıklar yaşanıyor.

sxdcfvgrtb
Telangana'da oyunu kullandıktan sonra parmağına mürekkep sürülen Hintli bir seçmen (Reuters)

Katılımın düşük olması, BJP ve müttefiklerinin kamuoyu yoklamalarında öngörülen ezici zaferi elde edip edemeyecekleri konusunda şüphelere yol açtı.

Analistler, düşük katılımın Modi'yi ilk aşamadan sonra kampanyasının seyrini değiştirmeye ittiğini ve odağını, ‘Kongre Partisi’ni yoksul kabile grupları ve Hindu kastları pahasına Müslüman azınlıklara yönelik refah yardımlarını genişletmeyi planlamakla suçlamaya’ kaydırdığını söylüyor.

Kongre Partisi ise böyle bir vaatte bulunduğunu reddetti ve Modi'nin katılım oranından rahatsız olduğunu söyledi. BJP ise bunu yalanladı.

dcfve
Srinagar'da bir oy verme merkezinde görevli güvenlik personeli (AFP)

Hindistan'ın 1,4 milyarlık nüfusunun yaklaşık yüzde 80'i Hindu olmakla birlikte, yaklaşık 200 milyon Müslümanın yaşadığı ülke, dünyanın üçüncü büyük Müslüman nüfusuna da sahip.

Anketler seçmenlerin en çok işsizlik ve artan fiyatlar konusunda endişe duyduğunu gösteriyor.

Rahul Gandhi liderliğindeki Kongre Partisi, Modi'nin 10 yıllık görev süresi boyunca servet eşitsizliğinin daha da kötüleştiğini savunarak, Hindistan'ın yoksul ve dezavantajlı kesimlerine yönelik temsil ve refah programlarını iyileştirmeyi amaçlıyor. Hükümet ise bu suçlamayı reddediyor.