Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, ulusa seslendi

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev (İHA)
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev (İHA)
TT

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, ulusa seslendi

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev (İHA)
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev (İHA)

Azerbaycan Ordusu, Karabağ’da elde ettiği zafer sonrası yapılan anlaşma kapsamında 28 yıl Ermenistan’ın işgali altında kalan Laçın’a girdi. Ordunun Laçın’da Azerbaycan bayrağı dalgalandırmasının ardından Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, halka hitap etti.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, ulusa sesleniş konuşmasında, Laçın'ın Ermeni işgalinden kurtarılmasıyla ilgili Azerbaycan halkını tebrik ederek, “Laçın'da işgal 28 yıl sonra sona erdi. Laçın bölgesinin kurtuluşu tarihi bir olaydır. Tek bir kurşun atmadan Laçın bölgesine döndük. Düşmanı buna zorladık. Savaş sahasında elde ettiğimiz parlak zaferimiz bu harika sonuca yol açtı. Üç bölgemiz Ağdam, Kelbecer ve Laçın bize geri döndü. Tek el ateş etmeden, şehit vermeden bu bölgelere döndük” dedi.
Laçınlıları kısa süre içinde kentlerine geri dönmeleri için çalışmalara başlanacağını belirten Aliyev, “İşgal edilen topraklarda karşılaştığımız manzara büyük üzüntüye neden oldu. Çünkü her şey yıkıldı, altyapı tahrip edildi, binalar yıkıldı, idari binalar yıkıldı. Şu anda, o yerlerde yaşamaya elverişli koşullar yok. Ama o bölgeleri, tüm ilçeleri restore edeceğiz, vatandaşlarımızın normal yaşamı için her adımı atacağız. Bildiğiniz gibi ilk projeler çoktan uygulandı. İlgili fonlar Başkanın yedek fonundan tahsis edilmiştir. Fuzuli-Şuşa karayolu ve Berde-Ağdam demiryolu inşaatına başlandı. Bu da bizim bu çalışmayı maksimum verimlilikle ve aynı zamanda kısa sürede planladığımızı gösteriyor ki tüm işleri zaman kaybetmeden organize edebiliyoruz. Hâlihazırda ilgili bir devlet kurumu oluşturulmuş ve tüm bu çalışmalar koordineli olarak yürütülecektir” diye konuştu.

“Koridor Rus barış gücünün kontrolüne verildi”
Laçın kentinin stratejik öneminin söz konusu bölgeden ve şehir merkezinden Laçın koridorunun geçme olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Aliyev, “Bu koridor, Rus barış gücünün kontrolüne verildi. Koridor uzun yıllar Ermeni silahlı kuvvetlerinin, işgalcilerin kontrolündeydi. 10 Kasım'da imzalanan ortak bildirinin ilk versiyonunda, bu koridorun Ermeni silahlı kuvvetlerinin kontrolü altında kalmasına ilişkin bir madde vardı. Ben buna karşı çıktım ve sonuç olarak koridor Rus barış gücünün kontrolüne verildi. Bunun büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum. Laçın koridoru Ermeni işgalci güçlerinden temizlendi. Ayrıca, özellikle Şuşa'nın kurtuluşundan kısa bir süre sonra, anlaşmanın ilk versiyonu üzerinde aktif çalışmaların sürdüğünü de belirtmeliyim. Anlaşmanın ilk versiyonunda Laçın koridorunun genişliğinin 30 kilometre olması öne sürüldü. Buna şiddetle karşı çıktım ve Ermeni tarafının bu iddiasının tamamen asılsız olduğunu söyledim. Koridor içinde güvenlik önlemlerini sağlamak için bu kadar geniş bir koridora ihtiyaç yok. Bu nedenle bunu tamamen kabul edilemez bir teklif olarak değerlendirdim ve fikrimi dile getirdim. Daha sonra ikinci seçenekte Laçın koridorunun genişliği 10 kilometreydi. Bunu da kabul etmedim ve sonuç olarak 5 kilometre genişliğinde bir koridorda anlaşmaya varıldı. 5 kilometre hem bizim hem de Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermeniler için ve güvenliğin sağlanması için yeterli genişlikte” dedi.

“Laçın, Kelbecer ve Şuşa Azerbaycan'a dönmezse anlaşma olmaz”
Ermeni yönetiminin Laçın bölgesini Azerbaycan'a iade etme niyetinin olmadığını belirten Aliyev,“ Bize doğrudan söylenmemiş olsa da, Laçın bölgesinin bir şekilde Ermenistan'da kalması gerektiği düşüncesi her zaman vardı. Ermeni tarafı genel olarak Laçın bölgesinin tamamının kendilerine bir koridor olarak verilmesi gerektiğine inanıyordu. Ne yazık ki bazı Batılı çevreler bu görüşü destekledi. Bu, Ermenistan'ın konumunu daha da uzlaşmaz hale getirdi ve düşman neredeyse tamamen ahlaksız hale geldi. Sonuç olarak Laçın bölgesinde çok ciddi bir yerleşim politikası izlendi. Hep söyledim, Laçın, Kelbecer ve Şuşa Azerbaycan'a dönmezse anlaşma olmaz. Bu tutumum yabancı ülkelerde pek çok kişiyi rahatsız etti. Toprak bütünlüğümüzün yeniden sağlanması gerektiğini söyledim. Savaş seçeneğinin asla göz ardı edilmediğini söyledim. Biz güç topluyorduk, bu gücü demir yumruk haline getirdik, düşmanın belini kırdık ve bugün yeni bir gerçeklik oluşturduk. Bir yıl önce bile bazı insanlar bize mevcut gerçeklikle uzlaşmamızı söyledi, bugün de ben herkesin mevcut gerçeklikle uzlaşması gerektiğini söylüyorum” ifadelerini kullandı.
Yeni koridorun parametreleri belirlendikten sonra, Laçın şehir merkezinin Azerbaycan’a geri verileceğini ifade eden ve 10 Kasım'da imzalanan üçlü anlaşmada yer alan 6. maddeden bahseden Azerbaycan Cumhurbaşkanı, “6. maddede, Ermenistan'ın 15 Kasım'da Kelbecer'i, 1 Aralık'ta ise Laçın'ı boşaltacağı belirtiliyordu. Bildiğiniz üzere Rusya tarafı bize başvuruda bulunarak biraz zaman istedi. Kelbecer kentinin bize dönüşü 15 Kasım'da değil 25 Kasım'da sağlandı. 6. maddenin bu kısmı uygulandı. Laçın kenti Azerbaycan'a verildi. Laçın koridoru, Şuşa kentine dokunmayacak şekilde 5 kilometre genişliğinde Rus barış gücünün kontrolünde kalıyor. Bu maddeden zaten bahsetmiştim. Anlaşmanın ilk versiyonda koridorun genişliği 30 kilometre, daha sonra 10 kilometreydi ve Rus barış gücünün değil, Ermenistan silahlı kuvvetlerinin kontrolü altında kalıyordu, ancak biz bunu anlaşmadan çıkardık. Anlaşmaya göre tarafların onayı ile, Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında iletişimi sağlayan Laçın koridoru konusunda yeni bir güzergahın inşası için önümüzdeki üç yıl içinde bir plan belirlenecek. Böylece, söz konusu güzergâhın korunması için Rus barış gücünün gelecekte yer değişimi öngörülüyor. Ben bu konuyu da yorumlamak istiyorum. Artık herkes Laçın koridorunun Laçın şehir merkezinden geçtiğini biliyor. Öyle ki Laçın şehir merkezi bu koridorun ortasında kalır. Rusya Devlet Başkanı ile görüşmelerimde Laçın şehir merkezinin de bizde kalması gerektiğini söylüyordum. Bu nedenle biz yeni bir koridor inşa edilmesini öneriyoruz. Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayan yeni bir koridorun güzergâhı belirlenerek inşa edilsin. Maddede süre de belirtiliyor 3 yıl içinde. Fakat ben bunu daha kısa bir sürede yapabileceğimizi düşünüyorum. Yeni koridorun parametreleri belirlendikten sonra Laçın şehir merkezi de bize geri verilecek. Bu çok önemli bir konu. Çünkü ben bunun anlaşmada yer almasını sağlamasaydım, Laçın koridoru her zaman Laçın şehir merkezini de içine alacaktı” ifadelerini kullandı.

“Bu anlaşma Paşinyan tarafından imzalandı”
Aliyev sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Biz yeni gerçeklik oluşturduk. Zafer kazanarak, düşmanın kafasını ezerek, düşmanı topraklarımızdan kovarak yeni bir gerçeklik oluşturduk. Herkes bu gerçekliği kabullenecek, kabullenmek zorunda kalacak. Tıpkı Ermenistan'ın yaptığı gibi. Bu anlaşma Paşinyan tarafından imzalandı. Paşinyan aslında teslimiyet belgesi imzaladı. Ermenistan ya tamamen yıkılacak ya da anlaşma imzalanacaktı. 10 Kasım'da imzalanan anlaşmaya müdahale etmek isteyen olursa sert mukavemetimizi görecektir. Böyle girişimler var. Bu girişimlerin amacı anlaşmayı ihlal etmektir. Çünkü bu anlaşmayla, yeni bir güvenlik formatının ortaya çıkmış olması bazı insanları rahatsız ediyor. Türk-Rus Ortak Merkezinin kurulması yapılan açıklamayla onaylandı. Düşmanın başını ezmeseydik, kendi rızasıyla bu topraklardan çıkmazdı. Yaklaşık 5 bin kilometre kareyi savaşarak kurtardık, aynı zamanda yaklaşık 5 bin kilometrekareye barışçıl bir şekilde geri döndük. Düşmanın kafasını ezmeseydik, bu topraklardan asla gönüllü olarak çıkmazdı. Düşman bu işgali devam ettirmek istedi ve tüm çirkin işleri bu amaca hizmet etti.”

“Dağlık Karabağ'da bugün yaşayan herkes Azerbaycan vatandaşıdır”
Dağlık Karabağ'da bugün yaşayan herkes Azerbaycan vatandaşı olduğuna vurgu yapan Aliyev, “Tek bir Azerbaycan devletinde hayatlar güzel olacak, sefaletten kurtulacaklar. Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermeniler ve oraya mutlaka dönecek olan Azerbaycanlılar yeniden iyi komşuluk koşullarında yaşayacak. Pratik aşamaya girildi. Değerlendirme süreci yakında başlayacak ve hasar hesaplanacak. Yasal düzeyde adımlar atılıyor. Detayları henüz açıklamak istemiyorum. Ancak bu artık bir niyet değil, pratiğe geçmiş bir aşamadır. Onları ifşa etmeye devam edeceğiz. Biz hakkı ve adaleti yeniden kurduk, tarihi adaleti tesis ettik” dedi.
Bu savaşın Azerbaycan’ın şanlı zaferi olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Gururluyuz. Bizim görevimiz Ermeni faşizminin bir daha bu bölgede yükselmesini önlemektir. Fransa parlamentosunun bizim meselemizle ne ilgisi var? Fransa, kaç yıldır AGİT Minsk Grubu'nun eş başkanlığını yapıyorsun? Elinizi taşın altına koydunuz mu? Bir sorunu çözmek için pratik bir adım attınız mı? Şimdi sorun çözüldükten sonra neler olduğuna bakın. Fransa Senatosu, Dağlık Karabağ'ı tanıyan bir karar kabul etti. Onlardan hoşlanıyorsanız, savaş sırasında demiştim, Marsilya şehrini verin, adını değiştirin, orada ikinci bir devlet kurun dedim. Ama bizim işimize kimse karışamaz. ‘Dağlık Karabağ sorunu’ teriminin bittiğini bir kez daha söylemek istiyorum. Bu terimin dillerde olmasını tavsiye etmiyorum. Ancak tarih söz konusu olduğunda, terim elbette kullanılabilir” ifadelerini kullandı.

“Ermenistan'ın dış borcu 8 milyar dolar”
Ermeni ordusunun yok edildiğini belirten Aliyev, “Ordularını mahvettik. Bu ordu onlarca yıl içinde kuruldu. Bu orduya ücretsiz silah, cephane, en modern teçhizat verildi. Tüm bunların maliyeti 3 milyardan fazla olarak hesaplanıyor. Bu fakir ülkede bu kadar çok para nereden geliyor? Ermenistan'ın dış borcu 8 milyar dolar. Bu ülke borç içinde. Bu ülkedeki tüm ekonomi şimdi yok ediliyor. Savaştan sonra ulusal para birimi iflas etti. Burası iflas etmiş bir ülke. Bu kadar parayı nereye ödedi? Size bu para transferlerini nasıl yaptığını göstereyim. Bu paranın hangi sözleşmelerle ödendiğini bize bildirmeleri için uluslararası kuruluşlara da başvuracağız. Ödenmiş mi? Ödenmemişse, ücretsiz olarak alınmıştır. Ermenistan'ın otuz yıldır monte ettiği teçhizatı 44 günde imha ettik. Ermeni ordusu artık yok. Şimdi ölen askerler konusunda yanlış rakamlar veriyorlar. Gerekirse, işgal gücünün ne kadar asker kaybettiğini, bu bilgileri dile getireceğiz. Ermeni ordusunu yok ettik. Bu yüzden önümüzde diz çöküp teslimiyet anlaşmasını imzalamak zorunda kaldılar. Bu herkes için bir ders olmalı” diye konuştu.

“Azerbaycan Türkiye ile birleşiyor”
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev konuşmasını şöyle sürdürdü:
“10 Kasım'daki imza töreninin ardından bu anlaşmayı Azerbaycan halkının dikkatine sundum ve tüm çalışmalarımızın şeffaf olduğunu bir kez daha gösterdim. Anlaşmayı halkın önünde imzaladım, büyük bir gururla imzaladım, kazanan olarak imzaladım. Bu açıklamanın tamamını Azerbaycan halkının dikkatine sundum. Azerbaycan, ayrılmaz parçası olan Nahçıvan ile birleşmiştir. Azerbaycan Türkiye ile birleşiyor. Rusya, Azerbaycan, Türkiye, İran ve isterse Ermenistan bu ulaşım koridoruna katılabilir. Böylelikle bölgede beş taraflı yeni bir işbirliği platformu oluşturulabilir. Bu fikri hem Rusya hem de Türkiye Cumhurbaşkanlarına ilettim. Hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Vladimir Putin bunu memnuniyetle karşıladı. Bölgede kalıcı barış istiyoruz. Bunu başarmak için güvenlik önlemleriyle birlikte işbirliği geliştirilmelidir. İşbirliği yapmaya hazırız. Bizim için bir numaralı konu, Azerbaycan'ı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile birleştirmek ve aynı zamanda Azerbaycan ile Türkiye arasında yeni bir ulaşım koridoru oluşturmak bizim için bir numaralı konu. Bu proje gerçekleşirse, eminim yeni bir bağlantı olacak ve bundan beş ülke faydalanabilir. Bölgesel güvenlik ve işbirliği için daha iyi bir proje olabilir mi? Hayır. Bunu başlatan kim? Biz. Bu paragrafı buraya kim koydu? Ben.”
Azerbaycan için yeni bir dönemin başladığını belirten Aliyev, “Ülkemiz için yeni bir dönem başlıyor. Yeni bir kuruculuk dönemi, bir gelişim dönemi, kurtarılmış bölgelerimizin yeniden tesisi dönemi başlıyor. Bu dönemde de Azerbaycan halkının birlik, beraberlik ve güçlü irade göstereceğine inanıyorum. Azerbaycan halkı yeniden birleşecek ve bu yıkılan şehir ve köyleri yeniden kurmak için ellerinden geleni yapacaklar. Bundan sonra büyük ve gururlu bir millet olarak yaşayacağız. Uluslararası arenada söz sahibi olduk, bölgede söz sahibi olduk. İstediğimizi başardık ve bundan sonra halkımızın güvenli ve mutlu bir yaşama sahip olacağına inanıyorum” diye konuştu.
Aliyev, “Eminim ki bundan sonra pek çok durumda halkıma sözlerimi söyleyeceğim. Ama bu dönem hakkındaki seslenişimi her Azerbaycan vatandaşının istediği sözlerle tamamlamak istiyorum. Cebrayıl bizim, Fuzuli bizim, Zengilan bizim, Gubadlı bizim, Ağdam bizim, Kelbecer bizim, Laçın bizim, Şuşa bizim, Karabağ bizim! Karabağ Azerbaycan'dır! Azerbaycan halkına sevgiler! Çok yaşa Azerbaycan!” diye konuştu.



Çin'in Latin Amerika stratejisi ve ekonomik haritayı yeniden çizmek

Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)
Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)
TT

Çin'in Latin Amerika stratejisi ve ekonomik haritayı yeniden çizmek

Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)
Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)

Shirley Ze Yu

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, geçtiğimiz yıl kasım ayında Peru'daki dev Chancay Limanı'nın açılışında, sadece tipik bir Çin denizaşırı projesini başlatmıyordu. Daha önce üç kez küresel güç dengesini yeniden şekillendiren ve bugün de bunu tekrar yapmaya hazır olan bir vizyonu hayata geçiriyordu. İnşaatı 1,3 milyar dolara mal olan ve dünyanın en büyük konteyner gemilerini barındırabilen bu derin su limanı, Çin'in Pasifik'in ekonomik coğrafyasını yeniden yazmak için bugüne kadarki en cesur girişimi olurken, sabırlı bir altyapı kampanyası yoluyla Batı Yarımküre'de iki yüzyıldır süren Amerikan hakimiyetine meydan okuyor. Öte yandan bu kampanyanın jeopolitik etkileri ancak on yıllar sonra ortaya çıkacak.

Modern dünya tarihi açık bir model sunuyor. Stratejik deniz yollarını kontrol edenler, sadece küresel ticaret rotalarını değil, aynı zamanda küresel gücün yapısını da belirliyor. 1869'da açılan Süveyş Kanalı, Avrupalı gemilerin Ümit Burnu'nu dolaşma ihtiyacını ortadan kaldırdı ve Londra'dan Bombay'a olan yolculuğu 6 bin mil kısalttı. İngilizlerin kanal üzerindeki kontrolü, imparatorluk gücünün temel taşıydı ve Londra'nın küresel finans ve ticaretin merkezi konumunu pekiştirdi. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın 1956'da kanalı kamulaştırması, İngiliz ve Fransız hegemonyasının nihayet sona erdiği krize işaret ederken, ABD ile Sovyetler Birliği arasında iki kutupluluğun yükselişini haber verdi.

1914 yılında tamamlanan Panama Kanalı da küresel ticaret düzenini yeniden şekillendirdi. Cape Horn çevresindeki 8 bin millik yolculuğu 48 millik bir geçide sıkıştırarak, okyanuslar arası ticaretin ekonomisini kökten değiştirdi. Atlantik ve Pasifik sularında Amerika'nın merkezi rolünü pekiştirdi. İki okyanus arasında hareket eden her kargo gemisi, ABD’nin kontrolündeki bölgeden geçmek zorundaydı, bu da Washington’a küresel ticaret akışları üzerinde gelir ve etki sağladı. Kanalın önemi ticaretin ötesine uzanarak, ABD Donanması’nın her iki okyanusa da gücünü yaymasını sağladı ve bu yetenek, iki dünya savaşında da belirleyici oldu.

Ekonomik değişim gerçek anlamda ölçülebilir. Çin pazarlarına gönderilen Brezilya soya fasulyesi şu anda Santos gibi Atlantik limanlarından sevk ediliyor, ardından Panama'dan geçiyor veya Güney Amerika'yı dolaşıyor.

Malakka Boğazı, dar doğal geçitlerin modern dönemde jeopolitiği nasıl belirlediğinin bir başka örneğidir. Küresel petrol sevkiyatlarının yaklaşık yüzde 25'i ve Çin'in enerji ithalatının yüzde 60'ı Malezya kıyılarındaki bu dar geçitten geçiyor. ‘Malakka ikilemi’, Çin'i Myanmar ve Pakistan üzerinden karayolu boru hatları, Kuzey Kutbu'ndaki denizyolu rotaları ve Orta Asya üzerinden Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki karayolu koridorları gibi alternatif rotalara büyük yatırımlar yapmaya itti.

Bu tarihi arka plan karşısında, Chancay Limanı’nın dönüştürücü niteliği netleşiyor. Çin, Pasifik'teki ticaret akışlarını yeniden yapılandıracak ve okyanus alanındaki ekonomik ağırlık merkezini Kuzey Amerika'dan Doğu Asya'ya kaydıracak yeni bir deniz kapısı oluşturuyor. Bu, Soğuk Savaş'tan bu yana Amerika kıtasındaki belki de en önemli jeopolitik gelişmedir, ancak altyapı yatırım modellerini, tedarik zincirlerini ve kıtasal ekonomik dinamikleri yeniden şekillendirdikçe, bunun tüm sonuçları ancak on yıllar içinde ortaya çıkacak.

Chancay Limanı, şu anda okyanus aşırı ticareti hakim olan ancak 14 bin TEU (Gemilerin kapasiteleri için kullanılan ölçü birimi /yirmi ayak eşdeğer birimi) ile sınırlı olan Panama Kanalı'nın kilit sisteminden geçemeyecek kadar büyük olan 18 bin TEU’ya kadar dev gemileri barındırabilir. Ancak, bu avantaj, ne kadar önemli olursa olsun, Çin devlet şirketleri tarafından finanse edilen, Güney Amerika'yı geçen 2 bin 600 millik iki okyanuslu koridorun dayanak noktası olarak limanın stratejik rolüyle karşılaştırıldığında sönük kalıyor. Demiryolu, karayolu ve lojistik ağları, Chancay'ı And Dağları üzerinden Brezilya'nın tarım merkezine ve Bolivya'nın maden zenginliklerine bağlayarak, Panama üzerinden geçen geleneksel rotaları atlayan yepyeni ticaret rotaları oluşturacak.

Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı, 3 Kasım 2025 (AFP)Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı, 3 Kasım 2025 (AFP)

Ekonomik dönüşüm gerçek anlamda ölçülebilir. Çin pazarlarına gönderilen Brezilya soya fasulyesi şu anda Santos gibi Atlantik limanlarından sevk ediliyor, ardından Panama'dan geçiyor veya Güney Amerika'yı dolaşarak 35 ila 40 gün süren bir yolculuk yapıyor. Ancak Şanghay rotası ve iki okyanuslu koridoru kullanıldığında bu süre kısalacak ve aynı sevkiyat sadece 23 günde Şanghay'a ulaşacak, böylece nakliye maliyetleri yaklaşık yüzde 20 azalacak. Uzun süredir kısıtlı bir altyapıyla boğuşan kıta için bu, ekonomik potansiyelinde temel bir değişim anlamına geliyor.

ABD, Batı Yarımküre'deki stratejik ihmalinin sonucunda neyi kaybettiğini, geç de olsa fark etmeye başladı.

Ancak stratejik önemi, nakliye verimliliğinin çok ötesine geçiyor. Chancay Limanı, ABD’nin olası bir ablukasına karşı bağışık, Çin tarafından yönetilen bir altyapı oluşturuyor. Herhangi bir kriz senaryosunda (ticaret savaşı, Tayvan üzerinde askeri çatışma veya Çin'e yönelik kapsamlı yaptırımlar gibi), Panama Kanalı Washington’ın doğrudan baskısına, diplomatik manevralara veya deniz ablukasına karşı savunmasız hale gelir. Peru egemenliği ve Çin yönetimi altında faaliyet gösteren Chancay, Pekin'e doğrudan etkisi olan alternatif rotalar sunuyor.

Ayrıca Chancay, Güney Amerika ekonomisini kademeli olarak yeniden yönlendirerek Çin'in nüfuzunu güçlendiriyor. Altyapı, on yıllar boyunca kalkınma modellerini şekillendiriyor. Beş yüzyıl boyunca, kıtanın şehirleri, endüstrileri ve ulaşım ağları, sömürge tarihini ve Avrupa ve Kuzey Amerika ile ticari bağlarını yansıtan şekilde Atlantik'e yönelikti. Çin yatırımları, kıtayı kelimenin tam anlamıyla Pasifik'e çevirerek Peru, Bolivya ve batı Brezilya'yı Atlantik ticaretinin basit ileri karakolları olmaktan çıkarırken, Asya pazarlarına açılan kapılar haline getirdi.

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, Başkan Yardımcısı Geraldo Alckmin ve BYD Şirketi'nin kurucusu ve başkanı Wang Chuanfu, Brezilya’nın Bahia eyaletindeki Camaçari'de BYD otomobil fabrikasının açılışında işçilerle birlikte, 9 Ekim 2025 (AFP)Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, Başkan Yardımcısı Geraldo Alckmin ve BYD Şirketi'nin kurucusu ve başkanı Wang Chuanfu, Brezilya’nın Bahia eyaletindeki Camaçari'de BYD otomobil fabrikasının açılışında işçilerle birlikte, 9 Ekim 2025 (AFP)

Bu bölgelerin ekonomik dinamikleri, yeni teşviklere bağlı olarak değişecek. İki okyanus koridoru boyunca uzanan şehirler büyüyecek, Atlantik limanlarının önemi ise nispeten azalacak. Endüstriler, Asya pazarlarına olan mesafeyi azaltmak için Pasifik çıkışına yakın bölgelerde kümeleşecek. Tarım bölgeleri, üretimlerini Çinli tüketicilerin talep ettiği ürünlere kaydıracak. Bu değişiklikler, Panama Kanalı'nın 20. yüzyıl boyunca ABD’nin Batı Yarımküre'deki hakimiyetini şekillendirdiği gibi, uzun vadeli kalkınma eğilimleri yaratacak.

ABD’nin Panama Sorunu

ABD, Batı Yarımküre'deki stratejik ihmalinin sonucunda neyi kaybettiğini geç de olsa fark etmeye başladı. Washington, 31 Aralık 1999 tarihinde Torrijos-Carter Antlaşmaları uyarınca kanalın kontrolünü Panama'ya devrettiğinde, her iki uçtaki limanları kimin işleteceğine yeterince dikkat etmedi. Pekin ile yakın bağları olan Hong Konglu milyarder Li Ka-shing'in sahibi olduğu CK Hutchison Holdings, Balboa ve Cristobal limanları için uzun vadeli imtiyazlar elde etti. Panama, kanal üzerindeki egemenliğini korusa da Çin'in terminal tesisleri üzerindeki kontrolü, Pekin'e kargo akışı, fiyatlandırma ve lojistik öncelikleri üzerinde etki sağlıyor.

Potansiyel bir askeri müdahale Venezuela'yı yeniden ABD’nin etki alanına sokmayı başarsa bile, Washington'dan uzaklaşan hükümetler için Çin'in katılımını cazip kılan yapısal koşulları değiştirmeyecek.

Çinli şirketler, Latin Amerika'daki bir düzineden fazla büyük limanda faaliyet gösteriyor veya önemli hisselere sahip. COSCO Shipping Ports, Peru, Brezilya, Arjantin ve Uruguay'daki terminalleri kontrol ederken, China Merchants Port Holdings ise Kolombiya ve Panama'daki tesisleri işletiyor. Altyapı üzerindeki bu kontrol, Çin'e doğrudan çatışma yoluyla değil, ticaretin aktığı ekonomik arterleri kontrol etme yoluyla yapısal güç kazandırıyor.

ABD Başkanı Donald Trump, her zamanki netliğiyle bu zayıflığı fark etmiştir. 2024 seçim kampanyası sırasında, Çin'in liman tesisleri üzerindeki kontrolünün ABD'nin stratejik çıkarlarını tehdit ettiğini savunarak, Panama Kanalı’nı ‘geri alacağına’ dair defalarca kez vaatte bulundu. Panama limanlarının kaderi henüz belirsiz olsa da Trump'ın söylemleri, Washington'ın nihayet kendi arka bahçesindeki stratejik ihmalin tehlikesini fark ettiğini gösteriyor.

Venezuela ve çatışmanın sınırları

ABD Başkanı Trump'ın Çin’in Latin Amerika'daki nüfuzuna yaklaşımı, ilk döneminde pragmatik bir ihmalden ikinci döneminde açık bir çatışmaya doğru evrimleşti. Bu durum, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro'nun giderek otoriterleşen yönetimi altında Çin ve Rusya'nın ekonomik ve askeri varlığının arttığı Venezuela hakkında yaptığı son konuşmada en net şekilde görüldü.

Panama Şehrindeki Panama Kanalı, 23 Aralık 2024 (AFP)Panama Şehrindeki Panama Kanalı, 23 Aralık 2024 (AFP)

Venezuela'nın durumu, gelişmekte olan dünyada daha geniş bir olguyu, yani Çin'in, ABD'nin bıraktığı stratejik boşluğu doldurmasını yansıtıyordu. ABD'nin yaptırımları Maduro yönetimini dünyanın geri kalanından izole ederken, Pekin ‘petrol karşılığı kredi’ anlaşmalarıyla devreye girerek Karakas'a can simidi attı. Çinli şirketler şu anda Orinoco Kuşağı'ndaki petrol sahalarını işletirken, Çin devlet bankaları Venezuela'nın büyük borçlarını elinde tutuyor. Rusya, Venezuela'ya askeri teçhizat ve eğitim sağladı. Bununla yetinmeyip Venezuela’daki hava üslerine geçici olarak stratejik bombardıman uçakları konuşlandırdı. Tüm bunlar bir araya gelerek, Maduro'yu iktidarda tutan yaptırımlara karşı bir direniş direği oluşturdu.

Son dönemdeki ABD yönetimlerinin ötesine geçen Trump’ın askeri tehditleri, Latin Amerika ile ABD arasındaki stratejik bağı sağlamlaştırmak için çatışmayı tırmandırma isteğini yansıtıyor. Bu da ekonomik çatışmanın ötesine geçen çatışma sahnesini bölgede açmaya istekli bir yönetim olduğunu gösteriyor.

Ancak tüm bu tehditler, değişen Batı Yarımküre'de Amerikan gücünün sınırlarını da ortaya koyuyor. Washington, güç kullanarak Çin ve Rusya'nın etkisini basitçe ortadan kaldıramaz. Venezuela hükümeti bu ortaklıkları kendisi talep ediyor ve Pekin veya Moskova, Washington’ın talebi üzerine bu ortaklıklardan çekilmez. Tek taraflı eylemler, Washington'un bölgedeki Çin etkisine karşı koymak için iş birliğine ihtiyaç duyduğu Latin Amerika’daki ortaklarını da uzaklaştırabilir.

Potansiyel bir askeri müdahale Venezuela’yı yeniden ABD’nin etki alanına sokmayı başarsa bile, Washington’dan uzaklaşan hükümetler için Çin'in katılımını cazip kılan yapısal koşulları değiştirmiyor.

Arjantin'in ekonomik yerçekimi yasasına teslim olması

Belki de Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei yönetimindeki Arjantin'den daha açık bir şekilde retoriğin gerçeklerle çeliştiği bir örnek bulunamaz. Bu liberal ekonomist (Javier Milei), 2023 yılının sonlarında, Çin'e karşı ABD ile kararlı bir şekilde ittifak kuracağına söz vererek iktidara geldi. Milei, “Komünistlerle anlaşma yapmayacağız” diyerek Pekin ile ilişkilerini kesip Arjantin'i tereddüt etmeden Washington'a yönlendireceğine söz verdi.

Ancak gerçekler bu hırsları çabucak suya düşürdü. Arjantin boğucu bir ekonomik krizle karşı karşıya kalırken enflasyon yüzde 20'nin üzerini görüyor, döviz rezervleri tükeniyor ve borç yükü giderek artıyor. İstikrar için yalnızca Çin'in yeterli ölçekte sağlayabileceği sermaye girişi ve ticaret gelirleri gerekiyor. Siyasi isteklerine rağmen, Çin, özellikle soya fasulyesi ve et olmak üzere Arjantin'in ihracatında ikinci büyük pazar olmaya devam ediyor.

Trump'ın Çin'in etkisine doğrudan karşı çıkma içgüdüsü -ister Venezuela'da tehditler yoluyla ister Arjantin'den Çin'in çıkarılmasını talep ederek olsun- geri teper. Zorlama, kızgınlık doğurur, kızgınlık ise ortakları daha az sert alternatifler aramaya iter.

Birkaç ay içinde Milei’nin konumu çöktü. Bu yılın ocak ayında, hükümeti Çin merkez bankasıyla 18 milyar dolarlık bir döviz takas anlaşmasının yenilenmesini duyurdu. Bu, döviz elde etmek için hayati bir önlemdi. Şubat ayında hükümet, daha önce iptal etme tehdidinde bulunmasına rağmen Çin tarafından finanse edilen hidroelektrik projelerine devam etmeyi kabul etti. Mart ayına gelindiğinde Arjantinli yetkililer, Çin'e tarım ürünleri ihracatını artırmak için sessizce müzakereler yürütüyordu.

Milei, geçtiğimiz mayıs, Arjantin’in ideolojik farklılıklarını korurken Çin ile ‘pragmatik ilişkiler’ arayacağını belirtti ve bu, ekonomik yerçekimi yasasını açıkça kabul etmek anlamına geliyordu. Kendisinden önceki birçok Latin Amerikalı liderin gördüğünü gören Milei, Çin sermayesi ve pazarlarına ekonomik hayatta kalmak için maddi olarak ihtiyaç duyduklarını keşfetti.

Çin'in uzak cephesi olarak Latin Amerika

Bugün Latin Amerika'da yaşananlar, Çin'in ABD ile stratejik çatışma döneminde kırılganlığına verdiği yanıtı temsil ediyor. Washington, Çin'in imalat sektörüne olan bağımlılığını azaltmak için Güneydoğu Asya'daki tedarik zincirlerine güveniyor gibi. Pekin de Latin Amerika'yı stratejik bir arka bölge, ABD'nin talebine alternatif olarak ihtiyaç duyduğu enerji, kaynak ve tarım ürünlerini sağlayan uzak bir ağ olarak inşa ediyor. Daha da önemlisi, Çin, herhangi bir krizde ABD’nin kontrol edebileceği darboğazları aşan altyapı sağlıyor.

Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı'na yanaşan bir kargo gemisi, 3 Kasım 2025 (AFP)Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı'na yanaşan bir kargo gemisi, 3 Kasım 2025 (AFP)

On yıllardır küreselleşme, Doğu Asya imalat, Avrupa hizmetler ve ileri endüstriler, Latin Amerika ise ağırlıklı olarak ABD ve Avrupa pazarlarına akan emtialar için etkili bölgesel ekonomik bloklar oluşturdu. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bugün bu model çöküyor. Çin’in Latin Amerika’daki geniş kapsamlı stratejisi, Pasifik'te ekonomik entegrasyon oluşturarak geleneksel Atlantik odaklı ticaret modellerine meydan okuyor.

ABD’nin bu, 1823 tarihli Monroe Doktrini'nin ilan edilmesinden bu yana bölgesel hegemonyasına yönelik en büyük meydan okumayı temsil ediyor.

Altyapı Latin Amerika'yı Amerikan pazarlarından daha verimli bir şekilde Asya pazarlarına bağladığında, coğrafi yakınlık artık belirleyici bir faktör olmaktan çıktı. Ekonomik entegrasyon, daha fazla sermaye, daha geniş pazarlar ve daha az katı koşullar sunanları kayırma eğilimindedir ve Çin bu avantajlara sahip. Rekabetin olmadığı varsayımı tamamen yıkıldı. Pekin, Amerika kıtasında sadece ABD’nin etkisiyle rekabet etmekle kalmıyor, aynı zamanda kıtanın ekonomilerini Washington'ın kontrolündeki ticaret ağlarına ve finansal sistemlere daha az bağımlı hale getiren alternatif çerçeveler de oluşturuyor.

Latin Amerika'nın yeniden hesaplanması

Gümrük vergileri, teknolojik kısıtlamalar ve stratejik güvensizlik nedeniyle ABD ile Çin arasındaki karşılıklı ekonomik bağımlılık dönemi sona erdiğinde, Latin Amerika kendini benzeri görülmemiş bir konumda buldu. Latin Amerika, aynı anda hem Washington’ın müttefiki hem de potansiyel rakibi hem güvenlik ortağı hem de dış etkilerin hedefi konumunda.

ABD Başkanı Donald Trump, Arjantin Cumhurbaşkanı Javier Milei’yi Beyaz Saray'da ağırladı, 14 Ekim 2025 (AFP)ABD Başkanı Donald Trump, Arjantin Cumhurbaşkanı Javier Milei’yi Beyaz Saray'da ağırladı, 14 Ekim 2025 (AFP)

Bu artık basit bir hesaplama değil. Bir ülke, Çin'den altyapı finansmanı kabul ederken ABD ile güvenlik iş birliğini sürdürebilir. Pekin'e mal ihraç ederken, Washington'dan teknoloji ithal edebilir. Çin ile kalkınma projelerine katılırken, insan hakları konularında ABD ile aynı yönde oy kullanabilir.

Bu karmaşıklık, ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerinin güçlendirildiği ittifak yapılarına alışık olan Amerikalı stratejistleri şaşırttı. Ancak bu durum, orta güçlerin kendilerini tek bir tarafa bağlamayı reddederek, bağımsızlıklarını en üst düzeye çıkarmaya çalıştıkları çok kutuplu rekabetin yeni gerçekliğini yansıtıyor.

Washington için sonuçlar

ABD’ye ‘bölgesel hegemonyası askeri tehditler veya ekonomik baskı yoluyla geri kazanılamaz’ şeklinde edişe verici bir mesaj verildi. Trump'ın Çin'in etkisine doğrudan karşı çıkma içgüdüsü -ister Venezuela'da tehditler yoluyla ister Arjantin'den Çin'in çıkarılmasını talep ederek olsun- geri teper. Zorlama, kızgınlık doğurur, kızgınlık ise ortakları daha az sert alternatifler aramaya iter. Washington ayrıca altyapı projelerinde Çin ile dolar bazında rekabet etme kapasitesinden yoksun. Gerekli taahhütler ABD'nin siyasi iradesini aşmaktadır ve Çin'in harcamalarına eşleşse bile stratejik başarıyı garanti etmez.

Çin'in stratejisi, ABD’nin nüfuzunu tamamen ortadan kaldırmaz. Coğrafi yakınlık ve tarihi bağlar, Washington’ın önemini koruyacağını garanti ediyor.

Alternatif ise rahatsız edici bir gerçeği, yani Çin'in Latin Amerika'daki ticari varlığının talep edildiğini kabul etmeyi gerektirir. Daha da önemlisi, ülkeleri gerçek stratejik özerkliği uygulayan ve ideoloji yerine çıkarlar temelinde birçok büyük güçle ilişkilerini sürdüren bir yarımküre, uzun vadede hegemonyayı geri kazanmak için yapılan beyhude girişimlerden daha fazla ABD'nin çıkarlarına hizmet edebilir.

1869'da Süveyş ve 1914'te Panama üzerinden küresel gücü yeniden şekillendiren model, bugün 2024'te Chankay üzerinden kendini tekrar ediyor. Ancak bu seferki bir fark var. Bu fark, ABD’nin değişimin mimarı değil, sabırlı sermayesi ve uzun vadeli vizyonu olan yükselen bir rakip tarafından kendi arka bahçesinde yerinden edilen mevcut güç olarak kendini bulmasında yatıyor.

Çin'in stratejisi, ABD’nin nüfuzunu tamamen ortadan kaldırmaz. Coğrafi yakınlık ve tarihi bağlar, Washington’ın önemini koruyacağını garanti ediyor. Ancak ABD’nin Latin Amerika’ya iradesini dayatması artık mümkün değildir ve etki otomatik olarak varsayılmamalı, sürekli olarak kazanılmalı.

Şimdi soru şu: ABD'nin stratejisi, içgüdüsel bir hakimiyet arayışından sabırlı bir ortaklık geliştirme sürecine geçebilir mi?

Bu sorunun cevabı, sadece Washington’ın kıtadaki konumunu değil, aynı zamanda giderek çok kutuplu hale gelen dünyada liderliğinin geleceğini de belirleyecek.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Telefonunu ve uyuduğu yeri sürekli değiştiren Maduro, Washington'dan gelen tehditler karşısında kişisel güvenliğini artırıyor

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)
TT

Telefonunu ve uyuduğu yeri sürekli değiştiren Maduro, Washington'dan gelen tehditler karşısında kişisel güvenliğini artırıyor

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun, ABD’nin askeri müdahale ihtimalinin arttığı bir dönemde kişisel güvenlik önlemlerini belirgin şekilde artırdığı bildirildi. Konuya yakın kaynaklar, Maduro’nun uyuduğu yeri ve kullandığı telefonları sürekli değiştirdiğini, ayrıca en yakın müttefiki olan Küba ile güvenlik iş birliğini daha da sıkılaştırdığını aktardı.

New York Times’a konuşan hükümete yakın kaynaklar, Maduro’nun çevresinde belirgin bir tedirginlik hâkim olduğunu, ancak Maduro’nun 12 yıldır sürdürdüğü iktidarı için oluşan ‘en ciddi tehdidi’ aşabileceğine inandığını belirtti.

Kaynaklar, devlet başkanının olası hassas saldırılara ya da özel kuvvetlerin düzenleyebileceği bir baskına karşı korunmak amacıyla uyuduğu yeri ve iletişim araçlarını sürekli değiştirdiğini söyledi.

Bu güvenlik önlemlerinin özellikle eylül ayından bu yana yoğunlaştığı ifade edildi. ABD’nin bu dönemde savaş gemilerini bölgeye sevk ettiği ve Trump yönetiminin ‘Venezuela’dan uyuşturucu taşıdığı’ iddiasıyla hedef aldığı tekneleri vurduğu hatırlatıldı.

İhanet riskini azaltmak için Maduro’nun Kübalı yakın korumalarının görev alanını genişlettiği, ayrıca Kübalı karşı istihbarat subaylarının Venezuela ordusunda daha fazla rol almaya başladığı da aktarıldı.

Buna karşın Maduro, kamuoyu önünde, Washington’dan gelen tehditleri küçümser bir görüntü sergiliyor. Maduro, son dönemlerde önceden duyurulmamış halk etkinliklerine katılıyor, sahnede dans ediyor ve TikTok üzerinden propaganda videoları paylaşarak sakin ve kontrolü elinde tutan bir profil çizmeye çalışıyor.

Görsel kaldırıldı.ABD Başkanı Donald (AP)

ABD, Venezuela üzerindeki baskısını farklı yöntemlerle artırmayı sürdürüyor. Karayip Denizi’nde uyuşturucu kaçırdığı öne sürülen teknelere düzenlenen hava saldırıları, Donald Trump’ın askeri operasyonları kara harekâtını da kapsayacak şekilde genişletme yönündeki tehditleri ve Trump yönetiminin Maduro’nun da üyesi olduğunu iddia ettiği Los Soles grubunu yabancı terör örgütü ilan etmesi bu adımlar arasında yer alıyor.

Maduro ve Venezuela hükümeti ise bu suçlamaların tamamını reddediyor. Karakas yönetimi, Washington’un, Venezuela’nın petrol başta olmak üzere devasa doğal kaynakları üzerinde kontrol sağlamak için ‘rejim değişikliğini’ hedeflediğini savunuyor.

Şarku’l Avsat’ın New York Times’tan aktardığına göre, Maduro ve Trump’ın temsilcileri bu yılın başlarında, geçen yılki başkanlık seçimlerini kaybetmesine rağmen sonuçları tanımayan Maduro’nun hangi koşullarda görevi bırakabileceğini de görüştü. Ancak bu temaslar herhangi bir sonuca ulaşmayınca Trump yönetimi Venezuela üzerindeki askeri baskıyı artırma yoluna gitti.

Kriz derinleşirken Maduro, neredeyse her gün halka hitap etmeyi sürdürüyor. Son yıllarda iktidarını ayakta tutan yoğun bir kamuoyu kampanyasına dayanan Maduro'nun, planlı etkinliklere ve canlı yayınlara katılımını azalttığı, bunun yerine sürpriz ziyaretleri ve önceden kaydedilmiş mesajları tercih ettiği gözlemleniyor.

Öte yandan dün Reuters’a konuşan dört kaynak, Trump’ın geçen ay Maduro ile kısa bir telefon görüşmesi yaptığını aktardı. Kaynaklara göre Maduro, görüşmede ülkeden ayrılmaya hazır olduğunu, ancak bunun için kendisi ve ailesine tam af, ABD yaptırımlarının kaldırılması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) hakkındaki davanın düşürülmesi gibi güvenceler talep ettiğini iletti.

Kaynaklar, Maduro’nun ayrıca, Venezuela hükümetinde görev yapan ve büyük bölümü ABD tarafından insan hakları ihlalleri, uyuşturucu kaçakçılığı veya yolsuzlukla suçlanan 100’den fazla üst düzey yetkiliye yönelik yaptırımların da kaldırılmasını talep ettiğini belirtti.

İki kaynağa göre Maduro, yeni seçimler düzenlenmeden önce geçici hükümetin başına yardımcısı Delcy Rodriguez’in geçmesini de istedi.

Trump’ın, 15 dakikadan kısa süren telefon görüşmesinde bu taleplerin çoğunu reddettiği, ancak Maduro’ya ailesiyle birlikte istediği bir ülkeye gitmesi için bir haftalık süre tanıdığı ifade edildi.

İki kaynağın aktardığına göre bu ‘güvenli çıkış koridoru’ cuma günü sona erdi. Bunun üzerine Trump, ertesi gün Venezuela hava sahasının kapatıldığını duyurdu.


Avrupa, 2027 yılına kadar Rus gazı ithalatının sonlandırılması konusunda anlaşmaya vardı

2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)
2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)
TT

Avrupa, 2027 yılına kadar Rus gazı ithalatının sonlandırılması konusunda anlaşmaya vardı

2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)
2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)

Avrupa Birliği Konseyi, bugün yaptığı açıklamada, Rus enerji kaynaklarına bağımlılığı sona erdirme çabaları kapsamında 2027 yılına kadar Rus gazı ithalatının ortadan kaldırılması konusunda Avrupa Parlamentosu ile anlaşmaya vardığını bildirdi.

Anlaşma, Rusya'dan sıvılaştırılmış doğal gaz ve boru hattı gazı ithalatının aşamalı olarak yasaklanmasını, her ikisinin de sırasıyla 2026 sonu ve 2027 sonbaharından itibaren tamamen sonlandırılmasını içerecek.

Ekim ayı itibarıyla Rusya'nın AB'nin doğalgaz ithalatındaki payı yüzde 12'ye düştü. Bu oran, 2022'de Ukrayna'yı işgalinden önce yüzde 45'ti. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Macaristan, Fransa ve Belçika gibi ülkeler halen Rus doğalgazını almaya devam ediyor.