İsrailli Araplar, İsrail kimliği ile Filistin kökleri arasında sıkıştı

İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)
İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)
TT

İsrailli Araplar, İsrail kimliği ile Filistin kökleri arasında sıkıştı

İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)
İsrailli Araplar, ulusal savaşları sırasında birçok zorlukla karşılaştı (Reuters)

Amal Şehade
1948 yılında emrivaki olarak dayatılan İsrail’deki varlıklarından 72 yıl sonra, 1948 Arapları olarak bilinen İsrailli Araplar, hala hayatta kalma mücadelesine öncülük ederken, kendilerini vatandaşlık ve eşitlik haklarından mahrum bırakan ayrımcılık ve ırkçılık politikasıyla savaşıyor. Nekbe’ye rağmen yerinden edilmeyi reddeden ve topraklarına bağlılıklarını koruyan bu kesim, İsrail içerisinde ulusal bir azınlığa dönüştü. Bu azınlık kesim, Tel Aviv’in bu kimliği taşımayan herkesi sınır dışı edeceğini ilan etmesi sonrasında, hayatta kalmalarını güvence altına alan bir politika olarak ‘İsrail kimliği’ edindi.  
Bazıları, devlet kurumlarına entegre olurken çoğunluğu, ulusal mücadeleyi sürdürdü. 48 Arapları, uzun yıllar boyunca savaş verirken, kısmen başarıya ulaşarak hayatta kaldı.
Bugün, Arap ülkelerinin yaptıkları barış anlaşmalarıyla Filistinlileri ve davalarını etkisiz hale getirmek için yükseltilen ses sonrasında İsrailli Araplar, Filistin davasının statüsünü gündemlerine aldılar. Ürdün ve Mısır ile aynı türde anlaşmaları desteklediklerini ve hatta bu iki ülkeyle temas kurduklarını belirterek, Arap girişimini, İsrail ile olası bir barış anlaşmasının referansı olarak gördüler. Ürdün üniversitelerinde okuyan on binlerce çocuk ve Ürdün’den eğitim bursu alan ulusal partiler de dahil olmak üzere yakın ilişkiler kuruldu. Aynı şekilde iki ülkeyi ziyaret edecekler, liderleri Kahire ve Amman’da Filistin halkının geleceği ve davası da dahil olmak üzere çeşitli konferanslara ve araştırmalara katılacak.

Ulusal mücadeleyi daraltmak
Art arda gelen İsrail hükümetleri, Arapların üzerlerindeki vidaları sıkılaştırmak ve varlıklarını hedef almak için birkaç siyasi plan uygulayarak, uzun bir süre onların gelişmesini ve ilerlemesini engelledi. Onlara asla güvenmedi. Onları güvenliği, politikası ve demografik haritası için kalıcı bir tehdit olarak gördü. Başbakanlar, bakanlar ve İsrail sağından araştırmacılar tarafından sunulan birden fazla zorla yerinden edilme planını uygulamaya çalıştı.
Ancak Filistin kesimi, umutsuzluğu aştı. İsrail kuruluşları, onları Arapça dilleriyle Yahudileştirmeye çalıştığında, resmi dil olarak tanınana kadar Arapça için uzun bir savaş verdiler. Eğitim müfredatında değişiklik yapılmasını sağladılar.
Topraklarını savunma yolunda 6 şehit verdikleri ‘Toprak Günü’ ve Aksa İntifadası patlak verdiğinde Filistin halkıyla dayanışmalarını gösterdikleri ve 13 şehit verdikleri Ekim 2000 olayları da dahil olmak üzere, ulusal günleri okullara sokmayı başardılar. Ayrıca Barış ve Eşitlik İçin Demokratik Cephe’yi temsil eden Eymen Avde başkanlığındaki ulusal partilerin yer aldığı Ortak Liste’de birleşene kadar, parlamento seçimlerinde ulusal patiler olarak yer aldılar.
Knesset, toplumsal, ekonomik ve ulusal meseleleri sunmaları için bir platforma dönüştü. Ancak parlamento oluşumlarının çoğunluğunun onayladığı ırkçı yasalarla karşı karşıya kaldılar. Bunların yanı sıra bugün, eski Knesset üyesi, Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe lideri Muhammed Barakeh liderliğindeki 48 Arapları İşleri Yüksek Takip Komitesi kurdular. Ortak Liste’nin yanı sıra, sorunları tartışmak ve sunmak için en etkili siyasi çerçeve olarak kabul ediliyor.

Ayrımcılık ve ırkçılık
Ayrımcılık ve ırkçılık politikası, Filistin topraklarının büyük çoğunluğuna el konulmasına yansıdı. Arap sakinlerinin kalkınması ve ilerlemesi pahasına, komşu Arap şehirlerinin topraklarında birçok Yahudi kasabası kuruldu. Bir Yahudi kasabasını geçip bir Arap kasabasının sınırlarına ayak bastığınız anda, başka bir ülkede olduğunuzu hissedeceksiniz. Zira bu kasabalar ayrımcılık politikasının aynası oldu. Kalabalığın yanı sıra sokak alt yapısı ve sanayi bölgeleri mevcut değil. Kulüp ve spor salonları bulunmuyor, yapısal haritalar bile yok ve olanlar da ihtiyaçlarını karşılamıyor.
İkamet alanında vidaları sıkıldı, inşaat ruhsatlarına engeller konuldu, ruhsatsız inşaat yapmaya zorlandılar, on binlerce yıkım emri çıkarıldı. Tüm bunlar, Yahudi kasabalarındaki refahları karşılığında, Arap kasabalarını yerel hizmetlerden mahrum bırakan İsrail politikasının bir sonucu olan bu durum, hayatın çeşitli yönlerinde çok büyük bir boşluğa yol açtı. İsrailli bakanlar ve politikacılar bu ayrımcılık politikasını itiraf ettiler.
Bununla birlikte 48 Arapları, son yıllardaki göç olgularına rağmen bu politikayı kabul etmeyi reddediyorlar ve kasabalarını terk ediyorlar. Bu göç, özellikle de ister dünyanın farklı ülkelerine göç olsun, ister Hayfa, Yafa, Lod, ve Akka gibi Yahudilerin ve Arapların yaşadığı ortak ülkelere olsun gençler arasında yaygın.

Gelenekler ve miras
Bu insanların yaşadıkları dikenli koşullara rağmen, haklarına ve Araplara düşman bir ülkede azınlık olarak hayata tutunmaları gelişim ve ilerleme hususlarında ısrar ediyor. Taviz vermeyi reddettikleri kendi gelenekleri, mirasları ve özel hayatları vardır. Irkçılık ve radikalizm yanlısı Nekbe Yasası, Knesset tarafından tesadüfen onaylanmadı. Her fırsatta Filistinlilerin savunduklarının aksine, ‘İsrail Bağımsızlık Günü’ sloganını yansıtmaya çalışıyorlar. Filistinliler, kendileri ve İsrailli kuruluşlar arasındaki ayrımcılık ve düşmanlık politikasının kötüleşmesine yol açan bu gün için ‘Sizin bağımsızlık gününüz, bizim felaket günümüzdür’ diyor.
Her yıl, yalnızca İsrail’in kuruluşu Büyük Felaketi (Nekbe) anmak ve ‘geri dönüş haklarını’ vurgulamak için değil, aynı zamanda ‘miraslarını ve Filistin halkının davasını siyasi gündemlerinin en üstünde ve gelecek nesillerin zihninde tutmak’ için 48 yılında terk ettikleri kasabalarına yürüyüşler düzenliyorlar.

İsrail kimliği ve Filistin sorunu
Kendilerine kurulan birçok tuzağa rağmen İsrailli Araplar, sahip oldukları İsrail kimliğinden vazgeçmeyi reddetti. Öyle ki sağcı Avigdor Liberman, İsrail hükümetinde bakan olarak görev yaptığı süre boyunca İsrail kimliğinden feragat etmeleri ve yabancı bir ülkeye göç etmeleri için büyük miktarlarda paralar teklif etti. Bugün hala önerilmekte olan ve ABD Başkanı Trump’ın ilan ettiği barış anlaşmasına dahil edilen toprak takası planı, 48 Araplarının yaşadığı üçgen kasabaların, yerleşimlerin İsrail’in nüfuz alanına ilhak edilmesi karşılığında Filistin yönetimine devredilmesini hedefliyor.
1948 Arapları, bu transfer planına kapsamlı şekilde karşı çıkarak, gösteriler ve çeşitli protestolar düzenledi. Bu tavır, kamuoyu anketlerine de yansıdı. Filistin veya Arap devletine geçiş önerisine nasıl yanıt verecekleri hususunda bir soru sorulursa, ‘ret’ büyük çoğunluğun cevabı olacaktır.
Uygulama açısından İsrail’in, onları ‘topraklarına bağlılıkları ve Filistin halkına mensup olmalarının yanı sıra, İsrail kimliğinin sahipleri olarak haklarına ulaşmaları’ konusundaki sabit tutumlarından dolayı cezalandırdığı söylenebilir. Bu durumsa, kendi başına ulusal savaşları için birçok zorluğa neden oldu.

Partiler ve anlaşmazlık
Ulusal partilere gelince, Filistin sorununun çözümüne dair çeşitli açılardan birbirlerinden farklılar. Bazıları radikalizm yanlısı bir ulusal duruş sergilerken, denizlerden ve nehirlere kadar Filistin devletinin kurulması çağrısı yaptı. Yahudi- Arap ortak yaşamını taleplerini destekleyen bir İsrail pozisyonuna ulaşmak ve onları halklarının davasına yönlendirmek için önemli bir adım olarak görenler de mevcut. Bu açıdan Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe, Knesset seçim listesinde bir Yahudi temsilciyi içeren tek cephe olarak biliniyor ve saflarında onlarca Yahudi aktivist mevcut.
Filistin davasına yönelik ulusal ve destekleyici programlarının çoğu İsrail makamlarını öfkelendirirken hükümet, bunları ayrımcılık ve ırkçılığı teşvik etmek için bir araç olarak kullandı.
Bu durum ‘aile’ yasasına da yansıdı. Öyle ki İsrail, İsrailli bir Arap olup bir Filistinli ya da bir Arap ile evli olan hiç kimseye ‘aile hakkı’ vermeyi kabul etmiyor. Bu durum ise yüzlerce ailenin, Batı Şeria ve İsrail arasında bölünmesine yol açtı.
Bu günlerde İsrail, Binyamin Netanyahu hükümetinin geleceğini tehdit eden tehlikenin ve Ortak Liste’nin parlamento savaşında oynadığı rolün ardından, siyasi istikrarsızlık yaşarken, 48 Araplarının rolleri ve etkileriyle meşgul oluyor. Dört ulusal partinin birliği, Ortak Liste’nin gücünün devamlılığını tehdit ederken, İslami Hareket’ten Knesset’te üye olan Mansur Abbas, yalnızca bir yıl önceki tavrından tamamen farklı bir duruş olarak Binyamin Netanyahu ve İsrail sağı ile benzer bir tutum açıkladı.
Bu adım, Arap halkının Ortak Liste tarafından temsil edilen liderliğine olan güvenini baltaladı. Tüm Kamuoyu anketleri, en iyi ankette bile popülaritelerinde 15’ten 9 ila 10’a kadar oy kaydı olduğunu gösterdi. Bu azalan güven, son yıllarda, bu Filistin kesiminin tarihindeki önemli ve önde gelen ulusal kilometre taşlarını anma törenlerinde de yaygın katılım eksikliğine yansıdı.
Ortak Liste’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile barış anlaşmalarını desteklemeyi reddetmesi ve Knesset’te bu safta oy kullanmaması çerçevesinde bu anlaşmalar için, Arap toplumunun geniş kesimlerinden destek vardı.
Bu, Arap kitlelerinin liderlik yönünün yeniden incelenmesini ve bu ulusal azınlığın başarılarının ve varlığının korunmasını ve yaklaşık 1 milyon 900 bin Filistinlinin güvenini garanti altına almak için bir stratejinin geliştirilmesini gerektiren bir konu.

Arapların çoğunluğu kendilerini İsrail vatandaşı hissetmiyor
İsrail’in Arap vatandaşlarına gelince, bunların sadece üçte biri kendilerini gerçek bir İsrail vatandaşı olarak görüyor ve yüzde 47’si İsrail yönetimi altında yaşamaktan memnun. Ancak bunların yüzde 36’sı, Yahudi toplumun kendilerine karşı son derece düşmanca davrandığını düşünüyor.
İsrail Merkezi İstatistik Bürosu, nüfusla ilgili bazı veriler yayınladı. Bunlar arasında, nüfusun 9,19 milyon kişiye ulaştığı, bunların yüzde 74’ünü (6,8 milyon) Yahudilerin oluşturduğu, Arap nüfusunun ise 2 milyon olduğu bilgisi yer alıyordu. İstatistikler, İsrail’de yaşayan ve 1,6 milyondan meydana gelen Arap vatandaşları kapsadığı, bunlar arasında sayıları 331 bine ulaşan işgal altındaki Doğu Kudüs sakinleri ve yine sayıları 24 bine ulaşan işgal atlındaki Golan’da bulunan Suriyelilerin bulunduğu kaydediliyor.
İstatistiklere göre, İsrail’de ne Yahudi ne de Arap olan 454 bin vatandaş yaşıyor. Bunlar daha ziyade eski Sovyetler Birliği ülkelerinde Yahudi oldukları gerekçesiyle reddedilen göçmenlerden meydana geliyor.
Bu istatistiklere göre İsrail nüfusu son bir yıl içinde, 180 bin yeni doğan, 32 bin göçmen ve 44 bin ölümle birlikte 171 bin artış gösterdi.
İsrail’de 90 yaşının üzerindeki kişi sayısının 51 binden fazla, 80-90 yaşları arasındaki nüfusun ise 220 binin üzerinde olması dikkat çekici. Bununla birlikte, nüfusunun sadece yüzde 18’i 15 yaş altı çocuklardan oluşan İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) ülkeleriyle kıyaslandığında, İsrail “genç bir ülke” olarak kabul edilmekte.
Resmi istatistik kurumlarına göre, İsrail’in kurulduğu 1948 yılındaki nüfusu sadece 806 binden ibaretti. 2030 yılında İsrail nüfusunun 11.1 milyona, 2040 yılında ise 13.2 milyona ulaşacağı öngörülüyor. Kuruluşunun yüzüncü yıl dönümünde yani 2048 yılında ise İsrail nüfusunun 15.2 milyon olacağı tahmin ediliyor. Diğer taraftan bu istatistikler, bölgedeki siyasi durumun değişmeyeceği ve İsrail’in Kudüs ve Golan’ı işgalinin devam edeceği varsayımına dayanıyor.
Ülke nüfusunun 9 milyona ulaştığı İsrail’de nüfusun yaklaşık 2 milyonunun "İsrailli Araplar" olarak tanımlanan İsrail vatandaşı Filistinlilerden oluştuğu belirtiliyor.
İsrail vatandaşı Filistinliler ülke nüfusunun yüzde 20'sine tekabül ediyor. Tel Aviv rejiminin "İsrailli Araplar" olarak tanımladığı vatandaşlar, 1948'deki savaş ve sonrasında yaşanan işgale rağmen yurtlarında kalarak İsrail vatandaşı olan Filistinlilerden oluşuyor. Bu nüfusun dışında kalan ve İsrail vatandaşı olmayan Filistinliler ise Gazze ve Batı Şeria’da yaşıyor.



Magen Oz: İsrail'in Gazze Şeridi’ni bölme sopası

Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
TT

Magen Oz: İsrail'in Gazze Şeridi’ni bölme sopası

Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025

Salim er-Rayes

Hamas, temmuz ayının ikinci haftasında, iki taraf arasında bu ayın başından beri ABD, Katar ve Mısır'ın arabuluculuğunda doğrudan yürütülen geçici ateşkes ve rehine takası müzakereleri kapsamında, İsrail'in Gazze Şeridi'nden ne kadar çekileceği ile ilgili haritaları reddettiğini duyurdu. Haritalara göre İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 40'ından fazlasını, yani 365 kilometrekareyi ele geçirmesi sebebiyle bunu reddettiğini ve İsrail'in, geçen ocak ayında üzerinde anlaşmaya varılan haritadaki toplanma noktalarına çekilmesini talep ettiğini açıkladı. Hamas’tan bu açıklama gelirken İsrail ordusu, Han Yunus şehrini doğu ve batı olarak ikiye bölen yeni bir koridorun inşası üzerinde çalışıyordu.

İsrail ordusu, 16 Temmuz'da 15 kilometrelik “Magen Oz” Koridoru’nun inşasının tamamlandığını duyurdu. Koridor, doğu sınırındaki Deyr el-Belah ve Han Yunus şehirleri arasındaki Kissufim Sınır Kapısı’ndan başlıyor ve Han Yunus'un merkezinden geçerek Morag Koridoruna kadar uzanıyor. Nisan ayında kurulan Morag Koridoru, o tarihten beri tamamen İsrail’in askeri kontrolü altında olan Han Yunus ve Refah şehirlerini ayırıyor. Bu koridor, müzakerelerde başlıca anlaşmazlık noktalarından biri. Zira Hamas, ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un uygulanmasına ilişkin teknik detaylar üzerinde hâlâ mutabakata varılmaya çalışılan önerisine göre, ateşkes döneminde ordunun burada konuşlanmaya devam etmesine karşı çıkıyor.

Siyasi açıdan, Hamas liderlerinden Dr. Basem Naim, İsrail'in yeni koridorla ilgili son duyurusu hakkında, koridor ve inşası duyurusunun bir değeri olmadığı yorumunu yaptı. Sebep olarak da İsrail’in tüm Gazze Şeridi’ni tamamen kontrol etmesini, Hamas ile İsrail arasında özellikle haritaların, ateşkes döneminde ordunun konuşlanacağı noktaların, Gazze Şeridi'nin kuzey, doğu ve güney sınır bölgelerinde askerilerin konuşlanacağı bölgenin boyutunun belirlenmesi ile ilgili müzakerelerin, şüphesiz ateşkes döneminde bile ordunun sahada gerçekleştirdiği değişiklikleri, gelişmeleri ve genişlemeleri içerecek olmasını gösterdi. Başka bir deyişle, Naim’e göre Magen Oz, mevcut müzakere sürecinde bir engel teşkil etmeyecek.

En büyük sorun, ordunun sahada dayattığı jeopolitik ve demografik değişimlerdir. Bu değişimlerden, öncelikle yaşadıkları bölgelerden zorla çıkarılan ve geri dönüşleri engellenen sakinler etkilenmektedir

Ancak en büyük sorun, ordunun sahada dayattığı jeopolitik ve demografik değişimlerdir. Bu değişimlerden, öncelikle yaşadıkları bölgelerden zorla çıkarılan ve geri dönüşleri engellenen sakinler etkilenmektedir. Bu arada ordu, savaş boyunca uyguladığı “hobilerini” sürdürmeye devam ediyor. Yerleşim alanlarını yıkıyor, evleri ve tarım arazilerini yerle bir ediyor, yollar, elektrik, su ve iletişim ağları dahil olmak üzere altyapıyı yok ediyor, bölgeyi daha önce güneydeki Refah, kuzeydeki Cibaliye, Beyt Lahiye ve Beyt Hanun beldelerine yaptığı gibi yaşanmaz ve çorak bir toprağa dönüştürüyor. Buna ilaveten, Gazze Şehri'nin doğu mahallelerini buldozerlerle yerle bir ediyor.

Gazze Şehri'ndeki açlık krizinde bir yardım kuruluşundan gıda yardımı almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025 (Reuters)Gazze Şehri'ndeki açlık krizinde bir yardım kuruluşundan gıda yardımı almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025 (Reuters)

Filistin Merkez İstatistik Bürosu'nun 2023 yılı tahminlerine göre, Ekim 2023'te başlayan İsrail soykırım savaşından önce Han Yunus yaklaşık 54 kilometrekarelik bir alana ve 438 bin nüfusa sahipti. Nüfusunun yarısından fazlası, merkezi ile doğusundaki yerleşim bölgelerinde yoğunlaşmıştı ama burası son operasyonlardan sonra İsrail’in kontrolüne geçti. Han Yunus’un durumu, 18 Mart'ta savaşın yeniden başlamasının ardından sakinlerinin tahliye edilmesi ve İsrail askeri kontrolünün dayatılmasının ardından Refah'ta yaşananlara çok benziyor.

İsrail ordusu, Han Yunus’un doğusundaki el-Fahari, Büyük Abasan, Yeni Abasan, Huza’a ve Beni Suheyla mahallelerini ilhak etti. Bu mahallelerin sakinleri, son iki ayda ordunun verdiği tahliye emirleri ve işlediği katliamlar sonrasında zorla göç ettirildiler. Bu katliamlar onlarca kişinin ölümüne, binlerce ailenin şehrin batısındaki el-Mevasi bölgesine kaçmasına neden oldu. Daha önce Mevasi’de sınırlı sayıda aile yaşar ve bölge en önemli tarım alanlarından biri olup, ana gıda deposu olarak kabul edilirken, son zamanlarda yerinden edilenler seralarda ikamet etmek zorunda kaldılar.

Yeni koridor, ordunun savaş sırasında kurduğu dördüncü koridordur. Öncelikle Gazze Şeridi'nin kuzeyini merkezden ve güneyden ayıran Netzarim Koridoru açıldı, ardından İsrail ordusu, Gazze’nin Mısır ile güney sınırı boyunca uzanan Philadelphia Koridoru’nun (Selahaddin Koridoru) kontrolünü ele geçirdi. Daha sonra da Refah ve Han Yunus şehirlerini ayıran Morag Koridoru’nun kontrolünü ele geçirdi. Son olarak da askeri durumu daha karmaşık hale getirmek, sakinlerin koşullarını daha da zorlaştırmak için bir baskı aracı haline gelen Magen Oz Koridoru ilan edildi.

Doğu Han Yunus sakinlerinden olan ve Mevasi bölgesine sığınmak zorunda kalan 42 yaşındaki Mahmud Ebu Rida, al-Majalla'ya İsrail'in son duyurusunun ardından evini ve doğup büyüdüğü mahalleyi kaybettiğini hissetmeye başladığını söyledi. “Magen Oz öncesinde, her an ateşkes deklare edilebileceğini ve evlerimize dönebileceğimizi söylerdik. Ancak bugün korkularımız var. Ordunun kontrolü devam ediyor ve geri dönemeyebiliriz. İşler kolay değil. Uzun süredir sokaklarda yaşıyoruz ve müzakerelerde gerileme yerine herhangi bir ilerleme bekliyoruz.”

38 yaşındaki Abdullah Ebu Cezer de Ebu Rida'nın evlerine dönmelerine izin verilmeyeceği yönündeki endişelerini paylaşıyor. Majalla'ya konuşan Abdullah, son haftalarda zorla yerinden edilmeyi reddettikleri için evinin yakınında doğrudan bombardımana maruz kalan ve öldürülen çok sayıda akrabası ve arkadaşı olduğunu belirtti. Kendisinin ve diğerlerinin, akrabalarını ve komşularını gömmek için geri dönmeyi umduklarını, ancak, yerinden edilenler arasında umutları yeşerten müzakerelerin bu kritik döneminde, Magen Oz Koridoru’nun kuruluşunun ilan edilmesinin onlarda hayal kırıklığına yol açtığını söyledi.  

İsrail ordusu, bölgeleri askeri olarak ayırmaya ve bölge sakinlerinin geri dönmesini engellemeye yardımcı olması için Gazze Şeridi'ni koridorlar ile ayrılmış askeri bloklara bölmeyi hedefliyor

İsrail ordusu, bölgeleri askeri olarak ayırmaya ve bölge sakinlerinin geri dönmesini engellemeye yardımcı olması için Gazze Şeridi'ni koridorlar ile ayrılmış askeri bloklara bölmeyi hedefliyor. Bunun için de bölgeleri, Filistinli fraksiyonlardan askeri olarak temizlemeyi, yer altındaki tünel ağları ve fraksiyonlara ait silah depoları dahil olmak üzere altyapıyı yok etmeyi, üyelerini yıkılmış binalar arasında takip etmeyi hedeflediğini açıklıyor. Yine ordu düzenli olarak kontrolü altındaki bölgelerde tünel ağları keşfettiğini ve imha ettiğini duyuruyor.

Ordu, askeri operasyonlarının bir parçası olarak, İsrail'in Gazze'den tek taraflı olarak çekildiği 2005 yılından önce Gazze Şeridi'ni ayıran askeri koridorları yeniden tesis etmeye çalışıyor olabilir.Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o dönemde bu askeri koridorlar, İsrail yerleşim yerleri arasında uzanırken, Gazzelilerin hayatını zorlaştırıyor ve binlerce dönüm araziyi yutuyordu. Ordunun çekilmesinin ardından tüm bunlar yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına dönüştüler.

 Ancak tüm bunlardan daha tehlikelisi, Hamas ve İsrail arasında devam eden müzakerelerin başarısız olması halinde ne olacağıdır? Keza sözde “temizlik” operasyonlarının ardından ordunun askeri kontrolü altındaki bölgelerin geleceğinin ne olacağıdır?

Herkes, iki taraf arasında bir ateşkes anlaşmasına varılması ve şartlarının bu ayın sonundan önce açıklanması konusunda iyimser görünüyor olabilir. Bu iyimserlik, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya Hamas ile ateşkes amacıyla bir anlaşma yapması yönündeki baskısından kaynaklanıyor. Ne var ki bu anlaşmada ateşkesten daha önemli olan, Hamas'ın Gazze'deki askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın elindeki İsrailli rehinelerin yarısının iadesidir. Bunların on canlı rehine olduğu tahmin ediliyor. Ancak İsrail ordusu bu iyimserlikle hareket etmiyor.

Operasyon, Deyr el Belah ve Han Yunus şehirlerini ayıracak beşinci bir koridor oluşturmak için yer üstündeki ve altındaki her şeyi yok etmeyi amaçlıyor

İsrail ordusu, askeri operasyonlarını yayılmacı bir şekilde sürdürüyor ve ateşkes ilan edilene kadar da bu şekilde devam edecek. Askeri birlikler tüm senaryolara hazır bir şekilde beklemeye devam edecekler. Böylece siyasi ve arabuluculuk çabaları geçici ateşkes hedefine ulaşamazsa, İsrail yayılmacı askeri operasyonlarını sürdürecek. Bu operasyonlar, hükümetin bu ay duyurduğu Gazze sakinlerini Refah şehri içinde kontrolü altındaki bölgelere nakletme planını hayata geçirmesi için önünde ilave ufuklar ve seçenekler açılmasına katkıda bulunabilir. Hamas ise bu planı reddediyor ve İsrail'i Gazze beldeleri içindeki bölgelerden çekilmeye zorlayarak planı engellemeye çalışıyor. Ancak ateşkesin ardından savaş yeniden başlarsa bunun uygulanmayacağını kim garanti edebilir?

 Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta gıda malzemesi taşıyan bir kamyona baskın düzenlendikten sonra un çuvallarını taşıyan adamlar, 22 Temmuz 2025 (AFP)Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta gıda malzemesi taşıyan bir kamyona baskın düzenlendikten sonra un çuvallarını taşıyan adamlar, 22 Temmuz 2025 (AFP)

Magen Oz Koridoru, büyük olasılıkla İsrail'in sopası, hükümetin gelecekte tüm Gazze Şeridi'ni kontrol etme yönündeki yayılmacı planlarını uygulamaya devam etmesini sağlayacak bir güç noktası oluşturacak. Birkaç gün önce, savaşın iki tarafı arasında bir anlaşmaya varılamaması ve yanıtlarda yaşanan gecikmeler nedeniyle İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el Belah beldesinin güneybatısındaki bölgeler için büyük çaplı tahliye emri yayınladı. Ardından da bir kara harekâtı, tarım arazilerine ve evlere yönelik topçu ateşi ve buldozerlerle bir saldırı gerçekleştirildi. Bu, savaşın başlangıcından bu yana ordunun kara kuvvetleriyle bölgeye yönelik ilk kara harekâtıydı.

Harekâtın dikkat çekici yanı, ordunun Deyr el Belah'ın güney bölgelerine yakın yeni dördüncü koridoru bir hareket ve ikmal noktası olarak kullanmasıydı. Haaretz'in ismini açıklamadığı askeri bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, harekât, bölgeyi temizlemeyi, yer üstündeki ve altındaki her şeyi yok ederek Deyr el Belah ve Han Yunus’u birbirinden ayıran beşinci bir koridor oluşturmayı amaçlıyor. Bu durum, İsrail'in Gazze Şeridi'ni küçük kantonlara bölmeye devam ederek kademeli olarak kontrolü ele geçirmeyi amaçlayan yayılmacı niyetlerini teyit ediyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.