Eski Arap Birliği Genel Sekreteri kardeşim Sayın Amr Musa'nın 7 Aralık 2020 tarihli gazetenizde yayınlanan anılarında, 18 Ocak 2002'de Irak'a yaptığı ziyaret ve o dönemde Irak ile Birleşmiş Milletler (BM) arasında yaşanan krizle ilgili konularda, gerçeklerle çelişen bir takım noktalar bulunuyor. New York'taki ziyaretini başlangıcından itibaren takip ettiğimden ve Bağdat'a geldikten sonra da tüm görüşmelerinde ona eşlik ettiğimden gerçeklere ışık tutmak adına şu noktalara dikkati çekmek istiyorum:
Öncelikle Sayın Musa, anılarında, BM Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere New York'a yaptığı ziyarette BM Genel Sekreteri Sayın Kofi Annan ile görüştüğünü, ‘Irak ile ABD arasında yakında patlak vermesi beklenen bir savaşı önlemek için açık bir çaba sarf edilmesine’ ihtiyaç olduğunu vurguladığını belirterek ona, “Önümüzdeki Ocak ayında Irak Devlet Başkanı'nı ziyaret edeceğim. Uluslararası müfettişlerin çalışmalarının yeniden başlamasıyla ilgili sorunu çözmek için kendisine iletebileceğim net bir mesaj istiyorum. Kendisiyle yaptığım görüşmelerde, BM Genel Sekreteri'nden silahların denetlenmesi konusundaki durumu değiştirmeye çağıran açık bir mesajla geldiğimi söylediğimde, olumlu bir şekilde ilgileneceğinden eminim” dediğini ve daha sonra dönemin Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri ile görüşerek Irak ziyareti için gerekli ayarlamaları yaptığını belirtiyor. Bu da ziyaret kararı aldığı, konusunu ve tarihini belirlediği ve ardından ziyaret için gerekli ayarlamaları yapmak üzere benimle görüştüğü anlamına geliyor. Aslında, BM Genel Kurul Toplantısı oturum aralarında Sayın Amr Musa ile görüşmüş ve onunla Irak ve BM arasındaki ilişkide yaşanan krize, Irak'ın egemenliğini, halkının güvenliğini ve ulusal çıkarlarını garanti altına alan barışçıl bir siyasi çözüm bulunmasına acilen ihtiyaç duyulduğu konusunda konuşmuştum. Musa’ya BM Genel Sekreterliği ve Irak’ta faaliyet gösteren misyonları aracılıyla olumlu bir ilişki kurma eğilimimizi ve bunlarla diyalogu, müzakereyi ve etkileşimi sürdürme çabalarımızı anlattım. Çünkü bu, krizi çözme yolundaki ilk önemli adım bu olacaktı. Tutumumuzu anladığını ve desteklediğini hissettim. Ben de ona Arap Birliği'nin bu konuda rol alması gerektiğini önerdim. Bunu yapmaya istekli olduğunu gösterdi. Kendisine bu role hazırlık için Irak’ı ziyaret etme önerisinde bulundum. Bunun için de ziyaretin, Arap Birliği'nin Irak halkı ile kuşatmanın zorlu koşulları ve sürekli olarak maruz kaldığı saldırılar karşısında dayanışma içerisinde olduğunu göstereceğine dair sembolik ve etkili kanıtlar sundum. Kabul etti ve hemen kendisine resmi bir davet gönderildi. Kahire'ye döndükten sonra ziyaretin tarihini belirlemek üzere benimle iletişime geçti. Biz de ziyaret tarihi olarak 18 Ocak 2002’yi belirledik.
Dolayısıyla Sayın Musa’nın Irak ziyareti benim fikrimdir. Görüşmemizden önce bunun hakkında hiçbir fikri yoktu. Ziyaretin konusunu da ona ben önerdim ve BM Genel Kurul toplantısı sırasında onu Irak’a davet etmeye karar verdim. Anılarında iddia ettiği gibi, bana Annan ile görüştüğünü ve ondan Başkan Saddam Hüseyin’e bir mesaj götüreceği ile ilgili hiçbir şey söylemedi. BM Genel Sekreteri'nin Irak Devlet Başkanı’na Amr Musa aracılığıyla bir mesaj gönderdiğini ilk kez duyuyorum. Anıları yazan kişinin (Sayın Musa olduğunu söylemiyorum) herhangi bir uluslararası kuruluşun liderinin, kendi kuruluşu dışından gelen kişiler aracılığıyla ülkelere mesaj göndermediği gerçeğini nasıl gözden kaçırdığını bilmiyorum. Kaldı ki bu kişi, dünyanın en büyük uluslararası kuruluşunun lideri olmasın.
İkinci olarak anılarda, Musa'nın Başkan Saddam Hüseyin ile görüştüğü günde olanlar (heyecanlı üslubu ve propaganda tarzıyla) anlatılıyor. Musa’nın kaldığı misafirhaneden bir ‘askeri karargâha’ ve ardından ‘bir askeri birlik karargâhına’ götürüldüğü belirtilirken, Musa’nın kendisiyle orada tanıştığını iddia ettiği Başkanlık Sekreteri dramatik bir şekilde tarif ediliyor. Ardından onu arabasıyla Başkan ile buluşacağı yere kadar götürdüğü kaydediliyor.
Aslında Sayın Musa ve yardımcıları ile Başkan’la buluşma yerine gitmeden önce Kerade Meryem bölgesindeki Ulusal Konsey binasında bir araya gelmiştik. Sonra Başkanlık Sekreteri Abid Hamid geldi. Arabasıyla bana ve Musa’ya Bağdat'ın güneybatısındaki Rıdvaniye bölgesinde bulunan Başkanlık saraylarından birine kadar eşlik etti. Musa’nın yardımcıları da ikinci bir arabayla bizi takip etti. Ulusal Konsey binası, anılarda belirtildiği gibi bir askeri kışla değildir. Cumhuriyet Sarayı’na 200 metreden daha yakın bir mesafede, Dicle Nehri üzerinde yer alan güzel, klasik tarzda büyük bir binadır. Binada, Başkanlık bünyesinde çalışan sivil idareler yer alır. Dünyanın herhangi bir ülkesinde, Devlet Başkanlığına ait herhangi bir bina gibi yapının dışındaki bir çitle, dış giriş kapısının da birkaç güvenlik görevlisi tarafından korunması son derece doğaldır. Ayrıca anılarda belirtildiği gibi Sayın Musa Başkanlık Sekreteri ile ilk kez burada karşılaşmadı. Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, Başkanlık Divanı Başkanı Ahmed Hüseyin ve Ticaret Bakanı Dr. Muhammed Mehdi Salih'in de yer aldığı onuruna verilen akşam yemeğine katıldığı bir önceki gece onunla karşılaşmıştı.
Üçüncü olarak ise anılarda Başkan Saddam Hüseyin ile yapılan görüşmede yaşananlar farklı bir şekilde anlatılıyor. Musa'nın öfkelendiği, Başkan Saddam'ın yüzüne haykırırcasına konuştuğu ve Başkan'ın kendisine ‘doktor’ sıfatıyla hitap ettiği iddia ediliyor! Bu ve görüşmede yaşandığı söylenenler kesinlikle doğru değil. Görüşme, Sayın Musa’nın, Arap Birliği’nin Irak’ın egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne olan saygısı, Irak’a yönelik ihlallere, tehditlere ve halkı üzerinde süregelen kuşatmaya karşı olduğu yönündeki tutumuna dair konuşmasıyla başladı. Daha sonra, New York'ta kendisiyle kararlaştırdığımız ziyaret çerçevesinde, BM ile ilişkilerde yaşanan krize barışçıl bir siyasi çözüm bulmak için BM Genel Sekreterliği ile iletişime geçerek ve iki taraf arasında bekleyen tüm meselelerin müzakere edilerek çalışmanın önemine değindi. Ardından söz konusu krizden bir çıkış yolu bulmak için Irak'ın, BM ile iletişim ve müzakereleri yeniden başlatarak ilişkileri düzeltmeye yönelik diplomatik yaklaşımını ele aldı.
Başkan Saddam Hüseyin, Irak’ın BM ile ilişkiler konusundaki tutumunu açıklayarak ve ABD ile İngiltere'nin BMGK’da dayattığı keyfi kararları, Irak'ın egemenliğine yönelik ihlallerini, vatandaşlarına ve mekanlarına yönelik saldırılarını ve halka uygulanan ablukayı sürdürme ısrarlarına değinerek yanıt verdi. Savaş ve Irak’ı işgal etmeye yönelik tehditlerinden ve BM müfettişlerinin Irak'ın egemenliğini ve güvenliğini ihlal eden uygulamalarından bahsetti. Genel Sekreterlikle müzakerelerin yeniden başlamasına itiraz etmedi. Görüşme Sayın Musa’nın, Irak ve BM arasındaki kapsamlı müzakerelerin mümkün olan en kısa sürede yeniden başlaması için gerekli düzenlemelerle ilgili uzlaşmak üzere BM Genel Sekreteri ile temasa geçilmesi sözüyle sona erdi. Nitekim Sayın Annan ile 7 Mart 2002’de New York'taki BM Genel Merkezi’nde müzakerelere başlama konusunda anlaştık.
Ancak tuhaf olan notlarda, Sayın Musa’nın öfkesinden, Başkan Saddam Hüseyin’e sesini yükselttiğinden ve diğer bahsedilenlerdi. Amr Kardeş, anılarının yer aldığı kitapta birinin bu apaçık yalanı kendisine atfetmesini nasıl kabul etti? Başarılı bir diplomatın nezaket, kibarlık ve güzel konuşma gibi özellikleriyle çelişen bu iddialarla, köklü geleneklere sahip Mısır diplomasisinin geleceğine bir şeyler atfedilmiştir. Bu ifadeler Musa’ya atfedilerek, yukarıdaki özelliklerin yanı sıra iyi huyluluğu, bilgeliği, sakinliği, duygularını kontrol etmesi ve duygulanmaktan ve öfkelenmekten kaçınmasıyla da bilinen müzakereci bir diplomatın tabiatıyla çelişiyor.
Dördüncü ve son olarak da Amr Musa'ya atfedilen anılar, Irak ziyaretinin Başkan Saddam Hüseyin'i BM müfettişlerinin yeniden Irak’a gelmelerine ikna etmek için olduğu ve Başkan'ın müfettişlerin gelmesini kabul ettiği, kendisine de Irak adına konuşma yetkisi verdiği belirtiliyor.
Ancak gerçek şu ki, görüşme sırasında müfettişlerin geri dönmesi konusu hiç gündeme gelmedi. Aynı şekilde 7 Mart 2002 günü, New York'taki BM Genel Merkezi’nde Irak heyetine başkanlık ettiği müzakerelerin ilk turunda da gündeme gelmedi. Yine 2 Mayıs 2002’de aynı yerde yapılan ikinci turda da konu gündeme getirilmedi. ABD istihbarat birimlerinin Irak heyetindeki üyelere yönelik tacizinden uzak durma ricamla birlikte 7 Mayıs 2002’de BM Genel Merkezi’nde düzenlenen üçüncü turda da gündeme gelmedi. Üçüncü turun sonuna doğru, Sayın Kofi Annan ile özel olarak bir araya geldim. Bizden Irak hükümetinin müfettişlerin geri dönüşünü değerlendireceğine dair bir söz alması gerektiğini, böylece müzakerelere devam edebileceğini ve bizimle dördüncü turda anlaşabileceğini söyledi. Fakat kendisinden özür dileyerek hükümetimin bana böyle bir yetki vermediğini belirttim.
Peki, anılarda nasıl Sayın Başkan'ın müfettişlerin geri dönüşünü onayladığı ve Sayın Amr Musa'ya Irak adına konuşma yetkisi verdiği söyleniyor? Dünyada, nüfusu Bağdat'ın mahallelerinden birinin nüfusunu geçmese dahi, kendi vatandaşı olmayan, topraklarında ikamet etmeyen veya kendi adına resmi bir konumda olmayan bir kişiyi devletlerle ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerinde kendisini temsil etme yetkisi veren bir ülke var mıdır?
9 Eylül 2002 tarihinde BM Genel Kurulu'nun 57’inci oturumuna katılmak üzere New York'a gitmeden önce Başkan Saddam Hüseyin ile bir araya geldim. Ona müfettişlerin geri dönmesiyle ilgili herhangi yeni bir tutumu olup olmadığını sordum. Bana beklememi söyledi. Yani ret cevabı halen geçerliydi. BM Genel Merkezi’ne ulaşmamın ardından Arap Birliği Genel Sekreterliği, 15 Eylül 2002 tarihinde BM Genel Merkez binasındaki bir salonda Arap dışişleri bakanlarının toplanması çağrısında bulundu. Salona girmeden önce, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın, müfettişlerin dönüşünün reddedilmesi bahanesiyle herhangi bir ülkeye, Irak'a savaş açma yetkisi veren bir BMGK karar taslağı hazırlamak için hukuk danışmanlarıyla istişarelere başladığını öğrendim. Karar taslağı, Irak'a kısa süreler içinde yerine getirilmesi gereken ve Irak uymak istese bile karşılaması imkânsız olan talepler dayatıyordu. Bunun üzerine müfettişlerin geri dönmesi gerektiğinden emin oldum. Arap bakanlar toplantısının ana gündem maddesi Irak krizi ve BM’ydi. Genel Sekreter ve bakanlar, krizi çözmek ve BMGK kararlarını esnek bir şekilde ele almak için Irak'a birkaç çağrı yaptılar. Merhum eski Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal’ın dokunaklı bir şekilde yaptığı çağrıyı çok iyi hatırlıyorum.
Toplantı sonunda Sayın Musa bana ne yapacağımı sordu. Bende “Müfettişlerin geri dönmesine izin vereceğiz” dedim. Bu cevabımı memnuniyetle karşıladı. Müfettişlerin geri dönüşüne izin verme kararının, BM’nin devredilemez haklarına saygı çerçevesinde ve BM Tüzüğü, BMGK kararları ve uluslararası hukuk uyarınca insanlık dışı ablukayı kaldırma hakkını da kapsaması için Genel Sekreter’den benimle birlikte kararın düzenlenmesi çalışmalarına katılmasını istedim. Buna hazır olduğunu söyledi. Derhal Başkan Saddam Hüseyin'e şifreli bir mesaj gönderdim ve müfettişlerin koşulsuz olarak geri dönmelerine izin verilmesi için onayını talep ettim. Aynı günün akşamı yaklaşık 3 saat sonra, Sayın Amr Musa’nın Bağdat'a yaptığı ziyaretin üzerinden dokuz ay geçmesinin ardından onayı aldım. Oysa anılarda, Sayın Başkanın bu süre zarfında kendisine müfettişlerin geri dönüşünü kabul ettiğiyle ilgili bilgilendirdiği iddia ediliyor!
Sayın Amr'ı aradım ve Sayın Annan'ın yanına giderek kararı ilettik. Daha sonra, Sayın Annan'la koordineli olarak Irak’ın müfettişlerin geri dönüşüne izin veren karar metni son haline ulaşana kadar yapılan gerekli tüm temaslarda bana katıldı. Kararın son halini, 16 Eylül 2002 akşamı kendisine sundum. Amr Musa kardeş ile beni bir araya getiren iyi ve dostane çalışma ilişkisi, ABD'nin Irak'ı işgalinin başlamasından sonra 25 Mart 2003 tarihinde Arap Birliği Genel Merkezi’nde katıldığım son Arap Dışişleri Bakanları toplantısına kadar devam etti. Toplantı bitirdikten sonra, Sayın Amr benimle vedalaşmak için binanın ana caddedeki dış kapısına geldi.
Eski Irak Dışişleri Bakanı (2001 - 2003)