Amr Musa: Saddam Hüseyin uluslararası müfettişlere onay verdi, ancak ABD Irak'ta savaşa girme kararını almıştı

Amr Musa’nın, Ocak 2002'de Bağdat'ta Saddam Hüseyin ile yaptığı görüşmeden bir kare
Amr Musa’nın, Ocak 2002'de Bağdat'ta Saddam Hüseyin ile yaptığı görüşmeden bir kare
TT

Amr Musa: Saddam Hüseyin uluslararası müfettişlere onay verdi, ancak ABD Irak'ta savaşa girme kararını almıştı

Amr Musa’nın, Ocak 2002'de Bağdat'ta Saddam Hüseyin ile yaptığı görüşmeden bir kare
Amr Musa’nın, Ocak 2002'de Bağdat'ta Saddam Hüseyin ile yaptığı görüşmeden bir kare

Şarku’l Avsat’ın eski Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın yakında Daru’ş-Şuruk yayın evi tarafından yayımlanacak olan ‘Senevatu’l-Camiati’l-Arabiyye’ (Arap Birliği Yılları) adlı kitabının bazı kısımlarını yayınladığı yazı dizisinin üçüncü bölümünde Musa, kitabın 63 sayfadan oluşan iki bölümünün ayrıldığı, Arap Birliği’nin Irak meselesine ilişkin çabalarına değiniyor. Bölümlerden ilkinde, Irak'ı ABD’nin saldırısından kurtarmak için ülkenin son Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile yapılan görüşme aktarılırken ikinci bölüm, ‘ABD'nin Irak'ı işgali’ olaylarına ve 2003 sonrası yaşanan siyasi süreçteki çabalara ayrılıyor.
Musa birinci bölümde, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile yaptığı görüşmenin detaylarından ve ‘o heybetli adamın ellerinin yumuşaklığına nasıl hayret ettiğinden’ bahsediyor. Saddam Hüseyin ile ciddi bir tonda konuştuğuna dikkati çeken Musa, görüşme sırasında yanlarında bulunan kişilerden de söz etti. Arap bir yetkilinin Saddam Hüseyin ile sert bir şekilde konuştuğu söyleyen Musa, kendisinin ve dönemin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan'ın çabalarının, Amerikalıların savaşa gitme kararını almış olmalarından ötürü sonuçsuz kaldığını belirtiyor. Musa, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Saddam'ı ‘düzenbaz ve yalancı’ olarak niteleyerek, “Saddam, sizin ve Annan’ın beynini yıkamış” dediğini aktarıyor.

Bundan sonrasını Amr Musa şöyle anlatıyor:
Arap Birliği Genel Sekreteri olarak göreve geldikten hemen sonra bana sorulan ilk sorunlardan biri, Irak ile BM arasındaki kitle imha silahlarının teftişine ilişkin müzakerelerin durdurulması meselesiydi. ABD, Irak'ın nükleer silahlara sahip olduğunu veya sahip olmaya çalıştığını iddia ediyordu.
BM’yi Arap Birliği Genel Sekreteri sıfatıyla ilk kez Kasım 2001’in başlarında 11 Eylül saldırıları nedeniyle yapılması gereken tarihte yapılamayan Genel Kurul toplantısına katılmak üzere ziyaret ettim. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile görüşmemde kendisine, “BM’nin başında olduğunuz bir dönemde, ABD’nin istediği ve aradığı Irak’a yönelik bir savaşı önlemek için net bir çabanın olmaması BM’ye yakışmıyor” dedim.
Bunun üzerine huzursuz olan Annan, “Elimden geleni yapıyorum ama Saddam Hüseyin inatçı ve sen onu benden daha iyi tanıyorsun” dedi. Ben de ona, “Irak'a Washington'ın hazırlandığı savaştan kaçma şansı vermeliyiz. Önümüzdeki Ocak ayında Irak Devlet Başkanı'nı ziyaret edeceğim. Uluslararası müfettişlerin çalışmalarının yeniden başlamasıyla ilgili sorunu çözmek için kendisine iletebileceğim net bir mesaj istiyorum. Kendisiyle yaptığım görüşmelerde, BM Genel Sekreteri'nden silahların denetlenmesi konusundaki durumu değiştirmeye çağıran açık bir mesajla geldiğimi söylediğimde, olumlu bir şekilde ilgileneceğinden eminim” dedim. Annan da bunu kabul etti.
Dönemin Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri el Hadisi ile görüşerek Irak ziyaretim için gerekli ayarlamaları yaptım.  Uçağım 18 Ocak 2002 sabahı Bağdat Uluslararası Havaalanı’na indi. Hadisi beni karşıladı. Saygı duyduğum profesyonel bir dışişleri bakanıydı. Ancak Saddam'ın diktatörlüğü ve tek taraflı kararlar alması, hareket alanını ve manevralarını ciddi şekilde kısıtlıyordu.
Ertesi gün Saddam'la buluştum. Ciddi bir resmi konvoy beni, Bağdat'ın orta kesimlerindeki Kerade Meryem bölgesinde kaldığım Cumhurbaşkanlığı misafirhanelerinden birinden alarak bir askeri karargaha götürdü. Yanımda Arap Birliği’nden bir heyet de vardı. Heyette, merhum Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ahmed Bin Helli, Arap Birliği’nin BM Temsilcisi Hüseyin Hasuna ve Ofis Müdürüm Hişam Bedir bulunuyordu.
Askeri karargahına girer girmez,  Saddam'a gölgesi gibi eşlik eden adamla karşılaştım. Bu adam, Irak Devlet Başkanı ile yapılan resmi görüşmelerde dahi bulunuyordu. Pala bıyıkları, zarif askeri üniforması ve belinden sarkan tabancasıyla tanınıyordu. Saddam'ın güvendiği nadir insanlardandı. Büyük bir saygı ile kendini bana, “Tümgeneral Abid Hamid” olarak tanıttı ve “Buyrun, Başkan Saddam Hüseyin ile görüşmeniz için size eşlik edeceğim” dedi. "Ben de kendisine heyetteki üç meslektaşımın da yanımda olması gerektiğini söyledim. Bana onların başka bir araç ile getirileceklerini söyledi. Abid Hamid’in yanına bej renkli ‘Toyota’ marka bir araç yanaştı. Abid Hamid, Saddam'la buluşacağım yere kadar aracı kendisi sürdü. Abid Hamid buluşma yerinin, Bağdat'ın güneybatısındaki Rıdvaniye bölgesinde olduğunu söyledi. Küçük ama güzel bir saraydı.
İki tarafı ağaçlı bir yolun sonunda gideceğimiz saraya vardık. İçeri girer girmez Saddam'la buluşacağım salonun dışında Ahmed Bin Hilli, Hüseyin Hasuna ve Hişam Bedir'in beni beklediğini gördüm.
İçeriye girer girmez Irak Devlet Başkanı beni karşılamak üzere koltuğundan kalktı. Ellerimiz salonun ortasında buluştu ve tokalaştık. Onunla tokalaştığımda, öpüşmemeye özen gösterdim. Mısır'da dediğimiz gibi, ‘kuru bir selam’ verdim. Amacım, onunla yapacağım tartışmalara ciddiyet kazandırmaktı. Ama her nedense, o heybetli adamın, Saddam Hüseyin'in elinin yumuşaklığına hayret ettim!
Saddam beni “Hoş geldiniz Sayın Genel Sekreter. Hoş geldin Amr kardeş” diyerek karşıladı ve milliyetçi tavrıma övgüde bulundu. Ardından yaklaşık iki saat on beş dakika süren toplantıya başladık. Selamlayıp sağlığını sorduktan misafirperverliği ve bazı genel açıklamalardan ötürü teşekkür ettikten sonra Saddam Hüseyin'le ciddi bir tonda konuştum.
Irak Devlet Başkanı’na kendisiyle görüşmeden önce üst düzey yardımcılarına Arap Birliği’ndeki Irak heyetinin durgunluğundan bahsettiğimi söyledim. Irak'ta kitle imha silahlarının  denetlenmesi amacıyla BM uzmanlarının ziyaretine karşı takındığı olumsuz tavırdan ötürü kendisini suçladım ve ona Genel Sekreter Kofi Annan'ın bu konudaki mesajını ilettim.
Ona Irak'ın iki büyük uluslararası kurumun sempatisini kaybettiğini ve aslında onları kazanması ve yanına çekmesi gerektiğini söyledim. “Sayın Başkan, Irak’ın Arap Birliği’nin desteğini ve BM platformunu kaybetmesi kabul edilebilir bir şey mi?” diye sordum.
Soruma cevap vermeden ekledim:
“Sayın Başkan, size bir soru daha sormama izin verin. İncelenmesinden korktuğunuz nükleer silahlarınız var mı?”
Buna karşın, “Irak'ın nükleer silahı yok. Bunu defalarca kez açıkladım” diye yanıt verdi.
Ben de “Başkan, size soruyu tekrar sormama izin verin, incelenmesinden korktuğunuz nükleer silahlarınız var mı?” diye sorumu bir kez daha yineledim. Üslubumdan alınmış bir ses tonuyla, “Hayır, nükleer silahımız yok” dedi. Bunun üzerine, “Madem ortada Irak’ın korkacağı bir şey yok, uluslararası müfettişlerin gelmesinden neden rahatsız oluyorsunuz?” dedim. Bana, “Çünkü korkulacak bir şey var” diye karşılık verdi. “Nedir?” diye sordum. Bana, “Bize gelen tüm müfettişler, CIA ajanlarıdır” cevabını verdi.
Ben de, “Peki ya onların CIA’den olmadığından, yani BM için çalıştıklarından emin olursak? Bağımsız BM müfettişlerinin gönderilmesi gerektiğini vurgulayabiliriz.  Bunu siz ve BM, özellikle de Kofi Annan arasındaki bir müzakere süreciyle teyit edebilirim” dedim.
Irak Devlet Başkanı, “Bunu kabul ediyorum. Sözüne güveniyorum. Çünkü sen saygın bir Arapsın” dedi. Ona, “Peki bu sözleri BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a iletmemi kabul ediyor musunuz?” diye sordum. “Evet, kabul ediyorum” şeklinde yanıtladı.

Ahmed bin Hilli’nin tanıklığı
Saddam'la yaptığım görüşmede konuşulanları, Ahmed bin Hilli’nin bu kitabın editörü Halid Ebu Bekir'e ses kaydı olarak verdiği röportajın yazılı nüshasından tamamladım. İşte tamamı kitapta yayınlanan ses kaydının kelimesi kelimesine metni:
Bu, Arap Birliği Genel Sekreteri Sayın Amr Musa'nın Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile yaptığı görüşme tutanağının el yazımla yazılmış bir kopyasıdır. Umarım kolayca okuyabilirsiniz. Ancak dikkatinizi, toplantı tutanaklarını yazarken tüm detayları listelemediğimize ve belirli bir şekilde yazmadığımıza dikkatinizi çekmek isterim. Kayıtta bulamayacağınız bu detaylardan bazılarını size şöyle anlatayım:
Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’le görüşmeye girdiğimizde Amr Musa, hemen tartışmalı konuları açmayıp ortamı yumuşatmaya başladı. Saddam misafirperver ve haşmetli bir tavır sergiliyor, bir devlet başkanına yakışır şekilde konuşuyordu. Görüşme başladığında Saddam’ın Amr Musa’yı yakından tanımadığını hissettim. Musa Mısır Dışişleri Bakanı iken belki onunla bir veya iki kez görüşmüş olabilir, fakat onu iyi tanımıyordu.
Genel meseleler konuşulduktan sonra, Başkan, Saddam'ı Irak'ın uluslararası gözlemcilere ve (kitle imha silahı uzmanı) müfettişlere ilişkin Arap Birliği Zirvesi’nde alınan bir karara yanıt vermeye ikna edecek olan önemli konuya girdi. Çünkü Irak bu karara mesafeli bir tutum sergiliyordu.
Amr Musa, ABD’nin saldırmak için fırsat kolladığı Irak’ın BM ile sorun çıkarmadan en üst düzeyde iş birliği yapmasını istedi. Genel Sekreter, Saddam'ın yakında gerçekleşmesinden korkulan askeri bir saldırıdan ülkesini korumak için bir takım kararlar almasını istedi. Musa, Başkan Saddam'ı Irak'ın gerçekten de ülkeyi tamamen yok edecek bir saldırının eşiğinde olduğuna ikna etmek istiyordu. Amr Musa, açıkça güçlü bir mesaj veriyordu.
Başkan Saddam, Irak'ın karşı karşıya olduğu dehşeti hafife almaya başladı ve şöyle dedi:
“Biz kararlıyız ve ne olursa olsun, Irak ölmeyecek.”
Musa bu sözleri duyunca sabrının tükendiğini hissettim. Büyük bir öfkeyle ve Mısır lehçesiyle konuşarak Saddam’a, “Dinleyin Sayın Başkan, bu bakış açısı Irak’ın yararına değil. Size yapılan hiçbir açıklama fayda vermiyor. Irak'ın dünyanın süper gücü olan ABD tarafından öldürücü bir darbeye maruz kalacağını söylüyorum.  Ülkenizin açıkça böyle bir yakın tehditle karşı karşıya olduğunun farkında mısınız?” dedi.
Amr Musa adeta Saddam Hüseyin'in yüzüne haykırırcasına, “Irak'ı bu belalardan kurtarmaktan sorumlu olduğunuzun farkında mısınız?” ifadelerini kullandı. Saddam, “Ey Dr. Amr” diyerek Musa’nın sözünü kesmeye çalıştı, ancak öfkesiyle onu şaşkına çeviren Musa, “Ben doktor değilim! Sayın Başkan, Irak tehlikede. Irak’ın BM ve Arap Birliği’ndeki kardeşleriyle yeniden temas kurmasını sağlamanız için size sunduğum önerilere karşılık verin” dedi.
O an Saddam’ın derin bir uykudayken kendisine açıkça ülkesinin tehlikede olduğunu söyleyen Amr Musa’nın şu sözleriyle uyandığını hissettim:
“Dünya değişti. Ne Avrupalılar ne de Ruslar size yardım etmeyecekler. Irak halkının kaderi sizin ellerinizde.”
Saddam, Amr Musa’yı dinlemeye başlamıştı. Konu silah teftiş uzmanlarının Irak’ı ziyaret etmesine geldiğinde Amr Musa sözü bana bıraktı. Hüseyin Hasuna ve Hişam Bedir de bizimle birlikteydi.
Saddam meselenin bilincine varmaya başlamıştı. Amr Musa’ya şunları söyledi:
“Size Irak adına konuşma ve BM Genel Sekreterine gidip onunla iş birliği yapacağımızı söyleme yetkisi veriyorum.”
Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in Amr Musa’yı o an keşfettiğini hissettim. Çünkü Musa, kendisiyle hiç alışık olmadığı bir dilde, açık sözlü ve sorumlu bir şekilde konuşmuştu. Musa, ona, “Irak adına konuşacak komiserinizim” dedi. Bunun üzerine Saddam, “ABD’li yetkililer ve Kofi Annan'ı ara” dedi. Amr Musa da gerekli telefon görüşmelerini yaptı, ancak maalesef savaş kararı alınmış gibi görünüyordu.
Size dürüstçe söyleyebilirim ki belki Musa ve Saddam arasındaki bu tarihi buluşma, daha önce yapılmış olsaydı, Irak bu trajediyi yaşamazdı ve onu ABD'nin elinden kurtarırdık.

Arap ülkelerinin ve Annan'ın Irak ziyaretinin sonuçlarından haberdar edilmesi
Bağdat’tan Kahire’ye dönüşümün ertesi günü, 20 Ocak 2002 akşamı Irak ziyaretimin sonuçları ve Saddam Hüseyin ile yaptığım görüşmeler hakkında bilgi vermek amacıyla Arap Birliği'nin daimi üyeleri ile bir toplantı yaptım.  Aynı gün, Saddam Hüseyin ile yaptığım görüşmelerle ilgili bir rapor sunmak amacıyla Arap Birliği Zirve Dönem Başkanı Kral Abdullah ile görüşmek üzere acil bir randevu talebiyle Ürdün Kraliyet Sarayı’nı aradım. Ayrıca dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek’e, ardından Dışişleri Bakanı Ahmed Mahir es-Seyyid’e ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud el-Faysal'a telefon ettim.
Ertesi sabah, 1990 yılında Irak'ın Kuveyt'i işgalinden bu yana tutsak olan Kuveytliler ve kayıp kişiler konusunda Saddam Hüseyin ile yaptığım ve uzlaşıya vardığım konuşmaların bir özetini bildirmek üzere Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’ı aradım. Telefon görüşmesi sırasında 22 Ocak 2002’de Kuveyt'e ziyarette bulunmam konusunda anlaştık.
Kuveyt’e gittim ve Şeyh Sabah el-Ahmed ve bir dizi yetkiliyle görüştüm. Kuveyt’teki kardeşlerimin Irak ziyaretimden rahatsız olduğunu hissettiren genel bir hava vardı. Onlara, “1990 yılında yaşananlara ne kadar öfkeli olursak olalım, Irak, Arap Birliği üyesi bir Arap ülkesidir. Kuveyt'e yönelik saldırısından sonra en tehlikeli Arap krizlerinden birinin baş aktörüdür. Arap dünyasının istikrarını tehdit eden bu duruma, kabul edilebilir bir şekilde son vermek ve tekrarlanmamasını sağlamak Arap Birliği için son derece önemlidir. Aynı zamanda, ziyaret sırasında yaşananların yanı sıra Kuveytli tutsaklar ve kayıp kişiler konusunda varılan uzlaşılar konusunda sizi bilgilendirmeye geldim” dedim.
Aslında, Kuveytlilerin Saddam’a olanlardan sonra hissettikleri büyük öfkeyi anlıyorum. Saddam Hüseyin Irak’ına ve bölge politikalarına ilişkin üst düzey uluslararası uzlaşılar çerçevesinin dışında kalan Arap Birliği’nin rolünden korkmalarını da anlıyorum. Ancak, Arap Birliği bütçesine yıllık olarak ödemeleri gereken aidatı ödemeyerek bir süre daha bu kızgınlıklarını sürdürdüler. Sanırım sonunda Arap Birliği’nin gelişmekte olduğunu ve Genel Sekreterinin Arap ülkeleriyle ilgili çeşitli meselelerde somut bir çaba sarf ettiğini anladıklarında buna son verdiler. Böylece Arap Birliği ile birlikte hareket etmeye başladılar. Çünkü Kuveyt, karşılıklı ciddiyeti seven bir ülkedir. Bu nedenle, hemen ortak Arap eylemine hizmet etmek için yaptığımız çabaları takdir ettiler.
Bağdat’tan döndüğümde Kofi Annan ile telefonda görüştüm. Irak’ı ziyaret ettiğimi ve Saddam Hüseyin'le görüştüğümü söyledim. 11 Eylül saldırısı gerçekleştikten sonra ABD dayanışma içinde olunduğunun bir göstergesi olarak o yıl bir istisna yapılarak New York'ta (31 Ocak - 4 Şubat 2002 tarihleri ​​arasında) düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'na (Davos) katılmak üzere New York'a geleceğimi belirttim.
Annan, “New York’a gelmeni beklemeyeceğim. Saddam'la aranda neler olup bittiğini öğrenmek istiyorum. Dinle Amr, bugün Stockholm'dayım. Yarın Avusturya'da olacağım. Lütfen New York yolunda Viyana'da buluşalım” dedi. Ocak ayının sonlarında Avusturya'nın başkentinde bir araya geldik. Ona, Saddam Hüseyin ile Irak'ta kitle imha silahları olduğu iddiasını incelemek üzere uluslararası müfettişlerin Irak’ı ziyaret etmesi konusunda uzlaşıya vardığımızı aktardım.
Görüşmenin sonunda Annan'a BM’nin Saddam Hüseyin’in müfettişlerin Irak’ı ziyaret etmesini kabul etmesine yönelik ne gibi adımları olduğunu sordum. “Biraz bekleyelim” dedi. Konuyu Amerikalılarla istişare edeceğini anladım. O an Irak konusunda Amerikalılarla da görüşmeye karar verdim. Viyana'dan dönemin ABD Dışişleri bakanı Colin Powell’ı telefonla aradım. Ona, birkaç gün önce Irak'ı ziyaret ettiğimi, Davos Forumu'na katılmak üzere New York'a geleceğimi ve kendisiyle görüşmek istediğimi söyledim.
Bana, 2 Şubat sabahı saat 11.00’da New York’taki ofisinde birlikte kahve içmeyi önerdi. New York'a vardıktan sonra Annan'la konuştum ve ona Powell'la buluşacağımı söyledim. Bana, bunu bildiğini söyledi. Ona “Ne zaman buluşuruz?” diye sordum. Powell’la görüşmenizden sonra dedi.
ABD Dışişleri Bakanı ile buluşma saati geldi. Karşılamadan sonra, bana, “Saddam Hüseyin hem sana hem de Kofi Annan'a gülüyor. Sen ve Annan, Saddam'ın ne kadar düzenbaz ve yalancı olduğunu göreceksiniz” dedi.
Powell’a, “Önce Irak Devlet Başkanı ile aramızda geçenleri bir dinleyin” dedim ve Saddam ile görüşmemizi anlattım. Son olarak da kendisine, “Irak'a müfettiş göndermek istiyorsanız, Annan ile Saddam arasında yapılacak ve Saddam'ın bazı müfettişlerin CIA ajanı olduğu şüphelerini ele alan müzakereler yoluyla derhal gönderin” dedim.
Powell güldü ve “Saddam Hüseyin, sizin ve Annan'ın beynini yıkamış!” dedi.
Powell kesin bir ifadeyle şunları söyledi:
“Ne siz ne de Kofi Annan hiçbir şey başaramayacaksınız.”
 Çünkü Irak'ı vurma kararı alınmıştı ve bunun için hazırlıklar ABD yönetimi tarafından tüm hızıyla devam ediyordu.
Aslında Irak ile BM arasında denetlemelerin yeniden başlaması konusunun müzakere edilmesi önerim reddedilmemişti.
Kofi Annan ile 4 Şubat'ta buluşacaktık. Buluşmak üzere yanına gittiğimde yanında benim için sürpriz bir kişi vardı. BM Silah Denetçileri Komisyonu (UNMOVIC) Başkanı Hans Blix’in de onunlaydı.
BM Genel Sekreteri, toplantının sonunda, Irak hükümetine diyalogu yeniden başlatması için çağrıda bulunmayı kabul etti. Bu konudaki ilk oturumun, 7 Mart 2002'de yapılması planlandı.
Fakat işler yolunda gitmedi. ABD Irak politikasında geri adım atmaya hazır değildi. Irak ve BM arasındaki müzakereler hızla tökezledi.
(Kitapta, Genel Sekreter'in Bağdat'ta Tarık Aziz ile Kofi Annan’ın ofisindeki kesintisiz iletişime paralel olarak, Irak Dışişleri Bakanı’nın da katılımıyla BM ile Irak arasında Eylül 2002'de durdurulan müzakereleri kurtarma girişimlerinin ayrıntıları yer almaktadır. Annan daha sonra basına verdiği bir demecinde, BM Genel Sekreteri ile Arap Birliği Genel Sekreteri arasındaki ortak çabalar sayesinde müfettişlerin Irak’ta yeniden denetimlere başlaması için bir anlaşmaya varıldığını söylemiştir.)
*Kitabın bölümleri, Daru’ş-Şuruk ile yapılan özel anlaşma ile yayınlanmıştır
*Tüm hakları saklıdır
Amr Musa: Kaddafi, devrimden kurtulduğunu ve Bin Ali’nin ardından düşmeye aday olan ismin Mübarek olduğunu sanıyordu
Şarku’l Avsat, Amr Musa’nın kaleme aldığı ‘Arap Birliği Yılları’ kitabından bölümleri yayınlıyor... (4) Musa: İsrail, Arap Girişimi’ni olumsuz karşıladı, çünkü girişim İsrail’i Araplarla müzakereye itiyordu
Amr Musa: Mübarek, İsmet Abdulmecid’in görevde kalmasını istemedi... 11 Eylül olayları bize karşı beslenen olumsuz duyguları ortaya çıkardı
Musa: Faysal, Muallim’in ‘şeytani’ hayallerine karşı çıktı. Şu an Lübnan’da tanık olduklarımız, Refik Hariri suikastının sonuçlarıdır



Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.


Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
TT

Washington, Gazze'ye iki yıl süreyle uluslararası güç konuşlandırılması için BM Güvenlik Konseyi'ne karar taslağı sundu

Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)
Arama kurtarma ekipleri Gazze Şeridi'nin doğusundaki enkaz yığınları arasında İsrailli rehinelerin cesetlerini ararken yakınlarında nöbet tutan bir Kassam Tugayları üyesi (EPA)

ABD dün, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin bir dizi üyesine, Gazze Şeridi'nde en az iki yıl süreyle uluslararası güç oluşturulmasına yönelik bir karar taslağı gönderdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre karar taslağı, ABD ve diğer katılımcı ülkelere 2027 sonuna kadar Gazze Şeridi'ni yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu sürenin daha sonra uzatılması da mümkün olacak.

Axios'a konuşan bir ABD yetkilisine göre karar taslağı, ocak ayına kadar Gazze Şeridi'ne ilk birliklerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak.

ABD yetkilisi, uluslararası güvenlik gücünün ‘barış gücü değil, yaptırım gücü’ olacağını doğruladı.

Güç, katılımcı ülkelerden askerleri içerecek ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceğini açıkladığı barış konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak.

Karar taslağı ayrıca, barış konseyinin en azından 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Taslağa göre, uluslararası güvenlik gücü Gazze'nin İsrail ve Mısır sınırlarının güvenliğini sağlamak, sivilleri ve insani yardım koridorlarını korumak ve bu göreve katılacak yeni bir Filistin polis gücünü eğitmekle görevlendirilecek.

Taslakta ayrıca uluslararası gücün, Gazze’de güvenlik ortamının istikrarına katkıda bulunacağı; Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma sürecini garanti altına alarak, askeri, terörist ve taarruz amaçlı altyapıların tahrip edilmesi ve bunların yeniden inşasının engellenmesi ile birlikte devlet dışı silahlı grupların silahlarının kalıcı olarak toplanması da dâhil olmak üzere rol oynayacağı belirtiliyor.

Karar taslağı ayrıca, uluslararası gücün ‘İsrail'in Gazze'nin diğer bölgelerinden kademeli olarak çekileceği ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ni uzun vadede kontrol etmesini sağlayacak reformları gerçekleştireceği bir geçiş döneminde Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlamayı amaçladığını’ belirtiyor.

Karar taslağı, gücün kurulması ve faaliyetlerinin ‘Mısır ve İsrail ile yakın istişare ve iş birliği içinde’ yürütüleceğini ve gücün ‘uluslararası hukuk, uluslararası insani hukuk dahil olmak üzere, görevlerini yerine getirmek için gerekli tüm önlemleri alma’ yetkisine sahip olacağını vurguluyor.

Taslak, ‘geçici yönetim organı’ sıfatıyla barış konseyinin, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası için öncelikleri belirlemesine ve finansman toplamasına imkân tanınmasını da öngörüyor. Bu düzenleme, Filistin Yönetimi’nin reform programını başarıyla tamamlamasının ardından, barış konseyinin onayına tabi olacak şekilde planlanıyor.

Buna ek olarak barış konseyi, Gazze Şeridi'ndeki kamu hizmetleri ve idarenin günlük faaliyetlerini yönetmekten sorumlu olacak, yetkin Filistinlilerden oluşan, siyasi olmayan bir Filistin teknokratik komitesini denetleyecek ve destekleyecek.

ABD yetkilisi, barış konseyinin teknokratik komite kurulmadan önce çalışmalarına başlamasını beklediğini söyledi.

Taslakta ayrıca, BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve Kızılay dahil olmak üzere barış konseyi ile çalışan kuruluşların yardımların ulaştırılmasından sorumlu olacağı belirtiliyor. Yardımları kötüye kullanan kuruluşlar ise yasaklanacak.


Rapor: İsrail ordusu Suriye'nin Kuneytra kırsalındaki köylere sızdı

Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
TT

Rapor: İsrail ordusu Suriye'nin Kuneytra kırsalındaki köylere sızdı

Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)

İsrail ordusunun pazartesi günü Suriye'nin güneyindeki Kuneytra kırsalındaki el-Acref, el-Meşirfe ve Ummu Batina köylerine girerek, bazı evlerin etrafını sarıp arama yaptığı rapor edildi.

Suriye resmi haber ajansı SANA'nın haberine göre İşgalci İsrail ordusunun dört askeri araç ve iki tanktan oluşan bir devriyesi Adnaniya kontrol noktasından yola çıkarak el--Meşirfe köyünden el-Acref köyüne doğru ilerledi ve el-Meşirfa'da durarak bazı evleri aradı.

SANA, yedi askeri araç ve iki tanktan oluşan başka bir İsrail devriyesinin Ummu Batina köyünü bastığını ve köyün batısındaki bir evi kuşattığını bildirdi. Ancak bu eylemin nedenleri veya amaçları hakkında herhangi bir bilgi vermedi.

İsrail, Suriye’de geçtiğimiz aralık ayında Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye ordusunun askeri tesislerini yok etmek ve altyapılarının yeniden inşa edilmesini önlemek amacıyla bu tesisleri hedef almıştı. Ayrıca Şam, Kuneytra ve Deraa çevresindeki kırsal bölgelere kara harekâtları düzenleyerek Suriye ile İsrail arasındaki sınırdaki tampon bölgeyi kontrolü altına aldı. Daha sonra sınır bölgelerinde baskınlar düzenleyerek çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.