Lübnan, deniz sınırları haritalarını BM’ye teslim ettiğine yönelik iddiaları yalanladı

Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırlarının belirlenmesindeki ihtilafları gösteren bir çizim. (Merkezi Ajans)
Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırlarının belirlenmesindeki ihtilafları gösteren bir çizim. (Merkezi Ajans)
TT

Lübnan, deniz sınırları haritalarını BM’ye teslim ettiğine yönelik iddiaları yalanladı

Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırlarının belirlenmesindeki ihtilafları gösteren bir çizim. (Merkezi Ajans)
Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırlarının belirlenmesindeki ihtilafları gösteren bir çizim. (Merkezi Ajans)

Lübnan ile İsrail arasındaki deniz yetki alanı müzakereleri, ABD’nin arabuluculuğunda ve Birleşmiş Milletler'in (BM) himayesinde üç ay önce başladı. İsrail ile deniz sınırlarını içeren haritaları daha önce Birleşmiş Milletler’e teslim ettiğine yönelik iddiaları yalanlayan Lübnan, BM’de sadece 1922 yılında çizilen kara sınırlarının haritası olduğunu ileri sürdü.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun çarşamba günü yaptığı açıklama, deniz sınırının çizilmesiyle ilgili belgeler konusunda kafa karışıklığına yol açtı. Pompeo açıklamasında ülkesinin yapıcı görüşmelere arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu belirtmiş ve tarafları daha önce BM’ye beyan ettikleri deniz yetki sınırları üzerinden müzakerelere başlamaya çağırmıştı.
Pompeo, açıklamasında "Bu yılın başlarında, İsrail ve Lübnan hükümetleri deniz yetki alanları anlaşması konusunda ABD'nin desteğini talep etti. Ne yazık ki iki tarafta iyi niyetlerine rağmen anlaşma konusunda birbirinden oldukça uzak” ifadelerini kullandı.
Lübnan’daki geçici hükümetin Dışişleri Bakanı Şerbil Vehbe, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Lübnan, BM'ye herhangi bir yeni harita teslim etmedi. İsrail tarafı ile sınır uzlaşısı yapılmadığı sürece anlaşmanın imzalanması ve sınırların çizilmesi hedefiyle haritalar gönderilmeye devam edilecektir. Çünkü müzakerenin temel konusu budur. Birleşmiş Milletler'e teslim edilen tek harita, 1922'de Lübnan ile Filistin arasında çizilen ve 1923'te Milletler Cemiyeti'ne teslim edilen kara sınırlarının haritalarıdır. Bu durum, 1949'da Lübnan ile İsrail arasında yapılan ateşkes anlaşmasında da doğrulanmıştır."
Vehbe açıklamasının devamında ABD’nin rolünü memnuniyetle karşıladıklarını belirtti:
“Pompeo, ABD'nin dolaylı müzakerelerde arabulucu rolünü oynamaya devam ettiğini söylerken teknik değil siyasi bir mesaj gönderiyor. Deniz sınırlarının çizilmesinde bir anlaşmaya varmak için bu rolü memnuniyetle karşılıyoruz. BM’ye kara sınırlarımız dışında herhangi bir harita teslim etmedik. Pompeo açıklamasında Lübnan'ı, deniz sınırlarının çizilmesi için daha önce BM’ye teslim edilen kara sınırlarının haritalarına güvenmeye çağırıyor. Bu sınırlar komşu ülkeler arasındaki deniz sınırlarını belirleyen uluslararası yasa ve normlara dayalı olarak çizildi.“
Şu an Lübnan ile İsrail tarafları arasındaki sınır çizme sürecinde ek zorluklar yaşanıyor. Müzakereler, Lübnan’ın 1922’de belirlenen uluslararası kara sınırı noktasından hareketle hak talep etmesi doğrultusunda başladı. Bu talebinin karşılanması halinde Lübnan’ın 2 bin 290 kilometrekarelik ek bir deniz alanı kazancı olacak.
İsrail, "topografik, tarihi ve coğrafi belgelerle desteklenen" Lübnan haritalarını kabul etmiyor ve 2011'de BM'ye gönderilen eski koordinatlardan başlamak istiyor. 2011 yılında Birleşmiş Milletler'e gönderilen bu haritaya göre müzakereler, esas olarak yaklaşık 860 kilometrekarelik bir deniz sahasını kapsıyor. ABD’li sınır uzmanı Frederick Hoff bölgenin iki taraf arasında bölünmesini, ihtilaflı alanın yüzde 58'inin (860 kilometre) Lübnan'a ve yüzde 42'sinin de İsrail'e verilmesini önermişti. Hoff konuya dair şunları söyledi:
“Lübnan ve Güney Kıbrıs, iki tarafında delegasyonların belirlediği ‘deniz noktasında’ mutabakata varmalarına rağmen anlaşma Lübnan parlamentosunda onaylanmadığı için kesinlik kazanmadı. Lübnan, Güney Kıbrıs'ın deniz noktası anlaşmasını Lübnan'ın çıkarlarına zarar verecek şekilde kötüye kullandığını ileri sürüyor. Ayrıca İsrail'in iddia ettiği noktanın Lübnan ile Güney Kıbrıs arasındaki müzakerelerin başlangıç noktası olduğunu vurguluyor. Bu, karadaki son uluslararası bölgeden başlaması gereken Filistin ile sınır noktası olduğu anlamına gelmiyor."
Deniz sınırlarıyla birbirine bağlanan ve karşılıklı konumlanan Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin 2010 yılında bir ön anlaşmaya vardıklarını belirten Lübnan Dışişleri Bakanı Vehbe konuya dair açıklamasının devamında konuya dair ihtilaflara dikkat çekti:
“Deniz sınırlarının üç ülke arasında belirleneceği göz önüne alındığında, Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında ‘deniz noktasında’ varılan mutabakatın geçici kalacağını söyledik. Lübnan, Güney Kıbrıs'la varılan anlaşmanın, Filistin'le deniz sınırı hususunda bir anlaşma sağlanmasının ardından kesinlik kazanacağı konusunda ısrarcı. Güney Kıbrıs, İsrail ile ikili bir anlaşma imzaladı. Ancak bu Lübnan'ı hiç bağlamayan bir anlaşmadır. Çünkü bu anlaşma, Lübnan ve İsrail tarafları arasındaki deniz sınırları çizilmeden önce yapıldı. Güney Kıbrıs, Lübnan'dan ayrı ikili anlaşma yaparak hata etti. Daha sonra bu hatasını itiraf etti. Bu anlaşmayı Lübnan'a bildirmesi gerekiyordu ancak bunu yapmadı. Henüz deniz haritaları belirlenmiş değil. Deniz haritaları karada uluslararası sınır noktasından başlayarak deniz sınırlarını tespit etmek için yürütülen mevcut müzakere sürecine tabidir. Müzakerelerin sonlanması ve sınırlarının çiziminin tamamlanmasının ardından haritalar BM'ye teslim edilecek. Söz konusu sınırlar uluslararası olarak tanınacaktır.”
İsrail ile Lübnan arasında geçtiğimiz ekim ayında başlayan müzakereler aksadı. Şu an iki ülke resmi açıdan savaş halinde. İsrail 20 Kasım'da Lübnan'ı deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin tutumunu defalarca değiştirmekle suçlayarak bu konunun bir çıkmaza yol açabileceği ve böylece bölgedeki deniz kaynaklarının araştırılmasını yavaşlatabileceği uyarısında bulundu. Bu ayın başında yapılması gereken beşinci müzakere oturumu da iptal edildi. Bunun yerine ABD’li diplomat John DeRoucher, Lübnan tarafı ile Beyrut'ta, İsrail tarafı ile de Tel Aviv'de ikili görüşmeler gerçekleştirdi.



Hükümet, Suriye'nin kuzeyinde Kürt kontrolündeki bölgelerde sınav düzenlemeyi planlıyor

 Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı şehrinde bir okulda kız öğrenciler (Şarku'l Avsat)
 Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı şehrinde bir okulda kız öğrenciler (Şarku'l Avsat)
TT

Hükümet, Suriye'nin kuzeyinde Kürt kontrolündeki bölgelerde sınav düzenlemeyi planlıyor

 Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı şehrinde bir okulda kız öğrenciler (Şarku'l Avsat)
 Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı şehrinde bir okulda kız öğrenciler (Şarku'l Avsat)

 

Suriye Eğitim Bakanlığı'ndan üst düzey bir eğitim kaynağı, Bakanlığın, ana gücü Kürtler olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol edilen kuzeydoğu Suriye bölgelerinde genel ve temel ortaöğretim sınavlarının düzenlenmesi için bir anlaşma duyurmak üzere olduğunu açıkladı. Bu anlaşma, bölgede yaşayan öğrencilere ve sakinlere final sınavlarına kendi bölgelerinde girme imkânı tanıyacak.

Bu kaynaklara göre, Kamışlı, Haseke, Rakka ve Deyrizor kırsalında dört sınav merkezinin açılacağı duyurulacak. Merkezlerin denetimini, Millî Eğitim Bakanlığı ile Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusunda Kürt nüfusun yaşadığı bölgeleri yöneten "Özerk Yönetim"in Eğitim Kurumu yetkilileri birlikte yürütecek. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) da tarafsız gözlemci olarak katılacak.

Bu anlaşma, temel eğitim ve genel lise sınavlarına kayıtlı 25 binden fazla öğrenciyi kapsıyor. Bu öğrenciler, Haseke vilayetinden ve sadece bu vilayetin şehirlerinden geliyor. Ayrıca, Rakka vilayetinde ve Deyrizor vilayetinin kuzey ve doğu kırsalında, devlet okullarına devam eden binlerce öğrenci var. Geçen yılın sonunda Esed rejimin düşmesinden önce güvenlik bölgelerinde resmi müfredatla eğitim gördüler.

Öğrencilerin aileleri, sınavların düzenlenmesi için Şam ve Kamışlı arasında yürütülen görüşmelerin sonucunu sabırsızlıkla bekliyorlar, çünkü sınavların başlangıç tarihi önümüzdeki ayın başında.

Milli Eğitim Bakanlığı kaynakları, Şam vilayetlerinde ve Suriye içinde çocuklarını kayıt ettirenlerin, sınavlar başlamadan önce, kayıtlarını bulundukları bölgelerdeki yeni merkezlere aktarabileceklerini açıkladı. Milli Eğitim Bakanlığı, bölgedeki yaşam ve ekonomik koşulların kötüleşmesi, alandaki dalgalanmalar ve genel gelişmeler nedeniyle bugüne kadar kayıt yaptıramayanlar için kayıt süresini uzatacak ve kapıları yeniden açık tutacak.

Rakka kentindeki bir sınav salonundan (Eğitim Bakanlığı'nın resmi sayfası)Rakka kentindeki bir sınav salonundan (Eğitim Bakanlığı'nın resmi sayfası)

Özerk Yönetim Eğitim Otoritesi Başkanı Halef el-Matar, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, Şam yönetiminin kontrolündeki bölgelerde sınav düzenlenmesi konusunda Şam'dan resmi bir yanıt beklediklerini söyledi. Yetkililerin, "UNICEF ve Şam'daki hükümetin Eğitim Bakanlığı ile iletişim kurarak öğrencilerin haklarını güvence altına almak için yoğun çaba sarf ettiğini" vurguladı.

Bu eğitim yetkilisi, Şam Eğitim Bakanlığı'nın, yönetimin ilkokuldan ortaokula ve üniversiteye kadar olan eğitim kademelerini müfredata bağlamasının ardından, "Özerk Yönetim"in eğitim müfredatlarını ve mevcut okullarını tanımasını talep etti.

"Özerk Yönetim" yetkilileri, Şam hükümetinin, Kürtçe ve Süryanice öğrenmek isteyen öğrencilere, seçme özgürlüğünü velilere ve öğrencilere bırakarak, Kürtçe ve Süryanice dersleri tahsis etmesini ve "Özerk Yönetim" üniversitelerinin, yani Kamışlı'daki "Rojava", Rakka'daki "El-Şark" ve Halep'in doğu kırsalındaki Ayn el-Arab ("Kobani") kentindeki üç üniversiteyi, devrik rejimden sonra İdlib ve Halep kentlerindeki diğer özel üniversitelerle aynı doğrultuda resmen tanımasını ve resmileştirilmesini talep ediyor.

Bu eğitim girişimleri, Genel İstihbarat Müdürü Hüseyin es-Seleme'nin, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanı Mazlum Abdi ile Deyrizor kırsalındaki el-Ömer petrol sahasında, geçen mart ayında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile imzalanan anlaşmanın uygulanması amacıyla bu ayın 5'inde dördüncü müzakere oturumunu gerçekleştirmesinin ardından geldi. Anlaşma, SDG güçlerinin, ona bağlı sivil kurumların ve yerel yönetim meclislerinin Suriye devlet yapısına entegre edilmesini öngörüyor.

Suriye Eğitim Bakanı Muhammed Turko, geçen ay "Özerk Yönetim" yetkilileriyle eğitim konusuna ilişkin ön mutabakatlara varıldığını açıklamıştı.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) Suriye'deki savaş ve çatışmaların eğitim üzerindeki etkisine ilişkin bir raporunda uyarıda bulunduğunu belirtmekte fayda var. Raporda, çatışmalar ve savaşların eğitim altyapısını tahrip etmesi sonucu binlerce çocuğun eğitiminde ciddi aksamalarla karşı karşıya kaldığı belirtildi. Raporda ayrıca, iktidardaki otoritelerin Suriye'deki öğrencilerin eğitim geleceğini kurtarmak için acil ve hızlı önlemler almaması halinde, örgütün “nesiller boyu sürecek bir felaket” olarak nitelendirdiği durumun ortaya çıkabileceği belirtildi.