İsrail, İran'a karşı Demir Kubbe’yi hazır hale getiriyor

B-52 tipi stratejik bombardıman uçağı geçtiğimiz ay Louisiana'daki Barksdale Hava Kuvvetleri Üssü'nden eğitim için Ortadoğu’ya havalandı.(CENTCOM)
B-52 tipi stratejik bombardıman uçağı geçtiğimiz ay Louisiana'daki Barksdale Hava Kuvvetleri Üssü'nden eğitim için Ortadoğu’ya havalandı.(CENTCOM)
TT

İsrail, İran'a karşı Demir Kubbe’yi hazır hale getiriyor

B-52 tipi stratejik bombardıman uçağı geçtiğimiz ay Louisiana'daki Barksdale Hava Kuvvetleri Üssü'nden eğitim için Ortadoğu’ya havalandı.(CENTCOM)
B-52 tipi stratejik bombardıman uçağı geçtiğimiz ay Louisiana'daki Barksdale Hava Kuvvetleri Üssü'nden eğitim için Ortadoğu’ya havalandı.(CENTCOM)

İsrail, İran’ın Yemen’de Husiler üzerinden saldırı gerçekleştirme olasılığına karşı Kızıldeniz'deki Eylat’ta Demir Kubbe’yi aktif hale getirdi. Bu adım, İsrail ordusunun Irak'ın Saddam Hüseyin döneminde gerçekleştirdiği bombardımana dair, 30 yıl aradan sonra yayınladığı ilk fotoğrafın ardından atıldı.
Askeri kaynaklar, İsrail'in İran’ın Kudüs Gücü lideri Kasım Süleymani suikastına misilleme tehditlerini ve Savunma Bakanlığı Araştırma ve İnovasyon Kurumu Başkanı Muhsin Fahrizade’nin geçen kasım ayındaki ölümünden sorumlu olduğu suçlamalarını ciddiye aldığını aktardı.
Söz konusu kaynakların öngörüleri arasında, Yemen'den bin 800 kilometre uzaklıktaki Eylat bölgesinin, Husilerin kısa süre önce Devrim Muhafızları'ndan aldığı 2 bin kilometre menzilli balistik füzelerle bombalanması da var. Bu girişime sert bir tepki verileceği tehdidinde bulunan kaynaklar, İsrail’in Suriye ve diğer yerlerdeki İran mevkilerine yönelik yüzlerce saldırı, aynı zamanda İran'ın ağır bir bedel ödediği yüzlerce operasyon gerçekleştirdiğini hatırlattı.
İsrailli kaynaklar, iki adet ABD B-52 bombardıman uçağının dün Basra Körfezi üzerinden, İsrail hava sahasından geçtiğini doğruladı. İran'a caydırıcı, açık bir mesaj göndermek için yakın zaman içerisinde Ortadoğu'dan dördüncü kez geçen bu ve benzeri bombardıman uçakları, ABD’den Ortadoğu'ya gidiş-dönüş görevlerinde, her seferinde en az 30 saat uçuş gerçekleştirdi.
ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) tarafından üç hafta önce yapılan açıklamada, nükleer silah taşıyıcı olarak tasarlanan B-52 tipi bombardıman uçaklarının İran'ın tehditlerini caydırmak için Ortadoğu semalarında uçtuğu belirtilmişti.
ABD’ye ait bir denizatlı da bundan bir hafta önce İran’a karşı güç gösterisi gerçekleştirmek için Hürmüz Boğazı’ndan geçmişti. USS Nimitz uçak gemisi de kasım ayı sonlarından bu yana Körfez sularında bulunuyor.
Nükleer ve konvansiyonel bombalar, akıllı silahlar, mayınlar, bombalar ve nükleer savaş başlıklı kanatlı füzelerin ve beş kişilik mürettebatın yer aldığı B-52 uçaklarının ABD ordusunda onlarca yıl hizmet vermesi bekleniyor.
İsrail ordusu bu hafta ilk kez, Irak ordusunun 30 yıl önce İsrail'e attığı roketler ve ardında bıraktığı yıkıma dair fotoğrafları, videoları ve belgeleri yayınladı. Irak’ın eski lideri Saddam Hüseyin, Kuveyt'in kurtarılması için Çöl Kalkanı Harekatı’nın başlatılmasının ardından, 18 Ocak 1991'de İsrail'in bombalanmasını emretmişti.
Irak ordusunun söz konusu dönemde fırlattığı 43 balistik füze, Tel Aviv’e, Hayfa ve Necef limanlarına ulaşmış; 14 kişinin ölümüne, 230 kişinin de yaralanmasına neden olmuştu. Aynı zamanda 7 bin 440 konut yıkılmış, altyapı da zarar görmüştü.
İsrail ordusu o dönemde, kimyasal ve biyolojik füzelerin, zehirli gazların kullanılması beklentisiyle vatandaşlara gaz maskeleri ve zehirli gazların solunması durumunda kullanılacak atropin içerikli iğneler dağıtmıştı. Şiddetli paniğe kapılan 222 kişi ise füzelerin zehirli gaz içerdiği düşüncesiyle bu maddeyi kendilerine enjekte etmişti. O dönemde var olan askeri sansür nedeniyle Irak’ın bombalamalarına İsrail'e verdiği zararlara dair fotoğraf ve videoların yayınlanması yasaklanmıştı.
Tel Aviv'in bu adımı, İran'ın İsrail'e yönelik tehditlerinin ciddi olduğu, ordunun yoğun çabalar yürütmesi, vatandaşların da manevi olarak hazır olması gerektiğine dair İsrailliler için bir uyarı olarak değerlendirildi.



Yaklaşık bin İsrailli İran adına casusluk yapıyor

İsrail polisi tarafından İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle tutuklanan bir kişinin fotoğrafı yayınlandı, 9 Aralık 2024
İsrail polisi tarafından İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle tutuklanan bir kişinin fotoğrafı yayınlandı, 9 Aralık 2024
TT

Yaklaşık bin İsrailli İran adına casusluk yapıyor

İsrail polisi tarafından İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle tutuklanan bir kişinin fotoğrafı yayınlandı, 9 Aralık 2024
İsrail polisi tarafından İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle tutuklanan bir kişinin fotoğrafı yayınlandı, 9 Aralık 2024

İsrail gazetesi Haaretz dün, çoğu Yahudi yaklaşık bin İsrail vatandaşının para karşılığı İran adına casusluk yapmayı kabul ettiğini ortaya çıkardı.

Şimdiye kadar tutuklanan casusların çoğunun güvenlik sırlarına erişimi olmamasına ve verdikleri zararın nispeten sınırlı olmasına rağmen, İsrail iç istihbarat servisi Şin-Bet (Şabak) halen endişeli.

İsrailli güvenlik uzmanı Yossi Melman'a göre istihbarat servislerinin yetkilileri başlangıçta ‘düşmanla iş birliği yapanların’ toplumun uç kesimlerinden olduğunu düşünüyordu, ancak son zamanlarda ‘sıradan ve ana akımdan’ olarak tanımlanabilecek çok sayıda İsraillinin İran'la savaş sırasında bile İranlılarla temas kurmaya başladığı anlaşıldı.

Şabak ve Adalet Bakanlığı verilerine göre sadece geçtiğimiz yıl, İran adına casusluk yapmayı kabul eden İsraillilerin karıştığı 25'ten fazla olay ortaya çıkarıldı ve 35'ten fazla ciddi iddianame hazırlandı.

Pratikte casusluk vakalarının sayısı 7 Ekim 2023'ten bu yana iki katına çıkarken yaklaşık bin İsrailli, çoğunlukla sosyal ağlar aracılığıyla İran’ın casusluk servisleri tarafından temasa geçirildi.

Şimdiye kadar İran adına casusluk yaptığı suçlamasıyla sadece bir kişi hüküm giydi. Aşkelonlu eski bir iş adamı olan 72 yaşındaki Moti Mamman 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Olaya karışanların geri kalanları ise halen yargılanmayı bekliyor. Bazıları ya İran tarafından gelen iletişim girişimlerini görmezden geldi ya da reddetti, bazıları ise yanıt verdi. Buna karşın Şabak müfettişleri bu kişileri erkenden tespit edip devam etmemeleri konusunda uyardı.

Öte yandan Haaretz’e göre bu kişilerin çok azı para ile kandırıldıktan sonra kendilerine verilen görevleri yerine getirdi.

Haaretz'in haberine göre Şabak, yaklaşık iki yıldır İranlı istihbarat servisleriyle irtibata geçmeyi kabul eden yüzlerce İsraillinin yanı sıra onlarla iş birliği yapmayı ve devlete ihanet etmeyi kabul edenleri de engellemek için mücadele ediyor. Şabak, şüphelileri engelleme ve tutuklama konusunda başarılı olsa da İsraillileri İran adına casusluk yapmaktan caydırma konusunda başarısız oldu. İşte bu nedenle Şabak ve Başbakanlık Ulusal Enformasyon Servisi, ‘Kolay Para, Yüksek Fiyat’ başlıklı daha önce eşi ve benzeri görülmemiş ve istisnai bir ulusal propaganda kampanyası başlatmaya karar verdi.

Kampanya, bir asker hakkında başka bir ülkenin ajanıyla irtibat kurma ve düşmana bilgi sağlama suçlarından dava açılmasından bir gün sonra başlatıldı. Söz konusu asker, önceden bilgi sahibi olarak savaş sırasında İranlı kuruluşlarla bağlantı kurmuş ve bir miktar para karşılığında roketleri engelleme, Demir Kubbe bataryaları ve İran roketlerinin iniş yerleri hakkında bilgi aktarmıştı.

Melman'a göre İran'ın İsrail vatandaşlarını kendi adına casusluk yapmak üzere işe alması, son yıllarda endişe verici bir şekilde genişlemiş, muvazzaf ve yedek askerler de dahil olmak üzere çeşitli dini, etnik ve yaş gruplarından İsrail toplumunun geniş kesimlerini kapsar hale geldi.

Melman, İsrail tarihinde Sovyetler Birliği lehine ideolojik olarak motive edilen önceki casusluk vakalarından farklı olarak, olaya karışanların çoğunun ortak paydasının işin maddi karşılığı olduğunu söyledi. Bu değişimin İsrail toplumundaki değerler krizini ve toplumsal dayanışmadaki çöküşü yansıttığını belirten Melman, bu durumun yetkilileri ‘Kolay Para, Yüksek Fiyat’ başlıklı bir medya farkındalık kampanyası başlatmaya ittiğini söyledi.

Devlete ve kurumlarına karşı artan güvensizlik duygusunun ve caydırıcılık eksikliğinin bu olgunun daha da şiddetlenmesine katkıda bulunduğunu ifade eden Melman, bu durumu temel toplumsal değerlere bağlılığın azaldığının tehlikeli bir göstergesi olarak nitelendirdi.