NASA'dan Türkiye'de kuraklık uyarısı

(İHA)
(İHA)
TT

NASA'dan Türkiye'de kuraklık uyarısı

(İHA)
(İHA)

NASA, Türkiye'deki yer altı sularının ortalama seviyenin altında olduğunu gösteren su rezervleri haritası yayınladı.
Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesinden (NASA), Türkiye'ye yönelik yeni bir paylaşım yapıldı. Resmi internet sitesi üzerinden yapılan paylaşımda, Türkiye'nin yer altı su rezervlerini gösteren bir harita yayınlandı. Haritada, Gravity Recovery and Climate Experiment Follow On (GRACE-FO) uydularıyla 11 Ocak 2021 itibariyle Türkiye'deki yer altı sularının durumunun hesaplandığı bilgiler yer aldı. Buna göre Türkiye'deki yeraltı sularının ortalama seviyenin altında olduğu belirtildi. Haritadaki mavi kısımlar ile normalden fazla su olan bölgeler, kırmızı ve turuncu renkteki kısımlar ile normalden az su olan bölgeler gösterildi.
NASA, Türkiye'nin çoğu bölgesinin ciddi derece kuraklık yaşadığına dikkat çekti.



İnsan-hayvan etkileşimini resmeden en eski eser bulundu

12 bin yıllık heykelciğin (solda) bir kadın ve kazı tasvir ettiği düşünülüyor (Laurent Davin)
12 bin yıllık heykelciğin (solda) bir kadın ve kazı tasvir ettiği düşünülüyor (Laurent Davin)
TT

İnsan-hayvan etkileşimini resmeden en eski eser bulundu

12 bin yıllık heykelciğin (solda) bir kadın ve kazı tasvir ettiği düşünülüyor (Laurent Davin)
12 bin yıllık heykelciğin (solda) bir kadın ve kazı tasvir ettiği düşünülüyor (Laurent Davin)

Arkeologlar insan-hayvan etkileşimine dair bilinen en eski eseri keşfetti. İsrail'in kuzeyinde bulunan 12 bin yıllık heykelcik, tarım devrimi öncesi toplumların inançlarına ve sanatsal becerilerine ışık tutuyor.

Kudüs İbrani Üniversitesi'nden Laurent Davin liderliğindeki araştırmacılar, Taberiye Gölü yakınlarındaki Nahal Ein Gev II adlı arkeolojik kazı alanında eşsiz bir bulguyla karşılaştı. 

Ekip, 5 metre çapında yarım daire biçimli bir taş yapının içinde, bir kadın ve kuşu birlikte tasvir eden kilden yapılma bir heykelcik buldu.

Hakemli dergi PNAS'te dün (17 Kasım) yayımlanan makaleye göre 12 bin yıllık heykelcik, insan-hayvan etkileşimini gösteren en eski eser. 

Davin bunun ayrıca Güneybatı Asya sanatında bilinen en eski natüralist kadın tasviri olduğunu söylüyor.

Çalışmaya göre 3,7 santimetre uzunluğundaki kil heykelcik, yaklaşık 400 derecede ısıtılarak yapılmış. Eserin üzerinde kırmızı pigment kalıntıları da görüldü. 

Arkeologlar heykelciğin üzerindeki parmak izine dayanarak eserin bir kadın tarafından yapılmış olabileceğini düşünüyor. Ekip ayrıca sanatçının, ışık ve gölgeyi kullanarak derinlik ve perspektif oluşturduğunu da saptadı. Özellikle Neolitik Çağ'da gelişme gösterecek bu tekniklerin 12 bin yıl önce kullanılmasının dikkat çekici olduğunu belirtiyorlar. 

Bilim insanları eserin bulunduğu yerin, Natuf kültürüne ait olduğunu ifade ediyor. Levant'ta yaklaşık 11 bin 500 ila 15 bin yıl önce yaşayan bu halk, Güneybatı Asya'da yerleşik yaşam tarzına geçen ilk avcı-toplayıcılardı. Bu kritik gelişme, tarımın benimsenmesinden önce gerçekleşmişti.

Yeni bulgular, Natuf kültürünün inançları hakkında da önemli bir fikir veriyor.

Heykelde kaz olduğu tahmin edilen kuş, önündeki kadını arkasından kısmen saracak şekilde tasvir edilmiş. Bu görüntü, kadının avladığı hayvanı taşıdığı şeklinde yorumlanabilir.

Ancak araştırmacılar, kadın öne eğildiği ve kaz canlı göründüğü için daha mitolojik bir açıklamayı tercih ediyor: Erkek kaz, kadının üzerine çıkarak onunla çiftleşiyor. 

Makalenin bir diğer yazarı Leore Grosman "Bu etkileşim sahnesini, bir hayvan ruhuyla bir insan arasındaki hayali çiftleşmenin tasviri olarak yorumladık" diyerek ekliyor: 

Bu tema, erotik rüyalar, şamanistik görüler ve mitler gibi belirli durumlarda, dünyanın dört bir yanındaki animist toplumlarda epey yaygın.

Animizm, bitkiler ve hayvanlar gibi canlı organizmaların yanı sıra kayalar ve nehirler gibi cansız varlıklar gibi doğal şeylerin, ruhani bir özü olduğu düşüncesine dayanan bir inanç sistemi.

Araştırmacılar bu türden çiftleşme sahnelerinin çoğu zaman doğrudan gerçek anlamda kullanılmadığını söylüyor. 

Connecticut Üniversitesi'nden çalışmanın ortak yazarı Natalie Munro "Genellikle doğurganlığı, ruhani inançları veya yaşamın kutsallığını sembolize ederler" diye açıklıyor.

Bölgede kaz kemikleri de tespit eden araştırmacılar hayvanın hem süsleme hem de yiyecek olarak kullanıldığını düşünüyor. 

Bununla beraber heykelciğin bulunduğu yerde avcılık izlerine rastlanmadı. Araştırmacılar eseri, insan dişi ve çocuk kalıntıları gibi ritüel anlamlar taşıyabilecek şeylerle birlikte keşfetti.

Bulgular, Natuf halkının tarım devriminden önce karmaşık imgeler yarattığına ve muhtemelen animist inançlar taşıdığına işaret ediyor.

Grosman çalışmayı şöyle değerlendiriyor: 

Bu keşiften çıkarılabilecek sonuç, yerleşik yaşam tarzının sosyal yapılarda (hem insanlar arasında hem de insanlar ve çevreleri arasında) büyük dönüşümler yaratarak, hikaye anlatımı, sembolik ifade ve sanatsal tekniklerde büyük dönüşümlere yol açmasının görülmesidir.

Independent Türkçe, Live Science, Reuters, Phys.org, PNAS


Bitki bazlı beslenmenin yeni faydaları keşfedildi

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Bitki bazlı beslenmenin yeni faydaları keşfedildi

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni bir araştırmaya göre, meyve, sebze, kuruyemiş ve baklagiller açısından zengin bir bitki bazlı diyete geçiş, hipertansiyon hastalarında kalp hastalıklarını önlemeye ve hatta tersine geriletmeye yardımcı olabilir.

Yüksek tansiyon, koroner mikrovasküler disfonksiyon (CMD) olarak bilinen bir kalp hastalığı türü için önemli bir risk faktörü. Kalp dokusuna kan akışını düzenleyen küçük kan damarları hasar gördüğünde ortaya çıkıyor. Hasarlı kan damarı hücreleri kasılarak kan akışını engelliyor ve göğüs ağrısına neden oluyor.

CMD, sık göğüs ağrısına, hastaneye yatışa, kalp yetmezliğine ve hatta ölüme neden olabiliyor. Kadınları erkeklerden daha şiddetli etkiliyor.

ABD'deki Georgia Eyalet Üniversitesi'nden araştırmacılar, mevcut tedavi seçeneklerinin yalnızca kısmen etkili olduğunu ve hastaların hastaneye yatıştan sonra bile kötü sonuçlar almaya devam ettiğini söylüyor.

Journal of the American Heart Association adlı akademik dergide yayımlanan son çalışmanın yazarlarından Rami S. Najjar, araştırmacıların hastalığın tedavisinde beslenmenin rolünü incelediğini ve "bitki bazlı beslenmenin hipertansif sıçanlarda hem CMD gelişimini önlediğini hem de mevcut CMD'yi tersine çevirdiğini, bunun da klinik uygulamalarla örtüştüğünü" bulduğunu söyledi.

İlginç bir şekilde, bitki bazlı beslenmenin CMD'deki faydalı etkileri, hipertansiyonun devam etmesine rağmen ortaya çıktı ve bu da beslenmenin kalbin küçük kan damarları üzerinde hedefli bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar bu faydanın, hipertansiyonun zararlı etkilerini ortadan kaldırarak kan damarı hücrelerinin işlevini iyileştirmesinden kaynaklandığını düşünüyor.

Bitki bazlı beslenme, sıçanlarda kan damarlarının işlevini düzelterek tekrar normal şekilde genişlemelerini sağlıyor gibi görünüyor.

Araştırmacılar, insanlar için bu diyetin her gün bir fincan siyah fasulye, bir büyük kırmızı dolmalık biber, bir buçuk fincan Brüksel lahanası, iki limon, bir orta boy tatlı patates, bir buçuk fincan ceviz ve bir fincan yaban mersini anlamına geldiğini söylüyor.

Diyetin CMD tedavisine katkı sunabileceğini gösteren ilk çalışmalardan biri olan bu araştırma, insan klinik deneylerinin önünü açtı.

Araştırmacılar, dişi hipertansif sıçanları 6 ay boyunca bitkisel gıda içermeyen bir "kontrol diyeti" veya yüzde 28 oranında meyve, kuruyemiş, sebze ve baklagil içeren bir bitki bazlı diyetle besledi.

Diyetler tüm besin maddeleri açısından eşleştirildiğinden, bilinen tek fark bitki bazlı diyetin yüksek antioksidan içeriğiydi.

6 ay sonra kontrol diyetindeki sıçanlar, CMD oluştuktan sonra tedavisi için bitki bazlı diyete geçirildi.

Araştırmacılar, klinikte insanlarda kullanılan kalp damarı akımını ölçme yöntemiyle sıçanlardaki CMD'yi değerlendirdi ve kalp MR'ı da çektiler.

Araştırmacılar daha sonra kalpten alınan izole kan damarı hücrelerini değerlendirerek işlevlerini ve kalp dokusundaki hasar göstergelerini inceledi. Bitki bazlı bir diyetin hipertansif sıçanlarda "CMD gelişimini önlediği ve mevcut CMD'yi tersine çevirdiği" sonucuna vardılar.

Independent Türkçe


Kronik ağrı çekenlerde, hipertansiyona daha sık rastlandığı belirlendi

200 binden fazla yetişkin üzerinde yapılan bir analiz, kronik ağrı çeken kişilerin, kalp hastalığı ve felçte risk faktörü olan yüksek tansiyon geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdi (Unsplash)
200 binden fazla yetişkin üzerinde yapılan bir analiz, kronik ağrı çeken kişilerin, kalp hastalığı ve felçte risk faktörü olan yüksek tansiyon geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdi (Unsplash)
TT

Kronik ağrı çekenlerde, hipertansiyona daha sık rastlandığı belirlendi

200 binden fazla yetişkin üzerinde yapılan bir analiz, kronik ağrı çeken kişilerin, kalp hastalığı ve felçte risk faktörü olan yüksek tansiyon geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdi (Unsplash)
200 binden fazla yetişkin üzerinde yapılan bir analiz, kronik ağrı çeken kişilerin, kalp hastalığı ve felçte risk faktörü olan yüksek tansiyon geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdi (Unsplash)

Dünyada milyonlarca insan, genellikle depresyon, anksiyete ve diğer ruhsal ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açan ve yaşam kalitesini ciddi biçimde düşüren bir rahatsızlık olan kronik ağrıyla yaşıyor.

Doktorlar, kronik ağrı yaşayan yetişkinlerde hipertansiyon riskinin arttığı ve kronik ağrının yol açtığı depresyonun da buna katkıda bulunan bir faktör olabileceği uyarısı yapıyor.

Glasgow Üniversitesi'nden Dr. Jill Pell, 200 binden fazla Britanyalı yetişkinin sağlık verilerinin analiz edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, "Ağrı ne kadar yaygınsa hipertansiyon riski de o kadar artıyor" diyor.

Bulgular, ağrısı olan kişilerde depresyonun erken teşhis ve tedavisinin, yüksek tansiyon görülme riskini azaltmaya katkı sağlayabileceğine işaret ediyor.

Ancak tek muhtemel neden depresyon değildi. Doktorlar, ağrıyla ilişkili olabilecek veya olmayabilecek kronik iltihaplanmanın da rol oynadığını belirtiyor.

Şişlik veya acıya duyarlılığa yol açabilen iltihaplanma, vücudu hastalıktan veya yaralanmadan koruyan normal bir tepkiyken kronik iltihaplanma, vücutta istilacı bakteri veya yara olmamasına rağmen vücudun tepki vermeye devam etmesi durumunda ortaya çıkıyor ve zararlı olabiliyor.

Kronik iltihaplanmanın kanser, demans ve diğer kronik hastalıklara yol açtığı gösterildi.

Pell hem iltihaplanma hem de depresyonun yüksek tansiyon riskini artırdığı bilinmesine rağmen daha önceki hiçbir çalışmada, ağrı ve yüksek tansiyon arasındaki bağlantının iltihaplanma ve depresyon tarafından ne ölçüde etkilendiğinin incelenmediğini söylüyor.

Ekibinin bulguları, kronik ağrı, depresyon, yüksek tansiyon ve iltihaplanma arasındaki bağlantıları gösteren onlarca yıllık önceki araştırmalara dayanıyor. Washington DC'deki araştırmacılar 2011'de, "iyi hissetme" hormonu diye bilinen dopamin eksikliğinin tansiyonu yükseltebileceğini keşfetmişti.

Johns Hopkins Medicine'ın 375'ten fazla çalışmayı incelediği 2025 tarihli bir araştırması, kronik ağrı çeken yetişkinlerin yüzde 40'ının "klinik açıdan önemli düzeyde depresyon ve anksiyete" yaşadığını ortaya koymuştu. 2001'e kadar uzanan çalışmalarsa iltihaplanmayla yüksek tansiyon arasında bir ilişki olduğunu bulmuştu.

Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık yarısı (120 milyon kişi) kalp hastalığı, felç ve böbrek hastalığında yaygın bir risk faktörü olan yüksek tansiyondan muzdarip. Her yıl 910 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine yol açan kalp hastalığı, ülkenin en önde gelen ölüm nedeni.

Yüksek tansiyon ve iltihaplanma riskini azaltmak için gece en az 7 saat uyumak, meyve ve sebze açısından zengin bir beslenme düzenini takip etmek ve günde en az 30 dakika orta yoğunlukta egzersiz yapmak gerekiyor. Bu egzersizler hızlı yürüyüş veya hafif koşu olabilir.

Aktif kalmak da önemli bir tavsiye. Kronik sırt ağrısı çeken 16 milyon Amerikalı için günde 100 dakika yürümenin fayda sağladığı kanıtlandı.

Independent Türkçe