ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman, Şarku’l Avsat’a konuştu:ABD’nin Suriye politikası başarısız oldu, yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var

“Suriye’deki ekonomik zorluklar, uzun vadede Esed yönetimini tehdit ediyor”

Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman
Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman
TT

ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman, Şarku’l Avsat’a konuştu:ABD’nin Suriye politikası başarısız oldu, yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var

Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman
Eski BM yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman

Eski Birleşmiş Milletler (BM) yetkilisi ABD’li bürokrat Jeffrey D. Feltman, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, eski ABD başkanları Donald Trump ve Barack Obama yönetimlerinin Suriye politikalarının, DEAŞ’ı mağlup etmek dışında Washington'ın hedefleri karşısında somut sonuçlar elde edemediğini söyledi. Feltman, Washington’ın Şam'a uygulanan yaptırımların hafifletilmesi de dahil olmak üzere atacağı bir takım adımlara karşılık Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, siyasi reform konusunda geri döndürülemeyecek somut, nitelikli ve şeffaf adımlar atmasına dayanan, yeni bir yaklaşımın denenmesi çağrısında bulundu. Ancak yıllar önce Suriye rejimi ile birçok dosya üzerine görüşen Feltman için de Esed'in bu tür bir yaklaşıma nasıl tepki vereceği merak konusu.
Feltman, dün telefon aracılığıyla Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Esed yönetimine yönelik hayati tehlikenin artık askeri bir tehdit veya halk ayaklanması olmadığını, daha ziyade ekonomik zorluklar olduğunu söyledi. Feltman, “Kısa vadede rejim değişikliğine dayalı bir politika gerçekçi olmaz. Evet, ABD politikası, Suriye rejiminin politikalarının ve davranışlarının temel sorunlarıyla ilgilenmeye yönelik olmalıdır. Ancak Esed yönetiminin daha fazla devam edebileceğini düşünmüyorum. Sosyal, ekonomik ve yapısal zorluklar, Şam rejimi için Suriye ayaklanmasından çok daha fazla başa çıkamayacağı sorular yaratacaktır.  İran, Hizbullah ve Rusya, rejimi kurtarmak için geldiler, ama ekonomik olarak kurtarmaya gelecekler mi? Pek sanmıyorum” ifadelerini kullandı.
Şuan Brookings Enstitüsü’nde çalışan Feltman, daha önce BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı ve ABD Dışişleri Bakanı’nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı görevlerini üstlendi. ABD’nin Suriye ile ilgili yeni özel temsilcisi olacağına dair ‘söylentiler’ ile ilgili bir soruyu Feltman, “Açıkça söylemeliyim ki, bu konuda (ABD yönetiminden) kimse benimle iletişime geçmedi. Suriye için yetkili atamanın Biden yönetiminin önceliği olduğunu sanmıyorum. Ancak birkaç soru işareti mevcut. Görev nedir? Yetkililer kimler? Temsilciye siyasi destek verilecek mi? gibi sorular var. Faka kimse beni aramadı” şeklinde yanıtladı. Suriye dosyasının Biden için bir öncelik olmadığını düşünen Feltman, ancak Rusya, İran ve bölgedeki müttefiklere destek gibi diğer öncelikli dosyaların bir parçası olduğunu belirtti.

İşte Feltman röportajının tam metni:

-Suriye’nin mevcut durumuna nasıl bakıyorsunuz?
Rusya ile Türkiye arasında geçtiğimiz yıl varılan uzlaşılar çerçevesinde Suriyelilerin on yıldır yaşadığı şiddet ve savaş bir nebze hafiflerken söz konusu uzlaşılar, rejim güçlerini de askeri adımlar atmaktan caydırdı.  Ne olursa olsun askeri eylemler açısından bir geri çekilme söz konusu. Ancak diğer yandan yıkım ve savaşın etkileri, ekonomik ve sosyal faktörler ve Lübnan ekonomisinin çöküşü gibi çeşitli nedenlerden ötürü Suriye’deki ekonomik ve insani durum hızla kötüleşiyor.
Ruslar ve İranlılar, Suriye rejimine yönelik tehdide askeri olarak cevap verdiler. Rejimi kurtarmaya ve savaşın seyrini belirli bir yöne doğru değiştirmeye geldiler. Şuan Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 65'i Şam'ın kontrolü altında. Ancak Rusya ve İran, askeri olarak yaptıkları gibi ekonomik alanda da rejime aynı desteği vermeye hazırlar mı? Şüpheliyim. Esed yönetimine yönelik hayati tehlike, artık askeri bir tehdit veya halk ayaklanması değil, daha ziyade ekonomik zorluklardır. Rusya ve İran, rejime askeri alanda olduğu gibi ekonomik alanda destek vermiyor. 

-Şam’a yönelik yaptırımların, ekonomik tecridin ve krizin, rejimin çökmesine neden olacağını düşünüyor musunuz?
Yaptırımlar genellikle iki nedenden ötürü uygulanır. Birincisi, belirli davranışların yasa dışı ve kabul edilemez olduğunu içindir. ABD’nin Şam’a yönelik yaptırımlar uygulamasının arkasındaki düşüncenin bir kısmı buna dayanır. Bu, bir dereceye kadar Şam’ın bazı davranışlarının yasadışı olduğunu söylemektir.
ABD’nin geçtiğimiz yılın ortalarında onayladığı ve yaptırımlar içeren Caesar (Sezar) Yasası, bunun en güzel örneğidir. Suriye yönetiminin politikalarının insanları (ülkeleri) ne ölçüde dehşete düşürebileceğini ortaya koymaktadır. Fakat yaptırımların Şam’ın davranışlarında herhangi bir değişikliğe neden olduğunu görmedik. Bu açıdan, ABD’nin Suriye politikasının başarısız olduğunu düşünüyorum. Yaptırımlar, Şam’ın işlediği suçlara karşı sembolik bir mesajdı. Ancak taktiksel veya stratejik olarak herhangi bir davranış değişikliğine yol açmadı.

Yüzeysel düşünce

-Şam, yaptırımların halkın çektiği sıkıntıları artırdığını söylüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
 Yaptırımların ekonomik durumu ne ölçüde etkilediğini bilmek imkansız. Ancak Suriyelilerin artık Lübnan pazarını kullanamaması nedeniyle Suriye’deki ekonomik krizin büyük bir kısmının, Lübnan'daki kötü yönetimden ve ekonomik krizden kaynaklandığını düşünüyorum. Çeşitli çıkarımlar ve yaptırımların ekonomik durumu ne ölçüde etkilediğini hakkında net bir şey söyleyemeyiz.

-Bazıları -özellikle Şam’a yakın olanlar- sorunun bir kısmının, ABD’nin ve müttefiklerinin Suriye’nin doğal kaynaklarının yüzde 80’ini kontrol etmelerinden kaynaklandığını söylüyor. Bu konuda Washington’ı suçluyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?
Suriye’deki ekonomik ve sosyal krize neden olan faktörleri ve bu faktörlerin mevcut duruma olan etkileri ile ilgili ayrıntılı bir incelemede bulunmadım. Ancak gelin ekmek sıkıntısına bir bakalım. Suriye’deki ekmek krizinin, yaptırımlarla ve ABD’nin Suriye'nin kuzeyindeki varlığıyla hiçbir ilgisi yoktur. Suriye'deki sıkıntıların büyük bir kısmı ekmek kıtlığından kaynaklanıyor, ama Rusya, Suriye’ye bu konuda yardımcı olmadı ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını krizi sırasında kendi halkını desteklemek (yiyecek sağlamak) istiyor. Yaptırımları veya ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki varlığını suçlamak kolay, fakat bu, bugün Suriye’deki daha derin bir krizin ve temel zorlukların yüzeysel bir yansımasıdır.

-Yaptırımların iki nedenden ötürü uygulandığını, bunlardan birinin ‘davranışları değiştirmek’ olduğunu söylediniz. Washington’ın şu anki tutumunun ‘rejimi veya Esed’i değiştirmek’ değil de ‘rejimin davranışlarını değiştirmek’ olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben ABD yönetiminde değilim ve yönetimin tutumunu ifade etmiyorum. Ben bir analistim. ABD’nin Suriye politikasının kısa vadede ‘rejim değişikliğine’ dayandığını düşünmek gerçekçi olmaz. Eski ABD başkanları Barack Obama ve Donald Trump yönetimlerinin politikasına bakıldığında bugün Esed’in askeri kontrol açısından eskisinden daha güçlü olduğunu görebiliriz. ABD politikasının kısa vadede ‘rejim değişikliğine’ dayalı olması gerçekçi değildir. Evet, ABD politikası, Suriye rejiminin politikalarının ve davranışlarının temel sorunlarıyla ilgilenmeye yönelik olmalıdır. Ancak Esed yönetiminin daha fazla devam edebileceğini düşünmüyorum. Sosyal, ekonomik ve yapısal zorluklar, Şam rejimi için Suriye ayaklanmasından çok daha fazla başa çıkamayacağı sorular yaratacaktır.  İran, Hizbullah ve Rusya, rejimi kurtarmak için geldiler, ama ekonomik olarak kurtarmaya gelecekler mi? Pek sanmıyorum”

DEAŞ’a karşı elde edilen başarı

-Bu konu bizi, birkaç gün önce Carter Center yetkilisi Hrair Balian ile yazdığınız ve Esed ile diyalog çağrısı yaptığınız makaleye getiriyor. Yıllardır Şam'a olan muhalefetinizle tanınıyorsunuz, fakat bunu neden şimdi dile getiriyorsunuz?
Hrair ve ben, yıllardır Şam'la nasıl ilgilenilmesi gerektiğini tartışıyoruz. Biliyorsunuz, onunla pek aynı fikirde değiliz. Birçok noktada derin anlaşmazlıklarımız var, ancak bunları dostça ele alıyoruz. ABD’nin Suriye'ye yönelik politikasının başarılı olan tek kısmının, DEAŞ'la mücadele ve DEAŞ’ın Irak ve Suriye'deki coğrafi yenilgisi olduğunu kabul etmeliyim. Fakat ABD’nin Suriye politikasından geriye kalanlar, çıkarlarımıza hizmet eden somut sonuçlar sağlayamadı.

-Yani ABD’nin Suriye politikasının başarısız olduğunu mu söylüyorsunuz?
ABD’nin politikası, Suriye rejiminin davranışları hakkındaki endişelerimizi giderecek herhangi bir değişiklik yaratamadı. Evet, başarısız olduğunu söylüyorum. Elbette yaptırımların amaçlarından biri Esed'ın politikalarının ne ölçüde kabul edilemez olduğunu göstermektir. Ama sahadaki somut sonuçlar açısından DEAŞ’ın yenilgisi dışında bir başarı görmüyorum.

-Yani yeni bir yaklaşımı mı destekliyorsunuz? Bazıları bunun rejimi meşrulaştırdığını söylüyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Etkileşimi ve endişelerimizi giderecek araçları kullanmayı desteklediğimi söylüyorum. Ne rejimin meşrulaştırılmasını destekliyor ne de bunun çağrısını yapıyorum. Esed'i bir takım adımlar atmaya çağırıyorum. Biz de bir takım adımlarla bunlara cevap vereceğiz. Bu süreç, ancak Şam'dan somut adımlar atılırsa geri dönülemez bir şekilde devam eder. Bence bu, çıkarlarımız için son on yıldır elde edemediğimiz sonuçlar elde etmemizi sağlayacak gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.

-Suriyeli muhalifler, Esed ile diyalog çağrısı yapmanın onun meşruiyetini kabul ettiğiniz anlamına geldiğini söylüyorlar. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Hayır. Onları, yaptırımların başka bir baskı aracı olduğu ve hafifletilmesi halinde yaptırımlarla elde edilenlerden farklı sonuçlara yola açacağı hipotezini test etmeye çağırıyorum. Bu ikisi aynı şey değildir. Yani meşrulaştırdığınız veya meşruiyetle ilişkilendirdiğiniz anlamına gelmez.

-Peki, Biden yönetimi bunun neresinde?
Bir devlet çalışanı değilim. Düşüncelerimi devlet adına açıklamıyorum.  Biden yönetiminin Şam'a yönelik bu yaklaşımı desteklemeye karar vermesi halinde, Esed’in Suriye'nin yıkımından sorumlu olduğuna dair elimizde başka bir kanıtımız olacaktır. Çünkü Esed’in siyasi mahkumların serbest bırakılması, politika reformu, adem-i merkeziyet ve ateşkes gibi somut doğrulama adımları atacağına inanmıyorum.
Eğer Esed, bu yönde adım atar ve Suriyelilerin acısını hafifletirse, buna karşılık vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Ekonomik ve sosyal durum çok zor. İnsanlar, ister rejim bölgelerinde, ister muhaliflerin kontrolü altındaki bölgelerde isterse yabancı güçlerin kontrol bölgelerinde (Türkiye, İran, Rusya ve ABD’nin nüfuz alanlarında) olsun, büyük sıkıntılar çekiyorlar. Belki de bu durum, Esed’in yakın çevresinin hesaplarını değiştirebilir. Eğer Ruslar ‘adım-adım’ yaklaşımını destekler ve Esed'in danışmanları bunu kabul ederse, o zaman belki bu yaklaşım yukarıdakilerden farklı sonuçlar doğurabilir. Ben, bu yaklaşımın bir sonuca götürmesini ve belli bir noktayı ispatlamasını bekliyorum.

-Bu mümkün mü?
Sanmıyorum, ama denemek lazım.

Hesap verebilirlik

-Muhalifler, önceki yılların hesabının sorulması ve hesap verebilirliğin ne olacağını soruyorlar. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hesaplaşmadan bahsederken hemen ele alınmaz dedim. Ancak ABD’nin mevcut yaklaşımının bu konuyu ele almadığını da söylemeliyim. Suriye’deki yıkımın büyük bölümünün sorumlusu savaş uçaklarıyla yapılan bombardımanlar ve Suriyeli muhaliflerin savaş uçaklarının olmadığını biliyoruz. Esasen yıkımdan kimin sorumlu olduğunu da biliyoruz. Fakat mevcut yaklaşımımız ne savaşın kurbanlarına ulaşmaya ne de hesap verebilirliğe erişime yardımcı oldu. Belki farklı bir yaklaşım Suriyelilerin çektiği acıları hafifletebilir. Bir teoriyi test etmeye hazırım. Ancak hesap verebilirlik konusunu çözemez.

-ABD’nin adım adım yaklaşımını denediği, fakat sonuç alamadığı söyleniyor. Neden tekrar denesin?
Birçok kişinin Suriye rejimiyle ilgili şüpheleri olduğunu biliyorsunuz. Biden yönetimi içinde de Şam ile ilgili yeni yolların denenmesi için çağrı yapan insanlar var. Bazıları diplomasi yolunu denemek isteyebilir. Bu durumda her iki tarafın neler sunabileceğinin bilinmesini sağlayacak nitelikli, somut ve şeffaf adımlar nelerdir ve eğer Şam bir takım adımlar atarsa ​​bu yoldan neler elde edilebilir? Bunu bilmek istiyoruz.

-Geçmişte Şam ile yaptığınız görüşmeler ve edindiğiniz tecrübeler çerçevesinde Şam’ın diplomasi yoluna olumlu bir karşılık vereceğini düşünüyor musunuz?
Karşılık vermeyebilirler. Fakat özellikle son yıllarda işler çok değiştiğinden bunu denemeye değer. Esed ve ailesi üzerinde büyük bir ekonomik baskı var. Ancak rejimi destekleyen halkın büyük bir kısmı, çektikleri sıkıntılardan ötürü mevcut durumdan memnun değil. Belki Ruslar müdahale eder ve Esed'e baskı yaparlar.

-Peki, siz Washington’ın Şam'la mı yoksa Moskova'yla mı konuşmasını önerirsiniz?
Bunun hakkında Moskova ile konuşmak faydalı olabilir. Ancak ABD-Rusya ilişkilerinde büyük ve karmaşık sorunlar mevcut.  Ama Esed'in belli ve somut meselelerle ilgili test edilmesini görmek isterim. Yaptırımların hafifletilmesi süreci, taahhütlere uyulmadığı takdirde dondurulabilir. Bu bir promosyon kartı değildir. Aksine, Esed’ın, çeşitli baskılarla değiştirmediği davranışlarını değiştirmeye hazır olup olmadığı hipotezini test edecek olan bir öneridir.

Şam’a gitmek

-Tutumlarınız biliniyor. Şam'a gidip bu önerileri Esed’e iletmek ister misiniz?
Ben ABD vatandaşıyım. Şuan ne ABD yönetiminde ne de BM’de herhangi bir görevim yok. Böyle bir öneri, bir şahıs tarafından değil, bir hükümet tarafından yapılmalıdır. Bireylerden gelen müzakere önerilerinin inceliklerini biliyorum. Bu öneri, resmi yetkililerden gelmeli. Hrair ve ben, Obama ve Trump yönetimlerinin uyguladıkları politikalardan sonuç alamadıklarını göz önünde bulundurarak ABD’nin Suriye konusundaki seçeneklerini sunmaya çalıştık.

-Bu öneriyi, ABD’nin Suriye dosyasıyla ilgili yeni temsilcisi olmaya hazırlık olarak yaptığınızı düşünenler var. Ne söyleyeceksiniz?
Bunu duydum ve önerim hakkında arkadaşlarımdan çok tepki aldım. Açıkça söylemeliyim ki, bu konuda (ABD yönetiminden) kimse benimle iletişime geçmedi. Suriye için yetkili atamanın Biden yönetiminin önceliği olduğunu sanmıyorum.

-Peki, bu görev size teklif edilse kabul eder misiniz?
Bunu bilemem. Ortada birçok soru işareti mevcut. Görev nedir? Yetkililer kimler? Temsilciye siyasi destek verilecek mi? gibi sorular var. Fakat şimdiye kadar kimse beni aramadı.

-Peki ya İran?  Yani önerinizde İran’a yönelik nasıl bir yaklaşım var?
Herkes İran'ın ve Hizbullah'ın Suriye ve Lübnan'daki varlığı konusundaki tutumumu ve bu konudaki görüşlerimi biliyor. Önerimiz, büyük sorunların ve jeopolitik meselelerin veya bir başka deyişle ‘odadaki filin’ tartışılmamasına dayanıyor. Suriye toprakları Hizbullah'a silah taşımak için kullanılıyor ve İran'ın Suriye'de derin kökleri var. Ancak biz, rejimin davranışıyla ilgili bazı sorunları ele almaya ve Suriye halkının çektiği sıkıntı hafifletmeye yönelik bir öneri sunuyoruz. Eğer Şam bu öneriyi kabul ederse diğer konuları tartışmak için bir köprü kurulacaktır. İran'ın bugün Şam ile ilişkilerinin 2011 yılı öncesine göre daha derin olduğu konusunda gerçekçi olmalıyız. İran bir gecede Suriye’den silinmeyecektir. Bu nedenle tüm sorunları ele almak için birçok kapının açılması gerekiyor.

-Sizce Biden'ın öncelikleri arasında Suriye’nin yeri neresi?
Ben Biden yönetiminde değilim. Ayrıca Biden yönetiminin öncelikleri yerel konulara yöneliktir. Dış ilişkilerdeki önceliklerinin ise Çin ile ilişkiler, İran, Kuzey Kore ve Rusya ile nükleer anlaşma, ittifakların sürdürülmesi ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) olmasını bekliyorum. Suriye bir öncelik olmasa da tüm önceliklerle bir bağlantısı var. Suriye'yi en önemli önceliklerden biri olarak göstermeyeceğim, ama diğer konuların bir parçası olduğunu söylemeliyim. Suriye ile nasıl ilgilenilmesi gerektiği konusunda bazı kararlar alınmalı.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.