Hamaney sonrası İran için tufan

Mecid Rafi Zadeh: “İran, birleşik bir Arap cephesinden korkuyor ve Hamaney’in ölümü bir ayaklanmaya yol açacak”

Mecid Rafi Zadeh, ABD Kongresi’nde brifing verirken (Walter Schleder- Harvard)
Mecid Rafi Zadeh, ABD Kongresi’nde brifing verirken (Walter Schleder- Harvard)
TT

Hamaney sonrası İran için tufan

Mecid Rafi Zadeh, ABD Kongresi’nde brifing verirken (Walter Schleder- Harvard)
Mecid Rafi Zadeh, ABD Kongresi’nde brifing verirken (Walter Schleder- Harvard)

İsa Nehari
‘Arap Baharı’ olarak bilinen koşulların zirvesinde, ABD’nin İran’a açılması dikkat çekiciydi. Eski Başkan Barack Obama yönetimi, Müslüman Kardeşler’i ‘ılımlı İslamcılar’ olarak nitelendirdi. Bu vizyon, Washington ile başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere stratejik Arap müttefikleri arasındaki ilişkilerin doğasına gölge düşürdü.
Dünya, 20 Ocak’ta yeni bir ABD başkanını karşılarken bu adam, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın ayrılışının ardından ABD dış politikasının yeni gidişatı hakkında artan spekülasyonlarla, Ortadoğu’da bölünmeyi körükleyen devrimlerle bağlantılı son Demokrat yönetimdeki ikinci adamdı.
Başkan Trump, 2016 seçimlerini kazandıktan sonra kendisini geri çekilmeye adarken, uluslararası anlaşmaların çarkını ‘ABD çıkarına’ olan her şeye yarar sağlayacak şekilde yönlendirmeye söz verdi. Biden ise ABD’nin ‘özgür dünyanın lideri olarak’ uluslararası konumunu yeniden sağlamayı amaçlayan farklı bir gündem ortaya attı. Bu vizyon, Trump yönetiminin ülkenin özünü ele geçirdiğini düşünen Demokrat Parti’nin yönelimiyle tutarlı olduğu düzeyde gözlemciler, 46’ıncı başkanın görevinin Obama başkanlığının bir karbon kopyası olacağı yönündeki endişelerini gündeme getirmeye başladı. Bu bağlamda Biden’in Obama’nın politikalarını yeniden canlandırması, gelecek 4 yıl içerisinde ABD yönetiminin Müslüman Kardeşler ile uzlaşacağı ve Arap dünyasındaki aşırılık yanlısı grupları finanse etmekle suçlanan İran’a daha açık olacağı anlamına gelebilir.
Öne sürülen varsayımları test etmek ve Biden’ın ABD’nin bölgedeki pozisyonuna, özellikle de İran ile olan ilişkisini belirleyecek meseleler üzerindeki konumuna ışık tutmak için Independent Arabia, Harvard Üniversitesi’nde İran asıllı ABD’li araştırmacı ve Amerikan Uluslararası Ortaedoğu Konseyi Başkanı Mecid Rafi Zadeh ile yeni ABD yönetimin politikalarına ilişkin vizyonu hakkında bir röportaj gerçekleştirdi. Röportajda, altı Körfez ülkesinin tanık olduğu atılımın yanı sıra sağlığı kötüye gittiği söylenen İran Dini Lideri Ali Hamaney’den sonra en önde gelen adaylar ve 2018 yılında ABD’nin geri çekilmesine rağmen Avrupa’nın nükleer anlaşmayı destekleyen tavrının yankıları da ele alındı.
Mecid Rafi Zadeh, ‘CNN’ ve ‘Fox News’ gibi yerel ve uluslararası medya kuruluşlarında İran rejimini eleştiren tezleriyle tanınmış, önde gelen İran asıllı ABD’li bir isim olarak biliniyor. İnsan hakları aktivizmini, çalkantılı bir dönemde İran ve Suriye’de gelişen kişisel deneyimine ve görüşleri nedeniyle tutuklanmaktan kaçınma mücadelesine dayandırıyor. İngilizcenin yanı sıra Arapça ve Farsça da bilen Zadeh, iki kültür arasında kök salmış olan bilgisinin, kendisine ‘Arap ve Fars dünyalarının sosyal, dini ve politik geleneklerine derin bir bakış açısı’ kazandırdığına inanıyor.

Obama’nın mirası
20 Ocak’ta faaliyetlerine göreve gelen yeni ABD yönetiminin politikalarına geçmeden önce Zadeh, Obama yönetiminin Müslüman Kardeşler’i ‘ılımlı İslamcılar’ olarak tanımlamasına değindi. Mecid Rafi Zadeh, “Bu değerlendirmenin, Ortadoğu üzerinde önemli ve yıkıcı bir etkisi oldu ve bu etki, bugün hala hissediliyor. İslam inancının katı siyasi çarpıtmasının safça kabulü, bölgedeki bölünmeyi daha da şiddetlendirdi” ifadelerini kullandı. Nispeten deneyimsiz bir yönetimin, Arap Baharı ile birlikte yeni doğan, hoşgörülü ve liberal demokrasilerin filizlenmesini beklediğini söyleyen Zadeh, “Bölgenin inceliklerini ve özelliklerini anlayan herkes açısından, kitleleri güçlendirmekle ilgilenmeyen radikal güçlerin, kaçınılmaz boşluğu doldurmak üzere kenarda bekledikleri açıktır” dedi.
Obama yönetiminden sonra Ortadoğu’nun koşullarına da değinen Mecid Rafi Zadeh, “Demokrat Başkan döneminde radikal aktivistleri tolere etme veya onlara kucak açma telaşı, bölgeyi daha güvenli, daha müreffeh ve demokratik bir yer haline getirmedi. Sonuçlar, herkesin görebileceği bir yerdeydi. Suriye yıkıcı iç savaş nedeniyle paramparça oldu ve giderek radikalleşen Türkiye, radikaller için güvenli bir sığınak olarak ismini duyurdu. Füze programı ve bölgedeki vekilleri için engelsiz şekilde fon sağlayan İran, aynı zamanda Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) cömert şartları sayesinde gelişti” değerlendirmesinde bulundu.

Biden ve İran
Harvard Üniversitesi araştırmacısı, büyük bir belirsizliğin hakim olduğu meseleler arasında olan yeni ABD yönetimi ile İran arasındaki ilişkinin şekline de değindi. Bu bağlamda Mecid Rafi Zadeh, Biden’in Tahran’la başa çıkma yaklaşımının, Washington’un önümüzdeki onlarca yıl boyunca Ortadoğu’daki konumunu belirleyeceğini söyledi. Zadeh’e göre yeni Başkan, Obama’nın dış politikasını tekrar edecek gibi görünüyor. Bu nedenle ‘geçmişte İran’a ve radikalizm yanlısı gruplara yönelik tanık olunan herhangi bir zımni hoşgörünün ortaya koyulmama’ gerekliliğini yeniden teyit ediyor.
Son zamanlarda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan Al Suud’un, bölge ülkelerinin ‘Washington ve Tahran arasında yeni bir anlaşma için’ olası müzakerelere katıldığını açıklaması dikkat çekici bir gelişme oldu. Bu çerçevede Zadeh, Biden’in nükleer anlaşmaya geri dönmesinin 2015 anlaşmasıyla aynı şartlara ve özelliklere sahip olmasını ve belki de İran’a daha fazla tavizi içermesini bekliyor. Mecid Rafi Zadeh, “Obama yönetiminin önderliğindeki müzakerelerde komşu ülkelerin dışlanması, Arap ülkelerinin İran’ın füze programına ilişkin endişelerini tanımada ve kendi topraklarında ve komşu bölgelerindeki şiddet yanlısı grupları finanse etmede başarısız olan hatalı bir anlaşmaya yol açtı” dedi.
ABD Başkanı Joe Biden, İran ile nükleer anlaşmanın içeriğini belirli koşullara göre uygulamaya dönme arzusunu dile getirmişti. Bu durum, Trump yönetiminin, ‘gelecek yönetimi, İran’ın ABD çıkarlarına yönelik tehdidine karşı uyararak’ önlemeye çalıştığı ve ‘azami baskı politikasının, en iyi strateji olduğunu belirttiği’ bir durum. Gözlemcilere göre bu girişimlerin en sonuncusu, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İran’ı El-Kaide’yi barındırmak ve İran’a ‘yeni bir karargah’ kurmasına izin vermekle suçlaması oldu. Tahran, bu suçlamaların ‘yalan’ olduğunu savunuyor.
Gözlemciler, İran’ın bu ayın başında uranyum zenginleştirme düzeyini artıracağını açıklamasının ardından Biden’ın nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma görevinin, daha karmaşık olacağına inanıyor. ABD’li araştırmacı da yeni Başkanın KOEP’e geri dönüşünün zor olmayacağını söylerken, “Çünkü rejimin iktidarı elinde bulundurmayı sürdürmesinin ekonomik iyileşmeye bağlı olduğu göz önüne alındığında Tahran, umutsuzca anlaşmaya geri dönme arayışındadır” dedi. Zadeh, “İran, uluslararası toplumu tehdit etmek ve onlara şantaj yapmak için ihlallerini artırıyor. Yeni Başkanı nükleer anlaşmaya zorluyor ve daha fazla taviz elde ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
‘The Atlantic Council’ internet sitesinde yayınlananlara yanıt olarak gözlemciler, Trump’ın İran ile ilişkilerinde benimsediği ‘azami baskı’ politikasının, Washington’un Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) karşısında İran’a silah ambargosunu uzatamama başarısızlığının yanı sıra ABD’nin umduğu sonuçlara olanak tanımadığını belirtti. Zadeh, ‘İran rejiminin ekonomik ve siyasi iflasına katkıda bulunduğu, İran’ın terör gruplarını finanse etmekte zorluk yaşamasına neden olduğu’ için azami baskı yaklaşımını sürdürme gerekliliğine dikkati çekti. Araştırmacı, Biden’ın, selefinden daha yumuşak bir politika benimseyeceğine dair uyarısını da yineledi.
Nükleer anlaşmayı destekleyen Avrupa’nın konumu hakkında ise Amerikan Uluslararası Ortadoğu Konseyi Başkanı, AB’nin KOEP’nın terk etme konusundaki isteksizliğine şaşırdığını dile getirdi. Mecid Rafi Zadeh, ‘İran’ın Avrupa topraklarındaki suikastlarını ve bombalı saldırı planlarını’ da politika yapıcılarına yönelik bir uyanış çağrısı olarak değerlendirdi. “AB, tavrını değiştirmezse önümüzdeki aylarda ve yıllarda daha fazla siyasi suikast bekleyebiliriz” diyen Zadeh, Tahran’ı yerel gündemine odaklanmaya zorlayan boğucu bir ekonomik hakimiyet oluşturmak için birleşik bir cephe inşa edilmesi gerektiğini vurguladı.

Körfez uzlaşısı, Tahran’a hizmet etmiyor
Suudi Arabistan ve müttefikleri, birkaç hafta önce Katar ile ilişkilerin yeniden başladığını duyurdu. Açıklama, el-Ula şehrinin ev sahipliğinde düzenlenen zirvede, altı Körfez ülkesi liderinin anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp üç yıldan fazla süren diplomatik krizi sona erdirme konusunda anlaşma sağlaması sonrasında yapıldı. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Doha’yı ‘baskı ve şantaja karşı cesur direnişinin başarılı olması’ nedeniyle tebrik etti.
İranlı yetkilinin açıklamasının ardından Katar’ın Suudi Arabistan ile ilişkilerini nasıl düzeltebileceği ve aynı zamanda boykot döneminde İran rejimi ile zirveye ulaşan yakınlaşmayı nasıl sürdüreceği hususlarında çeşitli sorular gündeme geldi. Zadeh, bu sorulara yanıt olarak, “İran rejiminin açıklamasına rağmen ana endişelerinden biri, bölge ülkelerinin ona karşı birleşik bir cepheye sahip olacağıdır. Bu nedenle İran, Arap ülkelerini bölmeye çalışmaktadır” dedi. Mecid Rafi Zadeh, Ortadoğu’daki ittifakların son zamanlarda yeniden düzenlenmesinin, İran’ı endişelendirdiğini ve izolasyonunu artırdığını söylerken, “En önemlisi, İran'ın meşruiyeti, popülaritesi ve güvenilirliği sorgulandı” dedi.
İranlı asıllı araştırmacı, “Katar’ın İran rejimi veya milisleriyle iş yürütürken aynı zamanda diğer Körfez ülkeleriyle iyi ilişkiler sürdürmesi zordur. Çünkü İran ve milisleri düzenli olarak sivillere karşı saldırılar düzenliyor ve uluslararası arenada bilinen hükümetlere karşı isyanları finanse ediyor” açıklamasında bulundu. Zadeh, “Doha, fidye konularında olduğu gibi, bu milislerle düşman olarak değil ortak şekilde hareket ederek İran’ın sevgisini kazanabileceğine inanıyorsa bu sefer de Körfez ülkeleriyle ilişkilerini tehdit edecektir” dedi.
Son değişikliklerin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır karşısında İran, Türkiye ve Katar olarak iki Ortadoğu ekseninin son bulmasının yolunu açıp açmayacağı hususunda ise Zadeh, “İran’daki yönetici din adamları iktidarda olduğu sürece Ortadoğu’da her zaman iki karşıt eksen olacağını düşünüyorum. Bu yüzden İran Katar ve Türkiye’yi kaybetse bile, bölgeyi bölmek ve istikrarı bozmak için milislerini kullanmaya devam edecektir. İran rejiminin işleyiş şekli; kaostan yararlanmak, mezhepçi gündemini Sünniler karşısında Şiilere, Araplar karşısında Farslara ve Batı karşısında Batı’ya sadık olanlara karşı kullanarak bölgeyi bölmek ve yönetmektir. Bu üç kategori nedeniyle rejim, Ortadoğu’da her zaman iki zıt eksen yaratacaktır” açıklamasında bulundu.

Washington ile çatışma
İran Devrim Muhafızları’nda Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin birinci yıldönümünde ABD medyası, Washington’daki yetkililerden alıntı yaptığı bir haberinde, İran’ın Ortadoğu’daki ABD güçlerine ve çıkarlarına karşı bir saldırı başlatmayı planladığını kaydetti. Bu bağlamda ABD ile İran’ın doğrudan bir çatışmaya ne kadar yakın olduğu hakkında konuşan Zadeh, “Savaşa gireceklerini sanmıyorum. Çünkü Washington ile Tahran arasındaki herhangi bir savaş, askeri yetersizliği, bölgedeki izolasyonu ve İran içerisinde popüler olmaması nedeniyle tahammül edemeyeceği için, İran rejimi adına bir intihar olacaktır” dedi. Mecid Rafi Zadeh ayrıca, “Tahran, ABD çıkarlarına saldırmak için vekillerini konuşlandırarak, orantısız bir savaşta faaliyet gösterme tarzına başvuracak” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak ilginç olan askeri cephaneliğiyle övünen Tahran’ın, geçen Temmuz ayında hassas tesislerde meydana gelen bir dizi gizemli patlamalara yanıt vermek için parmağını bile kıpırdatmaması oldu. İran, nükleer programının kilit isimlerinden bilim adamı Muhsizn Fahrizade’ye düzenlenen suikasttan sonra herhangi bir dış güce karşı tek bir önlem almadı. İran’ın bu husustaki soğukkanlılığını anlamak için ABD’li araştırmacı, “İran rejimi intikam konusunda sabırlı ve uzun bir oyun geliştiriyor” dedi. Mecid Rafi Zadeh, son aylarda rejimi sessiz kalmaya zorlayan ana nedenin, herhangi bir yanlış hesaplamanın İsrail ve ABD ile ‘iktidardaki din adamlarının siyasi intiharına eşdeğer’ bir savaşa yol açma korkusu olduğuna dikkati çekti.
Zadeh, bir başka nedenin ise İran rejiminin ‘Trump’ın başkanlık seçimlerinden önce şansını artırıp, siyasi ve askeri bir zafere ulaşmasını engelleme’ arzusu olduğunu söyledi. İran asıllı ABD’li araştırmacıya göre İran’ın ‘Biden’in, kendisiyle savaş istemediğini fark ettiği için’ daha saldırgan hale gelmesi ve intikam alma eğilimine girmesi muhtemel olduğu için bu durum, Biden’in göreve gelmesiyle değişecek.
Öte yandan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, ABD Başkanı Donald Trump’ı ‘İran’a saldırmak için bahane aramakla’ suçlayarak, ülkesini savundu. Zarif, Tahran’ın savaş istemese de kendisini savunacağına söz verdi.

Çin, çıkarlarıyla aynı çizgide
Pekin ve Tahran arasında ekonomik iş birliğini güçlendirmeye yönelik anlaşmaların ortaya çıkmasının ardından Çin’in İran’ı ABD yaptırımlarının ağırlığından kurtarıp kurtarmayacağına ilişkin olarak ise Mecid Rafi Zadeh, “Çin, iki nedenden dolayı İran’ın ABD yaptırımlarından kurtulmasına yardımcı olamaz. İlk olarak Asya ülkesinin desteğine rağmen İran ekonomisinin ve para biriminin düşüşte olması, ikinci olarak da Çin dahil çok sayıda ülkenin, ABD yaptırımlarını ihlal etmenin sonuçlarına ilişkin endişesidir. Pekin’in, ekonomik çıkarlarını korumak için İran’a karşı dört tur Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımı gibi, ABD’nin de yanında yer aldığı zamanlar bulunuyor. Bu durum, Çin’in, kendi ekonomisini bir öncelik olarak gördüğünü gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Hamaney’in ölümünün etkileri
İran rejimi lideri Ali Hamaney’in pozisyonu, her zaman ulusal güvenlik için hayati bir mesele olarak görüldü. Yıllardır resmi sırların ortasında sağlık durumuna ilişkin söylentiler mevcut. Bu durumun sonuçlarına ilişkin olarak Amerikan Uluslararası Orta Doğu Konseyi Başkanı, Hamaney’in öldüğü gün, dini kuruluşu devirmek amacıyla rejime karşı ülke genelinde bir ayaklanma olabileceğini belirtti.
Rejim Lideri’nin belirlenmesinin başarısız olması halinde İran anayasası, birçok önemli siyasi kuruma Hamaney’in yerini alacak ismin belirlenmesi hususunda rol veriyor. Ancak İran Devrim Muhafızları, bu konuda anayasal yetkisi olmamasına rağmen diğer kurumlardan daha fazla siyasi ve ekonomik güce sahip. Mecid Rafi Zadeh’e göre Devrim Muhafızları elitleri, kontrol edebilecekleri birini arıyor, otoritesine meydan okuyan bir rehber veya Devrim Muhafızları’nın faaliyetlerini, siyasi ve ekonomik tekelini tam olarak destekleyen tanınmış bir din adamı değil.
İran meselelerinde uzmanlaşan araştırmacı, hâlihazırda Yargı Erki Başkanı olan İbrahim Reisi’nin Hamaney’den sonra Lider olacağını belirtti. Zadeh’e göre Reisi’nin etkisi, Mahmud Haşimi Şahrudi (İran Devrim Muhafızları üyesi ve eski yargı başkanı), Mucteba Hamaney (Dini Liderin ikinci oğlu), Muhammed Taki Misbah Yezdi (tutucu bir din adamı) ve Muhammed Rıza Mehdevi Kani (muhafazakar din adamı ve Uzmanlar Meclis Başkanı) gibi bazıları hayatını kaybetmiş adaylardan daha az değil. Ancak Hamaney’in yerini almaya hak kazanan bu isimlerden herhangi birinin, Devrim Muhafızları kadrosu için bir seçenek olması pek de olası değil, çünkü özel bir sosyal ve politik tabana sahip. Bir başka deyişle Devrim Muhafızları’nın, hatta Anayasa Koruma Konseyi ve Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi’nin liderlerinin egemenliğine ve bağımsızlığına büyük bir meydan okuma oluşturabilirler.
Mecid Rafi Zadeh, “Hamaney, 1980 yılında İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu ve eski Dini Lider Humeyni’nin yerini aldığında, Ayetullah Muntazeri gibi nüfuzlu kişilere kıyasla en az nitelikli adaylar arasındaydı. Kutsal otoritesi, meşruiyeti ve güvenilirliği, Kum kentindeki üst düzey din adamları tarafından ciddi şekilde sorgulandı. Hamaney, fetva verebilecek bir merci ya da müçtehit bile değildi. Ayrıca Humeyni’ye kıyasla zayıf ve karizmadan yoksun bir lider olarak görülüyordu. İran anayasası, Dini Lider’in dini otoritesini ve niteliklerini onaylasa da Hamaney’in atanması, kesinlikle siyasi bir hareketti, dini değil” açıklamasında bulundu.
Zadeh, “Hamaney, başlangıçta zayıf olmasına rağmen, beklenmedik bir şekilde başarılı oldu, kendisine karşı çıkan üst düzey din adamlarını bir kenara itti. Kendi yakın çevresini ve dış politika bürosunu oluşturdu. Muhalefeti kontrol etmek için de İran Devrim Muhafızları ile güçlü bir koalisyon kurdu. Zamanla görüşleri de değişti. Nükleer yeteneklere ulaşmak için daha bilgili ve daha fazla ABD karşıtı haline geldi. Başka bir deyişle, askeri ve teokratik diktatörlüğün bir karışımı olan bir siyasi yapı oluşturdu” ifadelerini kullandı.
Hamaney’in ölümü sonrasında rejim liderliği anlamına gelen “Devrim Rehberliği” pozisyonunun kaldırılma ihtimalini uzak gören Zadeh, bu pozisyonun, İslam Cumhuriyeti’nin ve Şii İslam’ın kuruluş temeli olduğunu hatırlattı. ABD’li araştırmacı, Ayetullah Humeyni’nin ortaya koyduğu Velayet-i Fakih kavramına dikkati çekerken, bu nedenle bu tür bir senaryonun mümkün olmadığını vurguladı. Zadeh, “Ancak İran Devrim Muhafızları’nın liderleri, yönetiminin ilk yıllarında İran’ın Rehber’ine benzer şekilde, daha az güçlü veya nüfuzlu bir kişiliğe sahip bir aday arayacaklar, böylece Devrim Muhafızları siyasi ve ekonomik kontrolü kontrol etme özgürlüğüne sahip olacak” dedi.

İran halkının meselesi
2015 yılında Mecid Rafi Zadeh tarafından yayınlanan ve özel olarak annesinin, genel olarak da kadınların erkek egemenliği karşısında çektikleri acıların anlatıldığı bir kitapta, ‘Tahammül ve cesaret, günlük kötülüklerin üstesinden gelebilir mi?’ ve ‘Çökmekte olan bir ülke bir çocuğun kimlik hakkını inkar edebilir mi?’ gibi sorulara yer veriliyor.
Bu bağlamda İranlıların, rejimi değiştirmek için ödemeleri gereken bedeller hakkındaki bir soruya Mecid Rafi Zadeh, “İran vatandaşları, teokratların ellerinden ülkelerinin kontrolünü almak için her türlü çabayı sarf etti. Rejimi hatalarından, kötü yönetiminden ve suçlarından sorumlu tutma çabalarında kayda değer ilerleme sağladılar, ki buna Kasım 2019 protestolarında yaklaşık bin 500 kişinin ölümü de dahil” ifadeleriyle yanıt verdi. Zadeh, Avrupa ve ABD’deki politika yapıcılarına, ‘bu insanların, demokratik davalarına yönelik dış destek varlığında ne kadar başarılı olabileceğinin’ sorulması gerektiğini de vurguladı.
İran halkının çektiği acılar hususunda ise İran asıllı ABD’li araştırmacı, ailesinin bazı üyelerinin aldığı tehditleri ve karşıt yazıları nedeniyle maruz kaldığı girişimleri aktardı. Zadeh, “Rejim ailemi ve faaliyetlerimi durdurmazsam bunun ağır sonuçları olacağı tehdidinde bulundu. Babam dahil ailemin bazı bireylerini hapse attı ve onlara işkence etti. Ailemin telefonda veya sosyal medyada yaptığı her konuşmayı izlediklerine ve dinlediklerine inanıyorum. Tahran’daki yetkililer, daha önce beni yüksek pozisyonlara atayarak, İran’a ve komşu ülkelere çekmeye çalıştılar. Ancak insanlığa karşı işlediği suçlarla tanınan bu rejime karşı, aşırı yoksulluk içinde yaşamayı ve hayatımı riske atmayı tercih ettiğim için taleplerine cevap vermedim” dedi.



Birçok isim, tek gerçek: Savaş

Rusya ile Ukrayna arasında Donetsk bölgesinde devam eden çatışmaların ortasında, bir Rus ulusal kampında eğitim alan genç erkekler (Reuters)
Rusya ile Ukrayna arasında Donetsk bölgesinde devam eden çatışmaların ortasında, bir Rus ulusal kampında eğitim alan genç erkekler (Reuters)
TT

Birçok isim, tek gerçek: Savaş

Rusya ile Ukrayna arasında Donetsk bölgesinde devam eden çatışmaların ortasında, bir Rus ulusal kampında eğitim alan genç erkekler (Reuters)
Rusya ile Ukrayna arasında Donetsk bölgesinde devam eden çatışmaların ortasında, bir Rus ulusal kampında eğitim alan genç erkekler (Reuters)

Carl von Clausewitz'in dediği gibi, savaş başka araçlarla yapılan siyasetse ve savaşın doğası siyasi amaçlar için yapıldığı konusunda sabitse, o zaman savaşın tanımı ve özellikleri tamamen kullanılan araçlarla ve bu araçların kullanım şekliyle bağlantılıdır.

İnsanlık tarihi boyunca savaş, en kanlı toplumsal çatışma olmuştur. Savaşın da, savaş öncesinde veya sonrasında, zaferde veya yenilgide, kendi ritüelleri ve sembolleri vardır. Ancak kesin olan şey, bu ritüellerin ve sembollerin savaşa meşruiyet ve kutsallık kazandırmaya yardımcı olduğudur. Ayrıca, düşmanı yok etme sürecini kolaylaştırmak için düşmanın imajını çarpıtmayı da amaçlarlar.

xdfgt
Önlerinde ‘siber güvenlik’ ifadesi bulunan bilgisayar ve akıllı telefonların etkileyici çizimi... (Arşiv – Reuters)

Savaşlar genellikle birden fazla cephede yapılır. Kara, deniz, hava, uzay veya siber savaş olabilir. Kara savaşının zaferi belirleyen faktör olduğuna alışkınız. Ayrıca, savaşın tüm cephelerde birleştirilmesine de alışkınız. Örneğin, ABD genellikle hava gücüyle savaşlara başlar ve düşmanın ağırlık merkezlerini, özellikle komuta ve kontrol merkezlerini hedef alır. Ancak aynı zamanda, siber yeteneklerini kullanarak düşmanın dijital yeteneklerini felce uğratır.

Bazı strateji uzmanları, yapay zekânın savaş alanına girmesinin, eski savaş yöntemlerine meydan okuyan ve savaşın yürütülüşünde, özellikle de askeri doktrin olarak bilinen alanda radikal değişiklikler gerektiren, olağanüstü bir dönüştürücü güç olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle, özellikle süper güçler arasında, gelecekteki savaşlara askeri güçleri nasıl hazırlayacakları konusunda küresel bir kafa karışıklığı vardır. Bu savaşların bazı özellikleri, özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'ya resmen savaş ilan etmeyip savaşı ‘özel bir askerî harekât’ olarak nitelendirmesiyle, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında ortaya çıkmaya başladı. Bu bağlamda ABD de Rusya'dan farklı değildir. Tarihi boyunca ve kuruluşundan bu yana beş kez resmen savaş ilan etti. Ancak, savaş ilan etmeden de birçok sınırlı savaş yürüttü. Bunların en önemlileri şunlar: Kore Savaşı, Vietnam, Körfez Savaşı, Afganistan ve 2003'teki Irak Savaşı, Grenada, Kosova, Libya ve diğerleri gibi daha küçük askeri operasyonlar da cabası.

Belirli savaş türlerine verilen isimler neler?

1. Topyekûn savaş: Bu tür savaşlarda, bir ülke savaş ve zafer için, ya da en azından ulusal güvenliği korumak için tüm boyutlarda tüm kaynaklarını seferber eder. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı bu kategoriye girer. Topyekûn savaş, sınırlı araçlarla sınırlı siyasi hedefler elde etmeyi amaçlayan sınırlı savaşın tam tersidir.

2. Hibrit savaş: Bu tür savaşlarda, geleneksel savaş yöntemlerinin yanı sıra gerilla savaşı, terörizm ve siber savaş gibi geleneksel olmayan taktik ve yöntemler de aynı anda kullanılır. Bu tür savaş, düşmanın zayıflıklarına odaklanarak onların bilişsel durumlarını etkilemek ve moralini bozmak amacıyla yapılır. Bu tanım bizi bir sonraki kategoriye götürür. Bu kategori, bu tür savaşı uygulayanlar topyekûn veya sınırlı savaşa girmek istemediklerinde kullanılır.

3. Gri alan savaşı: Bu, gerçek savaş eşiğine ulaşmayan ve onu aşmayan bir savaş türüdür. Bu tür savaşlarda, belirli araçlar, inkâr edilebilirlik sağlayan ancak savaşa girmeyen bir şekilde kullanılır. Genellikle savaş, kırmızı çizgileri aşmadan stratejik kazanımlar elde etmeyi amaçlar. İttifak içindeki bazı kaynaklara göre, Rusya şu anda NATO'ya karşı bu tür bir savaş (hibrit + gri alanlar) yürütmektedir.

4. Algoritma savaşı: Yapay zekâ savaşa girdikten sonra, savaşın doğası kökten değişti. Bu tür savaşlarda, algoritmalar büyük miktarda veriyi analiz ederek savaşı hızlandırmak için kullanılır. İnsanlar bu savaşa hâlâ hâkim, özellikle de yapay zekânın insan bilinci ve zekâsına paralel veya ondan üstün hale geldiği sözde tekilliğe henüz ulaşmamış olması nedeniyle. Yapay zekâ, savaşta inisiyatifi elinde tutmak amacıyla karar verme sürecini hızlandırarak bu savaşa katkıda bulunur. Ayrıca savaş alanının dijitalleşmesine katkıda bulunur ve farklı silahların savaş güçlerini gerçek zamanlı bir ağ (Battlespace) içinde birbirine bağlar.

5. Vekil savaşı: Yapay zekadaki olağanüstü ilerlemelerin ardından, savaşın yeni özellikleri ve karakteristikleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunların en önemlisi, ‘vekil savaşı’ veya ajanlar tarafından yürütülen savaştır. Antik ve modern askeri tarih, insan vekilleri tarafından yürütülen savaş örnekleriyle doludur, ancak 21. yüzyılda insan ve makinelerin karışık ve melez bir şekilde yürütülen vekalet savaşları görülecektir.

Bu savaşta, veri toplayabilen, algılayabilen, analiz edebilen ve bunları bilgiye, karar almaya ve uygulamaya dönüştürebilen akıllı sistemler, insan unsuruna başvurmadan kullanılacaktır.

Son olarak, gerilla savaşı gibi kentsel savaşlardan bahsedebiliriz.

Kentsel savaş, düşmanın yoğunlaştığı kentsel ortamı kontrol etmeyi amaçlar. Geleneksel ordular için çok zor ve maliyetli olan bu tür savaşlarda, çatışmalar evden eve gerçekleşir. Bu tür savaşlarda, tanklar gibi geleneksel silahların önemi ve etkinliği azalır.

xscdfgt
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a düzenlenen İsrail hava saldırısının ardından yükselen dumanlar, 20 Ekim 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi'nde, tünel ağının temsil ettiği dikey coğrafi derinlikle birlikte, şu anda bir şehir savaşı yaşanıyor. Gerilla savaşı, vur-kaç taktikleri, pusular ve diğer taktiklere dayanır ve amacı her zaman düşmanı mümkün olduğunca yıpratarak siyasi kararlarını değiştirmeye zorlamaktır. Bu nedenle, bu savaş aynı anda hem askeri hem de siyasi olmak üzere ikili bir nitelik taşır. 1985'ten 2000'e kadar, İsrail'in Güney Lübnan'dan çekildiği yıla kadar süren Hizbullah ile İsrail arasındaki savaş, tam anlamıyla bir gerilla savaşıydı.

*Bu analiz, Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından yapıldı


İsrailli bakan, Yahya Sinvar'ın cenazesinin yakılmasını önerdi

Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)
Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)
TT

İsrailli bakan, Yahya Sinvar'ın cenazesinin yakılmasını önerdi

Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)
Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)

İsrail Ulaştırma Bakanı Miri Regev, güvenlik kabinesinin yakın zamanda yaptığı bir toplantıda, Gazze'deki eski Hamas lideri Yahya Sinvar'ın cenazesinin yakılmasını önerdi ve "bazı sembollerin iade edilmemesi gerektiğini" savundu.

Regev, 2011 yılında ABD özel kuvvetleri tarafından öldürülen ve denize atılan El Kaide lideri Usame bin Ladin'e atıfta bulunarak, "Amerikalıların bin Ladin'e yaptığının aynısını bizim de yapmamız gerektiğini gördüm" dedi.

Regev, "Bu öneriyi kabineye sundum ve iade edilmemesi gereken semboller var" diye ekledi. Yedioth Ahronoth'a göre, Regev'in önerisinin İsrail güvenlik yetkilileri tarafından incelendiği düşünülüyor.

Sinvar, 16 Ekim 2024'te Gazze Savaşı sırasında İsrail ordusunun düzenlediği bir operasyon sırasında öldürüldü. Gazze'nin güneyindeki Refah kentinde rutin bir devriye sırasında öldürüldü. 7 Ekim saldırılarından sonra İsrail tarafından en çok aranan kişiydi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Sinvar'ın cesedi diş kayıtları ve DNA testiyle teşhis edildi ve İsrailli yetkililer kısa süre sonra ölümünü doğruladı.

Şarm el-Şeyh görüşmeleri sırasında Hamas, yakın zamanda imzalanan esir değişimi ve ateşkes anlaşmasının bir parçası olarak, Gazze'deki iki eski lideri Yahya ve Muhammed Sinvar kardeşlerin cenazelerinin İsrail'den teslim edilmesini talep etti. İsrail bu talebi reddetti.


Netanyahu: Gazze savaşına karşı çıkanları dinleseydim, İsrailliler ‘nükleer duman’ içinde ölmüş olacaktı

TT

Netanyahu: Gazze savaşına karşı çıkanları dinleseydim, İsrailliler ‘nükleer duman’ içinde ölmüş olacaktı

Netanyahu: Gazze savaşına karşı çıkanları dinleseydim, İsrailliler ‘nükleer duman’ içinde ölmüş olacaktı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün yaptığı açıklamada, Hamas'ın ‘boğazına kılıç dayandığını’ hissettiğini ve İsrail, ordusunu son büyük kalesi olan Gazze şehrine gönderdiği için mevcut ateşkes anlaşmasını kabul etmek zorunda kaldığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın The Times of Israel'den aktardığına göre Netanyahu, İsrail ordusunun Gazze şehrine girmesiyle ‘Hamas'ın yok olmanın eşiğinde olduğunu anladığını’ belirtti.

Netanyahu, İsrail parlamentosunda (Knesset) yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Bu salonda ve dışında, savaşı durdurmamı, teslim olmamı, boyun eğmemi isteyen birçok kişinin sözünü dinleseydim, bu taleplere cevap verseydim, savaş Hamas ve tüm İran ekseni için ezici bir zaferle sona ererdi. Bunu siz de biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz.”

7ı8
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 20 Ekim 2025 tarihinde Kudüs'te Knesset'in kış oturumunun açılışında bir konuşma yaptı. (EPA)

Muhalefet milletvekilleri, Netanyahu'nun konuşmasını böldükleri için salondan çıkarıldı. Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki savaşı erken durdursaydı, toplumun tüm kesimlerinden İsraillilerin ‘nükleer dumanın içinde Tanrı'nın yanına yükseleceklerini’ iddia etti.

‘Süper güç konumumuzu sağlamlaştırdık’

Netanyahu, ‘savaşın, Hamas'ın talep ettiği teslim şartlarıyla, ne yazık ki İsrail içindeki unsurların da yardımıyla sona ermesini kabul etmeyeceğini’ açıkladı.

asd
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 20 Ekim 2025 tarihinde Kudüs'te Knesset'in kış oturumunun açılışında bir konuşma yaptı. (EPA)

Netanyahu, “Hamas'a karşı caydırıcılığımızı güçlendirdik, konumumuzu düzelttik ve rehinelerimizi geri getirdik. Bazı ölüler halen orada, onları da geri getireceğiz... Süper güç konumumuzu sağlamlaştırdık, ancak operasyon henüz bitmedi” şeklinde konuştu.

Pazar günü Gazze Şeridi'ne ‘153 ton’ bomba atıldı

Netanyahu, Hamas'ın Refah'ta İsrail ordusu güçlerine yönelik ölümcül saldırısıyla ateşkesi açıkça ihlal ettiğini söyledi. İsrail'in Hamas'a, üst düzey liderler de dahil olmak üzere onlarca hedefe 153 ton patlayıcıyla yanıt verdiğini doğruladı. Netanyahu, “Ateşkes, Hamas'ın bizi tehdit etmesi için bir izin belgesi değildir... Bize karşı saldırganlık göstermenin bedeli çok ağır olacaktır” dedi.

dfghy
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 20 Ekim 2025 tarihinde Kudüs'te Knesset'in kış oturumunun açılışına katıldı. (EPA)

İsrail ordusu pazar günü, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta çıkan çatışmalarda iki askerin öldüğünü duyurdu. Gazze Şeridi'ne bir dizi hava saldırısı düzenleyen ve Hamas'ı ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçlayan İsrail ordusu, ateşkesin yeniden başladığını duyurdu.

Netanyahu, İsrail'in barış içinde yaşamak isteyenlere de elini uzattığını vurguladı. Netanyahu, “Barış zayıflarla değil, güçlülerle yapılır ve bugün herkes İsrail'in çok güçlü bir ülke olduğunu biliyor. Her zamankinden daha güçlü bir ülke” ifadelerini kullandı.

Hamas ise Refah'ta çatışmaların yaşandığını bilmediğini belirtti ve 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkese tam bağlılığını yineledi.

Zorluklar ve fırsatlar hakkında görüşmek

İsrail Başbakanı, bugün başlayacak olan İsrail ziyaretinde ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile bölgedeki zorluklar ve fırsatlar hakkında görüşeceğini söyledi.

Netanyahu, Knesset'te yaptığı konuşmada ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump'ın bölgede barış anlaşmaları imzalamasını beklediğini bildirdi.