Netanyahu mahkemeye çıkma sözü verdi

Netanyahu'nun Başbakanlık konutu önünde Özgürlük Heykeli kıyafetiyle gösteri yapan bir vatandaş (AFP)
Netanyahu'nun Başbakanlık konutu önünde Özgürlük Heykeli kıyafetiyle gösteri yapan bir vatandaş (AFP)
TT

Netanyahu mahkemeye çıkma sözü verdi

Netanyahu'nun Başbakanlık konutu önünde Özgürlük Heykeli kıyafetiyle gösteri yapan bir vatandaş (AFP)
Netanyahu'nun Başbakanlık konutu önünde Özgürlük Heykeli kıyafetiyle gösteri yapan bir vatandaş (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yolsuzluk suçlamalarıyla yargılandığı duruşmanın ertelenmesi için Kovid-19’a karşı alınan önlemlerin uzatılmasını talep ettiği yönündeki suçlamaları reddetti. Netanyahu, dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, önümüzdeki Pazartesi günü Kudüs'teki mahkemeye çıkacağına ve mahkemenin karar verdiği şekilde suçlamalara karşılık vereceğine dair söz verdi.
Netanyahu açıklamasında, avukatlarının tüm soruşturma materyallerini alıp incelemeleri zaman gerektirdiği için duruşmanın ertelenmesi yönündeki tekrar eden taleplerini mahkemenin reddederek kendisine haksızlık ettiğini belirtti. Ancak, mahkeme taleplerini reddettiği için protokol gereği mahkemeye çıkmaya ve gerekeni yapmaya karar verdiğini bildirdi. Kovid-19 önlemleri kapsamında alınan kapatma kararını bir hafta daha uzatma kararının bu davayı hedeflediği yönündeki iddiaları reddeden Netanyahu, “Kapatma kararını duyurduğumuzda mahkemeleri bu kararın dışında tutmayı hedefledik. Kovid-19’un başlangıcından beri böyle yaptık ve salgın bitene kadar da böyle devam edecek” dedi.
Kudüs'teki İsrail Merkez Mahkemesi, Netanyahu'nun duruşmasına birkaç ay önce başlamayı planlamıştı. Ancak Netanyahu'nun avukatı davayı tekrar tekrar ertelemeyi başardı. Geçen ay, savcılık belgelerindeki hatalardan yararlanarak birkaç aylık bir erteleme talep ettiler. Ancak davayı yürüten heyetin başında bulunan Yargıç Rivka Friedman-Feldman, savcılığı hatası nedeniyle şiddetle eleştirmesine rağmen bu talebi reddederek duruşmaya 8 Şubat'ta devam etme kararı aldı. Ayrıca yargıç, iddianameye karşılık vermesi için Netanyahu'nun mahkemeye bizzat kendisinin çıkmasına karar verdi.
2020'nin başlarında, savcılığın Netanyahu'yu üç ayrı yolsuzluk davasından rüşvet, dolandırıcılık ve kendisine duyulan güveni suistimalle suçladığı biliniyor. Bunlardan Dava 1000 ile yargılanan Netanyahu,  İsrailli Hollywood patronu Arnon Milchan ve Avustralyalı milyarder James Packer’ın da aralarında bulunan varlıklı insanlardan ve iş insanlarından kişisel çıkar sağlamakla suçlanıyor. İddianameye göre Netanyahu, talebi üzerine yıllarca lüks şampanyalar ve değerli puro kutuları temin ettirdi. Bu hediyelerin değeri yüz binlerce dolara ulaştığı için iddianame dosyası bir "tedarik hattı" olarak nitelendirildi. Netanyahu, iddianameye göre bunlara karşılık Milchan'ın ekonomik çıkarlarını korumaya çalıştı. Dava 2000 soruşturmasında ise Netanyahu, Yediot Ahronot gazetesinin sahibi Arnon Moses’e kendisiyle ilgili daha olumlu haberler yapması karşılığında, rakip gazete İsrael HaYom’un büyümesini engelleyebileceği yönünde anlaşmaya varmakla suçlanıyor. 
Netanyahu, Dosya 4000'e göre ise, İsrail’deki en büyük telekomünikasyon şirketi Bezeq’e ulaştırma bakanlığı üzerinden bazı iltimaslar tanıması karşılığında, bazı taleplerde bulunuyor. Belgelere göre İsrailli haber sitesi Walla’da kendisi hakkında daha ayrıcalıklı haberler yapılmasıyla ilgili Bezeq’in ortağı ve Walla’nın da sahibi olan Shaul Elovitch’le anlaşmaya varıyor.
Ancak Netanyahu'nun aşırı sağcı hayranları arasında popülaritesinin ciddi bir şekilde azalmaması ve İsraillilerin hükümete başkanlık etmesi için onu tercih edilen bir figür olarak görmesi dikkat çekiyor. Netanyahu, önümüzdeki seçimlerde, mahkemeyi ertelemek için özel bir yasa çıkararak veya parlamento dokunulmazlığını etkinleştirerek mahkemeden kurtulmasına yardımcı olacak, tamamen sağcı bir hükümet kurulmasını garanti edecek bir çoğunluk elde etmeye çalışıyor. Buna karşılık ülkede, “Siyah Bayraklılar” olarak bilinen ve çok sayıda askeri, sivil ve akademisyenin yer aldığı ve her hafta protestolar düzenleyerek yolsuzluk nedeniyle Netanyahu’nun istifasını talep eden bir halk hareketi de var.



‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”


İran'ın sınır bölgesinde düzenlenen bir saldırıda 3 Devrim Muhafızı öldürüldü

Tahran'da bir güvenlik görevlisi (Arşiv- Reuters)
Tahran'da bir güvenlik görevlisi (Arşiv- Reuters)
TT

İran'ın sınır bölgesinde düzenlenen bir saldırıda 3 Devrim Muhafızı öldürüldü

Tahran'da bir güvenlik görevlisi (Arşiv- Reuters)
Tahran'da bir güvenlik görevlisi (Arşiv- Reuters)

İran'ın Tesnim haber ajansının haberine göre İran'ın güneydoğusundaki sınır bölgesinde "terörist gruplar" tarafından düzenlenen bir saldırıda üç Devrim Muhafızı öldürüldü.