Tahran’dan Washington'a nükleer anlaşmayı canlandırmak için ‘zaman doluyor’ uyarısı

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, devrimin 42. yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada ‘dünya ile müzakerelerde bulunma’ politikasını savundu

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dün İran devriminin yıldönümü vesilesiyle televizyon ekranlarından bir konuşma yaptı (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dün İran devriminin yıldönümü vesilesiyle televizyon ekranlarından bir konuşma yaptı (AFP)
TT

Tahran’dan Washington'a nükleer anlaşmayı canlandırmak için ‘zaman doluyor’ uyarısı

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dün İran devriminin yıldönümü vesilesiyle televizyon ekranlarından bir konuşma yaptı (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dün İran devriminin yıldönümü vesilesiyle televizyon ekranlarından bir konuşma yaptı (AFP)

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD yönetimini nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için ‘zamanın hızla tükendiği ve ABD'ye açılan pencerenin hızla kapanmak üzere’  olduğu konusunda uyarırken İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ülkesinin nükleer anlaşmaya geri dönme şartlarını bir kez daha yineleyerek hükümetinin ‘dünyayla müzakerelerde bulunma’ politikasını savundu.
İran, 1979 devrimin yıl dönümü kutlamaları sırasında yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle sosyal mesafe kuralına uydu. Bu yıl ki törenlerde sadece sembolik yürüyüşler yapılırken halk araçları ve motosikletleri ile uzun konvoylar oluşturdu. Ayrıca batı ülkelerinin İran’ın füze programını kısıtlama çabalarına karşı balistik füzelerle bir gösteri düzenlendi.
Ruhani, Tahran'da televizyon ekranlarından yaptığı konuşmada, yaptırımlar döneminin sona erdiğini ve ilerlemek için tek yolun anlaşmak olduğunu söyledi. Dünya ve bölge için başka bir yol olmadığını belirten Ruhani, “Tek yol kesinlikle siyaset (diplomasi) yoludur. Tek yol dünyanın İran'la anlaşmasıdır. İnşallah bu şekilde başaracağız” ifadelerini kullandı. İran'ın nükleer yükümlülüklerini yeniden yerine getirmesi için şartlarını bir kez daha yineleyen Ruhani, “Bugün P5 + 1 grubunun (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Çin ve Rusya) taahhütlerini yerine getirdiğini görmeyi umuyoruz. Biz de anlaşmadaki taahhütlerimizi uygulamaya hazırız” dedi.
İran Cumhurbaşkanı’nın uzun bir süre 4+1 (İngiltere, Fransa, Almanya, Çin ve Rusya) formülünü kullandıktan sonra yeniden 5+1 formülüne dönmesi dikkat çekerken bu, üstü örtülü bir şekilde ABD’nin nükleer anlaşmaya yakın bir zamanda geri dönmesine atıfta bulunması olarak değerlendirildi.
Öte yandan İran’da, hükümeti, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA) Ek Protokol ile verilen yetkileri iptal etmeye zorlayan ve denetimleri yalnızca beyan edilmiş nükleer tesislerle sınırlandıran bir yasa 21 Şubat’ta yürürlüğe girecek.
Bu arada İran’ın yakında yeni telafi edici önlemler almak zorunda kalacağını söyleyen Dışişleri Bakanı Zarif, Meclis tarafından tanımlandığı şekliyle alınacak olan yeni tedbirlerin, nükleer programı genişletmek ve UAEA müfettişleri ile iş birliğini azaltmak dahil olmak üzere nükleer anlaşma çerçevesindeki haklarla tutarlı olduğunun altını çizdi.
Çin Küresel Televizyon Ağı’na (CGTN) açıklamalarda bulunan İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi ise nükleer anlaşmayı koruma süresinin sona ermek üzere olduğunu belirterek ABD’nin bir adım atarak İran'a yönelik yaptırımları kaldırması gerektiğini söyledi.
Diğer yandan İran devlet televizyonu, Tahran'daki Azadi (Özgürlük) Meydanı'ndan 700 ila 1000 kilometre menzilli Zulfikar, Dezful ve Kıyam adlı 3 orta menzilli füzenin fırlatılışının görüntülerini aktardı. Televizyon ayrıca Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından son birkaç yıl içinde varlıkları açıklanan yeraltı füze üslerinin görüntülerini de yayınladı.
Cumhurbaşkanı Ruhani ise dünya ile müzakereler konusundaki ısrarının ‘halkın çıkarlarını elde etmeyi’ amaçladığını ve önemli olduğunu belirterek içerideki muhaliflerine üstü örtülü bir mesaj gönderdi. Tutumunu ‘Hudeybiye Barış Antlaşması’ gibi İslamiyet’in ilk yıllarında yaşanan olaylara bağlayarak desteklemeye çalışan Ruhani, daha sonra Emevi devletinin kurucusu Muaviye bin Ebu Sufyan ile Şiilerin ikinci imamı Hasan bin Ali bin Ebu Talib arasında yapılan ‘Hz. Hasan barışı’ adlı barış anlaşmasına atıfta bulundu.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesi ve ülkenin bir numaralı yetkili Ali Hamaney’in karşı çıkmasına rağmen müzakere kapısını açmaya çalışmasının ardından tutumunu, tarihi olaylarla destekleme eğilimini artıran Ruhani’nin son tarihi olaya yaptığı atıf, Hz. Hasan barışını ‘cesur esneklik’ olarak niteleyen İran’ın dini lideri Ali Hamaney’e dayanıyor. Cesur esneklik ifadesi, Tahran ile Washington arasında gizlice nükleer müzakereler İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın görev süresinin sonlarında gizlice sürerken Ruhani döneminin başlangıcında açığa çıkmasına yönelik sembolik bir ifadedir.
İran, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın selefi George W. Bush'un Tahran’ı baskı altında tutma yaklaşımını benimsemesinden sonra geri adım atmıştı. Obama yönetiminin ilk döneminde, büyük güçlerin desteğiyle İran'a nükleer programıyla ilgili baskı yapmak ve müzakere masasına oturtmasını sağlamak için eşi-benzeri görülmemiş uluslararası yaptırımlar uyguladı. İki yıl süren çetin müzakerelerin ardından, büyük güçler ile İran arasında Tahran’ın nükleer programına getirdiği kısıtlamaları kabul etmesi karşılığında uluslararası yaptırımların askıya alınmasını öngören nükleer anlaşma imzalandı. Ancak ABD’nin bir önceki Başkanı Trump, Ocak 2016'da nükleer anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra İran’ın iki dosya ile ilgili müzakerelere kapıyı kapatmasının ardından İran'ın bölgesel faaliyetlerine ve balistik füze programına değinmediği gerekçesiyle Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşmayı eksik bir anlaşma olarak değerlendirdi.
Trump'ın ABD seçimlerindeki yenilgisine dikkati çeken Ruhani, İran’ın Beyaz Saray'daki ‘zorbaya’ karşı durduğu, direndiği ve ‘bu yüzden seçimleri kaybettiği’ için tüm dünyanın İran’a borçlu olduğunu belirterek, “İran halkının seçtiği hükümet akıllıca davranmasaydı ve nükleer anlaşmadan çekilseydi, Trump, zahmetsizce ve hiçbir bedel ödemeden zafere ulaşırdı” dedi.
ABD yönetiminin Trump’ın görev süresinin son iki yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) aktifliğinin durduğunu belirten Ruhani, İran’ın ABD’yi BMGK’da çok kez yenilgiye uğrattığını söyledi. İran Cumhurbaşkanı ayrıca Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) geçtiğimiz hafta İran'ın ABD yaptırımlarına karşı yaptığı şikayeti kabul eden kararını, Washington için bir ‘yenilgi’ olarak niteledi.
Trump’ın Mayıs 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik ABD yaptırımlarının yeniden uygulamaya koyulması kararına değinen Ruhani, bunun aynı yılın Ağustos ayında yaptırımların yürürlüğe girmesi öncesinde yüzlerce yabancı şirketin İran'la yaptığı yatırım sözleşmelerinden çekilmesine yol açtığına işaret etti.
Öte yandan Reuters’ın haberine göre İran devlet televizyonu, devrimin 42. Yıl dönümü vesilesiyle ülkenin dört bir yanında onlarca şehir ve kasabanın sokaklarında konvoylar oluşturan otomobillerin ve motosikletlerin canlı görüntülerini aktardı. Oysa önceki yıllarda devrimin yıl dönümünü kutlamak için on binlerce kişi sokaklara çıkardı. Haber göre bu konvoylara katılan (DMO’nun bir kolu) Besic milisleri, ‘Amerika'ya Ölüm’ ve ‘İsrail'e Ölüm’ yazılı pankartların yanı sıra İran bayrağı taşıdırlar.
Cumhurbaşkanı Ruhani, tarihi olaylara atıflarda bulunarak savunduğu müzakerelerle ilgili tutumunu, 2013 ve 2017 yıllarında seçilmesini sağlayan seçimlerdeki yüzde 73’lük katılım oranıyla da destekledi. Yoğun katılımın, halkın seçilmiş kişiden (cumhurbaşkanından), dünya ile yapıcı bir diyalog kurması ve İran'ın taahhüt ettiği uluslararası anlaşmalara saygı duyması talebi olduğuna işaret ettiğini söyleyen Ruhani, “Halkın oy kullanmaya yönelik coşkusu, yapıcı angajman yoluyla savaşın hayaletini savuşturmaktır” şeklinde konuştu.
İran Cumhurbaşkanı, nükleer programın devam edeceği ve İran ekonomisinin gelişeceği vaatlerine de değindi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde verdiği vaatlerde yaşanan gecikmelerden ötürü İranlılardan ‘af’ dileyen Ruhani, İranlıların hayat şartlarını iyileştirmemesini ‘dış mihrakların komplolarına’ bağlayarak bunun için ‘militanlar’ olarak tanımladığı İsrail, ABD ve bölge ülkelerini suçladı.
Halkın seçilmiş cumhurbaşkanına yönelik taleplerine atıfta bulunmaktan memnun olan Ruhani, son iki yıldır devrimin yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmalarda olduğu gibi iç ve dış politikadaki sorunları çözmek için referandum yapılması gerektiği şeklindeki söylemini bu kez dile getirmedi. Bunun nedeni de konunun son dönemde rejimin içinde çıkmaza girmesi olabilir.
Bir önceki ve şu anki İran Meclisi’ni hükümetin ekonomiyle ilgili projelerini engellemekle suçlayan Ruhani, Haziran ayında yapılması planlanan ve halefini belirleyecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde geniş bir katılım sağlamak için, rejim tarafından tanınan tüm tarafların seçimlere katılımına izin verilmesi çağrısında bulundu.
Diğer yandan sosyal medya platformlarında paylaşılan bir videoda, ülkenin güneybatısındaki Mahşehr’de Besic milislerinin, aralarından birinin ‘Amerika’ya ölüm’ sloganı atmaları için çabaladığı sırada ‘Kahrolsun Ruhani’ sloganları attıkları görüldü.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.