İngiliz Bakan Cleverly Şarku’l Avsat’a konuştu: Husilerle doğrudan iletişim kurarak onları şiddeti reddetmeye çağırdık

İran'ın önünde bir ‘şansı’ olduğunu ifade eden Bakan Cleverly, İran’da bir İngiliz vatandaşının tutuklanmasını ise ‘keyfi’ olarak niteledi

İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly (Şarku’l Avsat)
İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly (Şarku’l Avsat)
TT

İngiliz Bakan Cleverly Şarku’l Avsat’a konuştu: Husilerle doğrudan iletişim kurarak onları şiddeti reddetmeye çağırdık

İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly (Şarku’l Avsat)
İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly (Şarku’l Avsat)

İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly, ülkesinin Husilerle doğrudan temas halinde olduğunu ve onları siyasi sürece katılmaya, şiddeti ve çatışmayı reddetmeye çağırdığını açıkladı.
İngiliz Bakan, Şarku’l Avsat’a video konferans aracılığıyla verdiği röportajda, Husilerin temsilcileriyle görüşmelerde bulunduğunu ve görüşmelerinde siyasi çözüme katılım, şiddetin reddedilmesi, 5 yıldır Hudeyde'nin kuzeyindeki Ras İsa Limanı'nda demirli halde duran Safer petrol tankeri ve Yemen'de tutuklu bulunan bir İngiliz vatandaşının serbest bırakılması gibi ana başlıkları ele aldığını söyledi. Bakan Cleverly ayrıca ülkesinin Suudi Arabistan ve Aden Havalimanı'nı hedef alan saldırılar sonrasında Husilerin saldırgan eylemlerine şiddetle karşı çıktığını da sözlerine ekledi.
İran’ın nükleer anlaşmanın şartlarına uyması koşuluyla uluslararası toplumla ilişkilerini yeniden kurması için bir ‘şansı’ olduğunu düşünen İngiliz Bakan, ayrıca Tahran'ın İran asıllı İngiliz vatandaşının tutuklanmasını ‘keyfi ve yasadışı’ olarak niteledi.
Brexit sonrası İngiltere ile Körfez ülkeleri arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin geleceğine dair değerlendirmesinde ise Bakan Cleverly, Körfez ülkelerinin ekonomilerini çeşitlendirmeyi amaçlayan reformlara özel sektör ve kamu sektörü tarafından geniş bir ilgi olduğunu söyledi. Suudi Arabistan'ın G20 dönem başkanlığı sırasında temiz ve sürdürülebilir enerjilere yönelik kararlı tutumuna ise övgüde bulundu.
Cleverly, İngiltere’nin bu yıl G7 dönem başkanlığının, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrası yeniden inşa çabalarına odaklanacağını kaydetti.
İşte Şarku’l Avsat’ın İngiltere'nin Ortadoğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly ile yaptığı röportajın önemli noktaları:

-Husilerin, terör örgütleri listesine eklenmesi ve daha sonra çıkarılması
Yeni ABD yönetiminin, insani nedenlerden ötürü Husileri yabancı terör örgütleri listesinden çıkarmasından duydukları memnuniyetin yanı sıra grubun eylemlerine güçlü bir şekilde karşı çıktıklarını dile getiren İngiliz bakan, “Önceki ABD yönetiminin, Husileri terör örgütü olarak ilan etmesinden endişe duymuştuk. Bunun insani yardımların Yemen'e ulaşmasını zorlaştıracağından çok endişeliydik. Endişelerimizi hem Trump hem de Biden yönetimleriyle paylaştık. ABD’nin önceki yönetimiyle olduğu gibi yeni yönetimiyle de ilişkilerimiz çok iyi. İnsani nedenlerden ötürü Husilerin ABD’nin yabancı terör örgütleri listesinden çıkarılmasından mutlu oldum. Ama Aden Havaalanı’nı ve Suudi Arabistan'ı hedef alan saldırılarına tanık olduğumuz Husilerin düşmanca davranışlarına halen şiddetle karşı çıkıyoruz” ifadelerini kullandı.
İngiltere, geçtiğimiz çarşamba günü Fransa ve Almanya ile yaptığı ortak açıklamada, Abha Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan saldırıyı şiddetle kınamıştı. Bu tür saldırıların uluslararası hukukun ihlali olarak nitelendirildiği açıklamada,  Suudi Arabistan topraklarının güvenliği ve bütünlüğüne olan bağlılık bir kez daha teyit edildi.
Husilere şiddetten uzaklaşmaları gerektiği yönünde net bir mesaj verdiklerini söyleyen Bakan Cleverly, “(Husilerin) siyasi sürece dahil olmaları gerekiyor. Sürdürülebilir bir barış çözümü bulmak için (Birlemiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi) Martin Griffiths ve BM ile birlikte çalışmalılar.  Çatışma ve şiddetten uzaklaşmaları gerekiyor. (Yemen’deki) çatışma uzun yıllar sürdü. Hepimiz Yemen'deki insanların çektikleri acılara şahit olduk, oluyoruz. Kimsenin çatışmanın daha da tırmandığını görmek istediğini sanmıyorum.  Dolayısıyla siyasi bir çözüm aramalıyız” ifadelerini kullandı.
Husi saldırılarının geri teptiğini belirten Bakan Cleverly, uluslararası toplumun gerçekleştirdikleri saldırıların ardından Husileri kınadığının altını çizdi.

-Doğrudan iletişim
İngiltere'nin Yemen'de siyasi bir çözüme ulaşılmasına yönelik çabalarıyla ilgili olarak ise Cleverly, “Suudi Arabistan, Yemen hükümeti ve Husiler dahil olmak üzere Yemen ile ilgilenen tüm taraflarla doğrudan iletişim halindeyiz. Doğru yolun, müzakere edilmiş bir siyasi çözüm olduğu konusunda her zaman net bir tutum sergiledik. Ülkedeki çatışmanın askeri bir çözümü yok. Çözüm ancak müzakere yoluyla olabilir. Husileri hedefli müzakerelere katılmaya zorluyoruz” şeklinde konuştu.
Husilerin temsilcileriyle doğrudan görüşmelerde bulunduğunu açıklayan İngiliz Bakan, bu görüşmelerde şiddetten vazgeçmenin, siyasi barış sürecine girmenin, safer petrol tankerine güvenli bir şekilde erişimin sağlanmasının ve Yemen'de tutuklu bulunan İngiliz vatandaşının serbest bırakılmasının öneminin vurgulandığını kaydetti. Husiler ile doğrudan görüşmelerin gizliden değil, açıktan yapıldığını ifade eden Cleverly, “Onlarla açık ve dürüst bir şekilde görüşüyoruz. İngiltere'nin onlardan siyasi sürece girmelerini ve şiddetten vazgeçmelerini beklediğini açıkça belirttik. Çünkü uzun yıllardır devam eden bu çatışmaların askeri bir çözümü yok” değerlendirmesinde bulundu.

-“Tahran’ın önünde bir şans var”
İngiliz Bakan, İran ile dünya güçleri arasında yapılan nükleer anlaşma ile ilgili bir soruya, “İngiltere, Başkan Biden'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP/nükleer anlaşma) güncellenmiş bir versiyonunu yürürlüğe koyma arzusunu ve girişimlerini memnuniyetle karşılar” yanıtını verdi. Ülkesinin İran’ın uranyum zenginleştirmeye yönelik taahhütlerini kendi rızasıyla yeniden yerine getirmeye başlamasına dair ‘net ve kararlı’ bir tutum içerisinde olduğunu vurgulayan Bakan Cleverly, “Tahran’a İran’ın uluslararası arenaya dönmesini istediğimizi açıkça ifade ettik. Tahran’ın önünde şimdi farklı ve daha iyi bir yol seçmek ve bizim gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD ile ilişkilerini yeniden kurmak için gerçek bir fırsat duruyor. Ancak İran, bu olumlu fırsatı yakalayabilmek için anlaşmadaki taahhütlerini yeniden yerine getirmesi gerektiğini gerçekten anlamalı” dedi.
Bakan Clevery bu açıklamaları yaparken Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), Tahran'daki bir nükleer araştırma reaktöründe kullanmak üzere uranyum madeni üretmeye başladığını duyurdu. Bu da İran’ın nükleer anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerinin yeni bir ihlalidir.

-Keyfi tutuklama
İran'da tutuklu bulunan İran asıllı İngiliz vatandaşı Nazenin Zaghari-Ratcliffe’nin ailesi, 5 yıl hapis cezasına çarptırıldıktan sonra bir süre Tahran'daki Evin Hapishanesi’nde kalan ve daha sonra ev hapsine alınan Zaghari-Ratcliffe’nin tutukluluk süresinin 7 Mart’ta sona ermesini bekliyor. Ancak, İranlı yetkililerin daha önce yaptıkları açıklamalarda, ‘rejimi devirmeye çalışmakla’ suçlanan İran asıllı İngiliz vatandaşı aleyhinde yeni suçlamalarda bulunabileceklerini ve tutukluluk süresinin uzayabileceğini ima etmeleri, Zaghari-Ratcliffe’nin tutukluluğunun belirtilen tarihte sona ermeyeceğine dair endişelere neden oldu.
İngiliz Bakan Cleverly konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Nazenin Zaghari-Ratcliffe ve diğer İran asıllı İngiliz vatandaşlarının tutuklanması tamamen keyfi bir uygulamadır. Tutuklanmaları için herhangi bir gerekçe olmadığı konusunda hemfikir olmadığımızı İran'a açıkça ifade ettik. Bu, keyfi bir tutuklamadır. İran şimdi hepsini serbest bırakmalıdır. (Tutuklanmalarıyla ilgili) meşru bir açıklama yok. İran'ın doğru şeyi yapması gerektiğini anladığını ve İngiliz vatandaşlarını serbest bırakacağını umuyorum.”
Ülkesinin bu konuda durmaksızın çalıştığını vurgulayan Bakan Cleverly, bu konuda İngiltere Dışişleri Bakanı ile düzenli olarak görüştüğünü belirterek, “İranlı meslektaşlarımızla her görüşmemizde bu konuyu gündeme getiriyoruz. Bu tutuklamaların, hukuka aykırı ve keyfi olduğunu anlamaları gerekiyor” diye konuştu.

-Körfez ülkeleri ile ortaklar
İngiltere, özellikle Brexit (İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışı) sonrası Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle ekonomik, ticari ve yatırım ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor. İngiliz Bakan, ülkesi ve KİK ülkeleri arasındaki ticaret hacmini artırmanın yollarından biri olan ticaret ve yatırım ilişkilerinin ortak bir şekilde gözden geçirilmeye başlandığını açıkladı. Bakan Clevery, “Körfez ülkeleriyle her zaman çok iyi ilişkilerimiz oldu. Son KİK Zirvesi’nde yapılan açıklamalardan ve KİK üyelerinin yaptıkları yakın çalışmalardan çok memnunuz” ifadelerini kullandı. Clevery, ülkesinin hâlihazırda güçlü olan ticaret ilişkilerini daha da güçlendirmeye ve bu ortaklığı, geleneksel ekonomik işbirliği alanlarının yanı sıra Körfez'deki eğitim ve sağlık hizmetleri, yeşil enerji ve geleneksel ekonomik iş birliği alanlarını da kapsayacak şekilde genişletmeye istekli olduğunu da sözlerine ekledi.
Körfez ülkeleriyle uzun yıllardır sahip oldukları güçlü ilişkilerin kendilerine iyi hizmet ettiğini söyleyen İngiliz Bakan, ancak şimdi İngiltere AB’den ayrıldığı için daha güçlü ve sürdürülebilir ilişkiler kurmayı, hem İngiltere hem de Körfez ülkelerine daha uzun yıllar hizmet edecek iş fırsatları aramayı sabırsızlıkla beklediklerini ifade etti.

-Suudi Arabistan ve sürdürülebilir enerji
Suudi Arabistan'ın geçtiğimiz aylarda başlattığı mega projelere İngiliz özel sektörünün gösterdiği ilgiyle ilgili bir soruyu ise Bakan Cleverly şöyle yanıtladı:
“Özel sektör şirketleri Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleriyle ilişkilerine büyük bir istekle yaklaşıyor ve öncülük ediyor. Bu devam edecek. Bu da memnun edecek bir yaklaşımdır. Ancak aynı zamanda, hükümet düzeyinde, gelecekte daha yakından ortak çalışmaların yapılmasını teşvik etmek istiyoruz. Körfez'de, ekonomiyi çeşitlendirmeyi amaçlayan reformların yanı sıra hidrokarbon, petrol ve gazdan yeşil enerjiye kademeli olarak geçiş çerçevesinde bazı heyecan verici projeler var.”
Riyad’ın sürdürülebilir enerjilere olan bağlılığını akıllıca olduğunu söyleyerek bundan duyduğu memnuniyeti de dile getiren Bakan Cleverly, “Suudi Arabistan’ın G20 dönem başkanlığını yeşil enerji üretimine olan bağlılığıyla taçlandırılan kapanış açıklamasını görünce çok mutlu olduk. Körfez ülkelerini çok olumlu bir geleceğin beklediğini düşünüyorum. İngiltere - ve şirketleri - bu geleceğin bir parçası olmaya, ekonomimizdeki ve Körfez ülkelerinin ekonomilerindeki kalkınma ve devrime katkıda bulunmaya son derece istekli” ifadelerini kullandı.
Suudi Arabistan, G20 dönem başkanlığı süresince daha temiz ve daha uzun süreli sürdürülebilir enerji sistemleri oluşturmak için emisyonların kontrol edilmesini amaçlayan düşük karbonlu bir döngüsel ekonomi yaklaşımı benimsedi.

-İngiltere’nin Kovid-19 aşısıyla ilgili yaklaşımı
İngiltere ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin önemine dikkati çeken Cleverly, Körfez ülkelerinin, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ilk haftalarında, İngiliz vatandaşlarının ülkelerine geri dönüşlerinde yardımcı olma ve sağlıklarını korumak için gerekli malzemeleri sağlama konusunda İngiltere'yle iyi birer müttefik ve dost ülke olarak sürdürdükleri çalışmaları dile getirdi. Cleverly, bunun için aralarındaki güçlü ilişkiye minnettar olduklarını vurguladı.
İngiliz Bakan sözlerini şöyle sürdürdü:
“İngiltere bugün, aşılama alanında başarılı olduktan sonra, aşı teknolojimizi ve genom araştırmalarımızla elde ettiğimiz bilimsel sonuçları dünya ile paylaşmaya kararlıdır. Gelişmekte olan ülkelere aşı satın almak için 8,8 milyar dolar toplanan Küresel Aşı Zirvesi'nin başarısından büyük gurur duyuyoruz. Aşıların dünyanın her yerine ulaşmasını sağlamak için Körfez'deki dostlarımız ve müttefiklerimizle yakından çalışmaya devam edeceğiz. Böylece normal hayata dönebilir ve ekonomilerimizi canlandırabiliriz.”
İngiltere'nin herkesin güvenliği sağlanana kadar kimsenin güvende olmadığına inandığını söyleyen Bakan Cleverly, “Kovid-19 karşı mücadelemiz küresel bir savaştır” dedi.

-G7 dönem başkanlığı
Ülkesinin bu yıl üstleneceği G7 dönem başkanlığının pandemi sonrası toparlanma ve ‘yeniden inşa’  konularına odaklanacağını açıklayan İngiliz Bakan, “Kovid-19 salgını, tüm dünyayı kendisine uyum sağlamaya ve değiştirmeye zorladı. İngiltere, tüm ülkeler arasında bir istisna değil, ancak pandemi sonrası daha iyi bir inşa sürecine girmeye kararlıyız. Bunu yapmak için, pandemi sonrası dönemi düşünürken, salgını ve etkilerini de ele almalıyız” değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Cleverly konuyla ilgili şunları söyledi:
“Bu nedenle G7 dönem başkanlığımızı küresel ekonomilerin iyileşmesine yardımcı olmaya ve pandemi sırasında ihtiyaç duyduğumuz kamu hizmetlerini güçlendirmeye adamaya karar verdik.  Uzun vadeli hedefimiz ise gezegeni kurtarmakla ilgili. Bu da İngiltere’nin Kasım ayında Glasgow'da düzenleyeceği COP26 zirvesini daha da önemli yapıyor. İngiltere, evlerde bir enerji üretimi kaynağı olarak kömür kullanımından uzaklaşmış olmaktan gurur duyuyor. Ayrıca 2020 yılında yenilenebilir enerji üretiminde en yüksek yüzdeye ulaştık. Geleneksel olarak petrol ve gaz üreten ülkeler olan Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere uluslararası ortaklarımızla yaptığımız görüşmeler, uluslararası toplumda daha yeşil bir dünya ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçme konusunda bir istek olduğunu gösterdi.”

-Londra'nın yumuşak gücü
Pandeminin İngiltere ekonomisi üzerinde etkisi büyüktü. Bu durum, dış yardımlara ayrılan payı gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 0,7'sinden yüzde 0,5'ine düşürmesine neden oldu.
Kovid-19 salgının ekonomik etkilerinin kendilerini insani yardımlara ayrılan bütçede geçici bir azaltma yapmak gibi bir takım zor kararlar almaya ittiğini ifade eden Cleverly, ancak hem Başbakan’ın hem de Hazine Bakanı’nın bunun geçici bir değişiklik olduğunu açıkça belirttiklerini hatırlatarak, “Ekonomik koşullar izin verir vermez, (GSYİH'nın) yüzde 0,7 oranındaki taahhüdümüze geri dönmeyi düşüneceğiz” şeklinde konuştu.
Ülkesinin diğer yumuşak güç mekanizmalarını ve diplomatik çabalarını kullanma konusundaki kararlılığına değinen Bakan Celeverly, “Böylece İngiltere'nin tüm dünyadaki nüfuzu, sadece sterlinle değil, aynı zamanda yaptığımız siyasi ve diplomatik çabalarla da ölçülebilecek. Örneğin, Küresel Aşı Zirvesi'ni düzenlerken buna başvurduk. Bu, tüm dünya için olduğu gibi İngiltere için de zor bir yıldı. Ancak, dünyada iyilik için bir güç ve gerçek bir küresel aktör olarak konumumuzu korumaya kararlıyız. Toplanan yardım parasını olabildiğince etkin bir şekilde harcamak için dostlarımız ve ortaklarımızla çalışmaya devam edeceğiz” diye konuştu.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.