Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin Şarku’l Avsat’a konuştu: Mevcut gerilimler, bölge ülkeleri arasında iletişim kurulmasını gerektiriyor

Bakan Hüseyin, son yıllarda Suudi Arabistan ile Irak arasında birçok köprü inşa edildiğini söyledi

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin (Fotoğraf: Abdulaziz en-Numan)
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin (Fotoğraf: Abdulaziz en-Numan)
TT

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin Şarku’l Avsat’a konuştu: Mevcut gerilimler, bölge ülkeleri arasında iletişim kurulmasını gerektiriyor

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin (Fotoğraf: Abdulaziz en-Numan)
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin (Fotoğraf: Abdulaziz en-Numan)

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin Irak'ın bugünkü durumunu, “Bizler Irak'ta savaşların neden olduğu bir yıkımın kurbanlarıyız” cümlesiyle özetledi. Ülkesinde güvenlik ve siyaset alanında yaşanan gerilimlerin Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere tüm bölgeyi etkilediğini belirten Bakan Hüseyin, aynı zamanda Suriye gibi diğer ülkelerdeki gerilimlerin de Irak üzerinde etkisi olduğunu belirtti. Hüseyin, Irak'taki güvenlik ve siyaset alanındaki son durumdan memnun olmadığını da sözlerine ekledi. Irak Dışişleri Bakanı, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, bölge ülkeleri arasındaki gerilimi azaltmak için iletişim kurmalarının ve sorunları açıkça dile getirmelerinin gerektiğini ifade etti. Bazı saldırıların başta Körfez ülkeleri olmak üzere yatırımcıların bölge ülkelerine gelişini etkilediğini vurgulayan Hüseyin,  son terör saldırıları dışında bugün güvenlik durumunun istikrarlı olduğunun da altını çizdi.
Suudi Arabistan ziyaretinin iki ülke arasındaki ilişkilere ve bunların nasıl geliştirileceğine yönelik çeşitli gündem maddelerine sahip olduğunu belirten Bakan Hüseyin, ziyaretinin iki ülke arasındaki onlarca mutabakat muhtırası ve anlaşmanın etkinleştirilmesinin, bölgedeki son durum ve bunun Irak, Suudi Arabistan ve diğer bölge ülkeleri üzerindeki etkisini ele almanın yanı sıra bölgesel gerilimler ve bunlarla nasıl başa çıkılacağı, bu krizleri yönetmek için ne gibi adımlar atılacağını incelemek gibi önemli başlıkları olduğunu kaydetti.
Suudi Arabistan ile Irak arasındaki ilişkinin geçmişte dönem dönem kesintilere uğradığını, ancak son yıllarda iki ülke arasındaki uçurumun kapatıldığını ve birçok köprünün inşa edildiğini vurgulayan Irak Dışişleri Bakanı, Irak'ın Körfez ülkeleriyle hem ayrı ayrı hem de Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) aracılığıyla iletişim halinde ve iş birliği içerisinde olduğunu söyledi. Yatırım projelerinin siyasi durum, siyasi ilişkiler ve güvenlik durumu ile ilgili olduğunu ifade eden Bakan Hüseyin, Körfez ülkeleri ile petrol politikasında yüksek bir koordinasyon sağlandığını ve halen elektrik enerjisine ihtiyaç duyduklarını belirtti.
Şarku’l Avsat’ın Irak Dışişleri Bakanı Fuat Hüseyin röportajının tam metni:

Bölgede bir takım zorlu şartlarla karşı karşıya olan Suudi Arabistan’ın Dışişleri Bakanı ile görüşmenizden başlayalım. Görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kardeşim (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı) Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah ile görüşmekten büyük mutluluk duydum. Daha önce Bağdat'ta ve diğer yerlerin yanı sıra toplantılarda sık sık görüştüğümüzden bu ilk görüşmemiz değildi. Görüşmede öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilere, bunların nasıl geliştirileceğine ve çeşitli alanlardaki iş birliğine odaklandık. Ayrıca, bazıları eski olan onlarca mutabakat muhtırası ve anlaşmalarımız var. Ekonomi, enerji, bankacılık veya yatırım gibi çeşitli alanlardaki ortak çalışmaları ele aldık. Görüşmedeki diğer konular ise bölgesel durum ve bunun Irak, Suudi Arabistan ya da çevre ülkelerin iç durumları üzerindeki etkisinin yanı sıra bölgesel gerilimler ve her ülkenin kapasitesi ve politikasına göre bunlarla nasıl başa çıkılacağı ve bu krizlerin yönetilmesi için ne gibi adımların atılacağını inceledik. Ancak bu krizleri yönetmeye ve gerilimi bölgeden uzak tutmaya devam etmek için iş birliği yapmaya ve iletişim kurmaya ihtiyacımız var.

Suudi Arabistan-Irak ilişkilerinde son yıllarda kayda değer bir gelişmeye tanık olundu. İki ülke arasındaki ilişkilerin bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
İki ülke arasındaki ilişkide geçmişte dönem dönem kesintiler oldu. Fakat son yıllarda aralarındaki uçurum kapatıldı ve birçok köprü inşa edildi. Yapılan ziyaretler de bu ilişkinin geliştiğinin kanıtıdır. İki ülkenin, halklarının ve bölgenin menfaatine olan ilişkiler gibi somut şeyler de oldu. İlişkide bir ilerleme kaydedildiğini ve gelişme halinde olduğunu değerlendiriyoruz.

İki ülke arasında, başta siyasi, güvenlik, ticaret, yatırım ve turizm olmak üzere tüm alanlarda iş birliği imkanlarını artırma isteği ve kararlılığı söz konusu. Sizce söz konusu alanlarda ortaklıklar ne zaman etkinleştirilir?
Bu ortaklıkları şimdiden etkinleştirmeye başladık. Bugün Riyad'dayım. Ziyaretimden iki gün önce Irak İçişleri Bakanı, büyük bir heyetle Suudi Arabistan'ı ziyaret ederek Suudi yetkililerle sınır meseleleri, güvenlik ve ticari ilişkiler hakkında görüştü. Benim ziyaretim de bu çerçevede gerçekleşiyor. Aynı zamanda iki ülke tarafından kurulan Ortak Koordinasyon Konseyi var. Bu konsey birkaç komiteye ayrılıyor. Bu yüzden çok sayıda ziyaret ve toplantı gerçekleşiyor.

İki taraf arasındaki en önemli gündem maddelerinden biri bölgenin güvenliği ve istikrarıdır. İki ülkenin bölge için önemli bir konuma sahip oldukları göz önüne alındığında, bölgeyi gerginliklerden uzak tutmaya ve sürdürülebilir güvenlik sağlamak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Bölgedeki gerilimler, ister bazı ülkeler arasındaki bir anlaşmazlık, ister bölgesel anlaşmazlıklardan kaynaklansın, Irak'ın, Suudi Arabistan’ın ve diğer ülkelerin iç durumunu da etkiliyor. Gerginliği ortadan kaldırmak için samimi diyaloglara ve tartışmalara ihtiyacımız var. Bölgesel güvenlik sağlanmadan, ulusal güvenlik sağlanamaz. Eğer bölge gerginlik içindeyse tüm ülkelerin iç durumunu etkiler. Aynı şekilde belirli bir ülkenin gerginlikleri, anlaşmazlıkları ve kavgaları varsa çevresini de etkiler. Suriye'de olanlar Irak'ı, Irak'ta olanlar ise Körfez ülkelerini ve diğer ülkeleri etkiledi. Bu yüzden, güvenlik durumu diğer ülkeler ile bağlantılıdır. Sorunun köklerinin belirli bir coğrafi bölgede bulunabilir, ama dalları diğer ülkelere uzanabilir. Bu nedenle, bir diyalog mekanizmasının nasıl kurulacağını bilmenin yanı sıra bu sorunu çözmek için bölgedeki ülkeler arasında doğrudan iletişim kurulmasına ihtiyacımız var.

Peki, bu iletişimi kurmak mümkün mü ve bazı ülkeler arasında gerginlikler var mı?
Anlaşmazlıkların şiddet seviyesine yükselmesi, çatışmalara ve savaşlara yol açar ve bunun sonucu da yıkımdır. Irak’ta bizler sosyal, kültürel veya ekonomik alanlarda ve altyapıda büyük zarara sebep olan silahlı çatışmaların neden olduğu bir yıkımın kurbanıyız. Bu yüzden sağlıklı bir ortam için güvenliğin sağlanmasına ihtiyacımız var. Bunu başarmak için de bir diyalog ortamı oluşturmamız gerekiyor.

İki ülke arasındaki sınırları güvence altına almak için iş birliği ne olacak?
Irak İçişleri Bakanı’nın Suudi Arabistan ziyaretinin gündem maddelerinden biri, sınır meselelerini koordinasyonuydu. (Suudi Arabistan-Irak arasındaki) Arar Sınır Kapısı yıllarca kapalı kaldıktan sonra ortak sınır kontrolü çerçevesinde yeniden açıldı.

KİK ile ortak eylem mekanizmalarının aktifleştirilmesi gerektiğini vurguladınız ve Irak bugün, Körfez ülkelerine her zamankinden daha yakın. Bu durumun bölgeye ve özellikle Irak'a ne gibi yansımaları oldu?
Riyad ziyaretim sırasında KİK Genel Sekreteri ile görüşme onuruna eriştim. Kısa bir süre önce Bağdat'ta da bir araya gelmiştik. KİK aracılığıyla Körfez ülkeleriyle ayrı ayrı iletişim kuruyor ve iş birliği yapıyoruz. Öncelikle başarılı bir zirve olan El-Ula zirvesinde Körfez uzlaşmasını destekledik ve bundan memnunuz. Zirvenin yansımaları ve sonuçları, Körfez ülkelerini ve Irak dahil bölge ülkelerini olumlu etkileyecektir. Ayrıca, KİK’in her bir üyesi arasındaki ilişkilerde iş birliği ve ilerleme için köprüler kurduk. Tüm Körfez ülkeleriyle iyi ilişkilerimiz var.

Suudi Arabistan ve Irak arasında, büyük projeler olduğundan bahsedildi. Duyurulmaya hazır projeler var mı?
Etkinleştirilmelerinden bahsettiğimiz mutabakat muhtıralarının bazıları bu projelerle ilgilidir. Enerji, elektrik, petrokimya, tarım, konut, müteahhitlik ve diğer alanlarla ilgili yatırım projeleri var. Ancak bu yatırım projeleri siyasi durum ve siyasi ilişkilerin yanı sıra güvenlik durumuyla da bağlantılılar. Bir bölgede güvenlik durumuna yönelik bir tehdit varsa o bölgeye yatırımlar girmez ve yatırımcılar durumun düzelmesini bekler. Fakat Irak’taki güvenlik durumu 2014-2017 yılları arasındaki döneme kıyasla iyileşme gösterdi. Ancak son zamanlarda farklı bölgelerde bazı terör saldırıları yaşandı. Bu da iç ekonomik durumu ve yurt dışından fon girişini etkiliyor. Bu konular dikkate alınmalı. Çevre ülkelerle yapılan iş birliğinin içeride durumu istikrarsızlaştıran olumlu bir etki yaratması hedefleniyor.

Cedide Arar Sınır Kapısı'nın açılmasından sonra bugün Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden yatırımcıların Irak’ta yaptıkları yatırımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazı saldırıların yatırımcıların, özellikle de Körfez ülkelerinden yatırımcıların Irak’a gelişini etkiliyor. Güvenlik durumu ne kadar iyi olursa, yatırımlar ve dış fonlar da o oranda artar. Son terör saldırıları dışında bugün güvenlik durumu istikrarlı hale geldikçe Körfez'den yatırım yapmaya hazır birçok şirket ve yatırımcı olduğunu görüyorum. Tarım, turizm, enerji ve petrokimya sektörlerinde, gayrimenkul ve diğer alanlar olmak üzere Irak'taki geniş yatırım alanları ve bu alanlara yatırım yapılmasına ihtiyacımız var. Başta Körfez ülkelerinden olmak üzere yatırımcıların, yatırım yapmak ve sermaye getirmek için Irak'ta tam bir istikrar beklediğine ve Körfez şirketlerinin Irak ekonomisinin inşasında rol oynayabileceğine inanıyorum.

Enerji arzı konusunda koordinasyon sağlanması, bugün petrol piyasalarının istikrarı için acil bir ihtiyaçtır. Bu konuda Suudi Arabistan ile aranızdaki koordinasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez’deki petrol ülkeleri ile gerek ikili gerek Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) çerçevesinde olsun petrol politikasında üst düzey bir koordinasyon söz konusu. Suudi Arabistan ve Irak, OPEC’te önemli bir role sahipler. Ülke ekonomisi için hayati öneme sahip bir konu olan enerjiyle ilgili tüm alanlarda iki ülke arasında koordinasyon devam ediyor.
-Irak’ın elektrik enerjisine ihtiyacı olduğu biliniyor. Suudi Arabistan üzerinden gelen Körfez hattından 400 megavatlık elektrik enerjisi almak için bir anlaşma yapıldı. Bu konuda başka projeler de var mı?
Körfez hattından 400 megavat elektrik ithal etmek için bir mutabakat zaptı imzalandı. Bu konuda en üst seviyede koordinasyon söz konusu, ama halen elektrik enerjisine ihtiyacımız var. Irak ve Körfez ülkeleri arasında, sadece elektrik satın almak için değil, Irak’ta elektrik santrallerinin nasıl destekleneceği konusunda görüşmeler yapılıyor. Elektrik üretiminin yanı sıra dağıtımı konusunda da sorunlar var. Bu sebeple elektrik dağıtım ağları için altyapı oluşturmamız gerekiyor. Körfez şirketleri bu alanda rol oynayabilir.



Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
TT

Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)

İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını ihlal etmeyi sürdürerek her gün yenilenen saldırılarla yeni can kayıplarına neden oluyor.

Son olarak, iki ayrı olayda 3 Filistinli öldürüldü. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde bir insansız hava aracının hedef aldığı iki genç yaşamını yitirirken, Beyt Lahiya’nın kuzeybatısındaki Atatara bölgesinde bir başka Filistinli, İsrail’e ait bir drone tarafından vurularak öldürüldü.

Saha kaynaklarına göre, Atatara’da öldürülen gencin, ateşkes hattını belirleyen “sarı çizgi”ye yaklaşık 250 metre mesafede, uzaktan kumandalı küçük bir drone ile hedef alındığı belirtildi.

df
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan İsrail topçuları, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’un doğusunda bir grup vatandaşı hedef aldı; saldırıda bir baba ve kızı yaralandı.

Kış koşulları nedeniyle çadırları ve eşyaları zarar gören Gazzelilerden onlarcası, Han Yunus’un doğusundaki Zinne, Beni Suhîle ve Absan bölgelerine dönerek evlerine ve eşyalarına ulaşmaya çalıştı.

Aynı dönemde, Orta Gazze’deki El-Bureyc Kampı yakınlarındaki Selahaddin Caddesi’nde, kimliği belirsiz kişilerce açılan ateş sonucu bir Filistinli daha hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklarca doğrulanmayan iddialara göre saldırıyı düzenleyenlerin İsrail’in özel bir birimine mensup olduğu öne sürüldü. Yerel kaynaklar, öldürülen kişinin Direniş Komiteleri’nin askeri kanadı Nasır Selahaddin Tugayları’ndan aktif bir isim olan Vasim Abdülhadi olduğunu bildirdi.

Kimliği belirsiz cenazeler defnedildi

Gazze Sağlık Bakanlığı, kimlik tespiti yapılamayan ve İsrail tarafından uzun süre alıkonulan 14 Filistinlinin defnedildiğini duyurdu. İsrail, çeşitli esir değişimi anlaşmaları kapsamında en az 330 cenazeyi teslim etmiş, bunların bir kısmı kimlikleri tespit edilemediği için Deyr el-Belah’taki bir mezarlığa defnedilmişti.

dfvgy
Filistinliler, Deyr el-Balah'ta savaş sırasında İsrail tarafından uzu süre alıkonulan  kimliği belirsiz cesetleri gömüyor (Reuters)

Bakanlık yetkilileri, gerekli tıbbi teknik imkanların bulunmaması nedeniyle kimliği belirlenemeyen cenazelerin belirli bir sürenin ardından fotoğraflama ve işaretleme yöntemiyle kayıt altına alınarak defnedildiğini açıkladı.

Tedavileri tamamlanan 76 hasta Gazze’ye döndü

Gazze Sağlık Bakanlığı ayrıca, Kudüs’te tedavileri tamamlanan 76 hasta ve refakatçisinin, Kerem Ebu Salim (Kerem Şalom) Sınır Kapısı üzerinden Gazze’ye giriş yaptığını bildirdi. Grubun içinde 4 çocuk, yaşlı kadın ve erkekler ile savaş başlamadan önce Kudüs’te bulunan ve 26 ay boyunca orada kalan gençler de yer aldı.

Söz konusu hastalar, Makassed ve Augusta Victoria (El-Mutle) hastanelerinde tedavi gördükten sonra gerekli işlemleri tamamlanarak Gazze’ye döndü. Bakanlık, halen tedavi gereksinimi devam eden Gazze’li bazı hastaların Kudüs’teki hastanelerde bakım almaya devam ettiğini belirtti.


İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
TT

İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

Yüksek patlama sesleri duyan Hanadi, yıkılmakta olan evinin penceresine atlayarak, sarı hatın arkasında evleri yıkmaya devam eden askeri zırhlı araçların ve buldozerlerin yaptıklarını izlerken İsrail'in ne planladığını merak ediyordu.

Zırhlı araçlar Hamas'ın kontrolü altında kalan Gazze'nin batısından çekildiğinde ve askerler ABD Başkanı Donald Trump'ın planında yer alan haritalara göre sarı hata geri çekildiğinde, Gazze Şeridi'nin güneyindeki insani yardım bölgesine kaçan Hanadi mahallesine dönmeye karar verdi.

Yeni sınırlar ve yıkım

Evi, İsrail ordusunun halen konuşlandığı yeni sarı hatın bitişiğinde yer alan Hanadi, “Mühendislik, coğrafi ve demografik değişiklikler nedeniyle evim Gazze'deki son ev haline geldi. Şimdi İsrail’in Gazze Şeridi’nin alanının yarısını kaplayan yeni sınırının yakınlarında yaşıyorum” dedi.

İsrail ordusu, ABD Başkanı Trump’ın planı çerçevesinde Gazze'nin batısından çekilerek birliklerini, işgal altında tutulan ve askeri devriyelerin gezdiği Gazze Şeridi’nin doğu yarısına yeniden konuşlandırdı. Tel Aviv’in kontrolü altındaki bölge ‘Doğu Gazze’ olarak adlandırıldı. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ‘sarı hat’ denilen bu sınırın belirlenmesi emrini verdi. Ancak bu hattın Gazze Şeridi için kalıcı bir yeni sınır haline gelebileceği endişeleri hakim.

f
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampı’ndaki çadırlarının dışında oturan iki küçük Gazzeli çocuk, 10 Kasım 2025 (AFP)

Gazze'nin ikiye bölünmesi, Hanadi'nin evini Gazze Şeridi'nin yeni sınırındaki ilk ev haline getirdi. Bu konum, Hanadi'nin İsrail ordusunun Gazze'nin doğusunda yaptığı garip şeyleri yerinde gözlemlemesini sağladı.

Hanadi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her gün patlama sesleri duyuyorum ve savaşın yeniden başladığından korkuyordum ama evin penceresine çıktığımda, sarı hatın öte yanında kalan evleri yıktıklarını gördüm.

Gazze'de ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının yürürlüğe girmesine rağmen, sarı hattın gerisindeki bölgelerde evlerin yıkılması politikası devam ediyor. Bu durum endişe ve paniğe neden olurken, Gazzelilere sona ermiş olması gereken savaş atmosferini hatırlatıyor. Bu da “İsrail neden evleri yıkmaya devam ediyor?” sorusunu akıllara getiriyor.

Sarı hattın arkası

Trump’ın planına göre Hamas Gazze’de tuttuğu rehinelerin tamamını serbest bıraktığında, anlaşmanın ikinci aşaması başlayacak ve bu aşamada Gazze'nin İsrail'in varlığının olmadığı tek bir coğrafi yer olduğu ve İsrail ordusunun Gazze'nin fiili sınırlarına yakın yeni bölgelerden çekilmesi gerektiği belirtilecek.

Trump'ın barış planının ikinci aşaması bu şartlara göre uygulandığında, Gazzelilerin Gazze'nin doğusundaki evlerine geri dönebilecekleri düşünülüyordu. Ancak, ordunun sistematik olarak yıkmaya devam ettiği bu bölgedeki evlerini ve konutlarını bulamayacaklar ve böylece bölge yaşamın olmadığı, yaşanmaz bir ortama dönüşecek.

Gazze Şeridi'nin kuzey kısmı ile Gazze şehri, Han Yunus ve Refah gibi doğu şehirlerini kapsayan sarı hattın arkasındaki bölgeler her gün İsrail ordusu tarafından bombalanmaya ve evlerle altyapı tahrip edilmeye devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu askeri operasyonlar, Hamas üyeleri ile İsrail askerleri arasında doğrudan çatışmalar olmamasına rağmen gerçekleştiriliyor.

Evlerin yıkılmaya devam etmesi, ateşkesin kırılgan olduğu ve İsrail'in halen güç kullanarak yeni bir gerçeklik oluşturmaya çalıştığı yönünde genel bir his yaratıyor. Gazze Şeridi sakinlerinden Şehira, “Evim sarı hattın arkasında ve her bina yıkıldığında, her patlamada kalbim parçalanıyor. Her defasında bir daha evime geri dönemeyeceğime daha da ikna oluyorum” diyor.

Bir diğer Gazzeli Şaban ise askerlerin misilleme olarak evleri havaya uçurduğunu kendi gözleriyle gördüğünü söyledi.

Şaban, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ABD Başkanı’nın planının aşamalı olarak uygulanmasını, hayatın yakında normale dönmesini ve insanların sarı hattın ötesindeki topraklarına erişebilmesini umuyoruz. Ama bunun olacağını sanmıyorum. Doğu Gazze'nin tamamını kaybedebiliriz, bu bölge kalıcı olarak İsrail toprağı haline gelebilir.”

ABD’nin vizyonu bu

Gazzeliler, savaşın daha az gürültülü ama daha az şiddetli olmayan başka bir forma dönüştüğüne ve İsrail'in güç kullanarak kendi denklemlerini dayattığına, Gazze'yi doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmeye çalıştığına, doğu şehrinin güvenliğini kontrol ederek onu değiştirilemez yeni bir gerçekliğe dönüştürmeye çalıştığına inanıyor.

Birleşmiş Milletlerin (BM) uydu görüntülerine göre İsrail, Gazze Şeridi içinde bin 500'den fazla binayı yıktı. Bu binaların tamamı sarı hattın arkasında, yani İsrail ordusunun kontrolündeki mahallelerde bulunuyor. Bu durum ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ediyor.

Trump’ın barış planı, ‘hava ve topçu bombardımanı dahil tüm askeri operasyonların durdurulmasını’ öngörüyor, ancak buna rağmen İsrail ordusu anlaşmanın şartlarına tam olarak uymuyor. İsrail Ordu Sözcüsü Ella Waweya, sarı hatın gerisindeki evlerin yıkılmasını “Ordumuz güvenlik nedenleriyle bölgeyi temizlemeye ve sınır yakınlarındaki binaları kaldırmaya çalışıyor” diyerek savundu.

frety
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah şehrindeki çadırların yakınlarındaki plajda, 15 Kasım 2025 (AFP)

Ancak siyasi analist Muhanned el-Helu, devam eden yıkımların İsrail'in Gazze'de yeni bir gerçeklik dayatmaya çalıştığı anlamına geldiğini söyledi. Koşulların eskisi gibi olmayacağını, bunun da Netanyahu'nun İsrail'in Gazze'de güvenlik kontrolünü sürdüreceği yönündeki açıklamalarının pratik bir yansıması olduğunu belirten Helu, “Bu operasyonlar, ABD’nin Gazze'nin yeniden inşasının sarı hatın ötesindeki alanda başlayacağını öngören vizyonuyla uyumlu. Bu durum, ABD vizyonunun, bu geniş alanların düzleştirilmesi için hazırlık olarak yıkımlar yapılarak sıkı bir şekilde uygulandığının açık bir göstergesi” değerlendirmesinde bulundu.

Bu politikanın devam etmesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağına işaret eden Helu, “Çünkü bu politika yeni bir gerçeklik dayatıyor ve vatandaşların evleri ve yerleşim alanlarındaki mülkiyet haklarının kaybına işaret ediyor” ifadelerini kullandı.

İsrail, sarı hatın gerisinde yoğun olarak yıkımlar gerçekleştirerek Gazze'yi İsrail'in çıkarları ve ABD’nin planları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Gazze Şeridi’nin yaklaşık yüzde 53'ü halen İsrail'in kontrolü altında.

Trump'ın planının tam olarak uygulanamayacağı ihtimaliyle birlikte, Gazze Şeridi’ni iki bölgeye ayırma ilkesine dayanan alternatif planlar ortaya çıkmaya başladı. Bu bölgelerden biri İsrail tarafından kontrol edilecek ve uluslararası ve İsrail güçleri tarafından korunan ‘yeşil bölge’ olarak, diğeri ise Hamas tarafından yönetilecek ve harabeye dönmüş ‘kırmızı bölge’ olarak sınıflandırılacak.

Trump, barış ve refah planını açıklamadan önce, Gazzelileri sınır dışı etme ve yıkılmış bölgeyi yapay zeka özelliklerine sahip yeni şehrin kurulması ve inşası için bir alan haline getirme ilkesine dayanan ‘Ortadoğu Rivierası’ adlı planını açıklamıştı. Ancak bu plan, Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra uluslararası kamuoyu tarafından da tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine ABD Başkanı ana fikrinden vazgeçmeden planlarını değiştirme kararı aldı.

Refah'tan başlayarak

Gözlemciler, Trump'ın şu anda Tel Aviv'in yıkmaya devam ettiği Gazze'nin doğu yarısında bir Ortadoğu rivierası inşa etmeye çalıştığını düşünüyor. Gözlemcilere göre bu artık sadece bir spekülasyon değil, siyasi açıklamalar ve sahadaki gelişmelerle ortaya çıkan gerçeklik.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Gazze'nin yeniden inşa edilebileceğini, ancak bunun yalnızca İsrail'in kontrolündeki bölgelerde mümkün olacağını söyledi. Yeniden inşa için Refah şehrinin seçildiğini belirten Vance, hazırlıklar tamamlandığında Filistinlilerin bu bölgeye taşınabilmesinin beklendiğini kaydetti. ABD Başkan Yardımcısı, Hamas'ın kontrolü altında olmayan bölgelerde inşa çalışmalarının çok hızlı bir şekilde başlayabileceğini de ifade etti.

Aslında bu ifade mevcut duruma da uygulanabilir, çünkü Vance ‘yeniden inşa’ ifadesi yerine Gazze'yi ‘inşa etmek’ ifadesini kullandı. Bu da Gazze'nin tüm topraklarında değilse de doğu bölgelerinde Ortadoğu Rivierası planının uygulanması anlamına geliyor.

İsrail gazetesi Haaretz’in haberine göre ABD, İsrail'den, ordunun kontrolündeki bölgelerde yeni Gazze'nin inşasına başlanmasına izin vermesini istedi. Buna göre ilk aşama Refah'ta başlayacak.

Siyasi araştırmacı Hiyam Haccac yıkım operasyonlarının sadece Doğu Gazze'yi Ortadoğu Rivierası'nın inşasına hazırlık için gerçekleştirildiğini söyledi. İsrail ordusunun sarı hattan çekilmesi umutlarının çok zayıf olduğunu ve Gazzelilerin hatın gerisindeki evlerine dönme düşüncelerinin yavaş yavaş kaybolmaya başladığını belirten Haccac, “Sarı hat, Gazze'yi süresiz olarak bölen fiili sınır haline gelecek gibi görünüyor. Doğuda yeni Gazze, batıda ise nüfusun Hamas yönetimi altında yaşadığı eski Gazze yer alacak” şeklinde konuştu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail hükümeti dün, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te güneydeki kasabalara düzenlediği saldırının koşullarını ve böyle ani bir saldırının engellenememesine yol açan hataları incelemek üzere ‘bağımsız’ bir soruşturma komisyonu kurulmasını onayladı.

Resmi bir soruşturma komisyonu kurmasını gerektiren yasayı atlatmaya çalıştığı yönündeki suçlamalarla karşı karşıya kalan hükümet, yeni komisyona ‘tam soruşturma yetkisi’ verdi ve ‘komisyonun yapısının muhalefetle mümkün olan en geniş konsensüsü sağlayacak şekilde oluşturulmasını’ sağladı.

Hükümet, bu komisyonun çalışma alanının 45 gün içinde, muhalefette iş birliği yapmaya istekli herkesle istişare edilerek belirleneceğine karar verdi.

Karara göre Başbakan Binyamin Netanyahu, soruşturma komisyonuna verilecek görev ve yetkilerin belirlenmesinden sorumlu özel bir bakanlar komitesine başkanlık edecek. Söz konusu görevler arasında komisyonun ele alacağı konuların ve inceleyeceği zaman dilimlerinin belirlenmesi de yer alıyor. Bu komiteye, komisyonun fiilen kurulması için hazırlık amacıyla tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verildi.

Netanyahu, 7 Ekim’deki başarısızlıklara ilişkin bir soruşturma komisyonu kurmaktan, temel sorumluluğunun ortaya çıkmasından korktuğu için kaçınmıştı. Savaşın henüz sona ermediğini ve savaş devam ederken soruşturma yapılamayacağını iddia etmişti. Ancak, erteleme talebini kabul etmeyen Yüksek Mahkeme'nin görüşmeleri sonrasında bu kararı almak zorunda kaldı.

Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, Yüksek Mahkeme hakimleri, 7 Ekim saldırılarıyla ilgili başarısızlıkları incelemek için geniş soruşturma yetkilerine sahip ulusal bir komisyon kurulması gerektiği konusunda gerçek bir ihtilaf olmadığını belirttiler. Hükümete komisyonun kurulmasını onaylaması için bir son tarih verdiler ve daha fazla gecikmeye izin vermeyeceklerini vurguladılar.

Mahkemenin kendisine dayatılacak bir komisyon kurma kararı alacağından korkan Netanyahu, kendi özel komisyonunu kurmaya başvurdu. Böylece, Yüksek Mahkeme başkanının inisiyatifiyle kurulması ve yürütme ve siyasi organlardan tamamen bağımsız olması gereken, yasaya dayalı resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını fiilen engelledi.

Geçtiğimiz hafta Knesset'te yapılan oturum sırasında Netanyahu, ‘geniş kamuoyu desteğine’ dayalı olması şartıyla geniş bir soruşturma komisyonunun kurulmasını desteklediğini açıkça belirtti ve muhalefetin resmi bir soruşturma komisyonu kurulması talebini reddettiğini vurguladı. Anlaşmazlığın özünün ‘sadece neyi veya kimi soruşturduğumuz değil, kimin soruşturma yetkisine sahip olduğu’ olduğunu vurguladı. Netanyahu, muhalefetin, İsrail halkının büyük bir kesiminin güvenini kazanamayacak bir yapı dayatmaya çalıştığını savundu.

Siyasi değerlendirmelere göre, komisyonun bu yeni formatının, eksikliklerden sorumlu kişilere profesyonel bir şekilde işaret edilen kapsamlı bir soruşturma talep eden kamuoyu baskısı ile koalisyonun soruşturma süreci üzerinde siyasi kontrolünü sürdürme ve dosyayı yürütme yetkisinden tamamen bağımsız resmi bir hükümet komitesine devretmeme isteği arasında bir orta yol oluşturabileceği öngörülüyor. Önümüzdeki haftalarda, komisyonu yönetecek isimlerin belirlenmesi için siyasi temasların yoğunlaşması bekleniyor. Bu süreç, komisyonun gerçekten vaat edilen bağımsızlığa ve geniş yetkilere sahip olup olmayacağını görmek isteyen Yüksek Mahkeme ve muhalefetin yakından takibi altında gerçekleşecek.

Hükümetin kararı, bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmasını talep eden ve Netanyahu'yu kovuşturma tehdidini önlemek için yasayı çiğnemekle suçlayan İsrail muhalefet partilerini şaşkına çevirdi. İnsan hakları grupları, hükümetin kararının bozulması ve başka bir komisyon kurulması için bir kez daha Yüksek Mahkeme'ye başvuracaklarını doğruladılar, çünkü tek etkili soruşturmanın geniş yetkilerle donatılmış resmi bir komisyon tarafından yürütülebileceğine inanıyorlar.

Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin aileleri, soruşturmanın şu soruyu yanıtlamasını talep ediyor: “Gazze Şeridi'ndeki savaş neden iki yıl sürdü? Netanyahu'nun iktidarını sürdürmesini sağlamak için siyasi nedenlerden miydi?”