ABD’nin 2011 tarihli Suriye-İsrail anlaşması taslağı: İran'dan vazgeçilmesi karşılığında Golan Tepeleri’nin geri alınması

Şarku’l Avsat, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın Suriye Özel Temsilcisi’nin arabuluculuğunda yapılan Esed ile Netanyahu arasındaki gizli müzakerelerin ayrıntılarını yayınlıyor

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, 8 Kasım 2010'da John Kerry ile ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı iken yaptığı görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, 8 Kasım 2010'da John Kerry ile ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı iken yaptığı görüşmeden bir kare (AP)
TT

ABD’nin 2011 tarihli Suriye-İsrail anlaşması taslağı: İran'dan vazgeçilmesi karşılığında Golan Tepeleri’nin geri alınması

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, 8 Kasım 2010'da John Kerry ile ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı iken yaptığı görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, 8 Kasım 2010'da John Kerry ile ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı iken yaptığı görüşmeden bir kare (AP)

Suriye ve İsrail, Arap Baharı protestolarının patlak vermesi öncesinde, Şubat 2011’de ABD'nin arabuluculuğuyla bir barış anlaşması imzalamanın eşiğindeydiler. ABD’nin arabulucu yetkilisi, ‘önceki tüm anlaşma metinlerinin çok daha ötesinde olan bir anlaşma taslağı’ hazırladı. Taslakta, Şam'ın Tahran ve Hizbullah ile ‘askeri bağlarını’ koparması ve İsrail'in işgal altındaki Golan Tepeleri’nden 4 Haziran 1967 hattına çekilmesi karşılığında İsrail’e yönelik her türlü tehdidi ‘etkisiz hale getirmesi’ yer alıyordu.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki müzakerelere katılan yetkililer, ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi Frederic Hof’un hazırladığı anlaşma taslağına ilişkin detayları, Şarku’l Avsat’a bizzat açıkladılar. Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, Muallim’in hukuk danışmanı Riyad Davudi ve ABD'nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford’un katılımıyla en az iki müzakere oturumu düzenlenmesi planlanıyordu. Eski ABD Başkanı Barack Obama ve o zamanki yardımcısı Joe Biden (şuan ABD Başkanı), dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın katıldığı bu gizli müzakerelerden haberdardı. Her zaman ‘Golan Tepeleri’nin tamamını geri almaktan bahseden’ ve ‘İran ile stratejik ilişkiye bağlılığını ilan eden’ Şam, söz konusu müzakerelerin içeriği hakkında resmi bir yorumda bulunmaktan kaçındı.

Heyecan verici bir gösteri
ABD’nin eski Dışişleri Bakanı John Kerry, ‘Every Day Is Extra (Her Gün Daha Fazla)’ adlı kitabında,  Suriye Devlet Başkanı Esed’in ABD eski Başkanı Obama'ya İsrail ile barışın sağlanması için bir teklif gönderdiğini ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun teklifi ‘şaşırtıcı’ bulduğunu yazdı. Kerry kitabında, 2009 yılında ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’ne başkanlık ettiği dönemde Şam’ı ziyaret ettiğini ve Esed ile yaptığı görüşmede çeşitli konuları ele aldığını belirtti. Kerry, bu konular arasında, İzak Rabin, Şimon Peres, Ehud Barak, Ehud Olmert ve (1996 ve 1999 arasındaki ilk başbakanlığı döneminde) Binyamin Netanyahu hükümetleri sırasında yapılan, ancak başarısızlıkla sonuçlanan önceki girişimler çerçevesindeki İsrail ile barış anlaşmasının da olduğunu aktardı.
Kerry kitabında şu ifadelere yer verdi:
“Esed, Suriye’nin 1967'de kaybettiği Golan Tepeleri’ni geri alabilmek umuduyla gerçek barış müzakerelerine girmek için ne gerektiğini sordu. Eğer bu konuda ciddilerse haber vermeden bir teklif sunmaları gerektiğini söyledim. Bana teklifin nasıl olması gerektiğini sordu, ben de düşüncelerimi onunla paylaştım. Bunun ardından Esed, üst düzey yardımcılarından birini kendisi adına Obama'ya bir mektup yazması talimatı verdi.”
Görüşmeleri sırasında Esed’in Obama’dan İsrail ile Suriye arasındaki yeni barış müzakerelerini desteklemesini istediğini belirten Kerry, “Suriye, İsrail’in Golan Tepeleri’ni kendisine geri vermesi karşılığında bir dizi adım atmaya hazırdı” dedi.
Esed ile görüşmesinin ertesi günü İsrail'e uçan Kerry, 10 yıl sonra yeniden iktidara dönen Netanyahu ile bir araya geldiğinde, Esed ile yaptığı görüşmeyle ilgili kendisine bilgi verdi. Kerry’nin kitabında aktardıklarına göre Netanyahu, Esed'in bunca zamandır, daha önce adım atmaya hazır olduğunun çok daha ötesinde bir anlaşmaya ulaşmaya hazır olmasına şaşırdı.
Kerry, ‘Esed teklifini’ Netanyahu'ya sunduktan sonra Washington’a taşıdığını ve Obama yönetiminin Hizbullah'a yapılan bazı silah sevkiyatlarının durdurulması da dahil olmak üzere hem ABD hem de İsrail'e karşı ‘güven artırıcı önlemler’ talep ederek Suriye Devlet Başkanı’nın ciddiyetini test etmeye çalıştığını ifade etti.
Kerry kitabında şunları yazdı:
“Esed’in, kendisine durdurmasını söylediğimiz Hizbullah'a yönelik davranış biçimini eskisi gibi sürdürdüğünü duyduğumu hatırlıyorum. Bu tam bir hayal kırıklığıydı, ama şaşırtıcı değildi.”

İran’ın saldırıları
1991'de Madrid Barış Konferansı'nın ardından barış görüşmelerinin başlamasından sonra Suriye ve İsrail arasında, ‘masanın dört ayağı’ olarak bilinen Rabin müzakerelerinin gerçekleştirildiği girişimler yapıldı. Müzakerelerde geri çekilme, barış ilişkileri, güvenlik düzenlemeleri, Suriye ve İsrail genelkurmay başkanları arasında yapılacak toplantılar, Golan Tepeleri’nden ‘tamamen geri çekilme’ taahhüdü içeren gizli ve açık müzakereler, ‘normal barış ilişkileri’ kurma görüşmeleri için takvim belirlenmesi ve büyükelçiliklerin yanı sıra 4 Haziran 1967 hattındaki sınır kapılarının açılmasının tartışılması gibi konuların ele alınması bekleniyordu.
Kasım 1995’te İsrail Başbakanı Rabin’in suikast sonucu öldürülmesi sonrasında (Şimon) Peres, Suriye ile barış anlaşması yaparak konumu güçlendirmeye çalıştı. Bu nedenle anlaşmaya varmak için iki ülke arasındaki müzakereleri hızlandırdı. Bunun üzerine 1996 yılının başlarında ikili görüşmeler başladı. Fakat görüşmeler, Tel Aviv, Aşkelon ve Kudüs'teki intihar saldırılarının ardından çöktü. İlgili bir kaynağın aktardığı bilgilere göre ö dönem görüşmelere katılan İsrail heyeti, ABD'deki bir müzakere oturumunda Suriye heyetine, ‘müzakereleri engellemeye yönelik saldırıların arkasında İran’ın olduğunu’ bilgisini verdikten sonra Suriye’nin ‘terör saldırılarını kınaması gerektiğini’ dile getirdi. Ancak müzakereler çöktü ve Peres hükümeti, Lübnan’daki ‘Gazap Üzümleri’ adlı operasyonu başlattı.
1996 yılında iktidarı Netanyahu hükümeti devraldıktan sonra eski Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, 1998 yılında, Amerikalı işadamı Ronald Lauder aracılığıyla Netanyahu ile ‘geniş kapsamlı ve ayrıntılı’ bir anlaşma için müzakerelerde bulundu.
Daha sonra Netanyahu’nun halefi Ehud Barak da müzakerelerin yeniden başlaması için teklifte bulundu. Kendisi ile eski Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara arasında eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın himayesinde İsrail’in Suriye’ye barış ve güvenlik düzenlemeleri karşılığında Haziran ayına kadar Golan Tepeleri’nden çekilmeyi teklif ettiği bir görüşme gerçekleşti. Washington yakınlarındaki Shepherdstown'da, çetrefilli bir dosya olan su sorunun ele alındığı ayrıntılı çalışma oturumları düzenlendi.  İsrailliler, su konusunun ‘kırmızı bir çizgileri olduğunu söylediler. Bunun üzerine Amerikalılar bir barış anlaşması taslağı benzeri bir ‘çalışma raporu’ sundular.
Obama, 2000 yılının başlarındaki müzakere turunun sonunda Amerikalılara, İsrail'e gitmesi ve ardından müzakerelere devam etmek için Shepherdstown'a dönmesini gerektiren ‘karmaşık iç durum’ nedeniyle bir barış anlaşması imzalayamayacağını söyledi. Sağlık sorunları yaşayan (baba)  Esed dönemindeki son girişim, Mart 2000’de, Cenevre'de Clinton ile yaptığı görüşme oldu. Suriye-ABD zirvesi, Clinton’ın daha önce Esed’in reddettiği 4 Haziran hattı ve Taberiye Gölü (Celile Denizi) haritasını sunması sonrası Suriye’nin Taberiye Gölü kıyısına erişimiyle ilgili anlaşmazlık nedeniyle 20 dakika içinde çöktü.
Beşşar Esed, 200’li yılların ortalarına gelindiğinde, uluslararası toplumdan tecrit edilmiş haldeki Suriye’nin devlet başkanlığını devraldı. Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin 2005 yılında öldürülmesinin ardından Şam, Tel Aviv'le Washington'ın uyguladığı tecriti kaldırmaya yönelik müzakereler yapma arzusunu dile getirerek, esneklik gösterdi. Türkiye, 2008 yılı sonlarında, o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Esed ve dönemin İsrail Başbakanı Olmert arasında yaptığı arabuluculuk sayesinde doğrudan müzakerelerin ön görüşmelerine sponsor oldu. Ancak İsrail’in aynı yılın sonunda Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılar nedeniyle bu girişim de çöktü.
Avrupa ülkelerinin Suriye’ye uyguladığı tecrit sona erdikten sonra ABD’nin tecridi de sona erdi. Robert Ford, ABD’nin Şam büyükelçiliğine atandı. Washington, 2010 yılında, Ankara'nın çabaları, Obama yönetiminin barış sürecini harekete geçirme arzusu ve Suriye-İsrail müzakerelerinin gidişatını test etmek için George Mitchell'in ABD'nin Ortadoğu özel temsilcisi atanması da dahil olmak üzere önceki çabaları üzerine yeni bir girişim inşa etmeye başladı. Bu son girişim gizliydi. Müzakere sürecine dahil olan ülkelerde bu müzakereleri bilenlerin sayısı oldukça sınırlıydı. ABD tarafında Başkan Obama, Yardımcısı Biden, Dışişleri Bakanı Clinton, Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon, ABD'nin Tel Aviv Büyükelçisi Dan Shapiro ve Şam Büyükelçisi Robert Ford müzakerelerden haberdardı. Suriye tarafında, Devlet Başkanı Esed, Dışişleri Bakanı Muallim ve Hukuk Danışmanı Davudi müzakereleri, Muallim, Davudi, Hof ve Ford arasında yapılan görüşmeler sırasında öğrendiler. İsrail'de ise müzakerelerden haberdar olanların sayısı ise, Hof'un dönemin Savunma Bakanı Ehud Barak'ın da katıldığı Netanyahu ile Başbakanlık resmi konutunda yaptığı görüşmelere katılanlarla sınırlıydı.

Esed-Hof
Bu çerçevede yapılan son görüşme 28 Şubat 2011'de, yani Libya ve Mısır'da rejimlerin değişmesine neden olan ve Şam'da gösterileri başladığı Arap Baharı’nın ortasında Esrd ile Hof arasında gerçekleşti. Anlaşmanın taslağını hazırlayan Hof, taslağın, İsrail'in Golan Tepeleri'nden 4 Haziran hattına çekilmesi karşılığında Şam'ın Tahran ve Hizbullah ile ‘askeri bağlarını’ koparmasını öngördüğünü söyledi.
ABD’li eski bir komutan ve ihtilaflı bölgelerin sınırlarını belirleme alanında uzman olan Hof, 1990’lı yılların başlarında 4 Haziran hattını çizen ilk kişiydi. ABD son Şam Büyükelçisi Ford, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, Hof Şam’a geldiğinde Esed ile yapacağı görüşmeye, ancak Hof’un Büyükelçilik konutu olan evinde kalması şartıyla kabul ettiğini söyledi. Suriyeli istihbarat servislerinin Hof ile arasında geçen konuşmayı duymaları için onu açık bir hattan aradığını belirten Ford, “Suriyelilerin bizim bir ekip olduğumuzu anlamaları için sizin ve yardımcınızın Büyükelçilik konutunda kalmanız şartıyla görüşmeye katılmayı kabul ediyorum” dediğini ve böyle de olduğunu söyledi. Hof’un kendisine görüşmenin içeriğinden bahsettiğini söyleyen Ford, “Esed'le yapılan görüşmede yaşananların ayrıntılarını ve genel olarak müzakereleri anlatması için bundan sonrasını ona bırakıyorum” ifadelerini kullandı.
İsrail tarafından 2012 yılında yayınlanan raporlara göre Hof’un hazırladığı taslak, İsrail'in Suriye ile İran arasındaki bağların kesilmesine yönelik bir ‘beklentisini’ içeren kapsamlı bir barış anlaşması karşılığında Netanyahu'nun 4 Haziran 1967 sınırlarına çekilme talebine olumlu baktığı ve Şam'a Golan Tepeleri’nin tam kontrolünü vereceği müzakereleri içeriyordu.
Görüşmelerin içeriğini bilen yetkililere göre Hof, ‘Esed'in İran ve Hizbullah ile arasındaki ilişkiyi sona erdirdiği ve dikkatini ABD ve ılımlı Arap ülkeleri ile ittifaklara çevirdiği bir barış anlaşmasının mümkün olduğuna’ ikna olmuştu. Şarku’l Avsat’a konuşan yetkililerden biri, “Bir barış anlaşması taslağı görmedim. Bunlar müzakerenin sonu değil, başlangıcıydı” ifadelerini kullanırken bir başka yetkili, “İki tarafın belirli bir takvim üzerinde anlaşıp anlaşmadıkları veya Golan Tepeleri’ndeki su sorununa bir çözüm bulup bulmadıkları net değildi” şeklinde konuştu. Suriye, İsrail'in 4 Haziran hattının ötesindeki su kaynakları üzerinde hakkı olmadığını söylerken, İsrail, ordusu 4 Haziran hattının gerisinde olsa bile suya erişim sağlayacak lojistik bir askeri varlığının olmasını istediğini söylüyordu.
Su ve Taberiye Gölü kıyısına konusundaki anlaşmazlık, Mart 2000'deki (baba) Esed-Clinton zirvesinin Esed’in göl kıyısına erişim konusunda ısrarı ve Ehud Barak’ın bunu reddetmesi sonucu çökmesine yol açan nedenlerden biriydi. Öte yandan İsrailliler göl kıyısının çevresinde, herhangi bir anlaşma olmadan Suriye'nin buraya erişimini imkansız kılan bir yol inşa ettiler.
Hof’un arabuluculuğunun ‘koşullu ve zorlayıcı’ olduğunu söyleyenler, 1990’ların ortalarında görev yapan ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Warren Christopher’ın ‘Ya olursa?’ başlığı altında liderlik ettiği müzakerelerde Esed’e “Eğer Rabin Golan Tepeleri’nden tamamen çekilme sözü verirse? Barışçıl ilişkilere (normalleşmeye) hazır mısınız?” önerisinde bulunulduğunu belirttiler. İzak Rabin o dönem cebine, Esed'in barış ilişkileri ve güvenlik düzenlemelerini içeren talepleri kabul etmesi halinde Golan Tepeleri’nden tamamen çekilmeye yönelik hazırlıkları içeren bir taslak koydu. Yetkililerden biri, Netanyahu’nun Hof’un arabuluculuğunda, ‘Suriyelilerin bölgesel yönelimlerini değiştirmelerini ve İran ile bağları kesmelerini öngören bir barış anlaşmasına razı olmaları halinde, Golan Tepeleri’nden tamamen çekilmeye hazır olduğunu’ ifade etti.
Şarku’l Avsat’a konuşan ABD'li bir yetkili, tarafların ciddiyetinden şüphe olmadığını söyledi. Yetkili “İsrailliler Suriye yaklaşımında stratejik bir değişiklik, Suriyeliler ise 4 Haziran hattına kadar tüm bölgeleri geri almak istiyordu ve müzakereler bu şarta bağlıydı. Her iki tarafta da büyük bir ilerleme kaydedildi. ABD’nin müzakerelerin ciddiyeti konusunda hiçbir şüphesi yoktu. Diğer tarafın ne kadar ileriye gideceğini öğrenmek konusunda hem Esed hem de Netanyahu ciddi bir tutum içerisindeydi.  Hof'un Esed ile 28 Şubat'ta yaptığı görüşme, Esed'in neler yapabileceğine dair açık bir işaretti” ifadelerini kullandı.
Amerikalılar, anlaşmanın yazılı taslağının ABD’ye ait olduğunu söyleme konusunda oldukça heveslilerdi. Bu onlar için önemliydi. Bunun nedeni, ABD'nin Orta Doğu özel temsilcisi George Mitchell’in Netanyahu ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) arasında herhangi bir anlaşma formüle etmemesiydi. Bunun yanı sıra ABD’nin Suriye ve İsrail arasında doğrudan görüşmelerin olmadığı, bunun yerine müzakerenin Hof üzerinden yapıldığına dair bir iddiası vardı.

Güvenin inşası
Suriye protestolarının patlak vermesinin onuncu yıldönümünün arifesindeki son müzakere girişimi büyük önem kazanırken özellikle (Suriye'deki ana aktör) Moskova, Şam ve Tel Aviv arasında ‘güveni inşa etmek’ için esir takası anlaşması, Yermuk Kampı'ndaki mezarlıkta bulunan İsrailli askerlerin kalıntılarının iadesi, 2018'deki Golan Tepeleri ile ilgili görüşmelere yeniden başlamasına garantörlük yapılması ve İran ve milislerinin Suriye'nin güneyinden uzaklaştırılması gibi konulara odaklanan bir arabuluculuğa liderlik ediyor.
Müzakereler, Arap ülkelerinin, Şam ile Tel Aviv arasında kanalları açmaya veya aralarında bir barış anlaşmasına ulaşılması için girişim başlatmaya ve Suriye'nin yeniden inşası için fon sağlamaları ve ekonomik sorunlarını çözmeleri karşılığında İran'dan ‘uzaklaşması’ olasılıklarını test etmek için gizli toplantılar düzenlemeye niyetli olduklarına dair haberlerin ardından bir kez daha önem kazanıyor.
Tel Aviv, özellikle eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2019 yılında İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki ‘egemenliğini’ desteklemesi ve İran’ın Suriye'deki askeri noktalarına düzenlediği bombardımanları sürdürmesinin ardından siyasi müzakerelere, Şam ise ‘İsrail’in Golan Tepeleri’nden tamamen geri çekilmesini’ öngörmeyen ve ‘İran ile stratejik ilişkilerini tehlikeye atan’ bir barış anlaşmasına ilgili göstermedi.
ABD’nin Şam Büyükelçisi Ford, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Esed’in karşılığında çok şey almadıkça İsrail'le barış anlaşması imzalaması artık oldukça zor. Çükü şuan İran'ın, milislerinin ve Hizbullah’ın desteğine ihtiyacı var. Aksi takdirde rejimin, Badiye (Suriye Çölü), Humus, Suveyda ve Dera'nın bir bölümünü kontrol etmesine kim yardım edecek? Esed bir barış anlaşması imzalayıp Şam'da bir İsrail büyükelçiliği açsa bile Şam, Batı'dan mali yardım alabilecek mi? Suriye'de işlenen tüm suçların ardından mali akışın olması ve yaptırımların kaldırılması son derece güç. Terör örgütleri olarak listeleme, Lübnan'a müdahale ya da bazı istisnaların yanı sıra Arap ve Avrupa ülkelerinin yardımlarının gelişi ile ilgili ABD’nin bazı yaptırımları kaldırılabilir. ABD’de barış anlaşması imzalansa bile Esed'e sempati duyulmayacaktır. Herhangi bir barış anlaşması karşılığında teklif edilebileceklerin de sınırları vardır” ifadelerini kullandı.
Öte yandan, Şam'ın yaklaşımına ilişkin değerlendirmede bulunan bir Arap yetkili, rejimin bir barış anlaşmasının imzalanmasını, Golan Tepeleri’nin tamamını geri alacağına dair açık bir garanti olmaksızın kabul etmesinin ve İran'dan tamamen uzaklaşmasının zor olduğunu söyledi.
Suriye, İsrail, bölge ve ABD’deki durumu yakından takip eden üst düzey bir yetkili, mevcut duruma ilişkin yorumunda, “Bu belki de geçtiğimiz yıllardaki gibi Suriye ile İsrail arasında bir barış anlaşmasına ulaşma çabasının sonuncusuydu. En iyi ihtimalle yeni bir uzlaşı veya anlaşma varılsa da onlarca yıldır okuduğumuz ve müzakere ettiğimizden farklı olacaklardır” dedi.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Katz: Suriye’deki silahlı gruplar Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşünüyor

Golan Tepeleri (Reuters)
Golan Tepeleri (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi toplantısında yaptığı açıklamada, Suriye’deki bazı silahlı grupların Golan Tepeleri’ni ele geçirmeyi düşündüğünü söyledi. Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığına göre Katz, İsrail’in Şam ile güvenlik anlaşması ya da normalleşme yolunda olmadığını belirterek, Suriye ordusu ya da ülkedeki farklı milislerin İsrail yerleşimlerine saldırma veya Suriye’deki Dürzi toplumunu yeniden tehdit etme ihtimaline karşı hazırlık yapıldığını ifade etti.

Katz, Husilerin de Golan Tepeleri’ne yönelik olası bir kara harekâtını değerlendirdiğini söyledi.

Öte yandan, İsrail güçleri Aralık 2024’te Beşşar Esad rejiminin çöküşünün ardından Suriye’nin güneyinde dokuz noktada konuşlandı. Bu noktaların büyük bölümü, iki ülke arasındaki sınırda Birleşmiş Milletler tarafından izlenen tampon bölgede yer alırken, konuşlanma alanları arasında Cebel Hermon’un (Şeyh Dağı) Suriye tarafındaki iki nokta da bulunuyor.

İsrail, bu birliklerin İsrail yerleşimlerini korumak ve düşman unsurların eline geçtiğinde tehdit oluşturabilecek silahları güvence altına almak amacıyla Suriye topraklarında yaklaşık 15 kilometre derinliğe kadar faaliyet yürüttüğünü açıkladı. Bu potansiyel tehdit unsurları arasında Lübnan Hizbullahı ile İran destekli diğer milis gruplar da yer alıyor.

Suriye’nin güneybatısında bulunan Golan Tepeleri, başkent Şam’ın yaklaşık 60 kilometre batısında yer alıyor ve toplamda 1.860 kilometrekarelik bir alanı kaplıyor. İsrail, Haziran 1967 Savaşı sırasında bölgenin yaklaşık 1.250 kilometrekarelik kısmını işgal etmiş, 1981’de ise fiilen ilhak etmişti. Ancak bu ilhak, bölgeyi hâlen işgal altındaki Suriye toprağı olarak kabul eden Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıyor.


BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
TT

BM: İsrail–Hizbullah ateşkesi kırılgan, belirsizlik devam ediyor

İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)
İsrail askerleri, Güney Lübnan'daki Mays el-Cebel köyünde yıkılmış evler arasında hareket ediyor (EPA)

Birleşmiş Milletler’in Lübnan Özel Koordinatörü Jeanine Hennis-Plasschaert, Perşembe günü yaptığı açıklamada, hükümetin aldığı önemli kararlar ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendirilmiş varlığına rağmen ülkenin güneyindeki belirsizlik ortamının devam ettiğini belirtti. Hennis-Plasschaert, bu iki unsurun “normalleşme yolunda temel bir zemin oluşturduğunu” söyledi.

Hennis-Plasschaert, “Birçok Lübnanlı için çatışma düşük yoğunlukla da olsa sürüyor. Mevcut durum devam ettiği sürece, düşmanlıkların yeniden tırmanma ihtimali ortadan kalkmış değil” ifadelerini kullandı.

BM yetkilisi, mevcut fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Diyalog ve müzakereler tüm sorunları çözemeyebilir; ancak taraflar arasında karşılıklı anlayışın oluşmasına katkı sağlar ve en önemlisi, istenen güvenlik ve istikrara giden yolu açar” dedi.

İsrail ile Hizbullah arasında geçen yıl Kasım ayında, Gazze’deki savaşın yol açtığı bir yılı aşkın karşılıklı bombardımanın ardından ABD arabuluculuğunda ateşkes sağlanmıştı. Ancak İsrail, anlaşmaya rağmen Güney Lübnan’daki bazı noktalarda varlığını sürdürürken, ülkenin güneyi ve doğusuna yönelik saldırılarına devam ediyor.