Biden'a Husilere baskı çağrısı

Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)
Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)
TT

Biden'a Husilere baskı çağrısı

Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)
Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)

ABD yönetimi, Yemen krizini ve Husi grubunun Yemen'deki siviller ile Suudi Arabistan altyapısına yönelik saldırgan hamlelerini sona erdirme yönünde ciddi ve güçlü adımlar atıyor. Diğer yandan birçok analist, yetkili ve temsilci de Başkan Biden yönetimini Husilere taviz vermemeye, adeta bir ölüm makinesi gibi işleyen gruba daha fazla baskı uygulamaya çağırıyor.
Teksas'tan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Michael McCaul, Twitter hesabından yaptığı açıklamada ABD yönetimindeki yetkilileri, Yemen'deki şiddetli çatışmayı sona erdirmek için Husilere daha fazla baskı uygulama çağrısında bulundu. Aynı zamanda yönetimin bu hafta aldığı, Hazine Bakanlığın’ın grubun iki liderine yaptırım uygulaması kararını memnuniyetle karşıladı.
İran'dan silah satın almaları ve sivillere saldırmaları dolayısıyla Husilere daha fazla baskı yapması yönünde geçtiğimiz haftalarda talepte bulunduğunu belirten McCaul şu ifadeleri kullandı:
“Bu yıkıcı savaşı sona erdirmek için, üzerinde müzakere edilmiş bir çözümün bulunması için yönetimi tüm taraflar üzerinde baskı uygulamayı sürdürmeye çağırıyorum.”
Washington'daki Atlantik Konseyi'nde Ortadoğu meseleleri kıdemli araştırmacısı Kirsten Fontenrose, Yemen'deki durumun daha da kötüye gittiğini, zira Husilerin Marib'deki son askeri kazançlar ve Biden yönetiminin yürüttüğü son prosedürler dolayısıyla cesaretlendiğini ifade etti. Aynı zamanda şu an Husilerin nüfusun gerçek oranlarını yansıtacak bir siyasi anlaşmayı müzakere veya kabul etme yönünde hiçbir nedeni olmadığını kaydetti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Fontenrose, ABD hükümeti tarafından varılacak herhangi bir siyasi anlaşmada Husilerin temsiliyet konusunda aşırıya kaçabileceğini ve birkaç ay içinde Yemen halkının diğer kesimleri tarafından anlaşmanın reddedilmesine yol açacağını söyledi. Bu durumun Suudilerin, ABD’nin Yemen’deki çıkarlarını koruma arzusunda olmadığı hissine kapılmalarına neden olacağını belirten Fontenrose aynı zamanda ABD Temsilcisi Tim Lenderking’e güvendiklerini kaydetti. Kirsten Fontenrose “Biden'ın yeni bir nükleer anlaşma konusunda İran'a verdiği açık tekliflerin, ABD'nin Husiler ile İran’ın da memnuniyet duyacağı bir anlaşmaya varması karşılığında Suudi güvenliğinden ödün vermek isteyeceği anlamına geldiğini düşünüyorlar” ifadesini kullandı.
Bush ve Obama yönetimleri sırasında Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmış olan araştırmacı, ABD'nin Yemen krizindeki temsilcisi Tim Lenderking'in Yemen'de siyasi bir çözüm bulma konusunda uluslararası görüşmelere liderlik ettiğini, bölgede saygın biri olduğunu ve Martin Griffiths ile aralarında oldukça iyi bir iş ilişkisinin bulunduğunu aktardı. Ancak Lenderking'in Körfez ülkeleriyle diplomasi üzerinde çalıştığı yıllarda meşru siyasi aktörler sahnesinin bir parçası olmayan Husilerin Tim ile uzun vadeli bir ilişki kurma yönünde hiçbir adım atmadığını ifade eden Kirsten Fontenrose sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tim, Yemen'deki savaşı sona erdirmenin ABD hükümetinin bir önceliği olduğunu, bundan Suudi Arabistan ve İran'ın eşit ölçüde yararlanacağını biliyor. Ancak Tim'in sorunu, Biden yönetiminin attığı son adımların Husileri Marib’e yönelmesini durdurması ve Yemen’in geri kalanı tarafından desteklenecek bir siyasi anlaşma yönünde ona fırsat bırakmamış olmasıdır. Mevcut ABD stratejisi, Husilerin taleplerinde taviz vermeye hazır olduğunu varsayıyor. Ancak hazır değiller. ABD stratejisi ayrıca Suudi Arabistan'ın ABD ve Avrupa aracılığındaki bir anlaşmayı rahatça kabul edeceğini, İran için ise bunun kolay olmadığını zannediyor. Ancak durum böyle değil.” 
ABD stratejisini Husilerden hiçbir şey talep etmeden gruba bir dizi hizmet (yabancı terör örgütü listesinden kaldırılması, Arap Kaolisyonu’na yönelik ABD desteğini geri çekmesi, Suudi Arabistan’a cephane satışının durdurulması) sağlamakla suçlayan Fontenrose, Husilerin bu ayrıcalıklara Riyad'ı bombalayıp Marib'e ilerleyerek, müfettişlerin Hudeyde Limanı’nda çevresel tehlike oluşturan Safer gemisine ulaşmalarını engelleyerek cevap verdiğini vurguladı. Böylece ABD’nin siyasi müzakereler başlamadan önce nüfuzunun çoğunu geride bıraktığını belirtti.
ABD'nin Suudi Arabistan ve bölgedeki diğerlerini saldırıda bulunmama yönünde İran ile anlaşma yapmaya teşvik edebileceğini savunan Kirsten, söz konusu anlaşmanın Suudi Arabistan’ın ABD’li asker sayısının düşürülmesi talebi karşılığında İran’ın Husilere verdiği desteği durdurmasını kapsayacağını, belki böylece İranlı muhalif gruplara verilen desteğin durdurulacağını kaydetti.
Şarku’l Avsat’a konuşan, Atlantik Konseyi'nde siyasi araştırmacı Carmiel Arbit de Biden yönetiminin Husilerin yabancı terör örgütü olarak tanınmasını iptal kararının sadece insani yardım için değil, bu tür bir diplomatik katılım için de bir alan yaratılmasına katkıda bulunduğunu söyledi. Bu yaklaşımın daha pragmatik olduğunu ancak önceki yönetimin İran’a yönelik azami baskı kampanyasından daha şefkatli olduğunun söylenebileceğini kaydetti.
Yemen'de altı yıldır süren çatışmanın basit bir çözümü olmadığı inancındaki Arbit, Yemen’in yeniden oluşmasını tasavvur etmenin giderek zorlaştığını belirtti. Kısa dönemde, insani yardımın hem ABD hem de uluslararası toplum için bir öncelik olarak kalması gerektiğini savunan Arbit, yönetimin muhtemelen Yemen ile İran’a benzer şekilde ilgileneceği, Körfez Arap müttefikleri ile İran arasındaki gerilimi düşürme yönünde fırsatlar arayacağı inancını dile getirdi. Diğer yandan cezai tedbirlerin de kullanılacağını, nerede olursa olsun küçük kazançlar elde etmeye çalışılacağını vurguladı.
Dış İlişkiler Konseyi’nin internet sitesindeki bir makalede Trump yönetiminin Husileri terörist olarak sınıflandırma kararının defalarca yürüttükleri terör eylemlerinden kaynaklandığını belirten ABD'nin eski İran Özel Temsilcisi Elliott Abrams, Biden yönetiminin bu kararı feshini eleştirdi. Uzun bir süredir terör eylemleri düzenleyen ve halen de düzenlemeye devam eden Husilerin terörist oldukları için yabancı terör örgütü olarak sınıflandırılmaları gerektiğinin altını çizdi.
Biden’ın kararı arkasındaki gerekçenin Yemen üzerinde olumsuz bir insani etkiye sahip olabileceğini, bunun Husilerle müzakereleri daha karmaşık hale getireceğini belirten Abrams, böylece savaşı sona erdirme çabalarının da engelleneceğini vurguladığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Asıl amaç savaşı sona erdirmekse, bu refleksin Husilerle ilgili olarak, yabancı bir terörist grup üzerinde ne gibi bir etkisi olacak? Davranışlarını değiştirip terör eylemlerini durdurarak karşılık verecekleri kesin mi? Temsilci Lenderking'e iyi şanslar diliyorum. Mantık, Husilerin müzakere etmeye daha az meyilli olacağı hsaba katılarak alternatif bir görüş öneriyor. Zira Biden yönetiminin kararı, Suudi Arabistan'ın Yemen'deki savunma amaçlı askeri operasyonlarını desteklemeyeceği açıklamasından birkaç gün sonra geldi. Husi liderlerden biri olsaydım, kazandığımı, ABD’lilerin artık çıkmak istediklerini düşünürdüm. Suudilerden uzaklaştılar, davranışım değişmemiş olsa dahi terörizm sınıflandırmasından çıkardılar. Neden müzakere edeyim ki? Biden yönetiminin başvurduğu yöntemleri dikkatlice gözden geçirmesi gerekiyor.”



Katar, İran-İsrail ateşkesinde son dakika arabuluculuğunu açıkladı

TT

Katar, İran-İsrail ateşkesinde son dakika arabuluculuğunu açıkladı

Katar, İran-İsrail ateşkesinde son dakika arabuluculuğunu açıkladı

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) Katar'ın el-Udeyd Hava Üssü’ne yönelik füze saldırılarına rağmen Katar'ın İran ve İsrail arasında ateşkes anlaşmasına varılması için yoğun çaba sarf ettiğini açıkladı.

Doha'yı ziyaret etmekte olan Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam ile düzenlediği ortak basın toplantısında konuşan Al Sani şu ifadeleri kullandı: “Ateşkes konusuyla ilgili olarak Katar devleti, ateşkesin istikrarını sağlayacak bir anlaşmaya varmak için Katar Emiri Şeyh Temim'in hem ABD tarafı hem de İran Cumhurbaşkanı ile gerçekleştirdiği temaslar aracılığıyla büyük çaba sarf etti… Bu sürecin başarısı nihayetinde ilgili tarafların iradesine ve kararlılığına bağlıdır.”

Al Sani, Katar Emiri'nin İran Cumhurbaşkanı ile yaptığı bir telefon görüşmesini de açıklayarak şunları söyledi: “Sayın Emir, İran Cumhurbaşkanı ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve bu görüşmede Katar'ın komşu bir ülke olarak her zaman bölgenin güvenlik ve istikrarını korumaya çalıştığını vurguladı.”

sdfrgt
Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani (DPA)

Al Sani, “Durumu alevlendirmeyi amaçlayan tüm girişimlere rağmen Katar olayları akıllıca ele almaya devam edecektir” dedi.

Bununla birlikte, İran'ın Katar'a yönelik füze saldırısının ülkenin egemenliğinin ihlali olduğunu vurguladı. Al Sani, “Yaşananlar Katar devletinin egemenliğinin ihlalidir ve bu kabul edilemez; ülkenin güvenliğini ve egemenlik haklarını korumak için uluslararası hukuk ve kabul edilen sözleşmeler uyarınca gerekli hukuki ve siyasi tedbirler alınacaktır” şeklinde konuştu.

Al Sani, İran ile İsrail arasındaki ateşkesin önemini vurgulayarak, ABD ve İran'ı müzakere masasına geri dönmeye çağırdı. Al Sani, “Ateşkesin kararlaştırıldığı şekilde devam edeceğini umuyor ve Katar devletinin her zaman istediği kapsamlı bir diplomatik çözüme ulaşmak için ABD ve İran taraflarını müzakere masasına dönmeye çağırıyoruz” ifadesini kullandı.

Al Sani sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm tarafların çıkarlarını garanti altına alan adil bir anlaşma çerçevesinde, nükleer silahlardan arındırılmış, güvenli ve istikrarlı bir bölge için çalışmanın önemine inanıyoruz. İran'ın da komşu bir ülke olarak anlayış ve yapıcı bölgesel iş birliği çerçevesinde güvenlik, istikrar ve büyüme arzusunda olduğunu yineliyoruz.”

Al Sani, “Bölgedeki olayları her zaman sorumluluk ruhu ve bilgelik gözüyle ele almalıyız. İsrail'in bölgeye ve İran'a yönelik tekrarlanan saldırganlığı gerilimin daha da artmasına yol açmakta ve bölgedeki istikrarsızlık durumunu daha da kötüleştirmektedir. Bu düşmanca yaklaşımın devam etmesi bölgeyi daha karmaşık ve tehlikeli yollara sürüklemekte ve bölgesel barış ve güvenliği önemli ölçüde tehdit etmektedir” ifadelerini kullandı.

Katar'ın hava savunma sistemlerinin İran füzelerine karşı gösterdiği başarı konusunda ise Al Sani şunları söyledi: “Katar'ın bugün açıkça teyit ettiği mesaj, güvenliğini korumak, topraklarını ve halkını savunmak için tam kapasiteye sahip olduğudur. Katar Silahlı Kuvvetleri etkinliğini ve yüksek hazırlık düzeyini kanıtlamış ve herkese Katar devletinin kendisini, vatandaşlarını ve topraklarında yaşayanları tam güç ve yeterlilikle savunabileceği yönünde güçlü bir mesaj göndermiştir.”

Katar Silahlı Kuvvetleri’nin ‘söz konusu saldırıya karşı koymada kahramanca bir hareket’ sergilediğini ve düşman füzelerinin biri hariç hepsini durdurup düşürdüğünü belirten Al Sani, “Bu performans silahlı kuvvetlerimizin sahip olduğu yüksek hazırlık ve profesyonellik düzeyini yansıtmakta ve anavatanın güvenlik ve egemenliğini yetkinlikle koruma kabiliyetlerini teyit etmektedir” dedi.

Al Sani ayrıca, İsrail'in Lübnan topraklarına yönelik saldırılarını da kınayarak şunları söyledi: “İsrail'in ateşkesi sürekli ihlal etmesini ve Lübnan'ın egemenliğine yönelik saldırılarını açık ve kesin bir dille kınıyoruz… Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni sorumluluklarını yerine getirmeye ve İsrail'in bölgenin istikrarını tehdit eden bu sorumsuz hareketlerini durdurmaya çağırıyoruz.”