Ratcliffe Şarku’l Avsat’a konuştu: Uluslararası toplum, İran'ın ‘rehine diplomasisi’ ile mücadelede başarısız oldu

Ratcliffe ve kızı Gabriella, 2019'da Londra'daki Başbakanlık ofisine geldiği sırada (Getty) - Nazanin'in elektronik kelepçesi çıkarılmadan önceki fotoğrafı (AFP)
Ratcliffe ve kızı Gabriella, 2019'da Londra'daki Başbakanlık ofisine geldiği sırada (Getty) - Nazanin'in elektronik kelepçesi çıkarılmadan önceki fotoğrafı (AFP)
TT

Ratcliffe Şarku’l Avsat’a konuştu: Uluslararası toplum, İran'ın ‘rehine diplomasisi’ ile mücadelede başarısız oldu

Ratcliffe ve kızı Gabriella, 2019'da Londra'daki Başbakanlık ofisine geldiği sırada (Getty) - Nazanin'in elektronik kelepçesi çıkarılmadan önceki fotoğrafı (AFP)
Ratcliffe ve kızı Gabriella, 2019'da Londra'daki Başbakanlık ofisine geldiği sırada (Getty) - Nazanin'in elektronik kelepçesi çıkarılmadan önceki fotoğrafı (AFP)

Beş yıl boyunca İran’da tutuklu kalan İngiliz-İranlı Nazanin Zaghari-Ratcliffe’ın eşi Richard Ratcliffe, uluslararası toplumun Tahran'ın ‘rehine diplomasisi’ ile mücadelede ‘başarısız’ olduğunu söyledi. Şarku’l Avsat’a konuşan Ratcliffe, “Yaşadıkları bir yana, Nazanin’in yerine yeni isimler gelecek” ifadelerini kullandı.
Nazanin, ceza süresinin dün bitimiyle ayak bileğindeki elektronik kelepçenin çıkarılmasına İranlı yetkililer tarafından onay verilmesinin ardından 14 Mart'ta mahkeme huzuruna çağrıldı. Bu çağrıyı kabul edilemez olarak gören Londra ise Nazanin’in mümkün olan en kısa sürede geri dönmesi talebinde bulundu.
Nazanin’in yarı tahliyesi ardından dün Şarku’l Avsat’a konuşan eşi Richard ise “Elektronik kelepçenin bileğinden çıkarılmasına gerçekten çok sevindim. Evden çıkarak büyükannesini ziyaret etmesine izin verildi” ifadelerini kullandı. Öte yandan, İran’ın Nazanin’i tutuklu tutmaya devam etmek için “ilk dava kapatıldığı gün yeni bir dava açarak” hileye başvurduğu düşüncesini dile getirdi.
Geçen hafta İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab ile bir telefon görüşmesinde bulunan Ratcliffe, eşinin cezasının resmi bitiş tarihinde değil de önümüzdeki aylarda İngiltere'ye döneceği yönündeki iyimserliğini dile getirdi. Aynı zamanda, “Bir kişiyi uluslararası hukuk kapsamı dışında tutuklayarak cezalandırmak ile, cezasının bitişi ardından dahi gözaltında tutmak arasında fark var” diyen Ratcliffe, ülkesi hükümetini ‘kırmızı çizgiler’ çizmeye çağırdı.

Rehin alma
Eşinin 2016'da İran'da hapis cezasına çarptırılması ardından yoğun bir baskı kampanyası yürüten Ratcliffe, Tahran'ın karısına ve diğer çifte vatandaşlara yönelik ‘rehin alma diplomasisini’ kınayarak ülkesini Tahran’a karşı önlem almaya çağırdı. “İranlıların ceza süresi bitimi öncesinde Nazanin davasını mahkemede yeniden canlandıracağı konusunda hükümeti sonbaharda uyarmıştık. Zirâ İran, borç sorunu çözülmediği taktirde nüfuzunu artırmak istiyor” ifadelerini kullanan Ratcliffe, iki ülke arasında askıda kalan borç soruna atıfta bulunmuş oldu. Nazanin’in geçtiğimiz yıl Kasım ayında mahkemeye çıkarılmasının İngiltere’ye yönelik bir uyarı olduğu düşüncesini dile getiren Ratcliffe, şöyle söyledi:
“O sırada Dışişleri Bakanı’na İran'ın rehin alma politikası karşısında daha sert olması gerektiğini, aksi taktirde daha fazla kişiyi tutuklayacaklarını söyledim. Nitekim uluslararası toplum, İran’ın rehine diplomasisini bir güvenlik kaygısı olarak göremedi. Bu diplomasinin sona erdirilmesini nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması yönünde bir ön şart haline getiremedi. Bunun yerine bu konuyu İran’ın yerel insan haklarıyla ilgili bir iç meselesi olarak ele almakla yetindi. Yaşadıkları bir yana, Nazanin’in yerine yeni isimler gelecek. Bu, son beş yılda gördüğümüz tüm kanıtların ardından ürkütücü bir durum.”

Ürküntü, ret, tehditler
İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab'ın geçen ayın başlarında Ratcliffe ile yaptığı görüşme, manşetlerde yer almıştı. Bu, Ratcliffe’ın İngiliz hükümetinin Nazanin’in cezasının sonuna yaklaşıldığı sırada serbest bırakılması şansının riske atılmaması için sessiz kalma çağrısını reddetmesi ardından gelmişti. Nitekim Ratcliffe, “İran'ın rehin alma meselesinin beş yıl sonra dahi kurbanların ona karşı bir kampanya başlatıp başlatmadığı etrafında dönmesi beni ürkütüyor. Bunu bir tür mağdur suçlama olarak görüyorum. Ancak Nazanin davasındaki asıl nokta, iki hükümet arasındaki çatışmaya yakalanmış olmamız, yürüttüğümüz kampanyalar önemsiz. Hükümetlerin eylemlerinden çok mağdurların eylemlerine odaklanmak kabul edilemez” diyor.
Tahran’ın Nazanin’in ailesini tehdit ettiğinden bahseden Ratcliffe, İngiliz hükümetini bunları aktarmak ve ‘mafya taktiklerine’ imkan sağlamakla suçlayarak şöyle ekledi:
“İranlı yetkililer, İranlı ailelere ciddi baskı uygulayarak onları her yönden tehdit ediyor. Eşimin ailesi, özellikle hapiste olduğu ilk zamanlarda birçok tehditle karşı karşıya kaldı. Dışişleri Bakanlığına aslında yapmaları gerekenin oldukça basit olduğunu, İranlılardan geri adım atmaları ve Nazanin ile ailesinin İngiliz diplomatik korumasından yararlandığına dair doğrulama talep etmeleri gerektiğini bildirdim. Mesaj oldukça açık olmalıydı: ‘Onlara zarar vermeye cesaret etmeyin’. İngiliz hükümeti ise İranlıların mesajını bize iletti; sanki sorumluluk bizdeymiş gibi. Otoriteye saygı duyan İran Devrim Muhafızları, düşmanının zayıf noktasına dokunma yeteneğine sahip. Dışişleri Bakanlığına, yaklaşımının kırmızı çizgiler oluşturmaması ve diplomatik koruma kozunu kullanmaması nedeniyle İngiliz vatandaşlarının işkence görme riskini artırdığını söyledim.”

Sonraki adımlar
İran’ın eşinin serbest bırakılmasını erteleyeceği ihtimaline değinen Ratcliffe, Nazanin 8 Mart'ta serbest bırakılmadığı taktirde atmak istediği bazıları acil, bazıları ise uzun vadeli adımların bir listesini İngiliz hükümetine verdiğini dile getirerek şöyle söylüyor:
“Kapılı kapılar ardında nettim. İran’ı yaptırımlara tâbi tutmamanın yalnızca bizim için değil, gelecekte kendisini bizim konumumuzda bulabilecek herkes için ihmal olacağı düşüncemi dile getirdim. Hükümet ya vatandaşlarını rehin alma politikasından koruyacak ya da bunu normalleştirecek. Sorunun hükümetin umursamaması veya hiçbir şey yapmaması olduğunu sanmıyorum. Eminim ki beş yıl içerisinde Nazanin davasını çok kez açtılar. Ancak bir noktada, başka bir ülke tarafından rehin alınma meselesini ele almaları gerekiyor. Bu mesele nezaket gösterilerek çözülmez. İngiltere hükümeti, suç ve suçun sebebini taviz vermeden ele alıyor; bunun başka bir ülkenin rehin alması hususunda da geçerli olması gerekiyor. İran’ı veya vatandaşları rehin alan herhangi bir ülkeyi sorumlu tutmaları gerekiyor. Yani Britanya'nın vatandaşlarını korumak için daha iyi bir iş çıkarması gerekiyor; zirâ bu şekilde savunmasız görünüyor. İngiltere aynı zamanda temel sorunları da ele almalı. İngiltere'nin İran'ın parasını elinde tutması, İngiliz vatandaşları için daha fazla güven sağlamıyor. Bu, özellikle hükümetin vatandaşlarını korumadaki başarısızlığı ile birleştiğinde yalnızca bir provokasyondur.”
Richard, İngiltere ve İran Hükümetleri arasındaki borç davasına atıfta bulunuyor. Söz konusu dava, İngiltere ve İran arasında bir silah anlaşmasının imzalandığı 1976 yılına dayanıyor. Anlaşmaya göre Londra, bin 500 adet Chieftain tankını 400 milyon sterline İran’a satacakken İran şahının devrildiği 1979 devriminden sonra tankların teslimini dondurmuştu. Bu iki meseleyi birbirine bağlamayı reddeden İngiltere ise bunların tamamen ayrı meseleler olduğunu vurguluyor.

Umuda sarılmak
Ratcliffe, İngiliz hükümeti kurumlarının Nazanin’in önümüzdeki hafta veya aylarda ülkesine döneceğini beklediğini, kıza Gabriella’nın ise gün saydığını  ifade ederek “Otobüs durağında beklediğimiz sırada annesinin döndüğünü hayal etti. Yani iyimser davranıyor. Nazanin ise her günü tek geçiriyor. Neler olacağını bekleyip göreceğiz” diyor.
Reuters haber ajansının insanı kolu Thomson Reuters vakfında proje yöneticisi olan Zaghari-Ratcliffe, 2016 yılının Nisan ayında 22 aylık kızıyla birlikte aile ziyareti için İran’a gitmiş, İngiltere’ye dönmek üzereyken Tahran havaalanında gözaltına alınmıştı. Ardından 9 Eylül 2016'da ‘İran İslam Cumhuriyeti rejimini devirmeye çalışmak’ ve casuslukla suçlanarak 5 yıl hapse mahkum edilmişti. Ancak Nazanin, bunu şiddetle reddediyor.
Kızı Gabriela ise, İran'dan çıkışı yönünde Devrim Muhafızları’ndan ‘sürpriz onay’ alması ardından 10 Ekim 2019'da İngiltere'ye dönmüştü.
Mart 2020’de Kovid-19 salgını nedeniyle Evin Hapishanesi’nden şartlı tahliye edilen Nazanin, ev hapsine alınmıştı. Cezası süresinin sonuna yaklaşılmasıyla birlikte Eylül 2020’de yeni bir iddianameyle karşı karşıya kalan Nazanin, doğrudan hapishaneye geri gönderileceği veya cezasının uzatılacağı korkularıyla, 2 Kasım'da yargıç karşısına çıkmış, ancak mahkeme oturumu erteleme kararı almıştı.

 


Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
TT

Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)

Sudanlı üst düzey istihbarat yetkilisi Ahmed Hasan Muhammed, ülkesinin İran’ın Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssü kurma talebini reddettiğini söyledi.

İran’ın bu talebi kabul edilseydi, söz konusu üs, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından birinde deniz trafiğini izlemesine olanak tanıyacaktı.

Şarku’l Avsat’ın Wall Street Journal gazetesinden aktardığına göre Muhammed konuya ilişkin açıklamasında şunları söyledi;

“İran, Sudan ordusuna isyancılara karşı mücadelede kullanılmak üzere silahlı insansız hava araçları (SİHA) sağladı. Tahran, üssü inşa etme izni karşılığında, Sudan’a helikopter taşıyan bir savaş gemisi de dahil olmak üzere gelişmiş silahlar teklif etti. İranlılar üssü istihbarat toplamak için kullanmak istediklerini söyledi. Oraya savaş gemileri de yerleştirmek istediler. Ancak Hartum, İran’ın bu teklifini reddetti.”

Muhammed gazeteye yaptığı açıklamada, “Sudan İran’dan SİHA satın aldı. Çünkü insan kaybını azaltmak ve uluslararası insancıl hukuka saygı göstermek için daha isabetli silahlara ihtiyacımız vardı” diye ekledi.

Kızıldeniz’deki bir deniz üssü, Yemen’deki Husilerin ticari gemilere saldırı başlatmasına yardımcı olurken, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından biri üzerindeki hakimiyetini artırmasına olanak tanıyabilir.

İran destekli Husiler, Kızıldeniz’deki saldırıları Gazze’de savaşan İsrail ve müttefiklerini cezalandırma amacıyla gerçekleştirdiklerini ifade ediyor.

sddeb
Yemen televizyonu tarafından yayınlanan bir görüntüde, Husi saldırısından sonra batan bir İngiliz kargo gemisi görülüyor (EPA)

Sudan’ın, devrilen eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir döneminde, İran ve Filistin’deki müttefiki Hamas ile yakın ilişkileri vardı.

Beşir'in 2019 darbesiyle devrilmesinin ardından, ülkenin askeri cuntasının başı olan Orgeneral Abdulfettah el Burhan, uluslararası yaptırımları sona erdirmek amacıyla ABD ile yakınlaşma başlattı.

Ayrıca İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için harekete geçti.

İran’ın deniz üssünü inşa etme talebi, bölge ülkelerinin Sudan’da 10 aydır devam eden iç savaştan faydalanarak, Ortadoğu ile Sahra Altı Afrika ülkeleri arasında stratejik bir kavşak noktası olan ülkede yer edinmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Burhan liderliğindeki Sudan ordusu, Nisan ortasından bu yana Orgeneral Muhamed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile savaşıyor.

Çatışma on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca Sudanlının yerinden edilmesine ve dünyanın en kötü insani krizlerinden birine neden oldu.

Çatışmaları takip eden bölge yetkilileri ve analistlere göre, Sudan’ın İran’dan aldığı SİHA’lar, Hızlı Destek Kuvvetleri nedeniyle ordunun uğradığı kayıpların ardından, Burhan’ın bir miktar başarı elde etmesine yardımcı oldu.

Son haftalarda hükümet, Hartum ve Omdurman’daki önemli bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirdi.

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, hem Sudan ordusunu, hem de Hızlı Destek Kuvvetleri’ni savaş suçu işlemekle suçladı.

Washington ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Sudan’ın batısındaki Darfur bölgesinde cinayet, tecavüz ve etnik temizlik de dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar işlemekle itham etti.

Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, Sudan ordusunu, sivillerin yerleşimleri havadan hedef almak ve Sudanlı sivilleri çaresizce ihtiyaç duydukları insani yardımdan mahrum bırakmakla eleştirdi.

BM kuruluşları ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Darfur’da etnik amaçlı saldırılar da dahil olmak üzere zulüm yapmakla suçladı.

Çatışmanın tarafları olan Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ABD ve BM’nin suçlamalarını reddetti.

ABD Şubat ayında yaptığı açıklamada, İran’ın Sudan ordusuna silah sevkiyatıyla ilgili endişelerini dile getirdi.

ABD’nin Hartum Büyükelçisi John Godfrey, İran’ın Hartum’a yardım ettiğine ilişkin haberlerin ‘son derece rahatsız edici’ olduğunu söyledi.