Parlamentodan güvenoyu alan Dibeybe’yi bekleyen büyük sorunlarhttps://turkish.aawsat.com/home/article/2853716/parlamentodan-g%C3%BCvenoyu-alan-dibeybe%E2%80%99yi-bekleyen-b%C3%BCy%C3%BCk-sorunlar
Parlamentodan güvenoyu alan Dibeybe’yi bekleyen büyük sorunlar
Kahire/ Cemal Cevher
TT
TT
Parlamentodan güvenoyu alan Dibeybe’yi bekleyen büyük sorunlar
Libya, 10 Mart’ta resmen pay ve kurumların çifte standartlığı olgusunu ortadan kaldıran bir aşamaya girdi. Öyle ki ‘Ulusal Birlik’ hükümeti, Temsilciler Meclisi’nin güvenini kazandı. Yerel, bölgesel ve uluslararası çevreler ise memnuniyetlerini açıklarken bu başarının, kaosu ortadan kaldıracağı yönündeki umutlarını dile getirdi.
Libya’nın birlik hükümetine sahip olduğunun ilan edildiği ilk anlarda politikacılar, Libya’nın batısında Fayiz es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) ve doğuda Abdullah es-Sini liderliğindeki geçici hükümete ‘otoritelerini derhal teslim etme’ çağrısı yaptı. Serrac ise otoritesini ‘derhal ve kollarını açarak’ teslim etme arzusunu belirtmek için aceleci davrandı.
Libya, ülkenin batısı ve doğusu arasında iki hükümetin ve merkez bankasının varlığı nedeniyle yıllarca acı çekti. Bu hükümetlerin ve bankaların yandaşları, vatandaşlarının yaşam koşullarının bozulmasına neden oldu ve aynı zamanda fiyatların artmasına ve hizmetlerin azalmasına yol açtı.
Kurucu organın anayasa taslağını hazırlayan bir üyesi olan Ömer en-Naas, yeni hükümetin, halkın özgür ve onurlu bir yaşam arzusunu yerine getirmesini, baştan sona güvenlik, barış ve istikrarı sağlamlaştırmasını’ umduğunu dile getirdi. Naas, hükümetin ‘yaklaşık dört yıl önce seçilmiş bir organ tarafından onaylanan anayasa taslağı üzerinde bir referandumla, halkın anayasal haklarını kullanmalarına ve karar verici sözler söylemelerine olanak sağlamaya çalışmasını diledi.
Bazı taraflar, bu hükümeti yalnızca ‘teselli hükümeti’ olarak nitelendirirken, bazıları ise ‘Libya’yı silahlı çatışma sarmalından kurtarmak ve onu bekleyen büyük görevleri yerine getirmek üzere şu anda mevcut ve en iyi seçenek’ olduğunu savundu. Bu bağlamda Libyalı siyasetçi Süleyman el-Bayudi, “Bu hükümet elektrik krizini sona erdirebilirse bu, selefine kıyasla model bir hükümetle karşı karşıya olduğumuz anlamına gelir” dedi.
Parlamento oturumunun ertelenmesinin ardından 10 Mart’ta Dibeybe, Sirte’de bir saha gezisi düzenledi, sokaklarda çok sayıda vatandaşla görüştü ve onların şikayetlerini dinledi. Aynı şekilde 2016’da UMH’ye bağlı el-Bunyan el-Marsus güçleri tarafından temizlenmeden önce DEAŞ’a karşı yürütülen savaşta yıkılmış evler hakkında bilgi aldı.
Yeni hükümet, boğucu bir ekonomik krizden işsizlik, enflasyon ve verimsiz kamu hizmetlerinde keskin bir artışa kadar birçok zorlukla boğuşmak zorunda kalacak. Hükümetin, önünde hala büyük engeller bulunuyor. Öyle ki Dibeybe’nin atanma şekli ve hükümetinin büyüklüğü Libya’da eleştirilere yol açtı. Yolsuzluk ve nüfuzunu kötüye kullanma suçlamaları da daha sonraları Dibeybe’nin meşruiyetini sorgulamak isteyenler tarafından kullanılabilir.
Ancak arenada, birkaç silahlı grubun gölgesi hala Libya’nın sokaklarında, şirketlerinde, işletmelerinde ve hatta devlet kurumlarında asılı duruyor. İki çatışma tarafını destekleyen yabancı güçler ise hala sessizliklerini koruyor.
Tüm bunların yanı sıra anayasayı değiştirmek ve 2021 yılında özgür ve adil seçimler yapmak, tüm partiler kendilerini bunları başarmaya adamış olsalar da büyük bir zorluk teşkil ediyor.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nde siyasi araştırmacı olan Tarık el-Mecrisi, “Bir hükümet ve kurumların sadece biriyle yola çıkarsak, son beş yılda olduğundan çok daha iyi bir yere gelmiş olacağız” dedi.
Ülkede siyasi ateşkesin devam etmesine rağmen Sirte’den Misrata’ya kadar ön hatlardan geçen ana yol hala kapalı. Bu nedenle batıdan gelen milletvekilleri, Trablus’tan Sirte’ye hava yolu kullanmak zorunda kaldı.
Bu sorunların yanı sıra özel Rus askeri grubu ‘Wagner’e mensup paralı askerler, hala Sirte ve ülkenin diğer bölgelerinde pusuda bekliyorlar. Geçen yıl geri çekildiklerinde Trablus’un güneyindeki sivil bölgelere mayınlar döşemekle suçlanmışlardı.
Öte yandan bazı taraflar, hala Dibeybe’nin atanması hususunda öfkeli. Öyle ki söz konusu taraflar, seçim sürecinin yolsuzluk suçlamalarıyla gölgelendiğini belirtirken, bu suçlamaların resmi olarak ‘incelenmediğini’ iddia ediyor.
Ancak gözlemcilere göre sürecin başına bela olan tüm sorunlara rağmen Libya, bugün tüm partilerin resmi olarak seçim düzenleme taahhüdüyle, yıllardan sonra ilk kez birlik hükümetinin eşiğinde duruyor. Gözlemciler, geçen salı günü Bingazi ve Misrata arasındaki altı yıldan sonra gerçekleşen ilk sivil uçuşun, belki de bir atılımın en büyük somut kanıtı olduğunu belirtti.
Libya’ya dış müdahale açık kapıyı çalıyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4435736-libya%E2%80%99ya-d%C4%B1%C5%9F-m%C3%BCdahale-a%C3%A7%C4%B1k-kap%C4%B1y%C4%B1-%C3%A7al%C4%B1yor
Ülkeye uzun yıllar hükmeden Libya diktatörü Muammer el-Kaddafi’yi devirmek üzere 2011’de patlak veren halk ayaklanmasından bu yana yabancı müdahalesi, Afrika’nın kuzeyinde yer alan bu devlette uzun zamandır istisna değil norm haline geldi.
Hiç şüphesiz yabancı odaklar zaman zaman Libya’nın dağılmasından ve (olmayan) devletin kırılganlığından istifade etti. Ama bunda ülkelerinin egemenliğini ucuza takas etmeye şiddetli eğilimlerinden ötürü Libya’da hüküm süren seçkinlerin de suçu var. Değişen bölgesel ittifaklara rağmen uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler’in (BM) arabuluculuğunu desteklemek ve Libya halkının ülkedeki uzun geçiş aşamasını sona erdirme beklentilerini karşılamak için Berlin’de ortaya konan yapıyı kullanmaya devam etmelidir.
Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.
Libya, tek adamla beraber uluslararası planda çeşitli yaptırımların ağırlığı altında ezilen bir parya devleti haline gelirken halkı da gitgide dünyadan soyutlandı. 2000’li yılların başında Libyalı diktatör Muammer Kaddafi fikir değiştirip de yıllar yılı ısrarla desteklediği devlet gözetimindeki terör kampanyasından ve kitle imha silahları programından vazgeçince o zamana kadarki mevcut durum da değişmeye başladı.
Libya, artık dış dünyayla etkileşim halindeydi. Yine de bu, Kaddafi’yi 2011 yılında kendisini deviren iç ayaklanmadan kurtarmaya yetmedi. Kaddafi’yi deviren devrim, NATO ve onun Arap müttefikleri tarafından sunulan doğrudan askerî yardım ve BM Güvenlik Konseyi’nin destekleyici siyasi koruması olmasaydı başarılı olamazdı.
“Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.”
2011’den bu yana Libya’da dış müdahale, sonu gelmeyen çatışmanın önemli bir özelliği oldu. Zira Kaddafi’nin siyasi ve askerî halefleri, küresel arenada yeniydiler ve utanç verici bir şekilde iç ve dış mesele arasında denge kurmaya çalıştılar. “Siyasi turizmden” faydalanıyor ve kendi vatandaşlarından alamadıkları meşruiyeti yabancı başkentlerde arıyorlardı.
Libya’da hâkim seçkinler, 2011’den bu yana dış müdahaleden şikâyet ediyor; özellikle de bu müdahale, şahsi vaziyetlerini tehdit ettiğinde…
Ama işin aslı şu ki müdahil olan devletler, çatışan Libyalı taraflardan davetli olarak çoğunlukla kapıyı kendilerine açık buldular. Bu model kısmen 2011 ayaklanması sırasında kuruldu. O dönemde NATO üyeleri ve onların Arap müttefikleri, Kaddafi güçleriyle savaşmak için oluşturulmuş birkaç silahlı grupla gizli ilişkiler kurdu. 2011 yılındaki Libya çatışmasına en az katılım gösteren Rusya, Türkiye ve Mısır gibi pek çok ülke de son altı yılda daha fazla öne çıktı.
Başbakan Abdülhamid Dibeybe’ye bağlı Libya Güvenlik Güçleri, 17 Aralık 2022’de ülkenin kuzeybatısındaki Mısrata şehrinde Sirte’nin DEAŞ terör örgütünden ‘kurtarılmasının’ altıncı yıldönümü münasebetiyle düzenlenen askerî geçit töreninde (AFP)
Libya’da özel çıkarları olan ülkeler, çeşitli ve bazen yarışan ulusal önceliklerini sağlama almak için sahadaki silahlı vekillerini kullandı. Bu öncelikler arasında terörle mücadele, göç endişelerini giderme, petrol kaynaklarını kontrol etme, dinî radikalizmle mücadele, demokratik süreçleri önleme, Libya’nın zenginliğini sömürme veya ülkenin jeopolitik öneme sahip bölgelerinde stratejik üsler temin etme gibi hedefler yer alıyor. Şahsi çıkar ve fırsatçılıkla şekillenen bu yaklaşım, BM’nin barışı kolaylaştırıp Libya halkına temsilî bir hükümet ve sorgulanabilir kurumlar kurması için yardım etmeyi hedefleyen velayetiyle çelişiyor.
Libya’daki “istihbarat hikâyesi”
Çoğu durumda özellikle Libyalı silahlı gruplar ile yabancı unsurlar arasındaki ilk ilişkiler, özel kuvvetler ve istihbarat kanalları aracılığıyla kurulmuştur. Bunlar; devrim, kargaşa ve Kaddafi’nin şiddetli bir şekilde sonunu getiren yıllarda Libya’yı kasıp kavuran ayaklanma esnasında diplomatik muadillerinden daha fazla varlık gösteriyordu. Uluslararası toplumunun birçok çalışmasının yürütüldüğü alanı dolduran bir istihbarat kalitesi vardı; bir ölçüde hâlâ var. Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu.
“Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu”
Bu fırsatçı ‘diplomasi’ yaklaşımları, barışı sağlamak ve Libya halkına kendisini temsil eden bir hükümet ve hesap sorulabilir kurumları ile devletini kurmasında yardımcı olmak için arabuluculuk sorumluluğu üstenen BM’nin yetkisiyle doğrudan çatışıyor.
Uluslararası toplumun Libya konusundaki kopukluğu, işlevsizliği ve ahlaki iflası, 2019 baharındaki kadar belirgin olmamıştı. Nitekim o dönemde -kendi kararlarını ve BM’nin koyduğu silah yasağını görmezden gelen- Güvenlik Konseyi, “güçlü adam” Halife Hafter’in Trablus’a yönelik saldırısını kınayamadı. BM, titizlikle planlanmış bir ulusal konferans üzerinde son rötuşları yaparken azımsanmayacak sayıda üye ülke de Hafter’in iktidarı zorla ele geçirme çabasına siyasi, maddi ve taktiksel destek veriyordu.
Gelgelelim eylemler, hedeflenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu olayda da Hafter’in darbeye teşebbüsü, Türkiye’de Libya’ya yönelik derin bir ilgi uyandırdı. Türkiye, bir Arap ülkesinin desteğiyle Trablus’a Wagner mensubu binlerce paralı asker gönderen Rusları endişeyle izliyordu. Ruslar burada, Trablus güçlerine ağır kayıplar vermek üzere bir Arap ülkesi tarafından işletilen Çin keşif uçaklarıyla taktiksel olarak koordine olmuştu. Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti.
Ankara, Trablus hükümetiyle düzenlemelerini bitirince Türkler, gelişmiş silahlarını ve Suriyeli binlerce paralı askeri devreye soktu. Erdoğan, Hafter’in bölgesel ana destekçileri sayılan iki Arap ülkesini görmezden geldi ve bunun yerine Libya’daki diplomasisini Türkiye’nin geleneksel düşmanı olan Rusya’ya odakladı. Ankara ve Moskova, 2019 yılı sonu ve 2020 yılı başında geçici bir çözüme varmak, ama daha önemlisi Almanya ve BM tarafından düzenlenen kapalı uluslararası toplantıyı geride bırakmak için bir dizi ikili görüşmeye başvurdu.
Türkiye-Rusya ittifakı, bir engelle karşılaştı ve 13 Ocak 2020’de Moskova’da Libyalı taraflarla yapılan toplantıda bir ateşkes anlaşmasına varılamadı. Bu başarısızlıkta, hâlâ kuvvetlerinin askerî olarak kazanabileceğine inanan Hafter’in inadı etkili oldu. Bunun yerine 19 Ocak 2020’de Berlin’de eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla en büyük uluslararası toplantı gerçekleştirildi ve bu toplantı, Berlin süreci ve uluslararası çabaları dizginleyip koordine edecek geniş bir şemsiye ile sonuçlandı.
“Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti”
Berlin süreci ve ondan doğan uluslararası çalışma grupları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklanan diplomatik bölünmelerden ötürü en üst düzeyde uygulanan kısıtlamalara rağmen bugüne kadar Libya’nın uluslararası yapısı olmaya devam etti.
Trablus’un kapılarında olan Hafter güçleri, Türkiye’nin BM tarafından tanınan hükümetin yanında sürece dahil olduğu sekiz ay içerisinde Libya’nın merkezine doğru itildi. Savaş, Haziran 2020’de sona erdi ve Libyalı taraflar, aynı yılın ekim ayında BM gözetiminde -hâlâ yürürlükte olan- resmî bir ateşkes imzaladı.
Türkler ve Ruslar; ülkeyi böldüler, sahada kendi gerçeklerini oluşturdular, Libya üslerini işgal ettiler ve (Libya’nın Ekim 2020 ateşkes anlaşmasında öngörülen, tüm paralı askerler ve yabancı güçlerin herkesin ülkeden ayrılması yönündeki resmî talebine rağmen) kendi paralı askerlerini korudular. O zamandan bu yana Rusya, Libya’nın doğusunda ve güneyinde yerel müttefikleriyle birlikte paralı askerlerini, Sudan sınırındaki Sudan ordusuna karşı savaşında Hızlı Destek Kuvvetleri’ne yardımcı olmak için kullandı.
“Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyor”
Bu arada Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyorlar. Hiç şüphesiz bugün Libya’da tüm dış güçler arasında sahada en büyük nüfuz sahibi olanlar Türklerdir.
Hafter’in yenilgisinden sonraki üç yıl, Ortadoğu/Kuzey Afrika bölgesinde büyük yeniden yapılanma faaliyetlerine tanık olundu ve son altı ayda Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler büyük ölçüde iyileşti.
Daha önce Trablus hükümetinin güçlü bir düşmanı olan Mısır da geçtiğimiz aralık ayında Libya Merkez Bankası’ndan 700 milyon dolar değerinde bir mevduat aldı. Bilindiği üzere Mısır, bir dolar kıtlığı ve döviz eksikliği krizi yaşıyor ki bu, son yılların en kötüsü.
Bu esnada Libya’yı izleyen ve paralı askerlerini geri çağıracağına dair bir işaret görülmeyen Moskova, aynı zamanda feci Ukrayna kriziyle de meşgul. ABD ise Arap dünyasını öncelikleri arasından çıkardı ve Amerika’nın 20’nci yüzyıldaki dar görüşlü ‘istikrar’ desteğine geri döndü ki bu, bölgede hâkim yöneticiler tarafından memnuniyetle karşılanan bir siyasi gelişmedir.
Amerika’nın sözde stratejik çıkarları ve demokratik değerleri arasında bu kadar az örtüşmeye daha önce nadiren tanık olmuşuzdur. Öte yandan Almanlar ve Fransızlar, Ukrayna meselesiyle meşgulken İtalyanlar, göçle mücadele çabalarına öncelik vererek Libya meselesine özel yaklaşımlarını sürdürüyorlar.
Ne yazık ki tüm bu uluslararası ve bölgesel entrikalar arasında Libya halkının sesi kayboluyor. Özellikle (yaklaşık 7 milyon insan arasında oy kullanma hakkına sahip) 2,8 milyon insan, Libya’da 12 yıldır süren geçiş aşamasının, karşılıklı rızayla onaylanan bir anayasal temelde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılarak bitirilmesi için çağrısını sürdürüyor.
Uluslararası toplumun en azından Libya’da onların isteklerine saygı duyması, hukukun üstünlüğünü desteklemesi, insan haklarına ve hesap sorulabilirliğe riayet etmesi gerekiyor. Uluslararası yapı, özellikle de Berlin süreci ve onunla bağlantılı çalışma grupları konusunda sıfırdan başlamaya gerek yok. Sürecin tasarlandığı temeli oluşturan faktörler hâlâ mevcut: Güvenlik Konseyi’nin etkisizliği ve etkili ülkelerin faydacı yaklaşımları. Dolayısıyla bu uluslararası şemsiye, BM’nin arabuluculuğunu desteklemek ve Libyalı taraflara baskı yapmak için de gerekli.
* Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu'nun (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu eski Başkan Yardımcısı Williams’ın Al Majalla dergisinde yayınlanan analizi Şarku’l Avsat okurları için tercüme edilmiştir.