Mary Anning: İlk kadın paleontoloğun yaşamı ve keşifleri

Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)
Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)
TT

Mary Anning: İlk kadın paleontoloğun yaşamı ve keşifleri

Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)
Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)

Mary Anning 174 yıl önce bugün hayatını kaybetti. O, keşifleriyle modern paleontolojinin önünü açan kendi kendini yetiştirmiş bir fosil avcısıydı. Yakın zamana kadar cinsiyeti ve sosyal konumu nedeniyle çalışmaları göz ardı edilmiş olsa da Anning belgelenmiş bulgularıyla insan yaşamının tarihiyle ilgili eşsiz bilgiler sundu.

İlk yıllar
Mary Anning 1799’da İngiltere’nin Lyme Regis isimli bir sahil kasabasında doğdu. Bütçe dostu bir tatil yeri diye tanınan kasabanın sahil şeridinde olması, bilimsel açıdan da önem arz ediyor.
Hakai Dergisi’nin aktardığına göre, bu sahil şeridi yaklaşık 200 milyon yıl önce Jura Devri’nde yaşamla dolup taşan sıcak bir denizle örtülüydü. Bu deniz nihayetinde geri çekildi ancak tabanında yumuşak birikim kayaçları kaldı ve burada gömülü canlıların kalıntıları da zamanla taşlaştı. Buradaki falezleri döven her dalga ve azgın fırtına sürüyle fosili gün yüzüne çıkardı.
Anning’in ebeveynleri Richard ve Molly Anning, Lyme Regis’e taşındıklarında muhtemelen bunların hiçbirinden haberdar değildi. Mary Anning’in biyografisini yazan Shelley Emling’e göre, bir marangoz olan Richard bu kasabayı deniz havası almak isteyen varlıklı turistleri çekme potansiyeli nedeniyle tercih etmişti. Ancak kısa süre içinde hayatını deniz kıyısından topladıklarıyla kazanmaya ve hatıra eşya arayan turistlere küçük fosiller satmaya başladı. O zamanlar 6 yaşındaki Anning sıklıkla babasının yanındaydı ve fosillerin bulunması, çıkarılması ve temizlenmesine yardım etmeye başladı.
Richard 5 Kasım 1810’da öldü. Ölümü Molly’i iki çocuklu ve üçüncüye hamile, yardıma muhtaç bir anne olarak bıraktı. Ailenin Angalikan Klisesi’ne bağlı olmaması da işleri daha da kötüleştiriyordu. Dine yaklaşımları komşuları arasındaki konumunu iyileştirmiyordu.
Babasının ölümünün ardından Anning’i sahillere dönmeye iten şeyin ne olduğu bilinmiyor. Belki fosiller ilgisini çekiyordu ya da belki sadece babasıyla birlikte fosil peşinde koştukları günleri özlüyordu. Britanya’da paleontoloji tarihi çalışan Hugh Torrens’in de aralarında yer aldığı bazı tarihçiler, Richard’ın ölümünden sonra Anning’in annesinin fosil işine devam ettiğini öne sürüyor.
Fosillere dönüşünn sebebi ne olursa olsun, babasının ölümünden birkaç ay sonra Mary Anning, büyük bir ammonit fosilini gün yüzüne çıkarmıştı. Turistlerden biri, onu yarım krona satın almıştı. Bu, babasının fosil satarak aldığı ödemelerin hepsinden daha fazlaydı. Anning fosil avlayarak ailesi için para kazanabileceğini bir kez fark edince sahile düzenli gitmeye başladı.

İlk keşifler
Bir yıldan kısa süre sonra Anning, abisinin de yardımıyla bilim insanlarını hayrete düşüren bir fosil keşfetti. 5,2 metre uzunluğundaki fosil 60 omura sahipti ve kazılarak gün yüzüne çıkarılması aylar sürmüştü. Anning kazıyı sürdürürken, kasabada bir canavar keşfettiğine dair dedikodular yayılmıştı. Bu “canavar”, kısmen bir balığa, kısmen de bir timsaha benziyordu. Böyle bir şey en azından Londra’daki bilim çevrelerinde daha önce hiç görülmemişti. Fosile “balık-kertenkele” anlamına gelen ihtiyozor ismi verildi. İhtiyozor fosilleri aslında daha önce de bulunmuştu ancak Anning’in örneği ilk tam iskeletti ve bilimsel camiada çalkantılar yarattı.

1814’de basılan bilimsel bir dergide fosili ilk kez tanımlayan Britanyalı cerrah Sör Everard Home onu şöyle niteliyordu:
"Diğer balıklarla kıyaslarsak, bütünüyle bir balık olarak değerlendirmem mümkün değil. Sıradan yapılardan çok fazla sapma barındıran ve Yeni Güney Galler’de rastlanan hayvanlarla benzediği söylenebilir."
Ve Edward Home, Anning’den bahsetmek yerine fosilin bulunduğu uçurumu içine alan mülkün sahibinin ismini not düştü.
Anning kendi fosil keşfininin akademide yarattığı heyecana dahil olamamıştı. Ancak ihtiyozor fosiliyle sıradışı bir şey bulduğunun farkındaydı ve onu zengin bir koleksiyoncuya 23 pound karşılığında sattı. Emling’e göre, bu o zamanlar ailesini 6 ay boyunca geçindirmeye yetecek bir paraydı. Koleksiyoncu da numuneyi özel bir müzeye bağışladı. Fosil sonrasında önce British Museum’a ve ardından bugün sergilendiği Londra Doğa Tarihi Müzesi’ne verildi.
Anning gençlik yılları boyunca fosil avını sürdürdü. 1815’le 1819 arasında birden fazla bütün ihtiyozor iskeleti buldu. Bunların çoğu ya yerel müzelere kondu ya da akademik dersler için kişiden kişiye verildi. İhtiyozor anatomisine veya kökenine dair konuşmalar yapan erkekler, kendilerini çok ün kazandıran bu fosilleri keşfeden, topraktan çıkaran ve temizleyen kadının ismini anmamıştı.
Ancak Anning’in bir sonraki büyük keşfi ihtiyozordan bile daha büyük tartışma yaratto. Londra Doğa Tarihi Müzesi’nin yayımladığı biyografiye göre Anning, 1823’te 4 uzuvlu bir deniz sürüngeni olan Plesiosaurus’un bütün haldeki iskeletini keşfetti. Bundan birkaç yıl sonra, yani 1828’de de dinozorlar çağında yaşamış kanatlı bir sürüngen olan Teruzor’a ait ilk fosili buldu. Yaşamı boyunca çok sayıda yok olmuş balık türünü ve aynı zamanda bir sürü farklı deniz canlısını gün yüzüne çıkarmaya devam etti. Anning aynı zamanda İngiliz paleontolog William Buckland’la birlikte  fosilleşmiş dışkı çalışmalarına da öncülük etti.

Yalnızca erkeklerden oluşan bilimsel camia Anning’in başarılarını kabul etmekte ağırkanlı davrandı. Anning’in yaşam süresi içinde en büyük yazılı övgülerden biri yine bir kadından gelmişti. Bu kişi 1824’te Anning’i ziyaret eden ve Londra’da yaşayan zengin Leydi Harriet Silvester’dı.

Bilim dünyası nihayet Anning’i tanıdı
Bunun nedeni Anning’in sadece cinsiyeti değil aynı zamanda örgün eğitimden yoksun kalmasıydı. Ağır kırsal aksanı ve maddi durumu, akademinin onu görmezden gelmesini kolaylaştırdı. Dahası, o zamanlar müzelere fosil bağışlayan varlıklı kişilerin bilgilerinin kayıt altına alınması daha yaygın bir uygulamaydı. Fosil avcıları genel anlamda da bilimsel camiadaki kişilerin umursadığı kişiler değildi.
Anning fosil avcısı olarak kısmi bir tanınırlık kazandı ancak eldeki veriler, Anning’in bilimsel bilgisinin, fosilleri bulup kazmaktan öteye gittiğine işaret ediyor. Paleontoloji tarihine ilişkin çalışmaları da bulunan zoolog Christopher McGowan’a göre, Anning ödünç almayı başarabildiği kadar bilimsel yazını okuyor ve sıklıkla bir nüshasının kendisinde kalması için eliyle yazarak kopyalıyordu. McGowan bir makaleyle ilgili şunu yazmıştı:
"Yazılarını, orijinalinden ayırt etmekte zorlanıyorum."
Anning 1847’de 47 yaşındayken meme kanseri nedeniyle öldü. The Quarterly Journal of the Geological Society of London (Londra Jeoloji Topluluğunun Üç Aylık Bilimsel Dergisi) Anning’in vefat ilanını yayımlamıştı. Ve bu, derginin topluluğun üyesi olmayan birini ilk kez onurlandırışıydı. Topluluk yine de 1904’e kadar kadınları kabul etmemeyi sürdürdü.
Erkek bilim insanlarının ona atıf yapmaması nedeniyle Anning bir süreliğine neredeyse tamamen unutulmuştu. Ancak modern gelişmeler ışığında ismi yeniden duyulmaya başladı. Lyme Regis Müzesi, Mary Anning’in fosil dükkanının bulunduğu alana bir ek bina inşa ettirdi. 2017’de açılan müze kompleksine Anning’in ismi verildi. Son 15 yılda Anning’in iki biyografisi daha okurlarla buluştu. Aynı zamanda Anning’in hayatına dayanan birkaç kurmaca eser de ortaya çıktı.
2020’de Kate Winslet ve Saoirse Ronan’ın rol aldığı uzun metraj biyografik bir filmin gösterime girmesiyle birlikte başarıları daha fazla kişinin gündemine girdi. Film Anning ve başka bir genç kadın, jeolog Charlotte Murchison arasındaki spekülatif aşk hikayesine odaklanıyor. Hikayenin spekülatif diye nitelenmesi, Anning hiç evlenmemiş olsa da kadınlara ilgi duyduğuna yönelik herhangi bir kanıt bulunmamasından kaynaklanıyor.

Anning’in itibarı sonunda, yavaş ama kararlı biçimde geri veriliyor. BBC’nin haberine göre 2015’te paleontolog Dean Lomax, Birleşik Krallık’taki bir müzenin koleksiyonunda alçı kalıbı yanlış alınmış bir ihtiyozor fosilini yeniden keşfetti. Hakemli bilim dergisi Journal of Vertebrate Paleontology’de yayımlanan makalede bunun Jura Sahili’nden çıkarıldığı ama daha önce bilinmeyen bir türe ait olduğu ifade edildi. Yeni türe Mary Anning’e atfen Ichthyosaurus anningae ismi verildi.
 
Independent Türkçe/LiveScience



Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?

Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?
TT

Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?

Yapay zekanın geleceğinin anahtarları kimde?

Marco Mossad

Teknoloji endüstrisi, sadece yapay zekayı (AI) geliştirmekle kalmayıp, onun anahtarlarını ele geçirmek için de kıyasıya bir rekabete tanık oluyor. Bu alanda uzmanlaşmış yeni kurulan şirketler stratejik hedefler haline gelirken büyük teknoloji şirketleri tarafından tıpkı profesyonel oyuncuların henüz keşfedilmemiş değerli bir hazineyi takip etmesi gibi büyük bir iştah ve açgözlülükle takip ediliyorlar.

Son birkaç aydır teknoloji devleri tarafından satın alma ve devralma işlemlerinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir artış yaşandı. Microsoft, OpenAI ve Inflection'a sağladığı finansmanı artırırken, Apple akıllı arama şirketi Perplexity AI ile ileri düzeyde görüşmelere başladı. META ise ses klonlama konusunda uzman Play AI şirketini satın almak için görüşmeler yapmakla kalmadı, aynı zamanda yapay zeka modellerini eğitmek için devasa veri merkezleri inşa etmek üzere 29 milyar dolarlık finansman sağlamaya çalışıyor.

Ancak yapay zeka yarışını sarsan en büyük sürpriz Mark Zuckerberg'den geldi. Cesur ve riskli bir adım atan META CEO'su Zuckerberg, Scale AI şirketinin yüzde 49'unu 14,3 milyar dolar karşılığında satın almaya karar verdi ve şirketin genç kurucusu Alexander Wang'ı META bünyesindeki yeni yapay zeka laboratuvarının başına getirdi. Bu geleneksel bir ticari anlaşma değil, META'nın rakiplerinin çok gerisinde kaldığını hissettiği bir anda yapılan stratejik bir hamleydi.

Yapay zeka sektörünü kasıp kavuran yoğun satın alma dalgası, sadece geçici soru işaretlerine değil aynı zamanda dijital çağda inovasyonun geleceği ve rekabetin doğasının özüne dokunan derin zorlukları da ortaya koyuyor. Startup şirketlerinin değişimin kıvılcımı ve yaratıcılığın itici gücü olması gerekirken, bu satın alma telaşı onları devlerin cephaneliğine eklenen varlıklara dönüştürme tehdidini beraberinde getiriyor. Bu da onların deneme özgürlüğünü kısıtlayabilir ve girişimcilik ruhunu boğabilir.

Peki, bu gelecek vaat eden küçük şirketler, büyük şirketlerin ticari çıkarlarınca yönlendirilen ve serbest araştırma ve geliştirme tutkusundan uzaklaşan ‘iç laboratuvarlar’ haline mi dönüşecek? Dahası, bu satın almalar teknoloji tekeli gibi ciddi bir tehlike oluşturuyor. Yapay zeka geliştirme alanındaki muazzam yetenekler – ham verilerden karmaşık algoritmalara kadar – az sayıda şirketin elinde yoğunlaştığında, çeşitlilikten yoksun ve yeni oyuncuların pazara giriş fırsatlarını kısıtlayan kapalı bir teknoloji ekosistemi yaratma riskiyle karşı karşıya kalırız.

Bu tekel, adil rekabeti tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda tüm küresel ekonomiyi yeniden şekillendirerek, sınırlı sayıda şirketin kararlarına ve gündemlerine bağımlı hale getirebilir. Bu durum, hayatımızın çeşitli yönleri için artık temel hale gelen bu teknolojilere erişim, adalet ve şeffaflık konusunda ciddi endişelere yol açıyor.

Yapay zeka devriminin gizli gücü Scale AI

Scale AI artık veri sektöründe sadece bir girişim şirketi değil, yapay zeka modellerini eğitmek için küresel sistemin dayandığı hayati altyapı sütunlarından biri haline geldi. ChatGPT, Llama ve Gemini gibi gelişmiş modeller güçlü algoritmalara dayanıyor olsa da bunların gerçek gücü yüksek kaliteli sınıflandırılmış verilerden kaynaklanıyor. Bu veriler şu an sadece bir avuç şirketin tekelinde olan dar bir pazar oluşturuyor ve Scale AI bu pazarda başı çekiyor.

Scale AI'nın önemi, salt ticari işlemlerin ötesinde. Öyle ki Şirketin kurucusu Alexander Wang, 2023 yılında Utah eyaletinde ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri ve yapay zeka sektörünün önde gelen isimlerini bir araya getiren kapalı bir etkinlik düzenledi.

Şirket, Kenya'dan Filipinler'e ve Venezuela'ya kadar uzanan küresel bir yüklenici ağına sahip. Bu ağ, verileri son derece hassas bir şekilde manuel olarak sınıflandırıyor. Çalışmaları, resimlerdeki nesneleri ayırt etmekten, videoların içeriğini boşaltmaya, metinleri ve form cevaplarını insan beslemeli güçlendirilmiş öğrenme teknolojisi çerçevesinde değerlendirmeye kadar çeşitlilik gösteriyor. ChatGPT'ye insan gibi anlama yeteneği kazandıran bu teknoloji, onu kullanıcılar için daha akıcı hale getirdi. Scale AI'yı değerli kılan da bu. Scale AI sadece bir veri sağlayıcı değil, aynı zamanda internetten kopyalanamayacak, hassas bir şekilde eğitilmiş içerik üretmek için bir operasyonel yapıdır.

Scale AI, manuel olarak yapılan sınıflandırmanın yanı sıra model test araçları, endüstriyel veri üretimi ve hassas kalite kontrol mekanizmaları içeren entegre bir sistem sunar. Bu da onu OpenAI, Google, Microsoft, Amazon ve hatta xAI gibi yapay zeka devlerinin başlıca ortağı haline getirdi. Business Insider’ın şirket içinden sızan bilgilere göre Google'ın tek başına Scale AI'nın yıllık gelirinin yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu ve sadece bir yılda 150 milyon dolarlık bir bütçeyle yapay zeka alanında 38'den fazla aktif proje yürüttüğünü aktarması da bunun bir kanıtı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Scale AI'nın önemi, salt ticari işlemlerin ötesinde. Öyle ki Şirketin kurucusu Alexander Wang, 2023 yılında Utah eyaletinde ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri ve yapay zeka sektörünün önde gelen isimlerini bir araya getiren kapalı bir etkinlik düzenledi. Etkinlikte, yapay zeka güvenliği ve Çin ile teknoloji yarışı konuları ele alındı. Bu dönüşüm şirketin stratejik konumunun güçlendiğini yansıtıyor. Şirket, artık teknolojik inovasyon ile Washington'daki güvenlik yetkilileri arasında bir köprü görevi görüyor.

META'nın merkezinde farklı vizyonlar

Tüm bunlar çerçevesinde META'nın Scale AI'ya yaptığı 14,3 milyar dolarlık yatırım sadece ticari bir anlaşma değil, şirket içindeki güç yapısında köklü bir dönüşümdü. Zuckerberg sadece bir veri şirketi satın almadı, aynı zamanda teknik altyapı, küresel bir insan ağı ve Washington'daki karar alma çevrelerinde doğrudan etkili olan entegre bir yapay zeka işletim sistemi de elde etti. Bu anlamda Scale AI, bir startup şirketi olmanın ötesine geçerek, META'nın son yıllarda yaşadığı zayıflıkları telafi eden stratejik bir varlık haline geldi.

fgthy
Scale AI CEO'su Alexander Wang, ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Alt Komitesi'nde siber güvenlik, bilgi teknolojisi ve inovasyon konularında ifade verdi (Reuters)

Ancak bu anlaşmanın arkasında, sadece bir teknoloji projesinin yönetilmesinden daha derin bir çatışma yatıyor. Scale AI'nın genç kurucusu ve bugün META'nın yapay zeka projesinin başındaki isim olan Alexander Wang ile şirketin baş bilim adamı ve Turing Ödülü (bilgisayar bilimlerinde en prestijli ödül) sahibi Yann LeCun arasındaki çatışma, sadece iki nesil arasındaki rekabeti değil, iki farklı vizyonun çarpışmasını da yansıtıyor.

Modern sinir ağları (makine öğrenimi) modellerinin akademik babası olan Le, büyük dil modellerine karşı ihtiyatlı bir tutum sergiliyor ve bunları üstün zekaya ulaşmak için güvenilir bir yol olarak görmüyor. Bilgiyi uzun süre boyunca araştırmayı, bilimsel olarak doğrulamayı ve temel teoriler üzerine inşa etmeyi tercih ediyor. Wang ise Silikon Vadisi'ndeki yeni nesil yapay zeka öncülerini temsil ediyor. Pratik, hızlı ve genişlemeye hevesli bir nesil, piyasayı ve saha sonuçlarını değerlendirme kriteri olarak görüyor.

Metotlar arasındaki bu farklılık, Zuckerberg’i muhafazakar bir araştırma vizyonundan, hazır yetenekleri satın almaya ve sermayeyi bir hakimiyet aracı olarak kullanmaya dayanan saldırgan bir yaklaşıma geçmek arasında seçim yapmak zorunda bıraktı. Bu yüzden Zuckerberg, en önde gelen isimleri şirketine çekmek için 100 milyon dolara varan astronomik mali teklifler sunan ve onun her zaman şiddetle karşı çıktığı, gerçek bilimsel yolu bozduğunu düşündüğü bir strateji olan ‘Zuck Bucks’ olarak bilinen programı başlattı.

Apple ve Google arasındaki ortaklık anlaşması, Google arama motorunu Safari tarayıcısında varsayılan seçenek haline getirerek ek bir endişe kaynağı oldu.

Zuckerberg sadece araçlara veya verilere yönelmedi, aynı zmanda META içinde tamamen farklı bir yaklaşımı temsil eden birini seçti. Alexander Wang, pratik geçmişi ve akademik çevrelerin dışında kalan yetenekleri çekme becerisiyle, daha kararlı ve daha az tartışmalı yeni bir yönetim ruhu getirdi.

Wang, bugün META'da yapay zeka projesini yöneticisi konumunda. Bu proje Zuckerberg'in de odak noktası haline geldi. Bayan ise sembolik olarak baş bilim insanı pozisyonunda kalmaya devam ediyor, ancak karar alma çevrelerindeki etkisi giderek azalıyor. Şimdi sorulması gereken soru şu: Bu kadar farklı iki kanat, şirketi tek bir hedefe doğru uçurabilir mi? Yoksa bu entelektüel ve organizasyonel uçurum, META'nın yapay zeka yarışında liderlik hayallerini tehdit eden bir beka krizine dönüşür mü?

Apple alternatif arayışında

Apple da sektördeki bu yapay zeka yarışından çok uzak değil, ancak bu yarışta farklı, belki de nispeten daha zayıf bir konumda yer alıyor. Her zaman ‘geç ama mükemmel’ stratejisiyle övünen şirket, şimdi birikmiş birçok zorlukla karşı karşıya kaldığı için adımlarını hızlandırmak zorunda kalıyor. Apple’ın sesli asistanı Siri, rekabete ayak uyduramama durumunun sembolü haline geldi, çünkü ChatGPT ve Gemini gibi uygulamaların sunduğu akıllı ve sorunsuz etkileşim düzeyinden halen uzak kalıyor. Geliştiricilerin katıldığı bir konferansta Apple Intelligence hakkında yapılan son duyuru, yeni özelliklerin sınırlı ve rakiplerin kaydettiği niteliksel sıçramalara kıyasla geç kalmış olması nedeniyle birçok kişinin beklentilerini boşa çıkardı.

Bu çıkmazın ortasında, Apple ve Google arasındaki ortaklık anlaşması, Safari tarayıcısında Google arama motorunu varsayılan seçenek haline getiren ve Apple'a yıllık 18-20 milyar dolar gelir sağlayan anlaşma, ABD Adalet Bakanlığı'nın tekelcilik soruşturması nedeniyle çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Apple bu bağlantıyı koparmak zorunda kalırsa, sadece teknik olarak hızlı ve etkili bir alternatif değil, aynı zamanda kapalı sistemine ve kullanıcılarının beklentilerine uygun entegre bir arama deneyimi sunabilen bir alternatif bulması gerekecek.

İşte burada Perplexity AI devreye giriyor. Akıllı arama alanında yükselen bir startup olan şirket, bilgi özetleme, kaynakları birbirine bağlama ve gelişmiş dil modelleriyle desteklenen doğru ve hızlı cevaplar sunma gibi özelliklere sahip platformunda bir arama motorundan daha fazlasını sunuyor. Bu özellikler, başta yeni sesli asistan sürümünün sürekli ertelenmesi nedeniyle, Siri'nin bariz eksikliklerini telafi etmek için ideal bir çözüm sunuyor. Bu durum, sadece teknik bir aksaklık olarak değil, Apple'ın kendi bünyesinde modern bir yapay zeka arayüzü geliştirme kabiliyetindeki yapısal bir krizin göstergesi olarak da yorumlanabilir.

8o90p*
Perplexity şirketinin logosunun yanı sıra klavye ve robot kolları (Reuters)

Apple, ideal anı beklemenin artık bir seçenek olmadığının farkında. Bu yüzden Perplexity ile yapılan görüşmeler, hazır bir ürün, deneyimli bir mühendislik ekibi ve Google ile olan ortaklığını kaybetmesi durumunda alternatif bir senaryo sunan bir satın alma yoluyla bu boşluğu doldurma girişimi olarak görünüyor. META radikal bir dönüşüm yoluna girip yapay zeka altyapısını satın alırken, Apple gecikmenin ona düşündüğünden daha pahalıya mal olmaması umuduyla kısa vadeli satın alma mantığıyla hareket ediyor.

Microsoft ve OpenAI ortaklığı liderliği yarattı

Tüm bu hareketlerin son derece önemli stratejik gelişmeler olduğu şüphe götürmez, ancak bunların en önemlisi ve belki de en etkili olanı, yazılım devi Microsoft ile OpenAI şirketi arasındaki yakın ilişki. Bu ittifak, sadece finansal bir yatırım veya teknik bir ortaklık değil, büyük şirketler ile yapay zeka laboratuvarları arasındaki çıkarların bütünleşmesinin yeni bir modelini temsil ediyor.

Bir yandan, Microsoft Azure platformu aracılığıyla devasa bir bulut altyapısı sunarken bir yandan da OpenAI'nin (başta GPT olmak üzere) devasa dil modellerini bir startup şirketinin tek başına sahip olması zor olan verimlilik ve hesaplama kapasiteleriyle eğitmesini mümkün kıldı. Ayrıca, birçok bağımsız araştırma laboratuvarının karşılaştığı operasyonel engelleri, özellikle kaynak yönetimi ve dağıtım ölçeğini genişletme konusunda aşmasına yardımcı oldu.

Para yetenek satın alabilir, ancak vizyon satın alamaz.

Öte yandan Microsoft en gelişmiş yapay zeka teknolojilerine erken erişimden yararlanarak ChatGPT'nin yeteneklerini Bing arama motoru, Office platformu ve Microsoft 365 hizmeti gibi ürünlerine entegre etti. Bu hamle Microsoft’a kurumsal ve ofis uygulamaları pazarında büyük bir rekabet avantajı sağladı.

Bu ittifak, her iki tarafa da çifte avantaj sağladı. Öyle ki OpenAI, dil modellerini geliştirmek için lojistik ve finansal destek elde ederken, Microsoft her şeyi sıfırdan inşa etmek zorunda kalmadan yeni teknoloji sahnesinde lider konuma yükseldi. Fakat bir yandan da bu model araştırmaların bağımsızlığı ve bilimsel inovasyonun tamamen ticari çerçevelere kayma olasılığı konusunda soru işaretleri uyandırdı. Bunun yanında bu ortaklığın yapay zeka yarışında önemli bir dönüm noktası olduğu ve inovasyon laboratuvarları ile büyük pazar şirketleri arasındaki ilişkinin özelliklerini yeniden şekillendirdiği konusunda hiçbir şüphe yok.

Tekelleşmenin getirdiği tehlikeler

Bu kıyasıya gelecek yarışında, en büyük isimler için bile hayatta kalmak artık garanti değil. Teknoloji devleri, muazzam kaynaklarına rağmen, yapay zeka çağının getirdiği köklü dönüşümlere ayak uyduramazlarsa gerileme, hatta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar. Yapay zeka artık sadece algoritmalarda değil, verileri yönetme, sınıflandırma, temizleme ve yönlendirme becerisinde de var. Çünkü herhangi bir akıllı dil modelinin gerçek temelini bunlar oluşturuyor.

Dolayısıyla veri işleme sanatını ustaca kullanan startup şirketler değerli hedefler haline geldi. Büyük şirketler, sanki yeni nesil inovasyonun eğitim merkezleriymiş gibi bu şirketleri satın almak için birbirleriyle yarışıyor. Ancak bu olgu risksiz değil. Rekabetin yaratıcılığın önünü açması gerekirken, bilginin tekelleşmesi, sektörde yeni oyuncuların kendilerini gösterme fırsatlarının kısıtlanması ve teknolojiye erişimde şeffaflık ve adaleti gözetmeyen kapalı ticari modellerin dayatılmasıyla art arda gelen satın almalar bunun tam tersine yol açabilir.

Para yeteneği satın alabilir, ancak vizyonu satın alamaz. Ahlaki değerleri gözeten ve yapay zekanın adil ve güvenli kullanımını garanti eden net bir strateji olmadan, bu yatırımlar bir başarıdan ziyade bir yük haline gelir. Bugün yaşananlar, teknolojinin ruhu ve geleceğin anahtarlarının kimde olacağı konusunda verilen bir mücadeledir. Bu anahtarlar her şeyi kontrol eden azınlığın elinde mi olacak, yoksa dünyayı ortak ilerlemeye iten açık bir sistemde mi olacak?