Mary Anning: İlk kadın paleontoloğun yaşamı ve keşifleri

Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)
Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)
TT

Mary Anning: İlk kadın paleontoloğun yaşamı ve keşifleri

Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)
Görselde Mary Anning, sadık köpeği Tray'le fosil avına çıkmışken resmediliyor ( Londra Ulusal Tarih Müzesi)

Mary Anning 174 yıl önce bugün hayatını kaybetti. O, keşifleriyle modern paleontolojinin önünü açan kendi kendini yetiştirmiş bir fosil avcısıydı. Yakın zamana kadar cinsiyeti ve sosyal konumu nedeniyle çalışmaları göz ardı edilmiş olsa da Anning belgelenmiş bulgularıyla insan yaşamının tarihiyle ilgili eşsiz bilgiler sundu.

İlk yıllar
Mary Anning 1799’da İngiltere’nin Lyme Regis isimli bir sahil kasabasında doğdu. Bütçe dostu bir tatil yeri diye tanınan kasabanın sahil şeridinde olması, bilimsel açıdan da önem arz ediyor.
Hakai Dergisi’nin aktardığına göre, bu sahil şeridi yaklaşık 200 milyon yıl önce Jura Devri’nde yaşamla dolup taşan sıcak bir denizle örtülüydü. Bu deniz nihayetinde geri çekildi ancak tabanında yumuşak birikim kayaçları kaldı ve burada gömülü canlıların kalıntıları da zamanla taşlaştı. Buradaki falezleri döven her dalga ve azgın fırtına sürüyle fosili gün yüzüne çıkardı.
Anning’in ebeveynleri Richard ve Molly Anning, Lyme Regis’e taşındıklarında muhtemelen bunların hiçbirinden haberdar değildi. Mary Anning’in biyografisini yazan Shelley Emling’e göre, bir marangoz olan Richard bu kasabayı deniz havası almak isteyen varlıklı turistleri çekme potansiyeli nedeniyle tercih etmişti. Ancak kısa süre içinde hayatını deniz kıyısından topladıklarıyla kazanmaya ve hatıra eşya arayan turistlere küçük fosiller satmaya başladı. O zamanlar 6 yaşındaki Anning sıklıkla babasının yanındaydı ve fosillerin bulunması, çıkarılması ve temizlenmesine yardım etmeye başladı.
Richard 5 Kasım 1810’da öldü. Ölümü Molly’i iki çocuklu ve üçüncüye hamile, yardıma muhtaç bir anne olarak bıraktı. Ailenin Angalikan Klisesi’ne bağlı olmaması da işleri daha da kötüleştiriyordu. Dine yaklaşımları komşuları arasındaki konumunu iyileştirmiyordu.
Babasının ölümünün ardından Anning’i sahillere dönmeye iten şeyin ne olduğu bilinmiyor. Belki fosiller ilgisini çekiyordu ya da belki sadece babasıyla birlikte fosil peşinde koştukları günleri özlüyordu. Britanya’da paleontoloji tarihi çalışan Hugh Torrens’in de aralarında yer aldığı bazı tarihçiler, Richard’ın ölümünden sonra Anning’in annesinin fosil işine devam ettiğini öne sürüyor.
Fosillere dönüşünn sebebi ne olursa olsun, babasının ölümünden birkaç ay sonra Mary Anning, büyük bir ammonit fosilini gün yüzüne çıkarmıştı. Turistlerden biri, onu yarım krona satın almıştı. Bu, babasının fosil satarak aldığı ödemelerin hepsinden daha fazlaydı. Anning fosil avlayarak ailesi için para kazanabileceğini bir kez fark edince sahile düzenli gitmeye başladı.

İlk keşifler
Bir yıldan kısa süre sonra Anning, abisinin de yardımıyla bilim insanlarını hayrete düşüren bir fosil keşfetti. 5,2 metre uzunluğundaki fosil 60 omura sahipti ve kazılarak gün yüzüne çıkarılması aylar sürmüştü. Anning kazıyı sürdürürken, kasabada bir canavar keşfettiğine dair dedikodular yayılmıştı. Bu “canavar”, kısmen bir balığa, kısmen de bir timsaha benziyordu. Böyle bir şey en azından Londra’daki bilim çevrelerinde daha önce hiç görülmemişti. Fosile “balık-kertenkele” anlamına gelen ihtiyozor ismi verildi. İhtiyozor fosilleri aslında daha önce de bulunmuştu ancak Anning’in örneği ilk tam iskeletti ve bilimsel camiada çalkantılar yarattı.

1814’de basılan bilimsel bir dergide fosili ilk kez tanımlayan Britanyalı cerrah Sör Everard Home onu şöyle niteliyordu:
"Diğer balıklarla kıyaslarsak, bütünüyle bir balık olarak değerlendirmem mümkün değil. Sıradan yapılardan çok fazla sapma barındıran ve Yeni Güney Galler’de rastlanan hayvanlarla benzediği söylenebilir."
Ve Edward Home, Anning’den bahsetmek yerine fosilin bulunduğu uçurumu içine alan mülkün sahibinin ismini not düştü.
Anning kendi fosil keşfininin akademide yarattığı heyecana dahil olamamıştı. Ancak ihtiyozor fosiliyle sıradışı bir şey bulduğunun farkındaydı ve onu zengin bir koleksiyoncuya 23 pound karşılığında sattı. Emling’e göre, bu o zamanlar ailesini 6 ay boyunca geçindirmeye yetecek bir paraydı. Koleksiyoncu da numuneyi özel bir müzeye bağışladı. Fosil sonrasında önce British Museum’a ve ardından bugün sergilendiği Londra Doğa Tarihi Müzesi’ne verildi.
Anning gençlik yılları boyunca fosil avını sürdürdü. 1815’le 1819 arasında birden fazla bütün ihtiyozor iskeleti buldu. Bunların çoğu ya yerel müzelere kondu ya da akademik dersler için kişiden kişiye verildi. İhtiyozor anatomisine veya kökenine dair konuşmalar yapan erkekler, kendilerini çok ün kazandıran bu fosilleri keşfeden, topraktan çıkaran ve temizleyen kadının ismini anmamıştı.
Ancak Anning’in bir sonraki büyük keşfi ihtiyozordan bile daha büyük tartışma yaratto. Londra Doğa Tarihi Müzesi’nin yayımladığı biyografiye göre Anning, 1823’te 4 uzuvlu bir deniz sürüngeni olan Plesiosaurus’un bütün haldeki iskeletini keşfetti. Bundan birkaç yıl sonra, yani 1828’de de dinozorlar çağında yaşamış kanatlı bir sürüngen olan Teruzor’a ait ilk fosili buldu. Yaşamı boyunca çok sayıda yok olmuş balık türünü ve aynı zamanda bir sürü farklı deniz canlısını gün yüzüne çıkarmaya devam etti. Anning aynı zamanda İngiliz paleontolog William Buckland’la birlikte  fosilleşmiş dışkı çalışmalarına da öncülük etti.

Yalnızca erkeklerden oluşan bilimsel camia Anning’in başarılarını kabul etmekte ağırkanlı davrandı. Anning’in yaşam süresi içinde en büyük yazılı övgülerden biri yine bir kadından gelmişti. Bu kişi 1824’te Anning’i ziyaret eden ve Londra’da yaşayan zengin Leydi Harriet Silvester’dı.

Bilim dünyası nihayet Anning’i tanıdı
Bunun nedeni Anning’in sadece cinsiyeti değil aynı zamanda örgün eğitimden yoksun kalmasıydı. Ağır kırsal aksanı ve maddi durumu, akademinin onu görmezden gelmesini kolaylaştırdı. Dahası, o zamanlar müzelere fosil bağışlayan varlıklı kişilerin bilgilerinin kayıt altına alınması daha yaygın bir uygulamaydı. Fosil avcıları genel anlamda da bilimsel camiadaki kişilerin umursadığı kişiler değildi.
Anning fosil avcısı olarak kısmi bir tanınırlık kazandı ancak eldeki veriler, Anning’in bilimsel bilgisinin, fosilleri bulup kazmaktan öteye gittiğine işaret ediyor. Paleontoloji tarihine ilişkin çalışmaları da bulunan zoolog Christopher McGowan’a göre, Anning ödünç almayı başarabildiği kadar bilimsel yazını okuyor ve sıklıkla bir nüshasının kendisinde kalması için eliyle yazarak kopyalıyordu. McGowan bir makaleyle ilgili şunu yazmıştı:
"Yazılarını, orijinalinden ayırt etmekte zorlanıyorum."
Anning 1847’de 47 yaşındayken meme kanseri nedeniyle öldü. The Quarterly Journal of the Geological Society of London (Londra Jeoloji Topluluğunun Üç Aylık Bilimsel Dergisi) Anning’in vefat ilanını yayımlamıştı. Ve bu, derginin topluluğun üyesi olmayan birini ilk kez onurlandırışıydı. Topluluk yine de 1904’e kadar kadınları kabul etmemeyi sürdürdü.
Erkek bilim insanlarının ona atıf yapmaması nedeniyle Anning bir süreliğine neredeyse tamamen unutulmuştu. Ancak modern gelişmeler ışığında ismi yeniden duyulmaya başladı. Lyme Regis Müzesi, Mary Anning’in fosil dükkanının bulunduğu alana bir ek bina inşa ettirdi. 2017’de açılan müze kompleksine Anning’in ismi verildi. Son 15 yılda Anning’in iki biyografisi daha okurlarla buluştu. Aynı zamanda Anning’in hayatına dayanan birkaç kurmaca eser de ortaya çıktı.
2020’de Kate Winslet ve Saoirse Ronan’ın rol aldığı uzun metraj biyografik bir filmin gösterime girmesiyle birlikte başarıları daha fazla kişinin gündemine girdi. Film Anning ve başka bir genç kadın, jeolog Charlotte Murchison arasındaki spekülatif aşk hikayesine odaklanıyor. Hikayenin spekülatif diye nitelenmesi, Anning hiç evlenmemiş olsa da kadınlara ilgi duyduğuna yönelik herhangi bir kanıt bulunmamasından kaynaklanıyor.

Anning’in itibarı sonunda, yavaş ama kararlı biçimde geri veriliyor. BBC’nin haberine göre 2015’te paleontolog Dean Lomax, Birleşik Krallık’taki bir müzenin koleksiyonunda alçı kalıbı yanlış alınmış bir ihtiyozor fosilini yeniden keşfetti. Hakemli bilim dergisi Journal of Vertebrate Paleontology’de yayımlanan makalede bunun Jura Sahili’nden çıkarıldığı ama daha önce bilinmeyen bir türe ait olduğu ifade edildi. Yeni türe Mary Anning’e atfen Ichthyosaurus anningae ismi verildi.
 
Independent Türkçe/LiveScience



İlk insanların beslenme sırları, 300 bin yıllık ahşap aletlerle birlikte gün yüzüne çıktı

(Liu ve ekip arkadaşları/Science)
(Liu ve ekip arkadaşları/Science)
TT

İlk insanların beslenme sırları, 300 bin yıllık ahşap aletlerle birlikte gün yüzüne çıktı

(Liu ve ekip arkadaşları/Science)
(Liu ve ekip arkadaşları/Science)

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Çin'in güneybatısında keşfedilen 300 bin yıllık nadir ahşap aletler, bölgedeki ilk insanların büyük ölçüde kök ve yumrular gibi yeraltı bitkileriyle beslendiğini gösteriyor.

Hakemli dergi Science'da perşembe günü yayımlanan bulgular, Doğu Asya'daki erken insan atalarının gelişmiş bilişsel becerilerine, yaşantılarına, beslenme biçimlerine ve çevrelerine ışık tutuyor.

Yunnan eyaletinin Jiangchuan bölgesinde yer alan göl kıyısındaki Gantangqing arkeolojik kazı alanında, oksijenden yoksun kil tortularda ahşap aletlerin korunması sayesinde bu nadir buluntu elde edildi.

Araştırmacılar tortularda yaklaşık bin organik kalıntı da buldu.

Ortaya çıkarılan kalıntıları gelişmiş teknikler kullanarak tarihlendiren bilim insanları, aletlerin 250 bin ila 350 bin yıllık olduğunu tespit etti.

Bilim insanları, çeşitli biçim ve işlevlere sahip "son derece nadir" ahşap aletlerin yaklaşık 300 bin yıllık katmanlardan çıkarıldığını söylüyor.

Bugüne kadar bu döneme ait, biri Avrupa'da diğeri Afrika'da olmak üzere ahşap alet içeren sadece iki keşif yapılmıştı.
 

Görsel kaldırıldı.

Gantangqing'deki ahşap aletler (Liu ve ekip arkadaşları/Science)


Yeni keşfedilen çubuklardan ikisi, İtalya'nın Poggetti Vecchi bölgesinde bulunan 171 bin yıllık aletlere benzerlik gösteriyor.

Kanca biçimli benzersiz 4 aletin daha ortaya çıkarıldığını belirten bilim insanları, bunların muhtemelen kökleri kesmek için kullanıldığını söylüyor.

Ayrıca araştırmacıların ahşap aletlerin üzerinde kasıtlı cilalama ve kazıma izleri, kenarlarındaysa toprak kalıntıları saptaması, bunların kök ve yumrular gibi yeraltı bitkilerini kazmak için kullanıldığına işaret ediyor.

Bilim insanları, "Ahşap aletler arasında kazma çubukları ve küçük, eksiksiz, elle tutulan sivri uçlu aletler var" diye yazıyor.

Bilim insanları bu bulgulara dayanarak insanların Doğu Asya'daki atalarının muhtemelen bitki temelli bir beslenme biçimi izlediğinden şüphelenirken, bölgede çam fıstığı, fındık, kivi meyvesi ve su yumrularına dair kanıtlar tespit edildi.

Buna karşılık Avrupa ve Afrika'da saptanan ahşap aletler av aletleri, mızraklar ve mızrak uçlarıydı.

Çalışmanın ortak yazarı arkeolog Bo Li şöyle diyor:

Bu keşif, erken insan adaptasyonuna ilişkin önceki varsayımlara meydan okuyor. Çağdaş Avrupa yerleşimleri (Almanya'daki Schöningen gibi) büyük memelileri avlamaya odaklanırken, Gantangqing subtropik bölgelerde bitki temelli, eşsiz bir hayatta kalma stratejisini ortaya koyuyor.

Dr. Li, "Ahşap aletlerin çeşitliliği ve karmaşıklığı da arkeolojik kayıtlardaki önemli bir boşluğu dolduruyor, çünkü 100 bin yıldan daha eski ahşap aletler Afrika ve Batı Avrasya dışında son derece nadir görülüyor" ifadelerini kullanıyor.

Keşif, ahşap aletleri kullanan erken insanların dünya genelinde çok daha geniş bir alana yayıldığını gösteriyor.

Ayrıca farklı ortamlarda yaşayan tarih öncesi kültürlerin yerel olarak işlerine yarayacak aletler geliştirdiğine de işaret ediyor.


Independent Türkçe, independent.co.uk/news