Koronavirüs hakkındaki büyük gizemler

Fotoğraf (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)
TT

Koronavirüs hakkındaki büyük gizemler

Fotoğraf (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)

Bilimsel çevreler, tarih boyunca hiçbir zaman 1 milyon 500 bin kişinin yaşamını yitirmesine neden olan ve yaklaşık 120 milyon doğrulanmış vakaya yol açan koronavirüs (Kovid-19) salgınına odaklandığı kadar herhangi bir konuda araştırmaya girişmedi.
İngiliz Dijital Bilim Kurumu’na göre bu virüs hakkında 350 binin üzerinde ciddi araştırma gerçekleştirilmesine rağmen bilim insanlarının önümüzdeki onlarca yıl insanlığı bekleyen bir salgın döneminin başlangıcı olarak kabul ettiği bu pandemiyle ilgili halen büyük gizemler mevcut. Şarku'l Avsat, söz konusu gizemleri açığa çıkarmak için Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Avrupa Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi'nden bir grup uzmanla iletişime geçti.
Konuyla ilgili ilk gizem, bu virüsün insanlara bulaşma yollarıyla ilgili. Virüsün çıkış noktası konusundaki gizem halen devam ederken birçok araştırma Çin’in Wuhan kentindeki canlı yabani hayvan pazarından yayılmış olabileceğine işaret ediyorbelirtiyor.
Salgının kökenini araştırmak için Çin'e gönderilen WHO heyetinin başındaki isim, Danimarkalı bilim insanı Peter Ben Embarek, virüsün bir laboratuvardan sızmış veya çıkarılmış olmasının çok düşük bir ihtimal olduğunu söyledi. Yarasalar arasında ortaya çıkıp daha sonra başka bir hayvan yoluyla insanlara bulaşmasının muhtemel olduğuna dikkat çekti. Ancak mesela Marsilya Üniversitesi'nde Viroloji Profesörü ve Avrupa Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi Danışmanı Etienne Decroly gibi diğer uzmanlar, araştırmalara devam etmenin gerekliliğini vurgularken virüsün laboratuvardan kazara sızmış olma hipotezinin de uzak bir ihtimal olmadığını belirtiyorlar.
Decroly’un 25 uluslararası uzmanla birlikte, virüsün çıkış noktası hakkında hiçbir varsayımın görmeden gelinmediği bir uluslararası adli tıp analizi talep eden ve Çinli yetkililer tarafından dayatılan karartmayı kınayan açık bir mektup imzaladığını belirtmekte fayda var. Mektupta Wuhan’daki yabani hayvan pazarına 14 kilometre uzaklıkta bulunan bir viroloji enstitüsü laboratuvarındaki bir çalışanın enfekte olduğuna dikkat çekildi.
İkinci gizem ise aşıların Kovid-19’un neden olduğu ciddi enfeksiyonları neredeyse tamamen önledikleri doğrulandıktan sonra sağladığı koruma süresiyle ilgili. İspanyol Ulusal Biyoteknoloji Merkezi'nde Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen Kovid-19’a karşı bir aşının geliştirilmesini denetleyen virolog Isabel Sola konuya dair şunları söyledi:
 “Aşıların oluşturduğu bağışıklığın ne kadar sürdüğünü ve virüsün neden olduğu doğal bağışıklığı halen bilmiyoruz. Ayrıca bu bağışıklığın ne kadar güçlü olduğu, enfeksiyona karşı tamamen koruyup korumadığı ya da sadece tehlikeli durumları mı önlediğine dair de bilgimiz yok.”
Sola, aşıların semptom gözlenmeyen hafif enfeksiyonların önlememesi durumunda, aşı olanların enfeksiyondan kaçınmak için aşılanmamışlarla aynı ortamda maske kullanmaya devam etmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
WHO uzmanları şimdiye kadar yapılan çalışmaların, aşıların yüksek oranda ‘sessiz enfeksiyonları’ önlediği düşüncesine yol açtığını belirtiyor. Bununla birlikte bağışıklık tepkisine ilişkin nihai sonuçları belirlemek için henüz vaktin çok erken olduğunu ve şu üç yönden birinde olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorlar: Mevcut aşıların oluşturduğu bağışıklığın yeterliliği, aşıyı yıllık olarak alıp almamız gerektiği veya tehlikeli vakaları önlemenin yanı sıra semptomsuz enfeksiyonu önleyen yeni aşılar geliştirmemizin önemi.
Bir süredir bilim camiasını şaşırtan üçüncü gizem ise virüsün kontrolden çıkmasıyla ortaya çıkan, Brezilya ve Güney Afrika'dakiler gibi doğal savunmalara direnen mutasyonlar ve İngiltere’de ortaya çıkandan daha ölümcül olan ve yüzden fazla ülkeye yayılan yeni türlerle ilgili.
Burada da aşıların bu mutasyonlara karşı etkinliğini belirlemek için henüz erken olduğu yönünde. Ancak bilim camiasında yaygın olan düşünce, grip aşılarında olduğu gibi aşıların da periyodik olarak yeniden tasarlanması gerektiği.
Bilim camiasının açıklamak için cevap aradığı dördüncü bir gizem daha var. Vakaların çoğu enfekte olduğunun farkında bile olmazken ölüme yol açan durumların çeşitliliği de akıllarda soru işareti bırakıyor. Avrupa Hastalık Kontrol Merkezi, Avrupa ülkelerindeki huzurevlerinin dışında enfekte olanlar arasında ölüm oranının yüzde 1'i geçmediğini bildirdi. Ayrıca 80 yaşın üzerindeki erkekler arasındaki ölüm oranlarının kadınlarınkinin iki katı olduğu kaydedildi. Bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar da virüsün hücrelere girişi, doğal bağışıklık sisteminin dengesizlik, düzensizlik veya aşırı tepkisinin nedenlerini henüz netleştiremedi. İtalyan bulaşıcı hastalıklar uzmanı Alberto Mondovli, moleküller düzeyinde neler olup bittiğini tam olarak bilmemenin Kovid 19'a karşı etkili tedaviler geliştirmenin önündeki ana engel olduğunu söylüyor. Mondovli, son zamanlarda gençler arasında ve çocuklar arasında küçük bir yüzdeye ulaşan artışın nedenlerini bulmak için araştırmanın yoğunlaştırılması ve hızlandırılması gerektiğine yönelik uyarıda bulunuyor.
Geriye en önemli gizem kaldı: Salgından sonra gelecek nasıl olacak?
Ünlü epidemiyolog Andrea Crisanti bu konuda şunları söyledi:
“Günümüzde kış mevsiminde grip vakalarına neden olan virüslerin çoğu insanlara hayvanlardan bulaşmaktadır. Büyük olasılıkla Kovid-19'da da aynı şey görülecek. Diğerleri gibi mevsimsel bir virüs olacak.”
Ancak Pfizer aşısının çalışmalarını denetleyen Arjantinli araştırmacı Fernando Pollack, bu pandemiden öğrenilmesi gereken ana dersin bundan sonra geleceklere hazırlanmak ve sosyal ve psikolojik yansımalarını ele almak olduğunu düşünüyor. Pollack konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor:
"Başkalarıyla iletişimimiz salgının potansiyel taşıyıcıları olarak mı devam edecek? Hükümetler nihayet temel sağlık sistemlerini güçlendirme ve bilimsel araştırmalar için gerekli kaynakları sağlama ihtiyacına ikna olacaklar mı? Doğa ile ilişkimizi ve kaynaklarının tüketimini yeniden gözden geçirecek miyiz? Yoksa insanlar bir kez daha zekasını başka amaçlara yönlendirecek ve yaşama şeklimizdeki zayıf noktaları belirlemeyi ve bunları düzeltmek için toplumlarımızda reform gerçekleştirmeyi ret mi edecek?”



Golf sahası yakınında yaşamak, Parkinson riskini artırıyor

Araştırmacılar golf sahasından uzaklaştıkça Parkinson riskinin düştüğünü buldu (Unsplash)
Araştırmacılar golf sahasından uzaklaştıkça Parkinson riskinin düştüğünü buldu (Unsplash)
TT

Golf sahası yakınında yaşamak, Parkinson riskini artırıyor

Araştırmacılar golf sahasından uzaklaştıkça Parkinson riskinin düştüğünü buldu (Unsplash)
Araştırmacılar golf sahasından uzaklaştıkça Parkinson riskinin düştüğünü buldu (Unsplash)

Golf sahasına yakın yaşamakla Parkinson riski arasında bir korelasyon saptandı.

Parkinson hastalığı vücudun bazı bölümlerinde titreme, hareketlerde yavaşlama ve kaslarda sertleşmeyle kendini gösteren nörodejeneratif bir bozukluk. Uzmanlara göre hastalığın gelişiminde hem genetik hem de çevresel faktörler etkili. 

Daha önce yapılan araştırmalarda pestisitlere maruz kalmanın Parkinson riskini artırabileceğine dair sonuçlar elde edilmişti. 

Bilim insanları ABD'deki golf sahalarında yüksek seviyede pestisit kullanılmasından ve bu maddelerin suları kirletme ihtimalinden dolayı sahalara yakın yaşamanın Parkinson riskiyle bağlantısını araştırdı. 

Bulguları hakemli dergi JAMA Network Open'da 8 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada ABD'nin 27 ilçesinde Parkinson tanısı alan 419 ve kontrol grubu görevi gören 5 bin 113 kişinin sağlık verileri incelendi. 

Araştırmacılar uydu görüntüleri ve katılımcıların adres bilgilerinden yararlanarak golf sahasına uzaklıklarını belirledi. 

Ekip ayrıca bölgedeki su hizmetlerinin etrafında golf sahası olup olmadığını da hesaba kattı. 

Bulgular, golf sahasına yaklaşık 1,6 kilometre mesafede yaşayanların, Parkinson'a yakalanma riskinin 10 kilometre veya daha uzakta yaşayanlara kıyasla yüzde 126 daha yüksek olduğunu gösteriyor. 

Golf sahasından 18 mile (yaklaşık 25 kilometre) kadar her 1 millik (yaklaşık 1,6 kilometre) mesafe artışında riskin yüzde 9 azaldığı kaydedildi. 

Araştırmacılar Parkinson'a yakalanma riskinin su kaynaklarının golf sahalarına yakınlığından da etkilendiğini buldu. İçme suyu kaynağı golf sahasına yakın olan kişilerin Parkinson'a yakalanma riski yüzde 92 daha fazla. 

Bulgular golf sahası yakınında yaşamakla Parkinson riskinin artması arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurmuyor. Uzmanlar ayrıca Parkinson'a yol açan bütün risk faktörlerinin de hesaba katılmadığını ifade ediyor.

Ancak bilim insanları çalışmada bulunan güçlü bağlantı nedeniyle pestisit kullanımına dikkat çekiyor. Araştırmacılar, golf sahalarındaki pestisit kullanımının yanı sıra bölgedeki yeraltı sularının takip edilmesinin öneminin altını çiziyor.

ABD merkezli Parkinson Vakfı'ndan Dr. Michael Okun, yer almadığı çalışmanın bulguları hakkında şöyle diyor:

Bu golfle ilgili değil; pestisitler, çevre kaynaklı etkiler ve çoğu zaman fark edilmeyen önlenebilir risklerle ilgili. Eğer reaktif tedaviden proaktif önlemeye geçmezsek, bu yük yönetilemez hale gelecek.

Independent Türkçe, MedicalXpress, Newsweek, News Medical, JAMA Network Open