Şehir içi teslimat için emisyonsuz elektrikli kargo bisikleti

Elektrikli kargo bisikleti (Tribune Media)
Elektrikli kargo bisikleti (Tribune Media)
TT

Şehir içi teslimat için emisyonsuz elektrikli kargo bisikleti

Elektrikli kargo bisikleti (Tribune Media)
Elektrikli kargo bisikleti (Tribune Media)

Kalabalık şehirlerdeki elektrikli kargo bisikletlerinin geleneksel teslimat araçlarına göre bazı belirgin avantajları vardır. Örneğin trafik sıkışıklığına takılmayacak kadar küçük oldukları için teslimatlar kesinlikle daha hızlı yapılır.
Tribune Media sitesindeki habere göre, bu tür araçların teslimat için durduklarında şeritleri tıkama veya tıkanıklığı artırma olasılığı düşüktür ve daha fazla kirliliğe neden olmazlar. Nakliye şirketleri tarafından test edilen üç tekerlekli kargo bisikletlerinin çoğu, öndeki sürücü ve arkadaki bir veya iki kutu kargo ile birbirlerine oldukça benzer görünüyorlar. Ancak, Volvo'nun sahibi olduğu elektrikli araç markası Polestar'daki mühendisler, kentsel alanlarda kargo teslimatı için daha basit bir araç deniyorlar. Hafif alüminyumdan yapıldığı için araç daha çok dev bir scootera benziyor ve bir bisiklet şeridinde ilerleyebiliyor, ancak 600 pound'a (272 kg) kadar yük taşıyabiliyor. Şirketin CEO'su Thomas Ingenlath konuyla ilgili, "Önemli olan, uygun ulaşım yöntemlerini bulmak ve geleceğin gereksinimlerine ayak uydurabilmek. Bazen bir drone ya da kaldırımda hareket eden küçük bir robotla teslimat yapmak mantıklı olabilir ve bazılarının ‘şehir kızağı’ dedikleri araç bu iş için daha uygun olabilir” şeklinde konuştu.
Şirket, Wall Paper Magazine sponsorluğunda yürütülen Re:Move adını verdiği projede, endüstriyel tasarımcı Konstantin Grcic, elektrikli motosiklet şirketi Cake ve düşük karbonlu alüminyum üretimi yapan Norveçli şirket Hydro ile birlikte çalışıyor.
Polestar tasarım mühendisliği direktörü Chris Staunton, "Bir otomobil şirketi olarak sahip olduğumuz mühendislik bilgilerinin bir kısmını uygulayacağız" dedi ve aracın manevra kabiliyetinin bir kargo bisikletinden daha kolay olacak şekilde tasarlandığını ekledi.
Staunton: "Bir kargo bisikletiyle ağır yük taşıyorsanız caddenin köşesinden dönmek istediğinizde, onu kontrol etmek zorlaşır. Aslında burada yaptığımız şey, nasıl hareket ettiğimizi ve aracın hareketini kontrol edebilmek için mühendislik, süspansiyon ve şasi tasarımını kullanmak. Ve elektrikli güç aktarım mekanizmasını kullanarak, aracın operatöründen daha fazla çaba sarf edersiniz” dedi.



Paskalya Adası toplumunun çöküşüne dair yeni teori

MS 12. yüzyıldan 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar yapılan moai heykellerinin, Paskalya Adası'nın ilk sakinlerinin atalarını temsil ettiği düşünülüyor (AP)
MS 12. yüzyıldan 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar yapılan moai heykellerinin, Paskalya Adası'nın ilk sakinlerinin atalarını temsil ettiği düşünülüyor (AP)
TT

Paskalya Adası toplumunun çöküşüne dair yeni teori

MS 12. yüzyıldan 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar yapılan moai heykellerinin, Paskalya Adası'nın ilk sakinlerinin atalarını temsil ettiği düşünülüyor (AP)
MS 12. yüzyıldan 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar yapılan moai heykellerinin, Paskalya Adası'nın ilk sakinlerinin atalarını temsil ettiği düşünülüyor (AP)

Paskalya Adası halkının çöküşüne ekokırımın yol açmadığı ve topluluğun hiçbir zaman sanıldığı kadar büyümediği öne sürüldü. 

Büyük Okyanus'un güneydoğusunda yer alan adadaki ilk yerleşimin MS 1000 civarında başladığı düşünülüyor. 

Rapa Nui diye bilinen bölgenin Polinezya kökenli yerli halkının palmiye ağaçlarını kesip çevreye zarar vermesiyle çöktüğü kabul ediliyor. 18. yüzyılda adaya gelen Avrupalıların yıkıma uğramış bir toplumla karşılaştığı iddia ediliyor.

Öte yandan 2020'de yayımlanan bir araştırmada moai adlı devasa taş heykelleriyle tanınan Rapa Nui halkının, Avrupalılar bölgeye geldiğinde faaliyetlerine, özellikle de heykel yapımına devam ettiği bulunmuştu.

Cuma günü Science Advances adlı hakemli dergide yayımlanan araştırma da Paskalya Adası halkının çöküşüne dair genel kabule meydan okuyor. Araştırmacılar, Avrupalıların karşılaştığı manzaranın çökmüş bir toplumun kalıntısı değil, ada sakinlerinin normal popülasyonu olduğunu öne sürüyor.

Bilim insanları kızılötesi uydu görüntüleri ve yapay zekaya başvurarak yerli halkın yaptığı kayalık bahçeleri tespit etti. Paskalya Adası'nın yüzlerce yıl önceki sakinleri toprağın verimini artırmak için bu bahçeleri yapıyordu. 

Araştırmacılar kayalık bahçelerin daha önce düşünülenden çok daha az olduğunu tespit etti. 164 kilometre karelik alanın sadece binde 76'sının kayalık bahçelere ayrıldığını bulan ekip, bu yolla en fazla 4 bin kişilik bir halkın var olabileceğini düşünüyor. 

Daha önceki tahminlerse, Rapa Nui halkının zirve yaptığı 15. yüzyılda 16 bin kişinin burada yaşadığı yönündeydi. 

Makalenin ortak yazarı Dr. Dylan Davis "Ekokırımla ilgili en önemli argümanlardan biri, bütün bu moai heykellerini inşa etmek için çok büyük bir nüfus olması gerektiğiydi" diyor:

Ancak büyük bir nüfusu destekleyen arkeolojik kanıtlar yok ve moai'ler üzerinde yapılan çalışmalar, küçük bir nüfusun onları inşa edip taşıyabileceğini gösteriyor. Sadece işbirliği gerekiyordu.

Öte yandan bazı uzmanlar bu çalışmanın yeterince güçlü bir kanıt sunmadığı görüşünde. Paskalya Adası Heykel Projesi Direktörü Jo Anne Van Tilburg, Live Science'a yaptığı açıklamada yeni çalışmanın tek bir veriye dayanmasını eleştiriyor:

Rapa Nui halkının geçim modellerinin tüm bileşenlerini hesaba katmadan (kronolojiden bahsetmiyorum bile) sistemin sürdürülebilir olduğu ya da olmadığı sonucuna varmak nasıl mümkün olabilir? 

University College London'dan Rapa Nui uzmanı Prof. Sue Hamilton da çalışmadaki bu sınırlamaya değiniyor. Yine de ekokırım teorisini boşa düşüren çalışmalar olduğunu belirten Prof. Hamilton şöyle diyor:

Rapa Nui'de nüfus artışı ve peyzajın kötü yönetimi yoluyla ekokırım yapıldığı fikri, en az 10 yıldır giderek daha ikna edici bir şekilde sorgulanıyor.

Independent Türkçe, Guardian, Live Science, Science Advances, Arkeofili